Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 64. Bölüm

 


O sırada malikânenin çatısı altında yaşanan farklı bir konu daha vardı. Dün geceki yemekte, Anıl’ ın durgunluğunu tek fark eden Ares değildi. Üstelik bu durgunluğun Mehmet Beyin adının geçmesinden sonra olduğunu da, Egemen fark edebilmişti. Odasından ayrılan Egemen, bu durumun nedenini Ares’den önce öğrenmek ve belki de, müdahale etmek için harekete geçmek istemişti. Kendi ile birlikte o sıra odasından ayrılan Cenk ile karşılaştı.

“Günaydın kardeşim” sevgilisi o sıra banyoda olan Cenk, odasının kapısını ardından örtmüştü.

“Sana da, günaydın” başını kaldırıp, onu yanıtladığı sıra bu kez odasından çıkan Selin, olmuştu.

“Günaydın Beyler” yüzünde sıcak bir gülümseme ile baktı Selin, onlara. Onlardan yanıt aldığı sıra merdivenlere yönelmiş ve mutfağa doğru ilerlemişti. Ancak birkaç basamak sonra Egemen’ in sesini duydu.

“Selin, Anıl uyandı mı?” gözleri ona döndüğünde, sorusunu garipse de, onu anında yanıtlamak istedi.

“Evet, birazdan odadan çıkar” Selin gibi Cenk’ de Egemen’ in Anıl’ ı sormuş olmasını garip karşılamıştı. Egemen Selin’ i başı ie onaylamış ardından ise aşağıya inmesini izlemişti. O sıra bu kez de, Beril ve Can çifti odalarından çıkıyordu.

“Günaydın” güne mutlu başladığını kanıtlamak isteyen bir neşe ile kardeşlerini selamlayan Beril, onların yanıtının ardından mutfağa doğru hızlı adımlarla ilerlemişti. Can ise merdivenin yanında öylece bekleyen kardeşlerini bakıp ters giden bir şeyler olduğunu seziyordu.

“Bir sorun mu, var?” onlara yaklaştığı sıra sorduğunda, gözleri Cenk’ in üzerindeydi.

“Galiba” Cenk onu yanıtladığında, Egemen’ in itiraz etmemesinin ardından iki gençte bir şeyler olduğundan emin olmuştu. Ve sonunda ise Mert ve Anıl, odalarından aynı anda çıkmıştı.

“Konuşmamız lazım” Egemen’ in söylediği sözlerin muhatabı Anıl olduğundan, onu başı ile onaylarken, neler olduğunu soran bir ifadeye sahipti. Her biri Egemen’ in arkasından ilerlemiş ve sonunda oyun odasına ulaşmışlardı.

“Anıl, Ares bunu sana soracak ve elbette öğrenecek. Ve içimden bir ses bunun çok sakıncalı olduğunu söylüyor. Ondan önce ben öğrenmeliyim” Egemen’ in sözlerinin ardından Anıl ve Can, o an göz göze gelmişti. Bu saklanan şey daha da büyüyor ve daha korkunç bir hal almaya başlıyordu. İki kardeş göz göze iken, korkuyu da hissediyorlardı. Ares bunu Anıl’ a sorarsa, hiçbir bahane olmadan gerçeği duymak ister ve belki de, o zaman kıyamet kopardı.

“Ne saklıyorsun Anıl?” Egemen sorusunu yinelediğinde, Cenk ve Mert olan biteni sessizce izliyordu.

“Ben, bir şey sak-“ bir bahane üretmek için kendini zorlarken, Egemen elini kaldırıp, onu durdurdu.

“Ares, aşağıya inerse, ilk işi seni sorguya çekmek olur Anıl. Uzatma da, söyle artık” Egemen’ in sözleri, Anıl için bir çıkmaz sokağı tarif eder gibiydi. Anıl, Can’ a söylediği gibi kolayca dile getirebilir miydi? Ya diğerleri bu yüzden o an büyük bir tepki verirse?

“Bizi tehdit eden adam Ali Özyurt ve şimdi bir onun yeğeni Timur Özyurt çıktı. Ama asıl mesele bu iki adamın yurt dışındaki bağlantısı… Uzun uzun araştırdım ama kim olduğunu bir türlü bulamadım” tereddüt ederek konuşurken, gözleri Egemen’ e kaysa da, hemen elinde olmadan geri kaçırıyordu.

“Ama senin şüphe ettiği biri var, değil mi?” bu sözlerden kaçınırken, şuan karşısına çıkması onu telaşa düşürdü.

“Böyle düşünmemek için elinden geleni yaptım çok araştırdım ama bir türlü başka bir seçeneğe ulaşamadım” Ares’ i kurtaran, bizi onunla tanıştıran, bize Ares’ i bahşeden Mehmet amcadan şüpheleniyorum dese; o an kaç kişiden yumruk yiyeceğini hesaplıyordu, Anıl.

“Mehmet amcanın Can ile neden öyle bir konuşma yaptığına anlam veremiyorum. Ya da Azerbaycan ile yapılacak anlaşma işi-“

“Mehmet amcadan mı, şüpheleniyorsun?” dehşete düşen bir ses ile sordu Cenk. Bunu idrak edemedi, diğerleri. Ancak o an odanın kapısı aralanmış ve içeri Ares girmişti. Odadakiler koca bir korkunun tozunu yutuyordu. Konuşulanlara şahit olmuş muydu? Duymadıysa bile böyle erken bir saatte neden burada toplandıklarına onu ikna edecek bir bahaneyi kim bulacaktı? Anıl’ ın gözleri Egemen’ e kaymış ağzından çıkacak olan kelimeleri bedenindeki bir titreme eşiliğinde bekliyordu.

“Neden buradasınız?” şüphelendiğini hiç sakınmadan göstererek sorduğunda, kardeşlerinin erken bir saatte burada olmasına anlam veremediği içindi. Onun sert bir dil ile sorduğu sura her birinin üzerinden bir ürpertiye neden olmuştu.

“Ares” Egemen, sözlerinin ardından oturduğu yerden ayaklanmış ve ona birkaç adım yaklamıştı. Ancak onu ikna etmeye yaracak bir bahane bir türlü bulamıyordu.

