Kahvaltı masasını eksiksiz olarak hazırlayan
kızların ardından bireyler kahvaltı masasında toplanmış ve kahvaltısını yapmaya
başlamıştı.
“Aklım Beren’ de kaldı. Dün çok kötü görünüyordu.
Onun doğru düzgün ilgilenemedim, bir de erken çıkmak zorunda kalmış. Onunla vedalaşamadım bile” Meliha Hanım içinde yaşadığı duyguları diğer aile bireyleri
ile de paylaşmak istemişti. Ares’ in ise Beren’ in adını duyduktan sonra
masanın altında, titremekte olan bacağını durdurmuştu Ares.
“Senin aklın kalmasın Meliha teyze biz onunla
ilgilenip, bir an evvel iyileşmesi için elimizden geleni yaparız”Selin, sözleri
ile kaygılanan kadını rahatlatmak istedi. Meliha Hanım, durumun aslından
gerçekten boyutunu bile yine de böyle ilgili konuşur muydu?
“Ondan hiç şüphem yok güzel kızım” eşi ile evlatları
arasında geçen konuşma boyunca Mehmet Beyin gözleri Ares’ in üzerindeydi. Bu
olaya bu kadar ilgisiz olması onu meraklandırırken, diğer yandan da,
gerilmesine sebep oluyordu. Zira oğlunun yüzündeki bu durgunluk onun hiç hoşuna
gitmiyordu. Masadaki erkekler, Mehmet Beyin gözlerinin odağında Ares olduğunu
fark ettikleri sıra ortaya atılıp, bir konu açmak istediler o an.
“Bugün şirkete uğrayacak mısın, Mehmet amca?” Mert
söze başladığında, yaptığı işe yaramış ve Mehmet Beyin gözleri başka bir odak
bulmuştu.
“İyi hatırlattın oğlum. Bende sizinle bu konu
hakkında konuşacaktım” Mehmet bey elindeki çay fincanını masaya bıraktığı sıra
gözleri yeniden Ares’ in üzerinde geziniyordu.
“Biz uçağın kalkış saatine kadar güzel bir şehir
tutu yapalım” eşi ile daha önce konuşup karara vardığı olayı oğluna aktırdı
Mehmet bey.
“Size ben eşlik edeyim” Ares, ailesinden herhangi birinin tek başına
dışarıda olmasını uygun bulmuyordu.
“Karım ile romantik bir şehir şehir tutu yapmama
müsaade et oğlum” Mehmet Bey, sözlerinin ardından karşısında oturan eşini göz
kırpmayı ihmal etmedi. Diğerleri onun bu romantik hallerini alkış tutmadan
edememişti.
“Romantik adamın hali başka tabi” Can’ ın o an ki sözlerinin ardından hem
Meliha Hanım, hem de Mehmet Beyi bir gülme sarmıştı.
“Bize de bu kadar romantik olmanın sırlarını
vermelisin Mehmet amca” Anıl’ ın eğlenerek söylediği şeyi Mehmet bey başı ile
onaylamıştı.
“Yalnız gitmeniz benim için pekte uygun değil. O
yüzden size eşlik edecek biri olmalı yanınızda” Ares bu sözlerinin ardından Cenk ’e
başı ile işaret vermiş ve yerine oturuştu
“Pekâlâ” oğlunun sözlerini onaylayan Mehmet Bey,
Cenk’ in de, Ares’ in işaretinden sonra hakarete geçitiğini gördü. Telefonun
çıkaran Cenk, sağlam bir adam ile bir arabanın malikâneye gelmesini istemişti.
_
Kahvaltının ardından Arslan çifti şirketten
gönderilen arabaya yerleşen çift, şehir turunun ardından direkt olarak
hava alanına gideceğinden dolayı, evlatları ile uzun uzun vedalaşıp, onlara
tahsis edilen araç ve şoför ile yola koyulmuşlardı.
Öte yandan evden şirkete gitmek için hazırlanan
erkekleri gören kızların içi içini yiyordu. Onlarla konuşmak istedikleri önemli
bir mesele varken, bunu bir an evvel onlarla konuşmak istiyorlardı. Can odada
kalan telefonu almak için sevgilisi ile paylaştığı odaya girdiğinde, Beril’ de
arkasından girmişti.
“Konuşmamı lazım Can” ses tonundaki ciddiyeti fark
eden Can, sevgilisinin bu alışkın olmadığı tavrından dolayı şaşırmadan edemedi.
“Seni
dinliyorum sevgilim”
“Ares ile
konuşmalısınız Can, Beren’ in evden ayrılmış olması hiçte uygun bir karar
değil” Egemen’ in bu sabah onlara çıkışının ardından hala bu konu hakkında
görüş bildiren sevgilisine karşın alnını kırıştırdı Can.
“O yaptığı bu şeyden ötürü zaten yeterince pişman
olmuştu sevgilim. Evden ayrıldığı için eminim fazlası ile korkmuştur. Onun
orada yalnız kalması onun için hiç doğru değil Can, lütfen bu konuyu Ares ile
konuşun” sanki bu mümkünmüşçesine rahatça konuşan sevgilisine kızgın gözlerle
bakmayı sürdürdü Can.
“Bunu yapamayacağımı bile bile, bunu benden ne
kadar da rahat söylüyorsun Beril?” öfke ile ellerini iki yana açtı Can.
“Yapmak zorundasınız. Bunun doğru olmadığını sende
en az benim kadar iyi biliyorsun Can. Ya Ares, onun bir daha geri dönmesine
müsaade etmezse, ya Ares onu bir daha affetdemezse?”
“Beni daha fazla kızdırmadan, bence artık
susmalısın Beril” bu konuda her ne kadar istese de elinden hiçbir şey gelmezdi.
Sevgilisinin dediği gibi Ares ile bu konu hakkında konuşsa bile Ares’ in
aklında ki karar ne ise bu asla değişmezdi. Eğer Beren’ i geri getirmek istiyorsa,
bu sadece kendi isteği ile gerçekleşebilirdi.
