Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının
ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin
ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema
salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse
filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu.
Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun
düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına
düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’
in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine
getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak
sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da,
emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares
uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten
yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişeleniyordu Beren.
“Ares” öyle bir sesle söyledi ki, o an sevgilisinin
duyup, duymadığından şüphe etti.
“Önce duş alacağım. İstediğin şey için biraz
beklemelisin” üzerindeki ceketi çıkarmış ve dolabından pijama takımını alırken,
söylemişti.
“Şuan yapmak zorunda değilsin. Hazır olduğun
herhan-“
“Buna hayatımın son gününe kadar hazır olmayacağım
Beren. Ama istediğini yapacağımı söyledim. Bugün ya da beş yıl sonra ikisi de,
aynı benim için. Boşuna beklemene gerek yok” sözlerinin ardından banyoya girdi
Ares ve Beren onun ardından çöker gibi yatağa oturmuştu. Ares’ in hazır olması
hakkında konuşurken, asıl kendi göreceği şey için ne kadar hazırdı.
Ilık bir duş almış olan Ares, üzerinde sadece erkeklere uygun kısa şortu ile banyodan ayrıldı. Adım atmaya başladığında, kıyafetlerinin altında bile görebiliyor deyip, rahatsız olurken, şimdi tüm gerçeklerini sevgilisinin gözlerinin önüne serecekti.
Adımları sevgilisine doğru ilerlediğinde, Beren onu fark etmiş ve oturduğu yataktan kalkıp, onun yanına ulaşmasını bekliyordu. Beren gözlerini Ares’ in gözlerinden ayıramıyordu. Korkuyor ve çekiniyordu. Artık karşı karşıya kaldıklarında, Ares ellerini iki yana açmış ve görmek istediğin beden karşında der gibiydi.
Bundan cesaret alan Beren, gözlerini onun boynuna doğru indirmiş ve sağ köprücük kemiğinin heme altında olan büyük, yuvarlak bir iz gözüne çarptı. Her ne ile yapılmışsa, büyük bir acıya sebep olduğu geldi aklına.
Gözleri yavaş yavaş dolmuştu. Sol
omzundan aşağı uzanan kalın bir çizgi vardı. Bedenini yara izleri ile doluyken,
bunlar ne belirgin ve göz çarpanlardı. Her iki omuzundan kollarına kadar uzana
belirgin ince çizgiler vardı. Aynısı karın bölgesinde de mevcuttu.
“Dokunabilir
miyim?” rica etmek değil, bu bir yalvarıştı. Ares odanın bir köşesine dalan
gözlerini olan yerden ayırmadan başı ile onayladı onu. Eli ilk önce o yuvarlak
izi bulmuştu. Daha sonra ise diğerlerinde de tek tek gezindi, eli. Beren’ in
dokunduğu her yaradan bir kez daha nefret etti Ares. Onun yüzüne bakmıyorken,
onun ifadesini unutamayacak olduğu içindi.
Beren sevgilisinin yaralarını incelerken, dakikalarını harcamıştı. Her bir yara izine özen gösteriyor ve dikkatle inceliyordu. Her geçen saniyede içinde hissettiği acı daha da büyüyordu. Zira Beren, düşündüğünden çok daha fazla yara izi ile karşılaşmıştı.
O an aklına Anıl’ ın söyledikleri geldi. Sevgilisinin kollarının üst kısmındaki kemer izleri ile karşılaştığında, nefes almak haram olmuştu sanki. Her yeni bir yara izine denk geldiğinde, ürpermeden edemiyordu. Evlenmek istediği, parmağında yüzüğünü taşıdığı bu adam zamanında ne çok acıyı kucaklamıştı.