“Biriniz konuşun artık” sesi yükseldiğinde, Anıl için dua etmeye başlamıştı. Her biri çıkmaz sokağın duvarına çarpmıştı sanki o an.

“Sana söylenmemesi gereken bir mesele var” Egemen’ in sözlerinin ardından diğerlerinin kulakları bi uğultuyla dolmuştu. Ares’ in ise gözleri daha koyu bir hale büründü. O an alınan nefeslerin dahi sesi duyuluyordu sanki. Anıl’ ın dışarı çıkmak istercesine çarpıyordu.

“Öğrendiğin zaman sana bunun hiçbir yararı olmayacak. Ne ruhuna, ne de bedenine… Beki biraz zaman sonra bu durum açığa kavuşacak ve sen bunu boşu boşu bedenine yük yapmış olacaksın” derin bir nefes alan Egemen, ikna olmasını umuyordu.

“Senden biraz müsaade isteyelim ve bunu düğünlerden sonra Mehmet amca da, buradayken, konuşalım”

“Benden sakladığınız bir şeyler var” soğuk ses tonu, odadan bir esintiye sebep olmuştu.

 “Saklamamız gereken şeyler var ve bundan memnun olduğumuzu düşünme”Anıl Mehmet Beyden şüpheleniyordu. Egemen bunu Ares’den gizlemek istiyordu. Garip ve içinden çıkılamayan bir hale dönüyordu. Egemen emin olarak biliyordu ki; Anıl’ ın sözlerini eğer Ares öğrenirse, böyle bir şüphe için bu aile bile dağıtabilirdi.

Ares o an kendini sakin tutmaya çalışırken, ortada bir olayın olması mı yoksa ondan sakladıkları bir şey olması mı, canını sıkmıştı; kendi de tam olarak bilemiyordu.

“Pekâlâ, dediğiniz gibi olsun” sözlerinin ardından odadan ayrıldı Ares. Diğerleri ise odada öylece kalmıştı. Bir bela biterken, diğeri neden eli kulağında bekliyordu? Peki, ya bundan sonra ne olacaktı? Egemen içinde biriken, koca sinirini daha fazla tutamamış ve Anıl’ ın göğüsüne kolunu dayadığında, onun sırtını duvara çarpmıştı. Diğerleri de, onlara yaklaşsa da, herhangi bir harekette bulunmamıştı.

“Ya aklına geleni, dilin öylece kabul ediyor. Ya da diline geleni, aklın kolay kabul ediyor Anıl” başını ona yaklaştıran Egemen, onun gözlerine yakından baktı. Öfke ile dökülüyordu kelimeler dudaklarından.

“Söylediklerinin ne anlama geldiğini bile bilmiyorsun” kolunu kardeşinden çekip, onu serbest bıraktığında, öylece yüzüne baktı.

“Bunu Ares öğrense neler olur, biliyor musun sen? Mehmet amca onu ihanet etmiş olduğunda ya da sen bundan sadece şüphe ettiğin için bile Ares bu aile dağıtır Anıl. Anlıyor musun? Bundan sonra kime güvenebilir Ares. Bu kurduğu dünyası da, başına yıkılır, Anıl. İdrak ediyor musun?” sözleri kendi acısındandı. Kendide korkuyordu, kendi sözlerinden.

“Sen bizi, neye soktun böyle Anıl. O adamın kim olduğunu, nasıl olur da bulamazsın?” bu yanıtı beklenen bir soru değildi. Egemen, kendi kendine söyleniyordu. Araştırma yapmak Anıl’ ın göreviydi. Bu işte iyi olduğu için tahsilat listesini o hazırlıyordu. Anıl’ ın bulamamış olması onu da hayli korkutmaya başlamıştı.

 “Ne yapacağız? Ares ondan sakladığımız bir şey olduğunu bildiği halde... Bilemiyorum” elleri saçlarını buldu Egemen’in. Sabah banyoda dakikalarını harcayarak düzelttiği saçlarını sıkıntı ile karıştırırken, bunu hiç önemser gibi değildi.

“Keşke, başka bir şey söyleseydin Egemen. Ufak bir bahane gibi” Mert içinde oldukları durumun acısına yanarken, başka bir yol var mı, hala umudunu yaşıyordu.

“Duyduklarımdan sonra ne söyleyebilirdim Mert. Sen ne söylerdin?” onun sözlerinin ardından başını yere eğen Mert, kendininde bir şey yapamacağını biliyordu.

_

Odadan ayrılan Ares birkaç saniye öylece kapının önünde durup, olanları hazmetmeye çalışıyordu. Yirmi altı yaşındaki bir adam ne kadar yorgun hissedebilirdi, kendini? O ayakta durmaya devam ettikçe, daha ne kadar yük binecekti omuzlarına? Güçlü olduğunu söyleyen birine neden anından ölçmek için büyük bir bela başına musallat ediliyordu? Onların ne sakladığını merak etmiyordu ancak ortaya çıktığında, yaşanacak şeylerin kaygısını taşıyordu.

Bu güven belki de, dünya üzerinde bir tek Ares’ de görebilecek bir durumdaydı. Öyle ki, ondan bir şeyler saklandığını öğrenmiş olsa da, öylece arkasını dönüp odadan çıkabiliyordu. Üstlerine gitse her birine de, ne olduğunu kolaylıkla söyletebilirdi. Ama onlara güvendiği için dedikleri gibi konuşmanın zamanını bekliyordu. Egemen’ in ses tonu, diğerlerinin korkulu hali ve bir de Mehmet Beyin de, bu durum ile bir bağlantısının olması…

Tüm bunları düğünlerden sonra Mehmet Beyde buradayken konuşmak istedi. Ama şimdi değil…

Ares’ in adımları, yalnız kalmak için insanların en iyi dostu olduğu düşünülen kitaplarla dolu odaya yönelmişti. Kütüphaneye girdiğinde, odanın ortasına doğru ilerlemişti. Ondan saklanan bir şeyin ağırlığı ile hoşnutsuz iken, üzerine düşünüp, fikirler yürütse belki bulabilirdi ama bunu yapmak istemiyordu. 