Sesleri birbirlerine karşı hayli sertleşen ve
yükselen çiftin sesi ta aşağı kata kadar ulaşıyordu. Öyle ki, portmantodaki paltosunu üzerine giyen Ares’ in kulağına dahi onları sesleri ulaşıyordu. Kulaklarına
ilişen sesleri ardından paltosunu Ares’ in hareketleri yavaşlamıştı.
“Sen yapmazsan, ben yapacağım” Beril sözlerinin ardından odadan çıkmak için hareketlendiği sıra Can onun kolunu bir hışımla
yakalamış ve çıkmasına engel olmuştu.
“Ona ne söyleyeceksin Beril. Beren seni ne kadar
kırmış ya da incitmiş olsa da, umursama. Onu buraya geri getir ve her gün yüzüne
bak çünkü kırılman, üzülmen hiç önemli değil. Beren üzülmesin yeter. Bunları mı
söyleyeceksin ona?” derin bir nefes alıp, tekrar devam etti Can.
“Yaptıklarından dolayı insan bazen bedelini
ödemelidir sevgilim. Pişmansan, pişman kalırsın ama eğer bunun bir bedelini
ödersen, önüne konulan soğuk yoğurdu bile üfleyerek yersin” ses tonuna dikkat
eden Can, naif bir tonda sevgilisinin de, bu konuda sakinleşmesini umuyordu.
“Bu sadece Beren için değil, sevgilim. Beren’ in
burada olmayışı Ares’ in canını daha çok yakacak. Böyle Beren’ den daha çok
uzaklaşmış olmayacak mı?” sevgilisinin yanaklarını ıslatan birkaç damla gözyaşı
ile karşılaşan Can, onu kendine çekip, kolları arasına almıştı.
“Korkuyorum Can, ailemiz yine bir felakete
sürükleniyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz” sevgilisinin sözlerinin ardından
Can, onu kollarının altından tutup havalandırırken, bacakları beline sarmış ve
kollarını boynuna dolayarak onu kucağına almıştı.
“Düzelecek sevgilim. Ares, Beren’ den vazgeçmeyecek”
ağlayan sevgilisinin sakinleşmesi için elini onun sırtına koymuş ve öylece
birkaç dakika beklemişti Can.
O sırada aşağı katta da durumlar pekte farklı
değildi o an. Oyun odasında olan Selin ve Anıl çifti arasında da, aynı konu
yüzünden bir gerilim söz konusuydu. Ancak Selin’ in akıbetinde, Beril ile aynı
olmuştu.
“Anıl, bekle bir dakika” ardından seslendiği
sevgili onu duymazdan gelerek çoktan odadan ayrılmıştı.
“Konu kapandı dedim Selin” kapının girişine ulaşmış olan çift Ares ve
diğerleri ile karşılaşmış olmaktan ötürü konuyu gerçekte kapatmak durumunda
kalmıştı. Ares çiftler arasında yaşanan sorunun neyden kaynaklandığını elbette
ki anlayabiliyordu. Beren ile yaşadığı bu durum kardeşlerini de etkiliyordu.
_
Malikâneden
üç araba arka arkaya, şirkete doğru yola koyulmuştu. Ares önde ilerlerkeni
diğerleri de, onu takip ediyordu. Ancak Ares şuan kendini fazlası ile berbat
hissediyordu. Hala kulakalrında sevgilisinin o hiçbir tereddütü olmadan
kurduğu, o küçük düşürücü sözleri yankılanıyordu.
Dün gece yaşananlar gözlerin önündeydi hala.
Sevgilisinin kurduğu cümleler, teker teker kalbinde yara izlerine sebep
oluyordu. Onları yeniden yaşıyordu sanki. Beren’ in gitmek istemediğin dair kurduğu
sözler, yalvaran o sesi, yaşlarla dolu gözleri…
Ares farkında olaman gaza daha fazla yükleniyordu.
Bunun farkında olan arkasındaki arabada olan kardeşleri ise arayı çok açmadan
onu takip, etmeye devam ediyordu. Bu sabah Beren için endişelenen Meliha Hanımı
anımsadı bu kez. Kardeşlerinin Beren ile kendi yaşadığı durumdan ötürü
etkilenip, birbirlerine yükselen sesleri, her şey bir el gibi onun boğazına
dolanıp onu nefesinden ediyordu.
Nefes alamıyor ve gözleri odağını kaybediyordu
sanki. Sessiz sessiz yer düşen yaprakları artık canını yakar haldeydi. Bir eli
ile boğazına gitmiş ve onun boğazını sıkan ama aslında olmayan elden kurtulmaya
çabalıyordu. Ancak o an transtan çıkmış gibi kendine gelip, olanları fark edebildi
Ares.
Arakasında kalan iki arabada olanca gücü ile
kornaya basarken, kendi şerit değiştirmiş ve karşısından gelen büyük kamyonetin
üzerine son sürat sürüyordu. Kamyoneti süren adam durumu anlamış ve vites
değiştirip, geri geri gitse de, Ares’ in süratinden dolayı yaptığının hiçbir
yararı olmuyordu.
Aralarında az bir mesafe kala frene basabildi Ares.
olanları algılamakta hayli zorluk yaşıyordu o an. Farkında değil miydi, yoksa
bunu gerçekten yapmak mı istemişti? Başını direksiyona dayayıp, derin derin
solumaya başlamıştı.
Onu takip eden, içinde kardeşlerinin olduğu araba
onun arabasının yanında dururken, ileride durmuş olan kamyoneti el işareti
veren Cenk, yoluna devam etmesini sağlamıştı. Hızlı adımları Ares’ in
arabasının yanına ulaşan Egemen, onun kapısını açmıştı. Kardeşinin bu haline
bakan Egemen, boğazı düğümlendi sanki o an. Elini sırtına koyup, yüzünü görmeye
çalıştı.
“Ares bana bak, kardeşim”
“Ben iyi değilim” başını direksiyondan kaldıran
Ares’ in ifadesini gören kardeşleri onun ifadesinden korkmuştu.
“Onu arabadan indirelim” Can’ ın telaşlı çıkan bu
sözlerinin ardından dediğine uymuş ve Ares’ i arabadan indirmişlerdi.
