Kahvaltı masasının hazırlığı
tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in
onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam
anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat
Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu.
“Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum.
Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım olup, bunu azaltıyorsunuz. Hayatımı bir nebze de olsa yaşanır kıldınız için sizlere müteşekkirim” onunla sözlerini can kulağı ile dinledi kızlar.
Çoğunun anlatılanlar karşısında, gözleri dolmuştu. O an beş kızda, sözleşmiş gibi ayaklanıp, sandalyesinde oturan Beren’ in yanına gidip, sıkıca sarılmıştı. Sanırım her biri, Beren’ in anlattığı bu içinden dökülen sözler karşısında, memnun olmuştu. Beren’ in onlara bird aha alıştığını düşündüler o an.
_
Öğle saatleri şirkette olan herhangi bir
hareketlilik yoktu, şu sıra. Herkes kendi ofisinde, işlerine yoğunlaşmışken,
Mehmet Bey Ares’ in ofisinde kalmayı seçmişti. Mehmet Beyin o an aklında
gezinen şeyler, dün akşam karısı ile konuştuğu konudaydı. Masasının başında
olan Ares’ e gözlerini çevirdiğinde, doğru zamanın şuan olduğunu düşünüyordu.
Onun masasının önündeki tekli koltuklardan birine oturur bir halde, aklında kol
gezen cümleleri toparladı.
“Ares, aslında seninle konuşmak istediğim birkaç
şeyler var” elindeki kâğıttan başını kaldırıp, anında onun yüzüne baktı Ares.
Yüzündeki ifadeden, önemli şeyler konuşacağına kanaat gelmişti. Elindekileri
bırakıp, tüm dikkatini manevi babasına verdi, Ares. Söyleyeceği önemli şeyler
her ne ise, onu hayli meraklandırmıştı.
“Sargını
açıp, bana yaranı göster oğlum” beklemediği bu sözler onu afallatmıştı. Bunu
neden bir anda istediğini anlaya çalışsa da, buna hiçbir sebep bulamadı.
Sargılı olan sol yumruğunu, göstermek istemediği için kapatmıştı. Yarası her ne
kadar da acısa, umursamadan yapmıştı bunu.
Onların
üzülmesini istemiyordu. Endişelendirmek, ya da toparlanamadığını düşündürmek
istemiyordu. Dün eline oldukça hasar vermişti. Görüntüsü gerçekten korkunçtu ve
mide bulandırıcıydı. Ancak elinin hali zerre umurunda değildi, tek kaygısı
Mehmet amcasının, gördüğü an hissedeceği şeylerdi.
“Lütfen
Ares” katı bir adam olan ve zamanında birçok şeye bulaşmış bir adama, ait
olamazdı bu ses tonu. Oğlu için endişelenen bir babaydı o an, Mehmet Arslan.
Ares,
herhangi bir şey söylemeden, oturduğu sandalyeden kalkıp, adımları sonunda
Mehmet beyin karşısındaki tekli koltuklardan diğerini buldu.
Sol avucunu
henüz sargısı açmadan öne doğru uzattı. Sargıyı yavaşça açarken, gözleri
yerdeydi. Mehmet amcasının ilk gördüğü an yüzünün aldığı şekli görmek
istemiyordu.
Sonunda artık
Mehmet beyin, o koca yara gözlerinin önüne serilmişti. Beyninin içinde çakan
şimşek, kaç yıldırıma bedeldi o an. Nefes almanın ne gereği vardı ki? Tek bir
hücresi bile artık görevini icra etmekten vazgeçmişti. Böyle bir görüntü neye
delaletti? Uzun süre kırpmadığı gözleri, artık yanma hissi ile sulanmaya
başlasa da, tek bir mimiği bile oynamadan, oğlunun eline bakıyordu.
“Oğlum, sen
ne, ne yaptın sen?” ağzından çıkan bu birkaç kelimeye sahip olan adam.
Zamanında en korkulan adamlarından biriydi. Birçok insanı kendi elleri ile
öldürmüş ve bir dolu adamın acı içinde kıvranışlarını izlemişti. Şuan ise ses
tonu titriyordu konuşurken. Gözleri dolu dolu bakıyordu oğlunun eline. Acı
hissediyordu, hem de tam olarak sol avucunun içinde, kavruluyordu sanki.
Üzerine
titrediği oğlu Ares, hala bir ilerleme göstermemiş miydi? Tüm o yaşadıkalrı
süreç bir fragman gibi geçti gözlerinin önünden, bunların yeniden yaşama
olasılığı yüzde bir bile olsa kaldıramazdı o an.
