Beren, sevgilisinin yatağında, oturmuş, yaşanan tüm
bu şeylerden artık kurtulmak için dualarda bulunuyordu. Onu duyan var mıydı,
tüm bu şeyler ne zaman geçecek bilmeden öylece gözyaşları eşliğinde, tüm bu
şeylerin sona ermesi için yalvarıyordu.
Odasının kapısı aranmış ve içeri Meliha Hanım
girmişti. Adımları yanını bulduğunda, yatağa oturdu. Kollarını hiç beklemeden
onun bedenine sardı Meliha Hanım. Saçlarını okşamaya başladığında, genç kızın
hıçkırıklarını duyuyordu.
“Ben sadece onun yanın olmak istiyorum Meliha
teyze, ne zaman bitecek, ne zaman gelecek Ares?” kendi gözyaşları da, ona inat
yanaklarından süzüldüğünde, Beren’ in saçlarını okşamayı kesmeden, devam etti.
Kollarını ayırdığında, dizlerine vurup, onun başını koymasını bekledi.
Yeniden parmakları Beren’ in saçlarının
arasındaydı. Usul usul, hareket edip, onun biraz daha sakin olmasına, biraz
daha iyi hissetmesini kolaylaştırmaya çalışıyordu.
“Ares sekiz
- dokuz yaşlarında küçük bir çocukken, okulda kendinden iki yaş büyük, uzun
boylu oldukça şişman bir çocuk tarafından zorbalığa maruz kalıyormuş. ,Annesi
Nermin bir gün, gece onun ağladığına şahit olmuş. Onun neyi olduğunu
sorduğunda, Ares ona söylememiş. İkici gün, yine onu gece yatağında ağlarken
bulduğunda, böyle böyle günler geçmiş ama Ares bir türlü ne olduğunu, neden
ağladığını söylemiyormuş” dikkatle dinliyordu Beren, Meliha hanımın sözlerini.
Sevgilisinin o küçük halini gözlerinin önünde belirirken, içi ısınmış, hatta
gözyaşları bile ara vermişti.
“Uzun uzun, düşünen Nermin, sorunu okulda onu
rahatsız eden bir durumun olduğunu bulmuş. Bir gün Ares’ in okuldan çıkış saati
geldiğinde, evleri okula yakın olduğu için yapmasa da, o gün onu okuldan almaya
gitmiş. Gittiğinde, şişman bir çocuğun Ares’ i yere ittiğini görmüş.
Olaya müdahale edip, karşısındaki çocuğu uyarmış ve
oğluna bunu yapmaması için onu azarlamış. Ertesi gün annesine şikayet ettiğini sandıkları için Ares’ i hırpaladıklarında, Nermin onu bu kez; kaşı patlak bir
halde bulmuş.
Kendini bu
konuda sorumlu tutan Nermin, oğluna pansuman yaptığı sıra gözyaşlarını da işine
dâhil etmiş. Diğer gün ise annesinin ağlamasına sebep olan bu şişman çocukken,
tüm yaptıklarının yanında bir tek o gün intikam almak istemiş Ares.
Başka sınıftan olan bu şişman çocuğun, beden
dersinde, soyunma odasına girip, önce pantolonunu almış. Soyunma kabinene giren
çocuk eşofman altını çıkarıp, pantolonunu giymek isterken, Ares bir arkadaşının
yardımı ile eşofmanını da alıp, onu iç çamaşırı ile bırakmış. Çocuk eve eşofman
üstünü belinde sararak, evine ulaşmış.
Mesele onun canının yanması değil güzel kızım;
mesele onun sevdiği, değer verdiklerinin canının yanması. Eğer onun yanına
gidersen, bize yaptığını sana da, yapıp iyi olduğunu gösterecek. Biraz daha
sabır, bunca bekleyiş boşuna olmayacak.
O bize gelecek, iyi ve dimdik bir halde, gerçekten
de öyle hissederek, bize gülümseyecek. Sadece biraz daha sabır”
_
O günden sonra her şey değişmişti. O gün, on yıl
önce ailesinin emekleri için hayata dönmeyi kabul eden Ares, o günün ardından
Beren ile birlikte o dönmeyi kabul ettiği hayatı yaşamaya karar vermişti…
20.12.16
O telefon konuşmasının ardından tam altı gün
geçmişti. Ares o günün ardından hayata kalmak için çabalamış, bir an evvel,
Beren’ e kavuşmak istemişti. Beren ile birlikte yaşamak için güzel bir gelecek
diyordu içinden. Tüm acıları ile yüzleşip, güzel sevgilisi ile huzurlu, mutlu
bir hayat diliyordu.