Hatta kriz geçirdiği için yatağa bile bağlanmıştı. Yaraları detaylı inceledikçe daha da korkutucu geliyordu. İzler tamamen alay eder gibi yapılmıştı. Sanki küçük bir çocuğun bulduğu duvarı alabildiğine karaladığı gibi…
Kimi ince, kimi kalındı. Kimi düz uzun çizgiler iken,
kimi eğri ve kısa çizgilerdi. Gözleri bir an olsun durmuyor ve her defasında
farklı bir yara izinde oyalanıyordu. Gezinen gözleri, sevgilisinin
bacaklarındaki yara izleri ile karşılaştığında, hıçkırıklarına sahip çıkmak
zorunda kaldı Beren. Küçük küçük adımlarla etrafında döndü ve sevgilisinin
sırtında olan yaralar izleri ile karşılaştı. Daha önce bir kısmını gördüğü o
çarpı işaretine benzeyen yara izi şimdi bütünü ile gözlerinin önündeydi. Eli
ile yavaşça dokunup yara izini parmak ucu ile takip etti.
_
“Ulan
eşek sıpası, üç gün oldu be! Söyle artık, sizde kurtulun bizde” karşısındaki on
altı yaşındaki çocuğa hiçbir acıması olmayan bu adam, onu saçlarına asılarak,
soruyordu.
“Abi,
yemin ederim bilmiyorum. Ne olur, bırakın bizi” canı yana yana, bileklerine
bağlanmış olan zincirlerden kurtulmak için tüm gücü ile zorluyordu.
“Üç
gündür papağan gibi aynı şeyi söylüyorsun çocuk. O dilin bana lazım olmasa,
çoktan koparmıştım” asılldığı saçları hışımla bıraktığında, Ares’ in yorgun
başı geriye doğru düşmüştü.
“Ama
elbet konuşacaksın, velet” közün içinde bıraktığı, ısınmış olan şişi çıkarmış
ve iki eli zincirlenmiş olan Ares’ in sırtında izler bırakmaya başlamıştı.
_
Bedenine temas eden dudakların varlığı ile kendine
gelen Ares, aklına dolan görüntülerin altında ezilirken, üzerinden bir titreme
geçmişti. Nefesleri hızlandığında, artık buna katlanamıyor gibiydi. Omzunun
hemen arkasına bırakılan başka bir öpücüğü etkisi ile artık rahatsız olmuştu.
“Beren, artık dokunmasan?” titreyen sesi ile söylediğinde, aklına dolan görüntülerin ardından kendini kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Beren ise o an onu ne kadar zorlandığının farkına varmıştı. Hemen kendini bir adım geriye çekmişti.
Artık ona daha fazla acı
vermek istemiyordu. Uzun uzadıya bakmaya ne gerek vardı ki? Onun daha kötü bir
hale geldiğini nasıl fark etmemişti? Fakat bir yandan da görmesinin ne kadar
iyi olduğunu düşünüyordu. Sevgilisi böyle acılara maruz kalmışken, ona daha
dikkatli davranabilirdi.
Öylece bekleyen sevgilisinin yanından uzaklaşmış ve
hızlı adımlarla banyoya ilerleyip, onun pijama takımını alıp, kısa sürede
yeniden yanına varmıştı. Ares öylece aynı yerinde duruyordu. Hareket etmiyorken
sanki bundan korkuyor gibiydi. Beren sevgilisinin önüne geçmiş ve onunla göz
göze gelmeden pijamasını ona giydirmek için işe koyulmuştu.
“Dokunmamanı isterken, bunu kastetmemiştim Beren.
Bakm-“ onun sözlerini hızla böldü Beren.
“Hayır, aptallık ettim Ares. Senden böyle bir şeyi
hiç istememeliydim” durup onun yüzüne baktığında, elindeki sevgilisinin pijama
takımını da yere bırakmıştı. Onun yüzünü iki avucu arasına alıp, gözlerine
yakından baktı. Küçücük, masum bir çocuğun elinden düşürdüğü şekerine öylece
bakması gibi tarifi zor ama çokça acı içeren ifadelere tanık oldu.
