Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 36. Bölüm

 


Çift, kafeden çıkıp, etrafı dolaşmaya devam etmişti. Uzun yürüyüşlerinin ardından sahile ulaşmış ve denizin sesini ve kokusu ile bütünleşmişlerdi. Sahilde denizin ortalarına doğru uzanan özel yapım demirden bir iskele bulurken, bu iskele büyük bir önem taşıyordu.

Onu özel kılan şey ise; üzerine, çiftlerin taktığı aşk kilitleriydi. Önceden tahtadan olan iskele, kilitlerin ağırlığından dolayı yıkılmış ve belediye çalışanları çareyi onu demirden yapmakta bulmuşlardı.

“Ares, şuraya bak! Bunların Türkiye’ de de olduğundan haberim yoktu” eli ile işaret ettiğinde, sevgilisinin gözleri anında, işaret ettiği yere dönmüştü.

“Sen de kilit asmak ister misin?” onun bu hevesli hallerine bakıp, bunun onu ne kadar memnun edeceğinden emin olarak sordu Ares.

“Yapabilir miyiz?”

“Sen iskeleye gidip onlara yakından bak. Ben kilit alıp, yanına geleceğim” sevgilisine naif bir gülümseme ile bakıp, ardından dediği gibi yanından ayrılmıştı Ares. Beren’ de adımlarını iskeleye yöneltip, ilerlemeye başlamıştı.

Ares’ in kilit almak için dükkâna ulaştığı sıra Beren’ de iskeleye çıkmış ve üzerinde asılı olan kilitlere yakından bakmaya başlamıştı. Deniz – Demir, Cemile – İsmail, Yasemin – Faruk, Eda – Metin, Kübra – Ares. Tüm isimleri tek tek okuduğunda, son kilidin üzerinde yazan isimleri okuduğunda, orada durdu Beren.

Gözlerinin gördüğü bu isimler ile gözlerinin odağı kaybolmuş gibi öyle baktı, kilide. Boğazında hissettiği kuruluğun yanı sıra bir de, kuru boğazı ile yutkunmaya çalışıyordu. Bu o an sanki yıllarca tüm insanların dilinde doşan deniz kabuklarının içinde duyulan deniz sesinin varlığı gibiydi.

Kulağınıza büyük bir hevesle dayadığınız deniz kabuğunun içinde, sahile vuran dalgaların sesini beklerken, aslından tamamen sessizlikten başka bir şey yoktu. Beren’ de bu deniz kabuğunun sesinin varlığına inanıp, aslında gerçek olmadığını acı bir gerçekle öğreniyor gibi hissetmeye başlamıştı.

“Al bakalım” Ares nihayet sevgilisinin yanına ulaştığında, dükkân sahibinden aldığı mavi renkteki kilidi alması için sevgilisine uzatmıştı. Ancak onda herhangi bir hareketlilik görmediğinde, gözlerini yüzüne bakması için çevirmişti.

“Beren, neyin var?” gözleri odaklandığı yerden ayrılmayıp, herhangi bir hareketlilik göstermediği gibi konuşmayan Beren ile Ares sevgilisi için endişelenmeye başladı o an.

“Aslında hiçbir sözün şaka değildi, değil mi? Her sözün gerçekti ama sen bana öyle olmadığını söyledin”

“Güzelim, ne diyorsun sen?” olanları hiçbir anlama oturtamayan Ares, sevgilisinin gözlerinin içine bakıyor, bir şeyler anlamaya çalışıyordu. Güzel sevgilisinin her an ağlamaya hazır konumunun varlığını sorguluyordu o an.

“Kübra eski kız arkadaşının adı, değil mi?”

 “Ne?” bir anda tüm şaşkınlığı gözler önündeyken, soran Ares, onun cümlelerini anlamaya çalışıyordu.

“Ona da mı, evlenme teklifi etmek için buraya getirdin?” gözleri dolu dolu, sözleri buruk olan sevgilisinin bu haline karşılık olarak, ufak ufak kızmaya başladı Ares.