Ancak hem yanlış düşüncelere kapılıp, kendine iz yapmak istemiyordu. Hem de yaşanacak olan kötü sahnelerin geç gelmesini istiyordu. Fakat Ares ile kardeşlerinin arasında mesafeye neden olur muydu?

Odada sıkıntı ile gezinen gözleri o an hiç beklemediği bir şey ile denk gelmişti. Karşı duvarda olan çalışma masasının hemen altında düşmüş, küçük pembe bir not kâğıdı vardı. Bu onu meraklandırdığı için odada ilerlemiş ve masanın yanına vardığında, eğilip, kâğıdı eline almıştı.

 Yüzünde geniş bir gülümsemeye sebep olmuştu. Kocaman siyah bir kalem ile kalp çizilmiş ve kalbin iki yanına da, Ares ve Beren yazılıydı. Aklında birbirini kovalayan sorunlar köşelerine çekilmişken, öylece not kâğıdına baktı. 

Ares henüz Azerbaycan’ dan dönmemişken, Beren ders çalışmak için bu odayı kullanmıştı. Sonay Hanım meselesi ile aklı baş etmeye çalışırken, farkında olmadan yazmıştı, bunları. Defterinin üzerine bıraktığı bu not kâğıdını farkında olmadan yere düşürmüş ve odadan öylece ayrılmıştı. 

Ares bu gördüğü küçük not kâğıdı için fazlası ile memnun olmuştu. Bu ufak kâğıt bir insana ancak bu kadar iyi gelebilirdi. Saf ve tertemiz bir sevgi için minnet duyuyordu Ares. Elindeki not kâğıdına yüzünde geniş bir gülümseme ile bakarken, kapının tıklatıldığını duymuştu. Not kâğıdını cebine koyduğu sıra içeri sevgilisi girdi. Yüzündeki gülümseme henüz kaybolmadığı için onunla birlikte sevgilisinin yüzüne baktı.

“Herkes kahvaltı için masaya toplandı. Onların yanında olmadığın için seni arıyordum. Neden gelmiyorsun?”Beren’ in, konuşması boyunca adımları sevgilisine doğru ilerlemişti. Gözleri Ares’ in yüzünde geziniyor ve kötü bir durum olup, olmadığını anlamaya çalışıyordu.

“Ares, bir sorun mu, var?” karşı karşıya duran çift, öyle birbirlerinin gözlerine bakıyordu.

“Sadece biraz sessiz bir ortama ihtiyacım vardı. Sorun yok, güzelim” insan sorunlarından kaçmak için sessizliğe ihtiyaç duymaz mıydı? Bu onun için bir kaçış yolu değil miydi? Ares, düşüncesinde de, sohbetinde de, farklı bir adamdı. Aslında sorun yok derken dahi size büyük bi sorunu kast edebilirdi. Ya da sorunu size direkt olarak söyleyip, tek bir cümle ile içinizi ferahlatabilirdi. Bir şeyi saklamak ya da kaçamak cevaplardan hoşlanmaya bir adamdı o. Sadece bilinmesini istediği kadarını söyler ve onu korkutmamak için sakinleşmesini sağlayabilirdi.

“Hadi gel. Kahvaltıya gecikmeyelim” onun yüzünde hoş bir gülümsemeye tanık oldu Beren. Ares sevgilisinin yanağına elini çıkarmış ve onunla temasta bulunarak, rahatlamasını ummuştu. 

Ve yaptığı şey işe yaramış Beren’ in yüzünde onun gülümsemesi belirmişti. Başını ile onu onaylayıp, odadan çıkmak için hareketlendikleri sıra aklına; kendi istediği şey yüzünden Ares’ in bu halde olduğu ihtimali geldi. Bu düşünce onu fazlası ile huzursuz etmişti. Kendine kızıyordu. 

Çift odadan ayrıldıktan sonra mutfağa ilerlemişti. Ares’ in yüzündeki ifade ister istemez daha katı bir hal almıştı. Adımları kendi sandalyesine doğru ilerlediğinde, masadaki yerini aldı. Onların içeriye girdiği sıra masada oturan kardeşlerin tüm ilgisi de onların üzerinde gezinmişti. Masada oturan aile bireyleri arasında sessizlik devam ederken, masaya ses getiren Selin, olmuştu.

“Malum bugün tatil, bugünü değerlendirip, açık olan mağazalardan eksik olanları tamamlasak nasıl olur” Selin bunu iyi bir fikir olarak düşündüğü için dile getirirken, Ares’ in şuan ki gergin halini fark ettiği için bunu uygun olup, olmadığına emin olmamıştı. Gözleri Ares’ e dönmüş daha çok bir onay bekler gibi bakıyordu. Bunun üzerine kısa süre düşünen Ares, düğün için böyle bir alışverişe ihtiyacı olduklarının farkındaydı.

“Haklısın, hazırlıklara başlanmalı” onun sözlerinin onayladığını böylece dile getirmiş olan Ares, arkasına yaslanıp, elindeki çay bardağını hafif hafif sallayıp, içinde az kalmış sıvıyı oynatıyordu.

“Pekâlâ, o zaman kahvaltıdan sonra çıkalım” Egemen bunu kesinleştirmek için söylediğinde, diğerleri de, onu onaylamıştı. Ares masaya oturduğundan beri elindeki çay bardağı ile oynuyor ve sadece çayından yudum alıyordu. Bu herkesin de, dikkatini çeken bir şeydi.

“Bu kısa zamanda umarım birçok işimizi halledebiliriz. Bir daha böyle hep birlikte boş bir gun bulamayız” elindeki çatalı tabağının kenarına bırakan Çağla, deneyeceği gelinlikler için büyük bir heyecan yaşıyordu.

“Bu gece üçünüz, son kez akşam yemeğini hazırlayacaksınız” üç kafadarın cezalarının bittiğini dile getirdiğinde, gözleri masa üzerinde oyalanıyordu. Onların yüzüne bakmak istemiyor değildi. Fakat onlarla göz göze gelmek istemiyordu.

 Diğerleri de, bunun farkında olsalar da, Ares’ in üstelemek yerine sessiz kalmasının daha uygun olduğunu düşünüyorlardı. Her birinin aklında; hiçbirinin böyle sessiz kalmayacağının farkındalığı da,vardı. 

