O sırada malikânenin çatısı altında yaşanan farklı
bir konu daha vardı. Dün geceki yemekte, Anıl’ ın durgunluğunu tek fark eden
Ares değildi. Üstelik bu durgunluğun Mehmet Beyin adının geçmesinden sonra
olduğunu da, Egemen fark edebilmişti. Odasından ayrılan Egemen, bu durumun
nedenini Ares’den önce öğrenmek ve belki de, müdahale etmek için harekete
geçmek istemişti. Kendi ile birlikte o sıra odasından ayrılan Cenk ile
karşılaştı.
“Günaydın kardeşim” sevgilisi o sıra banyoda olan
Cenk, odasının kapısını ardından örtmüştü.
“Sana da, günaydın” başını kaldırıp, onu
yanıtladığı sıra bu kez odasından çıkan Selin, olmuştu.
“Günaydın Beyler” yüzünde sıcak bir gülümseme ile
baktı Selin, onlara. Onlardan yanıt aldığı sıra merdivenlere yönelmiş ve
mutfağa doğru ilerlemişti. Ancak birkaç basamak sonra Egemen’ in sesini duydu.
“Selin, Anıl uyandı mı?” gözleri ona döndüğünde,
sorusunu garipse de, onu anında yanıtlamak istedi.
“Evet, birazdan odadan çıkar” Selin gibi Cenk’ de
Egemen’ in Anıl’ ı sormuş olmasını garip karşılamıştı. Egemen Selin’ i başı ie
onaylamış ardından ise aşağıya inmesini izlemişti. O sıra bu kez de, Beril ve
Can çifti odalarından çıkıyordu.
“Günaydın” güne mutlu başladığını kanıtlamak
isteyen bir neşe ile kardeşlerini selamlayan Beril, onların yanıtının ardından
mutfağa doğru hızlı adımlarla ilerlemişti. Can ise merdivenin yanında öylece
bekleyen kardeşlerini bakıp ters giden bir şeyler olduğunu seziyordu.
“Bir sorun mu, var?” onlara yaklaştığı sıra
sorduğunda, gözleri Cenk’ in üzerindeydi.
“Galiba” Cenk onu yanıtladığında, Egemen’ in itiraz
etmemesinin ardından iki gençte bir şeyler olduğundan emin olmuştu. Ve sonunda
ise Mert ve Anıl, odalarından aynı anda çıkmıştı.
“Konuşmamız lazım” Egemen’ in söylediği sözlerin
muhatabı Anıl olduğundan, onu başı ile onaylarken, neler olduğunu soran bir
ifadeye sahipti. Her biri Egemen’ in arkasından ilerlemiş ve sonunda oyun
odasına ulaşmışlardı.
“Anıl, Ares bunu sana soracak ve elbette öğrenecek.
Ve içimden bir ses bunun çok sakıncalı olduğunu söylüyor. Ondan önce ben
öğrenmeliyim” Egemen’ in sözlerinin ardından Anıl ve Can, o an göz göze
gelmişti. Bu saklanan şey daha da büyüyor ve daha korkunç bir hal almaya
başlıyordu. İki kardeş göz göze iken, korkuyu da hissediyorlardı. Ares bunu
Anıl’ a sorarsa, hiçbir bahane olmadan gerçeği duymak ister ve belki de, o
zaman kıyamet kopardı.
“Ne saklıyorsun Anıl?” Egemen sorusunu
yinelediğinde, Cenk ve Mert olan biteni sessizce izliyordu.
“Ben, bir şey sak-“ bir bahane üretmek için kendini
zorlarken, Egemen elini kaldırıp, onu durdurdu.
“Ares, aşağıya inerse, ilk işi seni sorguya çekmek
olur Anıl. Uzatma da, söyle artık” Egemen’ in sözleri, Anıl için bir çıkmaz
sokağı tarif eder gibiydi. Anıl, Can’ a söylediği gibi kolayca dile getirebilir
miydi? Ya diğerleri bu yüzden o an büyük bir tepki verirse?
“Bizi tehdit eden adam Ali Özyurt ve şimdi bir onun
yeğeni Timur Özyurt çıktı. Ama asıl mesele bu iki adamın yurt dışındaki
bağlantısı… Uzun uzun araştırdım ama kim olduğunu bir türlü bulamadım” tereddüt
ederek konuşurken, gözleri Egemen’ e kaysa da, hemen elinde olmadan geri
kaçırıyordu.
“Ama senin şüphe ettiği biri var, değil mi?” bu
sözlerden kaçınırken, şuan karşısına çıkması onu telaşa düşürdü.
“Böyle düşünmemek için elinden geleni yaptım çok
araştırdım ama bir türlü başka bir seçeneğe ulaşamadım” Ares’ i kurtaran, bizi
onunla tanıştıran, bize Ares’ i bahşeden Mehmet amcadan şüpheleniyorum dese; o
an kaç kişiden yumruk yiyeceğini hesaplıyordu, Anıl.
“Mehmet amcanın Can ile neden öyle bir konuşma
yaptığına anlam veremiyorum. Ya da Azerbaycan ile yapılacak anlaşma işi-“
“Mehmet amcadan mı, şüpheleniyorsun?” dehşete düşen
bir ses ile sordu Cenk. Bunu idrak edemedi, diğerleri. Ancak o an odanın kapısı
aralanmış ve içeri Ares girmişti. Odadakiler koca bir korkunun tozunu
yutuyordu. Konuşulanlara şahit olmuş muydu? Duymadıysa bile böyle erken bir
saatte neden burada toplandıklarına onu ikna edecek bir bahaneyi kim bulacaktı?
Anıl’ ın gözleri Egemen’ e kaymış ağzından çıkacak olan kelimeleri bedenindeki
bir titreme eşiliğinde bekliyordu.
“Neden buradasınız?” şüphelendiğini hiç sakınmadan
göstererek sorduğunda, kardeşlerinin erken bir saatte burada olmasına anlam
veremediği içindi. Onun sert bir dil ile sorduğu sura her birinin üzerinden bir
ürpertiye neden olmuştu.
“Ares” Egemen, sözlerinin ardından oturduğu yerden
ayaklanmış ve ona birkaç adım yaklamıştı. Ancak onu ikna etmeye yaracak bir
bahane bir türlü bulamıyordu.
