Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 33. Bölüm

 

Beren, sevgilisinin yatağında, oturmuş, yaşanan tüm bu şeylerden artık kurtulmak için dualarda bulunuyordu. Onu duyan var mıydı, tüm bu şeyler ne zaman geçecek bilmeden öylece gözyaşları eşliğinde, tüm bu şeylerin sona ermesi için yalvarıyordu.

Odasının kapısı aranmış ve içeri Meliha Hanım girmişti. Adımları yanını bulduğunda, yatağa oturdu. Kollarını hiç beklemeden onun bedenine sardı Meliha Hanım. Saçlarını okşamaya başladığında, genç kızın hıçkırıklarını duyuyordu.

“Ben sadece onun yanın olmak istiyorum Meliha teyze, ne zaman bitecek, ne zaman gelecek Ares?” kendi gözyaşları da, ona inat yanaklarından süzüldüğünde, Beren’ in saçlarını okşamayı kesmeden, devam etti. Kollarını ayırdığında, dizlerine vurup, onun başını koymasını bekledi.

Yeniden parmakları Beren’ in saçlarının arasındaydı. Usul usul, hareket edip, onun biraz daha sakin olmasına, biraz daha iyi hissetmesini kolaylaştırmaya çalışıyordu.

 “Ares sekiz - dokuz yaşlarında küçük bir çocukken, okulda kendinden iki yaş büyük, uzun boylu oldukça şişman bir çocuk tarafından zorbalığa maruz kalıyormuş. ,Annesi Nermin bir gün, gece onun ağladığına şahit olmuş. Onun neyi olduğunu sorduğunda, Ares ona söylememiş. İkici gün, yine onu gece yatağında ağlarken bulduğunda, böyle böyle günler geçmiş ama Ares bir türlü ne olduğunu, neden ağladığını söylemiyormuş” dikkatle dinliyordu Beren, Meliha hanımın sözlerini. Sevgilisinin o küçük halini gözlerinin önünde belirirken, içi ısınmış, hatta gözyaşları bile ara vermişti.

“Uzun uzun, düşünen Nermin, sorunu okulda onu rahatsız eden bir durumun olduğunu bulmuş. Bir gün Ares’ in okuldan çıkış saati geldiğinde, evleri okula yakın olduğu için yapmasa da, o gün onu okuldan almaya gitmiş. Gittiğinde, şişman bir çocuğun Ares’ i yere ittiğini görmüş.

Olaya müdahale edip, karşısındaki çocuğu uyarmış ve oğluna bunu yapmaması için onu azarlamış. Ertesi gün annesine şikayet ettiğini sandıkları için Ares’ i hırpaladıklarında, Nermin onu bu kez; kaşı patlak bir halde bulmuş.

 Kendini bu konuda sorumlu tutan Nermin, oğluna pansuman yaptığı sıra gözyaşlarını da işine dâhil etmiş. Diğer gün ise annesinin ağlamasına sebep olan bu şişman çocukken, tüm yaptıklarının yanında bir tek o gün intikam almak istemiş Ares.

Başka sınıftan olan bu şişman çocuğun, beden dersinde, soyunma odasına girip, önce pantolonunu almış. Soyunma kabinene giren çocuk eşofman altını çıkarıp, pantolonunu giymek isterken, Ares bir arkadaşının yardımı ile eşofmanını da alıp, onu iç çamaşırı ile bırakmış. Çocuk eve eşofman üstünü belinde sararak, evine ulaşmış.

Mesele onun canının yanması değil güzel kızım; mesele onun sevdiği, değer verdiklerinin canının yanması. Eğer onun yanına gidersen, bize yaptığını sana da, yapıp iyi olduğunu gösterecek. Biraz daha sabır, bunca bekleyiş boşuna olmayacak.

O bize gelecek, iyi ve dimdik bir halde, gerçekten de öyle hissederek, bize gülümseyecek. Sadece biraz daha sabır”

_

O günden sonra her şey değişmişti. O gün, on yıl önce ailesinin emekleri için hayata dönmeyi kabul eden Ares, o günün ardından Beren ile birlikte o dönmeyi kabul ettiği hayatı yaşamaya karar vermişti…

 

20.12.16

O telefon konuşmasının ardından tam altı gün geçmişti. Ares o günün ardından hayata kalmak için çabalamış, bir an evvel, Beren’ e kavuşmak istemişti. Beren ile birlikte yaşamak için güzel bir gelecek diyordu içinden. Tüm acıları ile yüzleşip, güzel sevgilisi ile huzurlu, mutlu bir hayat diliyordu.

