Çift, kafeden çıkıp, etrafı dolaşmaya devam
etmişti. Uzun yürüyüşlerinin ardından sahile ulaşmış ve denizin sesini ve
kokusu ile bütünleşmişlerdi. Sahilde denizin ortalarına doğru uzanan özel yapım
demirden bir iskele bulurken, bu iskele büyük bir önem taşıyordu.
Onu özel kılan şey ise; üzerine, çiftlerin taktığı
aşk kilitleriydi. Önceden tahtadan olan iskele, kilitlerin ağırlığından dolayı
yıkılmış ve belediye çalışanları çareyi onu demirden yapmakta bulmuşlardı.
“Ares, şuraya bak! Bunların Türkiye’ de de
olduğundan haberim yoktu” eli ile işaret ettiğinde, sevgilisinin gözleri
anında, işaret ettiği yere dönmüştü.
“Sen de kilit asmak ister misin?” onun bu hevesli
hallerine bakıp, bunun onu ne kadar memnun edeceğinden emin olarak sordu Ares.
“Yapabilir miyiz?”
“Sen iskeleye gidip onlara yakından bak. Ben kilit
alıp, yanına geleceğim” sevgilisine naif bir gülümseme ile bakıp, ardından
dediği gibi yanından ayrılmıştı Ares. Beren’ de adımlarını iskeleye yöneltip,
ilerlemeye başlamıştı.
Ares’ in kilit almak için dükkâna ulaştığı sıra
Beren’ de iskeleye çıkmış ve üzerinde asılı olan kilitlere yakından bakmaya
başlamıştı. Deniz – Demir, Cemile – İsmail, Yasemin – Faruk, Eda – Metin, Kübra
– Ares. Tüm isimleri tek tek okuduğunda, son kilidin üzerinde yazan isimleri
okuduğunda, orada durdu Beren.
Gözlerinin gördüğü bu isimler ile gözlerinin odağı
kaybolmuş gibi öyle baktı, kilide. Boğazında hissettiği kuruluğun yanı sıra bir
de, kuru boğazı ile yutkunmaya çalışıyordu. Bu o an sanki yıllarca tüm
insanların dilinde doşan deniz kabuklarının içinde duyulan deniz sesinin
varlığı gibiydi.
Kulağınıza büyük bir hevesle dayadığınız deniz
kabuğunun içinde, sahile vuran dalgaların sesini beklerken, aslından tamamen
sessizlikten başka bir şey yoktu. Beren’ de bu deniz kabuğunun sesinin
varlığına inanıp, aslında gerçek olmadığını acı bir gerçekle öğreniyor gibi
hissetmeye başlamıştı.
“Al bakalım” Ares nihayet sevgilisinin yanına
ulaştığında, dükkân sahibinden aldığı mavi renkteki kilidi alması için
sevgilisine uzatmıştı. Ancak onda herhangi bir hareketlilik görmediğinde,
gözlerini yüzüne bakması için çevirmişti.
“Beren, neyin var?” gözleri odaklandığı yerden
ayrılmayıp, herhangi bir hareketlilik göstermediği gibi konuşmayan Beren ile
Ares sevgilisi için endişelenmeye başladı o an.
“Aslında hiçbir sözün şaka değildi, değil mi? Her
sözün gerçekti ama sen bana öyle olmadığını söyledin”
“Güzelim, ne diyorsun sen?” olanları hiçbir anlama
oturtamayan Ares, sevgilisinin gözlerinin içine bakıyor, bir şeyler anlamaya
çalışıyordu. Güzel sevgilisinin her an ağlamaya hazır konumunun varlığını
sorguluyordu o an.
“Kübra eski kız arkadaşının adı, değil mi?”
“Ne?” bir
anda tüm şaşkınlığı gözler önündeyken, soran Ares, onun cümlelerini anlamaya
çalışıyordu.
“Ona da mı, evlenme teklifi etmek için buraya
getirdin?” gözleri dolu dolu, sözleri buruk olan sevgilisinin bu haline
karşılık olarak, ufak ufak kızmaya başladı Ares.