İşte tamda altı gün sonra aile bireylerinin
bekledikleri telefon gelmişti nihayet. Doktor Ahmet sabahın erken saatlerinde aramış ve o müjdeli haberi vermişti. Ares onlarla görüşmek için onları eski eve
davet etmişti ancak Beren henüz bu davete dâhil değildi.
Tüm bireyler bunun sevinci ile evden ayrılmak için
hazırlık yaparken, Beren o sıralar sevgilisinin gömleklerinden birine sarılmış,
yatakta öylece yatıyordu. Hazırlığı sona eren Beril, Beren’ i kontrol etmek
için odanın kapısını aralamıştı. İçeri girip, onun yanına ulaştığında,
yatağındaki boşluğa oturmuştu.
“Beren”onun hüzün dolu gözleri ile denk geldiğinde,
söyleyeceği yalan için kendini hayli kötü hissediyor ve bu konuda oldukça kaygı
hissediyordu.
“Biz, Meliha teyze ile birlikte restorana
gidiyoruz. Mehmet amca ve diğerleri de, şirkete gidecek. Sen de bizimle gelmek
ister misin?” bu ufak yalanı söylemek zorunda olan Beril, aslında o an Ares’ i
göreceğinin sevincini yaşıyordu.
“Ben burada kalmak istiyorum, Beril. Siz gidin” bu
yanıtı alacağından emindi. Hatta soruyu sorduğu sıra aksinin olmasına ihtimal
dahi vermemişti.
“Pekâlâ, bizi istediğin zaman arayabilirsin,
unutma; olur, mu?” yataktan kalktığı sıra onun başı ile onayladığını görmüştü.
Odadan çıkmak için hareketlendiği sıra Beren’ in sesini yeniden duydu.
“Size kolay gelsin” onun yüzüne bakıp, ufak bir
gülümseme ile onayladı. O an vicdanı rahatsız etti onu. Ares’ e gittiklerini
söylese; Beren’ in tepkisi ne olurdu o an?
_
Üç araba arka arkaya hızla eski eve doğru yola
koyulmuştu. Bugün hava diğer günlerden daha farklıydı sanki. Günlerce şehri
fırtınalı kar yağışına boğan bulutlar bugün güneşin o parlak ve sıcak yüzünü
göstermesine müsaade ediyordu.
Belki de Ares’den gelen bu müjdeli haberi, aile ile
birlikte kutluyorlardı. Eski eve ulaşmış olan arabalar, kendilerine uygun park
yerlerinde durmuş ve aile bireyleri birer birer arabalardan ayrılmıştı. Öyle
bir heyecan öyle bir sevinç vardı ki; bir çocuğun parmakları ile sıkı sıkıya
tuttuğu uçan balonun ipi gibi. Gözleri ile ışıl ışıl bakıyorlardı etrafa, bir
bayram havası ile karşılıyorlardı.
Onların geldiğini gören adamlar saygı ile karşılamış
ve onları Ares’ i beklemeleri için salona davet etmişlerdi. Bunca gün bekleyen
sanki onlar değilmiş gibi büyük bir sabırsızlıkla Ares’ i görmeyi beklediler.
Aradan geçen biraz zaman sonra ise adım sesleri salon kapısına yaklaştığında,
daha da büyümüştü, o sabırsızlık.
Sonunda Ares salona kapısında, Doktor Ahmet ile
görünmüştü. Onları ayakta karşıladı, aile bireyleri, her birinin gözleri Ares’
in üzerinde, ona uzun uzun bakıyorlardı. Her zaman ki gibi omuzları dik ve
ifadesi sertti. Teni öncekinden daha canlı ve görünüşü hayli sağlamdı.
Yüzüne hâkim olan ifade daha parlaktı, gözlerine
kadar ulaşan bir gülümseme ile bakıyordu, ailesine. Onları son derece şık bir
halde karşılamıştı. Üzerine beyaz bir gömleği vardı ki; geniş omuzlarının tüm
heybetini gözler önüne sermişti adeta. Gri bir kumaş pantolon giymiş ve jilet
gibi ütülendiği belli oluyordu. Kolundaki silah kol saati, ayağındaki günlük
beyaz ayakkabısı… Ares her zaman ki gibiydi.
Artık karşılarından gördükleri Ares’ de en az
görüntüsü kadar içinde de bu kadar güçlü olduğundan emin bir ifade ile
bakıyorlardı ona. Yüzlerinde ki gülümseme, Ares’ in yüzündeki gülümsemeden
bulaşmış ve içtenlikle yayılıyordu.