“Biriniz konuşun artık” sesi yükseldiğinde, Anıl
için dua etmeye başlamıştı. Her biri çıkmaz sokağın duvarına çarpmıştı sanki o
an.
“Sana söylenmemesi gereken bir mesele var” Egemen’
in sözlerinin ardından diğerlerinin kulakları bi uğultuyla dolmuştu. Ares’ in
ise gözleri daha koyu bir hale büründü. O an alınan nefeslerin dahi sesi
duyuluyordu sanki. Anıl’ ın dışarı çıkmak istercesine çarpıyordu.
“Öğrendiğin zaman sana bunun hiçbir yararı
olmayacak. Ne ruhuna, ne de bedenine… Beki biraz zaman sonra bu durum açığa
kavuşacak ve sen bunu boşu boşu bedenine yük yapmış olacaksın” derin bir nefes
alan Egemen, ikna olmasını umuyordu.
“Senden biraz müsaade isteyelim ve bunu düğünlerden
sonra Mehmet amca da, buradayken, konuşalım”
“Benden sakladığınız bir şeyler var” soğuk ses
tonu, odadan bir esintiye sebep olmuştu.
“Saklamamız
gereken şeyler var ve bundan memnun olduğumuzu düşünme”Anıl Mehmet Beyden
şüpheleniyordu. Egemen bunu Ares’den gizlemek istiyordu. Garip ve içinden
çıkılamayan bir hale dönüyordu. Egemen emin olarak biliyordu ki; Anıl’ ın
sözlerini eğer Ares öğrenirse, böyle bir şüphe için bu aile bile dağıtabilirdi.
Ares o an kendini sakin tutmaya çalışırken, ortada
bir olayın olması mı yoksa ondan sakladıkları bir şey olması mı, canını
sıkmıştı; kendi de tam olarak bilemiyordu.
“Pekâlâ, dediğiniz gibi olsun” sözlerinin ardından
odadan ayrıldı Ares. Diğerleri ise odada öylece kalmıştı. Bir bela biterken,
diğeri neden eli kulağında bekliyordu? Peki, ya bundan sonra ne olacaktı?
Egemen içinde biriken, koca sinirini daha fazla tutamamış ve Anıl’ ın göğüsüne
kolunu dayadığında, onun sırtını duvara çarpmıştı. Diğerleri de, onlara
yaklaşsa da, herhangi bir harekette bulunmamıştı.
“Ya aklına geleni, dilin öylece kabul ediyor. Ya da
diline geleni, aklın kolay kabul ediyor Anıl” başını ona yaklaştıran Egemen,
onun gözlerine yakından baktı. Öfke ile dökülüyordu kelimeler dudaklarından.
“Söylediklerinin ne anlama geldiğini bile
bilmiyorsun” kolunu kardeşinden çekip, onu serbest bıraktığında, öylece yüzüne
baktı.
“Bunu Ares öğrense neler olur, biliyor musun sen?
Mehmet amca onu ihanet etmiş olduğunda ya da sen bundan sadece şüphe ettiğin
için bile Ares bu aile dağıtır Anıl. Anlıyor musun? Bundan sonra kime
güvenebilir Ares. Bu kurduğu dünyası da, başına yıkılır, Anıl. İdrak ediyor
musun?” sözleri kendi acısındandı. Kendide korkuyordu, kendi sözlerinden.
“Sen bizi, neye soktun böyle Anıl. O adamın kim
olduğunu, nasıl olur da bulamazsın?” bu yanıtı beklenen bir soru değildi.
Egemen, kendi kendine söyleniyordu. Araştırma yapmak Anıl’ ın göreviydi. Bu
işte iyi olduğu için tahsilat listesini o hazırlıyordu. Anıl’ ın bulamamış
olması onu da hayli korkutmaya başlamıştı.
“Ne
yapacağız? Ares ondan sakladığımız bir şey olduğunu bildiği halde... Bilemiyorum”
elleri saçlarını buldu Egemen’in. Sabah banyoda dakikalarını harcayarak
düzelttiği saçlarını sıkıntı ile karıştırırken, bunu hiç önemser gibi değildi.
“Keşke, başka bir şey söyleseydin Egemen. Ufak bir
bahane gibi” Mert içinde oldukları durumun acısına yanarken, başka bir yol var
mı, hala umudunu yaşıyordu.
“Duyduklarımdan sonra ne söyleyebilirdim Mert. Sen
ne söylerdin?” onun sözlerinin ardından başını yere eğen Mert, kendininde bir
şey yapamacağını biliyordu.
_
Odadan ayrılan Ares birkaç saniye öylece kapının
önünde durup, olanları hazmetmeye çalışıyordu. Yirmi altı yaşındaki bir adam ne
kadar yorgun hissedebilirdi, kendini? O ayakta durmaya devam ettikçe, daha ne
kadar yük binecekti omuzlarına? Güçlü olduğunu söyleyen birine neden anından
ölçmek için büyük bir bela başına musallat ediliyordu? Onların ne sakladığını
merak etmiyordu ancak ortaya çıktığında, yaşanacak şeylerin kaygısını
taşıyordu.
Bu güven belki de, dünya üzerinde bir tek Ares’ de
görebilecek bir durumdaydı. Öyle ki, ondan bir şeyler saklandığını öğrenmiş
olsa da, öylece arkasını dönüp odadan çıkabiliyordu. Üstlerine gitse her birine
de, ne olduğunu kolaylıkla söyletebilirdi. Ama onlara güvendiği için dedikleri
gibi konuşmanın zamanını bekliyordu. Egemen’ in ses tonu, diğerlerinin korkulu
hali ve bir de Mehmet Beyin de, bu durum ile bir bağlantısının olması…
Tüm bunları düğünlerden sonra Mehmet Beyde
buradayken konuşmak istedi. Ama şimdi değil…
Ares’ in adımları, yalnız kalmak için insanların en iyi dostu olduğu düşünülen kitaplarla dolu odaya yönelmişti. Kütüphaneye girdiğinde, odanın ortasına doğru ilerlemişti. Ondan saklanan bir şeyin ağırlığı ile hoşnutsuz iken, üzerine düşünüp, fikirler yürütse belki bulabilirdi ama bunu yapmak istemiyordu.