Kulaklarına basınç yapan bir etki varken, bedenlerinden aşağıya doğru süzülen
terleri hissedebiliyorlardı. Kara kışın tam orasında olan kardeşler, bu havada
ecel terleri mi döküyordu ki? Yolun orasında öylece üç araba ile durmuş ve
bedenlerini ele geçiren korkuyla, kardeşlerinin haline bakıyorlardı.
Bu sözler Ares’ e ağır gelmişti. Bu kez canının
acısını görmezden gelemedi. Gözlerden uzak durup, kendi içinde yaşamalıydı
acısını. Hâlbuki tuhaf gelebilir çoğu insana; bedeninde onlarca yara izleri
açılmış ve onları artık iyileşmiş bir zamanına ulaşan bir adamın birkaç sözün
ardından böylesine yerle bir olması. Acı çekmeye hala dermanı kalmış mıydı?
Onu tutan kardeşlerinin elinden kurtulup, birkaç
adım onlardan uzaklaştı. Kalan gücü ile avazı çıktığı kadar sesini duyurdu boş
arazilere. Derdini, acısını anlatır gibi… Acı çeken bir adamın feryadı ile
sarsıldı boş arazilar. Tahriş olan boğazı ile derin derin öksürmeye başlamıştı.
Onun bu hallerini ölümden korkan bir adamın Azrail
ile ilk karşılaşmasına tanık olur gibi izliyorlardı. O böyle bir durumunda
ortasına düşmüşken, onlar nasıl kurtacakatı onu. Ares’ in boğazından dışarıya
ulaşan ses öyle güçlü doldu ki kulaklarına, sesini bir daha kullanamamasından
korktular.
“Ares, biraz sakin ol artık” kolunu tutup, artık
bağırmasına engel olmak istedi. Ancak belkide Ares, kendi sesinden onu
duyamıyordu bile.
“Ares, lütfen dur artık, yapma böyle” öne doğru
eğilip, yeniden ciğerleri dışarı çıkmak istiyormuşçasına derin derin öksürmeye
başladı Ares. Yeniden doğrulup, sesinin arazide yankılanmasını sağladı.
Egemen’ in ardından artık Mert’ de onu durdurabimek
için onun kolunu tuttu. Onun bir yere oturup, biraz sakin olmasını istediler.
Onun bu durulmayan hali ile çaresizliğin nefesini hissediyorlardı. Can, Cenk’
da katıldı onlara. Boş arazinin karşısına geçip, olanca gücü ile bağırıp,
haykıran Ares’ i oradan ayırmak için dayatıyorken, Ares’ de onlara direnç gösterip,
onlara müsaade etmiyordu.
Kollarından omuzlarından tutup, deneseler de, bir
türlü başaramıyorlardı. Kilitlenmiş gibiydi tüm bedeni, ayaklarının altından
oraya zincirlenmiş gibiydi. Son çare olarak, Anıl onu göğüsünden şiddetle
geriye ittiğinde, Ares’ in sırtının arabaya çarpmasını sağladı. Bunu fırsat
bilen Egemen ise eli ile onun ağzının kapatmış ve sesinin artık duyulmamasını
sağlamıştı. Kendi sözlerinin önüne geçen Ares’ in sesinin kestiğinde,
sakinleştirici birkaç sözün kardeşinin kulaklarına ulaşmasını istedi.
“Artık sus kardeşim. Ne olur sus artık” çaresiz
kardeşlerinin, bu boş arazide Ares’ in sesi kocaman olup, bir ejderhanın alevi
gibi onları yakarken, artık duymaktan korkar hale gelmişlerdi. Egemen, onun
kulağına yaklaşıp, sözlerinin onun üzerinde bir etkisinin olması için bekledi.
Kendini bir demir gibi sıkan Ares’ in önce bedeni gevşemişti. Egemen’ in elinin
altında boğuk çıkan sesi yavaş yavaş azalmış ve daha sonra kaybolmuştu. Onun bu
halinden güç alan kardeşler, onun üzerinden ellerini teker teker çekmeye
başladılar.
“Ben onunla nasıl olur da, evlenme hayaline bu kadar
inandım” gözleri dolu dolu hali ile karşıya bakarken, gözlerinin hiçbir odağı
yoktu. Belki görme yetisi olmayan bir adama dönüşmüş gibi karanlığa bakan
biriydi o an Ares. Kardeşinin elinin altına esir düşen dudakları özgürlüğüne
kavuştuğu sıra söylediği sözler ile kor bir ateşte yaktı kardeşlerini. Beren,
ona ne yapmıştı; ne yapmıştı da, Ares bu hale gelmişti?
Her insan acısına ağlar, can çekişi ile kahrolur.
Her insan içinde tuttuğu her ne kıyameti varsa, elbet bir gün dışarı çıkarır.
Ares’ in elemi, kederi de, artık boyundan çok daha uzundu. Can gelmişti sanki o elemlere, kederlere, Ares ile alay eder gibi bir an olsun kaybolmadan üstelik
her geçen gün daha da büyüyen bir lanet gibiydiler.
Ares gözyaşları şeffaf değildi, yanaklarını
ıslatmıyordu. Gözleri birer kan çanağına dönmüşken, kızıl renge dönmüştü
gözyaşları, yanaklarına değil kalbine doğru yol almıştı. Her damla kalbine
ulaşıyor ve artık kalbi bu kızıllıkla dolmuş çoktandır, taşıyordu.
“Nasıl onu da, bu lanete alet etmeyi kabul ettim.
İnsanların gözlerine bakarak, Ares Karal’ ın eşi olduğunu nasıl öylece
söyleyebilsin?” derman kalmayan bacakları ile sırtı arabaya yaslanmış hali ile
yavaş yavaş aşağıya kaydı. Yerde oturan Ares’ e gözleri dolu dolu hali ile
yukarından baktı kardeşler. Bu sözler ile yıkılmış bir adamı nasıl tesselli
edebilirdi bir insan?