“Sadece taşıdığın yüküne ortak olmak istedim.
Mümkün olsa da, yaşadığın her kötü anını aklından def edebilsem, elini tuttuğum
zaman bütün kötülükler bedeninden uzak dursa. Doya doya kahkahalarına şahit
olabilsem. Seninde payına benim gibi biri düşmüş sevgilim” tüm sözlerini
sevgilisini gözlerine bakarak dile getirdi Beren. Ellerini sevgilisinden
uzaklaştırdığında, yerde duran kıyafetleri yeniden eline aldı. Pijamasının
üstüne ona giydirmek için elinde toplamış ve sevgilisinin başından geçirmişti.
Ares sevgilisinin yüzünü izlerken, Beren’ in gözleri onun gözlerini çok uzaktı.
Pijamanın alt kısmını da giydirmek için harekete geçtiğinde, Ares onun elinden
alıp, kendi giymek istemişti. Beren bu
gecenin böyle bitmemesini istiyordu. Ares bu kadar dağılmışken, onu
toparlamanın yolunu arıyordu.
“Ares” pijamasının altını giyen sevgilisine
seslendiğine, gözleri odanın herhangi bir köşesindeydi.
“O aldığımız alyansı ne zaman takacaksın?” bu soru
aslında gerçekten merak ettiğini bir soruydu.
“Aslında böyle iyi, yüzük o kadar da, gerekli değil
bence” sevgilisinin ne yapmak istediğinin farkında olan Ares, ona ufak bir oyun
oynamaktan bir mahzur görmemişti.
“Gerek yok mu? Gerçekten böyle mi, düşünüyorsun?”
onun sesinin titrediğine şahit olan Ares, onun üzerine daha fazla gitmek
istemedi. Zira sevgilisi her an ağlayacak gibi duruyordu.
“Hayır, elbette böyle düşünmüyorum. Sadece yine
seninle uğraşıyordum, güzelim”
“Şaka yaptığın zaman lütfen bu kadar ciddi olma
Ares. Bir an, gerçek düşüncenin böyle olduğunu sandım” Ares onun bu sözlerinden
sonra geniş bir gülümseme ile bakmıştı ona.
“Peki” aralarında olan birkaç adımlık mesafeyi
kapatıp, dudaklarını sevgilisinin dudaklarına bastırdığında, durumu toparlamak
istemişti. Onun öpüşüne keyifle karşılık verdi Beren. Daha sonra dudakları
birbirinden ayrıldığında, çiftin gözleri birbirine bakarak, öylece kalmıştı.
“Ben sana yüzüğü getirdiğimde, ne zaman takmak
istediğini sormadım. Sen de bana sorma, bunu sen söyle; ne zaman
takmalıyım?”Ares’ in dudaklarından kapan nefes sevgilisinin dudaklarına
çarpıyor ve Beren o nefes ile can buluyordu.
“O zaman şimdi tak, sevgilim” onun sözlerinin
ardından Ares’ in gülümsemesi daha derin bir anlam kazanmıştı. Bu sözü onu
fazlası ile memnun etmişti.
“Gördüğün onca yara izinden sonra bile fikrin
değişmedi mi?” bu sözleri bir soru değil. Memnuniyetini dile getiriyordu.
“Biz süremizi yan yana dolduracağız, Ares”
“Haklısın güzelim. Süremizi yan yana dolduracağız”
_
Ertesi sabah güneş ışınları ile şehri aydınlatırken, bundan birkaç saat sonra da, malikânede hareketlilik başlamıştı. İlk uyanan yine Selin olmuş, güne başlamak için hazırlıklarını tamamlamış ve sevgilisi henüz uyanmamışken, odadan ayrılıp, mutfağa ilerlemişti. Selin mutfakta huzur bulan biriydi.