“Sen ve o
kardeşlerin, bizim için çok kıymetlisiniz. Her kim olursa olsun, size zarar
verecek olsa, bu dünyayı ona dar ederim” gözlerine baktı onun Mehmet Bey, daha
fazla oğlunun o korkunç eli ile yüz yüze kalmak istemedi.
“Eğer elini
bu hale getiren başka biri olsa, ona zindan hayatı yaşatırım. Ama bunu kendine
yapan sensin. Elinin bu hale getirme diye sana nasıl engel olacağımı
bilmiyorum. Elini bu hale getirme diye canını yakamam oğlum. Lütfen bunu
kendine yapmaktan vazgeç” gözyaşları düşmemek için direniyordu ona.
“Bu şekilde
bir sonuca ulaşamazsın Ares, bu bir çözüm değil. Sözlerimi, sana karışıyormuşum
gibi algılama, sana bu konuda söz verdim. Ama bu durumun senin içinde artık zor
gelmeye başladığını hissediyorum.
Haksız
mıyım? Bu yüzden şuan gözlerime bakamıyorsun bile. Bir şeyleri bastırmak için canını
yakarak, eline hiçbir şey geçmeyecek” sözleri onu ikna etmek içindi. Artık
böyle bir ele sahip olmasın diye. Hiçbir acı hissetmeden bu hale getirilmiş
olan el, sanki ona aitmiş gibi canı yanıyordu.
“Hiçbir
insan bunu kendine yapamaz Ares. Aklında ne vardı oğlum, ne düşünüyordun bunu
yaparken? Hiç mi canın yanmıyor senin? Bu kadar canını sıkan ne vardı?” çaresiz
bir babanın yalvarışıydı bu. Oğlunun önünde yanaklarına süzülmeyen gözyaşları,
külçe ile kalbine düşüyordu.
Ares’ in
elini çok kez yaralı hali ile görmüştü. Oğlunun elinin yarasını hala
tazelediğini de biliyordu. Ancak böyle bir görüntü aklının köşesinden bile
geçmemişti. Mehmet Bey sustuğunda, Ares hiçbir şey söyleyemedi. Gözleri yerden
kalkmadan kaldı bir süre. Söyleyecek herhangi bir sözü yoktu. Zira karşısında
ki, manevi babasına hak veriyordu.
“Henüz genç
bir delikanlıyken, içimde büyük bir boşluk vardı. Huzursuzdum. Hâlbuki elimde
sahip olduğum öyle bir güç vardı ki. Emrimde çalışan onca adam, para kasam
ağzına kadar doluydu. Öyle kudretliydim ki, istediğim adamı anında öldürebilir
ve bu konuda kimse hesap vermeyebilirdim. Bir servet sayılabilecek paraları tek
bir gecede, kumarda kaybedebilirdim; bana dokunmazdı bile” onu izleyen Mehmet
bey, tepkisine bakıyordu. Dinliyor oluşundan memnun oldu. Ares ile her zaman
böyle uzun uzun konuştukları, bir elin parmağını geçmemiştir. Ancak bir şeyleri
değişmesi için yapmak zorundaydı.
“Ayaklarımın
altında duyulan sesten korkan, nice adam vardı. Sadece adımı duyarak, saygı ile
önünü ilikleyenler bile vardı. Karanlık insanlar arasında sağlam bir yerim
vardı. Gençtim ve korkusuzdum. Dünya benim etrafımda dönüyordu. Ama yaşamak
istemiyor gibiydim Ares. Kimseyle konuşmak, yüzüne bakmak istemiyordum” gözleri
onun eline kaymasın diye çok uğraşıyordu, Mehmet Bey, gördükçe içi
parçalanıyordu.
“Hiçbir
şeyin anlamı yoktu benim için. Gücün, kudretin, paranın hiçbir ehemmiyeti
yoktu. Karşısımda önünü ilikleyip, emrimde olan onca adam, para için yapıyordu.
Karşımdaki kimsenin gerçek yüzü değildi, herkes bir menfaat uğruna, boyun
eğiyordu bana” oğlunun toparlanması için konuşan bu adam, bunun işe yaramasını
umuyordu.
“Ama sonra
bir gün hayatıma biri girdi ve benim tüm dünyam şekil değiştirdi. Onu ilk
gördüğümde, içimde hissettiğim o sıcaklığı bir daha kaybetmek istemedim.