Ares’ in adımları onlara yaklaştığında, ilk
yöneldiği kişi Mehmet Bey olmuştu. Kolları arasına aldığı oğlunun ardından
derin derin nefes alarak huzurun iliklerine ulaşmasını sağlıyordu.
“Benim koca yürekli oğlum” sıkı sıkıya sarıldığı
oğlunun kollarının arasından ayrılmasını istemez bir ifade ile kucaklıyordu
Mehmet Bey. Hiçbir derdi, kederi, elemi kalmamıştı. Onun kollarından ayrılma
zamanı geldiğinde, Ares bu kez Meliha teyzesinin önüne geçip, onun yüzüne
bakmıştı.
Gözyaşları artık kendini fark ettirmeden düşüyordu
yanaklarından. Oğluna kavuşmanın heyecanını yaşayan kadın, bununla beraber
başının döndüğünü, bu anın gerçek olmamasının korkusunu da yaşıyordu. Elini
uzatıp, ona dokunmaya, bunun bir hayal olduğunu görmekten korkuyordu.
Titreyen ellerini karşısında yaşlı gözlerine bakan oğlunun
sol eline uzandı. Bandajlanmış olan sol elinin avucunu açıp, bandajın üzerine
öptü, Meliha hanım. Ares ona bu kadar şefkat duyan bu kadını hızla kollarının
arasına aldı.
Meliha hanım ona annesini hatırlatıyor ve onu biraz
olsun hissetmesine sebep oluyordu. Meliha Hanım Ares’ in annesi olan Nermin’ i,
ta Mehmet Bey ile olan evliliğinden bile önce tanıyordu. Ares’ in öz babası
olan Cüneyt Karal ile Mehmet Bey nasıl çocukluk arkadaşıysa, Nermin ve Meliha
Hanımda liseden beri devam eden sıkı bir arkadaşlıkları vardı.
Sıra değişmiş ve Ares Meliha Hanımın ardından
kardeşlerinin karşısına geçmişti. Onlara sıra ile tek tek, uzunca sarılmıştı
Ares. Kimi hıçkırıklara boğulmuştu, kimi hıçkırıklarını engellemeye
çalışıyordu. Elbette insan mutluluktan da, gözyaşı döker hatta hıçkıra hıçkıra
ağlayabilirdi bile. Acıları dinen, yaraları kapanan kardeşlerde, mutluluktan
gözyaşı döküyordu.
_
Tüm bunların yaşandığı sıra Beren evde son derece
güçlü bir baş ağrısı çekiyordu. Öyle ki, başının ağrısı göz kapaklarına kadar vurmuş,
onları açamaz hale getirmişti. Ağrının azalması için uyumaya bile çalışıyor
ancak bir türlü başaramıyordu.
Günlerdir yorgun ve uykusuzdu, uykuya deli gibi ihtiyaç duyuyor ama ağrı ona engel oluyordu. Sabahtan bu yana iki tane ağrı
kesici almış ancak fayda etmemişti. Sıkıca sarıldığı sevgilisinin gömleğini
bırakıp, yeniden ağrı kesici içmek için komodine uzandığı sıra çekmecesinin
içinde sevgilisine ait olan uyku hapları dikkatini çekti.
Uyuması şuan için mümkün kılacak olan tek şey bu
haplar olduğunu düşünen Beren, daha önce ağrı kesici içmek için kullandığı
bardağın içinde geri kalan suyu da, uyku ilacını içmek için kullandı. Yatağa uzandığı sıra sevgilisinin gömleğine yeniden sarıldı ve ilacın etki etmesini,
öylece bekledi.
_
Ares aradan geçen koca zamanın ardından eski evden
ayrılmış ve sevgilisine kavuşmanın hayali ile yola koyulmuştu. İlerlediği bu
yolun sonun sevgilisine çıkacağını bildiğinden sanki hiç tanımadığı bir
yolmuşçasına ona uzun ve yabancı geliyordu.
Sabırsızca gaza yüklenirken, aslında belki de en
büyük sabrı burada gösteriyordu. Günlerdir görmediği ve sarılmayı hayal ettiği
beden birazdan kollarının arasında olacaktı. Onu kollarının arasına aldıktan
sonra Ares onu bırakmak ister miydi?
Günlerdir özlemeni çektiği beden öyle yakın
olmalıydı ki ona; nefesi nefesine karışmalı ve kirpik diplerinin ayrımını bile
görmeliydi. Sonunda malikâneye ulaştığında, arabasını park yerine bırakmış ve
elini çabuk tutarak, arabada inmişti.