“Bir geleceğin var olduğuna, nasıl inandım” elleri
yüzünü bir örtü misali kapatmış ve başını arkasındaki arabaya yaslamıştı. Tüm
servetinin tadını çıkarıp, gününü gün eden bir adamın bir anda her şeyini
kaybetmişti ve sokaklarda yaşayan bir adama dönüşmesi gibi bir durum yaşıyordu
Ares. Habuki Ares bu günlerin bile henüz tam anlamı ile tadını bile
çıkaramamıştı.
“Nasıl
yaptım bu aptallığı, nasıl?” başını hızla arkasındaki arabaya çarptı Ares.
“Nasıl, nasıl, nasıl…” her kelimesi ile başını
arabaya daha da hızlı çarpmaya devam ediyordu. Kardeşlerinin böyle acı çekiyor
olmasını, nasıl kardırabilsin bu koca adamlardan? Kafasının arabaya çarpanken
ki, çıkardığı tok sesler kulaklarına kadar ulaştığında artık yapmaması için
sabırsızlıkla harekete geçtiler.
Can kafasının denk gediği yere elini koyarken,
Mert’ de onu tamamen durdurabilmek için başını elleri ile sabit tutmuştu. Böyle
bir anı yaşadıkları için kendine engel olamayan Cenk, bir hıçkırıkla başlayan
gözyaşlarına hâkim olamıyordu.
“Ne olur bizi daha fazla korkutma Ares” onun sol
dizine eline dayan Cenk, on yılın ardından ve o birkaç gün önce gerçekleşen
tedavi sürecinin sonrası bunları yaşamak, onun daha da kötü bir hale
gelmesinden korkmaya başlamıştı.
Ares ne bitmek bilmeyen sınavları varmış, ne
çok şeyle imtihan edilmesi uygun görülmüş. Ne çok gücü varmış ki, kader onu
devirmek için bir gün bile rahat yüzü görmesine müsaade etmiyor. Ne çok dermanı
varmış ki, hayat onu devirmek için boyna uğraşıp duruyordu.
“Eve dönelim Ares, biraz dinlen. Olur, mu?” Egemen’
in onu kaldırmak için kolundan tutması ile diğerleri de yardımda bulunmuş ve iç
savaşa maruz kalan ülke gibi yıkılmaya yüz tutmuş olan bu adamı ayağa
kalkmasına yardım etmişlerdi.
“Şirkete
gidelim” bu sözlerine karşılık olarak her biri boş gözlerle baktı onun yüzüne.
İtiraz etmek o an akıllarına gelmiyordu zira duydukları ile koca bir afallama
yaşıyorlardı. Bir insan nasıl böylesine birden bire toparlanıp, hala kendine
biraz müsaade etmez. Başlarını usul usul salladı her biri.
“Can, sen Ares ile birlikte git” Mert’ in sözlerini
başı ile onaylayan Can, Ares’ e destek olarak, arabanın diğer koltuğuna
oturmasına yardım etmeye başladı daha sonra kendisi de, sürücü koltuğuna
yerleşmişti. Ares şuan kendine pekte iyi hissetmediği ve bu halde araba
kullanamayacağına emin olduğ için kardeşine sessiz kalıp, ona müsaade etmişti.
Arabalarına binip, şirkete doğru yola koyulan kardeşlerin
gözleri önünde hala biraz evvel olanlar vardı. Neler yaşamış ve nelere şahit
olmuşlardı? Böyle günlere şahitlik ederken, diğer günlerin sabahına uyanmak
için nasıl bir sebep bulabilir bir insan? Bunlarda bir gün düzelebilir miydi?
Düzeldiğinde ise yaşamak için ne kadar isteği kalırdı bir insanın? Hoş dünya
üzerinde insanın başına gelenleri hangileri tamamen düzelmiş oluyordu ki?
Kardeşler birbirlerinden habersiz olarak, yine
Ares’ in yılları önce o uçurum kenarından döndüğü güne olduğu gibi bu günü hatırlamayacaklarına
ve asla üzerinde konuşmayacaklarına yemin etmişti. Henüz kendilerine gelememiş
olan kardeşler, bir savaşın ardından evine dönen birer asker gibiydi. Her
yanları yara bere içinde kalmışken, yüzlerce bedenin artık bir cesete dönüştüğü
yığınların arasında kalmış gibiydiler.
Hayat onlara rahat nefes aldırmıyordu. Gülüp
eğlendikleri günlerin ardından öyle bir dalga geliyordu ki, koca gökdelenlerin
bile boyunu aşıyordu. Tam şehrin göbeği bile bu dalganın ardından okyanusun
ortasına dönüşüyordu.
_
Beren ona tahsis edilmiş olan otel odasının
yatağında uzanıyordu öylece. Geceden bu yana ona eşlik eden gözyaşları öyle bir
vefa gösteriyordu ki, onu bir an olsun yalnız bırakmamıştı. Düşünme yetisi
elinden alınmış bir beden gibiydi. Olanların farkında değil gibi beyni tamamen
yok olmuştu sanki tek yaptığı boyna gözyaşları dökmekti.
Kapısının ardından gelen ses ile gözleri oraya
dönse de, kapıyı açması gerektiğini idrak edemeden kapıya bakıyordu. Daha
yüksek vuruldu kapıya, belki o an refleks olarak kalmıştı, yataktan. Ayakları
onu kapıya ulaştırdığında, eli kapının kulpuna uzanmış ve kapıyı aralamıştı.
Tüm bunları Beren, düşünce yetisi ile değil, bir alışkanlık ile yapıyordu.
Kapıyı araladığı sıra karşısında gördüğü kişi onu
dün gece sevgilisinden uzaklaştıran, onu buraya kadar getiren adamdı. Onun
yüzüne bakmak bir kez daha canını yaktı. Sanki bu adam olmasa buraya kadar
gelmeyecekti.
“Beren Hanım, kahvaltınız, hazır efendim” adamın
kalın sesinin ardından duyduğu sözlerle gözleri, adamın biraz gerisinde duran, otel
çalışanına ve onun sürüklediği oda servis masasını gördü. Özenle hazırlanmış
olan kahvaltı masasına baktı Beren öylece. Yanaklarında, süzülmekte olan yaşlar
her saniye yenileniyorken, masaya bakan görüş acısı bulanıklaşıyordu.