Hayatımın her anını ona adamaya karar verdim, hem de tek bir gülüşü ile. Onu
tanıdıkça hayata dair bir dolu amacım olmuştu. Onu sevmek, mutlu etmek, güvende
tutmak, hüznünü yok etmek. Benim dünyamı elinde tutan o idi” yüzüne yansıyan bu
gülümseme, yıllardır eşi olan Meliha Hanıma olan sevgisinin, hiçbir azalma
göstermediğini kanıtlar gibiydi.
“Ona
verdiğim tüm bu sevgi ve ilgiye karşılık olarak, o da bana aynısı verdi.
Mutluluğuma ortak olup, zor anlarımda, her daim elimi tuttu. Yalnızlık ve acı
kokan dünyamı, elleri ile temizleyip, bana tertemiz bir dünya kurdu. Yaptığım
onca iğrenç şeylere rağmen sevmeye devam etti. Ben onu ilk gördüğüm de
anlamıştım Ares, Meliha teyzenin benim kaderim olduğunu” sonunda başını
kaldırıp, onun yüzüne baktı Ares. Yüzünde yansıyan şeyler sanki onu da, bir
şeylere ikna etmek ister gibiydi.
“Karanlığa
hapsettiğin hayatına, ışığın olacak kişi bul oğlum. Kalbini ısıtan her kimse,
onu bul ve elini sakın bırakma. Kalbini özgür bırak, kimi seviyorsa, bırak o
sevdiği de, kalbini sevsin. Sırtlandığın her acına ortak olsun, elini tutsun
Ares.
Gözlerine
bakıp, biraz da olsa şifanı bul, orada oğlum. Acını, elini bu hale getirip,
bastırmaktansa, sevdiğinin kolları arasına gir” gözleri doluyordu koca adamın.
Karşısındaki genç adamın, ne kadar katı biri olduğunu biliyordu. Ancak onu buna
neyin sürüklediğini, neden bu hale geldiğini de bildiğinden, sözleri nazikti.
“O
karanlığın içinde, benim hayatım ömür boyu hapis. Kimse orada kalmaya razı
gelmez” nihayet ağzını açtığında, ses tonu, sanki onca konuşmadan etkilenmemiş
gibi düzdü.
“Doğru kişi
karşına çıktığında, o karanlığına güneş doğacak ve karanlığın artık anlamını
yitirecek” hayatı mahvolmuş olan oğluna yanıyordu Mehmet Arslan. Gözlerine
biriken yaşlar, onu fazla zorluyordu.
“Tek bir
kişinin daha hayatını, karanlığa sürükleyemem. Benim hayatımda, senin
hissettiğin şeylere yer yok. Benim elimde ki bu yara, hep orada olmalı” bu bir
inatlaşma, ya da karşısındaki adamı karşı gelmek değildi. Ares böyle inandığı
ve böyle olmasını istediği için söylüyordu.
“Ne demek,
kimsenin hayatını karanlığa sürükleyemem. Karanlığa sürüklediklerin kim Ares,
yanında olan herkes kendi isteği ile yanında. Nasıl hala böyle
düşünebiliyorsun?” onun bu tarz konuşlarını kaldıramıyordu Mehmet Bey. Oğlunun
en büyük yanlışı, dünya üzerinde en çok kendinden nefret etmesiydi. Ares, dünya
üzerinde bir tek kendine acımıyor ve acıyan kendi canı değilmiş gibi canını
yakmaktan geri durmuyordu.
“Sana
sormak istediğim bir şey var oğlum. Ama bana bu konuda lütfen dürüst ol”
sözlerine devam edeceği sıra onun yüzüne baktı yeniden. Gözleri ile denk
gelmekti amacı.
“Restoranda
çalışan o kıza, kalbinde hissettiği bir şeyler var mı?” umutla bakıyordu koca
adam, onun yüzüne. Sanki oğlunun ilk konuşmasını duymak isteyen bir baba
gibiydi o an.
Konuşmanın
onun üzerinde yaptığı bakından dolayı, uzun zamandır titremekte olan bacağı, o
an durdu Ares’ in. Neden böyle bir soru sorduğunu düşündüğü sıra buna
kendisinin mi sebep olduğunu da tarttı aklında.
“Sessiz
kaldığına göre bunu bir kabulleneme olarak mı, algılamalıyım?” büyük bir
heyecan sarmıştı. Onun tek bir ‘evet’ sözü ile dünyanın sahibi, o olacaktı
sanki.
“Neden
onunla ilgili böyle bir soru soruyorsun?” sorusunun yanıtını almamış olmak onu
memnun etmemişti.
