Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi 41. Bölüm

 


Güneş gökyüzünden kaybolmaya yüz tutmuş ve akşam saatleri şehre hâkim olmuştu. Beren odasına çıktığından beri orada kalmış ve sevgilisine karşı yaptığı haksızlıkla yüzleşiyordu. Söyleyen dilinden, bunu düşünen aklına lanet ederken, bunun nasıl sonuçlanacağından kaygı duyuyordu.

Bundan sonra onunla nasıl öylece göz göze gelebilirdi? Ares onu eskisi gibi nasıl sevebilir, ondan utanç duyan sevgiliyi, kim hayatında tutmak ister? O katı kuralları olan ve bunları aşılmasını asla mümkün kılmayan adamdı. O, Ares Karal’ dı, böyle bir şeyi kaldırabilirdi?

O Mehmet Arslan’ a, kendi kardeşlerine bile hesap soran bir adamdı, Beren’ in bu yaptığını kabul etmesi mümkün müydü? Tüm bu şeylerin ardından haksız yere sevgilisi incitmiş olan Beren, onun yatağına oturmaktan hayıflanarak, yatağın yanına yere çökmüştü.

_

Şirketten ayrılan arabalar arka arkaya malikâneye doğru yola koyulmuştu. Varış noktasına ulaşan arabalar kendi park yerlerinde durmuş ve bireyler arabalarından inip, eve doğru ilerlemişti. Gelenler karşılanmış ve içeri buyur edildikten sonra bireyler akşam yemeği için masanın etrafında toplanmıştı. Eksik olan yanızca Beren’ di, o an.

Akşam yemeğinin saatinin geldiğini, tüm bireylerinde masada yerini aldığını bilen Beren, ne aşağıya inmek,  ne de yemeğe katılmak istiyordu. O sıra masada yerini alan her bireyin ardından Ares’ in sesi duyuldu.

“Çağla, Beren’ i masaya çağırır mısın?” sandalyesini geriye çekip, oturmak hareketlendiği sıra söyledi Ares. Beren’ in odada olduğunu bildiğinden, onunla karşılaşmamak için odaya çıkıp, üzerini bile değişmemişti. Onunla göz göze gelmeye, onunla konuşmaya henüz kendini hazır hissetmiyordu.

Onun düşüncesine hak veriyor olsa da, o bir insandı. Kendini böyle küçük düşüren birinin gözleri öylece bakıp, olayın üzerini nasıl kapatabilirdi. Ona hak verirken, kahroluyor ve büyük bir acının daha omuzlarında yükünü hissediyordu.

“Eğer istersen bir şeyler hazırlayıp, onun odasına çıkaralım” olan şeyi kızlarda kabullenemiyor ve onun masada oturmasının nasıl bir gerilim yaydığını tahmin ettiklerinden Ares’ e farklı bir seçenek sunmak istedi Çağla. Ancak Ares’ in gözlerindeki ifade ile anında sözlerinden pişman olmuştu.

 Evin içine sinen ve asla kendini gizleme gereksinimi hissetmeyen ortama hâkim olan garip, havanın herkes farkındaydı. Arslan çifti bunu sormak ya da öğrenmek gibi bir niyete hiç girmemişti. Kızlar durumun tamamını bilirken, erkekler ise olayın bir kısmına haki olarak, ortamda temkinli hareket ediyorlardı.

Merdivenleri teker teker aşan Çağla, önceki kadar bir öfke duymuyordu artık Beren’ e karşı.  Odaya yaklaşan adımları nasıl bir görüntünün bilincinde olarak ilerliyordu. Odanın kapısını aralamış ve sanki geldiğinin duyulmaması gerekiyormuş gibi sessiz adımlarla, yatağın yanında yerde oturan bedenin yanına ilerledi.

Yüzünde beliren buruk bir ifadenin ardından başını dizlerine gömüp, ağlamaya devam ettiği, sarsılan bedeninden anlaşılan Beren’ in sırtına elini dayadı.

“Ağlama artık Beren” ufak ufak hareket eden eli onun biraz olsun rahatlatmak ister gibiydi. Diğer elini de dizine dayadığında, desteğini ve onun yanında olduğunu onun bilmesini diliyordu.

“Hadi, biraz toparlan” kollarını çözmek, henüz yüzünü görememişken, yüzüne bakmak isteyen Çağla’ ya müsaade etti. Başını kaldırdı ve bacaklarına sardığı kollarını çözdü. Yüzünden bile onun ne kadar pişman olduğunu okumak kolaydı.

Onun böyle bir halde olmasından dolayı büyük bir üzüntü hissetti o an Çağla. Kollarını iki yana açıp, ona sarılmak istediğinde, bunu fark eden Beren, bunu hızlı bir hareketle kabul edip, kollarını onun bedenine sarmıştı.

“Geçecek Beren, tamam mı? Bunu atlatacağız, endişe etme” ona sıkı sıkı sarılan bu bedenin sırtında gezen elleri rahatlamasına yardım ediyordu. Sıkı sıkıya sarılıyor ve ihtiyacı olan şeyi bu bedene, yalnız olmadığını hissettiriyordu.