“Beren bunu nereden çıkardın?” böyle bir düşünce nasıl olur da, sevgilisinin beyninde yer edinirdi, anlamaya çalışıyordu. Beren o an eli ile kilidi göstermişti. Ares bir anda güçlü bir kahkaha ile sevgilisinin kulaklarını çınlattı.

“Hem beni kandırıyorsun, hem de her şey ortaya çıktığında, bir de gülüyorsun” başını geri atarak gülen sevgilisine Beren, kınayan gözlerle bakmıştı.

“Kim bu, Kübra?” bu durum karşısında Ares, olanca gücü ile gülüyordu.

“Ya gülme de, kadının kim olduğunu söyle” ellerini belinin iki yanına koyduğunda, bu görüntü karşısında, Ares’ in gülüşü daha da derinlik kazanmıştı.

“Bak hala gülüyor ya” kızgınca konuşurken, Ares ise o an gülmekten ağlama moduna geçmişti. Beren ise onun coşkuyla attığı kahkahası karşısında, öfkeden deliye dönmek üzereydi. Artık gülmekten karnı ağrırken, acı çekmeye başlayan Ares, elini sevgilisinin dudaklarına siper edip, daha fazla konuşmasına engel oldu.

“Güzelim, daha önce hiç gülmediğim kadar şuan çok güldüm. Artık acı çekmeye başladım. Eğer çatlayıp ölmemi istemiyorsan, lütfen sus” Beren, sevgilisinin bu yaptığına şaşırsa da, kendini toparlayıp, onu başı ile onaylamıştı.

“Dünya üzerindeki tek Ares ben miyim?” Ares bu sorusunun üzerine, elini sevgilisinin dudaklarından yavaşça ayırmış ve gözlerine bakıp, sorusunun yanıtı almayı beklemişti.

“Türkiye’ de kaç kişinin adı Ares olabilir?” öfke ile çıkıştı ona.

“Bir yunanlı, Türk olan biriyle evli, ya da ailesi mitoloji ile ilgilenen biri olmaz mı?

“Çok mantıklı gerçekten” alayla bir ifade ile söylediğinde, ses tonunda onu bu konuda rahatsız etmek ister gibiydi.

“Sen söylediğini mantıklı olduğu için mi savunuyorsun?” aralarında geçen bu anlamsız sorun yüzünden Ares, sevgilisinin incindiğinin ve bunu gerçekten inandığından dolayı kırıldığının farkındaydı. Bu yüzden durumu kurtarmak istedi. Aralarında kalan birkaç adımlık mesafeyi kapattı ve sevgilisinin yüzünün avuçları arasına aldı.

“Senden önce hiç olmadı güzelim. Ama sana bu konuda yemin bile edebilirim ki, senden sonrası diye de, bir şey olmayacak. Bir daha kimseyi bu kadar çok sevmeyeceğim. Bir daha kimsenin ufak tebessümü için kalbim böyle hevesle çarpmayacak.

Kimsenin canı yanacak diye bu kadar korkmayacağım. Kimsenin varlığı için şükrü bol bir insan olmayacağım. Doğduğum günden ta ki öleceğim güne kadar güneşim sen olacaksın ve ben yalnızca sana muhtaç olacağım” deniz kabuğunu kulağına dayayıp, içinden dalgaları sesini duymak için bekleyip, hüzrana uğrayan Beren’ in elinden Ares, o deniz kabuğunu alıp, denizin içine geri atmıştı.

Karşısında duran koca okyanusları sanki ayaklarının altına sermiş ve eli ile işarettiği yere kadar ona ait olduğunu söylemişti. Şimdi böyle bir şeye sahipken, kim küçük bir kabuğun içindeki sesi dinlemek isterdi.

“Yani sadece isim benzerliği öyle mi?” tabi Beren, yine tam olarak emin olmak istiyordu. Duyuğu sözlerin karşısında ne kadar sarhoş olduğunu ve midesinde yaşayan yüz binlerce kelebeğin gökyüzüne kavuştuğunu gerçeğini de böylece gizlemek istemişti.

