Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm


Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu.

“Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum.

Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım olup, bunu azaltıyorsunuz. Hayatımı bir nebze de olsa yaşanır kıldınız için sizlere müteşekkirim” onunla sözlerini can kulağı ile dinledi kızlar.

Çoğunun anlatılanlar karşısında, gözleri dolmuştu. O an beş kızda, sözleşmiş gibi ayaklanıp, sandalyesinde oturan Beren’ in yanına gidip, sıkıca sarılmıştı. Sanırım her biri, Beren’ in anlattığı bu içinden dökülen sözler karşısında, memnun olmuştu. Beren’ in onlara bird aha alıştığını düşündüler o an.

_

Öğle saatleri şirkette olan herhangi bir hareketlilik yoktu, şu sıra. Herkes kendi ofisinde, işlerine yoğunlaşmışken, Mehmet Bey Ares’ in ofisinde kalmayı seçmişti. Mehmet Beyin o an aklında gezinen şeyler, dün akşam karısı ile konuştuğu konudaydı. Masasının başında olan Ares’ e gözlerini çevirdiğinde, doğru zamanın şuan olduğunu düşünüyordu. Onun masasının önündeki tekli koltuklardan birine oturur bir halde, aklında kol gezen cümleleri toparladı.

“Ares, aslında seninle konuşmak istediğim birkaç şeyler var” elindeki kâğıttan başını kaldırıp, anında onun yüzüne baktı Ares. Yüzündeki ifadeden, önemli şeyler konuşacağına kanaat gelmişti. Elindekileri bırakıp, tüm dikkatini manevi babasına verdi, Ares. Söyleyeceği önemli şeyler her ne ise, onu hayli meraklandırmıştı.

“Sargını açıp, bana yaranı göster oğlum” beklemediği bu sözler onu afallatmıştı. Bunu neden bir anda istediğini anlaya çalışsa da, buna hiçbir sebep bulamadı. Sargılı olan sol yumruğunu, göstermek istemediği için kapatmıştı. Yarası her ne kadar da acısa, umursamadan yapmıştı bunu.

Onların üzülmesini istemiyordu. Endişelendirmek, ya da toparlanamadığını düşündürmek istemiyordu. Dün eline oldukça hasar vermişti. Görüntüsü gerçekten korkunçtu ve mide bulandırıcıydı. Ancak elinin hali zerre umurunda değildi, tek kaygısı Mehmet amcasının, gördüğü an hissedeceği şeylerdi.

“Lütfen Ares” katı bir adam olan ve zamanında birçok şeye bulaşmış bir adama, ait olamazdı bu ses tonu. Oğlu için endişelenen bir babaydı o an, Mehmet Arslan.

Ares, herhangi bir şey söylemeden, oturduğu sandalyeden kalkıp, adımları sonunda Mehmet beyin karşısındaki tekli koltuklardan diğerini buldu.

Sol avucunu henüz sargısı açmadan öne doğru uzattı. Sargıyı yavaşça açarken, gözleri yerdeydi. Mehmet amcasının ilk gördüğü an yüzünün aldığı şekli görmek istemiyordu.

Sonunda artık Mehmet beyin, o koca yara gözlerinin önüne serilmişti. Beyninin içinde çakan şimşek, kaç yıldırıma bedeldi o an. Nefes almanın ne gereği vardı ki? Tek bir hücresi bile artık görevini icra etmekten vazgeçmişti. Böyle bir görüntü neye delaletti? Uzun süre kırpmadığı gözleri, artık yanma hissi ile sulanmaya başlasa da, tek bir mimiği bile oynamadan, oğlunun eline bakıyordu.

“Oğlum, sen ne, ne yaptın sen?” ağzından çıkan bu birkaç kelimeye sahip olan adam. Zamanında en korkulan adamlarından biriydi. Birçok insanı kendi elleri ile öldürmüş ve bir dolu adamın acı içinde kıvranışlarını izlemişti. Şuan ise ses tonu titriyordu konuşurken. Gözleri dolu dolu bakıyordu oğlunun eline. Acı hissediyordu, hem de tam olarak sol avucunun içinde, kavruluyordu sanki.

Üzerine titrediği oğlu Ares, hala bir ilerleme göstermemiş miydi? Tüm o yaşadıkalrı süreç bir fragman gibi geçti gözlerinin önünden, bunların yeniden yaşama olasılığı yüzde bir bile olsa kaldıramazdı o an.