Ancak hem yanlış düşüncelere kapılıp, kendine iz
yapmak istemiyordu. Hem de yaşanacak olan kötü sahnelerin geç gelmesini
istiyordu. Fakat Ares ile kardeşlerinin arasında mesafeye neden olur muydu?
Odada sıkıntı ile gezinen gözleri o an hiç beklemediği bir şey ile denk gelmişti. Karşı duvarda olan çalışma masasının hemen altında düşmüş, küçük pembe bir not kâğıdı vardı. Bu onu meraklandırdığı için odada ilerlemiş ve masanın yanına vardığında, eğilip, kâğıdı eline almıştı.
Yüzünde geniş bir gülümsemeye sebep olmuştu. Kocaman siyah bir kalem ile kalp çizilmiş ve kalbin iki yanına da, Ares ve Beren yazılıydı. Aklında birbirini kovalayan sorunlar köşelerine çekilmişken, öylece not kâğıdına baktı.
Ares henüz Azerbaycan’ dan dönmemişken, Beren ders çalışmak için bu odayı kullanmıştı. Sonay Hanım meselesi ile aklı baş etmeye çalışırken, farkında olmadan yazmıştı, bunları. Defterinin üzerine bıraktığı bu not kâğıdını farkında olmadan yere düşürmüş ve odadan öylece ayrılmıştı.
Ares bu gördüğü
küçük not kâğıdı için fazlası ile memnun olmuştu. Bu ufak kâğıt bir insana
ancak bu kadar iyi gelebilirdi. Saf ve tertemiz bir sevgi için minnet duyuyordu
Ares. Elindeki not kâğıdına yüzünde geniş bir gülümseme ile bakarken, kapının
tıklatıldığını duymuştu. Not kâğıdını cebine koyduğu sıra içeri sevgilisi
girdi. Yüzündeki gülümseme henüz kaybolmadığı için onunla birlikte sevgilisinin
yüzüne baktı.
“Herkes kahvaltı için masaya toplandı. Onların
yanında olmadığın için seni arıyordum. Neden gelmiyorsun?”Beren’ in, konuşması
boyunca adımları sevgilisine doğru ilerlemişti. Gözleri Ares’ in yüzünde
geziniyor ve kötü bir durum olup, olmadığını anlamaya çalışıyordu.
“Ares, bir sorun mu, var?” karşı karşıya duran
çift, öyle birbirlerinin gözlerine bakıyordu.
“Sadece biraz sessiz bir ortama ihtiyacım vardı.
Sorun yok, güzelim” insan sorunlarından kaçmak için sessizliğe ihtiyaç duymaz
mıydı? Bu onun için bir kaçış yolu değil miydi? Ares, düşüncesinde de,
sohbetinde de, farklı bir adamdı. Aslında sorun yok derken dahi size büyük bi
sorunu kast edebilirdi. Ya da sorunu size direkt olarak söyleyip, tek bir cümle
ile içinizi ferahlatabilirdi. Bir şeyi saklamak ya da kaçamak cevaplardan
hoşlanmaya bir adamdı o. Sadece bilinmesini istediği kadarını söyler ve onu
korkutmamak için sakinleşmesini sağlayabilirdi.
“Hadi gel. Kahvaltıya gecikmeyelim” onun yüzünde hoş bir gülümsemeye tanık oldu Beren. Ares sevgilisinin yanağına elini çıkarmış ve onunla temasta bulunarak, rahatlamasını ummuştu.
Ve yaptığı şey işe yaramış Beren’ in yüzünde onun gülümsemesi belirmişti. Başını ile onu onaylayıp, odadan çıkmak için hareketlendikleri sıra aklına; kendi istediği şey yüzünden Ares’ in bu halde olduğu ihtimali geldi. Bu düşünce onu fazlası ile huzursuz etmişti. Kendine kızıyordu.
Çift odadan ayrıldıktan sonra mutfağa ilerlemişti. Ares’ in
yüzündeki ifade ister istemez daha katı bir hal almıştı. Adımları kendi
sandalyesine doğru ilerlediğinde, masadaki yerini aldı. Onların içeriye girdiği
sıra masada oturan kardeşlerin tüm ilgisi de onların üzerinde gezinmişti.
Masada oturan aile bireyleri arasında sessizlik devam ederken, masaya ses
getiren Selin, olmuştu.
“Malum bugün tatil, bugünü değerlendirip, açık olan
mağazalardan eksik olanları tamamlasak nasıl olur” Selin bunu iyi bir fikir
olarak düşündüğü için dile getirirken, Ares’ in şuan ki gergin halini fark
ettiği için bunu uygun olup, olmadığına emin olmamıştı. Gözleri Ares’ e dönmüş
daha çok bir onay bekler gibi bakıyordu. Bunun üzerine kısa süre düşünen Ares,
düğün için böyle bir alışverişe ihtiyacı olduklarının farkındaydı.
“Haklısın, hazırlıklara başlanmalı” onun sözlerinin
onayladığını böylece dile getirmiş olan Ares, arkasına yaslanıp, elindeki çay
bardağını hafif hafif sallayıp, içinde az kalmış sıvıyı oynatıyordu.
“Pekâlâ, o zaman kahvaltıdan sonra çıkalım” Egemen
bunu kesinleştirmek için söylediğinde, diğerleri de, onu onaylamıştı. Ares
masaya oturduğundan beri elindeki çay bardağı ile oynuyor ve sadece çayından
yudum alıyordu. Bu herkesin de, dikkatini çeken bir şeydi.
“Bu kısa zamanda umarım birçok işimizi
halledebiliriz. Bir daha böyle hep birlikte boş bir gun bulamayız” elindeki
çatalı tabağının kenarına bırakan Çağla, deneyeceği gelinlikler için büyük bir
heyecan yaşıyordu.
“Bu gece üçünüz, son kez akşam yemeğini hazırlayacaksınız” üç kafadarın cezalarının bittiğini dile getirdiğinde, gözleri masa üzerinde oyalanıyordu. Onların yüzüne bakmak istemiyor değildi. Fakat onlarla göz göze gelmek istemiyordu.
Diğerleri de, bunun farkında olsalar da, Ares’ in üstelemek yerine sessiz kalmasının daha uygun olduğunu düşünüyorlardı. Her birinin aklında; hiçbirinin böyle sessiz kalmayacağının farkındalığı da,vardı.