“Hadi, akşam yemeği için aşağıya inelim” Çağla’ nın sözlerinin ardından Beren’ in kolları yavaşça ondan ayrılmıştı.

“Ben gelmek istemiyorum Çağla. Olanlardan sonra gelmem doğru olmaz” elleri yanaklarını ıslatmış olan yaşları kuruluyordu. Aşağı inip, Ares ve onun ailesi ile göz göze gelmek şuan bir işkenceden farksızdı onun gözünde.

“Senin gelmeni isteyen Ares’ di Beren. Eğer şimdi gelmezsen, seni aşağıya inmen için o gelecektir ve bunun ardından pekte hoş şeyler yaşanmaz” elini onun omzuna koyduğunda, öylece onu izliyordu Çağla. Eğer aşağıya tek inerse Ares Beren’ e bir kez daha öfke duyacaktı.

“Hadi, gel” ayaklanıp, elini ona uzattığında, onun bunu hala yapmak istemediğini görüyordu. Ancak kabul etmekten de, daha iyi bir şansı yoktu, Beren’ in bunun da, farkındaydı. Ona uzatılan ele birkaç saniye öylece baksa da, sonunda ayaklanmasına yardımcı olması için onun elini kavrayıp ayaklanmıştı.

Beren elini, yüzünü banyoda yıkadıktan sonra iki genç kızda sonunda salon kapısı önündeydi. Beren’ in adımları daha fazlasına ilerleyemeden öylece kapının önünde durmuştu. Utanıyor ve olanlardan sonra diğerlerinin yüzüne bakamayacak olmanın üzüntüsünü yaşıyordu.

Çağla’ nın elini yeniden sırtında hissettiğinde, hüzün dolu gözleri ona dönmüştü. Ufak bir tebessüm gördü Beren onun yüzünde. Bu ona iyi gelir mi, olanları atlatmasına yardımcı olur muydu? Kesinlikle hayır, ancak Çağla yinede ufakta olsa içeriye girmesi için cesaret vermeye çalışıyordu.

“Hadi” onun bu sözlerinin ardından yeniden içeri doğru hareket etmeye başladı iki genç kız. Masada olup, akşam yemeği için eksik olan bireyleri bekleyen aile bireylerinin gözleri onlara dönmüştü. Ares ise onları fark etmiş olsa da, gözleri masa üzerinde, kendine bir odak seçmişken, gözleri oradan ayrılmamıştı.

Beren’in yüzüne bakan herkes yaşanan olayın ne kadar büyük ve şiddetli olduğunu anlayabilirdi aslında. Zira gözlerinin beyazı kırmızı bir rengin esiri olurken, tüm gün ağlamış olması ile birlikte göz çevresi şişmiş ve burnu devamlı peçete ile silindiğinden tahriş olmuştu.

Bunu görenlerin endişeni arttırıyor ve olayları yarı yarıya bilen erkekleri ise ne kadar büyük bir sorunun var olduğunu anlamalarını kolaylaştırıyordu. Meliha Hanımın gözleri Beren’ in yüzüne döndüğünde, anında irice açılmıştı gözleri.

“Kızım bu halin ne, ne oldu sana böyle?” eşinin sorusunun ardından Mehmet Beyinde gözleri çaprazında oturan genç kızın yüzüne dönmüştü.

“Soğuk aldım sanırım. Masaya geç kaldığım için özür dilerim”

“Sorun değil küçük hanım. Senin önceliğin sağlığına dikkat etmek, sen bizim için kıymetlisin” Mehmet Beyin sözlerinin karşısında daha da ufalanan Beren’ in ağlamamak için kendi ile iki silahşörün birbirine meydan okuyup, kılıç kuşandıktan sonraki savaşını yaşıyordu içinde.

“Güzel kızım benim, ilaç aldın mı? Sana sıcak bir şeyler iyi gelir, çorba yapmamı ister misin?” olayın gerçeğini bilen, Beren’ in dudaklarından Ares’ e olan utancının yansıdığını bilen kızlar, Meliha Hanımın bu iyi niyetine karşı daha da dayanamaz hale geliyordu. Daha çok kızıyorlardı Beren’ e.

Beren’ de, bu iyi niyetin karşısında eziliyordu. Eğer Ares’ e olan bugünkü sözleri öğrenmiş olsa, Meliha Hanım yine böyle şefkatle Beren’ in üzerine düşer, onun halinden endişe duyar mıydı? Masada bir ölüm gibi sessiz olan Ares, hiçbir tepki vermeden masanın üzerindeki odağından ayrılmıyordu. Sanki masada değilmiş gibiydi.

“Gerek yok. Ben ilaç aldım Meliha teyze, teşekkür ederim” bu ailenin iyi yürekleri bireylerine karşı yaptığı bu küstahlığı hayatı boyunca unutmayacaktı. Mehmet Beyin gözleri Ares’ e döndü bu kez. Kıymet verdiği sevgilisinin bu hali karşın bu kadar ilgisiz olması onu merak ettirmişti. Elbette onunla birlikte ona dikkat kesilen bir diğer isim Meliha Hanım olmuştu.

“Yemeğini neden yemiyorsun oğlum?” akşam yemeği Beren ve Çağla’ nın masaya gelişinin ardından başlamış ancak Ares henüz çatalına dahi uzanmadan öylece oturuyordu.