İşte tamda altı gün sonra aile bireylerinin bekledikleri telefon gelmişti nihayet. Doktor Ahmet sabahın erken saatlerinde aramış ve o müjdeli haberi vermişti. Ares onlarla görüşmek için onları eski eve davet etmişti ancak Beren henüz bu davete dâhil değildi.

Tüm bireyler bunun sevinci ile evden ayrılmak için hazırlık yaparken, Beren o sıralar sevgilisinin gömleklerinden birine sarılmış, yatakta öylece yatıyordu. Hazırlığı sona eren Beril, Beren’ i kontrol etmek için odanın kapısını aralamıştı. İçeri girip, onun yanına ulaştığında, yatağındaki boşluğa oturmuştu.

“Beren”onun hüzün dolu gözleri ile denk geldiğinde, söyleyeceği yalan için kendini hayli kötü hissediyor ve bu konuda oldukça kaygı hissediyordu.

“Biz, Meliha teyze ile birlikte restorana gidiyoruz. Mehmet amca ve diğerleri de, şirkete gidecek. Sen de bizimle gelmek ister misin?” bu ufak yalanı söylemek zorunda olan Beril, aslında o an Ares’ i göreceğinin sevincini yaşıyordu.

“Ben burada kalmak istiyorum, Beril. Siz gidin” bu yanıtı alacağından emindi. Hatta soruyu sorduğu sıra aksinin olmasına ihtimal dahi vermemişti.

“Pekâlâ, bizi istediğin zaman arayabilirsin, unutma; olur, mu?” yataktan kalktığı sıra onun başı ile onayladığını görmüştü. Odadan çıkmak için hareketlendiği sıra Beren’ in sesini yeniden duydu.

“Size kolay gelsin” onun yüzüne bakıp, ufak bir gülümseme ile onayladı. O an vicdanı rahatsız etti onu. Ares’ e gittiklerini söylese; Beren’ in tepkisi ne olurdu o an?

_

Üç araba arka arkaya hızla eski eve doğru yola koyulmuştu. Bugün hava diğer günlerden daha farklıydı sanki. Günlerce şehri fırtınalı kar yağışına boğan bulutlar bugün güneşin o parlak ve sıcak yüzünü göstermesine müsaade ediyordu.

Belki de Ares’den gelen bu müjdeli haberi, aile ile birlikte kutluyorlardı. Eski eve ulaşmış olan arabalar, kendilerine uygun park yerlerinde durmuş ve aile bireyleri birer birer arabalardan ayrılmıştı. Öyle bir heyecan öyle bir sevinç vardı ki; bir çocuğun parmakları ile sıkı sıkıya tuttuğu uçan balonun ipi gibi. Gözleri ile ışıl ışıl bakıyorlardı etrafa, bir bayram havası ile karşılıyorlardı.

Onların geldiğini gören adamlar saygı ile karşılamış ve onları Ares’ i beklemeleri için salona davet etmişlerdi. Bunca gün bekleyen sanki onlar değilmiş gibi büyük bir sabırsızlıkla Ares’ i görmeyi beklediler. Aradan geçen biraz zaman sonra ise adım sesleri salon kapısına yaklaştığında, daha da büyümüştü, o sabırsızlık.

Sonunda Ares salona kapısında, Doktor Ahmet ile görünmüştü. Onları ayakta karşıladı, aile bireyleri, her birinin gözleri Ares’ in üzerinde, ona uzun uzun bakıyorlardı. Her zaman ki gibi omuzları dik ve ifadesi sertti. Teni öncekinden daha canlı ve görünüşü hayli sağlamdı.

Yüzüne hâkim olan ifade daha parlaktı, gözlerine kadar ulaşan bir gülümseme ile bakıyordu, ailesine. Onları son derece şık bir halde karşılamıştı. Üzerine beyaz bir gömleği vardı ki; geniş omuzlarının tüm heybetini gözler önüne sermişti adeta. Gri bir kumaş pantolon giymiş ve jilet gibi ütülendiği belli oluyordu. Kolundaki silah kol saati, ayağındaki günlük beyaz ayakkabısı… Ares her zaman ki gibiydi.

Artık karşılarından gördükleri Ares’ de en az görüntüsü kadar içinde de bu kadar güçlü olduğundan emin bir ifade ile bakıyorlardı ona. Yüzlerinde ki gülümseme, Ares’ in yüzündeki gülümsemeden bulaşmış ve içtenlikle yayılıyordu.