Bacaklarının titrediğine şahit olduğunda o an bunu
hiç garipsemedi. Sanki o an olması gereken de zaten buymuş gibi karşılamıştı.
Malikânenin kapısını anahtarı ile açıp, içeri ulaştığında, kapıda karşılaştığı,
günlerdir özlem duyduğu kokuyu ciğerlerine doldurdu. Ares’in ailesinin kokusu
sinmişti bu eve, bu kokuya maruz kalan bedeni düğün bayram etti o an.
Merdivenleri aştığı sıra korkuluklara tutundu,
onlardan destek alıyordu. Odasının kapısının önüne varmıştı nihayet. Yüzünde
yayılan gülümsemesi yanaklarını acıtsa da, gülümsemesini toparlayamıyordu.
Elleri titreyerek kapının kulpuna uzandı.
Yavaşça aralanan kapı ile birlikte nefesini tuttu
Ares. Ölmekten, kendi elleri ile hayatına son vermekten birazdan karşılaşacağı
beden için vazgeçmişti. Kolları ile sarıp, ömrünün geri kalan kısmını o halde
geçirmek istemesi pekte tuhaf gelmemeliydi.
İçeri adım attığında, gözleri yatağında uyuyan
bedeni anında bulmuştu. Kaybettiğiniz bir şeyi günlerdir arayıp arayıp,
durduğunuz halde hani bir türlü bulamazsınız ya. Hatta öyle bir rahatsız eden
bir duruma dönüşür ki bu; gece tam uyuyacağınız sıra dahi acaba en son nereye
koymuştumlarla tüm geceniz bile zehir olur.
Sonra hiç ummadığınız hatta o an onu aramıyorken
bir anda önünüze çıkı verir. Onu bulmanın mutlulu, rahatlığı ile mayışırsınız
ya, Ares’ de o an bunu yaşıyordu. Aradığını nihayet bulmuş ve artık tüm bedeni
rahatlığın en özel mertebesine ulaşmıştı.
Sessiz adımları ile yatağa yaklaştığında,
sevgilisinin yanındaki boşluğa oturdu. Onun sarılmış olduğu gömleğini fark
ettiğinde, sanki mümkünatı varmış gibi daha da büyüdü yüzündeki gülümsemesi.
Gördüğü bu güzel manzaranın karşısında; gözlerine bu görüntüyü hiç unutmamasını
söylüyordu.
Nefes alış - verişlerini ezberlemesi için
kulaklarına ricada bulunuyordu. Ellerine onun tenin sıcaklığına alışmasını söylüyordu.
Kalbine öyle bir yüksek sesle çarpmasını emrediyordu ki; sesi dışarı kadar
ulaşıp, Beren’ in kulaklarına kadar ulaşsın istiyordu.
Dakikalarca orada oturup, güzel sevgilisi uyurken,
onu izlemişti Ares. Onun güzel yüzünden gözlerini çekmek için bir güç
gerekliydi ki bu güç de o an Ares’ de yoktu. Uyanması için sabırsızlansa da,
yine de onun bu tatlı uykusundan da uyandırmaya kıyamıyordu.
Aradan geçen biraz zaman sonra artık onu uyandırmak
isteyen Ares, ciddi bir çabaya girmişti. Kaç kez adını seslenmiş, kaç kez
uyanması için bedenini sarsmıştı ancak ne yazık ki güzel sevgilisi gözlerini
aralamıyordu.
Zira Beren, büyük bir baş ağrısının içinde
çırpınırken, bundan kurtulmak için sevgilisinin uyku ilaçlarından almış ve
uyku diyarının en gizemli köşelerine doğru yolculukta bulunmuştu. Uyanmayan
sevgilisinin ardından Ares onu kucağına almıştı. Planında sevgilisi ile el elle
çıkmak varken, şuan onu uyurken, kucağında taşıyarak evden ayrılıyordu.
Arabasının yanın ulaştığında, dikkatle arabanın
kapısını açmış ve kıymetli sevgilisini de ön koltuğa bırakmıştı. Koltuğu
tamamen yatan bir konuma getirdiğinde, sevgilisinin rahatını düşünüyordu.
Kendinde nihayet sürücü koltuğuna yerleştiğinde, artık yola çıkmak için
hazırlardı.
Yol boyunca gözleri, sevgilisi ve yol üzerinde
mekik dokumuştu. Onun yanında olduğuna kendini inandırmak istiyordu sanki. Her
hücresine bunu ispat eder gibi bir hali vardı. Arabaya dolan sevgilisinin
kokusu ile şifa buluyordu sanki bedeni.
