Güneş gökyüzünden kaybolmaya yüz tutmuş ve akşam
saatleri şehre hâkim olmuştu. Beren odasına çıktığından beri orada kalmış ve
sevgilisine karşı yaptığı haksızlıkla yüzleşiyordu. Söyleyen dilinden, bunu
düşünen aklına lanet ederken, bunun nasıl sonuçlanacağından kaygı duyuyordu.
Bundan sonra onunla nasıl öylece göz göze
gelebilirdi? Ares onu eskisi gibi nasıl sevebilir, ondan utanç duyan sevgiliyi,
kim hayatında tutmak ister? O katı kuralları olan ve bunları aşılmasını asla
mümkün kılmayan adamdı. O, Ares Karal’ dı, böyle bir şeyi kaldırabilirdi?
O Mehmet Arslan’ a, kendi kardeşlerine bile hesap
soran bir adamdı, Beren’ in bu yaptığını kabul etmesi mümkün müydü? Tüm bu
şeylerin ardından haksız yere sevgilisi incitmiş olan Beren, onun yatağına
oturmaktan hayıflanarak, yatağın yanına yere çökmüştü.
_
Şirketten ayrılan arabalar arka arkaya malikâneye
doğru yola koyulmuştu. Varış noktasına ulaşan arabalar kendi park yerlerinde
durmuş ve bireyler arabalarından inip, eve doğru ilerlemişti. Gelenler
karşılanmış ve içeri buyur edildikten sonra bireyler akşam yemeği için masanın
etrafında toplanmıştı. Eksik olan yanızca Beren’ di, o an.
Akşam yemeğinin saatinin geldiğini, tüm
bireylerinde masada yerini aldığını bilen Beren, ne aşağıya inmek, ne de yemeğe katılmak istiyordu. O sıra
masada yerini alan her bireyin ardından Ares’ in sesi duyuldu.
“Çağla, Beren’ i masaya çağırır mısın?”
sandalyesini geriye çekip, oturmak hareketlendiği sıra söyledi Ares. Beren’ in
odada olduğunu bildiğinden, onunla karşılaşmamak için odaya çıkıp, üzerini bile
değişmemişti. Onunla göz göze gelmeye, onunla konuşmaya henüz kendini hazır
hissetmiyordu.
Onun düşüncesine hak veriyor olsa da, o bir insandı.
Kendini böyle küçük düşüren birinin gözleri öylece bakıp, olayın üzerini nasıl
kapatabilirdi. Ona hak verirken, kahroluyor ve büyük bir acının daha omuzlarında
yükünü hissediyordu.
“Eğer istersen bir şeyler hazırlayıp, onun odasına
çıkaralım” olan şeyi kızlarda kabullenemiyor ve onun masada oturmasının nasıl
bir gerilim yaydığını tahmin ettiklerinden Ares’ e farklı bir seçenek sunmak
istedi Çağla. Ancak Ares’ in gözlerindeki ifade ile anında sözlerinden pişman
olmuştu.
Evin içine
sinen ve asla kendini gizleme gereksinimi hissetmeyen ortama hâkim olan garip,
havanın herkes farkındaydı. Arslan çifti bunu sormak ya da öğrenmek gibi bir
niyete hiç girmemişti. Kızlar durumun tamamını bilirken, erkekler ise olayın
bir kısmına haki olarak, ortamda temkinli hareket ediyorlardı.
Merdivenleri teker teker aşan Çağla, önceki kadar
bir öfke duymuyordu artık Beren’ e karşı.
Odaya yaklaşan adımları nasıl bir görüntünün bilincinde olarak
ilerliyordu. Odanın kapısını aralamış ve sanki geldiğinin duyulmaması
gerekiyormuş gibi sessiz adımlarla, yatağın yanında yerde oturan bedenin yanına
ilerledi.
Yüzünde beliren buruk bir ifadenin ardından başını
dizlerine gömüp, ağlamaya devam ettiği, sarsılan bedeninden anlaşılan Beren’ in
sırtına elini dayadı.
“Ağlama artık Beren” ufak ufak hareket eden eli
onun biraz olsun rahatlatmak ister gibiydi. Diğer elini de dizine dayadığında,
desteğini ve onun yanında olduğunu onun bilmesini diliyordu.
“Hadi, biraz toparlan” kollarını çözmek, henüz
yüzünü görememişken, yüzüne bakmak isteyen Çağla’ ya müsaade etti. Başını
kaldırdı ve bacaklarına sardığı kollarını çözdü. Yüzünden bile onun ne kadar
pişman olduğunu okumak kolaydı.
Onun böyle bir halde olmasından dolayı büyük bir
üzüntü hissetti o an Çağla. Kollarını iki yana açıp, ona sarılmak istediğinde,
bunu fark eden Beren, bunu hızlı bir hareketle kabul edip, kollarını onun
bedenine sarmıştı.
“Geçecek Beren, tamam mı? Bunu atlatacağız, endişe
etme” ona sıkı sıkı sarılan bu bedenin sırtında gezen elleri rahatlamasına
yardım ediyordu. Sıkı sıkıya sarılıyor ve ihtiyacı olan şeyi bu bedene, yalnız
olmadığını hissettiriyordu.
“Hadi, akşam yemeği için aşağıya inelim” Çağla’ nın
sözlerinin ardından Beren’ in kolları yavaşça ondan ayrılmıştı.