“Sen ve o kardeşlerin, bizim için çok kıymetlisiniz. Her kim olursa olsun, size zarar verecek olsa, bu dünyayı ona dar ederim” gözlerine baktı onun Mehmet Bey, daha fazla oğlunun o korkunç eli ile yüz yüze kalmak istemedi.

“Eğer elini bu hale getiren başka biri olsa, ona zindan hayatı yaşatırım. Ama bunu kendine yapan sensin. Elinin bu hale getirme diye sana nasıl engel olacağımı bilmiyorum. Elini bu hale getirme diye canını yakamam oğlum. Lütfen bunu kendine yapmaktan vazgeç” gözyaşları düşmemek için direniyordu ona.

“Bu şekilde bir sonuca ulaşamazsın Ares, bu bir çözüm değil. Sözlerimi, sana karışıyormuşum gibi algılama, sana bu konuda söz verdim. Ama bu durumun senin içinde artık zor gelmeye başladığını hissediyorum.

Haksız mıyım? Bu yüzden şuan gözlerime bakamıyorsun bile. Bir şeyleri bastırmak için canını yakarak, eline hiçbir şey geçmeyecek” sözleri onu ikna etmek içindi. Artık böyle bir ele sahip olmasın diye. Hiçbir acı hissetmeden bu hale getirilmiş olan el, sanki ona aitmiş gibi canı yanıyordu.

“Hiçbir insan bunu kendine yapamaz Ares. Aklında ne vardı oğlum, ne düşünüyordun bunu yaparken? Hiç mi canın yanmıyor senin? Bu kadar canını sıkan ne vardı?” çaresiz bir babanın yalvarışıydı bu. Oğlunun önünde yanaklarına süzülmeyen gözyaşları, külçe ile kalbine düşüyordu.

Ares’ in elini çok kez yaralı hali ile görmüştü. Oğlunun elinin yarasını hala tazelediğini de biliyordu. Ancak böyle bir görüntü aklının köşesinden bile geçmemişti. Mehmet Bey sustuğunda, Ares hiçbir şey söyleyemedi. Gözleri yerden kalkmadan kaldı bir süre. Söyleyecek herhangi bir sözü yoktu. Zira karşısında ki, manevi babasına hak veriyordu.

“Henüz genç bir delikanlıyken, içimde büyük bir boşluk vardı. Huzursuzdum. Hâlbuki elimde sahip olduğum öyle bir güç vardı ki. Emrimde çalışan onca adam, para kasam ağzına kadar doluydu. Öyle kudretliydim ki, istediğim adamı anında öldürebilir ve bu konuda kimse hesap vermeyebilirdim. Bir servet sayılabilecek paraları tek bir gecede, kumarda kaybedebilirdim; bana dokunmazdı bile” onu izleyen Mehmet bey, tepkisine bakıyordu. Dinliyor oluşundan memnun oldu. Ares ile her zaman böyle uzun uzun konuştukları, bir elin parmağını geçmemiştir. Ancak bir şeyleri değişmesi için yapmak zorundaydı.

“Ayaklarımın altında duyulan sesten korkan, nice adam vardı. Sadece adımı duyarak, saygı ile önünü ilikleyenler bile vardı. Karanlık insanlar arasında sağlam bir yerim vardı. Gençtim ve korkusuzdum. Dünya benim etrafımda dönüyordu. Ama yaşamak istemiyor gibiydim Ares. Kimseyle konuşmak, yüzüne bakmak istemiyordum” gözleri onun eline kaymasın diye çok uğraşıyordu, Mehmet Bey, gördükçe içi parçalanıyordu.

“Hiçbir şeyin anlamı yoktu benim için. Gücün, kudretin, paranın hiçbir ehemmiyeti yoktu. Karşısımda önünü ilikleyip, emrimde olan onca adam, para için yapıyordu. Karşımdaki kimsenin gerçek yüzü değildi, herkes bir menfaat uğruna, boyun eğiyordu bana” oğlunun toparlanması için konuşan bu adam, bunun işe yaramasını umuyordu.

