Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi 42. Bölüm

 


Kahvaltı masasını eksiksiz olarak hazırlayan kızların ardından bireyler kahvaltı masasında toplanmış ve kahvaltısını yapmaya başlamıştı.

“Aklım Beren’ de kaldı. Dün çok kötü görünüyordu. Onun doğru düzgün ilgilenemedim, bir de erken çıkmak zorunda kalmış. Onunla vedalaşamadım bile” Meliha Hanım içinde yaşadığı duyguları diğer aile bireyleri ile de paylaşmak istemişti. Ares’ in ise Beren’ in adını duyduktan sonra masanın altında, titremekte olan bacağını durdurmuştu Ares.

“Senin aklın kalmasın Meliha teyze biz onunla ilgilenip, bir an evvel iyileşmesi için elimizden geleni yaparız”Selin, sözleri ile kaygılanan kadını rahatlatmak istedi. Meliha Hanım, durumun aslından gerçekten boyutunu bile yine de böyle ilgili konuşur muydu?

“Ondan hiç şüphem yok güzel kızım” eşi ile evlatları arasında geçen konuşma boyunca Mehmet Beyin gözleri Ares’ in üzerindeydi. Bu olaya bu kadar ilgisiz olması onu meraklandırırken, diğer yandan da, gerilmesine sebep oluyordu. Zira oğlunun yüzündeki bu durgunluk onun hiç hoşuna gitmiyordu. Masadaki erkekler, Mehmet Beyin gözlerinin odağında Ares olduğunu fark ettikleri sıra ortaya atılıp, bir konu açmak istediler o an.

“Bugün şirkete uğrayacak mısın, Mehmet amca?” Mert söze başladığında, yaptığı işe yaramış ve Mehmet Beyin gözleri başka bir odak bulmuştu.

“İyi hatırlattın oğlum. Bende sizinle bu konu hakkında konuşacaktım” Mehmet bey elindeki çay fincanını masaya bıraktığı sıra gözleri yeniden Ares’ in üzerinde geziniyordu.

“Biz uçağın kalkış saatine kadar güzel bir şehir tutu yapalım” eşi ile daha önce konuşup karara vardığı olayı oğluna aktırdı Mehmet bey.

“Size ben eşlik edeyim”  Ares, ailesinden herhangi birinin tek başına dışarıda olmasını uygun bulmuyordu.

“Karım ile romantik bir şehir şehir tutu yapmama müsaade et oğlum” Mehmet Bey, sözlerinin ardından karşısında oturan eşini göz kırpmayı ihmal etmedi. Diğerleri onun bu romantik hallerini alkış tutmadan edememişti.

“Romantik adamın hali başka tabi”  Can’ ın o an ki sözlerinin ardından hem Meliha Hanım, hem de Mehmet Beyi bir gülme sarmıştı.

“Bize de bu kadar romantik olmanın sırlarını vermelisin Mehmet amca” Anıl’ ın eğlenerek söylediği şeyi Mehmet bey başı ile onaylamıştı.

“Yalnız gitmeniz benim için pekte uygun değil. O yüzden size eşlik edecek biri olmalı yanınızda” Ares bu sözlerinin ardından Cenk ’e başı ile işaret vermiş ve yerine oturuştu

“Pekâlâ” oğlunun sözlerini onaylayan Mehmet Bey, Cenk’ in de, Ares’ in işaretinden sonra hakarete geçitiğini gördü. Telefonun çıkaran Cenk, sağlam bir adam ile bir arabanın malikâneye gelmesini istemişti.

_

Kahvaltının ardından Arslan çifti şirketten gönderilen arabaya yerleşen çift, şehir turunun ardından direkt olarak hava alanına gideceğinden dolayı, evlatları ile uzun uzun vedalaşıp, onlara tahsis edilen araç ve şoför ile yola koyulmuşlardı.

Öte yandan evden şirkete gitmek için hazırlanan erkekleri gören kızların içi içini yiyordu. Onlarla konuşmak istedikleri önemli bir mesele varken, bunu bir an evvel onlarla konuşmak istiyorlardı. Can odada kalan telefonu almak için sevgilisi ile paylaştığı odaya girdiğinde, Beril’ de arkasından girmişti.

“Konuşmamı lazım Can” ses tonundaki ciddiyeti fark eden Can, sevgilisinin bu alışkın olmadığı tavrından dolayı şaşırmadan edemedi.

 “Seni dinliyorum sevgilim”

 “Ares ile konuşmalısınız Can, Beren’ in evden ayrılmış olması hiçte uygun bir karar değil” Egemen’ in bu sabah onlara çıkışının ardından hala bu konu hakkında görüş bildiren sevgilisine karşın alnını kırıştırdı Can.

“O yaptığı bu şeyden ötürü zaten yeterince pişman olmuştu sevgilim. Evden ayrıldığı için eminim fazlası ile korkmuştur. Onun orada yalnız kalması onun için hiç doğru değil Can, lütfen bu konuyu Ares ile konuşun” sanki bu mümkünmüşçesine rahatça konuşan sevgilisine kızgın gözlerle bakmayı sürdürdü Can.

“Bunu yapamayacağımı bile bile, bunu benden ne kadar da rahat söylüyorsun Beril?” öfke ile ellerini iki yana açtı Can.

“Yapmak zorundasınız. Bunun doğru olmadığını sende en az benim kadar iyi biliyorsun Can. Ya Ares, onun bir daha geri dönmesine müsaade etmezse, ya Ares onu bir daha affetdemezse?”

“Beni daha fazla kızdırmadan, bence artık susmalısın Beril” bu konuda her ne kadar istese de elinden hiçbir şey gelmezdi. Sevgilisinin dediği gibi Ares ile bu konu hakkında konuşsa bile Ares’ in aklında ki karar ne ise bu asla değişmezdi. Eğer Beren’ i geri getirmek istiyorsa, bu sadece kendi isteği ile gerçekleşebilirdi.