“Çünkü
aranızda bir çekim olduğunu anlamamak için aptal olmak gerek. Sorumu
yanıtlamaktan bile kaçıyorsun Ares. Onayını büyük bir umutla bekliyorum, inan
bana”
“Onun
etrafımda olmasını istemiyorum” gözleri yeniden yere indiğinde, onun
tavırlarından dahi bir şeyleri gizlemek istediği aşikârdı. Ares kesinlikle,
zamanında kendinin yaptığı hata eşiğindeydi.
“Neden
böyle düşündüğünü anlayabiliyorum, oğlum. Onu hayatına dâhil ettiğinde, onun
zarar görebileceğini düşünüyorsun. Ama onun yanında olduğun zaman, sen onu
koruyorken, ona kim zarar verebilir?” Ares ile ilk kez bu tarz bir konuşma
yapıyor olması onun için memnun edici bir durumdu. Ancak endişesi vardı Mehmet
Bey. Oğlu fazla katı bir adamdı, o istemediği sürece, o kız asla onun
hayatında, var olamazdı.
“Bunu beden
uzak kalarakta, kendi başına bile yapabilir” Ares, amacına bağlı kalmak
istiyordu. Bu hayatı bu amaç uğruna yaşarken, amacında sapmasına sebep olacak
hiçbir şeyi kabul etmiyordu.
“Peki, ona
olan hislerin ne olacak Ares, onun sana olan hislerini nasıl yok sayacaksın?
Onu her gördüğün zaman ne zamana kadar başını, onun yüzünden çevireceksin?”
elini onun dizine koydu Mehmet Bey, sözlerine biraz olsun yumuşa göstermesini
umuyordu.
“Ona bakan
gözlerinde ihtiyaç var Ares, neden kendine bu zulmü ediyorsun” ifadesiz yüzüne
bakıp, orada bir şeyler görmeyi umuyordu. Şuan bu kadar donuk bir ifade ile ona
bakan oğlu, bundan birkaç sene önce de duygusuzca bakıyordu. Kendi istediğini
dillendirip, bu babayı kahrediyordu.
“Benim
dünyama yalnızca ben sığabiliyorum. Kimseye yer yok” umutları tükenmek üzereydi.
Ares’ i kendi ikna edemezse, kardeşlerinin böyle bir konuşmaya cesaret dahi
gösteremeyeceğini biliyordu. Ares ise kendi kendine duygularını öylece
salmazdı. Birinin onunla konuşup, farklı bir yolun daha olduğuna ikna
etmeliydi.
“Bir
zamanlar bende, senin şuan yaşadığım bu durumu yaşadım. Meliha teyzeni ilk önce
annenleri düğününde görmüştüm, annenin uzaktan tanıdığı olduğunu gördüm. Ben
onu hayatıma hemen dâhil etmiştim. Cenneti yaşıyordum sanki o günden sonra.
Hemen evlenmek istedim onunla” sözleri bir kez daha Ares’ in dikkatini çekmiş
ve onu ilgi ile dinlemeye başlamıştı.
“Babasının
karşısında geçip, her şeyi açık açık konuştum. Kızını seviyorum ve evlenmek
istiyorum dedim. Adam namımı duymuş önceden, ilk başta çekinse de sonra
ağzından öyle şeyler çıktı ki; bunca zaman geçti hala aklımda, hiç unutmadım.
‘Senin çok
düşmanın vardır. Ya, senin canını yakmak için kızımı kullanırlarsa? Ya, kızım
senin düşmanlarının eline can verirse? Tüm bunlardan kızımı koruyabilir misin?
Sen, belinde silahsız gezmeyen, eli kanlı bir katilsin. Benim kızımı kendine
nasıl layık görürsün?’
Tüm bu
sözlerin ardından, dünyam başıma yıkıldı sanki. Adama kızamadım bile, haklıydı;
hem de yerden göğe kadar haklıydı. Hemen uzaklaştım ve bir daha da onunla
görüşmedim. Çok uzun bir süre olmuştu ve ben bir kez bile görmemiştim. Görürsem
dayanamazdım çünkü” yüzünde buruk bir ifade belirdiğinde, öylece buna baktı
Ares. Bu konuda hala canı yandığı sesine de, yansıyordu.
“Gün
geçtikçe tükendim, önceki hayatımdan beterini yaşıyorum artık. Onun haberi
alıyordum, o da benden beter haldeymiş. Sonra dayanamadım bir gün karşısında
çıktım. Beni gördüğü an hemen ıslandı yanakları, hali bakıp, bize yandım.