“Ama sonra bir gün hayatıma biri girdi ve benim tüm dünyam şekil değiştirdi. Onu ilk gördüğümde, içimde hissettiğim o sıcaklığı bir daha kaybetmek istemedim. Hayatımın her anını ona adamaya karar verdim, hem de tek bir gülüşü ile. Onu tanıdıkça hayata dair bir dolu amacım olmuştu. Onu sevmek, mutlu etmek, güvende tutmak, hüznünü yok etmek. Benim dünyamı elinde tutan o idi” yüzüne yansıyan bu gülümseme, yıllardır eşi olan Meliha Hanıma olan sevgisinin, hiçbir azalma göstermediğini kanıtlar gibiydi.

“Ona verdiğim tüm bu sevgi ve ilgiye karşılık olarak, o da bana aynısı verdi. Mutluluğuma ortak olup, zor anlarımda, her daim elimi tuttu. Yalnızlık ve acı kokan dünyamı, elleri ile temizleyip, bana tertemiz bir dünya kurdu. Yaptığım onca iğrenç şeylere rağmen sevmeye devam etti. Ben onu ilk gördüğüm de anlamıştım Ares, Meliha teyzenin benim kaderim olduğunu” sonunda başını kaldırıp, onun yüzüne baktı Ares. Yüzünde yansıyan şeyler sanki onu da, bir şeylere ikna etmek ister gibiydi.

“Karanlığa hapsettiğin hayatına, ışığın olacak kişi bul oğlum. Kalbini ısıtan her kimse, onu bul ve elini sakın bırakma. Kalbini özgür bırak, kimi seviyorsa, bırak o sevdiği de, kalbini sevsin. Sırtlandığın her acına ortak olsun, elini tutsun Ares.

Gözlerine bakıp, biraz da olsa şifanı bul, orada oğlum. Acını, elini bu hale getirip, bastırmaktansa, sevdiğinin kolları arasına gir” gözleri doluyordu koca adamın. Karşısındaki genç adamın, ne kadar katı biri olduğunu biliyordu. Ancak onu buna neyin sürüklediğini, neden bu hale geldiğini de bildiğinden, sözleri nazikti.

“O karanlığın içinde, benim hayatım ömür boyu hapis. Kimse orada kalmaya razı gelmez” nihayet ağzını açtığında, ses tonu, sanki onca konuşmadan etkilenmemiş gibi düzdü.

“Doğru kişi karşına çıktığında, o karanlığına güneş doğacak ve karanlığın artık anlamını yitirecek” hayatı mahvolmuş olan oğluna yanıyordu Mehmet Arslan. Gözlerine biriken yaşlar, onu fazla zorluyordu.

“Tek bir kişinin daha hayatını, karanlığa sürükleyemem. Benim hayatımda, senin hissettiğin şeylere yer yok. Benim elimde ki bu yara, hep orada olmalı” bu bir inatlaşma, ya da karşısındaki adamı karşı gelmek değildi. Ares böyle inandığı ve böyle olmasını istediği için söylüyordu.

“Ne demek, kimsenin hayatını karanlığa sürükleyemem. Karanlığa sürüklediklerin kim Ares, yanında olan herkes kendi isteği ile yanında. Nasıl hala böyle düşünebiliyorsun?” onun bu tarz konuşlarını kaldıramıyordu Mehmet Bey. Oğlunun en büyük yanlışı, dünya üzerinde en çok kendinden nefret etmesiydi. Ares, dünya üzerinde bir tek kendine acımıyor ve acıyan kendi canı değilmiş gibi canını yakmaktan geri durmuyordu.

“Sana sormak istediğim bir şey var oğlum. Ama bana bu konuda lütfen dürüst ol” sözlerine devam edeceği sıra onun yüzüne baktı yeniden. Gözleri ile denk gelmekti amacı.

“Restoranda çalışan o kıza, kalbinde hissettiği bir şeyler var mı?” umutla bakıyordu koca adam, onun yüzüne. Sanki oğlunun ilk konuşmasını duymak isteyen bir baba gibiydi o an.

Konuşmanın onun üzerinde yaptığı bakından dolayı, uzun zamandır titremekte olan bacağı, o an durdu Ares’ in. Neden böyle bir soru sorduğunu düşündüğü sıra buna kendisinin mi sebep olduğunu da tarttı aklında.

“Sessiz kaldığına göre bunu bir kabulleneme olarak mı, algılamalıyım?” büyük bir heyecan sarmıştı. Onun tek bir ‘evet’ sözü ile dünyanın sahibi, o olacaktı sanki.

