Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 24. Bölüm



“Onlara neler anlatacağını, tahmin edebiliyorum güzelim. Ama yaptığım şey için artık daha fazla gözyaşlarını düşürme” onu kolları arasında almak istese de, bunun pek mümkün olmadığını düşündü o an.

Arabaya binip, kabristana ulaşmışlardı. Şimdi ise kabristanın girişinde, öylece duruyordu çift. Ares’ in sözlerini aşı ile onaylayan Beren, daha sonra arabadan inip, kabristanın içine doğru ilerledi. Etraf hayli kalabalıktan, yeni defnedilen bir cenazeden dolayıydı. Anne ve babasının mezarına ulaşmak için ilerleyen Beren, yol boyunca gözlerini kalabalıktan ayırmamıştı. Yeni bir acı, çok taze bir kayıptı.

Anne ve babasının mezarına ulaşmasına az bi mesafe kalmıştı ki, tüm o kalabalığın sesini bastıran bir feryat duydu Beren. Bir kadın sesiydi, onun sözleri kulaklarına ulaştıkça adım atmayı bıraktı.

“Ben nasıl yaşayabilirim ki onsuz? Beni de onunla birlikte gömün, benim ondan başka kimsem yok. Ne olur beni onsuz bırakmayın” bu haykırış; yaklaşık bir buçuk senelik nişanlısını, şuan toprağa gömülüşünü izleyen, bir genç kıza aitti.

Lise zamanında tanışmışlardı. Uzun yıllarda birlikte ilerlemeye devam eden çift, üniversite zamanında da, sözlenmişlerdi. Aslında nikahları geçen baharda kıyılacaktı ancak kızın, ailesinden tek hayatta kalan annesi, bir rahatsızlıktan dolayı hayatını kaybetmiş ve bu yüzden düğün ertelenmişti.

Aradan geçen birkaç ayın ardından da, sevgidiği adam, geçirdiği bir motor kazasının ardından hayatını kaybetmişti. Annesinin acı bile henüz hafiflememişken, şimdi bu yaşadığı acıyı nasıl atlatabilirdi bu genç kız? Bu kadar şeyin ardından nasıl yaşamak, hayata tutunmak için sebebi olsun. Nasıl dinerdi acısı, onu ne teselli ederdi?

Onun yakarışları Beren’in kalbine dokunmuştu, gözyaşları, acıyı taşıyan beden kendisiymiş gibi düşmüştü. O an aklına gelen şey; ben Ares’ i kaybetsem, ne yapardım…

Bunun düşüncesi bile nefesini elinden aldı. Bedeninin üstünde bile tonlarca ağırlık vardı sanki. Genç kızın sesi artık duyulmasa da, sözleri hala kulaklarında yankılanıyordu. Belki onu bu kadar etkileyen şuan içinde boğulduğu ruh haliydi ama bir hayli etkilemişti onu, o duyduğu birkaç söz.

Onu karşısında görmek istedi Beren. Onu saran bu lanet duygulardan arınmak için onun kolları arasında olmak istedi. Onun şuan için tek ihtiyaç duyduğu kişi Ares’ di. Adımları bir anda geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Onun elinden tuttuğu sürece her sorun daha kolay çözülürken, neden yanından ayrılmıştı ki?

Koşar adım ilerliyordu sevgilisinin yanına. Kalabalık gözüne çarptıkça kızın sözleri daha çok canını yakıyordu. Sonunda gözlerinin önündeydi, ihtiyaç duyduğu beden. Ares arabasının kaputuna yaslanmış, o da kalabalığı izliyordu. İçi sızladı Beren’ in, onun bekleyişine, gözlerinin tanık olduğu insan kalabalığına, ağlamak istedi.

Ares onu kısa süre sonra fark etti. Neden erken geldiğini sorgulasa, gözleri sevgilisinden ayrılmadan onun yanına ulaşmasını bekledi. Sevgilisinin yanına ulaştığında, hiç beklemeden kollarını onun bedenine sardı Beren. Sıkı sıkıya kolları arasında olan bedene sarılırken, gözyaşları da eş zamanlı ıslatmıştı yüzünü.