“Midem biraz rahatsız” sözleri ile uzun süre aynı noktada olan gözleri birkaç saniyelik Meliha teyzesine dönmüştü. Eli çenesinde, sürekli olarak çene çizgisi üzerinde hareket ediyordu. Bedeninde gezen bir sızı elbette ki vardı ancak ona ilgi ile bakan Meliha teyzesine böylesine bir yalan söylemekten son derece hoşnutsuzdu.

“Olacak iş değil. Görüyor musun Mehmet Bey, evlatlarımıza hep nazar değiyor” gözleri endişe ile eşine döndüğünde, Mehmet Bey o an gözlerini Ares’ e dikmiş, eli çenesi üzerinde hareket ederken, bunu sıkıntıdan dolayı yaptığını anlıyordu.

Egemen durumu fark edip, Mehmet Beyin gözlerinin Ares’ in üzerinde gezdiğini fark etmişti. Eğer Ares ve Beren arasında, Ares’ ibu kadar yıpratan bir durum yaşadığından haberdar olursa, onun tepkisi asla kolay aşılacak bir durum olmazdı. Bu yüzden Anıl ile göz göze gelen Egemen, ona başı ile işaret vermişti.

“Mehmet amca, arkadaşının oğunun düğününde, artık pisten aşağıya inemezsin” ortaya hızlıca bir şeyle atan Anıl, bunu işe yaramasını umuyordu. Mehmet Beyin, gözleri Ares’ in üzerinden ayrıldığında, diğerleri rahat bir nefes vermişti.

“Ben değil ama Meliha teyzenizin inmeyeceği kesin” sesindeki alaylı tavırı fark eden erkekler, onun henüz bir şey anlamamasından dolayı daha da rahatlamıştı. Melih hanım ise eşinin sözlerinin ardından hemen onunla göz göze gelmişti.

“Nedenmiş o?”

“Sen dans etmeyi seversin hayatım. Kendi düğününde, diğerlerinden daha çok dans eden gelin olarak tarihe geçtin unuttun mu?” ufak kahkahası eşiliğinde, söyleyen Mehmet Beyin ardından, masada oturanlarda, ona eşlik etmişti.

“Asıl sen kendi düğününde, halay başı olup, ceketini mendil olarak salladığını ne çabuk unuttun?” birbirlerine eğlenerek söylenen çifte, kardeşlerde, kahkahaları ile eşlik ediyordu. Ancak Ares ve Beren ise bir yas evi kadar sessizdi.

Atılan kahkahalar, yüzlerdeki gülümseme gerçek ya da sahte, Anıl yaptığında başarı olmuş ve yemeğin geriye kalan kısmında bu konu masaya eğlence getirmişti. Biten yemeğin ardından erkekler salonun oturma bölümüne geçtiği bir vakit kızlarda masadaki kirli bulaşıkları toplamaya başlamıştı.

Nilay Beren’ in olayları anlattığı vakit evde değildi ve bu yüzden ona her şeyi anlatan Selin olmuştu. Bu Nilay’da bu durumdan ötürü en az diğer kızlar kadar Beren’ e karşı öfke duymuştu. Beren bacaklarında bedenini taşıyacak dermanı olmasa bile masadan aldığı kirli bulaşıkları mutfağa götürmüş ve ardından mutfak tezgahına bırakmıştı.

Arkasını dönüp, yeniden salona gidip, tabakları almayı hedeflediği bir sıra Beril ile göz göze geldi. Çağla, Beril’ in yeniden Beren’ e çıkışmasından endişe edip, aralarına girmek için hareketlendiği bir vakit onu durduran Selin olmuştu.

“Yorgunsun Beren, biraz dinlen” Beril’ in bu sözünün ardından yüzünde buruk bir gülümseme ile karşısında yorgun gözlere baktı. Çağla’ nın gözleri Selin ile göz göze geldiğinde bir gülümseme ile bakıp, gerçekten araya girmeye gerek olmadığını görüp rahatlamıştı.

Onun haline bakıp, ne kadar pişman olduğu gün gibi ortadayken, Beril daha fazla onun üzerine gitmenin hiçbir anlamı olmadığını düşünüyordu. Beren onu başı ile onaylamış ve odasına doğru ilerlemişti adımları.

Onun arkasından bakan kızlar, onun haline her ne kadar üzülüyor ve ona yardım etmek istese de, ellerinden bir şey gelmeyeceğini biliyorlardı. Elbette bir gün tüm bu yaşananlar sadece birer anı olarak kalacaktı ancak Beren önce kullandığı bu sözler için bir bedel ödemeliydi.

Sütün soğumasını beklemeden içmeye kalkan biri gibi. Ağzı yandıktan sonra dolaptan alığı yoğurdu bile üfleyerek yemeğe mecbur bırakılmış gibi. Sadece pişmanlık yetmezdi, bazı şeyler için. Önce büyük bir ceza çekmeli ve böyle böyle tecrübe kazanmalıydı hayata karşı. Yaptığı, konuştuğu her ne varsa iki kere düşünmesi gerektiğini böyle öğreniyordu, Beren belkide.