Her biri mutlaka sorup, öğrenmek isterdi. Ares’ in sözlerini başları ile onaylayan kardeşler, yemeğin gerisinde sessiz kalmışlardı. Masada duyulan o an, tabaklara değen bıçak ve çatal sesleriydi. 

Masa da bir anda duyulan telefon sesi ile büyük bir yankı büyümüştü. Beren, masada uygun bir yere bıraktığı telefonuna uzanmış ve arayana görmek için ekrana bakmıştı. Onu arayacak olan herkes şuan yanında olduğu için arayanın kim olduğunu bir hayli merak etmişti. 

Aynı proje ödevi aldığı Dilek’ in adını gördüğünde, şaşırmadan edemedi. Bir an evvel neden aradığını öğrenmek için sandalyesinden ayaklanmıştı.

“Üzgünüm, sınıf arkadaşım. Açmalıyım” mutfağın çıkışına doğru ilerlediği sıra sevgilisi de, arkasından merakla bakmıştı. Öte yandan hangi grup arkadaşının aradığının merakı da, fazlası ile vardı içinde.

“Efendim?” koridora geçtiği sıra aramayı yanıtladı Beren.

“Günaydın Beren, bu saatte rahatsız ediyorum. Ama proje ödevi hakkında konuşmak için aradım seni” mahcup olduğunu sesin anlayabiliyordu Beren. Ancak projenin daha iki haftası varken, bu kadar erken bir saatte aramış olmasına bir anlam verememişti.

“Sana da, günaydın. Sorun değil, konuşalım tabi”

“Biz, dün Tayfun ve Uğur ile birlikte konuştuk. Projeye yarın başlayalım diyoruz. Tayfun’ un, birkaç eksik derslerinden dolayı ek dersleri varmış. Uğur’ da yarı zamanlı bir işte çalışıyor. Bu yüzden senin içinde uygunsa hemen yarın başlamak daha mantıklı olur” genş kızın kibar bir dile ile açıklayan sesi onu pekte memnun etmemişti. 

Zira onunla şuan da, fikir alışverişi yapmıyordu. Bu onun için alınan karara uymak zorunluluğu hissettiriyordu. Sanki hayır, dese plan iptal olacakmış gibi bir de, fikrini sorar gibiydi.

“Elbette, benim için sorun olmaz” onun için bir sorun yoktu. Onların gösterdiği bu tavırdan memnun olmasa da, kabul etmek istedi.

“Pekâlâ, yarın görüşürüz” görüşme sona erdiğinden sesli bir nefes bıraktı dışarıya doğru. Aslında üzerinde çok düşünmüyor olsa da, ruh sağlığı merkezinde saatlerini geçirecek olmak onu fazlası ile geriyordu. Nasıl bir yer olduğunu, nasıl şeylerle karşılacağını kestiremiyor ve bunun için terginliğine engel olamıyordu. Mutfağa dönmek için arkasını döndüğü vakit, bir anda çok yakınında olan Ares ile karşılaştı. Bunu beklemediği için korkmasına neden olmuştu.

“Ares, korkuttun beni”

“Affedersin güzelim. Sorun olup, olmadığını kontrol etmek istedim” sevgilisinin arkasından gelip, onun konuşmasını dinlediği gibi bir düşünce aklından geçmemişti. Zira onun bunu yapmayacağından emindi.

“Sorun yok. Sadece yarın projeye başlayacağımızı haber vermek için aramış, Dilek” böyle Ares, arayanın kız arkadaşı olduğunu, sormadan öğrenmiş oldu. Kıskanç davranmıyordu fakat yinede onun araması onu memnun etmişti.

“Beren, daha öncede söylediğim gibi oraya gideceğin için biraz endişelerim var. Elimde olsa oraya gitmemen için birçok şey yapardım ama bu uygun bir davranış değil” ona birkaç adım daha yaklaşan Ares, onun nefesinin dudaklarında hissediyordu.

“Yarın bende seninle, gelebilir miyim?” onun söylerken, çekinen bir tavrı olduğunu fark eden Beren, geniş bir gülümseme ile onun yüzüne bakmıştı. Ares Karal’ ın bu ricasını nasıl geri çevirebilirdi?

“Tabi ki” onun söylediğinin ardından o geniş gülümseme Ares’ in yüzünde de, baş göstermişti. 

_

Kahvaltının ardından bireyler evden ayrılmak için hazırlıklarına başlamıştı. Ares’ in böyle bir hazırlığı olmadığını fark eden Beren, evde vakit geçirmek istediğini anlamıştı. Ares’ in aklında daha farklı şeyler vardı. 

O sevgilisinin ondan istediği şeyi yerine getirecekti. Beren’ in söylediği gibi Ares’i n bunu yapmak için hazır olduğu bir anı beklemek pekte mümkün değildi. Zira kim nefret ettiği ve utandığı bir şeyi gözler önüne sererken yeterince, hazır bir halde olabilirdi ki? Ares hazır değildi ve belki de, bunun için son nefesine kadar da, hazır olmayacaktı. 

Ancak bunu yapması gerektiği için yapıyordu. Hem söz verdiği için hem de, onun nasıl bir adamla evlenmek istediğini daha iyi kavraması için bunu yapmak istiyordu.

“Kardeşim, biz çıkıyoruz” Egemen paltosunu giydiği sıra ona haberdar etmek istemişti. Ares onu başı ile onayladı. Daha sonra ise Ares ve Beren haricindeki, tüm bireyler hazırlanıp, evden ayrılmıştı.

 Onların evden ayrılmamasının ardından çift evde yalnız kalmıştı. Beren bu günü nasıl değerlendirmeleri hakkında pekte kafa yormak istemiyordu. Çift salona geçtiğinde, koltukların birinde yan yana oturmuştu. Ares’ in o an aklına Mehmet Beyi araması gerektiği geldiğinde, cebindeki telefonunu eline almış ve ekranda onun adını bulmaya koyulmuşken, sevgilisini de, durumdan haberdar etmişti.