“Kesinlikle, hadi al bakalım” elinde kalan, sevgilisi için aldığı kiliti ona uzattı. Paketten çıkan mavi renkte şirin bir asma kilidiydi. Hem anahtarını, hem de yanındaki küçük kalemini de kutudan çıkardı Beren.

“Kalemle dileğini yazıp, asacaksın. Anahtarını da denize fırlatacaksın” kilit almak için girdiği dükkândaki satıcının söylediklerini aynen sevgilisine aktardı Ares.

“Neden kendine almadın?” sevgilisinin bu sözüne karşılık alnını kırıştırarak, onun yüzüne baktı Ares. Bunu gerçekten sorup sormadığını sorguluyordu o an. Ares’ in böyle bir şeyi gerçekten yapacağına inandığı için mi sorduğunun hayretini yaşadı Ares.

“Pekâlâ, ben dileğimi yazayım” kalemin kapağını açtığında, elindeki küçük mavi rendeki kilidin üzerinde gerçek olmasını istediği dileğini yazmaya koyuldu Beren. Elinden geldiği kadar harfleri küçük tutmaya çalışmış ve bu konuda iyi bir sonuç çıkarmıştı.

Kara bulutlar ailemizin üzerinden her daim uzak dursun…

“İşte, bitti” yüzünde keyifli bir gülümseme ile söylediğinde, Ares gözlerini onun yazdığını okumak için kilidin üzerine çevirmişti. Onunda hoşuna giden bu dileğin ardından güzel sevgilisinin alnına ufak bir öpücük bırakmıştı. Daha sonra ise Beren, kilidine uygun bir yer bulup, asmış ve ardından gözlerini kapayıp, dileğinin gerçek olmasını umarak, anahtarı denize fırlatmıştı.

İşleri orada biten çift, iskeleyi el ele dolaşmaya devam etmişti. Kilitlerin üzerinde yazan isimleri okumaya devam eden Beren, bundan büyük bir keyif alır gibiydi. Ancak daha sonra bu sefer sevgilisinin adının yanında başka bir kızın adını okumuştu.

“Bu seferde Neslihan” elini ondan ayırıp, kızgın bir sesle sordu Beren.

“Yine mi, güzelim?” bıkkın bir sesle sorduğunda, bunu gerçekten nasıl bir mantıkla kabul ettiğini anlayamıyordu.

“İstemiyorum ben, çıkaracağım bu yüzüğü” aslında Beren, her daim kendisi ile uğraşan sevgilisi ile bu kez kendi uğraşmak istemişti. Elbette ki, bu isim konusuna şuan için inanmıyor ve herhangi bir kıskançlıkta göstermiyordu. Onun amacı biraz olsun sevgilisini uğraştırmaktı.

Yüzün taşıdığı elini, sevgilisininde görebilmesi için havalandırmış ve yüzüğü parmağından çıkarmaya yönelik hareketlenmeye başlamıştı. Bu duruma öfke ile baktı Ares. Ona engel olmak için bileğini kavrarken, güçlü tutuşu ile sevgilisinin canını ne kadar yaktığını da, umursamamıştı.

 “Sakın, eğer o yüzüğü parmak boğumuna kadar dahi oynatırsan, bu soğuk havada seni denize atarım” ses tonundan bile Beren onun bu konuda ne kadar ciddi olduğunu anlayabiliyordu.

“Şaka ile karışık olan sözlerine, ciddi şeyleri karıştırırsan altından kalkamazsın”  dişlerinin ardından, öfkesinin gözlerini perdelediği sıra onun arkasından bakıyordu, karşısındaki gözlere. Sakin olmaya çalışıyor ve onun canını dili ya da fiziki olarak daha fazla zarar vermek istemiyordu.