_

Saat gece yarsını çoktan geçmiş ve karanlık tüm şehri esiri haline getirmişti. Tüm aile bireyleri uyumak için hazırlıklarını bitirmiş ve odalarına çekilmişti. Koca malikâne tüm heybeti ile sessizliğe bürünmüştü artık. Ares ve Beren arasında yaşananlar tüm aileye yansıyor ve onlara sancılar bahşediyordu.

Yapabilecekleri ve bu durumu çözüme ulaştırabilecekleri bir şey ellerinden gelmezdi, bunu biliyorlardı. Ancak yinede çift arasında yaşanmış olan bu durumu öylece görmezden de, gelemiyorlardı.

Herkes odasına çekilmiş olsa da, bir Ares kalmıştı salonda. Koltukların birinde oturmuş ve artık düşünmekten beyninde şimşekler çakmaya başlamıştı. Akşamdan beri bir düzene oturtuğu planını artık işleve geçirmek için pantolonun cebinde kalan telefonunu çıkardı.

Mesaj bölümünü açıp, seçtiği adamlarından birine emrini yazmaya başladı. Ve emri olan adam o saniye harekete geçmişti. Saatler ilerliyor ve Ares salonda oturmaya devam ediyordu. Ancak daha sonra ayaklanmış ve salondan ayrılmak için harekete geçmişti. Aklında üzerini değiştirmek vardı o an.

Salondan ayrılan adımları merdivene yöneldiği sıra basakmalardan başka adım sesleri gelmiş ve meraklanan Ares başını kaldırdığında, Beren ile göz göze gelmişti. Beren ona uzaktan bakıp, nasıl olduğuna bakacakken, ona tam olarak yakalanmıştı.

Merdivenlerden teker teker inen Beren’ in ardından Ares’ de birkaç adım geriye gitmiş ve daha sonra çift karşı karşıya kalmıştı. İkisi de birbirinin gözlerine bakmazken, ikisinin de, nedeni birbirinden çok farklıydı. Beren utandığı için bakamazken, Ares bakmak istemiyordu.

“Ben” diye söze başlayan Beren’ in sözünü öyle bir şeyle böldü ki Ares, bedenindeki tüm kanın çekildiği hissetti.

“Git, Beren” durup, nefes aldı Ares. Sözleri ile birlikte dudaklarından bir kırmızı sıvıda sözlerine eşlik etmişti sanki. Bedeninden aşağıya süzülen bu kırmızlık, bir yaradan akar gibiydi.

“Gitmelisin Beren, haklısın aslında sen ve ben hiç olmama-“

“Ares” elleri ile dudaklarını örttü Beren. Susturmak istedi o an sevgilisini.

“Bizim bir geleceğimiz belki yok. Ben Cüneyt Karal ile aynı geni taşımaktan nasıl ki, nefret ediyorsam;  benimle aynı geni taşıyacak olanlarda aynı şeyi hissedecek. Mutlu bir gelecek bizim mümkün gözükmüyor Beren.

Aslında bunlar en başından beri belliyken, sen o sözlerinle bana bunları yeniden hatırlattın. O sözlerin canımı ne kadar yakmış olsa da, beni ne kadar yaralamış olsa da, haklısın. Ama ben o sözlerini öylece yutamıyorum” uzun saatlerdir haline ağlayan, pişmanlığın içindesancılanan kendi bedenine karşı, şuan karşısındaki bedenin kenden çok daha beter bir halde olduğunu gördü Beren.

Elinden canını alıyorlardı sanki bunlar onun sanki son sözleriydi. Fidana dönüşmüş olan çınarın yaprakları dökülüyordu. Bu fırtınanın sonucunda, ağaçta kurur muydu ki?

“Git, Beren. Senden biraz uzak kalmalıyım”

“Beni artık görmek istemiyor musun?” hıçkırıkları arasında söylediğinde, çaresiz sesi, sevgilisinin bedeninin üşümesine sebep oluyordu.

“Eğer benden uzaklaşmazsan, bunu atlatamam. Bu sözlerini öylece görmezden gelemem Beren. Ben bir insanım, kalbimde bunun için sana karşı bir kinin olmasını istemiyorum. Katı bir kalp ile karşında durmak elini tutmak istemiyorum. Seni kaybetmek istemiyorum Beren

“Beni kendinden uzaklaştırma Ares, lütfen” yalvaran sesi daha çok Ares’ acı veriyordu. Ancak Beren şuan en çok korktuğu şeyi yaşıyordu.

“Seni özlemeliyim Beren. Sesini, kokunu, sana sarılmayı özlemeliyim. Eğer araya özlem girerse, hiçbir şeyi umursamadan sana gelmiş olacağım”

“Ya beni özlemezsen Ares, ya bu kapıdan çıktıktan sonra tekrar girmeme müsaade etmezsen? Gitmek istemiyorum Ares” bu sözlere Ares bile şuan için yanıt bulamıyorken, ona karşı ne söyleyebilirdi ki…

“Kapının önünde seni bekleyen bir araba var. Ona bin, o snei güvenli bir otele götürecek. Araba ve adam kapının önünde bekleyecek. Herhangi bir isteğine karşı her daim hazırda bekleyecek” Beren, onunla temas kurmak için öne atıldığı sıra Ares geriye gidip, elini havaya kaldırarak onu durdurmuştu.