“Beren bunu nereden çıkardın?” böyle bir düşünce
nasıl olur da, sevgilisinin beyninde yer edinirdi, anlamaya çalışıyordu. Beren o
an eli ile kilidi göstermişti. Ares bir anda güçlü bir kahkaha ile sevgilisinin
kulaklarını çınlattı.
“Hem beni kandırıyorsun, hem de her şey ortaya
çıktığında, bir de gülüyorsun” başını geri atarak gülen sevgilisine Beren,
kınayan gözlerle bakmıştı.
“Kim bu, Kübra?” bu durum karşısında Ares, olanca
gücü ile gülüyordu.
“Ya gülme de, kadının kim olduğunu söyle” ellerini
belinin iki yanına koyduğunda, bu görüntü karşısında, Ares’ in gülüşü daha da
derinlik kazanmıştı.
“Bak hala gülüyor ya” kızgınca konuşurken, Ares ise
o an gülmekten ağlama moduna geçmişti. Beren ise onun coşkuyla attığı kahkahası
karşısında, öfkeden deliye dönmek üzereydi. Artık gülmekten karnı ağrırken, acı
çekmeye başlayan Ares, elini sevgilisinin dudaklarına siper edip, daha fazla
konuşmasına engel oldu.
“Güzelim, daha önce hiç gülmediğim kadar şuan çok
güldüm. Artık acı çekmeye başladım. Eğer çatlayıp ölmemi istemiyorsan, lütfen
sus” Beren, sevgilisinin bu yaptığına şaşırsa da, kendini toparlayıp, onu başı
ile onaylamıştı.
“Dünya üzerindeki tek Ares ben miyim?” Ares bu
sorusunun üzerine, elini sevgilisinin dudaklarından yavaşça ayırmış ve
gözlerine bakıp, sorusunun yanıtı almayı beklemişti.
“Türkiye’ de kaç kişinin adı Ares olabilir?” öfke
ile çıkıştı ona.
“Bir yunanlı, Türk olan biriyle evli, ya da ailesi
mitoloji ile ilgilenen biri olmaz mı?
“Çok mantıklı gerçekten” alayla bir ifade ile
söylediğinde, ses tonunda onu bu konuda rahatsız etmek ister gibiydi.
“Sen söylediğini mantıklı olduğu için mi
savunuyorsun?” aralarında geçen bu anlamsız sorun yüzünden Ares, sevgilisinin
incindiğinin ve bunu gerçekten inandığından dolayı kırıldığının farkındaydı. Bu
yüzden durumu kurtarmak istedi. Aralarında kalan birkaç adımlık mesafeyi
kapattı ve sevgilisinin yüzünün avuçları arasına aldı.
“Senden önce hiç olmadı güzelim. Ama sana bu konuda
yemin bile edebilirim ki, senden sonrası diye de, bir şey olmayacak. Bir daha
kimseyi bu kadar çok sevmeyeceğim. Bir daha kimsenin ufak tebessümü için kalbim
böyle hevesle çarpmayacak.
Kimsenin canı yanacak diye bu kadar korkmayacağım.
Kimsenin varlığı için şükrü bol bir insan olmayacağım. Doğduğum günden ta ki
öleceğim güne kadar güneşim sen olacaksın ve ben yalnızca sana muhtaç olacağım”
deniz kabuğunu kulağına dayayıp, içinden dalgaları sesini duymak için bekleyip,
hüzrana uğrayan Beren’ in elinden Ares, o deniz kabuğunu alıp, denizin içine
geri atmıştı.
Karşısında duran koca okyanusları sanki ayaklarının
altına sermiş ve eli ile işarettiği yere kadar ona ait olduğunu söylemişti.
Şimdi böyle bir şeye sahipken, kim küçük bir kabuğun içindeki sesi dinlemek
isterdi.
“Yani sadece isim benzerliği öyle mi?” tabi Beren,
yine tam olarak emin olmak istiyordu. Duyuğu sözlerin karşısında ne kadar sarhoş olduğunu ve midesinde yaşayan yüz binlerce kelebeğin gökyüzüne
kavuştuğunu gerçeğini de böylece gizlemek istemişti.