Sesleri birbirlerine karşı hayli sertleşen ve yükselen çiftin sesi ta aşağı kata kadar ulaşıyordu. Öyle ki, portmantodaki paltosunu üzerine giyen Ares’ in kulağına dahi onları sesleri ulaşıyordu. Kulaklarına ilişen sesleri ardından paltosunu Ares’ in hareketleri yavaşlamıştı.

“Sen yapmazsan, ben yapacağım” Beril sözlerinin ardından odadan çıkmak için hareketlendiği sıra Can onun kolunu bir hışımla yakalamış ve çıkmasına engel olmuştu.

“Ona ne söyleyeceksin Beril. Beren seni ne kadar kırmış ya da incitmiş olsa da, umursama. Onu buraya geri getir ve her gün yüzüne bak çünkü kırılman, üzülmen hiç önemli değil. Beren üzülmesin yeter. Bunları mı söyleyeceksin ona?” derin bir nefes alıp, tekrar devam etti Can.

“Yaptıklarından dolayı insan bazen bedelini ödemelidir sevgilim. Pişmansan, pişman kalırsın ama eğer bunun bir bedelini ödersen, önüne konulan soğuk yoğurdu bile üfleyerek yersin” ses tonuna dikkat eden Can, naif bir tonda sevgilisinin de, bu konuda sakinleşmesini umuyordu.

“Bu sadece Beren için değil, sevgilim. Beren’ in burada olmayışı Ares’ in canını daha çok yakacak. Böyle Beren’ den daha çok uzaklaşmış olmayacak mı?” sevgilisinin yanaklarını ıslatan birkaç damla gözyaşı ile karşılaşan Can, onu kendine çekip, kolları arasına almıştı.

“Korkuyorum Can, ailemiz yine bir felakete sürükleniyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz” sevgilisinin sözlerinin ardından Can, onu kollarının altından tutup havalandırırken, bacakları beline sarmış ve kollarını boynuna dolayarak onu kucağına almıştı.

“Düzelecek sevgilim. Ares, Beren’ den vazgeçmeyecek” ağlayan sevgilisinin sakinleşmesi için elini onun sırtına koymuş ve öylece birkaç dakika beklemişti Can.

O sırada aşağı katta da durumlar pekte farklı değildi o an. Oyun odasında olan Selin ve Anıl çifti arasında da, aynı konu yüzünden bir gerilim söz konusuydu. Ancak Selin’ in akıbetinde, Beril ile aynı olmuştu.

“Anıl, bekle bir dakika” ardından seslendiği sevgili onu duymazdan gelerek çoktan odadan ayrılmıştı.

“Konu kapandı dedim Selin”  kapının girişine ulaşmış olan çift Ares ve diğerleri ile karşılaşmış olmaktan ötürü konuyu gerçekte kapatmak durumunda kalmıştı. Ares çiftler arasında yaşanan sorunun neyden kaynaklandığını elbette ki anlayabiliyordu. Beren ile yaşadığı bu durum kardeşlerini de etkiliyordu.

_

 Malikâneden üç araba arka arkaya, şirkete doğru yola koyulmuştu. Ares önde ilerlerkeni diğerleri de, onu takip ediyordu. Ancak Ares şuan kendini fazlası ile berbat hissediyordu. Hala kulakalrında sevgilisinin o hiçbir tereddütü olmadan kurduğu, o küçük düşürücü sözleri yankılanıyordu.

Dün gece yaşananlar gözlerin önündeydi hala. Sevgilisinin kurduğu cümleler, teker teker kalbinde yara izlerine sebep oluyordu. Onları yeniden yaşıyordu sanki. Beren’ in gitmek istemediğin dair kurduğu sözler, yalvaran o sesi, yaşlarla dolu gözleri…

Ares farkında olaman gaza daha fazla yükleniyordu. Bunun farkında olan arkasındaki arabada olan kardeşleri ise arayı çok açmadan onu takip, etmeye devam ediyordu. Bu sabah Beren için endişelenen Meliha Hanımı anımsadı bu kez. Kardeşlerinin Beren ile kendi yaşadığı durumdan ötürü etkilenip, birbirlerine yükselen sesleri, her şey bir el gibi onun boğazına dolanıp onu nefesinden ediyordu.

Nefes alamıyor ve gözleri odağını kaybediyordu sanki. Sessiz sessiz yer düşen yaprakları artık canını yakar haldeydi. Bir eli ile boğazına gitmiş ve onun boğazını sıkan ama aslında olmayan elden kurtulmaya çabalıyordu. Ancak o an transtan çıkmış gibi kendine gelip, olanları fark edebildi Ares.

Arakasında kalan iki arabada olanca gücü ile kornaya basarken, kendi şerit değiştirmiş ve karşısından gelen büyük kamyonetin üzerine son sürat sürüyordu. Kamyoneti süren adam durumu anlamış ve vites değiştirip, geri geri gitse de, Ares’ in süratinden dolayı yaptığının hiçbir yararı olmuyordu.

Aralarında az bir mesafe kala frene basabildi Ares. olanları algılamakta hayli zorluk yaşıyordu o an. Farkında değil miydi, yoksa bunu gerçekten yapmak mı istemişti? Başını direksiyona dayayıp, derin derin solumaya başlamıştı.

Onu takip eden, içinde kardeşlerinin olduğu araba onun arabasının yanında dururken, ileride durmuş olan kamyoneti el işareti veren Cenk, yoluna devam etmesini sağlamıştı. Hızlı adımları Ares’ in arabasının yanına ulaşan Egemen, onun kapısını açmıştı. Kardeşinin bu haline bakan Egemen, boğazı düğümlendi sanki o an. Elini sırtına koyup, yüzünü görmeye çalıştı.

“Ares bana bak, kardeşim”

“Ben iyi değilim” başını direksiyondan kaldıran Ares’ in ifadesini gören kardeşleri onun ifadesinden korkmuştu.