Ares bu tür konularda düz bir adamdı. Bu yüzük artık Beren’ in bedenin bir parçasıydı. Ares onu Beren’ in parmağına bir kez takmıştı. Her ne sebep olursa olsun; eğer Beren bu yüzüğü çıkarırsa, Ares asla yeniden takmayacaktı. Eğer bu yüzük öylece çıkacaksa, iki bedenin en kıymetli anı olan o evlilik teklifinin, heyecanının, değerinin ne anlamı kalırdı.

Sevgilisinin kolunu hırsla bırakan Ares, arkasını dönüp yürümeye başlamıştı. Demirden yapılmış olan zeminin üzerine değen adımları tok bir ses ile sevgilinin kulaklarına ulaşırken, Beren bunu korkuyla dinlemişti. Arkasından gitmeyi, birkaç saniye sonra akıl edebildi Beren.

 “Ares, bekle” arkasından seslense de, sevgilisini sanki onu duymuyor gibi hiçbir tepki vermeden ilerlemeye devam etti. Ares iskeleden indiğinde, Beren ona ancak yetişebilmiş ve durdurabilmek için önüne geçmişti. Olanca gücü ile sevgilisinin büyük adımlarına yetişmek için hayli zorlanmış ve nefes nefese kalmıştı.

“Öz-“ kolundan tuttuğu sevgilisinin gitmesine engel olmak isterken, sözlerini bölen nefesini düzene sokmaya çalıştı.

“Özür dilerim. Aptallık ettim. Ben senin bu kadar kızacağını düşünmemiştim. Amacım sadece seninle biraz uğraşmaktı” nefesini topladıktan sonra doğru birkaç kelimeyi yan yana getirmeyi başarmıştı Beren.

 “Bugün beni gerçekten çok fazla zorluyorsun Beren. Eğer o yüzüğü bir kez parmağından çıkarırsan, asla ikinci kez takmayacağım. Anladın mı?”hüzünlü bakan sevgilisinin gözlerine öfke ile bakıyorken, bundan kendi de, hoşnut değildi.

Onun bu sözlerinin ardından endişeye kapılan Beren, eğer böyle bir gün gerçekten yaşansa ne yapardı, tahmin etmeyi bile reddetti. Bu yüzden bu konuda hassas davranması gerektiğine dair kendini tembihliyordu. Sevgilisini başı ile onayladı o an.

“Bana çok kızdın mı?” alacağı tepkiden korkarak, söylediğinde, gözleri sevgilisinin yüzünden bir an olsun ayrılmıyordu. Ancak Ares aynı katı ifadeyle onu başı ile onaylayarak yanıtlamıştı.

“Eğer seni öpersem, benimle barışır mısın?” onu bu masum haline karşılık, o an gülmemek için kendini tutmakta zorlandı Ares. Onu yine başı ile onaylayarak yanıtladı.

Beren, parmak uçlarında yükselip, onun sağ yanağına yumşak bir öpücük bırakmıştı. Ares başını iki yana salladı o an. Bu kezde onun sol yanağını öptü Beren. Ancak Ares’ in tepkisi aynıydı.

Önce etrafa göz gezdirip, kolaçan ettikten sonra kimsenin onlarla ilgilenmediğinden emin olup, daha sonra ise yeniden parmak uçlarında yükselip, sevgilisinin dudaklarına diğerlerinde daha anlamlı bir öpücük bıraktı.

“Barıştık mı?” masum masum sevgilisinin gözlerine baktı Beren.

“Barıştık” ona daha fazla kıyamayan Ares, yüzünde hoş bir gülümseme ile onun gözlerine bakmış ve onun rahat bir nefes almasını sağlamıştı.

_

“Al bakalım” dediğinde, sıra elindeki beyaz renk pamuk şekeri, henüz tam olarak büyümemiş sevgilisine uzatmıştı. Aralarından geçen konuşma sonrası sahilde el ele yürümeye devam etmişlerdi. Daha sonra ise Beren’ in pamuk şeker satan birini görüp, almak istemesinin ardından Ares sevgilisine kısa zamanda istediğini sunmuştu.