“Neden onunla ilgili böyle bir soru soruyorsun?” sorusunun yanıtını almamış olmak onu memnun etmemişti.

“Çünkü aranızda bir çekim olduğunu anlamamak için aptal olmak gerek. Sorumu yanıtlamaktan bile kaçıyorsun Ares. Onayını büyük bir umutla bekliyorum, inan bana”

“Onun etrafımda olmasını istemiyorum” gözleri yeniden yere indiğinde, onun tavırlarından dahi bir şeyleri gizlemek istediği aşikârdı. Ares kesinlikle, zamanında kendinin yaptığı hata eşiğindeydi.

“Neden böyle düşündüğünü anlayabiliyorum, oğlum. Onu hayatına dâhil ettiğinde, onun zarar görebileceğini düşünüyorsun. Ama onun yanında olduğun zaman, sen onu koruyorken, ona kim zarar verebilir?” Ares ile ilk kez bu tarz bir konuşma yapıyor olması onun için memnun edici bir durumdu. Ancak endişesi vardı Mehmet Bey. Oğlu fazla katı bir adamdı, o istemediği sürece, o kız asla onun hayatında, var olamazdı.

“Bunu beden uzak kalarakta, kendi başına bile yapabilir” Ares, amacına bağlı kalmak istiyordu. Bu hayatı bu amaç uğruna yaşarken, amacında sapmasına sebep olacak hiçbir şeyi kabul etmiyordu.

“Peki, ona olan hislerin ne olacak Ares, onun sana olan hislerini nasıl yok sayacaksın? Onu her gördüğün zaman ne zamana kadar başını, onun yüzünden çevireceksin?” elini onun dizine koydu Mehmet Bey, sözlerine biraz olsun yumuşa göstermesini umuyordu.

“Ona bakan gözlerinde ihtiyaç var Ares, neden kendine bu zulmü ediyorsun” ifadesiz yüzüne bakıp, orada bir şeyler görmeyi umuyordu. Şuan bu kadar donuk bir ifade ile ona bakan oğlu, bundan birkaç sene önce de duygusuzca bakıyordu. Kendi istediğini dillendirip, bu babayı kahrediyordu.

“Benim dünyama yalnızca ben sığabiliyorum. Kimseye yer yok” umutları tükenmek üzereydi. Ares’ i kendi ikna edemezse, kardeşlerinin böyle bir konuşmaya cesaret dahi gösteremeyeceğini biliyordu. Ares ise kendi kendine duygularını öylece salmazdı. Birinin onunla konuşup, farklı bir yolun daha olduğuna ikna etmeliydi.

“Bir zamanlar bende, senin şuan yaşadığım bu durumu yaşadım. Meliha teyzeni ilk önce annenleri düğününde görmüştüm, annenin uzaktan tanıdığı olduğunu gördüm. Ben onu hayatıma hemen dâhil etmiştim. Cenneti yaşıyordum sanki o günden sonra. Hemen evlenmek istedim onunla” sözleri bir kez daha Ares’ in dikkatini çekmiş ve onu ilgi ile dinlemeye başlamıştı.

“Babasının karşısında geçip, her şeyi açık açık konuştum. Kızını seviyorum ve evlenmek istiyorum dedim. Adam namımı duymuş önceden, ilk başta çekinse de sonra ağzından öyle şeyler çıktı ki; bunca zaman geçti hala aklımda, hiç unutmadım.

‘Senin çok düşmanın vardır. Ya, senin canını yakmak için kızımı kullanırlarsa? Ya, kızım senin düşmanlarının eline can verirse? Tüm bunlardan kızımı koruyabilir misin? Sen, belinde silahsız gezmeyen, eli kanlı bir katilsin. Benim kızımı kendine nasıl layık görürsün?’

Tüm bu sözlerin ardından, dünyam başıma yıkıldı sanki. Adama kızamadım bile, haklıydı; hem de yerden göğe kadar haklıydı. Hemen uzaklaştım ve bir daha da onunla görüşmedim. Çok uzun bir süre olmuştu ve ben bir kez bile görmemiştim. Görürsem dayanamazdım çünkü” yüzünde buruk bir ifade belirdiğinde, öylece buna baktı Ares. Bu konuda hala canı yandığı sesine de, yansıyordu.