“Onu arabadan indirelim” Can’ ın telaşlı çıkan bu sözlerinin ardından dediğine uymuş ve Ares’ i arabadan indirmişlerdi. Kulaklarına basınç yapan bir etki varken, bedenlerinden aşağıya doğru süzülen terleri hissedebiliyorlardı. Kara kışın tam orasında olan kardeşler, bu havada ecel terleri mi döküyordu ki? Yolun orasında öylece üç araba ile durmuş ve bedenlerini ele geçiren korkuyla, kardeşlerinin haline bakıyorlardı.

Bu sözler Ares’ e ağır gelmişti. Bu kez canının acısını görmezden gelemedi. Gözlerden uzak durup, kendi içinde yaşamalıydı acısını. Hâlbuki tuhaf gelebilir çoğu insana; bedeninde onlarca yara izleri açılmış ve onları artık iyileşmiş bir zamanına ulaşan bir adamın birkaç sözün ardından böylesine yerle bir olması. Acı çekmeye hala dermanı kalmış mıydı?

Onu tutan kardeşlerinin elinden kurtulup, birkaç adım onlardan uzaklaştı. Kalan gücü ile avazı çıktığı kadar sesini duyurdu boş arazilere. Derdini, acısını anlatır gibi… Acı çeken bir adamın feryadı ile sarsıldı boş arazilar. Tahriş olan boğazı ile derin derin öksürmeye başlamıştı.

Onun bu hallerini ölümden korkan bir adamın Azrail ile ilk karşılaşmasına tanık olur gibi izliyorlardı. O böyle bir durumunda ortasına düşmüşken, onlar nasıl kurtacakatı onu. Ares’ in boğazından dışarıya ulaşan ses öyle güçlü doldu ki kulaklarına, sesini bir daha kullanamamasından korktular.

“Ares, biraz sakin ol artık” kolunu tutup, artık bağırmasına engel olmak istedi. Ancak belkide Ares, kendi sesinden onu duyamıyordu bile.

“Ares, lütfen dur artık, yapma böyle” öne doğru eğilip, yeniden ciğerleri dışarı çıkmak istiyormuşçasına derin derin öksürmeye başladı Ares. Yeniden doğrulup, sesinin arazide yankılanmasını sağladı.

Egemen’ in ardından artık Mert’ de onu durdurabimek için onun kolunu tuttu. Onun bir yere oturup, biraz sakin olmasını istediler. Onun bu durulmayan hali ile çaresizliğin nefesini hissediyorlardı. Can, Cenk’ da katıldı onlara. Boş arazinin karşısına geçip, olanca gücü ile bağırıp, haykıran Ares’ i oradan ayırmak için dayatıyorken, Ares’ de onlara direnç gösterip, onlara müsaade etmiyordu.

Kollarından omuzlarından tutup, deneseler de, bir türlü başaramıyorlardı. Kilitlenmiş gibiydi tüm bedeni, ayaklarının altından oraya zincirlenmiş gibiydi. Son çare olarak, Anıl onu göğüsünden şiddetle geriye ittiğinde, Ares’ in sırtının arabaya çarpmasını sağladı. Bunu fırsat bilen Egemen ise eli ile onun ağzının kapatmış ve sesinin artık duyulmamasını sağlamıştı. Kendi sözlerinin önüne geçen Ares’ in sesinin kestiğinde, sakinleştirici birkaç sözün kardeşinin kulaklarına ulaşmasını istedi.

“Artık sus kardeşim. Ne olur sus artık” çaresiz kardeşlerinin, bu boş arazide Ares’ in sesi kocaman olup, bir ejderhanın alevi gibi onları yakarken, artık duymaktan korkar hale gelmişlerdi. Egemen, onun kulağına yaklaşıp, sözlerinin onun üzerinde bir etkisinin olması için bekledi. Kendini bir demir gibi sıkan Ares’ in önce bedeni gevşemişti. Egemen’ in elinin altında boğuk çıkan sesi yavaş yavaş azalmış ve daha sonra kaybolmuştu. Onun bu halinden güç alan kardeşler, onun üzerinden ellerini teker teker çekmeye başladılar.

“Ben onunla nasıl olur da, evlenme hayaline bu kadar inandım” gözleri dolu dolu hali ile karşıya bakarken, gözlerinin hiçbir odağı yoktu. Belki görme yetisi olmayan bir adama dönüşmüş gibi karanlığa bakan biriydi o an Ares. Kardeşinin elinin altına esir düşen dudakları özgürlüğüne kavuştuğu sıra söylediği sözler ile kor bir ateşte yaktı kardeşlerini. Beren, ona ne yapmıştı; ne yapmıştı da, Ares bu hale gelmişti?

Her insan acısına ağlar, can çekişi ile kahrolur. Her insan içinde tuttuğu her ne kıyameti varsa, elbet bir gün dışarı çıkarır. Ares’ in elemi, kederi de, artık boyundan çok daha uzundu. Can gelmişti sanki o elemlere, kederlere, Ares ile alay eder gibi bir an olsun kaybolmadan üstelik her geçen gün daha da büyüyen bir lanet gibiydiler.

Ares gözyaşları şeffaf değildi, yanaklarını ıslatmıyordu. Gözleri birer kan çanağına dönmüşken, kızıl renge dönmüştü gözyaşları, yanaklarına değil kalbine doğru yol almıştı. Her damla kalbine ulaşıyor ve artık kalbi bu kızıllıkla dolmuş çoktandır, taşıyordu.

“Nasıl onu da, bu lanete alet etmeyi kabul ettim. İnsanların gözlerine bakarak, Ares Karal’ ın eşi olduğunu nasıl öylece söyleyebilsin?” derman kalmayan bacakları ile sırtı arabaya yaslanmış hali ile yavaş yavaş aşağıya kaydı. Yerde oturan Ares’ e gözleri dolu dolu hali ile yukarından baktı kardeşler. Bu sözler ile yıkılmış bir adamı nasıl tesselli edebilirdi bir insan?