“Ben gelmek istemiyorum Çağla. Olanlardan sonra
gelmem doğru olmaz” elleri yanaklarını ıslatmış olan yaşları kuruluyordu. Aşağı
inip, Ares ve onun ailesi ile göz göze gelmek şuan bir işkenceden farksızdı
onun gözünde.
“Senin gelmeni isteyen Ares’ di Beren. Eğer şimdi
gelmezsen, seni aşağıya inmen için o gelecektir ve bunun ardından pekte hoş
şeyler yaşanmaz” elini onun omzuna koyduğunda, öylece onu izliyordu Çağla. Eğer
aşağıya tek inerse Ares Beren’ e bir kez daha öfke duyacaktı.
“Hadi, gel” ayaklanıp, elini ona uzattığında, onun
bunu hala yapmak istemediğini görüyordu. Ancak kabul etmekten de, daha iyi bir şansı yoktu, Beren’ in bunun da, farkındaydı. Ona uzatılan ele birkaç saniye
öylece baksa da, sonunda ayaklanmasına yardımcı olması için onun elini kavrayıp
ayaklanmıştı.
Beren elini, yüzünü banyoda yıkadıktan sonra iki
genç kızda sonunda salon kapısı önündeydi. Beren’ in adımları daha fazlasına
ilerleyemeden öylece kapının önünde durmuştu. Utanıyor ve olanlardan sonra
diğerlerinin yüzüne bakamayacak olmanın üzüntüsünü yaşıyordu.
Çağla’ nın elini yeniden sırtında hissettiğinde,
hüzün dolu gözleri ona dönmüştü. Ufak bir tebessüm gördü Beren onun yüzünde. Bu
ona iyi gelir mi, olanları atlatmasına yardımcı olur muydu? Kesinlikle hayır,
ancak Çağla yinede ufakta olsa içeriye girmesi için cesaret vermeye
çalışıyordu.
“Hadi” onun bu sözlerinin ardından yeniden içeri
doğru hareket etmeye başladı iki genç kız. Masada olup, akşam yemeği için eksik
olan bireyleri bekleyen aile bireylerinin gözleri onlara dönmüştü. Ares ise
onları fark etmiş olsa da, gözleri masa üzerinde, kendine bir odak seçmişken,
gözleri oradan ayrılmamıştı.
Beren’in yüzüne bakan herkes yaşanan olayın ne
kadar büyük ve şiddetli olduğunu anlayabilirdi aslında. Zira gözlerinin beyazı
kırmızı bir rengin esiri olurken, tüm gün ağlamış olması ile birlikte göz
çevresi şişmiş ve burnu devamlı peçete ile silindiğinden tahriş olmuştu.
Bunu görenlerin endişeni arttırıyor ve olayları
yarı yarıya bilen erkekleri ise ne kadar büyük bir sorunun var olduğunu
anlamalarını kolaylaştırıyordu. Meliha Hanımın gözleri Beren’ in yüzüne
döndüğünde, anında irice açılmıştı gözleri.
“Kızım bu halin ne, ne oldu sana böyle?” eşinin
sorusunun ardından Mehmet Beyinde gözleri çaprazında oturan genç kızın yüzüne
dönmüştü.
“Soğuk aldım sanırım. Masaya geç kaldığım için özür
dilerim”
“Sorun değil küçük hanım. Senin önceliğin sağlığına
dikkat etmek, sen bizim için kıymetlisin” Mehmet Beyin sözlerinin karşısında
daha da ufalanan Beren’ in ağlamamak için kendi ile iki silahşörün birbirine
meydan okuyup, kılıç kuşandıktan sonraki savaşını yaşıyordu içinde.
“Güzel kızım benim, ilaç aldın mı? Sana sıcak bir
şeyler iyi gelir, çorba yapmamı ister misin?” olayın gerçeğini bilen, Beren’ in
dudaklarından Ares’ e olan utancının yansıdığını bilen kızlar, Meliha Hanımın
bu iyi niyetine karşı daha da dayanamaz hale geliyordu. Daha çok kızıyorlardı
Beren’ e.
Beren’ de, bu iyi niyetin karşısında eziliyordu.
Eğer Ares’ e olan bugünkü sözleri öğrenmiş olsa, Meliha Hanım yine böyle şefkatle
Beren’ in üzerine düşer, onun halinden endişe duyar mıydı? Masada bir ölüm gibi
sessiz olan Ares, hiçbir tepki vermeden masanın üzerindeki odağından
ayrılmıyordu. Sanki masada değilmiş gibiydi.
“Gerek yok. Ben ilaç aldım Meliha teyze, teşekkür
ederim” bu ailenin iyi yürekleri bireylerine karşı yaptığı bu küstahlığı hayatı
boyunca unutmayacaktı. Mehmet Beyin gözleri Ares’ e döndü bu kez. Kıymet verdiği
sevgilisinin bu hali karşın bu kadar ilgisiz olması onu merak ettirmişti.
Elbette onunla birlikte ona dikkat kesilen bir diğer isim Meliha Hanım
olmuştu.
“Yemeğini neden yemiyorsun oğlum?” akşam yemeği
Beren ve Çağla’ nın masaya gelişinin ardından başlamış ancak Ares henüz
çatalına dahi uzanmadan öylece oturuyordu.