“Gün geçtikçe tükendim, önceki hayatımdan beterini yaşıyorum artık. Onun haberi alıyordum, o da benden beter haldeymiş. Sonra dayanamadım bir gün karşısında çıktım. Beni gördüğü an hemen ıslandı yanakları, hali bakıp, bize yandım. Kendime çok kızdım çünkü bunu bize yapan bendim” onun bu konuda ne kadar yıprandığını, halinden anlayabiliyordu Ares.

“Sonra yine bir gün babasının karşısına geçtim. Kızını istedim; beybaba, bir söz vermemi istedi benden. Onu başına denk gelen en ufak taştan bile koruyacağıma, şerefim üzerine yemin ettim. Kızı verdi ve biz daha sonra evlendik.

 Ona gözümden bile daha iyi bakıyorum Ares. Yıllarım onunla geçiyor diye, inan bana içim çocuklar gibi şen. Ben kendimi onsuz bıraktığım günler için çok büyük pişmanlık duyuyorum Ares. Sen de, benim gibi olma diye tecrübe ettiklerimle söylüyorum bunu oğlum” sözleri bittiğinde, Ares yine sessiz kalmıştı.

_

Güneş şehre veda ettiğinde, karanlık hüküm sürmüştü. Şirketten ayrılan arabalar arka arkaya ilerlerken, Ares ve Mehmet Beyin içinde olduğu araba bir hayli sessizdi. Anlattıklarının onun üzerinde bir etki bıraktığını anlayabiliyordu. Konuştukları üzerine düşündüğü halinden belliydi.

Nihayet arabalar malikâneye ulaştığında, arabalar kendi park yerinde durmuştu. Arabadan inen bireyler kapıya yaklaşırken, kapıya en yakın olan kişi Cenk olduğundan, zile uzanan o olmuştu.

Onları karşılayan Nilay hoş bir ifade içeri buyur etmişti, gelenleri. Bu gece Arslan çiftinin uçağı kalacak ve onlar evlerine dönecekti. Meliha hanım son aile yemeğinde Beren’ in de aralarında olmasını ric etmişti. Beren ise gelen bu naif teklifi, kabul etmek durumunda kalmıştı.

Ares salona girdiği o ilk an Beren ile göz göze gelmişti. Birkaç saniye öylece kalmıştı ikili. Hep birlikte yemek masasına yöneldiklerinde aralarında olan konuklarından ötürü, masada fazladan yer açılmıştı.

Ares ve Beren yine karşılıklı oturmuştu. Aile bireyleri, yenen yemeğe eşlik eden hoş bir sohbetle devam ederken, Ares ve Beren buna katılmıyordu. Beren şuan burada, Ares’ in karşısında olmaktan ötürü fazlası ile rahatsızdı. Gözlerine bakmaktan bile kaçınan bedenin, onun varlığından rahatsız olduğunu anlıyordu.

Onun kendine dönmeyen gözlerinden bile rahatsız oluyordu. Bir an evvel bu yemeğin bitmesini ve evine dönmek istiyordu. Her daim biraz daha bu çatının altında olmak isterken, şimdi ise ardından bakmadan masadan kalkıp, kaçmak istiyordu.

Saat gece yarısına yaklaştığında, Arslan çiftinin de artık gitme vakti gelmişti. Ayaklanan bireyleri onları uğurlamak istiyordu. Hava alanına onları Ares bırakacaktı. Beren’ in de eve dönmesi gerektiğinden, Meliha hanımın isteği üzeri, o da onlarla gidecekti.

Ares ilk önce, geç kalmamaları için Arslan çiftini bırakacaktı. Arka koltukta oturan Beren ile dikiz aynasından birkaç göz göze geldi Ares. Onun üzerinde gezinen bir durgunluk olduğunun farkındaydı. Nedenini ise tüm gece boyunca düşünse de, yine de bulamamıştı. Manevi anne ve babasını hava alanına sorunsuzca bırakan Ares, şimdi de Beren’ i evine bırakmak için yola koyulmuştu.

Beren ilk önce yine arkaya oturmak için hamle yaptığında, Ares ondan yanına oturmasını rica etmişti. Hava alına ulaşmak için kullandığı hızdan daha yavaş ilerliyordu Ares. Belki Beren ile biraz uzun yan yana olmak istiyordu.