Araba yolculuğunun sonuna ulaştıklarında, artık
ulaşmak istediği noktaya varmışlardı. Sevgilisi ise hala uyanmamışken, bunun
nedenini tahmin ettiğinden, bunu tuhaf karşılaşmamıştı. Ayrı kaldıkları bunca
zaman boyunca neler yaşadığını, nelere maruz kaldığını ve katlanması gereken
şeylerin farkındaydı. Bu yüzden ona müsaade ediyor ve sabırla sevgilisinin
gözleri ile karşılaşmayı bekliyordu.
Nede olsa artık hep yan yana ve birlikte olacaktı.
Azrail ile karşılaşıncaya kadar birlikte geçirecekleri bir dolu günler onları
bekliyordu. Gözleri ona bakacak, elleri ona dokunacak, kulakları onun sesine
maruz kalacaktı. Biraz daha geç olsa ne kaybederdi.
Sevgilisini yeniden kucağına aldığında birlikte
kalacakları pansiyona doğru ilerledi. İçeri girdiğinde kalacakları odaya
ulaşmış ve sonunda, sevgilisini yatağa bırakmıştı. Onu kolayca taşıyor olması
diğer zamanlar içinde kolay olmuşken, şimdi daha da kolay oluşundan bedeninin
geçen bu günler içinde ne kadar da zayıflamış olduğunu gördü Ares.
Onun yanına uzandığında, gözleri ile her bir
noktasını incelemeye başladı. Soluk teni, gözlerinin altındaki morluklar ve
hayli zayıflamış bedeninin tek sorumlusu olarak kendi görüyordu. Güzel
sevgilisinin neler yaşamasına vesile olmuştu? Bu yüzden bu günleri unutmamayı
diliyordu…
Ona bu yaşadığı günleri nasıl unutturabilirdi?
Yüzünde ki o eşsiz gülümsemesi Ares’ in karanlık dünyasına bir güneş gibi doğup
tüm vatanını aydınlatabilir miydi? Bunu yapmak için canla başla çalışacağına
dair yemin ediyordu Ares.
Ona yaşattığı bunca zamanın bunca acıyı unutturmak,
ona daha iyi bir hayat bahşedebilmek için elinden geleni yapacağını biliyordu.
Elleri sevgilisinin saçları arasında yer edinmiş ve usul usul gezintiye
çıkmıştı.
Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
Usta bir kalemden çıkmış ve böylesine bir sevgi ile
karşısındakini kutsamış olan bir şairin şiirini, sevgilisinin kulağına
fısıldamıştı Ares. Ya elindeki silahı şakağına dayadığı sıra Doktor Ahmet o an
yetişemeseydi. Ya da onu dinlemeyip, tetiği çekseydi.
Her şey bir an da, hiç olacaktı. Bir korkak gibi
gerçeklerin en acı yüzünden kaçacaktı. Her şey önemlisi ise Beren’ i bu dünyada
yalnız bırakacaktı. Ona verdiği sürelerini yan yana dolduracak olmanın sözüne
ihanet etmiş olacaktı.
Doktor Ahmet beyi dinlediği için o an kaç kez şükür
etse bunun karşılığında yeterli kalırdı. Elleri bir an olsun durmadan güzel
sevgilisinin saçları arasında gezinmişti. Güzel sevgilisinin onu beklediği gibi
o da, sevgilisinin uyanmasını sabırla bekliyordu.
Ne kadar zaman geçmişti, kaç dakikadır sevgilisinin
nefesini ciğerlerine dolduruyordu saymamışken, gözleri nihayet araladı Beren.
Saçlarında gezinen ellere anında tepki vermiş ve eli ile uzanıp, onu
durdurmuştu. Gözleri gezinirken, elin sahibini bulduğunda, boş gözlerle
bakıyordu ona.
Algılayamıyor, belki de böyle bir anın defalarca
kez hayalini kurduğu ve rüyasında gördüğünden dolayı gerçek olmadığını
düşünüyordu. Ancak saniyeler geçerken, elinin temas ettiği tenin gerçekliğini
hissettiği soğukluktan anlamaya başlıyordu.
Ne hayalinde, ne de rüyasında hiçbir his yokken
şimdi sevgilisinin bu soğuk elleri tüm bedeni etkisi altına alıyordu. Beren
gayet de iyi biliyordu sevgilisinin ısınmayan, her daim buzdolabında bırakılmış
olan cam bir şişe kadar soğuk olmasını tanıyordu. Bu yüzden yattığı yataktan
hızla doğrulmuştu.