“Yanında olmak varken, neden buraya kadar geldik ki? Şimdi kollarının arasındayım ve hiçbir derdim, sıkıntım kalmadı” onun sözlerini dinleyen Ares, az önce kendinin de duyduğu o acı dolu feryattan etkilendiğini anlamıştı.

Yüzünde hoş bir gülümseme ile o da sıkıca sardı sevgilisinin bedenini. Onun sözleri, onun kokusu, onun duyduğu bir ihtiyaç onu fazlası ile memnun etti. Rahatlamıştı Ares, yarasına bir deva bulan bir hasta gibiydi. Nefes ihtiyacı girebilen bir astım hastasıydı sanki.

“Biz süremizi yan yana dolduracağız güzelim. Bundan hiç şüphen olmasın” Beren gitmek istemediği sürece Ares, bu sözü asla yere düşürmeyecekti. Birbirlerinden ayrıldıklarına, bedenleri fazla uzaklaşmamıştı. Ares, sevgilisi ile alınlarını birleştirdiğinde, onun gözlerine yakından baktı.

İçinde kaybolmak istedi o an. Sanki hiç kimse yoktu, hiçbir şey önemli değildi. Hayatının geri kalanında burada, Beren’ in gözlerinde kendi yansımasını görerek geçirmeye razıydı. İçinde harekete geçen duygulara engel olmadı, ya da böyle bir çabaya hiç girmemişti bile.

Aralarındaki mesafeyi kapattığında, dudakları birleşti çiftin. Ares usulca öptü sevgilisinin. O an ne, nerede oldukları önemliydi, ne de onları birilerinin görebilme ihtimali. Onlar huzurun kollarında salınıyorlardı o an.

Kim kıyardı bunu bozmaya. Bir süre sonra ayrılan dudaklarının ardından, yeniden alınları birleşti. Bir öpücük bir insana ömür bahşedebilirse eğer Ares, Beren’ nin ömrüne bir öpücük ile ömür katmıştı. O an aklında Egemen’ in sözleri yankılandı.

Seni kaybetmekten korkuyor. Sana ihtiyacı var ve bunu tüm hücresine kadar hissediyor…

Ares’ in yaptığı belki kabul edilemez bir şeydi. Ancak ona haksızlık ettiğini düşündü Beren. Onun hayatı böyle bir anda değişemezdi ki? Ondan bunu hemencecik beklemek ona fazlası ile haksızlıktı…

Çift daha sonra kabristandan ayrılıp, yeniden malikâneye varmıştı. Beren anne ve babası yerine, bu durumu Ares ile atlatmak istedi. Her ne kadar tüm bu olanlara yine o sebep olmuşken, onunla iyileşmeyi seçti. Malikâneye ulaşan çift, başka bir arabanın daha aile bireylerinin arabalarının yanında olduğun gördü.

“Bu araba?” sorduğu sıra işaret parmağı ilerideki arabayı gösteriyordu. Gözleri sevgilisine kaymıştı.

“Mehmet amca ve Meliha teyze gelmiş” onu yanıtlayan sevgilisine şaşıran ifadesini gizlemeden baktı. Bedenini ele geçiren gerginliği hissediyor ve derin bir kaygının içinde oturuyordu. Ya Ares’ in ailesi şuan ki durumlarına pekte sıcak bakmazsa?

“Neyin var güzelim, ne oldu?” onun gerildiğini hissedebiliyordu Ares, ifadesinin bir anda nasıl değiştiğine şahit olmuştu.

“Sence birlikte olmamızı isteyecekler mi? Sonuçta ben restoranda çalışan bir üniversite öğrencisiyim. Belki bizim birlikte olmamıza pekte sıcak bakmayacaklardır” onun sözlerini dikkatle dinledi Ares. Birbirine eziyet etmek ister gibi durmaksızın hareket eden sevgilisinin elini kavradı. Hiç beklemeden havalandırıp, dudaklarına götürdüğünde, yumuşak bir öpücük bahşetti oraya.