Her biri mutlaka sorup, öğrenmek isterdi. Ares’ in sözlerini başları ile onaylayan kardeşler, yemeğin gerisinde sessiz kalmışlardı. Masada duyulan o an, tabaklara değen bıçak ve çatal sesleriydi.
Masa da bir anda duyulan telefon sesi ile büyük bir yankı büyümüştü. Beren, masada uygun bir yere bıraktığı telefonuna uzanmış ve arayana görmek için ekrana bakmıştı. Onu arayacak olan herkes şuan yanında olduğu için arayanın kim olduğunu bir hayli merak etmişti.
Aynı proje ödevi aldığı Dilek’ in adını
gördüğünde, şaşırmadan edemedi. Bir an evvel neden aradığını öğrenmek için
sandalyesinden ayaklanmıştı.
“Üzgünüm, sınıf arkadaşım. Açmalıyım” mutfağın
çıkışına doğru ilerlediği sıra sevgilisi de, arkasından merakla bakmıştı. Öte
yandan hangi grup arkadaşının aradığının merakı da, fazlası ile vardı içinde.
“Efendim?” koridora geçtiği sıra aramayı yanıtladı
Beren.
“Günaydın Beren, bu saatte rahatsız ediyorum. Ama
proje ödevi hakkında konuşmak için aradım seni” mahcup olduğunu sesin
anlayabiliyordu Beren. Ancak projenin daha iki haftası varken, bu kadar erken
bir saatte aramış olmasına bir anlam verememişti.
“Sana da, günaydın. Sorun değil, konuşalım tabi”
“Biz, dün Tayfun ve Uğur ile birlikte konuştuk. Projeye yarın başlayalım diyoruz. Tayfun’ un, birkaç eksik derslerinden dolayı ek dersleri varmış. Uğur’ da yarı zamanlı bir işte çalışıyor. Bu yüzden senin içinde uygunsa hemen yarın başlamak daha mantıklı olur” genş kızın kibar bir dile ile açıklayan sesi onu pekte memnun etmemişti.
Zira onunla şuan da, fikir
alışverişi yapmıyordu. Bu onun için alınan karara uymak zorunluluğu
hissettiriyordu. Sanki hayır, dese plan iptal olacakmış gibi bir de, fikrini
sorar gibiydi.
“Elbette, benim için sorun olmaz” onun için bir
sorun yoktu. Onların gösterdiği bu tavırdan memnun olmasa da, kabul etmek
istedi.
“Pekâlâ, yarın görüşürüz” görüşme sona erdiğinden
sesli bir nefes bıraktı dışarıya doğru. Aslında üzerinde çok düşünmüyor olsa
da, ruh sağlığı merkezinde saatlerini geçirecek olmak onu fazlası ile
geriyordu. Nasıl bir yer olduğunu, nasıl şeylerle karşılacağını kestiremiyor ve
bunun için terginliğine engel olamıyordu. Mutfağa dönmek için arkasını döndüğü
vakit, bir anda çok yakınında olan Ares ile karşılaştı. Bunu beklemediği için
korkmasına neden olmuştu.
“Ares, korkuttun beni”
“Affedersin güzelim. Sorun olup, olmadığını
kontrol etmek istedim” sevgilisinin arkasından gelip, onun konuşmasını
dinlediği gibi bir düşünce aklından geçmemişti. Zira onun bunu yapmayacağından
emindi.
“Sorun yok. Sadece yarın projeye başlayacağımızı
haber vermek için aramış, Dilek” böyle Ares, arayanın kız arkadaşı olduğunu,
sormadan öğrenmiş oldu. Kıskanç davranmıyordu fakat yinede onun araması onu
memnun etmişti.
“Beren, daha öncede söylediğim gibi oraya gideceğin
için biraz endişelerim var. Elimde olsa oraya gitmemen için birçok şey yapardım
ama bu uygun bir davranış değil” ona birkaç adım daha yaklaşan Ares, onun
nefesinin dudaklarında hissediyordu.
“Yarın bende seninle, gelebilir miyim?” onun
söylerken, çekinen bir tavrı olduğunu fark eden Beren, geniş bir gülümseme ile
onun yüzüne bakmıştı. Ares Karal’ ın bu ricasını nasıl geri çevirebilirdi?
“Tabi ki” onun söylediğinin ardından o geniş
gülümseme Ares’ in yüzünde de, baş göstermişti.
_
Kahvaltının ardından bireyler evden ayrılmak için hazırlıklarına başlamıştı. Ares’ in böyle bir hazırlığı olmadığını fark eden Beren, evde vakit geçirmek istediğini anlamıştı. Ares’ in aklında daha farklı şeyler vardı.
O sevgilisinin ondan istediği şeyi yerine getirecekti. Beren’ in söylediği gibi Ares’i n bunu yapmak için hazır olduğu bir anı beklemek pekte mümkün değildi. Zira kim nefret ettiği ve utandığı bir şeyi gözler önüne sererken yeterince, hazır bir halde olabilirdi ki? Ares hazır değildi ve belki de, bunun için son nefesine kadar da, hazır olmayacaktı.
Ancak bunu
yapması gerektiği için yapıyordu. Hem söz verdiği için hem de, onun nasıl bir
adamla evlenmek istediğini daha iyi kavraması için bunu yapmak istiyordu.
“Kardeşim, biz çıkıyoruz” Egemen paltosunu giydiği sıra ona haberdar etmek istemişti. Ares onu başı ile onayladı. Daha sonra ise Ares ve Beren haricindeki, tüm bireyler hazırlanıp, evden ayrılmıştı.
Onların
evden ayrılmamasının ardından çift evde yalnız kalmıştı. Beren bu günü nasıl
değerlendirmeleri hakkında pekte kafa yormak istemiyordu. Çift salona
geçtiğinde, koltukların birinde yan yana oturmuştu. Ares’ in o an aklına Mehmet
Beyi araması gerektiği geldiğinde, cebindeki telefonunu eline almış ve ekranda
onun adını bulmaya koyulmuşken, sevgilisini de, durumdan haberdar etmişti.