“Kesinlikle, hadi al bakalım” elinde kalan,
sevgilisi için aldığı kiliti ona uzattı. Paketten çıkan mavi renkte şirin bir
asma kilidiydi. Hem anahtarını, hem de yanındaki küçük kalemini de kutudan
çıkardı Beren.
“Kalemle dileğini yazıp, asacaksın. Anahtarını da
denize fırlatacaksın” kilit almak için girdiği dükkândaki satıcının
söylediklerini aynen sevgilisine aktardı Ares.
“Neden kendine almadın?” sevgilisinin bu sözüne
karşılık alnını kırıştırarak, onun yüzüne baktı Ares. Bunu gerçekten sorup
sormadığını sorguluyordu o an. Ares’ in böyle bir şeyi gerçekten yapacağına
inandığı için mi sorduğunun hayretini yaşadı Ares.
“Pekâlâ, ben dileğimi yazayım” kalemin kapağını
açtığında, elindeki küçük mavi rendeki kilidin üzerinde gerçek olmasını
istediği dileğini yazmaya koyuldu Beren. Elinden geldiği kadar harfleri küçük
tutmaya çalışmış ve bu konuda iyi bir sonuç çıkarmıştı.
Kara bulutlar
ailemizin üzerinden her daim uzak dursun…
“İşte, bitti” yüzünde keyifli bir gülümseme ile
söylediğinde, Ares gözlerini onun yazdığını okumak için kilidin üzerine
çevirmişti. Onunda hoşuna giden bu dileğin ardından güzel sevgilisinin alnına
ufak bir öpücük bırakmıştı. Daha sonra ise Beren, kilidine uygun bir yer bulup,
asmış ve ardından gözlerini kapayıp, dileğinin gerçek olmasını umarak, anahtarı
denize fırlatmıştı.
İşleri orada biten çift, iskeleyi el ele dolaşmaya
devam etmişti. Kilitlerin üzerinde yazan isimleri okumaya devam eden Beren,
bundan büyük bir keyif alır gibiydi. Ancak daha sonra bu sefer sevgilisinin
adının yanında başka bir kızın adını okumuştu.
“Bu seferde Neslihan” elini ondan ayırıp, kızgın
bir sesle sordu Beren.
“Yine mi, güzelim?” bıkkın bir sesle sorduğunda,
bunu gerçekten nasıl bir mantıkla kabul ettiğini anlayamıyordu.
“İstemiyorum ben, çıkaracağım bu yüzüğü” aslında
Beren, her daim kendisi ile uğraşan sevgilisi ile bu kez kendi uğraşmak
istemişti. Elbette ki, bu isim konusuna şuan için inanmıyor ve herhangi bir
kıskançlıkta göstermiyordu. Onun amacı biraz olsun sevgilisini uğraştırmaktı.
Yüzün taşıdığı elini, sevgilisininde görebilmesi
için havalandırmış ve yüzüğü parmağından çıkarmaya yönelik hareketlenmeye
başlamıştı. Bu duruma öfke ile baktı Ares. Ona engel olmak için bileğini
kavrarken, güçlü tutuşu ile sevgilisinin canını ne kadar yaktığını da,
umursamamıştı.
“Sakın, eğer
o yüzüğü parmak boğumuna kadar dahi oynatırsan, bu soğuk havada seni denize
atarım” ses tonundan bile Beren onun bu konuda ne kadar ciddi olduğunu
anlayabiliyordu.
“Şaka ile karışık olan sözlerine, ciddi şeyleri
karıştırırsan altından kalkamazsın”
dişlerinin ardından, öfkesinin gözlerini perdelediği sıra onun arkasından
bakıyordu, karşısındaki gözlere. Sakin olmaya çalışıyor ve onun canını dili ya
da fiziki olarak daha fazla zarar vermek istemiyordu.
Ares bu tür konularda düz bir adamdı. Bu yüzük
artık Beren’ in bedenin bir parçasıydı. Ares onu Beren’ in parmağına bir kez
takmıştı. Her ne sebep olursa olsun; eğer Beren bu yüzüğü çıkarırsa, Ares asla
yeniden takmayacaktı. Eğer bu yüzük öylece çıkacaksa, iki bedenin en kıymetli
anı olan o evlilik teklifinin, heyecanının, değerinin ne anlamı kalırdı.