“Mehmet amcayı aramalıyım” Beren onun gözleri üzerinde olmasa da, onu başı ile onaylamış ve onu izlemeye koyulmuştu.

“Efendim oğlum” arama yanıtlandığında, onun sesini duymak pekte memnun etmiyordu Ares’i.

“Nasılsın Mehmet amca, Meliha teyze nasıl?” sözleri sırasında, yanında oturan sevgilisinin elini kavrayan Ares, onun elini sıkıca tutuyordu.

“Gayet iyiyiz oğlum. Siz nasılsınız? Kötü bir durum yoktur umarım” onun sesinde yine o tuhaflığı sezdi Ares. Biraz telaş, biraz huzursuzluk…

“Bizde iyiyiz. Sorun yok. Ben sadece şey için aramıştım” Beren, sevgilisi yanında konuşurken, onun sözlerine odaklanmaya çalışsa da, Ares’ in eli ile oynuyor oluşu onun tüm dikkatini dağıtıyordu. Onunla el ele olmayı fazlası ile benimsemiş ve böyleyken, kendini daha güvende hissediyordu. Öyle bir güven ki; dışarıdaki insanlardan koca çığlıklar yükselse, Beren bu dokunuşların yanında, ne kadar etkilenebilirdi. Korku kalbine ne kadar erişebilirdi?

“Egemen ve Mert çift düğün yapacaklar ve bunun için üç gün sonraya nikâh tarihi almışlar. Ayrıca Can, Anıl ve Cenk’ de onlardan hemen sonra yapacağı kesin gibi. Sana bunu bildirmek için ardım” insanoğlu için fazlası ile keyfili bir şeyden bahseden Ares, bunu için fazlası ile donuk bir ifadeye sahipti.

“Ne mutlu bir haber oğlum, söylediğin ile ne çok mutlu oldum. Siz, Beren ile ne zaman evlenmeyi düşünüyorsunuz?” aldığı haberler ile fazlası ile sevinen Mehmet Bey, sorunun yanıtını aldıktan sonra çok daha mutlu olacağını düşünüyordu.

 “Henüz belli değil”

“Pekâlâ, anladım oğlum. Düğün haberini, Meliha teyzene söylediğim an, oraya gelmek için hazırlıklara başlayacaktır. Yarın uçak bileti bulma şanımız olursa, oraya ulaşırız” onun sözlerini o an dinleyemedi Ares. Aklında kol gezen düşünceler daha baskın çıkıyordu.

“Mehmet amca” o an Mehmet Bey, oğlunun sesindeki değişimin farkındaydı. Katı bir hal almışken, sanki hiçte hoş şeylerden bahsetmeyecekti.

“Buyur oğlum” onun sözlerini büyük bir merakla beklemişti.

“Çok yakınımızda bir fırtına kol geziyor. Sessiz ama hızlı ilerliyor. Bundan kaçmakta pek mümkün değil sanırım. Malikânenin duvarlarını esir almış ve her an saldırmak için an kolluyor” onun sözlerini dinleyen Beren, içini büyük bir korku kaplamıştı. Sevgilisinin yandan görünüşe baktı, öylece.

“Oğlum, neler söylüyorsun sen?” onun sesindeki telaşı duyan Ares, Can ile yaptığı telefon görüşmesini anımsadı yeniden.

“Bu bir his ama bunu en son hissettiğimde; annemle birlikte son kez televizyon karşısındaydım. Ertesi gün hayatım cehenneme dönmüştü” öyle sakin, öyle acelesi olmadan konuşuyordu ki, yanında oturan Beren, ona irice açılmış gözleri ile bakıyordu. O an Mehmet Bey için nefes almak daha da zor hale geldi. Can’ ın ona bir şeyler söylemiş olduğundan şüphe etmişti. O yaptıkları telefon görüşmesinden Ares’ e bahsetmiş olduğu geldi aklına.

“Can, sana ne söyledi oğlum?”

“Can bana, ne söylemeliydi, Mehmet amca?”

“Ares, senden biraz müsaade istiyorum oğlum. Sana gelince her şeyi anlatacağım. Bunu gelince konuşalım” yine ondan bir şeyleri konuşmak için zaman isteyen birileri vardı. Zaman vermekte sıkıntı yoktu. Zira Ares sabırlı bir adamdı. Ancak ya kuşkulanmaya başlarsa, ailesine şüphe ile bakarsa? Neticede Ares Karal’ da bir insandı.

“İstediğin gibi olsun, Mehmet amca” yine kabul etmişti. Daha sonra görüşme bitmişti. Beren, sevgilisinin telefon görüşmesinden fazlası ile rahatsız olmuş ve huzursuzdu. Ares’ i yormamak için ise ona bir şey sormaktan kaçınmıştı.

“Ares, iyi misin?” onun omuzlarının düştüğüne şahit oldu Beren. Ares o an, canını ne kadar yandığını gizlemiyordu ve Beren bundan memnun olmuştu. Onun yanında olmak ve taşıdığı yükü birazda kendi omuzlamak istemiyordu. Ares sevgilisini başını iki yana sallayarak yanıtladı.

“İstediğin şeyi yerine getireceğim. Ama ondan önce dizlerinde, birkaç saat uymama izin verir misin?” onun naif isteğini yerine getirmek için hemen başı ile onaylamıştı. Beren hemen onun dizlerine yatabilmesi için koltuğun uç kısmına oturmuştu. 

Ares yorgun bedeni ile beklemeden başını o an sevgilisinin dizlerine koydu. Sevgilisinin koltuğun kenarında olan elini, el yordamı ile bulan Ares, saçlarının arasında konumlandırmıştı. Ares’ in o bahsettiği fırtınalara ne zaman gelir, meçhuldü. Ancak çift o an koca kasırgalar yaşıyordu içinde. Sessizlik içinde bu zamanın akmasını ve bu zor günlerinde, diğer günler gibi geride kalmasını bekliyordu.

Saatler ilerlemiş ve ne Ares uyuyabilmişti. Ne de Beren onun saçlarından elini çekmişti. Ares’ in istediği şeyi yerine getirmek için neden bu kadar acele ettiğini anlayamıyordu. Onun bunun için hazır olmadığı gün gibi ortadaydı. Sormak ya da onu bundan vazgeçirmek gibi bir düşüncesi yoktu zira ne söylerse, söylesin; Ares’ in bu konuda fikrinin değişmeyeceğini artık biliyordu.