“Mehmet amcayı aramalıyım” Beren onun gözleri
üzerinde olmasa da, onu başı ile onaylamış ve onu izlemeye koyulmuştu.
“Efendim oğlum” arama yanıtlandığında, onun sesini
duymak pekte memnun etmiyordu Ares’i.
“Nasılsın Mehmet amca, Meliha teyze nasıl?” sözleri
sırasında, yanında oturan sevgilisinin elini kavrayan Ares, onun elini sıkıca
tutuyordu.
“Gayet iyiyiz oğlum. Siz nasılsınız? Kötü bir durum
yoktur umarım” onun sesinde yine o tuhaflığı sezdi Ares. Biraz telaş, biraz
huzursuzluk…
“Bizde iyiyiz. Sorun yok. Ben sadece şey için
aramıştım” Beren, sevgilisi yanında konuşurken, onun sözlerine odaklanmaya
çalışsa da, Ares’ in eli ile oynuyor oluşu onun tüm dikkatini dağıtıyordu. Onunla
el ele olmayı fazlası ile benimsemiş ve böyleyken, kendini daha güvende
hissediyordu. Öyle bir güven ki; dışarıdaki insanlardan koca çığlıklar
yükselse, Beren bu dokunuşların yanında, ne kadar etkilenebilirdi. Korku kalbine
ne kadar erişebilirdi?
“Egemen ve Mert çift düğün yapacaklar ve bunun için
üç gün sonraya nikâh tarihi almışlar. Ayrıca Can, Anıl ve Cenk’ de onlardan
hemen sonra yapacağı kesin gibi. Sana bunu bildirmek için ardım” insanoğlu için
fazlası ile keyfili bir şeyden bahseden Ares, bunu için fazlası ile donuk bir
ifadeye sahipti.
“Ne mutlu bir haber oğlum, söylediğin ile ne çok
mutlu oldum. Siz, Beren ile ne zaman evlenmeyi düşünüyorsunuz?” aldığı haberler
ile fazlası ile sevinen Mehmet Bey, sorunun yanıtını aldıktan sonra çok daha
mutlu olacağını düşünüyordu.
“Henüz belli
değil”
“Pekâlâ, anladım oğlum. Düğün haberini, Meliha
teyzene söylediğim an, oraya gelmek için hazırlıklara başlayacaktır. Yarın uçak
bileti bulma şanımız olursa, oraya ulaşırız” onun sözlerini o an dinleyemedi
Ares. Aklında kol gezen düşünceler daha baskın çıkıyordu.
“Mehmet amca” o an Mehmet Bey, oğlunun sesindeki
değişimin farkındaydı. Katı bir hal almışken, sanki hiçte hoş şeylerden
bahsetmeyecekti.
“Buyur oğlum” onun sözlerini büyük bir merakla
beklemişti.
“Çok yakınımızda bir fırtına kol geziyor. Sessiz
ama hızlı ilerliyor. Bundan kaçmakta pek mümkün değil sanırım. Malikânenin
duvarlarını esir almış ve her an saldırmak için an kolluyor” onun sözlerini
dinleyen Beren, içini büyük bir korku kaplamıştı. Sevgilisinin yandan görünüşe
baktı, öylece.
“Oğlum, neler söylüyorsun sen?” onun sesindeki
telaşı duyan Ares, Can ile yaptığı telefon görüşmesini anımsadı yeniden.
“Bu bir his ama bunu en son hissettiğimde; annemle
birlikte son kez televizyon karşısındaydım. Ertesi gün hayatım cehenneme
dönmüştü” öyle sakin, öyle acelesi olmadan konuşuyordu ki, yanında oturan
Beren, ona irice açılmış gözleri ile bakıyordu. O an Mehmet Bey için nefes
almak daha da zor hale geldi. Can’ ın ona bir şeyler söylemiş olduğundan şüphe
etmişti. O yaptıkları telefon görüşmesinden Ares’ e bahsetmiş olduğu geldi
aklına.
“Can, sana ne söyledi oğlum?”
“Can bana, ne söylemeliydi, Mehmet amca?”
“Ares, senden biraz müsaade istiyorum oğlum. Sana
gelince her şeyi anlatacağım. Bunu gelince konuşalım” yine ondan bir şeyleri
konuşmak için zaman isteyen birileri vardı. Zaman vermekte sıkıntı yoktu. Zira
Ares sabırlı bir adamdı. Ancak ya kuşkulanmaya başlarsa, ailesine şüphe ile
bakarsa? Neticede Ares Karal’ da bir insandı.
“İstediğin gibi olsun, Mehmet amca” yine kabul
etmişti. Daha sonra görüşme bitmişti. Beren, sevgilisinin telefon görüşmesinden
fazlası ile rahatsız olmuş ve huzursuzdu. Ares’ i yormamak için ise ona bir şey
sormaktan kaçınmıştı.
“Ares, iyi misin?” onun omuzlarının düştüğüne şahit
oldu Beren. Ares o an, canını ne kadar yandığını gizlemiyordu ve Beren bundan
memnun olmuştu. Onun yanında olmak ve taşıdığı yükü birazda kendi omuzlamak
istemiyordu. Ares sevgilisini başını iki yana sallayarak yanıtladı.
“İstediğin şeyi yerine getireceğim. Ama ondan önce dizlerinde, birkaç saat uymama izin verir misin?” onun naif isteğini yerine getirmek için hemen başı ile onaylamıştı. Beren hemen onun dizlerine yatabilmesi için koltuğun uç kısmına oturmuştu.
Ares yorgun bedeni ile beklemeden başını o an sevgilisinin dizlerine koydu. Sevgilisinin koltuğun kenarında olan elini, el yordamı ile bulan Ares, saçlarının arasında konumlandırmıştı. Ares’ in o bahsettiği fırtınalara ne zaman gelir, meçhuldü. Ancak çift o an koca kasırgalar yaşıyordu içinde. Sessizlik içinde bu zamanın akmasını ve bu zor günlerinde, diğer günler gibi geride kalmasını bekliyordu.
Saatler ilerlemiş ve ne Ares uyuyabilmişti. Ne de
Beren onun saçlarından elini çekmişti. Ares’ in istediği şeyi yerine getirmek
için neden bu kadar acele ettiğini anlayamıyordu. Onun bunun için hazır
olmadığı gün gibi ortadaydı. Sormak ya da onu bundan vazgeçirmek gibi bir
düşüncesi yoktu zira ne söylerse, söylesin; Ares’ in bu konuda fikrinin
değişmeyeceğini artık biliyordu.