“Midem biraz rahatsız” sözleri ile uzun süre aynı
noktada olan gözleri birkaç saniyelik Meliha teyzesine dönmüştü. Eli çenesinde,
sürekli olarak çene çizgisi üzerinde hareket ediyordu. Bedeninde gezen bir sızı
elbette ki vardı ancak ona ilgi ile bakan Meliha teyzesine böylesine bir yalan
söylemekten son derece hoşnutsuzdu.
“Olacak iş değil. Görüyor musun Mehmet Bey,
evlatlarımıza hep nazar değiyor” gözleri endişe ile eşine döndüğünde, Mehmet
Bey o an gözlerini Ares’ e dikmiş, eli çenesi üzerinde hareket ederken, bunu
sıkıntıdan dolayı yaptığını anlıyordu.
Egemen durumu fark edip, Mehmet Beyin gözlerinin
Ares’ in üzerinde gezdiğini fark etmişti. Eğer Ares ve Beren arasında, Ares’
ibu kadar yıpratan bir durum yaşadığından haberdar olursa, onun tepkisi asla
kolay aşılacak bir durum olmazdı. Bu yüzden Anıl ile göz göze gelen Egemen, ona
başı ile işaret vermişti.
“Mehmet amca, arkadaşının oğunun düğününde, artık
pisten aşağıya inemezsin” ortaya hızlıca bir şeyle atan Anıl, bunu işe
yaramasını umuyordu. Mehmet Beyin, gözleri Ares’ in üzerinden ayrıldığında,
diğerleri rahat bir nefes vermişti.
“Ben değil ama Meliha teyzenizin inmeyeceği kesin”
sesindeki alaylı tavırı fark eden erkekler, onun henüz bir şey anlamamasından
dolayı daha da rahatlamıştı. Melih hanım ise eşinin sözlerinin ardından hemen
onunla göz göze gelmişti.
“Nedenmiş o?”
“Sen dans etmeyi seversin hayatım. Kendi düğününde,
diğerlerinden daha çok dans eden gelin olarak tarihe geçtin unuttun mu?” ufak
kahkahası eşiliğinde, söyleyen Mehmet Beyin ardından, masada oturanlarda, ona
eşlik etmişti.
“Asıl sen kendi düğününde, halay başı olup,
ceketini mendil olarak salladığını ne çabuk unuttun?” birbirlerine eğlenerek
söylenen çifte, kardeşlerde, kahkahaları ile eşlik ediyordu. Ancak Ares ve Beren
ise bir yas evi kadar sessizdi.
Atılan kahkahalar, yüzlerdeki gülümseme gerçek ya
da sahte, Anıl yaptığında başarı olmuş ve yemeğin geriye kalan kısmında bu konu
masaya eğlence getirmişti. Biten yemeğin ardından erkekler salonun oturma
bölümüne geçtiği bir vakit kızlarda masadaki kirli bulaşıkları toplamaya
başlamıştı.
Nilay Beren’ in olayları anlattığı vakit evde
değildi ve bu yüzden ona her şeyi anlatan Selin olmuştu. Bu Nilay’da bu
durumdan ötürü en az diğer kızlar kadar Beren’ e karşı öfke duymuştu. Beren
bacaklarında bedenini taşıyacak dermanı olmasa bile masadan aldığı kirli
bulaşıkları mutfağa götürmüş ve ardından mutfak tezgahına bırakmıştı.
Arkasını
dönüp, yeniden salona gidip, tabakları almayı hedeflediği bir sıra Beril ile
göz göze geldi. Çağla, Beril’ in yeniden Beren’ e çıkışmasından endişe edip,
aralarına girmek için hareketlendiği bir vakit onu durduran Selin olmuştu.
“Yorgunsun
Beren, biraz dinlen” Beril’ in bu sözünün ardından yüzünde buruk bir gülümseme
ile karşısında yorgun gözlere baktı. Çağla’ nın gözleri Selin ile göz göze
geldiğinde bir gülümseme ile bakıp, gerçekten araya girmeye gerek olmadığını
görüp rahatlamıştı.
Onun haline
bakıp, ne kadar pişman olduğu gün gibi ortadayken, Beril daha fazla onun
üzerine gitmenin hiçbir anlamı olmadığını düşünüyordu. Beren onu başı ile
onaylamış ve odasına doğru ilerlemişti adımları.
Onun arkasından bakan
kızlar, onun haline her ne kadar üzülüyor ve ona yardım etmek istese de,
ellerinden bir şey gelmeyeceğini biliyorlardı. Elbette bir gün tüm bu
yaşananlar sadece birer anı olarak kalacaktı ancak Beren önce kullandığı bu
sözler için bir bedel ödemeliydi.
Sütün
soğumasını beklemeden içmeye kalkan biri gibi. Ağzı yandıktan sonra dolaptan
alığı yoğurdu bile üfleyerek yemeğe mecbur bırakılmış gibi. Sadece pişmanlık
yetmezdi, bazı şeyler için. Önce büyük bir ceza çekmeli ve böyle böyle tecrübe
kazanmalıydı hayata karşı. Yaptığı, konuştuğu her ne varsa iki kere düşünmesi
gerektiğini böyle öğreniyordu, Beren belkide.