Sevgilisinin kolunu hırsla bırakan Ares, arkasını
dönüp yürümeye başlamıştı. Demirden yapılmış olan zeminin üzerine değen adımları
tok bir ses ile sevgilinin kulaklarına ulaşırken, Beren bunu korkuyla
dinlemişti. Arkasından gitmeyi, birkaç saniye sonra akıl edebildi Beren.
“Ares,
bekle” arkasından seslense de, sevgilisini sanki onu duymuyor gibi hiçbir tepki
vermeden ilerlemeye devam etti. Ares iskeleden indiğinde, Beren ona ancak
yetişebilmiş ve durdurabilmek için önüne geçmişti. Olanca gücü ile sevgilisinin
büyük adımlarına yetişmek için hayli zorlanmış ve nefes nefese kalmıştı.
“Öz-“ kolundan tuttuğu sevgilisinin gitmesine engel
olmak isterken, sözlerini bölen nefesini düzene sokmaya çalıştı.
“Özür dilerim. Aptallık ettim. Ben senin bu kadar
kızacağını düşünmemiştim. Amacım sadece seninle biraz uğraşmaktı” nefesini
topladıktan sonra doğru birkaç kelimeyi yan yana getirmeyi başarmıştı Beren.
“Bugün beni
gerçekten çok fazla zorluyorsun Beren. Eğer o yüzüğü bir kez parmağından
çıkarırsan, asla ikinci kez takmayacağım. Anladın mı?”hüzünlü bakan
sevgilisinin gözlerine öfke ile bakıyorken, bundan kendi de, hoşnut değildi.
Onun bu sözlerinin ardından endişeye kapılan Beren,
eğer böyle bir gün gerçekten yaşansa ne yapardı, tahmin etmeyi bile reddetti. Bu
yüzden bu konuda hassas davranması gerektiğine dair kendini tembihliyordu.
Sevgilisini başı ile onayladı o an.
“Bana çok kızdın mı?” alacağı tepkiden korkarak,
söylediğinde, gözleri sevgilisinin yüzünden bir an olsun ayrılmıyordu. Ancak
Ares aynı katı ifadeyle onu başı ile onaylayarak yanıtlamıştı.
“Eğer seni öpersem, benimle barışır mısın?” onu bu
masum haline karşılık, o an gülmemek için kendini tutmakta zorlandı Ares. Onu
yine başı ile onaylayarak yanıtladı.
Beren, parmak uçlarında yükselip, onun sağ yanağına
yumşak bir öpücük bırakmıştı. Ares başını iki yana salladı o an. Bu kezde onun
sol yanağını öptü Beren. Ancak Ares’ in tepkisi aynıydı.
Önce etrafa göz gezdirip, kolaçan ettikten sonra
kimsenin onlarla ilgilenmediğinden emin olup, daha sonra ise yeniden parmak
uçlarında yükselip, sevgilisinin dudaklarına diğerlerinde daha anlamlı bir
öpücük bıraktı.
“Barıştık mı?” masum masum sevgilisinin gözlerine
baktı Beren.
“Barıştık” ona daha fazla kıyamayan Ares, yüzünde
hoş bir gülümseme ile onun gözlerine bakmış ve onun rahat bir nefes almasını
sağlamıştı.
_
“Al bakalım” dediğinde, sıra elindeki beyaz renk
pamuk şekeri, henüz tam olarak büyümemiş sevgilisine uzatmıştı. Aralarından
geçen konuşma sonrası sahilde el ele yürümeye devam etmişlerdi. Daha sonra ise
Beren’ in pamuk şeker satan birini görüp, almak istemesinin ardından Ares
sevgilisine kısa zamanda istediğini sunmuştu.