Beren artık daha iyi anlıyordu, çoğu şeyi. Ailesinin neden ona karışmadığını ve onun kararlarını saygı ile karşılama nedenlerini. İçinde yaşadıklarını böyle dışarı vuran Ares, insana rahat nefes aldırmıyordu.
Huzurun ne anlama geldiğini bile unutturuyordu. Onun omuzlarını her daim dik görmeye alışık olan Beren, şuan ki düşük duran hali için saatlerce ağlayabilirdi. Onun bunun için dik durmaya çalıştığını artık daha iyi anlıyordu. Onun bu hali ile karşısındaki ne hissediyor, bunu anlıyor ve o hisleri yok etmek için uğraştığını şimdi daha iyi anlayabiliyordu.
Ares şuan
ağır bir durumla baş ettiğini ve bu yüzden dik durmaya bile mecalinin
kalmadığını görüyordu. Mehmet Bey ile yaptığı telefon görüşmesinin bunun bir
ilgisi olduğunu düşünüyordu. Ve bu yüzden korkuyordu.
Beren o an dizlerinde yatan, kendine büyük bir sevgi besleyen sevgilisi için değil. Onca şeyler yaşamış ve yaşamaya devam eden adam için kahroluyordu, içinde. Ağladığın kadar gülersin, güldüğün kadar ağlarsın sözünün dünya üzerinde yalnızca sevgilisi için gerçek olmasını diliyordu.
Sevgilisinin saçlarının arasından gezinen parmakları eşliğinde, onun iyi bir hayat geçirmesi için dileklerde bulunuyordu. Gözleri kapalı ve uyumayı bekleyen sevgilisinin yüzüne baktı öylece. Beril’ e o an daha çok hak veriyordu.
Yaşadığı, yaşayacağı, bedeninde taşıdığı onlarca izleri ve
omuzlarına yük olan sorumluluklarının yanında, Ares’ e ancak yeni doğan bir
bebeğe gösterilen hassasiyetle yaklaşılmalıydı. İnsanoğlu en güzel armağandı
vicdan duygusu. Buna sahip olan herkes de, Ares’ e ancak bu gözle bakmalıydı.
“Uyuyamıyor musun?” Beren ağlaması an meselesiyken,
sessizliği bozan sesi ile onu rahatsız etmemek için sesini naif bir tonda
tutmuştu. Gözlerini açmayan Ares başını iki yana sallamıştı.
“İstediğin bir şey var mı?” elleri sevgilisinin
saçlarından ayrılmamışken, sordu Beren.
“Var, güzelim” onun sözlerinin ardından yüzüne
merakla baktı. Onun sesi öyle ulaştı ki kulaklarına, sanki göçük altında kalmış
olan yorgun bedenin sesini duyurmaya çalıştığı gibiydi. Saatlerce sessini
duyurmak için uğraşmış şuan son şansını deniyor gibiydi.
“Annemin
hala hayatta olmasını isterdim. Bedenim yıllar önce ki gibi tertemiz bir
görünümü olmasını isterdim” derin bir nefes aldığında, titreyen sesi karşısında
gözyaşları ile mücadele veriyordu Beren.
“Seninle çok daha farklı bir yaşamda karşılaşmayı dilerdim. Senin annem ile tanışmanı ve siz karşılıklı oturmuş kahvelerinizi
yudumlarken, ben bu eşsiz manzaranın tadını çıkarmak isterdim” Beren daha fazla
tutamadığı gözyaşlarını teker teker, yanaklarından süzmüştü. Ares’ in sözleri
birçok hayat için mümkünken, onlar için imkânsız olması içini acıtıyordu. Ne
Beren, onun saçlarından elini çekti. Ne de Ares, gözlerini açmak için herhangi
bir harekette bulundu.
“Başka ne
istersin?”sesinin titremesine engel olamasa da, yine de sormuştu. Derin bir
nefes daha aldı Ares. Bu dünyadan çok şey istiyordu. Ne kadar basit ve sade
olsa da, bir o kadar da, imkânsızdı…
“Kardeşlerimle o kıyametten sonra değil de, sıradan
bir lise öğrencisiyken, tanışmak isterdim. Arada evime davet ettiğim, sınavına
gireceğimiz sınava çalışmak yerine, tüm gece kopya kâğıtları hazırlamak
isterdim. Annemin beni utandıracak çocukluk anılarımı anlatıp, onların da,
benimle alay etmesini isterdim” gözlerinin önüne gelen görüntüler, Ares’ in
gözyaşlarını birer çizgi gibi düşürmesine neden olmuştu.
“Başka?” hıçkırıklarını dizginleyebilmek için
büyük bir savaş vermek zorunda kaldı Beren. Bu anın bozulmasından korkmuştu.
“Seninle aynı üniversitede okuyorken, karşılaşmak isterdim. Hatta dönüş yolunda, aynı otobüsü bile kullanıyor olurduk. Sana tüm okulun gözleri önünde çıkma teklifi ederdim. Belki Can ve Anıl senin yanına gelip, başıma bir iş geldiğini söyler ve seni telaşlandırırlardı. Koşarak, okulun bahçesine çıkardın ve ben mumlardan yapılan kocaman bir kalbin ortasında, seni bekliyor olurdum.
Tüm okul etrafımızda bizi merakla izlerken,
onların gözleri önünde bağırarak; sevgilim olur musun diye sorardım. Sende
kabul edip, bana sarıldığında, koca bir alkış kopardı, kalabalıktan” gözlerini
kapalı tutmaya devam eden Ares’ in yüzünde hoş bir gülümseme belirmişti. Düşen
yaşları yanaklarında, çoktan kurumuştu.
“Başka Ares, başka ne istersin?” Beren’ in düşen
gözyaşları, dudaklarından kopan hıçkırıkları; tüm bunların imkânsızlığı için mi
yoksa sevgilisinden duyduğu ses tonunun canını yakıyor oluşu muydu?
“Cüneyt Karal ile aynı geni taşımamak isterdim.