Ares’ in adımları onlara yaklaştığında, ilk yöneldiği kişi Mehmet Bey olmuştu. Kolları arasına aldığı oğlunun ardından derin derin nefes alarak huzurun iliklerine ulaşmasını sağlıyordu.

“Benim koca yürekli oğlum” sıkı sıkıya sarıldığı oğlunun kollarının arasından ayrılmasını istemez bir ifade ile kucaklıyordu Mehmet Bey. Hiçbir derdi, kederi, elemi kalmamıştı. Onun kollarından ayrılma zamanı geldiğinde, Ares bu kez Meliha teyzesinin önüne geçip, onun yüzüne bakmıştı.

Gözyaşları artık kendini fark ettirmeden düşüyordu yanaklarından. Oğluna kavuşmanın heyecanını yaşayan kadın, bununla beraber başının döndüğünü, bu anın gerçek olmamasının korkusunu da yaşıyordu. Elini uzatıp, ona dokunmaya, bunun bir hayal olduğunu görmekten korkuyordu.

Titreyen ellerini karşısında yaşlı gözlerine bakan oğlunun sol eline uzandı. Bandajlanmış olan sol elinin avucunu açıp, bandajın üzerine öptü, Meliha hanım. Ares ona bu kadar şefkat duyan bu kadını hızla kollarının arasına aldı.

Meliha hanım ona annesini hatırlatıyor ve onu biraz olsun hissetmesine sebep oluyordu. Meliha Hanım Ares’ in annesi olan Nermin’ i, ta Mehmet Bey ile olan evliliğinden bile önce tanıyordu. Ares’ in öz babası olan Cüneyt Karal ile Mehmet Bey nasıl çocukluk arkadaşıysa, Nermin ve Meliha Hanımda liseden beri devam eden sıkı bir arkadaşlıkları vardı.

Sıra değişmiş ve Ares Meliha Hanımın ardından kardeşlerinin karşısına geçmişti. Onlara sıra ile tek tek, uzunca sarılmıştı Ares. Kimi hıçkırıklara boğulmuştu, kimi hıçkırıklarını engellemeye çalışıyordu. Elbette insan mutluluktan da, gözyaşı döker hatta hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdi bile. Acıları dinen, yaraları kapanan kardeşlerde, mutluluktan gözyaşı döküyordu.

_

Tüm bunların yaşandığı sıra Beren evde son derece güçlü bir baş ağrısı çekiyordu. Öyle ki, başının ağrısı göz kapaklarına kadar vurmuş, onları açamaz hale getirmişti. Ağrının azalması için uyumaya bile çalışıyor ancak bir türlü başaramıyordu.

Günlerdir yorgun ve uykusuzdu, uykuya deli gibi ihtiyaç duyuyor ama ağrı ona engel oluyordu. Sabahtan bu yana iki tane ağrı kesici almış ancak fayda etmemişti. Sıkıca sarıldığı sevgilisinin gömleğini bırakıp, yeniden ağrı kesici içmek için komodine uzandığı sıra çekmecesinin içinde sevgilisine ait olan uyku hapları dikkatini çekti.

Uyuması şuan için mümkün kılacak olan tek şey bu haplar olduğunu düşünen Beren, daha önce ağrı kesici içmek için kullandığı bardağın içinde geri kalan suyu da, uyku ilacını içmek için kullandı. Yatağa uzandığı sıra sevgilisinin gömleğine yeniden sarıldı ve ilacın etki etmesini, öylece bekledi.

_

Ares aradan geçen koca zamanın ardından eski evden ayrılmış ve sevgilisine kavuşmanın hayali ile yola koyulmuştu. İlerlediği bu yolun sonun sevgilisine çıkacağını bildiğinden sanki hiç tanımadığı bir yolmuşçasına ona uzun ve yabancı geliyordu.

Sabırsızca gaza yüklenirken, aslında belki de en büyük sabrı burada gösteriyordu. Günlerdir görmediği ve sarılmayı hayal ettiği beden birazdan kollarının arasında olacaktı. Onu kollarının arasına aldıktan sonra Ares onu bırakmak ister miydi?

Günlerdir özlemeni çektiği beden öyle yakın olmalıydı ki ona; nefesi nefesine karışmalı ve kirpik diplerinin ayrımını bile görmeliydi. Sonunda malikâneye ulaştığında, arabasını park yerine bırakmış ve elini çabuk tutarak, arabada inmişti.