Beren artık daha iyi anlıyordu, çoğu şeyi. Ailesinin neden ona karışmadığını ve onun kararlarını saygı ile karşılama nedenlerini. İçinde yaşadıklarını böyle dışarı vuran Ares, insana rahat nefes aldırmıyordu. 

Huzurun ne anlama geldiğini bile unutturuyordu. Onun omuzlarını her daim dik görmeye alışık olan Beren, şuan ki düşük duran hali için saatlerce ağlayabilirdi. Onun bunun için dik durmaya çalıştığını artık daha iyi anlıyordu. Onun bu hali ile karşısındaki ne hissediyor, bunu anlıyor ve o hisleri yok etmek için uğraştığını şimdi daha iyi anlayabiliyordu. 

Ares şuan ağır bir durumla baş ettiğini ve bu yüzden dik durmaya bile mecalinin kalmadığını görüyordu. Mehmet Bey ile yaptığı telefon görüşmesinin bunun bir ilgisi olduğunu düşünüyordu. Ve bu yüzden korkuyordu.

Beren o an dizlerinde yatan, kendine büyük bir sevgi besleyen sevgilisi için değil. Onca şeyler yaşamış ve yaşamaya devam eden adam için kahroluyordu, içinde. Ağladığın kadar gülersin, güldüğün kadar ağlarsın sözünün dünya üzerinde yalnızca sevgilisi için gerçek olmasını diliyordu. 

Sevgilisinin saçlarının arasından gezinen parmakları eşliğinde, onun iyi bir hayat geçirmesi için dileklerde bulunuyordu. Gözleri kapalı ve uyumayı bekleyen sevgilisinin yüzüne baktı öylece. Beril’ e o an daha çok hak veriyordu. 

Yaşadığı, yaşayacağı, bedeninde taşıdığı onlarca izleri ve omuzlarına yük olan sorumluluklarının yanında, Ares’ e ancak yeni doğan bir bebeğe gösterilen hassasiyetle yaklaşılmalıydı. İnsanoğlu en güzel armağandı vicdan duygusu. Buna sahip olan herkes de, Ares’ e ancak bu gözle bakmalıydı.

“Uyuyamıyor musun?” Beren ağlaması an meselesiyken, sessizliği bozan sesi ile onu rahatsız etmemek için sesini naif bir tonda tutmuştu. Gözlerini açmayan Ares başını iki yana sallamıştı.

“İstediğin bir şey var mı?” elleri sevgilisinin saçlarından ayrılmamışken, sordu Beren.

“Var, güzelim” onun sözlerinin ardından yüzüne merakla baktı. Onun sesi öyle ulaştı ki kulaklarına, sanki göçük altında kalmış olan yorgun bedenin sesini duyurmaya çalıştığı gibiydi. Saatlerce sessini duyurmak için uğraşmış şuan son şansını deniyor gibiydi.

 “Annemin hala hayatta olmasını isterdim. Bedenim yıllar önce ki gibi tertemiz bir görünümü olmasını isterdim” derin bir nefes aldığında, titreyen sesi karşısında gözyaşları ile mücadele veriyordu Beren.

“Seninle çok daha farklı bir yaşamda karşılaşmayı dilerdim. Senin annem ile tanışmanı ve siz karşılıklı oturmuş kahvelerinizi yudumlarken, ben bu eşsiz manzaranın tadını çıkarmak isterdim” Beren daha fazla tutamadığı gözyaşlarını teker teker, yanaklarından süzmüştü. Ares’ in sözleri birçok hayat için mümkünken, onlar için imkânsız olması içini acıtıyordu. Ne Beren, onun saçlarından elini çekti. Ne de Ares, gözlerini açmak için herhangi bir harekette bulundu.

 “Başka ne istersin?”sesinin titremesine engel olamasa da, yine de sormuştu. Derin bir nefes daha aldı Ares. Bu dünyadan çok şey istiyordu. Ne kadar basit ve sade olsa da, bir o kadar da, imkânsızdı…

“Kardeşlerimle o kıyametten sonra değil de, sıradan bir lise öğrencisiyken, tanışmak isterdim. Arada evime davet ettiğim, sınavına gireceğimiz sınava çalışmak yerine, tüm gece kopya kâğıtları hazırlamak isterdim. Annemin beni utandıracak çocukluk anılarımı anlatıp, onların da, benimle alay etmesini isterdim” gözlerinin önüne gelen görüntüler, Ares’ in gözyaşlarını birer çizgi gibi düşürmesine neden olmuştu.

“Başka?” hıçkırıklarını dizginleyebilmek için büyük bir savaş vermek zorunda kaldı Beren. Bu anın bozulmasından korkmuştu.

“Seninle aynı üniversitede okuyorken, karşılaşmak isterdim. Hatta dönüş yolunda, aynı otobüsü bile kullanıyor olurduk. Sana tüm okulun gözleri önünde çıkma teklifi ederdim. Belki Can ve Anıl senin yanına gelip, başıma bir iş geldiğini söyler ve seni telaşlandırırlardı. Koşarak, okulun bahçesine çıkardın ve ben mumlardan yapılan kocaman bir kalbin ortasında, seni bekliyor olurdum. 

Tüm okul etrafımızda bizi merakla izlerken, onların gözleri önünde bağırarak; sevgilim olur musun diye sorardım. Sende kabul edip, bana sarıldığında, koca bir alkış kopardı, kalabalıktan” gözlerini kapalı tutmaya devam eden Ares’ in yüzünde hoş bir gülümseme belirmişti. Düşen yaşları yanaklarında, çoktan kurumuştu.

“Başka Ares, başka ne istersin?” Beren’ in düşen gözyaşları, dudaklarından kopan hıçkırıkları; tüm bunların imkânsızlığı için mi yoksa sevgilisinden duyduğu ses tonunun canını yakıyor oluşu muydu?