Onunla bir olan her hücremi tek tek, ayıklayıp uçurumdan atmak isterdim”
aklında olan en büyük korkusunu o an dile getirmek üzereydi Ares.
“Beni en çok korkutan şey, ne biliyor musun; Annemin yüzünü hatırlıyorum Beren. Ama aynada gördüğüm yanıma ona hiç benzemiyor” Ares hayatının on altı yılını annesi ile geçirmişti. Onun her hareketini, her ayrıntısını hatırlıyordu. Ancak Cüneyt Karal’ ın nasıl bir görünüşü olduğunu çoktan unutmuştu.
Arada görüğü bu adamı nasıl hatırlayabilirdi? Onu korkutan şey, annesinin katili ile aynı geni paylaşırken, bir de; onunla aynı görünüşe sahip olmak. Onun ne çok acı var diye yanıyordu Beren. Onun bahsettiği şey, onu korkutmuş ve bu havayı dağıtmak istemişti. Sevgilisinin saçlarında dolanan eli durmuş ve onun kapalı tuttuğu gözlerinden güç alıp, dudakları ile dudaklarını buluşturmuştu.
Ares onun böyle bir harekette
bulunacağını düşünmediği için şaşkınlık duysa da, ona müsaade etmişti. Daha
sonra çiftin dudakları yavaşça ayrılmış ve göz göze gelmişlerdi. Onun
gözlerinin içinde kaybolmak, orada yaşamak istedi, Beren.
“Yanına uzanabilir miyim?” fısıltı ile
söylediğinde, onun nefesi sevgilisinin dudaklarına dokunuyordu. Ares’ in
gözleri o an, Beren’ in alt dudağında olan yara izine kaymıştı. Onunla yeniden
göz göze geldiğinde, başını usul usul sallayıp, onaylamıştı onu. Kalkmasına
müsaade ederek, onun dizlerinde olan başını kaldırmış ve bu sıra Beren’ de onun
yanına uzandığında, başını sevgilisinin koluna dayamıştı.
“Bana, anneni anlatır mısın, Ares? Nasıl biri
olduğunu ve nasıl göründüğünü merak ediyorum” onun sözlerini dinleyen Ares’ in
yüzünde, ufak bir tebessüm belirmiş ve annesinin görüntüsü gözlerinin önüne getirmişti.
“O en az senin kadar güzel bir kadındı. Uzun, düz
kahverengi saçlara sahipti. En az onlar kadar da, koyu renk gözleri vardı. Orta
boylu denemeyecek kadar kısa boylu biriydi. Öyle ki, ben on iki yaşıma
geldiğimde, aramızda sadece bir karış mesafe vardı” Beren, onun yüzünü
izlerken, sözleri ile geniş ve sıcak bir gülümsemeye şahit oluyordu.
“On altı yaşımda ise onu çoktan geçmiştim.
Saçlarının salık olmasını seviyordu. Ama saçları yere düşüyor diye her daim
tepeden toplardı. Toplu olan saçlarının uçlarında ise bukleler olurdu”
nefeslenip, sözlerine devam etti.
“kendine bakmayı seven fazla titiz bir kadındı.
Düzenini asla bozmadan yaşardı. Kahvaltı, temizlik ve daha sonra keyif kahvesi…
Kurduğu düzene öyle bağlıydı ki, kahvesinin yanında yediği çikolata markası
asla değişmezdi” Ares annesinin gözleri ile karşı karşıyaydı sanki. Onun dolan
gözlerinin Beren farkındaydı.
“İnandığı doğrulara bağlı yaşayan bir kadındı.
Yaptığım yanlışların doğrusunu ben anlayana kadar açıklardı. Ona sorduğum şeyi
dikkatle dinler ve hiçbir şüphe bırakmadan yanıtlardı beni. Her iki anlamda da,
güçlü bir kadındı. Marketten dönerken, ne kadar ağır olduğunu önemsemeden tüm
poşetleri o alır, içlerinden en hafif olanı da, elime tutuştururdu. İçinde
yaşadığı her ne varsa, asla anlayamazdın. Biriktirir biriktirir ve yine yalnız
başına boşaltırdı” daha fazla devam edemeyeceğine kanaat gelen Ares, sessiz
kalmıştı. Annesi ile yaşadığı günler gözlerinin önünden geçerken, o an
toparlanamamaktan korktu.
“Görüntü olarak ona ne kadar benziyorsun
bilmiyorum. Ama sen huylarını annenden almışsın, sevgilim. Tıpkı annen gibisin
Ares. Seninde kurduğu bir düzenin var ve bu bozulmasın diye uğraşıyorsun.
İnandığın doğruların var ve buna bağlı yaşıyorsun” naif bir ses tonu ile
konuşurken, sözlerinin ona iyi gelmesini umuyordu.
“Yanlışların her birinin doğrusunu karşısındakine
kırmadan, yormadan anlatıyorsun. Gücünü ondan almışsın. Yaşadığın onca şeyi
kendi başına halletmeye çalışıyorsun ve bunun üstesinden gelebiliyorsun”
sözlerinin ona iyi geldiğini yüzüne yayılan ifadeden anlayabiliyordu Beren.
Aradan zaman geçmiş ve Ares sonunda uyumayı
başarmıştı. Beren sevgilisinin uyuyan görüntüsünden gözlerini alamamıştı.
Aklına o an diğerleri geldi. Düğün için hazırlıkları başlamışken, onlarından
zamanlarının yaklaştığının habercisiydi. Heyecanlanıyor olsa da, Ares bu hali
onu fazlası ile kaygılandırıyordu. Ares’ in Mehmet Bey ile yaptığı telefon
görüşmesi onu fazlası ile korkutuyordu. Bir ara kapıdan gelen sesler
duyduğunda, diğerlerinin eve geldiğini anlamıştı. Sevgilisini uyandırmamaya
dikkat ederek, ayaklanmıştı.
“Kusura bakma kardeşim ama suç giydiğin takım
elbisede değil. Sen biraz fazla uzunsun” kalabalık gelen seslerin içinde, Cenk’
in sesi en belirgin olandı.
“Alakası bile yok kardeşim. Bir kere paçanın kısa olması moda” diyerek kendini savundu Can. Alışverişlerinin birçoğunu halletmiş olan aile bireyleri geç saat olduğu için artık malikâneye ulaşmıştı.