Günün çoğunu mutfak ortamında geçirmek istiyor ve
bundan hiçte sıkılmadan devam ediyordu. Onun en büyük keyfi ise; yeni yarattığı
tatların tadına bakanların ifadelerini izlemekti. O ifadeler ve yapılan
yorumlar öyle önemli ve değerliydi ki, büyük bir hassasiyeti vardı, bu konuda.
“Günaydın” kahvaltı hazırlığına başladığı sıra
Nilay’ ın sesini duyduğunda, gözlerini ona çevirmişti.
“Sana da, günaydın”yüzünde naif bir gülümseme ile
kardeşine karşılık veren Selin, daha sonra işine geri dönmüştü.
_
Ares günü ilk karşılayan olurken, gözleri ışığa
alıştığında, gözlerini sevgilisinin uyuyan yüzüne çevirmişti. Onun yüzünü
izlediği sıra yüzünde eşsiz bir gülümseme baş gösterdi. Karanlık bir odada,
artık ışığa kavuşmuş bir adam gibi… Derin bir nefes çektiğinde, huzuru
ciğerlerine doldurmak gibi.
Elini havalandırıp, sevgilisinin saçlarının arasına
konumlandırmak istediği sıra kendi parmağında taşıdığı evlilik alyansı çekti
dikkatini. Parmağındaki yüzüğe baktığı sıra gülümsemesi daha geniş ve derin bir
hale gelmişti. Huzurlu bir nefes insanın en büyük ihtiyacı iken, Ares, kıymetli
sevgilisi ile buna sahip olduğunu hissediyordu. Aradan zaman geçmiş ve o güzel
güzeli sevgilisi, yıldızların bile hayran olmak isteyeceği parlaklıktaki
gözlerini, Ares’ in gözleri önüne sermişti.
“Günaydın Ares” hırıltılı çıkan sesini duyan Ares,
ufak bir kahkaha ile yanıt verdi ona.
“Günaydın güzelim” o an Beren’ in aklına dün gece
olanlar geldiğinde, sevgilisinin gece uyuyamayıp, tüm gece uyanık kalmasından
endişe etmişti.
“Gece, iyi
uyudun mu?” onun yalan kullanmadan konuştuğunu bildiğinden onun yanıtını
merakla beklemişti.
“Evet, güzelim. Peki, sen?”
“Ben de öyle” kocaman bir gülümseme belirdi
yüzünde.
_
Kahvaltı için mutfakta toplanan aile bireyleri
yavaş yavaş tamamlanmaya başlamıştı. Her kapından giren içerideki kokularla
mest olurken, yapılan lezzetli şeyleri tatmak için bir hayli sabırsızlanmaya
başlamıştı.
“Günaydın” Anıl, içeri girdiği sıra yüksek sesi ile
mutfağı doldurmuştu.
“Sana da günaydın kardeşim. Neşelisin, bunu neye
borçluyuz” Can masada yerine oturduğu sıra ona sataşmadan edememişti.
“Neşeden değil ya, düğünler yaklaşıyor nasıl olsa,
onun için yani” masaya doğru ilerleyip, yerine oturacakken, Egemen ile göz göze
gelmiş ve anında gözlerini kaçırmıştı.
“Günaydın” o sıra Ares ve Beren çifti de, mutfağa ulaştığında tüm eksik olan bireyler tamamlamıştı. Anıl’ ın Egemen ile göz göze geldiğinde, hissettiği gerginliğini, şimdi diğer erkeklerde, Ares’ in gördükten sonra hissetmeye başlamıştı.
Kahvaltı başladığında, aile bireyleri birbirlerine yediklerinin afiyet olmasını dilemiş ve daha sonra sessizlik içinde önündekilerle ilgilenmeye başlamışlardı. O sıra malikânenin zili duyulmuş ve herkes gelenlerin kim olduğunu önceden bildiğinden, tahmin etmekte hiç zorlanmamışlardı.