Bacaklarının titrediğine şahit olduğunda o an bunu hiç garipsemedi. Sanki o an olması gereken de zaten buymuş gibi karşılamıştı. Malikânenin kapısını anahtarı ile açıp, içeri ulaştığında, kapıda karşılaştığı, günlerdir özlem duyduğu kokuyu ciğerlerine doldurdu. Ares’in ailesinin kokusu sinmişti bu eve, bu kokuya maruz kalan bedeni düğün bayram etti o an.

Merdivenleri aştığı sıra korkuluklara tutundu, onlardan destek alıyordu. Odasının kapısının önüne varmıştı nihayet. Yüzünde yayılan gülümsemesi yanaklarını acıtsa da, gülümsemesini toparlayamıyordu. Elleri titreyerek kapının kulpuna uzandı.

Yavaşça aralanan kapı ile birlikte nefesini tuttu Ares. Ölmekten, kendi elleri ile hayatına son vermekten birazdan karşılaşacağı beden için vazgeçmişti. Kolları ile sarıp, ömrünün geri kalan kısmını o halde geçirmek istemesi pekte tuhaf gelmemeliydi.

İçeri adım attığında, gözleri yatağında uyuyan bedeni anında bulmuştu. Kaybettiğiniz bir şeyi günlerdir arayıp arayıp, durduğunuz halde hani bir türlü bulamazsınız ya. Hatta öyle bir rahatsız eden bir duruma dönüşür ki bu; gece tam uyuyacağınız sıra dahi acaba en son nereye koymuştumlarla tüm geceniz bile zehir olur.

Sonra hiç ummadığınız hatta o an onu aramıyorken bir anda önünüze çıkı verir. Onu bulmanın mutlulu, rahatlığı ile mayışırsınız ya, Ares’ de o an bunu yaşıyordu. Aradığını nihayet bulmuş ve artık tüm bedeni rahatlığın en özel mertebesine ulaşmıştı.

Sessiz adımları ile yatağa yaklaştığında, sevgilisinin yanındaki boşluğa oturdu. Onun sarılmış olduğu gömleğini fark ettiğinde, sanki mümkünatı varmış gibi daha da büyüdü yüzündeki gülümsemesi. Gördüğü bu güzel manzaranın karşısında; gözlerine bu görüntüyü hiç unutmamasını söylüyordu.

Nefes alış - verişlerini ezberlemesi için kulaklarına ricada bulunuyordu. Ellerine onun tenin sıcaklığına alışmasını söylüyordu. Kalbine öyle bir yüksek sesle çarpmasını emrediyordu ki; sesi dışarı kadar ulaşıp, Beren’ in kulaklarına kadar ulaşsın istiyordu.

Dakikalarca orada oturup, güzel sevgilisi uyurken, onu izlemişti Ares. Onun güzel yüzünden gözlerini çekmek için bir güç gerekliydi ki bu güç de o an Ares’ de yoktu. Uyanması için sabırsızlansa da, yine de onun bu tatlı uykusundan da uyandırmaya kıyamıyordu.

Aradan geçen biraz zaman sonra artık onu uyandırmak isteyen Ares, ciddi bir çabaya girmişti. Kaç kez adını seslenmiş, kaç kez uyanması için bedenini sarsmıştı ancak ne yazık ki güzel sevgilisi gözlerini aralamıyordu.

Zira Beren, büyük bir baş ağrısının içinde çırpınırken, bundan kurtulmak için sevgilisinin uyku ilaçlarından almış ve uyku diyarının en gizemli köşelerine doğru yolculukta bulunmuştu. Uyanmayan sevgilisinin ardından Ares onu kucağına almıştı. Planında sevgilisi ile el elle çıkmak varken, şuan onu uyurken, kucağında taşıyarak evden ayrılıyordu.

Arabasının yanın ulaştığında, dikkatle arabanın kapısını açmış ve kıymetli sevgilisini de ön koltuğa bırakmıştı. Koltuğu tamamen yatan bir konuma getirdiğinde, sevgilisinin rahatını düşünüyordu. Kendinde nihayet sürücü koltuğuna yerleştiğinde, artık yola çıkmak için hazırlardı.

Yol boyunca gözleri, sevgilisi ve yol üzerinde mekik dokumuştu. Onun yanında olduğuna kendini inandırmak istiyordu sanki. Her hücresine bunu ispat eder gibi bir hali vardı. Arabaya dolan sevgilisinin kokusu ile şifa buluyordu sanki bedeni.