“Cüneyt Karal ile aynı geni taşımamak isterdim. Onunla bir olan her hücremi tek tek, ayıklayıp uçurumdan atmak isterdim” aklında olan en büyük korkusunu o an dile getirmek üzereydi Ares.

“Beni en çok korkutan şey, ne biliyor musun; Annemin yüzünü hatırlıyorum Beren. Ama aynada gördüğüm yanıma ona hiç benzemiyor” Ares hayatının on altı yılını annesi ile geçirmişti. Onun her hareketini, her ayrıntısını hatırlıyordu. Ancak Cüneyt Karal’ ın nasıl bir görünüşü olduğunu çoktan unutmuştu.

 Arada görüğü bu adamı nasıl hatırlayabilirdi? Onu korkutan şey, annesinin katili ile aynı geni paylaşırken, bir de; onunla aynı görünüşe sahip olmak. Onun ne çok acı var diye yanıyordu Beren. Onun bahsettiği şey, onu korkutmuş ve bu havayı dağıtmak istemişti. Sevgilisinin saçlarında dolanan eli durmuş ve onun kapalı tuttuğu gözlerinden güç alıp, dudakları ile dudaklarını buluşturmuştu.

 Ares onun böyle bir harekette bulunacağını düşünmediği için şaşkınlık duysa da, ona müsaade etmişti. Daha sonra çiftin dudakları yavaşça ayrılmış ve göz göze gelmişlerdi. Onun gözlerinin içinde kaybolmak, orada yaşamak istedi, Beren.

“Yanına uzanabilir miyim?” fısıltı ile söylediğinde, onun nefesi sevgilisinin dudaklarına dokunuyordu. Ares’ in gözleri o an, Beren’ in alt dudağında olan yara izine kaymıştı. Onunla yeniden göz göze geldiğinde, başını usul usul sallayıp, onaylamıştı onu. Kalkmasına müsaade ederek, onun dizlerinde olan başını kaldırmış ve bu sıra Beren’ de onun yanına uzandığında, başını sevgilisinin koluna dayamıştı.

“Bana, anneni anlatır mısın, Ares? Nasıl biri olduğunu ve nasıl göründüğünü merak ediyorum” onun sözlerini dinleyen Ares’ in yüzünde, ufak bir tebessüm belirmiş ve annesinin görüntüsü gözlerinin önüne getirmişti.

“O en az senin kadar güzel bir kadındı. Uzun, düz kahverengi saçlara sahipti. En az onlar kadar da, koyu renk gözleri vardı. Orta boylu denemeyecek kadar kısa boylu biriydi. Öyle ki, ben on iki yaşıma geldiğimde, aramızda sadece bir karış mesafe vardı” Beren, onun yüzünü izlerken, sözleri ile geniş ve sıcak bir gülümsemeye şahit oluyordu.

“On altı yaşımda ise onu çoktan geçmiştim. Saçlarının salık olmasını seviyordu. Ama saçları yere düşüyor diye her daim tepeden toplardı. Toplu olan saçlarının uçlarında ise bukleler olurdu” nefeslenip, sözlerine devam etti.

“kendine bakmayı seven fazla titiz bir kadındı. Düzenini asla bozmadan yaşardı. Kahvaltı, temizlik ve daha sonra keyif kahvesi… Kurduğu düzene öyle bağlıydı ki, kahvesinin yanında yediği çikolata markası asla değişmezdi” Ares annesinin gözleri ile karşı karşıyaydı sanki. Onun dolan gözlerinin Beren farkındaydı.

“İnandığı doğrulara bağlı yaşayan bir kadındı. Yaptığım yanlışların doğrusunu ben anlayana kadar açıklardı. Ona sorduğum şeyi dikkatle dinler ve hiçbir şüphe bırakmadan yanıtlardı beni. Her iki anlamda da, güçlü bir kadındı. Marketten dönerken, ne kadar ağır olduğunu önemsemeden tüm poşetleri o alır, içlerinden en hafif olanı da, elime tutuştururdu. İçinde yaşadığı her ne varsa, asla anlayamazdın. Biriktirir biriktirir ve yine yalnız başına boşaltırdı” daha fazla devam edemeyeceğine kanaat gelen Ares, sessiz kalmıştı. Annesi ile yaşadığı günler gözlerinin önünden geçerken, o an toparlanamamaktan korktu.

“Görüntü olarak ona ne kadar benziyorsun bilmiyorum. Ama sen huylarını annenden almışsın, sevgilim. Tıpkı annen gibisin Ares. Seninde kurduğu bir düzenin var ve bu bozulmasın diye uğraşıyorsun. İnandığın doğruların var ve buna bağlı yaşıyorsun” naif bir ses tonu ile konuşurken, sözlerinin ona iyi gelmesini umuyordu.

“Yanlışların her birinin doğrusunu karşısındakine kırmadan, yormadan anlatıyorsun. Gücünü ondan almışsın. Yaşadığın onca şeyi kendi başına halletmeye çalışıyorsun ve bunun üstesinden gelebiliyorsun” sözlerinin ona iyi geldiğini yüzüne yayılan ifadeden anlayabiliyordu Beren.

Aradan zaman geçmiş ve Ares sonunda uyumayı başarmıştı. Beren sevgilisinin uyuyan görüntüsünden gözlerini alamamıştı. Aklına o an diğerleri geldi. Düğün için hazırlıkları başlamışken, onlarından zamanlarının yaklaştığının habercisiydi. Heyecanlanıyor olsa da, Ares bu hali onu fazlası ile kaygılandırıyordu. Ares’ in Mehmet Bey ile yaptığı telefon görüşmesi onu fazlası ile korkutuyordu. Bir ara kapıdan gelen sesler duyduğunda, diğerlerinin eve geldiğini anlamıştı. Sevgilisini uyandırmamaya dikkat ederek, ayaklanmıştı.

“Kusura bakma kardeşim ama suç giydiğin takım elbisede değil. Sen biraz fazla uzunsun” kalabalık gelen seslerin içinde, Cenk’ in sesi en belirgin olandı.

“Alakası bile yok kardeşim. Bir kere paçanın kısa olması moda” diyerek kendini savundu Can. Alışverişlerinin birçoğunu halletmiş olan aile bireyleri geç saat olduğu için artık malikâneye ulaşmıştı. 