Beren’ in gözleri Ares’e dönmüş ve dün Mehmet Bey ile yaptığı
telefon görüşmesini anımsamıştı. O an erkekler ise Mehmet Bey ile karşılaşmaya
hazır olmadıklarını hissetmişti. Doğru mu, değil mi diye arada kalmışken,
onun yüzüne rahatça bakamayacaklarını biliyorlardı.
“Meliha teyzeler gelmiş olmalı” Beril, sevinç içinde söyleyip, ayaklandığında, koşar adım kapıya ilerlemişti. Onlardan bir haber olan kızlar için herhangi bir sorun yokken, Beren’ de erkekler ile aynı gerginliği yaşıyordu. Her biri ayaklanmış ve gelen misafirlerini karşılamak için kapıya doğru ilerlemişti.
Egemen, yalnızca Ares’ in hareketlerini izliyordu. Bunu farkında olmadan yapıyordu. Beril kapıyı aralayıp gelen misafirleri içeri buyur ederken, Ares Mehmet Bey ile karşılaşacağı için bu kadar gerileceğini tahmin etmemişti.
Onun yüzüne dahi bakmak istememişti o an.
Yapbozun eksik parçasının Mehmet Bey olduğunu tahmin ediyordu. Kardeşlerinin de
saklamak istediği şeyin yine onunla bağlatılı olduğunu düşünürken, dün bunu
zaten Mehmet Beyin sözlerinden sonra anlamamak ahmaklık olurdu.
Ares
bedenini ele geçiren bu histen fazlası ile rahatsız olmuştu. Bir ailede bunlar
hissedilmeli miydi? Uzan gelmiş olan en yakın hissettiği kişiyi karşılamaktan
neden bu kadar rahatsız olurdu?
Misafirlerini karşılayan bireyler daha sonra mutfağa geçip, masada onlar için de yer açmıştı. Erkekler için fazlası ile zor bir karşılaşma olmuştu. Öyle ki, uzakta duran Anıl’ ı kolundan tutan Egemen, Mehmet Bey’ e sarılması için çekiştirmek durumunda kalmıştı.
Kimse bunu fark
etmediği için şükretse de, o an Anıl’ a öfkeli gözlerini üzerine salmıştı.
Herkes hesaplaşmak için düğünlerin geçmesini bekliyorsa; o zaman kadar her şey
normal gözükmeliydi.
“Oğlum böyle
apar topar iş mi, olur? Neden daha önce haber vermediniz? Ona göre hazırlık
yapardım bende” Meliha Hanım düğün haberini aldığından bu yana büyük bir telaşa
kapılmış ve henüz evlerinden ayrılmamışken, evlatlarının arkasından bir dolu
sitem etmişti. Geleneklere uygun, anlı şanlı düğün yapma arzusunda olan ve bu
yönde hayaller kuran ailenin annesi, çocuklarının bu haberine biraz afallamış
ve telaşa kapılmıştı.
“Büyük bir
hazırlığa gerek yok zaten Meliha teyze, endişelenme. Hem biz zaten dün alışveriş
yapıp, birçok eksiği hallettik” yüzünde sıcak bir gülümseme ile diler getiren
Selin, telaşa kapılmış kadını rahatlatmayı umuyordu.
“Olur, mu kızım, öyle şey? Hem siz, bir başınıza
nereden bileceksiniz, ne eksik, ne gedik”
“Meliha
teyzecim haberin var mı, bilmiyorum ama bilgin olsun diye söylüyorum. Yarın
akşam ki düğünlerden sonra dört düğün daha var” Can yine muzurluk yapıp
ortalığı karıştırdığında, Meliha Hanım daha çok telaşa kapılırken, Beril’ de
sevgilisine kızgın gözlerini çevirmişti.
“Ay bu
çocuklar, benim kalbime indirecek Mehmet Bey” Meliha Hanımın bu sözleri ufak
kahkahalara sebep olurken, Mehmet Beyde eşinin bu haline alayla yaklaşmak
istemişti.