“Bir geleceğin var olduğuna, nasıl inandım” elleri yüzünü bir örtü misali kapatmış ve başını arkasındaki arabaya yaslamıştı. Tüm servetinin tadını çıkarıp, gününü gün eden bir adamın bir anda her şeyini kaybetmişti ve sokaklarda yaşayan bir adama dönüşmesi gibi bir durum yaşıyordu Ares. Habuki Ares bu günlerin bile henüz tam anlamı ile tadını bile çıkaramamıştı.

 “Nasıl yaptım bu aptallığı, nasıl?” başını hızla arkasındaki arabaya çarptı Ares.

“Nasıl, nasıl, nasıl…” her kelimesi ile başını arabaya daha da hızlı çarpmaya devam ediyordu. Kardeşlerinin böyle acı çekiyor olmasını, nasıl kardırabilsin bu koca adamlardan? Kafasının arabaya çarpanken ki, çıkardığı tok sesler kulaklarına kadar ulaştığında artık yapmaması için sabırsızlıkla harekete geçtiler.

Can kafasının denk gediği yere elini koyarken, Mert’ de onu tamamen durdurabilmek için başını elleri ile sabit tutmuştu. Böyle bir anı yaşadıkları için kendine engel olamayan Cenk, bir hıçkırıkla başlayan gözyaşlarına hâkim olamıyordu.

“Ne olur bizi daha fazla korkutma Ares” onun sol dizine eline dayan Cenk, on yılın ardından ve o birkaç gün önce gerçekleşen tedavi sürecinin sonrası bunları yaşamak, onun daha da kötü bir hale gelmesinden korkmaya başlamıştı.

Ares ne bitmek bilmeyen sınavları varmış, ne çok şeyle imtihan edilmesi uygun görülmüş. Ne çok gücü varmış ki, kader onu devirmek için bir gün bile rahat yüzü görmesine müsaade etmiyor. Ne çok dermanı varmış ki, hayat onu devirmek için boyna uğraşıp duruyordu.

“Eve dönelim Ares, biraz dinlen. Olur, mu?” Egemen’ in onu kaldırmak için kolundan tutması ile diğerleri de yardımda bulunmuş ve iç savaşa maruz kalan ülke gibi yıkılmaya yüz tutmuş olan bu adamı ayağa kalkmasına yardım etmişlerdi.

 “Şirkete gidelim” bu sözlerine karşılık olarak her biri boş gözlerle baktı onun yüzüne. İtiraz etmek o an akıllarına gelmiyordu zira duydukları ile koca bir afallama yaşıyorlardı. Bir insan nasıl böylesine birden bire toparlanıp, hala kendine biraz müsaade etmez. Başlarını usul usul salladı her biri.

“Can, sen Ares ile birlikte git” Mert’ in sözlerini başı ile onaylayan Can, Ares’ e destek olarak, arabanın diğer koltuğuna oturmasına yardım etmeye başladı daha sonra kendisi de, sürücü koltuğuna yerleşmişti. Ares şuan kendine pekte iyi hissetmediği ve bu halde araba kullanamayacağına emin olduğ için kardeşine sessiz kalıp, ona müsaade etmişti.

Arabalarına binip, şirkete doğru yola koyulan kardeşlerin gözleri önünde hala biraz evvel olanlar vardı. Neler yaşamış ve nelere şahit olmuşlardı? Böyle günlere şahitlik ederken, diğer günlerin sabahına uyanmak için nasıl bir sebep bulabilir bir insan? Bunlarda bir gün düzelebilir miydi? Düzeldiğinde ise yaşamak için ne kadar isteği kalırdı bir insanın? Hoş dünya üzerinde insanın başına gelenleri hangileri tamamen düzelmiş oluyordu ki?

Kardeşler birbirlerinden habersiz olarak, yine Ares’ in yılları önce o uçurum kenarından döndüğü güne olduğu gibi bu günü hatırlamayacaklarına ve asla üzerinde konuşmayacaklarına yemin etmişti. Henüz kendilerine gelememiş olan kardeşler, bir savaşın ardından evine dönen birer asker gibiydi. Her yanları yara bere içinde kalmışken, yüzlerce bedenin artık bir cesete dönüştüğü yığınların arasında kalmış gibiydiler.

Hayat onlara rahat nefes aldırmıyordu. Gülüp eğlendikleri günlerin ardından öyle bir dalga geliyordu ki, koca gökdelenlerin bile boyunu aşıyordu. Tam şehrin göbeği bile bu dalganın ardından okyanusun ortasına dönüşüyordu.

_

Beren ona tahsis edilmiş olan otel odasının yatağında uzanıyordu öylece. Geceden bu yana ona eşlik eden gözyaşları öyle bir vefa gösteriyordu ki, onu bir an olsun yalnız bırakmamıştı. Düşünme yetisi elinden alınmış bir beden gibiydi. Olanların farkında değil gibi beyni tamamen yok olmuştu sanki tek yaptığı boyna gözyaşları dökmekti.

Kapısının ardından gelen ses ile gözleri oraya dönse de, kapıyı açması gerektiğini idrak edemeden kapıya bakıyordu. Daha yüksek vuruldu kapıya, belki o an refleks olarak kalmıştı, yataktan. Ayakları onu kapıya ulaştırdığında, eli kapının kulpuna uzanmış ve kapıyı aralamıştı. Tüm bunları Beren, düşünce yetisi ile değil, bir alışkanlık ile yapıyordu.

Kapıyı araladığı sıra karşısında gördüğü kişi onu dün gece sevgilisinden uzaklaştıran, onu buraya kadar getiren adamdı. Onun yüzüne bakmak bir kez daha canını yaktı. Sanki bu adam olmasa buraya kadar gelmeyecekti.