“Yapma, hadi git artık” tüm bu konuşmaları merdivenlerin tırabzanına yaslanıp, çitfi dinleyen Can, şahit olmuştu. Odasından ayrılırken, Ares’ i merak etmiş ve onu görmek istemişti ancak o sıra çiftin sesini duyup, onları dinleme cürretinde bulunmuştu.

“Lütfen Ares, gönderme beni, lütfen beni böyle cezalandırma” bu söz daha da canını sıktı Ares’ in. Onun gözyaşlarına şahitlik ettiği için yüzüne bakmaktan hicap duyarken, bu sözlerin ardından öfke ile baktı onun yaşlı gözlerine.

“Beren!” öfke ile sert çıkan sesi ile inledi o an tüm koridor. Can ise aralarında yaşanabilecek daha kötü şeylere mahal vermemek için yıldırım hızı ile aralarına girdi.

“Hadi, gel Beren” onun kolunu nazikçe kavradığında, kapıyı da aralayıp, çıkmak için harekete geçti. Kapıyı açıp, şirketteki arabalardan birini kapının önünde gördüğünde, kendi de şaşırmadan edemedi. Ares Beren’ i kesin olarak gönderecekti.

“Bırak beni, gitmeyeceğim ben” onun tüm zorlamalarına rağmen, kolundan sıkıca tutan Can, sonunda onu kapının dışına çıkarmayı başarmıştı. İçeri geri girmek için çabalıyor ve Can’ ın elinden kurtulmaya çalışıyordu.

“Beren dur artık” sert bir tavırla onun bu çırpınışlarına son vermek istedi Can.

“Eğer gidersem, bir daha geri dönmeme izin vermeyecek. Beni bu şekilde cezalandırmasın, lütfen konuş onunla” gözleri yanaklarını ıslatırken, kaçıncı olduğunu saymak için belki de bugün milyonları görecekti sayısı.

“O sana ceza vermiyor Beren. Böyle düşünerek onu daha çok öfkelendiriyorsun. O her şeyin normale dönmesi için sadece kendine biraz zaman veriyor. Yaptığın her neyse bunu seni kırmadan atlatmak istiyor” ses tonunu yeniden normal bir seviyeye getirdi Can. Zaten yeterince yıpranmış olan bu genç kızı daha da zorlamak istemiyordu.

“Dediğini dinle ve arabaya bin. Senden vazgeçmeyecek inan bana. Sadece seni özleyip, bu durumu atlatmasına müsaade etmelisin” gözlerine bakıp, yumuşak bir ses tonu ile dile getiriyordu Can. Sözlerine kendide inanmak istiyordu.

“Onu tamamen kaybetmekten korkuyorum Can”

“Ona ne yaptın bilmiyorum, onun canını nasıl yaktın bilmiyorum. Ama yaptığın öyle çok canını yakmış olmalı ki, bak şuan bu anı yaşıyorsunuz. Yaptığın şey için sadece pişman olmak yetmez Beren, bunu için bir bedel de, ödemek zorundasın.

Onu sen yaraladın Beren, ona iyileşmesi için müsaade etmeye mecbursun. İnan seni bu eve yine kendi getirecek ama o zaman kadar sabırla beklemelisin. Şimdi dediğini yap ve ona biraz zaman ver” bekleyen arabanın kapısını açıp, binmesi için beklemişti. El mahkûm olarak Beren arabaya bindi ve onu sevgilisinden uzaklaştırmasına müsaade etti.

Beren’ i evden uzaklaştıran araba gözden kayboluncaya kadar arkasından baktı Can. Tekrar içeri girdiğinde ise Ares’ i aynı yerinde bulamamıştı. Hem bulsa da, bu durumda ne diyebilirdi ki? Kendi odasına doğru ilerlemeye devam etmiş ve sessiz adımları merdivenleri aşmaya koyulmuştu.

Ares odasına ulaştığında, öylece kapının önünde kalıp, yatağa bakıyordu. Henüz dakikalar önce Beren’ in burada olduğunu kanıtlayan kokusu hala burnuna dolarken, onun yüzüne bir tokat gibi çarpan bir gerçek gibiydi.

Üzerine değiştirmek için dolabına yöneldiğinde, adımları savsaktı. Ayakta durmaktan bile aciz bir beden gibi hissediyordu kendini. Beren acısını gözyaşları ile damla damla süzerken, Ares tüm bunları sessizce yine içinde biriktiriyordu.

Beren’ in evden ayrılması, sadece Beren’ i üzen ya da yaralayan bir durum değildi. Bu belki Beren’ den çok daha fazla Ares’ in canını yakıyordu. Sevgilisinden duyduğu o küçük düşüren sözlerin ardından kendi dili ile sevgilisinin gitmesini istemişti.

Bunu kabul edemez ki, Ares bu sözlerin ardından Beren’ in gözlerine sevgi ile bakamamaktan endişe ediyordu. Kırgınlığının, zedelenen onuru ile ona nasıl güzelim diye seslenebilirdi? Ares onun gitmesini, şuan ki öfkesinin onu tamamen kaybettirmemesi için istemişti.