“Üzülme hayatım, neyse ki her iki tarafın annesi de, sensin. Bu yüzden her iki tarafın, kaynana bohçasını sen alacaksın” Mehmet Beyin bu sözlerinin ardından normal bir zamanda üç kafadar dakikalarca buna kahkahalar ile gülebilirdi.
Hatta üzerine
uzun uzadıya konuşup, yine gevezelik ettikleri için Egemen’ den sağlam bir
fırça yiyebilirlerdi. Fakat ortam ne yazık ki, normal değildi. Sahte gülüşler
yükseldi sadece. O sıra eşinin sözlerini dinleyen Meliha Hanım; Ares’ in
parmağındaki yüzüğü fark etmiş ve bunun ona, ne kadar yakıştığı aklından
geçmişti.
Kahvaltı sona erdiğinde aile bireyleri teker teker
ayaklanmıştı. Gergin hava biraz olsun dağılmazken, sanki daha da
belirginleşiyor gibiydi. Ares masadan kalkıp, mutfağın çıkışına doğru
ilerlediği bir zaman arkasından seslenen Mehmet Beyin sesini duymuştu.
“Ares” onun sesini duyan Ares, o an durup, ona
dönmüştü. Kızlar kendi haline masada olanları toplarken, erkekler ise büyük bir
merakla konuşmanın devamını bekliyorlardı.
“Şey, oğlum… biraz konuşabilir miyiz?” onun çekince
ile çıkan sözlerini dinleyen Ares, bunu hiç sevmemişti. Karşısındaki bu adam
onun için çok değer ve kıymetliydi. Arslan çifti ile aynı ortamda olduğu her
vakit sanki ortamda annesi de, varmış gibi hissediyorken, şuan bu histen
oldukça uzaktı. Ancak değişenin ne olduğunu anlayamıyordu. Onun ne için
tereddüt ettiğini ya da bir şeyler saklıyormuş gibi hareket ettiğine bir türlü
anlam veremiyordu. Onu dinlemek ve onunla konuşmak istemiyordu Ares.
“Beren ile çıkmamız lazım, sonra konuşsak?” bu ses
tonu, bu ifade o an Mehmet Beye; bundan yıllar önce annesinin katillerinin
bulunduğu odaya, onu öldürmek için girmek üzere olan Ares’ in halini
hatırlattı. Neden böyle hissettiği anlayamasa da, bu onu fazlası ile
korkutmuştu.
“Anladım peki, oğlum” onun sözlerini dinledikten
sonra mutfaktan çıktı Ares. Onun ardından ise erkekler birbirleri ile göz göze
gelmişti. Ares onlardan da, böyle uzaklaşır mıydı?
_
Malikâneden ayrılan çift, Ares’ in arabasına yerleşmiş ve Beren’ in arkadaşının mesaj ile bildirdiği buluşma noktasına doğru yola koyulmuştu. Mutfakta yaşanan o olaya şahit olan Beren, Ares’ in bu hali onu hem korkutuyor, hem de elinden bir şey gelmeden öylece izliyordu. Sessizliğin hüküm sürdüğü arabada iki gençte kendi dünyasındaydı.
Kendi düşünceleri arasında, boğulmamak için kulaç atıyordu. Beren arkadaşları ile okulda buluşacağı için sonunda okula varmışlardı. Ares giriş kapıdan bir hayli uzakta durduğunda, Beren bunun nedenini sormak üzereyken, daha sonra hatırladığı şey yüzünden susmak zorunda kalmıştı.
Ares ile birlikte görülmek
istemediğini söylediğinde, hiçbir utanma göstermemişken, şuan büyük bir utanç
duyuyordu. Ares onun istediğine uygun davranıyorken, ona karşı söylenen her
sözün ve hareketin de, yıllarca böyle karşısına çıkacağı artık öğrenmişti.
“Ben buradayım. Sen gidip, hangi hastaneye
gideceklerini öğren. Olur, mu güzelim?” onun gözleri ile denk gelerek söyledi
Ares.