“Beren Hanım, kahvaltınız, hazır efendim” adamın kalın sesinin ardından duyduğu sözlerle gözleri, adamın biraz gerisinde duran, otel çalışanına ve onun sürüklediği oda servis masasını gördü. Özenle hazırlanmış olan kahvaltı masasına baktı Beren öylece. Yanaklarında, süzülmekte olan yaşlar her saniye yenileniyorken, masaya bakan görüş acısı bulanıklaşıyordu.

“İstemiyorum” konuşmayı başarmış olmasına bile o an alkış tutmak gerekirdi. Zira yaptığı ile geceden beri kendine lanet okumaktan sesi artık kendine bile yabancıydı.

“Üzgünüm efendim ama Ares Beyin kesin emri var. Öğünlerinizi atlamadığınızdan emin olmalıyım” yere oturup, küçük bir kız çocuğu gibi orada ağlamaya devam etmek istedi Beren. Kalbini un ufak ettiği sevgilisinin adını duymak, içini titretmişti o an.

Adamın sözlerini o an tek yapabiliği başı ile onaylamak ve kapıyı biraz daha aralayarak, içeri geçmelerine müsaade etmek olmuştu. Masayı sürükleyen otel çalışana odanın ortasında bırakmış ve daha sonra odadan ayrılmıştı.

“Herhangi bir ihtiyacınız olursa; ben kapının önünde olacağım. Afiyet olsun efendim” adamın bu sözlerini de, sessizce başı ile onaylayan Beren, daha sonra onun odadan çıkışını izlemişti. Odadan baş başa kaldığı masaya öylece bakıyordu Beren, ayakta duramayan bacakları ile yataa yönelmiş ve üzerine oturmuştu.

Ares’ in emri üzerine bu odaya getirilmişti bu masa. Onun sevgilisi ile kuşanan Beren, ona yaptığı saygısızlık karşısında ise utancından yerle bir oluyordu. Sevgilisini bu halde bile hissedebiliyorken, ona söylediği o iğrenç sözlerin dilinden çıktığı saniyeye bile lanet ediyordu.

Hıçıkırıkları tüm odaya dolduğunda, yaptığı aptallığa yanıyordu Beren. Gözyaşları intihar eder gibi düşüyordu artık yanaklarından. Nasıl yapabilidiğini sorguluyordu. Böyle sözleri aklından geçirmeye bile hayâ etmesi gerekirken, bunu dile alıp, sevgilisine duyurmuştu.

Onu yeniden kahvaltı etme alışkanlığı kazandırmış olan, sevgisini her defasında önüne en kıymetli hali ile seren sevgilisine karşı her şeyi mahvettiğine inandı Beren. Ares böyle bir şeyi asla affetmeyecekti. Bu yaptığını da, asla unutmayacaktı. Her şeyin bittiği hiss ile doluyordu.

Yeniden kapısının tıklatıldığını duyduğunda, bu kez erkenden kalkıp, birkaç adımın ardından kapıya ulaşmıştı. Yüzündeki yaşları kurulayıp, sakin olmaya çalışan hali ile kapıyı araladı. Geneler bu kez kızlardı. Ares’ in kardeşi olan ve onunla aynı çatı altından uzunca bir zamandır yaşayan; Beril, Selin, Nilay, İdil ve Çağla…

“Merhaba Beren, misafir kabul ediyor musun?” Nilay’ ın sözlerini başı ile onaylamış ve onları kapıda beklemeden içeriye geçmelerine müsaade etmişti. Onları karşısında görmekten o an fazlası ile memnun oldu. Zira kendi ailesini görmek gibi hissettirmişti o an Beren’ e.

“Pekiyi görünmüyorsun” Selin’ in bu sözleri tamamen konuya başlamak için ve onun durumunu öğrenmek içindi. Onun neler hissettiğini anlayabiliyordu. Onun bu halinden ötürü hayli endişeleniyor ve yanında olmak istiyordu.

“İyi değilim. Hatta hiç iyi değilim” perişan olan halini saklamadan baktı kızların yüzüne. Yatağına oturmuş hali ile başı eğikken, başını kaldırıp, eli ile odanın ortasında öylece duran servis masasını işaret etti.

“Benim için kahvaltı hazırlatıp, yediğimden emin olmak isteyen sevgilime, bunu nasıl yaptım demekten beynim çıkacak gibi hissediyorum” onu dinleyen kızlar ellerinden bir şey gelmiyor olmasına yanıyordu.

“Her zaman böyleydi aslında. Bana verdiği sevgiyi, değeri öyle hissediyordum ki, ağzımdan çıkan her sözü ilgi ile dinliyordu. Canımı sıkan her ne varsa, bunu anlıyor, soruyor ve geçene kadar beni rahatlatmaya çalışıyordu” derin bir nefes aldı Beren, kederi nefesine yapışmış hali ile ulaştı dışarıya.

“Tartıştığımız anlarda bile beni kırmamak için oradan uzaklaşmamı istiyordu. Ama ben ne yaptım…” ellerini yüzüne kapadı Beren. Çaresi olmayan kaç dert vardı yeryüzünde, kaç tane derdi sırtlanabilir bir insan? Karşısında on bakan gözlerin sahiplerinde haksızlık yaptığını ve sevgilisine karşı söylediği sözlerin onlara da dokunduğunu biliyor ve onlar karşısında da, büyük bir utan duyuyordu.

“Ares beni asla affetmeyecek. Ben olsam, ben de beni affetmezdim”

“Beren”Selin ayaklanıp onun yanına ulaştığında, yatakta oturan genç kızı kolları arasına almıştı. Kısa bir süre sonra ise diğer kızlarda, onlara eşlik etmişti.

“Ben eminim ki, affedecek. Kısa bir süre sonra her şey düzene girecek. İnan bana” Beril onun gözyaşlarını kuruladığı süre söylediğinde, kendinde sözlerinin gerçekleşmesi için dualarda bulunuyordu.