Araba yolculuğunun sonuna ulaştıklarında, artık ulaşmak istediği noktaya varmışlardı. Sevgilisi ise hala uyanmamışken, bunun nedenini tahmin ettiğinden, bunu tuhaf karşılaşmamıştı. Ayrı kaldıkları bunca zaman boyunca neler yaşadığını, nelere maruz kaldığını ve katlanması gereken şeylerin farkındaydı. Bu yüzden ona müsaade ediyor ve sabırla sevgilisinin gözleri ile karşılaşmayı bekliyordu.

Nede olsa artık hep yan yana ve birlikte olacaktı. Azrail ile karşılaşıncaya kadar birlikte geçirecekleri bir dolu günler onları bekliyordu. Gözleri ona bakacak, elleri ona dokunacak, kulakları onun sesine maruz kalacaktı. Biraz daha geç olsa ne kaybederdi.

Sevgilisini yeniden kucağına aldığında birlikte kalacakları pansiyona doğru ilerledi. İçeri girdiğinde kalacakları odaya ulaşmış ve sonunda, sevgilisini yatağa bırakmıştı. Onu kolayca taşıyor olması diğer zamanlar içinde kolay olmuşken, şimdi daha da kolay oluşundan bedeninin geçen bu günler içinde ne kadar da zayıflamış olduğunu gördü Ares.

Onun yanına uzandığında, gözleri ile her bir noktasını incelemeye başladı. Soluk teni, gözlerinin altındaki morluklar ve hayli zayıflamış bedeninin tek sorumlusu olarak kendi görüyordu. Güzel sevgilisinin neler yaşamasına vesile olmuştu? Bu yüzden bu günleri unutmamayı diliyordu…

Ona bu yaşadığı günleri nasıl unutturabilirdi? Yüzünde ki o eşsiz gülümsemesi Ares’ in karanlık dünyasına bir güneş gibi doğup tüm vatanını aydınlatabilir miydi? Bunu yapmak için canla başla çalışacağına dair yemin ediyordu Ares.

Ona yaşattığı bunca zamanın bunca acıyı unutturmak, ona daha iyi bir hayat bahşedebilmek için elinden geleni yapacağını biliyordu. Elleri sevgilisinin saçları arasında yer edinmiş ve usul usul gezintiye çıkmıştı.

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

 

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

 

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

 

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran

Unutturur bana birden acıları, güçlükleri

Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

 

Ben senin en çok davranışlarını sevdim

Güçsüze merhametini, zalime direnişini

Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

 

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim

Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada

Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

 

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim

Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni 

Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...

 

Usta bir kalemden çıkmış ve böylesine bir sevgi ile karşısındakini kutsamış olan bir şairin şiirini, sevgilisinin kulağına fısıldamıştı Ares. Ya elindeki silahı şakağına dayadığı sıra Doktor Ahmet o an yetişemeseydi. Ya da onu dinlemeyip, tetiği çekseydi.

Her şey bir an da, hiç olacaktı. Bir korkak gibi gerçeklerin en acı yüzünden kaçacaktı. Her şey önemlisi ise Beren’ i bu dünyada yalnız bırakacaktı. Ona verdiği sürelerini yan yana dolduracak olmanın sözüne ihanet etmiş olacaktı.

Doktor Ahmet beyi dinlediği için o an kaç kez şükür etse bunun karşılığında yeterli kalırdı. Elleri bir an olsun durmadan güzel sevgilisinin saçları arasında gezinmişti. Güzel sevgilisinin onu beklediği gibi o da, sevgilisinin uyanmasını sabırla bekliyordu.

Ne kadar zaman geçmişti, kaç dakikadır sevgilisinin nefesini ciğerlerine dolduruyordu saymamışken, gözleri nihayet araladı Beren. Saçlarında gezinen ellere anında tepki vermiş ve eli ile uzanıp, onu durdurmuştu. Gözleri gezinirken, elin sahibini bulduğunda, boş gözlerle bakıyordu ona.

Algılayamıyor, belki de böyle bir anın defalarca kez hayalini kurduğu ve rüyasında gördüğünden dolayı gerçek olmadığını düşünüyordu. Ancak saniyeler geçerken, elinin temas ettiği tenin gerçekliğini hissettiği soğukluktan anlamaya başlıyordu.

Ne hayalinde, ne de rüyasında hiçbir his yokken şimdi sevgilisinin bu soğuk elleri tüm bedeni etkisi altına alıyordu. Beren gayet de iyi biliyordu sevgilisinin ısınmayan, her daim buzdolabında bırakılmış olan cam bir şişe kadar soğuk olmasını tanıyordu. Bu yüzden yattığı yataktan hızla doğrulmuştu.