“Teşekkür
ederim” parlak olan gözleri daha da parladığı bir zaman hevesle ona uzatılan
pamuk şekeri parmaklarının arasına kabul etti Beren. Sahil kenarına sırası ile
dizilmiş olan banklardan birinde, yan yana oturmuş; yaratıcının insanoğluna bir
armağanı sayılan dalgaların kıyıya vuran sesi ile birlikte muhteşem deniz
kokusunu ciğerlerine dolduruyorlardı.
Oturdukları yerden karşıya bakın çift alabildiğine
maviliğin içindeyken, başka bir âleme yolculuğa çıkmış gibiydi. Pamuk
şekerinden bir parça koparan Beren, ağzındaki o çok sevdiği tadın yanında bir
de, manzaranın tadını çıkarıyordu.
“Sen de ister misin?” onu normal bir insan olarak
kabul eden sevgilisine karşılık olarak minnet duysa da, kendi hala buna alışamamış
olan Ares, yüzünde bir gülümseme ile başını iki yana sallayarak, onun teklifini
reddetmişti.
Beren elindeki şekerini keyifle yemeğe devam ettiği
sıra aklında beliren bir görüntü ile yüzünde muzur bir gülümseme oluşmuştu. Bir
pamuk şekere, bir sevgilisine bakıyordu. Bu durum daha sonra Ares’in de
dikkatini çekmişti.
“Sonunda buldum Ares”
“Ne buldun ki, böyle heveslendin güzelim?”
heyecanlı sesi ile gözleri daha da parlayan sevgilisinin yüzüne baktı Ares. Bir
hayli de onun aklından geçeni merak etmişti.
“Senin nasıl bir poz vermen gerektiğini” gözlerini
deviren Ares, daha ciddi bir konu bekliyordu. Ancak duyduğu onu hiçte memnun
etmemiş, gözleri yeniden denize dönmüştü.
“Bu kadar heyecanlandığı için daha ciddi bir konu
bekledim, bende” gözleri ona döndüğünde, hevesini kaçırmaktan vazgeçti. Zira
mahcup olmaya yakın bir ifade ile bakıyordu, sevgilisi.
“Nasıl bir poz muş, peki?”
“Pamuk şekerden bir parça alıp yüzüne sakal ve
bıyık olarak tutacaksın ve bende senin fotoğrafını çekeceğim” sevgilisinin bunu yapacağından
emin olarak söylerken, gözlerinin önünde beliren görüntü ile kahkaha atmak
üzereydi.
“Ne!” onun sözleri gayet anlaşılır olsa da, Ares o
an algılayamadı.
“Lütfen Ares” ısrar ediyordu ama aklından da, onun
reddetmesine ihtimal de vermiyordu. Zira sevgilisi bu konuda söz vermişti.
“Şaka
yapıyorsun değil mi?” bunu şaşırarak sormuyordu Ares. Sevgilisinin bu konuda
gerçekten şaka yaptığını düşünüyordu.
“Sen fotoğrafımı çektiğinde, ben hiç itiraz
etmedim. Lütfen itiraz etme” hala daha ısrar eden sevgilisinden sonra Ares onun
bunu gerçekten istediğine emin olmuş ve bu durumdan hiçte hoşnut değildi.
“Senin fotoğrafını çekmeden önce müsaade istedim
Beren. Bu saçma, bunu yapmayacağım” alnı kırışmış ve ses tonu katılaşmıştı.
Aklı o an bunu kesinlikle kabul etmiyordu.
“Yapacağına dair söz vermiştin ama” üzgün bir ifade
sahiplenen yüzü ile sevgilisinin gözlerine baktı. Oturduğu banktan ayaklanıp,
sevgilisine yukarıdan baktı.
“Öyle olsun, yapma” elinde tuttuğu pamuk şekeri ile
yürümeye başladı. Çocuk gibi isteği yerine gelmediği için küsüp, oradan
uzaklaşmaya başlamıştı. Kendi kendine söyleniyorken, sözünde durmayan
sevgilisine söyleniyordu.
“Beren, dur!” durmadı. Birbirine takip eden hırslı
adımları ile yürümeye devam edip, arkasına bile bakmadı. Arkasından ona
yaklaşan sevgilisinin adım seslerini duyduğunda, koşmamak için kendi ile ufak
bir savaş vermişti. Çok geçmeden Ares güçlü tutuşu ile onu kolundan yakalayıp,
daha fazla ilerlemesine engel olmuştu.