Kendime çok kızdım çünkü bunu bize yapan bendim” onun bu konuda ne kadar
yıprandığını, halinden anlayabiliyordu Ares.
“Sonra yine
bir gün babasının karşısına geçtim. Kızını istedim; beybaba, bir söz vermemi
istedi benden. Onu başına denk gelen en ufak taştan bile koruyacağıma, şerefim
üzerine yemin ettim. Kızı verdi ve biz daha sonra evlendik.
Ona gözümden bile daha iyi bakıyorum Ares.
Yıllarım onunla geçiyor diye, inan bana içim çocuklar gibi şen. Ben kendimi
onsuz bıraktığım günler için çok büyük pişmanlık duyuyorum Ares. Sen de, benim
gibi olma diye tecrübe ettiklerimle söylüyorum bunu oğlum” sözleri bittiğinde,
Ares yine sessiz kalmıştı.
_
Güneş şehre veda ettiğinde, karanlık hüküm sürmüştü. Şirketten ayrılan arabalar arka arkaya ilerlerken, Ares ve Mehmet Beyin içinde olduğu araba bir hayli sessizdi. Anlattıklarının onun üzerinde bir etki bıraktığını anlayabiliyordu. Konuştukları üzerine düşündüğü halinden belliydi.
Nihayet
arabalar malikâneye ulaştığında, arabalar kendi park yerinde durmuştu. Arabadan
inen bireyler kapıya yaklaşırken, kapıya en yakın olan kişi Cenk olduğundan,
zile uzanan o olmuştu.
Onları
karşılayan Nilay hoş bir ifade içeri buyur etmişti, gelenleri. Bu gece Arslan
çiftinin uçağı kalacak ve onlar evlerine dönecekti. Meliha hanım son aile
yemeğinde Beren’ in de aralarında olmasını ric etmişti. Beren ise gelen bu naif
teklifi, kabul etmek durumunda kalmıştı.
Ares salona
girdiği o ilk an Beren ile göz göze gelmişti. Birkaç saniye öylece kalmıştı
ikili. Hep birlikte yemek masasına yöneldiklerinde aralarında olan
konuklarından ötürü, masada fazladan yer açılmıştı.
Ares ve Beren
yine karşılıklı oturmuştu. Aile bireyleri, yenen yemeğe eşlik eden hoş bir
sohbetle devam ederken, Ares ve Beren buna katılmıyordu. Beren şuan burada,
Ares’ in karşısında olmaktan ötürü fazlası ile rahatsızdı. Gözlerine bakmaktan
bile kaçınan bedenin, onun varlığından rahatsız olduğunu anlıyordu.
Onun
kendine dönmeyen gözlerinden bile rahatsız oluyordu. Bir an evvel bu yemeğin
bitmesini ve evine dönmek istiyordu. Her daim biraz daha bu çatının altında
olmak isterken, şimdi ise ardından bakmadan masadan kalkıp, kaçmak istiyordu.
Saat gece
yarısına yaklaştığında, Arslan çiftinin de artık gitme vakti gelmişti.
Ayaklanan bireyleri onları uğurlamak istiyordu. Hava alanına onları Ares
bırakacaktı. Beren’ in de eve dönmesi gerektiğinden, Meliha hanımın isteği üzeri,
o da onlarla gidecekti.
Ares ilk
önce, geç kalmamaları için Arslan çiftini bırakacaktı. Arka koltukta oturan
Beren ile dikiz aynasından birkaç göz göze geldi Ares. Onun üzerinde gezinen
bir durgunluk olduğunun farkındaydı. Nedenini ise tüm gece boyunca düşünse de,
yine de bulamamıştı. Manevi anne ve babasını hava alanına sorunsuzca bırakan
Ares, şimdi de Beren’ i evine bırakmak için yola koyulmuştu.
Beren ilk
önce yine arkaya oturmak için hamle yaptığında, Ares ondan yanına oturmasını
rica etmişti. Hava alına ulaşmak için kullandığı hızdan daha yavaş ilerliyordu
Ares. Belki Beren ile biraz uzun yan yana olmak istiyordu.
Konuşmak
yasakmış gibi sessizdi ikisi de, belki bir konuları olmadığı için. Ya da
konuşmak istemedikleri içindi. Ares’ in aklında hala yanındaki bedenin, solmuş
yüzünün nedeni vardı. O sıra camdan dışarı izleyen Beren, tüm o birkaç günün
uykusuzluğunu çıkarmak ister gibi gözleri örtüp, derin bir uykunun kollarına,
kendini bırakmıştı.