Konuşmak yasakmış gibi sessizdi ikisi de, belki bir konuları olmadığı için. Ya da konuşmak istemedikleri içindi. Ares’ in aklında hala yanındaki bedenin, solmuş yüzünün nedeni vardı. O sıra camdan dışarı izleyen Beren, tüm o birkaç günün uykusuzluğunu çıkarmak ister gibi gözleri örtüp, derin bir uykunun kollarına, kendini bırakmıştı.

Araba sonunda Beren’ in evinin önüne ulaştığında, öylece beklemişti. Ares onun uyuya kaldığını çok daha önce fark ettiğinden, uyanabilme ihtimali ile beklemişti. Ancak onun uyanmaya niyeti olmadığını, mışıl mışıl, uyuyan bedeninden anlamak kolaydı.

Ares önce Beren’ in çantasından anahtarını aradı. Çantanın içinden çıkan anahtarlığa bakıp, ufak bir tebessüm etmişti. Gözleri o an yanında uyuyan bedene kaydığında, bu anahtarlığın ona ne kadar uygun olduğunu düşünüyordu.

Daha sonra arabadan inip, anahtarlar yardımı ile tüm kapıları, kendisinin geçmesi için açmıştı. Tekrar arabasının yanına vardığında, Beren’ in çantasını onun kucağını koyup, daha sonra kendi de, Beren’ i kucağına almıştı.

Tüm kapılardan, o kucağındayken dikkatlice geçip, sonunda Beren’ in dairesine ulaştı. Pencereden yansıyan sokağın lambası ile içeriyi rahat görme şansı yakalamışken, onu odasına götürüp daha sonra yatağına bıraktı.

Yatağın yanındaki komodinin üzerinde, taşlı abajurun ışığını açtı. Doğrulup, Beren’ in gözlerine baktı Ares. Onu uyandırmak yerine bu kadar zahmete girmesinin bir nedeni, elbette ki vardı. Onu biraz daha yakın olmak istedi Ares. Onu uyandırıp, hemen yanından ayrılmasındansa, zahmetlerle dolu bu yolda zamanını onun için harcamak istedi.

 Beren’ den gelen burnuna dolan bu kokuyu bir daha ciğerlerine doldurmak istemişti. Amacı buydu. Gözlerini yüzünden ayırabildiğinde, yataktan sarkan, ayaklarında kalan ayakkabısını çıkardı. Onun üzerine yorganını örttü. Onun yüzüne doğru eğilmişken, kendine engel olamayıp yüzüne bir kez de, yakından baktı.

O an, bir ses yankılandı, kulaklarında; ‘Karanlığa hapsettiğin hayatına, ışığın olacak kişi bul oğlum. Kalbini ısıtan her kimse, onu bul ve elini sakın bırakma.’

Mehmet amcasının bahsettiği sıcaklık, şuan kalbini ele geçirmiş olan şey miydi? Ne güzel bir his dedi Ares içinden. Rahat bir nefes alır gibi. Dar bir alanda, saatlerce kalmış da sanki sonunda geniş, ferah bir alana kavuşmuş gibi.

Ancak peki, tüm bunları, şuan yatağında mışıl mışıl uyuyan beden de, hissediyor muydu? Böyle birinin hayatında barınamayacağını düşünüyordu. Ancak Ares inanıyordu ki; bu genç, tüm gerçekleri öğrendiğinde zaten kendi isteği ile ondan uzaklaşacaktı.

Tüm kapıları ardından örterek, binadan ayrılıp arabasına yerleşti Ares. Hız sınırına pekte dikkat etmeden, ilerledi tüm evine ulaşma süresi boyunca. Malikâneye vardığında, ışıkların sönmüş olmasının ardından onların uyuduğunu düşündü. Anahtarını çıkarıp, kapıyı açmak için yöneldiği sıra kapı onun için Selin tarafından aralanmıştı.

“Ortalığı kontrol etmek için aşağı inmiştim ki, geldiğini gördüm” Ares, onu karşılayan kardeşini başı ile onayladı. Kapıdan geçip, merdivenlere yöneldiği sıra durup, yeniden ona döndü.

“Selin” gözlerine baktı Selin, onun.

“Bugün Beren, biraz durgundu; sebebini biliyor musun?”

 “Sanırım kendini yalnız hissediyor. Meliha teyze anne ve babasını özlediği için olduğunu söyledi” onun açıklamalarının ardından başı ile onayladı yeniden onu. Buruk hissetti o an, onu yalnız bırakıp geldiği için kötü hissediyordu kendini.