Selin’ in anahtarı ile eve girdikleri sıra portmantonun önünde paltolarını çıkarırken, birbirleri ile uğraşıyorlardı. Salona doğru ilerleyen ilk Can ve Cenk olmuştu. Ellerinde olan alışveriş poşetleri kızlara teslim edilmiş ve onların koymak istediği yerleri bildiği için onlara bırakmışlardı.
Can ve Cenk, salon
kapısından girdiğinde, hemen ardından Egemen ve Anıl’ da girmişti. Gözleri
çifte denk gelen bireyler adımlarını hızlı tutarak, yanlarına ilerlemişlerdi.
“Ares’ in neyi var?” Beren’ in yanında olduğu Ares’
in uyuyan halinden dolayı telaşlanan erkekler içinde, Anıl sormuştu bunu. Onun
bu haline alışık olmadıkları için bir korkuya kapılmışlardı.
“Merak etmeyin. Sadece uyumak istedi” Beren, onları
sakinleştirmek için söylediğinde, onlar sanki Beren’ i duymuyor gibiydi.
“Cenk, benim elim soğuk. Sen baksana, ateşi var
mı?” Can’ ın sözlerinin ardından diğerleri de, onların yanına ulaşmıştı.
“Ne oldu, Ares’ e” Beril’ in yüksek çıkan sesi,
Ares’ in rahatsızca hareketlenmesine sebep olurken, Beren ona ufak bir
kızgınlıkla baktı.
“Ya siz beni, dinlemiyor musunuz? Ares hasta falan
değil, sadece uyumak istedi” sevgilisi daha fazla rahatsız olması diye sesini
olabildiğince kısık tuttu Beren.
“Madem öyle hadi, daha fazla ses yapıp, onu
uyandırmayalım. Rahatça uyusun” Egemen’ in sözlerinin ardından diğerleri de,
onay vermişti.
“O zaman Can, Anıl ve Cenk; akşam yemeği için mutfağa
geçsin. Kızlar biz de aldıklarımızı odaya çıkaralım” Selin, sözleri ile
talimatları bildirirken, daha sonra Beren’ e döndü.
“Aldıklarımıza sonra baksan olur mu, Beren?” bir
anne edası ile herkese yapacağını söyledikten sonra Beren’ in onu onayladığını
gördü Selin. Her biri söyleneni yapmak için harekete geçmişken, salonda sadece
Beren, Egemen, Mert ve bir de uyuyan Ares vardı. Beren’ in o an, Egemen’ in
bilmesini istediği o mesele gelmişti.
“Benim, sizinle konuşmam gereken bir mesele var.
Ama burada değil, Ares rahatsız olmasın” onun sözlerini onaylayan kardeşler,
pekte hayırlı şeyler duymayacaklarından neredeyse emindi. Salondan çıkmak için
hareketlenen Egemen ve Mert’ e önden giden Beren yol gösteriyordu. Onu büyük
bir merakla takip ediyorlardı. Kütüphaneye ulaşan Beren’ in ardından diğer
erkeklerde girmiş ve konuşulan şeylerin duyulmaması için kapıyı örtmüştü Mert.
“Nedir mesele Beren?” meraklı gözleri öylece
kardeşinin yüzünde geziniyordu.
“Size bunu
söylemem uygun olur mu, bilemiyorum. Ama bilmeniz gerek diye düşünüyorum” onun
çekinceli hali ile Mert, okulda yine bir problem olduğunu düşünmüştü.
“Okulda, bir sorun mu, yaşadın” onun söylemekte
zorlanan haline yardım etmek istemişti.
“Hayır, öyle değil. Konu Ares ile ilgili” artık
daha da meraklanırken, biraz endişe duymuşlardı.
“Bugün Ares ve Mehmet amca düğün için telefonda
konuştular. Büyük bir ihtimalle de, yarın burada olacaklar” elleri birbirlerine
eziyet ederken, bunu izlemeye başladı Beren. Onlara söyleyeceği şey Ares’i
rahatsız eder miydi ki?
“Dahası ne, Beren?” Egemen, sabırsızlık içinde
öylece beklerken, bir an evvel öğrenmek istiyordu.
“Dahası, Ares Mehmet amcaya hissettiği kötü şeyler
olduğunu söyledi. Annesi ile yaşadığı o korkunç günlerden bir gün önce yine
böyle hissettiğini söyledi” kardeşler, karşılarındaki genç kızı nefes almadan
dinliyordu.
“O an Mehmet amca, Can’ ın ona ne söylediğini
sordu, sesindeki telaşı ben bile fark ettim. Ares ona; Can, ne söylemeliydi ki
dediğinde, Mehmet amca oraya gelince konuşmak için biraz zaman istedi” iki
kardeşin başından aşağıya kaynar sular döküldü sanki. Bunlar ne demekti? Anıl,
haklı olabilir miydi?
“Konuşma sonrası Ares, nasıldı?” Mert sorduğunda,
Egemen’ de Beren’ in yanıtını beklemişti.
“Daha önce onu hiç böyle görmemiştim. Sanki
yıkılmış gibiydi. Telefon kapandığında, yüzüne öyle bir ifade yerleşti ki, bu
beni fazlası ile korkutuyor” birkaç damla gözyaşı aşağıya süzüldüğünde, Egemen,
onu rahatlatmak istedi.
“Bunu bize söyleyerek iyi yaptın Beren. Merak etme,
eminim sandığın kadar kötü bir durum yoktur. Senden bunu diğerlerine
bahsetmemeni rica ediyorum” ona birkaç adım yaklaşıp, kollarının arasına aldı.
“Hadi, biraz sakin ol. Ağlama artık korkulacak bir
şey yok” dili bunalrı söylerken, büyük bir savaş veriyordu içinde. Kollarını
Beren’ den ayırdığında, onun yüzüne ufak bir tebessüm ile bakmıi ve ardından
odadan ayrılışını izlemişlerdi.
“Ne
düşünüyorsun?” odada yalnız kaldıklarında, Mert, Egemen’ e sordu.
“Anıl, haklı olabilir mi?”
Bir an önce cıksada harika şekilde okusak. Her sey güzel gidiyorr❤️❤️😍😍
YanıtlaSil