“İstemiyorum” konuşmayı başarmış olmasına bile o an
alkış tutmak gerekirdi. Zira yaptığı ile geceden beri kendine lanet okumaktan
sesi artık kendine bile yabancıydı.
“Üzgünüm efendim ama Ares Beyin kesin emri var.
Öğünlerinizi atlamadığınızdan emin olmalıyım” yere oturup, küçük bir kız çocuğu
gibi orada ağlamaya devam etmek istedi Beren. Kalbini un ufak ettiği
sevgilisinin adını duymak, içini titretmişti o an.
Adamın sözlerini o an tek yapabiliği başı ile
onaylamak ve kapıyı biraz daha aralayarak, içeri geçmelerine müsaade etmek
olmuştu. Masayı sürükleyen otel çalışana odanın ortasında bırakmış ve daha
sonra odadan ayrılmıştı.
“Herhangi bir ihtiyacınız olursa; ben kapının
önünde olacağım. Afiyet olsun efendim” adamın bu sözlerini de, sessizce başı
ile onaylayan Beren, daha sonra onun odadan çıkışını izlemişti. Odadan baş başa
kaldığı masaya öylece bakıyordu Beren, ayakta duramayan bacakları ile yataa
yönelmiş ve üzerine oturmuştu.
Ares’ in emri üzerine bu odaya getirilmişti bu
masa. Onun sevgilisi ile kuşanan Beren, ona yaptığı saygısızlık karşısında ise
utancından yerle bir oluyordu. Sevgilisini bu halde bile hissedebiliyorken, ona
söylediği o iğrenç sözlerin dilinden çıktığı saniyeye bile lanet ediyordu.
Hıçıkırıkları tüm odaya dolduğunda, yaptığı
aptallığa yanıyordu Beren. Gözyaşları intihar eder gibi düşüyordu artık
yanaklarından. Nasıl yapabilidiğini sorguluyordu. Böyle sözleri aklından
geçirmeye bile hayâ etmesi gerekirken, bunu dile alıp, sevgilisine duyurmuştu.
Onu yeniden kahvaltı etme alışkanlığı kazandırmış olan,
sevgisini her defasında önüne en kıymetli hali ile seren sevgilisine karşı her
şeyi mahvettiğine inandı Beren. Ares böyle bir şeyi asla affetmeyecekti. Bu
yaptığını da, asla unutmayacaktı. Her şeyin bittiği hiss ile doluyordu.
Yeniden kapısının tıklatıldığını duyduğunda, bu kez
erkenden kalkıp, birkaç adımın ardından kapıya ulaşmıştı. Yüzündeki yaşları
kurulayıp, sakin olmaya çalışan hali ile kapıyı araladı. Geneler bu kez
kızlardı. Ares’ in kardeşi olan ve onunla aynı çatı altından uzunca bir zamandır
yaşayan; Beril, Selin, Nilay, İdil ve Çağla…
“Merhaba Beren, misafir kabul ediyor musun?” Nilay’
ın sözlerini başı ile onaylamış ve onları kapıda beklemeden içeriye geçmelerine
müsaade etmişti. Onları karşısında görmekten o an fazlası ile memnun oldu. Zira
kendi ailesini görmek gibi hissettirmişti o an Beren’ e.
“Pekiyi görünmüyorsun” Selin’ in bu sözleri tamamen
konuya başlamak için ve onun durumunu öğrenmek içindi. Onun neler hissettiğini
anlayabiliyordu. Onun bu halinden ötürü hayli endişeleniyor ve yanında olmak
istiyordu.
“İyi değilim. Hatta hiç iyi değilim” perişan olan
halini saklamadan baktı kızların yüzüne. Yatağına oturmuş hali ile başı
eğikken, başını kaldırıp, eli ile odanın ortasında öylece duran servis masasını
işaret etti.
“Benim için kahvaltı hazırlatıp, yediğimden emin
olmak isteyen sevgilime, bunu nasıl yaptım demekten beynim çıkacak gibi
hissediyorum” onu dinleyen kızlar ellerinden bir şey gelmiyor olmasına
yanıyordu.
“Her zaman böyleydi aslında. Bana verdiği sevgiyi,
değeri öyle hissediyordum ki, ağzımdan çıkan her sözü ilgi ile dinliyordu.
Canımı sıkan her ne varsa, bunu anlıyor, soruyor ve geçene kadar beni
rahatlatmaya çalışıyordu” derin bir nefes aldı Beren, kederi nefesine yapışmış
hali ile ulaştı dışarıya.
“Tartıştığımız anlarda bile beni kırmamak için
oradan uzaklaşmamı istiyordu. Ama ben ne yaptım…” ellerini yüzüne kapadı Beren.
Çaresi olmayan kaç dert vardı yeryüzünde, kaç tane derdi sırtlanabilir bir
insan? Karşısında on bakan gözlerin sahiplerinde haksızlık yaptığını ve
sevgilisine karşı söylediği sözlerin onlara da dokunduğunu biliyor ve onlar
karşısında da, büyük bir utan duyuyordu.
“Ares beni asla affetmeyecek. Ben olsam, ben de
beni affetmezdim”
“Beren”Selin ayaklanıp onun yanına ulaştığında,
yatakta oturan genç kızı kolları arasına almıştı. Kısa bir süre sonra ise diğer
kızlarda, onlara eşlik etmişti.
“Ben eminim ki, affedecek. Kısa bir süre sonra her
şey düzene girecek. İnan bana” Beril onun gözyaşlarını kuruladığı süre
söylediğinde, kendinde sözlerinin gerçekleşmesi için dualarda bulunuyordu.
_
Şirkete ulaşan erkekler işleri ile ilgilenmeye başlamıştı.
Yapılan anlaşmalar ve imzası gereken belgelerle başını şişiren Ares, odasının
kapısının tıklandığını duymuş ve daha sonra odasına beş kardeşinin de girdiğini
görmüştü.