Beren’ in gözünden de, bedeninde uzak olması ona rahatsızlık verip, onu özlemeye başladı an ona gidebilirdi. Ancak şimdi biraz ayrı kalmaları ikisi içinde daha sağlıklı bir karardı. Büyük kavgalar ile birbirlerine öfke kusmak yerine, sakince bunu çözüme kavuşturmak istiyordu Ares.

Kıyafet dolabından aldığı bir şort ile üzerindekileri değiştirdikten sonra odadan ayrılan adımları, sonunda bodrum katındaki spor salonuna ulaşmıştı. Ares güneş yüzünü gösterip, onu selamlayan horozların zamanına kadar orada kalmış ve odadaki tüm aletlerde uzun uzun zaman geçirmiş ve bedenini yorup, aklını meşgül etmişti.

Onca yorulma yeterli olmuş ve geceyi atlatmasına yardım etmişti. Odadan ayıldığında adımları, kattaki çamaşır odasına ulaşmış ve oradaki banyoyu kullanarak duş almıştı. Kısa süren duşun ardından şortunu giyip, baş havlusu ile birlikte yeniden oyun odasına ulaştığında, kendini koltuklardan birine atmıştı.

Sağ elini başının altına almış ve birazda olsa uyumaya çalıştı. Yorgun olan bedeni ise ona yardımcı olarak kısa zamanda uykuya dalmasına müsaade edip, dinlenmesi için biraz olsun fırsat vermişti. Aradan geçen zamanın ardından artık şehirde tam anlamı ile hareketlilik başlamış ve herkese işi yetişme derdi ile evinden ayrılmaya koyulmuştu.

Malikâneden güne erken başlayanlardan biri bu kez Can olmuştu. Yanında tatlı uykusunun tadını çıkaran sevgilisini uyanmamasına dikkat ederek yataktan ayrılmıştı. Gece yaşananlardan dolayı neredeyse uyuyamamış ve birkaç saatlik uykunun ardından günü karşılaşmıştı.

Banyo işi bittiğinde, odadan ayrılmış ve adımları ilk olarak Ares’ in odasına yönelmişti. Kapıyı aralamış ve kapı aralığından başını hafifçe içeri uzattığında, karşılaştığı şey koca bir boşluk olmuştu. Nerede olacağını pekte zorlanmadan bulan Can merdivenlerden inmek için hareketlendiğinde, birkaç basamağın ardından Anıl’ ın sesini duymuştu.

“Can” odasından çıkan kardeşinin yüzüne baktı Can. Üzerinde olan takım elbisesi ile tamamen hazırlanmış olan kardeşininde, onun gibi erken saatlerde günü karşıladığını anlamıştı.

“Erkencisin” Can’ ın sözlerinin ardından ufak bir göz devirme hareketinde bulundu Anıl.

“Hiç uyuyabildin mi diye sorsana, Ares tüm gece aklıma takıldı” Anıl, söylediği sıra Can’ ın yanına ulaşmıştı.

“Al benden de o kadar. Ona baktım ama odasında yok, sanırım aşağıda” iki genç, kardeşleri için hayli endişelenerek merdivenleri aşmış ve oyun odasına ulaşmıştı. Odada yanan loş ışık sayesinde koltuklardan birine üstsüz hali ile uyuya kalmış olan kardeşinin bedenini gördü ikisi de.

 O an göz göze geldi iki kardeş. Onun yara izleri ile dolu olan bedeni ile karşılaşmayalı hayli zaman olmuştu ikisi içinde. Her gördüklerinde aynı his ele alıyor ve eskiye ufak bir dönüş yapıyorlardı. Her ikisininde gözlerinin önünde o an; bu yaralar henüz taze iken, içinden nasıl kanların durmaksızın aktığının görüntüsü vardı.

İleriye doğru birkaç adım atan Can, uyuyan bedeninin yanına yaklaştığında, gözleri artık yaraların üzerinden ayrılmıştı. Onu uyandırmayı hedeflerken, uyandığı zaman nasıl bir tepki ile karşılaşacağını bildiğinden adımları son derece temkinliydi.

“Ares” ddiği sıra elini onun çıplak omzuna koymuştu. Elinin altında olan yara izinin kabartılı hali eline temas ettiğinde, sanki bir elektrik akımı veriliyordu bedenine.

“Ares, uyan kardeşim” tuttuğu omzunu sıkıyor ve ufak ufak uyanmasını sağlamak için sarsıyordu. O sıra gözlerini hafifçe aralayan Ares, omzunu tutan eli hızlı bir hareket ile kavramış ve ters çevirmişti. Acıyla ufak bir ses çıkarıp, yüzünü buruşturan Can ise onun kendine gelip, olayı anlaması için bir süre beklemişti.

“Dokunmadan, yaklaşmadan uyandır Can. Öğrenemedin bir türlü” yeni uyandığı için hasarlı duyulan sesi son derece katıydı. Fabrikada birçok kez başından soğuk sular ile uyandırılan, çoğu kez saçlarına asılan adımlar yüzünden çığlıklarla uyunan, birçok kez annesinin çığlıkları ile uyanmak zorunda kalmış olan Ares’ in o günleri hatırası gibi böyle bir durumu da vardı. Uyandıran her kimse onu idrak edemeden önce bir süre anlayana kadar canını yakıyordu.