_
Saat gece
yarsını çoktan geçmiş ve karanlık tüm şehri esiri haline getirmişti. Tüm aile
bireyleri uyumak için hazırlıklarını bitirmiş ve odalarına çekilmişti. Koca
malikâne tüm heybeti ile sessizliğe bürünmüştü artık. Ares ve Beren arasında
yaşananlar tüm aileye yansıyor ve onlara sancılar bahşediyordu.
Yapabilecekleri
ve bu durumu çözüme ulaştırabilecekleri bir şey ellerinden gelmezdi, bunu
biliyorlardı. Ancak yinede çift arasında yaşanmış olan bu durumu öylece
görmezden de, gelemiyorlardı.
Herkes
odasına çekilmiş olsa da, bir Ares kalmıştı salonda. Koltukların birinde
oturmuş ve artık düşünmekten beyninde şimşekler çakmaya başlamıştı. Akşamdan
beri bir düzene oturtuğu planını artık işleve geçirmek için pantolonun cebinde
kalan telefonunu çıkardı.
Mesaj
bölümünü açıp, seçtiği adamlarından birine emrini yazmaya başladı. Ve emri olan
adam o saniye harekete geçmişti. Saatler ilerliyor ve Ares salonda oturmaya
devam ediyordu. Ancak daha sonra ayaklanmış ve salondan ayrılmak için harekete
geçmişti. Aklında üzerini değiştirmek vardı o an.
Salondan
ayrılan adımları merdivene yöneldiği sıra basakmalardan başka adım sesleri
gelmiş ve meraklanan Ares başını kaldırdığında, Beren ile göz göze gelmişti.
Beren ona uzaktan bakıp, nasıl olduğuna bakacakken, ona tam olarak
yakalanmıştı.
Merdivenlerden
teker teker inen Beren’ in ardından Ares’ de birkaç adım geriye gitmiş ve daha
sonra çift karşı karşıya kalmıştı. İkisi de birbirinin gözlerine bakmazken,
ikisinin de, nedeni birbirinden çok farklıydı. Beren utandığı için bakamazken,
Ares bakmak istemiyordu.
“Ben” diye
söze başlayan Beren’ in sözünü öyle bir şeyle böldü ki Ares, bedenindeki tüm
kanın çekildiği hissetti.
“Git,
Beren” durup, nefes aldı Ares. Sözleri ile birlikte dudaklarından bir kırmızı
sıvıda sözlerine eşlik etmişti sanki. Bedeninden aşağıya süzülen bu kırmızlık,
bir yaradan akar gibiydi.
“Gitmelisin
Beren, haklısın aslında sen ve ben hiç olmama-“
“Ares”
elleri ile dudaklarını örttü Beren. Susturmak istedi o an sevgilisini.
“Bizim bir
geleceğimiz belki yok. Ben Cüneyt Karal ile aynı geni taşımaktan nasıl ki,
nefret ediyorsam; benimle aynı geni
taşıyacak olanlarda aynı şeyi hissedecek. Mutlu bir gelecek bizim mümkün
gözükmüyor Beren.
Aslında
bunlar en başından beri belliyken, sen o sözlerinle bana bunları yeniden
hatırlattın. O sözlerin canımı ne kadar yakmış olsa da, beni ne kadar yaralamış
olsa da, haklısın. Ama ben o sözlerini öylece yutamıyorum” uzun saatlerdir
haline ağlayan, pişmanlığın içindesancılanan kendi bedenine karşı, şuan
karşısındaki bedenin kenden çok daha beter bir halde olduğunu gördü Beren.
Elinden
canını alıyorlardı sanki bunlar onun sanki son sözleriydi. Fidana dönüşmüş olan
çınarın yaprakları dökülüyordu. Bu fırtınanın sonucunda, ağaçta kurur muydu ki?
“Git,
Beren. Senden biraz uzak kalmalıyım”
“Beni artık
görmek istemiyor musun?” hıçkırıkları arasında söylediğinde, çaresiz sesi,
sevgilisinin bedeninin üşümesine sebep oluyordu.
“Eğer
benden uzaklaşmazsan, bunu atlatamam. Bu sözlerini öylece görmezden gelemem
Beren. Ben bir insanım, kalbimde bunun için sana karşı bir kinin olmasını
istemiyorum. Katı bir kalp ile karşında durmak elini tutmak istemiyorum. Seni
kaybetmek istemiyorum Beren
“Beni
kendinden uzaklaştırma Ares, lütfen” yalvaran sesi daha çok Ares’ acı
veriyordu. Ancak Beren şuan en çok korktuğu şeyi yaşıyordu.
“Seni
özlemeliyim Beren. Sesini, kokunu, sana sarılmayı özlemeliyim. Eğer araya özlem
girerse, hiçbir şeyi umursamadan sana gelmiş olacağım”
“Ya beni
özlemezsen Ares, ya bu kapıdan çıktıktan sonra tekrar girmeme müsaade etmezsen?
Gitmek istemiyorum Ares” bu sözlere Ares bile şuan için yanıt bulamıyorken, ona
karşı ne söyleyebilirdi ki…
“Kapının
önünde seni bekleyen bir araba var. Ona bin, o snei güvenli bir otele
götürecek. Araba ve adam kapının önünde bekleyecek. Herhangi bir isteğine karşı
her daim hazırda bekleyecek” Beren, onunla temas kurmak için öne atıldığı sıra
Ares geriye gidip, elini havaya kaldırarak onu durdurmuştu.