“Biz bir ilişkinin içinde olarak, onlara en kıymetli hediyeyi verdik. Eminim seni baş tacı olarak yapacaklar” onun sözlerini dinleyen derin bir nefes almıştı. Dudaklarına değen dudakların büyüsüne kapılmıştı.  

 “Hadi, onları daha fazla bekletmeyelim” arabadan inmek için hareketlendikleri sıra, büyünün etkisi bozulmuş gibiydi. Kendini bu konuda bir türlü rahatlayamıyordu. Meliha hanım belki bu konuda son derece memnun olabilirdi ancak onu korkutan asıl kişi Mehmet beydi.

Beren değişmeyen ruh halini fark eden Ares, yüzünde geniş bir gülümseme ile baktı onun yüzüne. Göz kenarlarına kadar ulaşan bu gülümseme, Beren’ e eşsiz bir gülümseme sunuyordu. Malikenenin kapsına yaklaştıkları sıra ara ara gözleri sevgilisine dönüyordu Ares’ in.

Yüzünde olan gülümseme kaybolmamışken, Beren’ in bu gergin havası onu keyiflendiriyordu. Eline uzanıp tuttuğunda, Beren’ in gözleri onu bulmuştu. Zile uzandığı sıra sevgilisinin sesini duydu Beren.

“Bu kadar gergin olmana gerek yok güzelim. Düşündüğün gibi insanlar değiller” kapının önünde öyle durup, birbirlerine dönen çift, sanki o an içeri girmeyi unutmuştu.

“Haklısın ama kendime yine de engel olamıyorum”

“Aslında sen de haklısın çünkü eski kız arkadaşım ailesi ile ilk tanıştığım zaman çok gerilmiştim” söylediğinin ardından onun yüzüne bakıp, tepkisini izledi Ares. Sözlerini anlaması için ona biraz zaman tanıdı.

O an Beren; ‘ Sen onun hayatında yer alan tek kişisin’ tarzı söylemlerin her birini o an anımsayamamış ve sevgilisinin sözlerine şüphe duymadan inanmıştı. Onun bir kız arkadaşının varlığına ve onun ailesine tanışmak için gittiğini o kısacık an da dahi hayalinde canlandırmıştı.

Onun dilinden rahatça dökülen bu sözlerin ağırlı altında ezildi o an. Nasıl böyle rahatça bu konuda, onun yanında konurşurdu? Beren’ in bu konuda ne hissedeceğini nasıl olurda düşünmezdi?

Sevgilisinin elinin içinde olan elini ondan ayırdığında, Ares onun yüzünde ki ifadeye baktı. Kırılmıştı ama bunun şaka olduğunu anlayamadığına, şaşırdı Ares.

 “Bu sadece şakaydı Beren, sakın bunu ciddiye aldığını söyleme” bir anda ona dönen gözlerin karşısında, hafif bir gülüş saldı Ares, ortaya. Rahat bir nefes aldığında, Ares onun yüzünü iki avucu arasın almıştı. Ancak o sırada açılan kapı ile büyünün etkisi bozulmuştu sanki. Tekrar aynı hızla kapanıyordu kapı.

“Yanlış zamanlama, affedersiniz” Anıl kapıyı yeniden kapatmak için harekete geçtiği sıra Ares, elini kapıya dayayarak, kapıyı geçmek için aralamıştı.

“Mehmet amcalar ne zaman geldi?” sorduğu sıra sevgilisi ile kapından içeri giren Ares, direkt olarak portmantoya ilerlemişti.

“Siz gittikten birkaç dakika sonra” Anıl’ ın yanıtının ardından çift, portmantoya paltolarını bırakıp, daha sonra salona doğru ilerlemişti. Ares sevgilisinin elini tutarak salona girdi. Bunu gören salondakiler ise karşılama için ayaklanmıştı.

Ares’ in adımları ilk önce fazlası ile saygı duyduğu Mehmet amcasının yanını bulmuştu. Hayatını, yaşam standartlarını ve özellikle de kardeşlerini borçlu olduğu adamın elini öpmek için eğilmişti ki, Mehmet bey ona müsaade etmeden kollarının arasına almıştı, oğlunu.