“Olur” arabadan inmek için hareketlendiği sıra geri
geleceği için çantasını arabada bırakıp, daha sonra arabadan indi. Ares’ in
gözleri sevgilisini izlerken, daha sonra onun yanına ulaştığı grup için gözleri
en çok iki erkeğin üzerinde dolaşmıştı.
_
Aradan zaman geçmiş ve Beren’ in grup arkadaşları
Tayfun’ un arabası ile ruh sağlığı merkezine ulaşırken, Beren ise sevgilisi ile
ulaşmıştı. İçeride yalnızca birkaç saatlik izinleri olduğundan, merkeze girmiş
ve görevlerini yerine getirmek için harekete geçmişlerdi.
Ares ise tüm bu zaman boyunca içeri giremediği için
sevgilisini, hemen merkezin önüne arabasını park etmiş ve onu beklemeye
başlamıştı. Herhangi bir kafeye ya da daha farklı bir yere gitmek gibi bir
isteği olmayan Ares, sevgilisini burada beklerken, fazlası ile rahattı.
Saatler ilerlemiş ve nihayet Ares, sevgilisini ruh sağlığı merkezinin kapısında görebilmişti. Ares onun gelişi izlerken, yüzünde geniş ve sıcak bir gülümseme belirmişti. Hem onu gördüğü için memnunken, hem de aklına bir kâbus gibi üzerine çöken düşüncelerinden kurtulabilecekti.
Onun
arabaya ulaşmasını gözlerini ondan bir an olsun ayrılmadan izlemişti.
Arabaya bindiğinde ise yüzündeki gülümseme ile sevgilisini karşılamış ve o
emniyet kemerini bağladığı sıra, oradan uzaklaşmak için arabayı çalıştırmıştı.
“İçeri de herhangi bir sorun oldu mu?” Ares, araba
hareket halindeyken, gözleri yolu izlese de, kısa süreli olarak sevgilisine
dönüyordu.
“Hayır, olmadı. Doktor Samet Bey, işinde son derece titiz bir adamdı. Bir acemiler için en uygun hastaları seçmişti. Öyle ki, Uğur bile hastalardan korkmayı bırakıp, onlarla ilgilenmeye bile başladı” sevgilisinin keyifle anlattıklarını dinleyen Ares’ in o an farklı bir duygu ele almıştı. Onun bu insanlarla kaynaşma halinden rahatsız değildi.
Fakat hoşnutta sayılmazdı. Bu sevgilisinin ağzından diğer erkeklerin adını duymaktan da, değildi. Bu insanlarla kaynaşıp, onların sevgilisinin hayatında, bu kadar kolay yer ediniyor olmasından dolayı hissettiği bir durumdu. İstediği ortamda, istediği insanlarla konuşup, sohbet edebiliyor olması, ona farklı gelmişti.
Özgür ve cesurca hayatın akışına uyabiliyor. Peki, ya Ares? O söz gelimi kardeşleri ile malikâneden bile dışarı çıkmamıştı. Kardeşleri buna karşı gelmediği için kendini bu konuda şanslı sayıyordu. Aile bireyleri diğer insanlardan yaşamlarını, hep uzakta sürdürmüştü.
Ares insanlar arasında kendini
fazlası ile rahatsız hissediyordu. Herhangi bir yerden gelebilecek bir şey
beklemekten kendini alıkoyamıyordu. Onun için yolda karşılaştığı bir selam
vermek dahi zorken, sevgilisinin bu konuda rahat davranabiliyor olması sanki
kendinin başka bir dünyada yaşıyormuş gibi hissetmesini sağlamıştı.
“Öyle mi,
bunu duyduğuma sevindim”
YENİİ BÖLÜMM
YanıtlaSilYazarcığım yeni bölüm lütfen
YanıtlaSilYeni Bölüm lütfen
YanıtlaSil