“Yapma,
hadi git artık” tüm bu konuşmaları merdivenlerin tırabzanına yaslanıp, çitfi
dinleyen Can, şahit olmuştu. Odasından ayrılırken, Ares’ i merak etmiş ve onu
görmek istemişti ancak o sıra çiftin sesini duyup, onları dinleme cürretinde
bulunmuştu.
“Lütfen
Ares, gönderme beni, lütfen beni böyle cezalandırma” bu söz daha da canını
sıktı Ares’ in. Onun gözyaşlarına şahitlik ettiği için yüzüne bakmaktan hicap
duyarken, bu sözlerin ardından öfke ile baktı onun yaşlı gözlerine.
“Beren!”
öfke ile sert çıkan sesi ile inledi o an tüm koridor. Can ise aralarında
yaşanabilecek daha kötü şeylere mahal vermemek için yıldırım hızı ile aralarına
girdi.
“Hadi, gel
Beren” onun kolunu nazikçe kavradığında, kapıyı da aralayıp, çıkmak için
harekete geçti. Kapıyı açıp, şirketteki arabalardan birini kapının önünde
gördüğünde, kendi de şaşırmadan edemedi. Ares Beren’ i kesin olarak
gönderecekti.
“Bırak
beni, gitmeyeceğim ben” onun tüm zorlamalarına rağmen, kolundan sıkıca tutan
Can, sonunda onu kapının dışına çıkarmayı başarmıştı. İçeri geri girmek için
çabalıyor ve Can’ ın elinden kurtulmaya çalışıyordu.
“Beren dur
artık” sert bir tavırla onun bu çırpınışlarına son vermek istedi Can.
“Eğer
gidersem, bir daha geri dönmeme izin vermeyecek. Beni bu şekilde cezalandırmasın,
lütfen konuş onunla” gözleri yanaklarını ıslatırken, kaçıncı olduğunu saymak
için belki de bugün milyonları görecekti sayısı.
“O sana
ceza vermiyor Beren. Böyle düşünerek onu daha çok öfkelendiriyorsun. O her
şeyin normale dönmesi için sadece kendine biraz zaman veriyor. Yaptığın her
neyse bunu seni kırmadan atlatmak istiyor” ses tonunu yeniden normal bir
seviyeye getirdi Can. Zaten yeterince yıpranmış olan bu genç kızı daha da
zorlamak istemiyordu.
“Dediğini
dinle ve arabaya bin. Senden vazgeçmeyecek inan bana. Sadece seni özleyip, bu
durumu atlatmasına müsaade etmelisin” gözlerine bakıp, yumuşak bir ses tonu ile
dile getiriyordu Can. Sözlerine kendide inanmak istiyordu.
“Onu
tamamen kaybetmekten korkuyorum Can”
“Ona ne
yaptın bilmiyorum, onun canını nasıl yaktın bilmiyorum. Ama yaptığın öyle çok
canını yakmış olmalı ki, bak şuan bu anı yaşıyorsunuz. Yaptığın şey için sadece
pişman olmak yetmez Beren, bunu için bir bedel de, ödemek zorundasın.
Onu sen
yaraladın Beren, ona iyileşmesi için müsaade etmeye mecbursun. İnan seni bu eve
yine kendi getirecek ama o zaman kadar sabırla beklemelisin. Şimdi dediğini yap
ve ona biraz zaman ver” bekleyen arabanın kapısını açıp, binmesi için
beklemişti. El mahkûm olarak Beren arabaya bindi ve onu sevgilisinden
uzaklaştırmasına müsaade etti.
Beren’ i evden uzaklaştıran araba gözden
kayboluncaya kadar arkasından baktı Can. Tekrar içeri girdiğinde ise Ares’ i
aynı yerinde bulamamıştı. Hem bulsa da, bu durumda ne diyebilirdi ki? Kendi
odasına doğru ilerlemeye devam etmiş ve sessiz adımları merdivenleri aşmaya
koyulmuştu.
Ares odasına ulaştığında, öylece kapının önünde
kalıp, yatağa bakıyordu. Henüz dakikalar önce Beren’ in burada olduğunu
kanıtlayan kokusu hala burnuna dolarken, onun yüzüne bir tokat gibi çarpan bir
gerçek gibiydi.
Üzerine değiştirmek için dolabına yöneldiğinde,
adımları savsaktı. Ayakta durmaktan bile aciz bir beden gibi hissediyordu
kendini. Beren acısını gözyaşları ile damla damla süzerken, Ares tüm bunları
sessizce yine içinde biriktiriyordu.
Beren’ in evden ayrılması, sadece Beren’ i üzen ya
da yaralayan bir durum değildi. Bu belki Beren’ den çok daha fazla Ares’ in
canını yakıyordu. Sevgilisinden duyduğu o küçük düşüren sözlerin ardından kendi
dili ile sevgilisinin gitmesini istemişti.
Bunu kabul edemez ki, Ares bu sözlerin ardından
Beren’ in gözlerine sevgi ile bakamamaktan endişe ediyordu. Kırgınlığının,
zedelenen onuru ile ona nasıl güzelim diye seslenebilirdi? Ares onun gitmesini,
şuan ki öfkesinin onu tamamen kaybettirmemesi için istemişti.