“Hoş geldiniz, Mehmet amca. Haber verseydiniz keşke sizi karşılasaydık” Ares’ in sözlerinin ardından, oğlundan kollarını ayırdı Mehmet Bey. Aldığı haberden beri içi içine sığmıyordu. Geceleri uyku bile kolay kolay uğramaz olmuştu. Nihayet hayali gerçekleşiyor ve oğlu normal bir hayat sürmeye başlıyordu.

“Sürpriz bu oğlum, haber verilir mi hiç?” elini oğlunun omzuna attığında, hafif hafif sıkmıştı. Daha sonra ise Ares, Meliha teyzesine sarıldı. Sanki ona her sarıldığında, annesinin kokusu burnuna doluyordu. Her Meliha Hanım ile karşılaştığında ister istemez, gözleri doluyordu. Şuan kollarının arasında olan bu kadın, onun annesinin kadim dostuydu. Bu yüzden Meliha Hanım, Ares için bambaşka bir yerdeydi.

Meliha hanımın, gözlerinden sakince düşüyordu yaşlar. Ares’ in günün birinde böyle bir gününe tanık olacakları imkânsıza kafa tutan bir gerçekti. Nasıl olmuştu? Bu onların hala inanamadığı ve kabullenmekte epeyce zorlandığı bir şey haline gelmişti. Ares’ in ardından çifti karşısında Beren geçmişti.

“Hoş geldiniz, efendim” ses tonu hayli pürüzlü çıksa da, ne kendi,  ne de diğerleri bunu umursamıyordu. Açıkçası bu adamdan hayli korkuyordu Beren. Bu yüzden böyle bir durumla karşısında olmanın bile ayrı bir gerginliğini yaşıyordu.

“Artık bana amca demelisin kızım” Beren’ in ona, sıkmak için uzattığı elini tutup, kendisine çekti Mehmet Bey. Onu da bir baba edası ile kollarının arasına aldı. Beren bu duruma şaşırırken, bunu yüzünden okumakta bir hayli kolaydı. Ancak garipsediği bir durumda vardı ki korktuğu bu adamın kolları arasında güven duymuştu.

Ares’ in ailem dediği insanşar onu kabul edip, birlikteliklerini memnuniyetle kabul etmişlerdi. Bu duruma ise en büyük memnuniyeti Beren yaşıyordu. İlişkileri onay almış ve herkesin mutluluğunun sebebi olmuştu.

Meliha hanıma sıkıca sardı Beren’ in. Kadim dostu Nermin’ in adına da annelik yapacaktı bu genç kıza. Kollarının arasında olan bu genç kız, oğluna yeni bir hayat bahşetmişken, hayat boyu onu minnetle kaşırlayacaktı Meliha hanım.

“Hoş geldin Meliha teyze” güzel yüzünde açan gülümseme baktı. Oğlunun hayatında yer edinmiş ve bu güzel gülüşü ile onu hayata nasıl bağladığına ikna oldu.

“Hoş bulduk benim güzel kızım”

Karşılama faslının ardından aile bireyleri, salondaki koltuklara yerleşmiş ve kendi aralarında sohbete başlamışlardı.

“Verdiğin haber ile öyle mutlu ettin ki, dünyaları bağışladın sanki oğlum” Meliha hanım mutluluktan dolayı akmak için sıraya giren gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu.

“Aslında Ares’ in haber verdiği saat yola koyulacaktık ama ilk uçak geç saatte kalkıyordu. Gece yarısı indi uçağımız, bize rahatsız etmemek için direkt otele gittik” onun sözlerinin ardında Egemen, lafa karıştı.

“Estağfurullah Meliha teyze, ne rahatsızlığı” manevi anne ve babaları yerinde olan bu insanlar, onlar için hayli kıymetli ve değerliydi. Bu yüzden diğerleri de, Egemen ile aynı şeyi düşünüyordu.

“Söyle bakalım güzel kızım. Bunu başarabildiğin için dile benden ne dilersen” onu bunun için kutlamak isteyen Mehmet bey, onun her ne isterse istesin, söylediğini yerine getirecekti.