Araba
sonunda Beren’ in evinin önüne ulaştığında, öylece beklemişti. Ares onun uyuya
kaldığını çok daha önce fark ettiğinden, uyanabilme ihtimali ile beklemişti.
Ancak onun uyanmaya niyeti olmadığını, mışıl mışıl, uyuyan bedeninden anlamak
kolaydı.
Ares önce
Beren’ in çantasından anahtarını aradı. Çantanın içinden çıkan anahtarlığa
bakıp, ufak bir tebessüm etmişti. Gözleri o an yanında uyuyan bedene
kaydığında, bu anahtarlığın ona ne kadar uygun olduğunu düşünüyordu.
Daha sonra
arabadan inip, anahtarlar yardımı ile tüm kapıları, kendisinin geçmesi için
açmıştı. Tekrar arabasının yanına vardığında, Beren’ in çantasını onun kucağını
koyup, daha sonra kendi de, Beren’ i kucağına almıştı.
Tüm kapılardan,
o kucağındayken dikkatlice geçip, sonunda Beren’ in dairesine ulaştı.
Pencereden yansıyan sokağın lambası ile içeriyi rahat görme şansı yakalamışken,
onu odasına götürüp daha sonra yatağına bıraktı.
Yatağın
yanındaki komodinin üzerinde, taşlı abajurun ışığını açtı. Doğrulup, Beren’ in
gözlerine baktı Ares. Onu uyandırmak yerine bu kadar zahmete girmesinin bir
nedeni, elbette ki vardı. Onu biraz daha yakın olmak istedi Ares. Onu
uyandırıp, hemen yanından ayrılmasındansa, zahmetlerle dolu bu yolda zamanını
onun için harcamak istedi.
Beren’ den gelen burnuna dolan bu kokuyu bir
daha ciğerlerine doldurmak istemişti. Amacı buydu. Gözlerini yüzünden
ayırabildiğinde, yataktan sarkan, ayaklarında kalan ayakkabısını çıkardı. Onun
üzerine yorganını örttü. Onun yüzüne doğru eğilmişken, kendine engel olamayıp
yüzüne bir kez de, yakından baktı.
O an, bir
ses yankılandı, kulaklarında; ‘Karanlığa hapsettiğin hayatına, ışığın olacak
kişi bul oğlum. Kalbini ısıtan her kimse, onu bul ve elini sakın bırakma.’
Mehmet
amcasının bahsettiği sıcaklık, şuan kalbini ele geçirmiş olan şey miydi? Ne
güzel bir his dedi Ares içinden. Rahat bir nefes alır gibi. Dar bir alanda,
saatlerce kalmış da sanki sonunda geniş, ferah bir alana kavuşmuş gibi.
Ancak peki,
tüm bunları, şuan yatağında mışıl mışıl uyuyan beden de, hissediyor muydu?
Böyle birinin hayatında barınamayacağını düşünüyordu. Ancak Ares inanıyordu ki;
bu genç, tüm gerçekleri öğrendiğinde zaten kendi isteği ile ondan
uzaklaşacaktı.
Tüm
kapıları ardından örterek, binadan ayrılıp arabasına yerleşti Ares. Hız
sınırına pekte dikkat etmeden, ilerledi tüm evine ulaşma süresi boyunca. Malikâneye
vardığında, ışıkların sönmüş olmasının ardından onların uyuduğunu düşündü.
Anahtarını çıkarıp, kapıyı açmak için yöneldiği sıra kapı onun için Selin
tarafından aralanmıştı.
“Ortalığı
kontrol etmek için aşağı inmiştim ki, geldiğini gördüm” Ares, onu karşılayan
kardeşini başı ile onayladı. Kapıdan geçip, merdivenlere yöneldiği sıra durup,
yeniden ona döndü.
“Selin”
gözlerine baktı Selin, onun.
“Bugün
Beren, biraz durgundu; sebebini biliyor musun?”
“Sanırım kendini yalnız hissediyor. Meliha
teyze anne ve babasını özlediği için olduğunu söyledi” onun açıklamalarının
ardından başı ile onayladı yeniden onu. Buruk hissetti o an, onu yalnız bırakıp
geldiği için kötü hissediyordu kendini.