 “Teşekkür ederim” parlak olan gözleri daha da parladığı bir zaman hevesle ona uzatılan pamuk şekeri parmaklarının arasına kabul etti Beren. Sahil kenarına sırası ile dizilmiş olan banklardan birinde, yan yana oturmuş; yaratıcının insanoğluna bir armağanı sayılan dalgaların kıyıya vuran sesi ile birlikte muhteşem deniz kokusunu ciğerlerine dolduruyorlardı.

Oturdukları yerden karşıya bakın çift alabildiğine maviliğin içindeyken, başka bir âleme yolculuğa çıkmış gibiydi. Pamuk şekerinden bir parça koparan Beren, ağzındaki o çok sevdiği tadın yanında bir de, manzaranın tadını çıkarıyordu.

“Sen de ister misin?” onu normal bir insan olarak kabul eden sevgilisine karşılık olarak minnet duysa da, kendi hala buna alışamamış olan Ares, yüzünde bir gülümseme ile başını iki yana sallayarak, onun teklifini reddetmişti.

Beren elindeki şekerini keyifle yemeğe devam ettiği sıra aklında beliren bir görüntü ile yüzünde muzur bir gülümseme oluşmuştu. Bir pamuk şekere, bir sevgilisine bakıyordu. Bu durum daha sonra Ares’in de dikkatini çekmişti.

“Sonunda buldum Ares”

“Ne buldun ki, böyle heveslendin güzelim?” heyecanlı sesi ile gözleri daha da parlayan sevgilisinin yüzüne baktı Ares. Bir hayli de onun aklından geçeni merak etmişti.

“Senin nasıl bir poz vermen gerektiğini” gözlerini deviren Ares, daha ciddi bir konu bekliyordu. Ancak duyduğu onu hiçte memnun etmemiş, gözleri yeniden denize dönmüştü.

“Bu kadar heyecanlandığı için daha ciddi bir konu bekledim, bende” gözleri ona döndüğünde, hevesini kaçırmaktan vazgeçti. Zira mahcup olmaya yakın bir ifade ile bakıyordu, sevgilisi.

“Nasıl bir poz muş, peki?”

“Pamuk şekerden bir parça alıp yüzüne sakal ve bıyık olarak tutacaksın ve bende senin fotoğrafını çekeceğim” sevgilisinin bunu yapacağından emin olarak söylerken, gözlerinin önünde beliren görüntü ile kahkaha atmak üzereydi.

“Ne!” onun sözleri gayet anlaşılır olsa da, Ares o an algılayamadı.

“Lütfen Ares” ısrar ediyordu ama aklından da, onun reddetmesine ihtimal de vermiyordu. Zira sevgilisi bu konuda söz vermişti.

 “Şaka yapıyorsun değil mi?” bunu şaşırarak sormuyordu Ares. Sevgilisinin bu konuda gerçekten şaka yaptığını düşünüyordu.

“Sen fotoğrafımı çektiğinde, ben hiç itiraz etmedim. Lütfen itiraz etme” hala daha ısrar eden sevgilisinden sonra Ares onun bunu gerçekten istediğine emin olmuş ve bu durumdan hiçte hoşnut değildi.

“Senin fotoğrafını çekmeden önce müsaade istedim Beren. Bu saçma, bunu yapmayacağım” alnı kırışmış ve ses tonu katılaşmıştı. Aklı o an bunu kesinlikle kabul etmiyordu.

“Yapacağına dair söz vermiştin ama” üzgün bir ifade sahiplenen yüzü ile sevgilisinin gözlerine baktı. Oturduğu banktan ayaklanıp, sevgilisine yukarıdan baktı.

“Öyle olsun, yapma” elinde tuttuğu pamuk şekeri ile yürümeye başladı. Çocuk gibi isteği yerine gelmediği için küsüp, oradan uzaklaşmaya başlamıştı. Kendi kendine söyleniyorken, sözünde durmayan sevgilisine söyleniyordu.