“Burada uyuya kalmışsın Ares” Anıl, onlara birkaç adım yaklaştığında, başı ile onayladı Ares onu. Koltuğun kenarına bıraktığı ufak baş havlusunu alıp, boynuna attığında, kardeşlerinin gözlerinin önünde olan yara izlerini büyük bir kısmı kapanmış oldu.

“Sizden bir isteğim var” onun sözlerinin ardından beklentiyle bakan kardeşlerinin karşısında, omuzları dikleştiren Ares, gözleri ikisinin arasında mekik dokumaya başlamıştı.

“Can, sen bana bir takım elbise getir. Anıl, sende diğerlerini buraya gelmelerini söyle” onu başları ile onaylayan iki kardeş de, odadan ayrılıp, dediğini yapmaya koyulmuştu. Yeniden çamaşır odasına giren Ares, Can ona istediğini getirene kadar duş almıştı.

Aradan geçen zaman sonrası Can, ona istediğini getirmiş ve istediği takım elbiseyi ona vermişti. Üzerini giyinip, yeniden oyun odasına dönen Ares, onu bekleyen diğer kardeşleri ile karşılaşmıştı.

“Bilmenizi istediğim bir durum var. Bu yüzden erken bir saatte sizinle burada konuşmak istedim” sözleri sırasında karşısında onu ilgi ile dinleyen kardeşleri ile göz göze gelmeyi ihmal etmiyordu Ares. Her birinin gözlerinde merakta vardı, endişede.

“Beren ile aramızda şuan için aşılmamış bir mesele var. Bu yüzden Beren bir süre malikânede kalmayacak. Bu durum düzelene kadar onun burada olmaması şuan için en iyisi” yüzündeki ifade, sesine yapışan bu hüzün karşısında, onun hakkında daha da endişeye kapıldı kardeşleri. Beren’ i bile göndermiş olan Ares yaşanılan bu acı karşısında ne kadar kan kaybediyordu?

“Bu durum gerçekten düzelecek mi, peki?” Beril’ in sorduğu sıra sesi titremişti. Beren’ i göndermiş olan Ares, karşısında bunun gerçekten olmasına gerek olup, olmadığını sorguluyordu. Zira Beren’ in gitmiş olması en çok yine Ares’ in zararına olacaktı.

“Beril” sözler karşısında, herhangi bir şey söylemeye hakları yoktu. Çiftin arasında bir durum yaşanmış ve yine ikisinin arasında çözüme kavuşabilecek bir durumdu.

“Bu cezayı kime veriyorsun Ares. Kendine mi, yoksa Beren’ e mi?” İdil’ de tepkili gözleri ile Ares’ in yüzüne baktığında, onun endişesi Beren’ e olduğu kadar Ares içinde endişeleniyordu.

“Hey!” kalın sesi ile yüksek bir tonda çıkışan Egemen’ in ardından artık gerçekten susmaları gerektiğini anlayabiliyordu kızlar. Egemen ise karşılarında kimin olduğunu unutmuş gibi hareket eden kızlara öfke ile bakıyordu.

“Çıkabilirsiniz” Egemen kadar yüksek olmayan ses tonu ile söyleyen Ares, diğerleri durumun daha da kötü bir hal almasından endişe etti, o an. Ares odada kalırken, diğerleri onun dediğine uymuş ve sessiz adımlarla odadan ayrılmıştı.

“Sakın bir daha bunu yapmayın. Onu bir daha sakın sorgulamayın. Anlaşıldı mı?” öfkeli sesi ile kardeşlerini uyarırken, işaret parmağında, sözünün daha etkili olması için sallıyordu. Bu aslında ne kadar yanlış bir davranış olduğunu gayet iyi bilen kızlar, Egemen’ in sözlerinin ardından mahcubiyetle başlarını eğmişlerdi. Onu başlarını usul usul sallayarak onayladı kızlar.

“Hayatım biz onu-“ sevgilisinin biraz olsun sakinleştirmek ve neden böyle bir şey yaptıklarını anlatmak için söze başlayan Çağla’ yı yine sert sesi ile durdurdu Egemen.

“Böyle bir şeye bir daha sakın kalkışmayın bile Çağla. Kimsenin onun hayatı üzerinde söz hakkı yok” gözleri sevgilisinin üzerinde olsa da, aslında sözü tam olarak her kardeşi içindi.

“Çocuklar” gelen naif sesin ardından gözleri ilerideki çifte döndüğünde, Arslan çifti ile karşılaşmışlardı.

“Görüyor musun, Mehmet Bey; ne çalışkan evlatlara sahibiz. Erkeden uyanıp, iş için hazırlanmışlar bile” evlatlarına gururlu bir ifade ile bakan Meliha Hanım yüzünde görülmeye değer hoş bir gülümseme belirmişti.

“Tabi hayatım, erken kalkan yol alır demişler. Kazanmak için önce disiplinli bir çalışma gerekiyor” çift öylece durmuş biraz ileride öylece duran evlatlarına bakıyordu.