Mehmet beyin sözlerinin ardından Beren yüzünde mahcup bir gülümseme belirirken, diğerleri bu kadar cömert davranan Mehmet beye karşılık ufak bir tezahürat etmişti. Gözleri oğlun kayan Mehmet Bey, onun yüzünde göründüğü keyifli gülümseme ile ömrü uzadı sanki.

Yaşadıkları o korkunç süreç o an, gözlerinin önünden geçti. Bir zincir gibi insanın boğazına dolanıp nefesinden eden, kör bir bıçakla etini kesen ve güçlü bir elektrik akımının bedeninden geçmesi gibi. Tüm bunlar ise sadece o süreci hatırlamaktan dolayı, hissedilen şeylerdi.

Mehmet Bey oğlunun yüzünde bir gün böyle keyifli bir gülümseme görme ümidi ile yıllarını geçirmiş bir babaydı. Kendini hayattan soyutlayıp sadece bildiği doğrultuda ileyen oğlu, şimdi artık yeni bir hayata adım atıyordu. Bunu isteyen, bunu kabul eden oğlunun ruhuna şükretti o an Mehmet Bey.

Bir çocuğun lunaparktaki eğlencesinin yüzüne yansıyan hali gibi koca bir gülümseme belirmişti, Mehmet beyin yüzünde. Artık o da kendine bir yol çiziyor ve bu yolda elini tutan biri varken, oğlu bu yolu temiz tutmak istiyordu. Daha başka ne isteyebilirdi ki Mehmet Bey? 

O da tıpkı diğerleri gibi Beren’ e karşı minnet duymuş ve onun bu başarmış olduğu şey nedeni ile ona saygı duyuyordu. Tüm aile bireyleri keyifle sohbetlerini ederken, malikâne duvarları ise onların böyle bir anına ilk kez tanıklık ediyordu.

Sohbet arasında Ares’ in telefon zil sesi duyulmuştu. Mehmet beyin konuşmasını bölen telefonunu çıkarıp, arayana baktı. Restorana gönderdiği adamlardan biriydi. Telefonunun sesini kısarak, oturduğu koltuktan ayaklandı.

“Affedersiniz” salondan çıkmak için hareketlendiğinde, diğer tüm gözler de onun üzerindeydi. Endişelenen de vardı, bunun bir iş görüşmesi olduğunu düşünüp, sohbetine devam eden de vardı.

“Söyle?” girişe ulaşmıştı nihayet. Aramayı yanıtlayıp, adamın konuşmasını bekledi.

“Efendim, siyah bir çelenk gönderilmiş. Üzerinde altı adet beyaz gül var ve bir not kâğıdı bırakılmış”

“Notu oku” bu bir emir iken, adamın yapmaktan başka şansı yoktu. Ares sıkıntılı hali ile eli alnının üzerinde gezinmeye başlamıştı.

“Aileni tek tek, elinden alacağım Azrail. Bunu yavaşça tadını çıkara çıkara yapacağım” not kâğıdını tutan eli ile eş zamanlı sesi de titriyordu adamın. Ailesi ile tehdit edilen Ares Karal’ ın korkusundan dolayı bedeni titriyordu adamın. Hatta aramayı kimin yapacağı konusunda, yanında ki diğer adamlarla birlikte taş, kâğıt, makas oynayıp, arayacak olana karar vermişlerdi.

“Bu sefer getiren şahsı da yakaladık efendim” diye sözlerine devam etmişti adam.

“Onu depoya götürün” Ares’ in bu sözleri dudaklarından döküldüğü sıra yanına Egemen ulaşmıştı. Onun sözlerinin ardından endişe ile bakmıştı yüzüne. Telefonu kapatan Ares, sıkıntı ile nefesini dışarı salmıştı. Bu aptal düşman her kimse cesurca savaşmak yerine, aptalca oyunlar oynamayı seçmesi

“Ares, neler oluyor” onun depo ile söylediği şeyi anlamaya çalışırken, aslında anlamını biliyordu.