Beren’ in gözünden de, bedeninde uzak olması ona
rahatsızlık verip, onu özlemeye başladı an ona gidebilirdi. Ancak şimdi biraz
ayrı kalmaları ikisi içinde daha sağlıklı bir karardı. Büyük kavgalar ile
birbirlerine öfke kusmak yerine, sakince bunu çözüme kavuşturmak istiyordu
Ares.
Kıyafet dolabından aldığı bir şort ile
üzerindekileri değiştirdikten sonra odadan ayrılan adımları, sonunda bodrum
katındaki spor salonuna ulaşmıştı. Ares güneş yüzünü gösterip, onu selamlayan
horozların zamanına kadar orada kalmış ve odadaki tüm aletlerde uzun uzun zaman
geçirmiş ve bedenini yorup, aklını meşgül etmişti.
Onca yorulma yeterli olmuş ve geceyi atlatmasına
yardım etmişti. Odadan ayıldığında adımları, kattaki çamaşır odasına ulaşmış ve
oradaki banyoyu kullanarak duş almıştı. Kısa süren duşun ardından şortunu
giyip, baş havlusu ile birlikte yeniden oyun odasına ulaştığında, kendini
koltuklardan birine atmıştı.
Sağ elini başının altına almış ve birazda olsa
uyumaya çalıştı. Yorgun olan bedeni ise ona yardımcı olarak kısa zamanda uykuya
dalmasına müsaade edip, dinlenmesi için biraz olsun fırsat vermişti. Aradan
geçen zamanın ardından artık şehirde tam anlamı ile hareketlilik başlamış ve
herkese işi yetişme derdi ile evinden ayrılmaya koyulmuştu.
Malikâneden güne erken başlayanlardan biri bu kez
Can olmuştu. Yanında tatlı uykusunun tadını çıkaran sevgilisini uyanmamasına
dikkat ederek yataktan ayrılmıştı. Gece yaşananlardan dolayı neredeyse
uyuyamamış ve birkaç saatlik uykunun ardından günü karşılaşmıştı.
Banyo işi bittiğinde, odadan ayrılmış ve adımları
ilk olarak Ares’ in odasına yönelmişti. Kapıyı aralamış ve kapı aralığından
başını hafifçe içeri uzattığında, karşılaştığı şey koca bir boşluk olmuştu.
Nerede olacağını pekte zorlanmadan bulan Can merdivenlerden inmek için
hareketlendiğinde, birkaç basamağın ardından Anıl’ ın sesini duymuştu.
“Can” odasından çıkan kardeşinin yüzüne baktı Can.
Üzerinde olan takım elbisesi ile tamamen hazırlanmış olan kardeşininde, onun
gibi erken saatlerde günü karşıladığını anlamıştı.
“Erkencisin” Can’ ın sözlerinin ardından ufak bir
göz devirme hareketinde bulundu Anıl.
“Hiç uyuyabildin mi diye sorsana, Ares tüm gece
aklıma takıldı” Anıl, söylediği sıra Can’ ın yanına ulaşmıştı.
“Al benden de o kadar. Ona baktım ama odasında yok,
sanırım aşağıda” iki genç, kardeşleri için hayli endişelenerek merdivenleri
aşmış ve oyun odasına ulaşmıştı. Odada yanan loş ışık sayesinde koltuklardan
birine üstsüz hali ile uyuya kalmış olan kardeşinin bedenini gördü ikisi de.
O an göz
göze geldi iki kardeş. Onun yara izleri ile dolu olan bedeni ile karşılaşmayalı
hayli zaman olmuştu ikisi içinde. Her gördüklerinde aynı his ele alıyor ve
eskiye ufak bir dönüş yapıyorlardı. Her ikisininde gözlerinin önünde o an; bu
yaralar henüz taze iken, içinden nasıl kanların durmaksızın aktığının görüntüsü
vardı.
İleriye doğru birkaç adım atan Can, uyuyan
bedeninin yanına yaklaştığında, gözleri artık yaraların üzerinden ayrılmıştı. Onu
uyandırmayı hedeflerken, uyandığı zaman nasıl bir tepki ile karşılaşacağını
bildiğinden adımları son derece temkinliydi.
“Ares” ddiği sıra elini onun çıplak omzuna
koymuştu. Elinin altında olan yara izinin kabartılı hali eline temas ettiğinde,
sanki bir elektrik akımı veriliyordu bedenine.
“Ares, uyan kardeşim” tuttuğu omzunu sıkıyor ve
ufak ufak uyanmasını sağlamak için sarsıyordu. O sıra gözlerini hafifçe
aralayan Ares, omzunu tutan eli hızlı bir hareket ile kavramış ve ters
çevirmişti. Acıyla ufak bir ses çıkarıp, yüzünü buruşturan Can ise onun kendine
gelip, olayı anlaması için bir süre beklemişti.
“Dokunmadan, yaklaşmadan uyandır Can. Öğrenemedin
bir türlü” yeni uyandığı için hasarlı duyulan sesi son derece katıydı. Fabrikada
birçok kez başından soğuk sular ile uyandırılan, çoğu kez saçlarına asılan
adımlar yüzünden çığlıklarla uyunan, birçok kez annesinin çığlıkları ile uyanmak
zorunda kalmış olan Ares’ in o günleri hatırası gibi böyle bir durumu da vardı.
Uyandıran her kimse onu idrak edemeden önce bir süre anlayana kadar canını
yakıyordu.