Tüm işlerini halledip, onunda başı yastığına koyduğunda, yine duydu o naif sesi;

“Bu çatı altında ailenin bir parçası gibi hissederken, bunu bırakıp, soğuk ve karanlık evime gitmek, beni rahatsız hissettiriyor. Tek ve uzun yaşamaktansa, bu ailenin bir parçası olarak kısa ve mutlu bir hayatı tercih ederim”

 _

Beren gözlerini, penceresinden sızan güneş ışığı ile aralamıştı. Kendine gelmek için yatakta uzanmaya devam ettikten sonra ise yatakta oturur hale gelmişti. Gözleri duvarda asılı olan karşısındaki saate kaydığında, işe gitme saatini çoktan geçtiğini gördü.

Üzerindeki yorganı hızla kenara atıp, alarmın onu neden uyandırmadığını sorguluyordu. Komodinin üzerine dönen gözleri telefonunu bulmak istedi, ancak orada yoktu. O sıra üzerinde dünden kalan kıyafetlerini fark ettiğinde ancak aklına gelebilmişti; en son Ares’ in arabasında uyuya kaldığı.

Etrafa göz gezdirip, kapı kenarında olan çantasını gördüğünde, adımları oraya doğru ilerledi. İçinden telefonunu çıkarıp, baktığında; Beril’ den gönderilmiş olan birkaç mesaj olduğunu gördü.

‘Geciktin’

‘Gelmeyecek misin?’

‘Beren, iyi misin, gelmemi ister misin?’

‘Bizi endişelendiriyorsun Beren, lütfen herhangi bir yanıt ver’

Son mesaj henüz birkaç dakika önce gönderilmişti. En hızlı şekilde üzerini değiştirip, evden ayrıldı Beren. Neredeyse koşar adım gidiyordu. Ancak o an aklını meşgul eden birkaç şey vardı. Ares onu, evine kadar kucağında taşımıştı. Neden böyle bir zahmete girdiğini sorguladı. Zira bunun için hiçbir sebep yoktu onun için.

Bu konuda ona dert açtığını düşünüp, mahcup olmuştu. Adımları koşarak ilerlerken, sonunda varış noktasına ulaşmıştı. Restorandan içeri girdiğinde, kendini direk olarak mutfağa atmıştı.

“Ben gerçekten çok üzgünüm, uyuya kalmışım. Birkaç gündür düzgün uya-“ hızlı bir giriş ile peş peşe cümleler kurduğu sıra kızlar durdurdu onu.

“Biraz soluklan Beren, herhangi bir sorun yok. Biz sadece seni merak ettik”İdil onun anında yardımına yetişerek, soluklanmasını sağladı.

“Biz artık aile sayılırız. Senin açıtığını kapatmak bizim görevimiz” ona ulaşaadığı için hayli endişelense de, iyi olduğunu görmek de, hayli telaşlanmıştı onun için.

“Bundan sonra daha dikkatli olacağım”sözlerinin ardından, soyunma odasını buldu adımları. Üzerini iş kıyafeti ile değiştirdi.

_

Aradan geçen zaman sonra artık restoranın kapanış saati gelip, çatmıştı. Beril’ in aklında sabahtan bu yana bir durum vardı ki, artık buna bir yanıt bulmak istedi.

“Beren, umarım dün gece Ares ile araba yolculuğun sorunsuz geçmiştir” aslında böyle bir şeyin yanıtı değildi, ondan almak istediği. Onun istediği, Ares ile konuşup, konuşmadığının yanıtıydı.

“Herhangi bir sorun olmadı. Hatta hiç konuşmadık aslında. Melihe teyzeleri bıraktıktan sonra ben uyuya kalmışım. Sonra o beni-“ birden sözlerinin devamında olan şeyi onlara söylemenin doğru olup, olmadığını sorguladı Beren.

“Sonra ne oldu, Beren?”Çağla ’nın hevesle sorusunun ardından gözleri ona döndü. Kelimeleri tereddütlüydü aslında.

“O zahmet ederek beni yukarı, evime kadar taşımak durumda kalmış” ona bakan beş kızında koca gözleri ile karşılaştı Beren o an. Duydukları şey gerçek miydi?