“Adamlar bu kez de siyah çelenk ve altı adet gül göndermiş. Üzerinde yine saçma bir not kâğıdı ile. Getiren yakalamışlar bende depoya götürmelerini söyledim”

“Yine mi? Kim bu Allah’ ın cezası adam ya?” sinirle elleri saçlarının arasına karıştı. Saçma bir durumun içinde olmak onu kaygılandırıyordu. Bir an evvel bulmak ve her kimse cezasını kesmek istiyordu.

“Peki, ya dep-“kendi sözleri yarıda keserken, bu sabah olanlar geldi, gözünün önüne. Yine böyle bir durum yaşamaktan korktu Egemen.

“Bu gece değil. Beren’ e dün geceyi yeniden yaşatmak istemiyorum” bu söylediği biraz olsun onu rahatlatmıştı. En azından Ares keskin kararlar alıp; depoya gitmem gerek, her ne olursa olsun dememişti.

“Hadi, içeri geçelim” diyerek sözlerine devam etmiş olan Ares, daha sonra salon kapısına doğru ilerlemişti. Herhangi durum yok gibi bir ifade takınarak salona yeniden dönmüşlerdi. Koyu bir sohbetin orasında olan ailesine karşılık, yaşanan şu son olayların ardından ailesi için kaygılanıyordu.

 O adam her kimse cürret ettiği tüm bu şeyler için ona bunu misli ile ödetecekti. Anıl’ ın başından geçen eğlenceli bir anısını anlattığı sıra Mehmet Bey, birkaç mesafe uzağında oturan Ares’ eğildi.

“Canını sıkan bir mesele mi var oğlum?” diye sordu.

 “Var ama halledeceğim” söylediği şeyin ardından Mehmet amcasını rahatlamak istiyordu.

“Bundan hiçbir şüphem yok evlat. Hatta bundan adım kadar eminim” oğlunun yüzünde ufak bir tebessüme neden oldu Mehmet Bey.

Sözlerinde hiçbir çelişki yoktu. Bunlar onun gerçek ve samimi düşünceleriydi. Aralarında büyük, güçlü bir bağ vardı, Ares ve Mehmet beyin. Hatta aralarındaki bu bağ, birçok gerçek baba ve oğuldan aralarında olan bağdan çok daha güçlüydü.

Mehmet Bey Ares’ in doğduğu güne şahit olmuş bir adama dı. Mehmet Bey Ares’ i kurtaran, ona aile sunan kişiydi. Onun hayatının her döneminde yanında olan kişiydi.

Onun tüm yaşanılanlardan sonra ayağa kalkışına, her şeye rağmen hala bu kadar dik duruşuna şahitlik etmişti. Mehmet beyin, ona karşı sevgisi çok büyüktü. Onun için yapamayacağı hiçbir şey yoktu ama her şeyden önce ona olan saygısı ölçülemez boyuttaydı.

Ona güvenen, inanan, gücünü nasıl kullandığını iyi bilen bir adam olan Mehmet Bey, tüm her şeyini Ares’ in üzerine yaptıktan sonra eşi ile birlikte yurt dışında tam anlamı ile emeklilik hayatının tadını çıkarıyordu.

Gece artık şehre hâkim olduğunda, tüm bireyler odalarına çekilmişti. Aile yemeğinin ardından, Mehmet ve Meliha çiftini otele bırakan Cenk, daha sonra eve dönmüştü. Beren uyumak iin hazırlıkları tamamlandığında öylece yatağına oturdu.

İçinde baş veren bir endişe vardı ki, her geçen saniye de daha da büyüyordu. Ya Ares, yeniden depoya gitmeye karar verirse, ya yine dün gece tekrar ederse?

Anşılan o ki; Beren böyle bir endişeye daha birçok gece daha ev sahipliği yapacaktı. Her ne kadar bunu yaptıüı için memnun olmasa da, Beren kendini o an Ares’ in odasının kapısı önünde bulmuştu. Önce girip, girmemek arasında kararsız kaldı. İki şey vardı aklında o an; ya gitmemişse, ya da gitmiş ve boş bir oda ile karşılaşırsa…

Tüm gece böyle bir savaştan galip çıkamazdı Beren. Bir sancı gibi onun bedenini kıvrandırır ve böylece güneşi açık olan gözleri ile karşılardı. İşin içinden çıkmakta zorlanıyordu. Kapıyı araladığında boş bir oda ya da onun odaya gelmesini yanlış anlayabilme olasılığı… Beren için hangisi gözardı edilemezdi ki?