Tüm
işlerini halledip, onunda başı yastığına koyduğunda, yine duydu o naif sesi;
“Bu çatı altında ailenin bir parçası
gibi hissederken, bunu bırakıp, soğuk ve karanlık evime gitmek, beni rahatsız
hissettiriyor. Tek ve uzun yaşamaktansa, bu ailenin bir parçası olarak kısa ve
mutlu bir hayatı tercih ederim”
Beren gözlerini, penceresinden sızan güneş ışığı
ile aralamıştı. Kendine gelmek için yatakta uzanmaya devam ettikten sonra ise
yatakta oturur hale gelmişti. Gözleri duvarda asılı olan karşısındaki saate
kaydığında, işe gitme saatini çoktan geçtiğini gördü.
Üzerindeki yorganı hızla kenara atıp, alarmın onu
neden uyandırmadığını sorguluyordu. Komodinin üzerine dönen gözleri telefonunu
bulmak istedi, ancak orada yoktu. O sıra üzerinde dünden kalan kıyafetlerini
fark ettiğinde ancak aklına gelebilmişti; en son Ares’ in arabasında uyuya
kaldığı.
Etrafa göz gezdirip, kapı kenarında olan çantasını
gördüğünde, adımları oraya doğru ilerledi. İçinden telefonunu çıkarıp,
baktığında; Beril’ den gönderilmiş olan birkaç mesaj olduğunu gördü.
‘Geciktin’
‘Gelmeyecek
misin?’
‘Beren, iyi
misin, gelmemi ister misin?’
‘Bizi
endişelendiriyorsun Beren, lütfen herhangi bir yanıt ver’
Son mesaj
henüz birkaç dakika önce gönderilmişti. En hızlı şekilde üzerini değiştirip,
evden ayrıldı Beren. Neredeyse koşar adım gidiyordu. Ancak o an aklını meşgul
eden birkaç şey vardı. Ares onu, evine kadar kucağında taşımıştı. Neden böyle
bir zahmete girdiğini sorguladı. Zira bunun için hiçbir sebep yoktu onun için.
Bu konuda
ona dert açtığını düşünüp, mahcup olmuştu. Adımları koşarak ilerlerken,
sonunda varış noktasına ulaşmıştı. Restorandan içeri girdiğinde, kendini direk
olarak mutfağa atmıştı.
“Ben
gerçekten çok üzgünüm, uyuya kalmışım. Birkaç gündür düzgün uya-“ hızlı bir
giriş ile peş peşe cümleler kurduğu sıra kızlar durdurdu onu.
“Biraz
soluklan Beren, herhangi bir sorun yok. Biz sadece seni merak ettik”İdil onun
anında yardımına yetişerek, soluklanmasını sağladı.
“Biz artık
aile sayılırız. Senin açıtığını kapatmak bizim görevimiz” ona ulaşaadığı için
hayli endişelense de, iyi olduğunu görmek de, hayli telaşlanmıştı onun için.
“Bundan
sonra daha dikkatli olacağım”sözlerinin ardından, soyunma odasını buldu
adımları. Üzerini iş kıyafeti ile değiştirdi.
_
Aradan
geçen zaman sonra artık restoranın kapanış saati gelip, çatmıştı. Beril’ in
aklında sabahtan bu yana bir durum vardı ki, artık buna bir yanıt bulmak
istedi.
“Beren,
umarım dün gece Ares ile araba yolculuğun sorunsuz geçmiştir” aslında böyle bir
şeyin yanıtı değildi, ondan almak istediği. Onun istediği, Ares ile konuşup, konuşmadığının
yanıtıydı.
“Herhangi
bir sorun olmadı. Hatta hiç konuşmadık aslında. Melihe teyzeleri bıraktıktan
sonra ben uyuya kalmışım. Sonra o beni-“ birden sözlerinin devamında olan şeyi
onlara söylemenin doğru olup, olmadığını sorguladı Beren.
“Sonra ne
oldu, Beren?”Çağla ’nın hevesle sorusunun ardından gözleri ona döndü. Kelimeleri
tereddütlüydü aslında.
“O zahmet
ederek beni yukarı, evime kadar taşımak durumda kalmış” ona bakan beş kızında
koca gözleri ile karşılaştı Beren o an. Duydukları şey gerçek miydi?
“Bunun
başka bir açıklaması olamaz. Bunun tek bir anlamı var”Beril’ in hevesli
sesinini duyduğunda geniş bir gülümsemeye sahip olan yüzüne baktı.
“Beril,
sakin ol biraz. Bir anlam yüklemek için hala daha erken” hevesten yerinde
duramayan Beril’ i, Selin sakin bir ifade ile durulmasını istedi. Ancak Beril’
in içi içine sığmıyordu.