“Ares ve Beren nerede?” kardeşlerin her biri buradayken, Ares ve Beren’ in yokluğunu ilk saniye fark etmişlerdi. Büyük bir merak ile soran Meliha Hanım, onların uyuyor ihtimali üzerinde hiç durmamış zira Ares’ in gece uyuma problemi varken, bu saate kadar uyuyor olabilme ihtimali son derece mantıksız bir ihtimaldı.

“Beren dersi olduğu için erken çıktı. Ares ise evde, o da birazdan kahvaltı için burada olur” Selin şuan için durumu en iyi şekilde kurtarmanın yolunu diğerlerinden hızlıca bulup, karşısındaki çifti ikna etmiş olmanın ümidini taşıyordu. Ancak o sıra oyun odasından çıkan Ares’ de onlara dâhil olmuştu.

“Beren’ i okula, sen neden bırakmadın, oğlum?” gözleri Ares’in yüzünde gezinen Mehmet Beyin ses tonunda ve yüzünde ki imayı fark etmemek, aile bireyleri için içten bile değildi. Bu kez durumu kurtarmak için ortaya atılan Can olmuştu.

“Onun hizmetine verilen özel şoförü ile gitti” evet, Can haklıydı. Dün gece Beren gerçekten ona hasis edilen özel bir şoför ile evden ayrılmıştı. Söylediği ile çiftin yüzündeki memnun ifadeyi görüp, her şeyin yolunda olduğunu anlayabiliyordu kardeşler.

“Güzel” gözleri hala Ares’ in yüzünde gezinirken, sanki bir şeylerin varlığını hisseden bir ifadeye bürünen Mehmet Beyin biran evvel onun ortamdan ayrılmasını diliyordu.

“Kahvaltı hazırlayalım” Nilay’ ın bu söylediği ile kızlar ve Meliha Hanım mutfağın yolunu tutmuştu ki, Mehmet Bey hala olduğu yerde dururken, bunu gören erkekler gergin bir havaya bürünüyordu.

“Ares?” ses tonundaki soru soran o tını bunun hiçte hayra çıkmayacağını hissediyordu erkekler.

“Efendim Mehmet amca” dün akşam ki yemekten bu yana Ares’ in tavırlarında bir şeyler olduğunu sezmiş olan Mehmet Bey sebebini öğrenmek için bit hayli meraklıydı. Ancak Ares’ in sorgulanıyor hissine kapılmasını istemediğinden, biraz daha beklemeyi seçmişti.

Gözlerine baktığı oğlunun sanki acı çeken bir yanı vardı. Gözlerini kaplayan hüzün her zaman ki gibi değil fazla taze görünüyordu.

“Dünden beri garip bir hal var oğlum üzerinde, nedir seni bu hale getiren? Sanki bedenin burada da, ruhun kayıp gibi Ares” onun sorusu ile bir vazo durup dururken paramparça olmuş gibi kokruttu, Mehmet Beyin karşısında olan beş erkeği de. Ares’ in ona yanıtı ne olacaktı, kardeşler en çok bunu merak etti, ona.

Yaz günü yaprak döküyorum Mehmet amca. Köklerim topraktan ayrılırken, canım fazlası ile yanıyor. Yeşil yapraklar sararıp, sokağın zeminini kendine yuva edinirken, dallarım çok kurumaya yüz tutmuş, artık bana ait değilmiş gibi…

Ares’ in nu soruya yanıtı bu olacaktı. Ancak karşısındaki adamı da, içinde taşıdığı bu acıya ortak etmek istemedi. Öte yandan eğer bu durumu Mehmet Beyde öğrenirse, Beren açısında hiçte sağlıklı şeyler yaşanmazdı. Ve Ares bunu kesinlikle istemiyordu.

“Bana güveniyor musun, Mehmet amca?” gözlerine baktığı, manevi babası olarak kabul ettiği Mehmet Beyin sözlerini bekledi Ares.

“Hiçbir şüphe duymadan hemde” bu öylesine söylemiş bir söz değildi elbette. Mehmet Bey Ares’ in sözlerine gerçekten hiçbir şüphe duymadan inanıyordu. Zira Ares Karal her daim doğruyu konuşması gerektiğini annesinden on iki yaşında yediği bir azar sayesinde öğrenmişti. Ve o günden sonra her daim doğru olanı konuşmayı kendine ilke edinmiş olan Ares ileri ki yaşları bu tamamen onun bir parçası haline gelmişti.

“O zaman endişe etmene gerek yok. Bir zaman sonra bunu da atlamış olacağım. Ben güçlü bir adamım” kendime hatırlatıyordu, yoksa diğerlerini mi, bu konuda ikna ediyordu, anlamak biraz zordu bu durumda.

“Elbette sen gördüğüm en güçlü adamlardansın oğlum. Her ne olursa olsun, atlatacağını biliyorum” Mehmet Beyin sözlerinin ardından yüzünde buruk bir gülümseme belirirken, daha sonra adımları mutfağa ilerlemişti             

Ares’ e sorununun ne olduğunu sormamıştı Mehmet Bey çünkü Ares bunu onunla paylaşmak isteseydi zaten en başından daha o sormadan söylerdi. Bu yüzden oğlunun yaşadığı durumu ona söylemeyeceğinden dolayı hiçte sorma zahmetine girmemişti.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...