“Ares” inanmakta zorlandığı sesine bile yansırken, sanki ağlamak üzereydi. Sesi titrerken, gözleri de usuldan dolmaya başlamıştı.

“Sen, nasıl-“ kelimeleri bir araya getirip bir cümle bile kuramayan haline sadece gülümseyerek baktı Ares. Bir insanın ses tonunun tınısını bile özlemenin bile bir anlamı olduğunu o an anlamıştı. Şaşkın gözlerle onun inanamadığı ve hayal gördüğünü düşünüyor olduğunu tahmin eden Ares, ona yardımcı olmak istedi.

“Benim, güzelim” yatakta ona doğru biraz daha a-yaklaştığında, karşısındaki görüntünün kaybolmasından korkan Beren ona dokunmak istemediği için geriye gitti. Daha öncekilere ne zaman elini uzatsa, sevgilisinin bedeni bir anda kaybolmuş ve Beren yine yalnızlığın lanet yüzü ile karşılaşmıştı.

“Hayır, değilsin. Yine kaybolacak olan bir hayalsin. Uyku ilacı içmiştim, kesinlikle ondan bu kadar gerçekçi görünüyorsun”yataktan kalktı Beren, gözyaşları yanaklarını ıslattığında, elinden değer verdiği oyuncağı alınmış bir çocuk gibi yere yatıp, ağlamak üzereydi. Onu bu durumdan bir an evvel kurtarmak isteyen Ares, onun gibi ayaklanmış ve ellerini ona uzatıp, adımları ona yaklaşmıştı.

“Sakin ol güzelim” ellerini tutup, yüzüne bakmasını sağladığında, yüzünde naif bir gülümseme ile baktı sevgilisinin olanları anlayamayan gözlerine.

“Buradayım, yanındayım. Ne hayal, ne de rüyayım; bak” ellerinin arasında olan sevgilisinin ellerini yüzüne götürüp, dokunmasına, dokunduğu şeyin gerçek olduğuna inanmasını sağlamak istedi. Narince elinin altında olan sevgilisinin tenini seven Beren, bir hıçkırıkla onun kolları arasına girdi.

Öyle bir sarıldı ki sevgilisine; onu arkadan geçen, yine kendinden uzaklaştıracak olan birileri vardı da, buna izin vermek istemez gibi sıkı sıkıya sarıldı sevgilisine. Ona aynı karşılığı vererek sarıldı Ares. Kendide buradan gitmek istemez, sevgilisini yeniden yalnız bırakmak istemez gibi sarıldı ona.

“Geldin Ares, bana geri döndün” hıçkırıkları müsaade ettikçe, sevgilisinin gömleğine birkaç sözü gömüyordu.

“Gitme, lütfen beni arkada bırakıp, yeniden gitme” bu sözler sadece bir yalvarma ve yakarmaydı. Sevgilisinden uzak kalmış olan bu genç kız dahasına gücü olmadığı için kollarının arasında olduğu sevgilisine yalvarıyor ve onu yeniden bırakmaması için geri de olan gücü ile sıkıca tutunuyordu.

“Sana bunları yeniden yaşatmamak için daha dikkatli olacağım güzelim, söz” elleri onun sırtında usul usul gezerken, sakinleşmesi için yardım etmeye çalışıyordu. Ona tutunan, kolları arasında titreyen beden karşısında kendini sorumlu hissediyor ve bu yüzden büyük bir mahcubiyet yaşıyordu.

Birbirlerinden ayrılabilme gücü kendilerinde bulduklarında, ufak bir mesafe ile birbirlerinden ayrılıp, birbirlerinin gözleri ile denk gelmişlerdi. Etrafta o an gözlerini gezdirme imkânı bulan Beren, malikâneden çok daha farklı bir yerde olduklarını yeni yeni fark ediyordu.

Yaz aylarında insanların tatil beldeleri belli noktalara olurken, burası ise kışın da tatil imkânı bulan insanların ya da tarihi semtleri ile ünlü olan bu yerleri görmek isteyen tatilcilerin uğrak yeriydi. Bulundukları bu pansiyonda bu civardaki en iyi durumda olan güvenli bir yerdi.

“Evde değiliz”

“Evet, güzelim evde değiliz”

“Peki neredeyiz?”

“Şehir biraz uzak olan bir pansiyonda”

“Neden buradayız?”