Ares gelenlere kısa bir bakış atmış ve daha sonra
işine yeniden dönmüştü. O sıra Can ve Anıl’ da ellerinde tuttukları şeyleri,
onun masasının üzerine bıraktı.
“Bunlar ne?” masasının üzerinde duran şeylere bakan
Ares, onlardan gözünü ayırmadan sordu.
“Bu ballı ada çayı, boğazına iyi gelir” Can içi dolu
olan fincanı işaret ettiğinde, ses tonunda ki tedirgin tavırda fark ediliyordu.
Zira olanları unutmak isterken, bu çayın amacı ile her biri o yaşananları
anımsamıştı.
“Diğerleri de, sen yokken restoranın önüne
bırakılan yeni kutular” Egemen’ in sözlerinin ardından masasında ayaklanan
Ares, önüne konulan kutulardan birini alıp, hızlıca kapağını açtı.
On üç
mermi Azrail, her biri için bir tane…
Kutunun içindeki notu okuduktan sonra içindeki
şarjörü elinde aldı Ares. Ağırlığı ile içinin gerçekten dolu olduğunu
anlamıştı. Gözleri kardeşlerine döndüğünde, ifadesi sertti.
“Bir şey bulabildiniz mi?” öfkeli sesi her birinin
kulaklarına dolarken, yaşanan o olaylardan dolayı ses tonu hayli hasarlı ulaşıyordu.
“Hiçbir iz yoktu” diye açıkladı ona Mert.
“Tek açıklamanız bunu?” ifadesi daha katılaşmış ve
öfkeli gözleri kardeşleri hedef alır hale gelmişti.
“Başlarda
bunu ciddiye almadık, tamam. Ama bu kadar çoğalmasını nasıl öylece izlersiniz?”
kızgın hali ile kardeşlerine köpürürken, kardeşlerin ihmalkâr davrandığına
kızıyordu.
“Ares, biz-“Can bir şeyler söylemek için konuşmaya
başladığı sıra Ares, onu kendi sözleri ile susturmuştu.
“Böyle bir konuda nasıl bu kadar rahat
davranabilirsiniz”
“Sen tedavi süre-“ bu kez Anıl’ ın sözlerini yarıda
keserken, öfkesi de, daha da artıyordu.
“Varsayalım ki, ben öldüm Anıl. Yasınız var diye,
meydanı boş mu bırakacaksınız?” bu sözlere karşı verebilecekleri herhangi yanıt
yoktu. Zira Ares’ e o an hak veriyorlardı. Ares’ in yokluğu zaafa düşmüş ve
yaşananları ile birlikte büyük bir sarsıntı altına girip, kendilerini işlerine
verememişlerdi.
“Egemen, hemen birkaç adam alıp, restoranın
çevresinde ne kadar kamera varsa, hepsinin şu son zamanlardaki görüntülerini
bana getir” işaret parmağını ona doğru uzattı Ares.
“Ares, biliyorsun bu biraz zor olabilir. Bazı
kameralar emniyete bağ-“
“Gerçekten önemli olan konu bu mu, Egemen, o
görüntülere ihtiyacımız var” keskin ses tonu ile kardeşlerine gözdağı veren
Ares, bu konuyu ne kadar ciddiye almaları gerektiğini gösteriyordu adeta.
“Anıl, sen restorana diktiğimiz adamların hepsini
sıradan geçir. Belli ki, ayakt uyuyorlar” Anıl kardeşini başı ile onaylamıştı.
“Mert, sen de son zamanlarda hangi şirket ile
anlaşma yaptık ya da bozduk, girdiğimiz ihalelere hangi şirketlerde katılmış;
hepsinin raporunu en kısa zamanda istiyorum” durup, nefeslenen Ares, uzun
zamandır aklında olan bir şeyi yeniden anımsamış ve Can’ a dönmüştü.
“Can, sen de silahım her neredeyse bana getir”
kardeşlerine verdiği emirlerin ardından onaylayıp, her birinin odadan ayrılışını
izledi Ares. Odada yalnızca Cenk kalmıştı. Ares’ e merakla bakan Cenk ise ona
vermesi için bir emrini bekliyordu. Ancak ondan farklı sözler duydu.
“Otur, Cenk” yarım bıraktığı dosyaya geri dönen Ares’
e, şaşkın gözleri ile bakmadan edemedi. Sözlerine şaşırmış olsa da, yine de
dediğine uymuş ve masasının yanında olan tekli koltuklardan birine yerleşmişti.
Onun hala bir şeyler demesini bekliyordu.
“Bana düşen görev ne, ben ne yapacağım?”
onunhevesli çıkan sesinin ardından belli belirsiz bir gülümseme belirdi Ares’
in yüzünde.
“Sen, rehinesin” Ares sözlerinin ardından Can’ ı
getirmiş olduğu adaçayı yeterince sıcaklığını kaybettiği için Ares tek seferde,
bitirmiş ve fincanı yeniden yerine bırakmıştı.
“Rehine mi?” hayret etti bu sözler karşısında.
“Evet, diğerlerinin işlerini doğru yaptığından emin
olana kadar seni burada rehin tutuyorum” onun bu sözlerini alay olarak algıladı
Cenk. Ancak yüzündeki katı ifade ile bunun hiçte öyle görünmediğini ve
sözlerinin gerçek olduğuna dair ikna olmasını kolaylaştırıyordu.
Aslında Ares’ in sözlerin çok daha farklı bir
anlamı vardı. Yaşadıkları birkaç saat önceki o korkunç anlarda, Cenk’ in
gözyaşlarını görmüş olmak onu rahatsız ediyordu. Ona karşı bu konuda sorumlu
hissettiği için o kendini daha iyi hissedip, Ares’ de bundan emin olana kadar
ona biraz vakit ayırmak istiyordu. Birlikte yaklaşık yarım saat kadar bilikte
çalışmışlardı. Cenk, Ares’e onun yokluğunda, şirkette olan son gelişmeleri
bildirmişti.
“Ares?” aklında dolaşan bu soruyu yaklaşık birkaç
dakikadır sormak için tabiri caizse kıvranıyordu Cenk.