_

Şirkete ulaşan erkekler işleri ile ilgilenmeye başlamıştı. Yapılan anlaşmalar ve imzası gereken belgelerle başını şişiren Ares, odasının kapısının tıklandığını duymuş ve daha sonra odasına beş kardeşinin de girdiğini görmüştü.

Ares gelenlere kısa bir bakış atmış ve daha sonra işine yeniden dönmüştü. O sıra Can ve Anıl’ da ellerinde tuttukları şeyleri, onun masasının üzerine bıraktı.

“Bunlar ne?” masasının üzerinde duran şeylere bakan Ares, onlardan gözünü ayırmadan sordu.

“Bu ballı ada çayı, boğazına iyi gelir” Can içi dolu olan fincanı işaret ettiğinde, ses tonunda ki tedirgin tavırda fark ediliyordu. Zira olanları unutmak isterken, bu çayın amacı ile her biri o yaşananları anımsamıştı.

“Diğerleri de, sen yokken restoranın önüne bırakılan yeni kutular” Egemen’ in sözlerinin ardından masasında ayaklanan Ares, önüne konulan kutulardan birini alıp, hızlıca kapağını açtı.

On üç mermi Azrail, her biri için bir tane…

Kutunun içindeki notu okuduktan sonra içindeki şarjörü elinde aldı Ares. Ağırlığı ile içinin gerçekten dolu olduğunu anlamıştı. Gözleri kardeşlerine döndüğünde, ifadesi sertti.

“Bir şey bulabildiniz mi?” öfkeli sesi her birinin kulaklarına dolarken, yaşanan o olaylardan dolayı ses tonu hayli hasarlı ulaşıyordu.

“Hiçbir iz yoktu” diye açıkladı ona Mert.

“Tek açıklamanız bunu?” ifadesi daha katılaşmış ve öfkeli gözleri kardeşleri hedef alır hale gelmişti.

 “Başlarda bunu ciddiye almadık, tamam. Ama bu kadar çoğalmasını nasıl öylece izlersiniz?” kızgın hali ile kardeşlerine köpürürken, kardeşlerin ihmalkâr davrandığına kızıyordu.

“Ares, biz-“Can bir şeyler söylemek için konuşmaya başladığı sıra Ares, onu kendi sözleri ile susturmuştu.

“Böyle bir konuda nasıl bu kadar rahat davranabilirsiniz”

“Sen tedavi süre-“ bu kez Anıl’ ın sözlerini yarıda keserken, öfkesi de, daha da artıyordu.

“Varsayalım ki, ben öldüm Anıl. Yasınız var diye, meydanı boş mu bırakacaksınız?” bu sözlere karşı verebilecekleri herhangi yanıt yoktu. Zira Ares’ e o an hak veriyorlardı. Ares’ in yokluğu zaafa düşmüş ve yaşananları ile birlikte büyük bir sarsıntı altına girip, kendilerini işlerine verememişlerdi.

“Egemen, hemen birkaç adam alıp, restoranın çevresinde ne kadar kamera varsa, hepsinin şu son zamanlardaki görüntülerini bana getir” işaret parmağını ona doğru uzattı Ares.

“Ares, biliyorsun bu biraz zor olabilir. Bazı kameralar emniyete bağ-“

“Gerçekten önemli olan konu bu mu, Egemen, o görüntülere ihtiyacımız var” keskin ses tonu ile kardeşlerine gözdağı veren Ares, bu konuyu ne kadar ciddiye almaları gerektiğini gösteriyordu adeta.

“Anıl, sen restorana diktiğimiz adamların hepsini sıradan geçir. Belli ki, ayakt uyuyorlar” Anıl kardeşini başı ile onaylamıştı.

“Mert, sen de son zamanlarda hangi şirket ile anlaşma yaptık ya da bozduk, girdiğimiz ihalelere hangi şirketlerde katılmış; hepsinin raporunu en kısa zamanda istiyorum” durup, nefeslenen Ares, uzun zamandır aklında olan bir şeyi yeniden anımsamış ve Can’ a dönmüştü.

“Can, sen de silahım her neredeyse bana getir” kardeşlerine verdiği emirlerin ardından onaylayıp, her birinin odadan ayrılışını izledi Ares. Odada yalnızca Cenk kalmıştı. Ares’ e merakla bakan Cenk ise ona vermesi için bir emrini bekliyordu. Ancak ondan farklı sözler duydu.

“Otur, Cenk” yarım bıraktığı dosyaya geri dönen Ares’ e, şaşkın gözleri ile bakmadan edemedi. Sözlerine şaşırmış olsa da, yine de dediğine uymuş ve masasının yanında olan tekli koltuklardan birine yerleşmişti. Onun hala bir şeyler demesini bekliyordu.

“Bana düşen görev ne, ben ne yapacağım?” onunhevesli çıkan sesinin ardından belli belirsiz bir gülümseme belirdi Ares’ in yüzünde.

“Sen, rehinesin” Ares sözlerinin ardından Can’ ı getirmiş olduğu adaçayı yeterince sıcaklığını kaybettiği için Ares tek seferde, bitirmiş ve fincanı yeniden yerine bırakmıştı.

“Rehine mi?” hayret etti bu sözler karşısında.

“Evet, diğerlerinin işlerini doğru yaptığından emin olana kadar seni burada rehin tutuyorum” onun bu sözlerini alay olarak algıladı Cenk. Ancak yüzündeki katı ifade ile bunun hiçte öyle görünmediğini ve sözlerinin gerçek olduğuna dair ikna olmasını kolaylaştırıyordu.