“Gökten kocaman alev taşlarının tepemize düştüğünü
görsen, kaçıp gitmek için bile olsa sakın arkanı dönme bana” ses tonu ile
birlikte gözlerinin ifadesi de, yumuşamıştı. Kolunu bıraktığı sevgilisinin
yanağına dokundu.
“Sen bana dönmüştün ama” iskelede aralarında geçen
o kötü ana gönderme yaparak, söylemişti Beren.
“Gülüne kızıp, gezenini terk eden Küçük Prens
misali güzelim; tüm gezegenleri gezsem de, yine yalnızca bana özel olan gülüme
döneceğim” bu sözleri duyan sevgilisinin gözlerinin parladığına şahit olan Ares,
bundan sonra hayatı için yıldızlara ne hacet dedi içinden.
“Pamuk şekerinden biraz ver bakalım”
“Ben üzüldüğüm için yapmak zorunda değilsin”
“Bu defa sen üzüldüğün için değil. Söz verdiğim
için güzelim. Sadece onun için” sözlerinin hemen ardından sevgilisinin elinde
olan beyaz pamuk şekerden biraz kopardı. İki parçaya ayırdığı pamuk şekeri,
sevgilisinin söylediği gibi kendine sakal ve bıyık yaptı.
“Hadi güzelim, bakman için değil fotoğraf çekmen
için bu hale girdim” onu öylece izleyen sevgiline istediği pozu verirken, bir
an evvel bu durumdan kurtulmak için acele etmesine teşvik etmişti.
“Pekâlâ” pantolon cebinden çıkardığı telefonunu
sevgilisine doğrultup, onun bu tatlı hallerini telefonuna resmetmişti. Yüzüne
uzak tuttuğu pamuk şekerden kurtulmak için öylece bekleyip, sevgilisine resmi
çekmesi için zaman tanıdı Ares.
Beren karşısındaki görüntüye güçlü bir kahkaha
atmamak için kendi ile ciddi bir yarışa girmiş ve bu görüntü karşısında sağlam
bir halde durabilmenin erdemliğine erişmeye çalışmıştı. Zira sevgilisi onun
herhangi bir gülüşünü hiçte hoş karşılamayacağını iyi biliyordu. Çektiği
fotoğrafı uzun uzun yüzünde küçülmeyen koca bir gülümseme ile inceliyordu.
“Ares şuraya bak, çok sevimlisin. Tıpkı şirin baba
gibi” telefonu sevgilisinin görüş hizasına getirip, bu paha biçilmez olan resmi
onun gözlerinin önüne serdi.
“Ne?” düştüğü durumun haline tek sebep olan kişi
karşısında ona eğlenerek bakan bedendi. Böyle bir şeyin başına geleceğini
tahmin etse, sevgilisine asla söz vermezdi.
“Çok tatlısın ya şu haline bak. Tam mıncırmalık”
“O mıncırmalık dediğin adamın belinde silah var.
Benim öteki adım Azrail. Ayrıca bu ilişkinin acı tarafı ben, tatlı tarafı da,
sensin. Şehirdeki insanların beni korkunç bir Azrail olarak andıklarını da,
sakın aklından çıkarma” Ares tüm bunları telefonundaki resme bakıp, kıkırdayarak
gülen sevgilinin şuan ki halinin bozup, onu biraz olsun korkutmak için
söylüyordu.
“Ama yine de Azrail olmak için fazla tatlısın” Ares
onun sevimli bir ses ile söylediğini duyduğunda, arka arkaya sıralanan bu
kelimelerden nefret etmiş, kızgın hali ile birlikte gözlerini devirmişti.
Şirin baba Ares 😂😂😂😍
YanıtlaSilunutmaki Ares Azrail de bir melek
YanıtlaSilYeni bölüğğğğm
YanıtlaSilyyaaaaaaaağğğğğğğğğğğğ koca koca kalplendiniz
YanıtlaSil