“Boğazın iyi mi?” şuan bunu sorarak o olanları
yeniden hatırlatmış olan Cenk’ in duyduğu endişe de bu yüzdendi. Ares, o an ona
doğruyu söylemek yerine, onun duyduktan sonra daha iyi hissedeceği şeyi
söylemek istedi. Zira boğazı hala iyi duruma gelmemişken, bunu Cenk’ in
öğrenmesi onun hiçbir yararına olmayacaktı.
“Çaydan sonra daha iyi” onun sözlerinden ikna
olması için gözlerine bakarak söylediğinde, gerçekten sözlerinden sonra yüzünün
rahatladığına şahit oldu Ares. Daha sonra ise sıcak bir gülümseme baş gösterdi,
onun yüzünde.
“Aslında söyl-“ Cenk’ in sözlerini bölen, odanın
kapısının aralanmış olmasıydı. Başını çevirip, geleni görmek isteyen Cenk, Can
ile karşılaşmıştı. Odaya giren Can, Cenk’ i burada gördüğü için onun yüzüne
soran bir ifade ile bakmış ancak Cenk ise başını yeniden Ares’ e çevirmişti.
“Emanetin kardeşim, buyur” söylediği sıra getirmek
için beline taktığı Ares’ in silahını çıkarıp, daha sonra onun masasının
üzerine yavaşça bırakmıştı. Ancak gözleri yeniden Cenk’e dönmüş ve onun yüzüne
dikkatlice baktığından, kardeşi ile göz göze gelmişti.
“Sen ne yapıyorsun, burada?” Ares silahını eline
alıp, incelediği sıra Can’ da, Cenk’ e kısık sesle, hayli merak ettiği soruyu
sormuştu.
“Rehineyim, ben” Cenk bundan gurur duyuyormuş gibi
arkasına yaslanıp, kardeşinin karışış ifadeye büründüğü yüzüne baktı.
“Ne rehinesi?
“Siz işinizi doğru yapana kadar burada oturacağım”
sesine yansıyan alaycı tavır ile Can’ ın ne kadar sinirleneceğini bildiğinden
kardeşinin üzerine gitmekten büyük keyif duyuyordu o an.
“Biz koşa koşa emirleri yerine getirelim, sen
burada karpuzunu büyüt. Pis herif” kınayan ifadesi ile kardeşinin yüzüne
bakarken öfkesini de, sakınmadan ona gösteriyordu.
“Bende böyle emir aldım, bu da benim görevim. Hem
ben çok meraklıyım sanki diken üstünde oturmaya. Onunla baş başa kalmak ne
demek biliyor musun, sen? Kendimi ilkokul öğrencisiymişim de, öğretmenimden
özel ders alıyormuşum gibi hissettim. En ufak bir yanlışımda sanki bir
yerlerden cetvelini çıkarıp rast gelen bir yerlerime vuracak sandım. Altı üstü
bir silah getirdin bu ne hava ya”
“Az bir susun ya” Cenk’ in kurduğu o tek nefeslik
cümlenin ardından bir anda Mert’ in sesini duyan ikili korku ile yerlerinden
sıçramıştı. Ares’ in istediği raporu getiren Mert, ikisinin sohbetine dâhil
olmadan bir süre onları dinlemişti.
“Sen ne zaman geldin?” elini kalbine koyan Can,
sakinleşmeye çalışarak sordu kardeşine.
“Çenenizle başımı şişirmenize yetecek kadar zaman
önce” Kızgın sesi ile söylediğinde, onlarla bu konuda uğraşılmayacağını da,
biliyordu.
“Biz iş yaparken, beyefendi burada öylece oturmuş”
“Şunu dediğine bak ya-“ anında ayaklanıp, Can’ a
karşı bir darbe de, bulunacakken, Ares’ in sesi onları durdurmuştu.
“Hey! Çocuk parkı mı, burası?” sert sesi ile
gözdağı veren Ares’ in ardından her biri buz kesmişçesine olduğu yerde kalmıştı.
Ares’ in de, burada olduğunu bir an unutmuşlardı. Odanın kapısı yeniden
aralanmış ve bu kez odaya hızlı adımları ile giren Anıl olmuştu.
“Hepsini uzun uzun fırçaladıktan sonra yerlerini,
yeni bir ekip ile değiştirdim” koştur koştur işini hallettiğinden, nefes nefese
hali ile söyledi Anıl.
“Kaç kişi?” Ares’ in sesini duyduğu sıra Anıl
gözlerini, şüpheli davranışlar sergileyen kardeşlerinden çekip, yeniden Ares’ e
döndü.
“Altı kişi” Ares onu başı ile onayladığında, merak
ettiği konuya geri döndü Anıl. Yanında duran Mert’ e yaklaşıp, sesini kısık
tutarak sordu.
“Yine, ne yaptı bunlar?” onları bu haline gülmeden
edemedi Anıl. Kardeşleri suçlu suçlu dururken, bundan büyük keyif alıyordu.
“Bu zamana kadar Cenk, Ares’ in yanında
oturuyormuş. Can’ da bunu öğrenin-“ onun sözünü Anıl’ ın yüksek ve şaşkın sesi
olmuştu.
“Biz iş peşinde koşarken, sen öylece karpuzunu mu
yaydın?” onun gür çıkan sesi ile Ares’ in biraz önceki çıkışının ardından nefes
bile tereddüt eden ikili, Anıl’ ın yüksek sesi ile yeniden yerinden sıçradı. Üç
kafadar o an Ares’ i yeterince kızdırmaya başarmıştı.
“Hepiniz dışarı çıkın” daha fazla tepesinde gürültü
istemeyen Ares, kesin çözüm olarak onları odadan göndermeyi seçti. Zaten
yeterince uğraşacağı şey varken, birbirleri ile uğraşan kardeşlerinin sesi
keskin bir bıçak gibi saplanıyordu beynine.
Onun bu sözlerinin ardından hızlı olmak adına,
kendi ayaklarına takılan adımlarla odadan ayrılmışlardı. Odadan son çıkan Mert
ise ardından kapıyı örtmiş ve öfkeli ifadesi ile üç kafadara dönmüştü.