“Birlikte biraz vakit geçirmek için”

“Ne kadar kalacağız peki?”

“Bu bize bağlı”

“Ya diğerleri?”

“Hepsinin haberi var. Sana evden bir şeyleri bahane ederek evden ayrılırken, aslında benimle buluşmak için eski eve geliyorlardı. Sevgilisinin hızlı ve merak dolu sorularını sabırla yanıtlamıştı Ares. Onun şuan garip hissettiğini, hala olayları tam anlamı ile kavrayamadığını anlayabiliyordu. Beren bir tüm olanları bir kefeye sığdırmaya çalıştığı sıra Ares’ in gözleri sevgilisinden gözlerini bir an olsun ayırmadan onun yüzünü izliyordu.

"Hadi, bir şeyler yiyelim” elinden tuttuğu sevgilisinin mutfağa doğru yönlendirdiği sıra küçük açık mutfağa doğru ilerlemeye başladı Ares.

“Yemek yapmayı biliyor musun?” Ares sorduğu sıra mutfağa ulaşmışlardı. Gözleri sevgilisinin üzerinde, sorusunun yanıtını bekliyordu.

“Pek aram olduğu söylenemez ama zehirlenmeyecek şekilde bir şeyler yememizi sağlayabilirim” bu konuda ne kadar beceriksiz olduğu konusunda daha detaylı bilgi vermek istese de, sevgilisi ile gerçekleştirdiği bu özel anları daha fazla kötü bir hale getirmek istemedi.

“Pekâlâ, bugünlük idare edeceğiz artık. Neyse ki geri kalan günlerde evimizde iki tane aşçı var. Mükemmel bir şeyler beklemiyorum, zaten karşımda sen olacaksın, ne yediğimin hiçbir önemi bile yok” onun kötü hissetmemesi ve kendini çok iyi yemek yapma zorunluluğuna sokması istemediği için bu konun onun için bir kıymeti olmadığını görmesini istemişti.

“Peki, o halde ben buzdolabına bakayım” burayı ayarlamış olan sevgilisi, yemek konusunda da bu kadar net konuşuyorken onun buzdolabına bir şeyler koymuş olmasını tahmin etmişti. Ve bunda yanılmamış, dolapta yemek yapabileceği birkaç malzeme ile karşılaşmıştı.

 Birkaç deneyip, kendisinin yaptığı şeyi beğendiği bir yemeği yapmaya koyuldu Beren. Ares o yemek hazırlığına girdiği sıra, mutfakta olan küçük masaya yerleşmiş ve eşsiz bir manzara denk gelmiş olan bir gezgin gibi büyülenmiş bir ifade ile onu gözleri ile takip ediyordu.

Bir restorana gitmeyi ya da yemeği dışarıdan söylemesinin özel bir sebebi vardı. Uzun zamandır özlemini çektiği sevgilisinin ellerinden bir şeyler yemek, onu yemek yaparken izlemek ve onun bu ufak zahmete girmesini istemiş ve buluştukları gün bunları yaşayabilmek için günler öncesinden hazırlıklara başlamıştı.

Artık yan yana oldukları için geceleri gökyüzünün elmasları olarak anılan yıldızlara denk şükür ediyor ve içine yerleştiği mutluluğun tadını çıkarıyordu. Ona birkaç adım sonra nefesi kadar ve onun nefesini nüfus edebilecek kadar yakın olabilirdi.

Gözlerine o kadar yakından bakabilirdi ki, kendi yansımasını bile görebilirdi. Onun nefesinin sıcaklığının yüzüne çarpışı ile ısınabilirdi. Aralarında yalnızca birkaç adımlık mesafe vardı, onlara engel yalnızca birkaç adım…

Ares ciğerlerine nefes değil, huzur, mutluluk dolduruyordu. Her hücresi derin bir şifa ile iyileşiyor ve bu şifa etrafında oldukça derdini de unutuyordu. Kara kış ile büyük bir zorluk yaşamışken, sonunda baharı yaşamak gibiydi.

Beren yemek hazırlığını bitirmiş ve küçük masada tüm hazırlıklarda tamam olduktan sonra çift masada karşılıklı oturmuştu. Yemeği servis eden Beren, Ares’ in kendi yaptığı yemeği ilk kez deneyecek olması onu hayli heyecanlandırıyordu elbette. Yemeğin tadına bakan Ares’ in ifadelerini ilgi ile takip etmiş ve onun sözlerini beklemişti.