“Bunun başka bir açıklaması olamaz. Bunun tek bir anlamı var”Beril’ in hevesli sesinini duyduğunda geniş bir gülümsemeye sahip olan yüzüne baktı.

“Beril, sakin ol biraz. Bir anlam yüklemek için hala daha erken” hevesten yerinde duramayan Beril’ i, Selin sakin bir ifade ile durulmasını istedi. Ancak Beril’ in içi içine sığmıyordu.

“Beren, aslında bizim seninle konuşmak istediğim bir konu var. Bu bizim uzun zamandır aklımızı kurcalıyor” sözlerinde tereddüt de duyan Beren, konunun ne olduğunu daha çok merak etmişti.

“Biz Ares ile aranda bir şeyler olabileceğine inanıyoruz. Sanki aranızda görünmez bir çekim var gibi. Ares’ in bu güne kadar sana davrandığı gibi kimseye davrandığını görmedim. Hepimiz bu konuda fikirde hemfikiriz hemde.” ona karşı söylenen bu sözleri soluksuz dinliyordu. Bir heyecan ele geçirmişti bedenini.

“Üstelik seni eve ilk getiren de Ares’ di. Kimse içeri girmeyi bırak, evimizin kapısını çalmaya cesaret etmemişti. Evimiz de kalıp, misafirimiz olan tek kişisin. “ sanki inanması için onu ikna ediyor gibiydi.

“Sen ailemizin ilk misafirisin Beren, aile büyüklerimiz ile tanışman sorun olmadı. Tüm bunlar biz seninle arkadaş olduğumuz için değil inan bana. Eğer Ares istemezse seninle burada bile çalışamayız” onun tepkilerini önemli bir devlet adamının basın açıklamasını izler gibi izliyorlardı. Sanki onun sözleri anayasa bile değişime gidecekti.

“Biz bu konuyu Meliha teyze ile de konuştuk. Biz durumu gerçekten önemsiyoruz Beren. Belki onu tanımadığın için davranışlarında sana karşı bir şeyler olduğunu bizim fark etmemiz için aptal olmamız gerek” kendi için imkânsız olan bu durumu öyle kolay dile getirebilen karşısında genç kıza hayranlık duymadan edemedi.

Gerçekten aralarında yaşanabilecek şeylerin imkânı bu kadar kolay mıydı? Ares ona karşı o kadar da ilgisiz değil miydi yani?

“Ama şöyle de bir gerçek var ki; Ares, sana karşı olan hislerini kendine bile açıklamıyor. O geçmişte yaşadığı şeyler yüzünden hayatı farklı yaşayan biri. Seni hayatına kabul etmeye bile çekineceği kadar darmaduman hayatı. Seni buna sürüklemek istemiyor diye düşünüyoruz” ne yaşadığını, onun neyin bu denli yıprattığını bilmek istedi Beren. Onun diğer insanlardan farklı bir aura sahip olduğunu anlamak zaten kolaydı. Ama onun yaşamını etkileyen geçmişte yaşadıklarını bir hayli merak etti.    

“Biz düşündük ki, senin de ona karşı hislerin var. Bu yüzden bu konuda, biz bir şeyler yapmak istiyoruz. Senin de bu konuda bize yardım etmen gerekiyor Beren. O senden aleni kaçarken, lütfen ona adım atan sen ol” böyle bir şeyin nasıl mümkün olabileceğini düşündü Beren. O istemezken, ona adım atmasının ne anlamı olabilirdi ki?

“Senin de ona ihtiyacın var Beren. Birbirinizin hayatına dâhil olup, daha iyi bir yaşam sürebilirsiniz. Birlikte yeni temiz bir sayfa açıp, yaşadığınız onca şeyi el ele atlatabilirsiniz. Ares’ in sana ihtiyacı var Beren, lütfen onun elini ve bırakma” Selin’ in konuşması boyunca öyle diğer kızlar karşısında olmak onu gergin bir havaya sokuyordu.

Evet, belki kardeşleri olarak kabul ettikleri Ares’ in hayatına dâhil olan birinin olmasını istemeleri son derece normaldi. Ancak Beren normal olmayan bir şeylerin varlığını da hissediyordu. Sanki ilişkiye başladıkları zaman ölüm gününü bekleyen bir hastaya şifası verilecekti. İyi olacak ve ölümün elinden kurtulacaktı sanki. Kızların gösterdiği tavır ile bu hisse kapıldı Beren.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...