Aslında Ares’ in sözlerin çok daha farklı bir anlamı vardı. Yaşadıkları birkaç saat önceki o korkunç anlarda, Cenk’ in gözyaşlarını görmüş olmak onu rahatsız ediyordu. Ona karşı bu konuda sorumlu hissettiği için o kendini daha iyi hissedip, Ares’ de bundan emin olana kadar ona biraz vakit ayırmak istiyordu. Birlikte yaklaşık yarım saat kadar bilikte çalışmışlardı. Cenk, Ares’e onun yokluğunda, şirkette olan son gelişmeleri bildirmişti.

“Ares?” aklında dolaşan bu soruyu yaklaşık birkaç dakikadır sormak için tabiri caizse kıvranıyordu Cenk.

“Boğazın iyi mi?” şuan bunu sorarak o olanları yeniden hatırlatmış olan Cenk’ in duyduğu endişe de bu yüzdendi. Ares, o an ona doğruyu söylemek yerine, onun duyduktan sonra daha iyi hissedeceği şeyi söylemek istedi. Zira boğazı hala iyi duruma gelmemişken, bunu Cenk’ in öğrenmesi onun hiçbir yararına olmayacaktı.

“Çaydan sonra daha iyi” onun sözlerinden ikna olması için gözlerine bakarak söylediğinde, gerçekten sözlerinden sonra yüzünün rahatladığına şahit oldu Ares. Daha sonra ise sıcak bir gülümseme baş gösterdi, onun yüzünde.

“Aslında söyl-“ Cenk’ in sözlerini bölen, odanın kapısının aralanmış olmasıydı. Başını çevirip, geleni görmek isteyen Cenk, Can ile karşılaşmıştı. Odaya giren Can, Cenk’ i burada gördüğü için onun yüzüne soran bir ifade ile bakmış ancak Cenk ise başını yeniden Ares’ e çevirmişti.

“Emanetin kardeşim, buyur” söylediği sıra getirmek için beline taktığı Ares’ in silahını çıkarıp, daha sonra onun masasının üzerine yavaşça bırakmıştı. Ancak gözleri yeniden Cenk’e dönmüş ve onun yüzüne dikkatlice baktığından, kardeşi ile göz göze gelmişti.

“Sen ne yapıyorsun, burada?” Ares silahını eline alıp, incelediği sıra Can’ da, Cenk’ e kısık sesle, hayli merak ettiği soruyu sormuştu.

“Rehineyim, ben” Cenk bundan gurur duyuyormuş gibi arkasına yaslanıp, kardeşinin karışış ifadeye büründüğü yüzüne baktı.

“Ne rehinesi?

“Siz işinizi doğru yapana kadar burada oturacağım” sesine yansıyan alaycı tavır ile Can’ ın ne kadar sinirleneceğini bildiğinden kardeşinin üzerine gitmekten büyük keyif duyuyordu o an.

“Biz koşa koşa emirleri yerine getirelim, sen burada karpuzunu büyüt. Pis herif” kınayan ifadesi ile kardeşinin yüzüne bakarken öfkesini de, sakınmadan ona gösteriyordu.

“Bende böyle emir aldım, bu da benim görevim. Hem ben çok meraklıyım sanki diken üstünde oturmaya. Onunla baş başa kalmak ne demek biliyor musun, sen? Kendimi ilkokul öğrencisiymişim de, öğretmenimden özel ders alıyormuşum gibi hissettim. En ufak bir yanlışımda sanki bir yerlerden cetvelini çıkarıp rast gelen bir yerlerime vuracak sandım. Altı üstü bir silah getirdin bu ne hava ya”

“Az bir susun ya” Cenk’ in kurduğu o tek nefeslik cümlenin ardından bir anda Mert’ in sesini duyan ikili korku ile yerlerinden sıçramıştı. Ares’ in istediği raporu getiren Mert, ikisinin sohbetine dâhil olmadan bir süre onları dinlemişti.

“Sen ne zaman geldin?” elini kalbine koyan Can, sakinleşmeye çalışarak sordu kardeşine.

“Çenenizle başımı şişirmenize yetecek kadar zaman önce” Kızgın sesi ile söylediğinde, onlarla bu konuda uğraşılmayacağını da, biliyordu.

“Biz iş yaparken, beyefendi burada öylece oturmuş”

“Şunu dediğine bak ya-“ anında ayaklanıp, Can’ a karşı bir darbe de, bulunacakken, Ares’ in sesi onları durdurmuştu.

“Hey! Çocuk parkı mı, burası?” sert sesi ile gözdağı veren Ares’ in ardından her biri buz kesmişçesine olduğu yerde kalmıştı. Ares’ in de, burada olduğunu bir an unutmuşlardı. Odanın kapısı yeniden aralanmış ve bu kez odaya hızlı adımları ile giren Anıl olmuştu.

“Hepsini uzun uzun fırçaladıktan sonra yerlerini, yeni bir ekip ile değiştirdim” koştur koştur işini hallettiğinden, nefes nefese hali ile söyledi Anıl.

“Kaç kişi?” Ares’ in sesini duyduğu sıra Anıl gözlerini, şüpheli davranışlar sergileyen kardeşlerinden çekip, yeniden Ares’ e döndü.

“Altı kişi” Ares onu başı ile onayladığında, merak ettiği konuya geri döndü Anıl. Yanında duran Mert’ e yaklaşıp, sesini kısık tutarak sordu.

“Yine, ne yaptı bunlar?” onları bu haline gülmeden edemedi Anıl. Kardeşleri suçlu suçlu dururken, bundan büyük keyif alıyordu.

“Bu zamana kadar Cenk, Ares’ in yanında oturuyormuş. Can’ da bunu öğrenin-“ onun sözünü Anıl’ ın yüksek ve şaşkın sesi olmuştu.

“Biz iş peşinde koşarken, sen öylece karpuzunu mu yaydın?” onun gür çıkan sesi ile Ares’ in biraz önceki çıkışının ardından nefes bile tereddüt eden ikili, Anıl’ ın yüksek sesi ile yeniden yerinden sıçradı. Üç kafadar o an Ares’ i yeterince kızdırmaya başarmıştı.