“Beren, dur!” durmadı. Birbirine takip eden hırslı adımları ile yürümeye devam edip, arkasına bile bakmadı. Arkasından ona yaklaşan sevgilisinin adım seslerini duyduğunda, koşmamak için kendi ile ufak bir savaş vermişti. Çok geçmeden Ares güçlü tutuşu ile onu kolundan yakalayıp, daha fazla ilerlemesine engel olmuştu.

“Gökten kocaman alev taşlarının tepemize düştüğünü görsen, kaçıp gitmek için bile olsa sakın arkanı dönme bana” ses tonu ile birlikte gözlerinin ifadesi de, yumuşamıştı. Kolunu bıraktığı sevgilisinin yanağına dokundu.

“Sen bana dönmüştün ama” iskelede aralarında geçen o kötü ana gönderme yaparak, söylemişti Beren.

“Gülüne kızıp, gezenini terk eden Küçük Prens misali güzelim; tüm gezegenleri gezsem de, yine yalnızca bana özel olan gülüme döneceğim” bu sözleri duyan sevgilisinin gözlerinin parladığına şahit olan Ares, bundan sonra hayatı için yıldızlara ne hacet dedi içinden.

“Pamuk şekerinden biraz ver bakalım”

“Ben üzüldüğüm için yapmak zorunda değilsin”

“Bu defa sen üzüldüğün için değil. Söz verdiğim için güzelim. Sadece onun için” sözlerinin hemen ardından sevgilisinin elinde olan beyaz pamuk şekerden biraz kopardı. İki parçaya ayırdığı pamuk şekeri, sevgilisinin söylediği gibi kendine sakal ve bıyık yaptı.

“Hadi güzelim, bakman için değil fotoğraf çekmen için bu hale girdim” onu öylece izleyen sevgiline istediği pozu verirken, bir an evvel bu durumdan kurtulmak için acele etmesine teşvik etmişti.

“Pekâlâ” pantolon cebinden çıkardığı telefonunu sevgilisine doğrultup, onun bu tatlı hallerini telefonuna resmetmişti. Yüzüne uzak tuttuğu pamuk şekerden kurtulmak için öylece bekleyip, sevgilisine resmi çekmesi için zaman tanıdı Ares.

Beren karşısındaki görüntüye güçlü bir kahkaha atmamak için kendi ile ciddi bir yarışa girmiş ve bu görüntü karşısında sağlam bir halde durabilmenin erdemliğine erişmeye çalışmıştı. Zira sevgilisi onun herhangi bir gülüşünü hiçte hoş karşılamayacağını iyi biliyordu. Çektiği fotoğrafı uzun uzun yüzünde küçülmeyen koca bir gülümseme ile inceliyordu.

“Ares şuraya bak, çok sevimlisin. Tıpkı şirin baba gibi” telefonu sevgilisinin görüş hizasına getirip, bu paha biçilmez olan resmi onun gözlerinin önüne serdi.

“Ne?” düştüğü durumun haline tek sebep olan kişi karşısında ona eğlenerek bakan bedendi. Böyle bir şeyin başına geleceğini tahmin etse, sevgilisine asla söz vermezdi.

“Çok tatlısın ya şu haline bak. Tam mıncırmalık”

“O mıncırmalık dediğin adamın belinde silah var. Benim öteki adım Azrail. Ayrıca bu ilişkinin acı tarafı ben, tatlı tarafı da, sensin. Şehirdeki insanların beni korkunç bir Azrail olarak andıklarını da, sakın aklından çıkarma” Ares tüm bunları telefonundaki resme bakıp, kıkırdayarak gülen sevgilinin şuan ki halinin bozup, onu biraz olsun korkutmak için söylüyordu.

“Ama yine de Azrail olmak için fazla tatlısın” Ares onun sevimli bir ses ile söylediğini duyduğunda, arka arkaya sıralanan bu kelimelerden nefret etmiş, kızgın hali ile birlikte gözlerini devirmişti.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...