“Burada uyuya kalmışsın Ares” Anıl, onlara birkaç adım
yaklaştığında, başı ile onayladı Ares onu. Koltuğun kenarına bıraktığı ufak baş
havlusunu alıp, boynuna attığında, kardeşlerinin gözlerinin önünde olan yara
izlerini büyük bir kısmı kapanmış oldu.
“Sizden bir isteğim var” onun sözlerinin ardından
beklentiyle bakan kardeşlerinin karşısında, omuzları dikleştiren Ares, gözleri
ikisinin arasında mekik dokumaya başlamıştı.
“Can, sen bana bir takım elbise getir. Anıl, sende
diğerlerini buraya gelmelerini söyle” onu başları ile onaylayan iki kardeş de,
odadan ayrılıp, dediğini yapmaya koyulmuştu. Yeniden çamaşır odasına giren
Ares, Can ona istediğini getirene kadar duş almıştı.
Aradan geçen zaman sonrası Can, ona istediğini
getirmiş ve istediği takım elbiseyi ona vermişti. Üzerini giyinip, yeniden oyun
odasına dönen Ares, onu bekleyen diğer kardeşleri ile karşılaşmıştı.
“Bilmenizi istediğim bir durum var. Bu yüzden erken
bir saatte sizinle burada konuşmak istedim” sözleri sırasında karşısında onu
ilgi ile dinleyen kardeşleri ile göz göze gelmeyi ihmal etmiyordu Ares. Her
birinin gözlerinde merakta vardı, endişede.
“Beren ile aramızda şuan için aşılmamış bir mesele
var. Bu yüzden Beren bir süre malikânede kalmayacak. Bu durum düzelene kadar
onun burada olmaması şuan için en iyisi” yüzündeki ifade, sesine yapışan bu
hüzün karşısında, onun hakkında daha da endişeye kapıldı kardeşleri. Beren’ i
bile göndermiş olan Ares yaşanılan bu acı karşısında ne kadar kan kaybediyordu?
“Bu durum gerçekten düzelecek mi, peki?” Beril’ in
sorduğu sıra sesi titremişti. Beren’ i göndermiş olan Ares, karşısında bunun
gerçekten olmasına gerek olup, olmadığını sorguluyordu. Zira Beren’ in gitmiş
olması en çok yine Ares’ in zararına olacaktı.
“Beril” sözler karşısında, herhangi bir şey
söylemeye hakları yoktu. Çiftin arasında bir durum yaşanmış ve yine ikisinin
arasında çözüme kavuşabilecek bir durumdu.
“Bu cezayı kime veriyorsun Ares. Kendine mi, yoksa
Beren’ e mi?” İdil’ de tepkili gözleri ile Ares’ in yüzüne baktığında, onun
endişesi Beren’ e olduğu kadar Ares içinde endişeleniyordu.
“Hey!” kalın sesi ile yüksek bir tonda çıkışan
Egemen’ in ardından artık gerçekten susmaları gerektiğini anlayabiliyordu
kızlar. Egemen ise karşılarında kimin olduğunu unutmuş gibi hareket eden
kızlara öfke ile bakıyordu.
“Çıkabilirsiniz” Egemen kadar yüksek olmayan ses
tonu ile söyleyen Ares, diğerleri durumun daha da kötü bir hal almasından
endişe etti, o an. Ares odada kalırken, diğerleri onun dediğine uymuş ve sessiz
adımlarla odadan ayrılmıştı.
“Sakın bir daha bunu yapmayın. Onu bir daha sakın
sorgulamayın. Anlaşıldı mı?” öfkeli sesi ile kardeşlerini uyarırken, işaret parmağında, sözünün daha etkili olması için sallıyordu. Bu aslında ne kadar
yanlış bir davranış olduğunu gayet iyi bilen kızlar, Egemen’ in sözlerinin
ardından mahcubiyetle başlarını eğmişlerdi. Onu başlarını usul usul sallayarak
onayladı kızlar.
“Hayatım biz onu-“ sevgilisinin biraz olsun
sakinleştirmek ve neden böyle bir şey yaptıklarını anlatmak için söze başlayan
Çağla’ yı yine sert sesi ile durdurdu Egemen.
“Böyle bir şeye bir daha sakın kalkışmayın bile
Çağla. Kimsenin onun hayatı üzerinde söz hakkı yok” gözleri sevgilisinin
üzerinde olsa da, aslında sözü tam olarak her kardeşi içindi.
“Çocuklar” gelen naif sesin ardından gözleri
ilerideki çifte döndüğünde, Arslan çifti ile karşılaşmışlardı.
“Görüyor musun, Mehmet Bey; ne çalışkan evlatlara
sahibiz. Erkeden uyanıp, iş için hazırlanmışlar bile” evlatlarına gururlu bir
ifade ile bakan Meliha Hanım yüzünde görülmeye değer hoş bir gülümseme
belirmişti.
“Tabi hayatım, erken kalkan yol alır demişler.
Kazanmak için önce disiplinli bir çalışma gerekiyor” çift öylece durmuş biraz
ileride öylece duran evlatlarına bakıyordu.
“Ares ve Beren nerede?” kardeşlerin her biri
buradayken, Ares ve Beren’ in yokluğunu ilk saniye fark etmişlerdi. Büyük bir
merak ile soran Meliha Hanım, onların uyuyor ihtimali üzerinde hiç durmamış
zira Ares’ in gece uyuma problemi varken, bu saate kadar uyuyor olabilme
ihtimali son derece mantıksız bir ihtimaldı.