“Hepiniz dışarı çıkın” daha fazla tepesinde gürültü istemeyen Ares, kesin çözüm olarak onları odadan göndermeyi seçti. Zaten yeterince uğraşacağı şey varken, birbirleri ile uğraşan kardeşlerinin sesi keskin bir bıçak gibi saplanıyordu beynine.

Onun bu sözlerinin ardından hızlı olmak adına, kendi ayaklarına takılan adımlarla odadan ayrılmışlardı. Odadan son çıkan Mert ise ardından kapıyı örtmiş ve öfkeli ifadesi ile üç kafadara dönmüştü.

“Üçünüzde tam sopalıksınız ya. Adam burnundan soluyor zaten, sizde karşısında geçmiş, kavun karpuz kavgası yapıyorsunuz” bıkkın bir ses tonunda söylerken, aslından sözlerinin onlar üzerinde bir etkisi olmayacağını gayet iyi biliyordu.

“Hep bunlar yüzünden oldu” olayda, en ufak hatası olmadığının bilincinde olan Cenk, hızla diğerlerini işaret etti.

“Hem suçlu, hem de hala konuşuyor” dedi Can.

“Sen ne ha-“Anıl’ da, Can’ a destek çıkan sözlerine başlamıştı ki, elindeki birkaç CD ile Egemen yanlarına ulaşmıştı.

“Ne yapıyorsunuz, burada?” ifadesi sert olan Egemen, onların yine bir şeyler karıştırdığını anlayabiliyordu.

“Tom” Mert işaret parmağını Can’ doğrulttu.

“Jerry” parmağı bu kez Anıl’ a dönmüştü.

“Ve Speedy Gonzales yüzünden odadan kovulduk” son olarakta Cenk’ i gösterip, daha sonra gözlerini Egemen’ e çevirmişti.

“Birkaç saat önce Ares’ in halini gördünüz. Üstüne bir onun yokluğunda ipleri bıraktığımız için fırça yedik. Beren ve onun arasında yaşananlar henüz aydınlığa kavuşmamışken, ne bu laubalilik. Neyin rahatlığı bu? Odadan koyulmayı nasıl başardınız?”

Kızgın ifadesi ile kardeşleri ile göz göze gelerek, sözlerini bitirdi Egemen. Ares’ in halinin pekte iyi görmediğinden onun için fazlası ile endişeleniyor ve bu yüzden gerginliği artıyordu. Kardeşlerinin u yaptığı ise ayrı bir öfke sebebiydi onun için.

“Size ihtiyaç duyulana kadar odanıza dönün” Egemen, kardeşlerine karşı Ares’den daha sert tavır gösteriyordu. Onları iyi tanıyor ve bazen buna gerek olduğunu düşündüğü için çoğu zaman sert ifadesi ile onlara konuşuyordu.

“Ares’ in durumu nasıl?” Mert ile baş başa kaldıklarında, asıl meselelerine döndü.

“Pek, iyi gözükmüyor”

“Pekâlâ, onun istediği CD’ leri ona veryim” sözlerinin ardından Mert, kardeşini başı ile onaylamış ve onun Ares’ in odasına girişini izlemişti. Ares’ in odasına giren Egemen, onu masasının başında işleri ile ilgilenirken, bulduğu sıra adımlarını hızlı tutarak masasına yaklaştı.

“İstediğin görüntüler” elinde tuttuğu birkaç CD’ yi onun masasına bıraktı.

“Bu kadar mı?” CD’ lere göz atan Ares, ardından gözlerini Egemen’ in yüzüne çıkarmıştı.

“Birkaç tane daha var. Diğerlerini sana biraz zaman sonra getirecekler. Bunlar ulaşması kolay olanlardı” Ares’ i durumu açıklayan Egemen, onun karşısında dururken, kendini fazlası ile tuhaf hissediyordu. Ares mesafeli ve insanlarla iletişimi pekte iyi olmayan biriydi. Ancak şuan daha da mesafeli olduğunu hissediyordu Egemen. Sanki kardeşinin karşısında değilde, patronun karşısında duruyordu.

“Ares?” onun masasının önünde, Mert’ in getirmiş olduğu belgeleri incelediği sıra tavırlarının normal olmadığını, hareketlerinden fark ediyordu.

“Efendim” göz göze gelmek bile bir şeyleri değiştirmiyordu o an.

“Çocuklar canını mı, sıktı kardeşim” eğer bir mesafe açılıyorsa, Egemen bunu en acil tarafından yok etmeli ve eskiye dönmelilerdi.

“Sorun yok” Egemen bu yanıtın ardından daha da emin olmuştu. Ares kızgın ve kırgındı, Egemen bu yüzden bir telaşa kapıldı.

“Ares, be-“ sözlerine başladığı sıra Ares, onun sözlerini şiddetle kesti.

“Bu başlı başına bir sorumsuzluk Egemen, bir şeyler yapmak için ney, bekliyordunuz. Adamlar o şajörleri kullanmaya başlamak için ilk önce kimden başlamamlılardı. Nasıl öylece beklemeye devam edersiniz?” sözler dilinden öfkeyi dışarıya tükürür gibi ulaşıyordu.

Diğerlerinden daha çok Egemen’ e yükleniyordu, zira Ares kendinden sonra en çok sözü dinlenenin Egemen olduğunu diğerlerinin de, bildiği gibi o da biliyordu. Egemen’ in bu konuda bir şey yapmamış olması onun hayli canını sıkmıştı. Masasıdan kalkan Ares onunla karşı karşıya kalıp, gözlerine yakından baktı.

“O adamlar her kimse, bulunmalı kardeşim. Ölmeyi göze almış olan bu adamı yerin dibine sokmadan bize rahat uyku yok.” onun sözlerinin ardından duyduğu kardeşim sözünün ardından rahat bir nefes aldı.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...