Selin’ in anahtarı ile eve girdikleri sıra portmantonun önünde paltolarını çıkarırken, birbirleri ile uğraşıyorlardı. Salona doğru ilerleyen ilk Can ve Cenk olmuştu. Ellerinde olan alışveriş poşetleri kızlara teslim edilmiş ve onların koymak istediği yerleri bildiği için onlara bırakmışlardı. 

Can ve Cenk, salon kapısından girdiğinde, hemen ardından Egemen ve Anıl’ da girmişti. Gözleri çifte denk gelen bireyler adımlarını hızlı tutarak, yanlarına ilerlemişlerdi.

“Ares’ in neyi var?” Beren’ in yanında olduğu Ares’ in uyuyan halinden dolayı telaşlanan erkekler içinde, Anıl sormuştu bunu. Onun bu haline alışık olmadıkları için bir korkuya kapılmışlardı.

“Merak etmeyin. Sadece uyumak istedi” Beren, onları sakinleştirmek için söylediğinde, onlar sanki Beren’ i duymuyor gibiydi.

“Cenk, benim elim soğuk. Sen baksana, ateşi var mı?” Can’ ın sözlerinin ardından diğerleri de, onların yanına ulaşmıştı.

“Ne oldu, Ares’ e” Beril’ in yüksek çıkan sesi, Ares’ in rahatsızca hareketlenmesine sebep olurken, Beren ona ufak bir kızgınlıkla baktı.

“Ya siz beni, dinlemiyor musunuz? Ares hasta falan değil, sadece uyumak istedi” sevgilisi daha fazla rahatsız olması diye sesini olabildiğince kısık tuttu Beren.

“Madem öyle hadi, daha fazla ses yapıp, onu uyandırmayalım. Rahatça uyusun” Egemen’ in sözlerinin ardından diğerleri de, onay vermişti.

“O zaman Can, Anıl ve Cenk; akşam yemeği için mutfağa geçsin. Kızlar biz de aldıklarımızı odaya çıkaralım” Selin, sözleri ile talimatları bildirirken, daha sonra Beren’ e döndü.

“Aldıklarımıza sonra baksan olur mu, Beren?” bir anne edası ile herkese yapacağını söyledikten sonra Beren’ in onu onayladığını gördü Selin. Her biri söyleneni yapmak için harekete geçmişken, salonda sadece Beren, Egemen, Mert ve bir de uyuyan Ares vardı. Beren’ in o an, Egemen’ in bilmesini istediği o mesele gelmişti.

“Benim, sizinle konuşmam gereken bir mesele var. Ama burada değil, Ares rahatsız olmasın” onun sözlerini onaylayan kardeşler, pekte hayırlı şeyler duymayacaklarından neredeyse emindi. Salondan çıkmak için hareketlenen Egemen ve Mert’ e önden giden Beren yol gösteriyordu. Onu büyük bir merakla takip ediyorlardı. Kütüphaneye ulaşan Beren’ in ardından diğer erkeklerde girmiş ve konuşulan şeylerin duyulmaması için kapıyı örtmüştü Mert.

“Nedir mesele Beren?” meraklı gözleri öylece kardeşinin yüzünde geziniyordu.

 “Size bunu söylemem uygun olur mu, bilemiyorum. Ama bilmeniz gerek diye düşünüyorum” onun çekinceli hali ile Mert, okulda yine bir problem olduğunu düşünmüştü.

“Okulda, bir sorun mu, yaşadın” onun söylemekte zorlanan haline yardım etmek istemişti.

“Hayır, öyle değil. Konu Ares ile ilgili” artık daha da meraklanırken, biraz endişe duymuşlardı.

“Bugün Ares ve Mehmet amca düğün için telefonda konuştular. Büyük bir ihtimalle de, yarın burada olacaklar” elleri birbirlerine eziyet ederken, bunu izlemeye başladı Beren. Onlara söyleyeceği şey Ares’i rahatsız eder miydi ki?

“Dahası ne, Beren?” Egemen, sabırsızlık içinde öylece beklerken, bir an evvel öğrenmek istiyordu.

“Dahası, Ares Mehmet amcaya hissettiği kötü şeyler olduğunu söyledi. Annesi ile yaşadığı o korkunç günlerden bir gün önce yine böyle hissettiğini söyledi” kardeşler, karşılarındaki genç kızı nefes almadan dinliyordu.

“O an Mehmet amca, Can’ ın ona ne söylediğini sordu, sesindeki telaşı ben bile fark ettim. Ares ona; Can, ne söylemeliydi ki dediğinde, Mehmet amca oraya gelince konuşmak için biraz zaman istedi” iki kardeşin başından aşağıya kaynar sular döküldü sanki. Bunlar ne demekti? Anıl, haklı olabilir miydi?

“Konuşma sonrası Ares, nasıldı?” Mert sorduğunda, Egemen’ de Beren’ in yanıtını beklemişti.

“Daha önce onu hiç böyle görmemiştim. Sanki yıkılmış gibiydi. Telefon kapandığında, yüzüne öyle bir ifade yerleşti ki, bu beni fazlası ile korkutuyor” birkaç damla gözyaşı aşağıya süzüldüğünde, Egemen, onu rahatlatmak istedi.

“Bunu bize söyleyerek iyi yaptın Beren. Merak etme, eminim sandığın kadar kötü bir durum yoktur. Senden bunu diğerlerine bahsetmemeni rica ediyorum” ona birkaç adım yaklaşıp, kollarının arasına aldı.

“Hadi, biraz sakin ol. Ağlama artık korkulacak bir şey yok” dili bunalrı söylerken, büyük bir savaş veriyordu içinde. Kollarını Beren’ den ayırdığında, onun yüzüne ufak bir tebessüm ile bakmıi ve ardından odadan ayrılışını izlemişlerdi.

 “Ne düşünüyorsun?” odada yalnız kaldıklarında, Mert, Egemen’ e sordu.

“Anıl, haklı olabilir mi?”


Yorumlar

  1. Bir an önce cıksada harika şekilde okusak. Her sey güzel gidiyorr❤️❤️😍😍

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...