“Beren dersi olduğu için erken çıktı. Ares ise
evde, o da birazdan kahvaltı için burada olur” Selin şuan için durumu en iyi
şekilde kurtarmanın yolunu diğerlerinden hızlıca bulup, karşısındaki çifti ikna
etmiş olmanın ümidini taşıyordu. Ancak o sıra oyun odasından çıkan Ares’ de
onlara dâhil olmuştu.
“Beren’ i okula, sen neden bırakmadın, oğlum?”
gözleri Ares’in yüzünde gezinen Mehmet Beyin ses tonunda ve yüzünde ki imayı
fark etmemek, aile bireyleri için içten bile değildi. Bu kez durumu kurtarmak
için ortaya atılan Can olmuştu.
“Onun hizmetine verilen özel şoförü ile gitti”
evet, Can haklıydı. Dün gece Beren gerçekten ona hasis edilen özel bir şoför
ile evden ayrılmıştı. Söylediği ile çiftin yüzündeki memnun ifadeyi görüp, her
şeyin yolunda olduğunu anlayabiliyordu kardeşler.
“Güzel” gözleri hala Ares’ in yüzünde gezinirken,
sanki bir şeylerin varlığını hisseden bir ifadeye bürünen Mehmet Beyin biran
evvel onun ortamdan ayrılmasını diliyordu.
“Kahvaltı hazırlayalım” Nilay’ ın bu söylediği ile
kızlar ve Meliha Hanım mutfağın yolunu tutmuştu ki, Mehmet Bey hala olduğu
yerde dururken, bunu gören erkekler gergin bir havaya bürünüyordu.
“Ares?” ses tonundaki soru soran o tını bunun hiçte
hayra çıkmayacağını hissediyordu erkekler.
“Efendim Mehmet amca” dün akşam ki yemekten bu yana
Ares’ in tavırlarında bir şeyler olduğunu sezmiş olan Mehmet Bey sebebini
öğrenmek için bit hayli meraklıydı. Ancak Ares’ in sorgulanıyor hissine
kapılmasını istemediğinden, biraz daha beklemeyi seçmişti.
Gözlerine baktığı oğlunun sanki acı çeken bir yanı
vardı. Gözlerini kaplayan hüzün her zaman ki gibi değil fazla taze görünüyordu.
“Dünden beri garip bir hal var oğlum üzerinde,
nedir seni bu hale getiren? Sanki bedenin burada da, ruhun kayıp gibi Ares”
onun sorusu ile bir vazo durup dururken paramparça olmuş gibi kokruttu, Mehmet
Beyin karşısında olan beş erkeği de. Ares’ in ona yanıtı ne olacaktı, kardeşler
en çok bunu merak etti, ona.
Yaz günü
yaprak döküyorum Mehmet amca. Köklerim topraktan ayrılırken, canım fazlası ile
yanıyor. Yeşil yapraklar sararıp, sokağın zeminini kendine yuva edinirken,
dallarım çok kurumaya yüz tutmuş, artık bana ait değilmiş gibi…
Ares’ in nu soruya yanıtı bu olacaktı. Ancak
karşısındaki adamı da, içinde taşıdığı bu acıya ortak etmek istemedi. Öte
yandan eğer bu durumu Mehmet Beyde öğrenirse, Beren açısında hiçte sağlıklı
şeyler yaşanmazdı. Ve Ares bunu kesinlikle istemiyordu.
“Bana güveniyor musun, Mehmet amca?” gözlerine
baktığı, manevi babası olarak kabul ettiği Mehmet Beyin sözlerini bekledi Ares.
“Hiçbir şüphe duymadan hemde” bu öylesine söylemiş
bir söz değildi elbette. Mehmet Bey Ares’ in sözlerine gerçekten hiçbir şüphe
duymadan inanıyordu. Zira Ares Karal her daim doğruyu konuşması gerektiğini
annesinden on iki yaşında yediği bir azar sayesinde öğrenmişti. Ve o günden
sonra her daim doğru olanı konuşmayı kendine ilke edinmiş olan Ares ileri ki yaşları bu tamamen onun bir parçası haline gelmişti.
“O zaman endişe etmene gerek yok. Bir zaman sonra
bunu da atlamış olacağım. Ben güçlü bir adamım” kendime hatırlatıyordu, yoksa
diğerlerini mi, bu konuda ikna ediyordu, anlamak biraz zordu bu durumda.
“Elbette sen gördüğüm en güçlü adamlardansın oğlum.
Her ne olursa olsun, atlatacağını biliyorum” Mehmet Beyin sözlerinin ardından
yüzünde buruk bir gülümseme belirirken, daha sonra adımları mutfağa
ilerlemişti
Ares’ e sorununun ne olduğunu sormamıştı Mehmet Bey
çünkü Ares bunu onunla paylaşmak isteseydi zaten en başından daha o sormadan
söylerdi. Bu yüzden oğlunun yaşadığı durumu ona söylemeyeceğinden dolayı hiçte
sorma zahmetine girmemişti.
Yeni yeni yeni bölüüüüüümm lütfen
YanıtlaSilUzun bir bölüm gelsin bugün lütfen
YanıtlaSil👌
YanıtlaSilYeni bölüüüüüüğğğğüüüüüüüüüüümmm
YanıtlaSil