“Beren,
aslında bizim seninle konuşmak istediğim bir konu var. Bu bizim uzun zamandır
aklımızı kurcalıyor” sözlerinde tereddüt de duyan Beren, konunun ne olduğunu
daha çok merak etmişti.
“Biz Ares
ile aranda bir şeyler olabileceğine inanıyoruz. Sanki aranızda görünmez bir
çekim var gibi. Ares’ in bu güne kadar sana davrandığı gibi kimseye
davrandığını görmedim. Hepimiz bu konuda fikirde hemfikiriz hemde.” ona karşı
söylenen bu sözleri soluksuz dinliyordu. Bir heyecan ele geçirmişti bedenini.
“Üstelik
seni eve ilk getiren de Ares’ di. Kimse içeri girmeyi bırak, evimizin kapısını
çalmaya cesaret etmemişti. Evimiz de kalıp, misafirimiz olan tek kişisin. “ sanki
inanması için onu ikna ediyor gibiydi.
“Sen
ailemizin ilk misafirisin Beren, aile büyüklerimiz ile tanışman sorun olmadı.
Tüm bunlar biz seninle arkadaş olduğumuz için değil inan bana. Eğer Ares
istemezse seninle burada bile çalışamayız” onun tepkilerini önemli bir devlet adamının
basın açıklamasını izler gibi izliyorlardı. Sanki onun sözleri anayasa bile
değişime gidecekti.
“Biz bu
konuyu Meliha teyze ile de konuştuk. Biz durumu gerçekten önemsiyoruz Beren.
Belki onu tanımadığın için davranışlarında sana karşı bir şeyler olduğunu bizim
fark etmemiz için aptal olmamız gerek” kendi için imkânsız olan bu durumu öyle
kolay dile getirebilen karşısında genç kıza hayranlık duymadan edemedi.
Gerçekten
aralarında yaşanabilecek şeylerin imkânı bu kadar kolay mıydı? Ares ona karşı o
kadar da ilgisiz değil miydi yani?
“Ama şöyle
de bir gerçek var ki; Ares, sana karşı olan hislerini kendine bile
açıklamıyor. O geçmişte yaşadığı şeyler yüzünden hayatı farklı yaşayan biri.
Seni hayatına kabul etmeye bile çekineceği kadar darmaduman hayatı. Seni buna
sürüklemek istemiyor diye düşünüyoruz” ne yaşadığını, onun neyin bu denli
yıprattığını bilmek istedi Beren. Onun diğer insanlardan farklı bir aura sahip
olduğunu anlamak zaten kolaydı. Ama onun yaşamını etkileyen geçmişte
yaşadıklarını bir hayli merak etti.
“Biz
düşündük ki, senin de ona karşı hislerin var. Bu yüzden bu konuda, biz bir
şeyler yapmak istiyoruz. Senin de bu konuda bize yardım etmen gerekiyor Beren.
O senden aleni kaçarken, lütfen ona adım atan sen ol” böyle bir şeyin nasıl
mümkün olabileceğini düşündü Beren. O istemezken, ona adım atmasının ne anlamı
olabilirdi ki?
“Senin de
ona ihtiyacın var Beren. Birbirinizin hayatına dâhil olup, daha iyi bir yaşam
sürebilirsiniz. Birlikte yeni temiz bir sayfa açıp, yaşadığınız onca şeyi el
ele atlatabilirsiniz. Ares’ in sana ihtiyacı var Beren, lütfen onun elini ve
bırakma” Selin’ in konuşması boyunca öyle diğer kızlar karşısında olmak onu
gergin bir havaya sokuyordu.
Evet, belki
kardeşleri olarak kabul ettikleri Ares’ in hayatına dâhil olan birinin olmasını
istemeleri son derece normaldi. Ancak Beren normal olmayan bir şeylerin
varlığını da hissediyordu. Sanki ilişkiye başladıkları zaman ölüm gününü
bekleyen bir hastaya şifası verilecekti. İyi olacak ve ölümün elinden
kurtulacaktı sanki. Kızların gösterdiği tavır ile bu hisse kapıldı Beren.
Çok güzel bir bölüm daha bayıldım😍
YanıtlaSil, Muhteşem bir bölüm. 💜
YanıtlaSilyeni bölüm gelmişşş 💛
YanıtlaSilolaylar başlasıın şwxölsöxşwöxşs
YanıtlaSilsürpriz bir bölüm atmaya ne dersin yazarcııımm
YanıtlaSilyeni bölüm gelir miii?
YanıtlaSilBölüm cok güzeldi 😍😍😍
YanıtlaSil