“Beğendin mi?” onun herhangi bir şey söylememesinin ardından kendi sormuş ancak yüzünün aldığı ifadeden pekte iyi şeyler duymayacağı hissine kapılmıştı.

“Pek, iyi değil. Yaparken, tadına bakmadın mı?” sanki gerçekten kötü bir yemeği tadıyormuş gibi bir ifade ile sevgilisinin yüzüne baktığında, ses tonu da daha sert bir hal almıştı.

“Çok mu kötü, gerçekten üzgünüm ama elimden gel-“ sözlerinin arkası kesilmeden devam ederken, Ares onun eline uzanıp, sıkıca tutmuştu.

“Sadece senin biraz uğraşmak istedim güzelim, her defasında nasıl bu kadar ciddi olduğuna inanabiliyorsun?” yüzünde yayılan gülümsemesi eşliğinde söylediği sıra sevgilisinin ikna olmasını umuyordu.

“Üzüldüğüm için söylemiyorsun değil mi?” yemek yapma konusunda gerçekten pek başarılı olmadığını bildiğinden onun bunu gerçekten şaka yapmış olduğuna kendini ikna etmekte zorluk yaşıyordu.

“Gerçekten amacım seninle uğraşmaktı. Beklediğimden çok daha iyi olmuş”

“Öyle mi? Bunu duyduğuma çok sevindim”Beren öyle bir gülümsemişti ki, Ares onun tamamen ikna olduğunu anlamış ve aynı karşılığı vererek, sevgilisine gülümsemişti.

“Ares aslında sana söylemem gereken bir şey var” yemeğin ilerlediği bir zamanda sevgilisine söyleyip, söylememe arasında kalan bir konuyu sonunda söylemeye karar verdi Beren.

“Seni dinliyorum güzelim” yemeğine ara verdiği sıra tüm ilgisi güzelleri güzeli sevgilisinin yüzünde gezindi. Söyleyeceği şeyin onu sıkıntıya soktuğunu hissedebiliyordu.

“Ares ben yanlış bir şey yaptım” gözlerindeki mahcubiyeti görebiliyor olan Ares, onun neden böyle bir ifadeye büründüğü tuhaf karşıladı.

“Nasıl bir yanlış?” gözleri ilgi ile yüzünde gezerken, karşısındaki sevgilisinin dudaklarından dökülecek olan sözlere dikkat kesildi Ares.

“Seninle o gün, telefonda konuştuktan sonra Mehmet amcaya karşı biraz saygısızlık yaptım. Ben ona dedim ki…” sözlerine devam etmek isteyen Beren’ in ardından sevgilisi başını iki yana sallamış ve sevgilisi susmak durumunda kalmıştı.

“Bunu bilmek istemiyorum Beren. O benim için değerli bir adam, ona karşı yapmış olduğun yanlış yüzünden sana karşı herhangi bir öfkemin olmasını istemiyorum. Bunu aklımdan uzun zaman çıkaramam ve sana bunu yansıtmayacağımdan emin olamam” ellerinin arasında tuttuğu sevgilisinin ellerini usul usul severken, gözleri de bir an olsun ondan ayrılmıyordu.

“Bu yaptığın şey için herhangi bir bilgiyi öğrenmek istemesem de sadece şunu söyleyebilirim; biz bu güne kadar yargılamadan, hesap sormadan, birbirimize olan saygıyı bir an olsun elden bırakmadan hayatımızı yaşadık. Biz böyle aile olup, iyi bir ailenin de buna ihtiyacı olduğunu öğrendik.

Bizim sahip olduğumuz tek şey bu aile iken, buna taş atan asla biz olmamalıyız. Güç aldığımız, destek olduğumuz yine bizleriz, eğer birbirimizi kırarsak paramparça oluruz. Mesele sadece aynı çatı altında yaşamak değil.

O çatı altında yaşadığın hayattan da keyif almalı ve içinde bulunduğun ailenin ne büyük bir nimet olduğunun farkında olmalı. Biz yıllarca hayatımızı buna göre şekil verdik. Eğer sende bu ailenin içinde olmanın güzel yanlarını görüyorsan, Mehmet amca karşı yaptığın şeyin pişmanlığını yaşıyorsan, malikâneye döndüğümüzde bunu onu söyle. Böylece o da, büyüklük gösterip, bu yaptığını mazur görsün” sözlerini dikkatle dinleyen Beren, onun düşünce yapısının farkına varırken, ailesine verdiği değerin de büyüklüğünü öğrenmiş oldu.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...