“Ares” inanmakta zorlandığı sesine bile yansırken,
sanki ağlamak üzereydi. Sesi titrerken, gözleri de usuldan dolmaya başlamıştı.
“Sen, nasıl-“ kelimeleri bir araya getirip bir cümle
bile kuramayan haline sadece gülümseyerek baktı Ares. Bir insanın ses tonunun
tınısını bile özlemenin bile bir anlamı olduğunu o an anlamıştı. Şaşkın
gözlerle onun inanamadığı ve hayal gördüğünü düşünüyor olduğunu tahmin eden
Ares, ona yardımcı olmak istedi.
“Benim, güzelim” yatakta ona doğru biraz daha
a-yaklaştığında, karşısındaki görüntünün kaybolmasından korkan Beren ona
dokunmak istemediği için geriye gitti. Daha öncekilere ne zaman elini uzatsa,
sevgilisinin bedeni bir anda kaybolmuş ve Beren yine yalnızlığın lanet yüzü ile
karşılaşmıştı.
“Hayır, değilsin. Yine kaybolacak olan bir
hayalsin. Uyku ilacı içmiştim, kesinlikle ondan bu kadar gerçekçi görünüyorsun”yataktan
kalktı Beren, gözyaşları yanaklarını ıslattığında, elinden değer verdiği
oyuncağı alınmış bir çocuk gibi yere yatıp, ağlamak üzereydi. Onu bu durumdan
bir an evvel kurtarmak isteyen Ares, onun gibi ayaklanmış ve ellerini ona
uzatıp, adımları ona yaklaşmıştı.
“Sakin ol güzelim” ellerini tutup, yüzüne bakmasını
sağladığında, yüzünde naif bir gülümseme ile baktı sevgilisinin olanları
anlayamayan gözlerine.
“Buradayım, yanındayım. Ne hayal, ne de rüyayım;
bak” ellerinin arasında olan sevgilisinin ellerini yüzüne götürüp, dokunmasına,
dokunduğu şeyin gerçek olduğuna inanmasını sağlamak istedi. Narince elinin
altında olan sevgilisinin tenini seven Beren, bir hıçkırıkla onun kolları
arasına girdi.
Öyle bir sarıldı ki sevgilisine; onu arkadan geçen,
yine kendinden uzaklaştıracak olan birileri vardı da, buna izin vermek istemez
gibi sıkı sıkıya sarıldı sevgilisine. Ona aynı karşılığı vererek sarıldı Ares.
Kendide buradan gitmek istemez, sevgilisini yeniden yalnız bırakmak istemez
gibi sarıldı ona.
“Geldin Ares, bana geri döndün” hıçkırıkları
müsaade ettikçe, sevgilisinin gömleğine birkaç sözü gömüyordu.
“Gitme, lütfen beni arkada bırakıp, yeniden gitme”
bu sözler sadece bir yalvarma ve yakarmaydı. Sevgilisinden uzak kalmış olan bu
genç kız dahasına gücü olmadığı için kollarının arasında olduğu sevgilisine
yalvarıyor ve onu yeniden bırakmaması için geri de olan gücü ile sıkıca
tutunuyordu.
“Sana bunları yeniden yaşatmamak için daha dikkatli
olacağım güzelim, söz” elleri onun sırtında usul usul gezerken, sakinleşmesi
için yardım etmeye çalışıyordu. Ona tutunan, kolları arasında titreyen beden
karşısında kendini sorumlu hissediyor ve bu yüzden büyük bir mahcubiyet
yaşıyordu.
Birbirlerinden ayrılabilme gücü kendilerinde
bulduklarında, ufak bir mesafe ile birbirlerinden ayrılıp, birbirlerinin
gözleri ile denk gelmişlerdi. Etrafta o an gözlerini gezdirme imkânı bulan
Beren, malikâneden çok daha farklı bir yerde olduklarını yeni yeni fark
ediyordu.
Yaz aylarında insanların tatil beldeleri belli
noktalara olurken, burası ise kışın da tatil imkânı bulan insanların ya da
tarihi semtleri ile ünlü olan bu yerleri görmek isteyen tatilcilerin uğrak
yeriydi. Bulundukları bu pansiyonda bu civardaki en iyi durumda olan güvenli
bir yerdi.
“Evde değiliz”
“Evet, güzelim evde değiliz”
“Peki neredeyiz?”
“Şehir biraz uzak olan bir pansiyonda”
“Neden buradayız?”
“Birlikte biraz vakit geçirmek için”
“Ne kadar kalacağız peki?”
“Bu bize bağlı”
“Ya diğerleri?”