“Üçünüzde tam sopalıksınız ya. Adam burnundan
soluyor zaten, sizde karşısında geçmiş, kavun karpuz kavgası yapıyorsunuz”
bıkkın bir ses tonunda söylerken, aslından sözlerinin onlar üzerinde bir etkisi
olmayacağını gayet iyi biliyordu.
“Hep bunlar yüzünden oldu” olayda, en ufak hatası
olmadığının bilincinde olan Cenk, hızla diğerlerini işaret etti.
“Hem suçlu, hem de hala konuşuyor” dedi Can.
“Sen ne ha-“Anıl’ da, Can’ a destek çıkan sözlerine
başlamıştı ki, elindeki birkaç CD ile Egemen yanlarına ulaşmıştı.
“Ne yapıyorsunuz, burada?” ifadesi sert olan
Egemen, onların yine bir şeyler karıştırdığını anlayabiliyordu.
“Tom” Mert işaret parmağını Can’ doğrulttu.
“Jerry” parmağı bu kez Anıl’ a dönmüştü.
“Ve Speedy Gonzales yüzünden odadan kovulduk” son
olarakta Cenk’ i gösterip, daha sonra gözlerini Egemen’ e çevirmişti.
“Birkaç saat önce Ares’ in halini gördünüz. Üstüne
bir onun yokluğunda ipleri bıraktığımız için fırça yedik. Beren ve onun
arasında yaşananlar henüz aydınlığa kavuşmamışken, ne bu laubalilik. Neyin
rahatlığı bu? Odadan koyulmayı nasıl başardınız?”
Kızgın ifadesi ile kardeşleri ile göz göze gelerek,
sözlerini bitirdi Egemen. Ares’ in halinin pekte iyi görmediğinden onun için
fazlası ile endişeleniyor ve bu yüzden gerginliği artıyordu. Kardeşlerinin u
yaptığı ise ayrı bir öfke sebebiydi onun için.
“Size ihtiyaç duyulana kadar odanıza dönün” Egemen,
kardeşlerine karşı Ares’den daha sert tavır gösteriyordu. Onları iyi tanıyor ve
bazen buna gerek olduğunu düşündüğü için çoğu zaman sert ifadesi ile onlara
konuşuyordu.
“Ares’ in durumu nasıl?” Mert ile baş başa
kaldıklarında, asıl meselelerine döndü.
“Pek, iyi gözükmüyor”
“Pekâlâ, onun istediği CD’ leri ona veryim”
sözlerinin ardından Mert, kardeşini başı ile onaylamış ve onun Ares’ in odasına
girişini izlemişti. Ares’ in odasına giren Egemen, onu masasının başında işleri
ile ilgilenirken, bulduğu sıra adımlarını hızlı tutarak masasına yaklaştı.
“İstediğin görüntüler” elinde tuttuğu birkaç CD’ yi
onun masasına bıraktı.
“Bu kadar mı?” CD’ lere göz atan Ares, ardından
gözlerini Egemen’ in yüzüne çıkarmıştı.
“Birkaç tane daha var. Diğerlerini sana biraz zaman
sonra getirecekler. Bunlar ulaşması kolay olanlardı” Ares’ i durumu açıklayan
Egemen, onun karşısında dururken, kendini fazlası ile tuhaf hissediyordu. Ares
mesafeli ve insanlarla iletişimi pekte iyi olmayan biriydi. Ancak şuan daha da
mesafeli olduğunu hissediyordu Egemen. Sanki kardeşinin karşısında değilde,
patronun karşısında duruyordu.
“Ares?” onun masasının önünde, Mert’ in getirmiş
olduğu belgeleri incelediği sıra tavırlarının normal olmadığını,
hareketlerinden fark ediyordu.
“Efendim” göz göze gelmek bile bir şeyleri
değiştirmiyordu o an.
“Çocuklar canını mı, sıktı kardeşim” eğer bir
mesafe açılıyorsa, Egemen bunu en acil tarafından yok etmeli ve eskiye
dönmelilerdi.
“Sorun yok” Egemen bu yanıtın ardından daha da emin
olmuştu. Ares kızgın ve kırgındı, Egemen bu yüzden bir telaşa kapıldı.
“Ares, be-“ sözlerine başladığı sıra Ares, onun
sözlerini şiddetle kesti.
“Bu başlı başına bir sorumsuzluk Egemen, bir şeyler
yapmak için ney, bekliyordunuz. Adamlar o şajörleri kullanmaya başlamak için
ilk önce kimden başlamamlılardı. Nasıl öylece beklemeye devam edersiniz?”
sözler dilinden öfkeyi dışarıya tükürür gibi ulaşıyordu.
Diğerlerinden daha çok Egemen’ e yükleniyordu, zira
Ares kendinden sonra en çok sözü dinlenenin Egemen olduğunu diğerlerinin de,
bildiği gibi o da biliyordu. Egemen’ in bu konuda bir şey yapmamış olması onun
hayli canını sıkmıştı. Masasıdan kalkan Ares onunla karşı karşıya kalıp, gözlerine
yakından baktı.
“O adamlar her kimse, bulunmalı kardeşim. Ölmeyi
göze almış olan bu adamı yerin dibine sokmadan bize rahat uyku yok.” onun
sözlerinin ardından duyduğu kardeşim
sözünün ardından rahat bir nefes aldı.
Ahh çok heyecanlı ilerliyor harika
YanıtlaSilSabırsızlıkla bekliyor olucağım
YanıtlaSilAyyyy bölümmmm❤
YanıtlaSilYeni bölüm gelsin lüüütfen
YanıtlaSilYeni Bölüm Gelsin Lütfen ❤💜💙
YanıtlaSilYeni bölüm gelirmi acaba bugün
YanıtlaSilBölümler daha sık aralıklarla gelemez mi
YanıtlaSilBugün demi bölüm yok
YanıtlaSilYaaa lütfen yeni bölüm
YanıtlaSilYazarcığım lütfen artık yeni bölüm gelsin
YanıtlaSilYeni Bölüm lütfeeeeen
YanıtlaSil