“Hepsinin haberi var. Sana evden bir şeyleri bahane
ederek evden ayrılırken, aslında benimle buluşmak için eski eve geliyorlardı.
Sevgilisinin hızlı ve merak dolu sorularını sabırla yanıtlamıştı Ares. Onun
şuan garip hissettiğini, hala olayları tam anlamı ile kavrayamadığını
anlayabiliyordu. Beren bir tüm olanları bir kefeye sığdırmaya çalıştığı sıra
Ares’ in gözleri sevgilisinden gözlerini bir an olsun ayırmadan onun yüzünü
izliyordu.
"Hadi, bir şeyler yiyelim” elinden tuttuğu sevgilisinin mutfağa doğru yönlendirdiği sıra küçük açık mutfağa doğru ilerlemeye başladı Ares.
“Yemek yapmayı biliyor musun?” Ares sorduğu sıra
mutfağa ulaşmışlardı. Gözleri sevgilisinin üzerinde, sorusunun yanıtını
bekliyordu.
“Pek aram olduğu söylenemez ama zehirlenmeyecek
şekilde bir şeyler yememizi sağlayabilirim” bu konuda ne kadar beceriksiz
olduğu konusunda daha detaylı bilgi vermek istese de, sevgilisi ile
gerçekleştirdiği bu özel anları daha fazla kötü bir hale getirmek istemedi.
“Pekâlâ, bugünlük idare edeceğiz artık. Neyse ki
geri kalan günlerde evimizde iki tane aşçı var. Mükemmel bir şeyler
beklemiyorum, zaten karşımda sen olacaksın, ne yediğimin hiçbir önemi bile yok”
onun kötü hissetmemesi ve kendini çok iyi yemek yapma zorunluluğuna sokması
istemediği için bu konun onun için bir kıymeti olmadığını görmesini istemişti.
“Peki, o halde ben buzdolabına bakayım” burayı
ayarlamış olan sevgilisi, yemek konusunda da bu kadar net konuşuyorken onun
buzdolabına bir şeyler koymuş olmasını tahmin etmişti. Ve bunda yanılmamış,
dolapta yemek yapabileceği birkaç malzeme ile karşılaşmıştı.
Birkaç
deneyip, kendisinin yaptığı şeyi beğendiği bir yemeği yapmaya koyuldu Beren.
Ares o yemek hazırlığına girdiği sıra, mutfakta olan küçük masaya yerleşmiş ve
eşsiz bir manzara denk gelmiş olan bir gezgin gibi büyülenmiş bir ifade ile onu
gözleri ile takip ediyordu.
Bir restorana gitmeyi ya da yemeği dışarıdan
söylemesinin özel bir sebebi vardı. Uzun zamandır özlemini çektiği sevgilisinin
ellerinden bir şeyler yemek, onu yemek yaparken izlemek ve onun bu ufak zahmete
girmesini istemiş ve buluştukları gün bunları yaşayabilmek için günler
öncesinden hazırlıklara başlamıştı.
Artık yan yana oldukları için geceleri gökyüzünün
elmasları olarak anılan yıldızlara denk şükür ediyor ve içine yerleştiği
mutluluğun tadını çıkarıyordu. Ona birkaç adım sonra nefesi kadar ve onun
nefesini nüfus edebilecek kadar yakın olabilirdi.
Gözlerine o kadar yakından bakabilirdi ki, kendi
yansımasını bile görebilirdi. Onun nefesinin sıcaklığının yüzüne çarpışı ile
ısınabilirdi. Aralarında yalnızca birkaç adımlık mesafe vardı, onlara engel
yalnızca birkaç adım…
Ares ciğerlerine nefes değil, huzur, mutluluk
dolduruyordu. Her hücresi derin bir şifa ile iyileşiyor ve bu şifa etrafında
oldukça derdini de unutuyordu. Kara kış ile büyük bir zorluk yaşamışken,
sonunda baharı yaşamak gibiydi.
Beren yemek hazırlığını bitirmiş ve küçük masada
tüm hazırlıklarda tamam olduktan sonra çift masada karşılıklı oturmuştu. Yemeği
servis eden Beren, Ares’ in kendi yaptığı yemeği ilk kez deneyecek olması onu
hayli heyecanlandırıyordu elbette. Yemeğin tadına bakan Ares’ in ifadelerini
ilgi ile takip etmiş ve onun sözlerini beklemişti.
“Beğendin mi?” onun herhangi bir şey söylememesinin
ardından kendi sormuş ancak yüzünün aldığı ifadeden pekte iyi şeyler duymayacağı
hissine kapılmıştı.
“Pek, iyi değil. Yaparken, tadına bakmadın mı?”
sanki gerçekten kötü bir yemeği tadıyormuş gibi bir ifade ile sevgilisinin
yüzüne baktığında, ses tonu da daha sert bir hal almıştı.
“Çok mu kötü, gerçekten üzgünüm ama elimden gel-“
sözlerinin arkası kesilmeden devam ederken, Ares onun eline uzanıp, sıkıca
tutmuştu.
“Sadece senin biraz uğraşmak istedim güzelim, her
defasında nasıl bu kadar ciddi olduğuna inanabiliyorsun?” yüzünde yayılan gülümsemesi
eşliğinde söylediği sıra sevgilisinin ikna olmasını umuyordu.
“Üzüldüğüm için söylemiyorsun değil mi?” yemek
yapma konusunda gerçekten pek başarılı olmadığını bildiğinden onun bunu
gerçekten şaka yapmış olduğuna kendini ikna etmekte zorluk yaşıyordu.
“Gerçekten amacım seninle uğraşmaktı. Beklediğimden
çok daha iyi olmuş”
“Öyle mi? Bunu duyduğuma çok sevindim”Beren öyle
bir gülümsemişti ki, Ares onun tamamen ikna olduğunu anlamış ve aynı karşılığı
vererek, sevgilisine gülümsemişti.
“Ares aslında sana söylemem gereken bir şey var”
yemeğin ilerlediği bir zamanda sevgilisine söyleyip, söylememe arasında kalan
bir konuyu sonunda söylemeye karar verdi Beren.
“Seni dinliyorum güzelim” yemeğine ara verdiği sıra
tüm ilgisi güzelleri güzeli sevgilisinin yüzünde gezindi. Söyleyeceği şeyin onu
sıkıntıya soktuğunu hissedebiliyordu.
“Ares ben yanlış bir şey yaptım” gözlerindeki
mahcubiyeti görebiliyor olan Ares, onun neden böyle bir ifadeye büründüğü tuhaf
karşıladı.
“Nasıl bir yanlış?” gözleri ilgi ile yüzünde
gezerken, karşısındaki sevgilisinin dudaklarından dökülecek olan sözlere dikkat
kesildi Ares.
“Seninle o gün, telefonda konuştuktan sonra Mehmet
amcaya karşı biraz saygısızlık yaptım. Ben ona dedim ki…” sözlerine devam etmek
isteyen Beren’ in ardından sevgilisi başını iki yana sallamış ve sevgilisi
susmak durumunda kalmıştı.
“Bunu bilmek istemiyorum Beren. O benim için
değerli bir adam, ona karşı yapmış olduğun yanlış yüzünden sana karşı herhangi
bir öfkemin olmasını istemiyorum. Bunu aklımdan uzun zaman çıkaramam ve sana
bunu yansıtmayacağımdan emin olamam” ellerinin arasında tuttuğu sevgilisinin
ellerini usul usul severken, gözleri de bir an olsun ondan ayrılmıyordu.
“Bu yaptığın şey için herhangi bir bilgiyi öğrenmek
istemesem de sadece şunu söyleyebilirim; biz bu güne kadar yargılamadan, hesap
sormadan, birbirimize olan saygıyı bir an olsun elden bırakmadan hayatımızı
yaşadık. Biz böyle aile olup, iyi bir ailenin de buna ihtiyacı olduğunu
öğrendik.
Bizim sahip olduğumuz tek şey bu aile iken, buna
taş atan asla biz olmamalıyız. Güç aldığımız, destek olduğumuz yine bizleriz,
eğer birbirimizi kırarsak paramparça oluruz. Mesele sadece aynı çatı altında
yaşamak değil.
O çatı altında yaşadığın hayattan da keyif almalı
ve içinde bulunduğun ailenin ne büyük bir nimet olduğunun farkında olmalı. Biz
yıllarca hayatımızı buna göre şekil verdik. Eğer sende bu ailenin içinde
olmanın güzel yanlarını görüyorsan, Mehmet amca karşı yaptığın şeyin
pişmanlığını yaşıyorsan, malikâneye döndüğümüzde bunu onu söyle. Böylece o da,
büyüklük gösterip, bu yaptığını mazur görsün” sözlerini dikkatle dinleyen Beren,
onun düşünce yapısının farkına varırken, ailesine verdiği değerin de
büyüklüğünü öğrenmiş oldu.
Mutluyum 😍
YanıtlaSilkalp kalp kalp klap kalp kalp kalp kalp kalp seviliyorsunuzzzzzzz
YanıtlaSil