En nihayetinde kapıyı aralamış ve yavaşça içeri adım atmıştı. Nefesleri kesik kesikti. Korkuyla odada gezindi gözleri. Olamaz dedi içinden. Yeniden gitmiş olamaz. Boş bir odada nasıl bir insanı acıtabilirdi? Midesi çalkalanmaya başlamıştı. Sanki bunu göreceğini bilir gibi hazırda bekleyen yaşlar birikti göz kenarlarına.

Odadan çıkmak için hamle yaptığında, banyo kapısının açıldığını duydu. Sanki nefes alması günahmış gibi nefesini tuttu o an. Ares uyumadan önce duş almıştı. Eşofman altını giyinip, banyodan ayrıldığı sıra odanın ortasında, Beren ile karşılaşmayı hiç beklememişti.

Öyle ki; şuan üzerine bir şey almadan banyoya giden aklına kızıyordu. Yara izleri ne yazık ki bir süre onun gözlerinin önünde olacaktı. Bundan son derece rahatsızdı Ares. Ancak adımlarını ona doğru attığında, yüzünde var olan ifadeyi açıkça okuyordu.

“Beni kontrol etmeyi mi geldin?” o an onun sesi Beren’ e ulaşmıyordu. Beren o sıra sol omzundaki daire şeklindeki yara izinde gözlerini gezdiriyordu. Büyük ve derin olan bu daire şeklindeki yara, nasıl yapılmışta, bu hale gelebilmiş diyordu o aklı.

Başka bir yaraya kayan gözleri, her biri için ayrı bir dehşetin içinde yanıyordu. Görmek başka bir acı, başka bir duyguyken, ya tüm bunları bedeninde taşımak… Artık sadece birer iz iken, bu kadar korkunçtu, ya kanadığı sıralar, ya da kabuk bağlayıp, yeniden yeniden kanadığı sıra…

Sevgilisinin gözlerinden yavaşça süzülen yaşları fark eden Ares, aralarındaki mesafeyi kapatıp, ona doğru birkaç adımla yakınına geldi. Gözlerine daha yakın olan yara izlerinde elini gezdirmek istedi Beren. Elini havalandırdığında, onun elini soğuk bir el kavramıştı. Gözleri buluştu o an iki sevgilinin.

“Yapma” dediğinde, ağınızın içinde acı bir tat vardı sanki Ares’ in. Konuştuğunda acıyan dili tüm bedenine de hâkim oluyordu. Onun hıçkırıklarını duyduğunda, onca yara izine rağmen acıyan canına şaşırdı.

Gözlerine baktığı sevgilisinin normal bir insandan hiçbir farkı yoktu. Elini tuttuğunda, gülümsediğinde, konuştuğunda, yürüdüğünde, her biri normal insanlarında yaptığı şeylerdi. Peki, ya tüm bu yara izlerinin bedeninde taşıması. Sanki bir kalem ile çizilmiş gibi, ya da doğduğu günden beri bedenin bir parçasıymış gibi…

Nasıl kabullenmişti, nasıl olurdu da bir insan tüm bunlara katlanabilirdi? Acımadan, kanamadan yapılmamıştı ya, neden böylesine sakindi? Elini kestiği bıçağı yeniden eline alırken bile tereddüt eden insanoğluydu. Peki, şuan gözlerinin önünde tüm gerçeği ile duran bu adam hangi ırktandı. Nasıl olur da üzerine giydiği ince bir gömleği ile tüm bunların üzerini örtebiliyordu.

O normal bir insan değilken, nasıl olur da bir gömleğin kumaşı onu normal bir insana dönüştürüyordu. Acıların başkahramanı gibi dimdik duran bu adam, onlara hala meydan okumayı nasıl öğrenmişti? Tek bir gömlek ile nasıl olur da, hayata kafa tutmaya devam ederdi?

 Gözlerinin önüne bir perde olan sevgilisinin elinin altında, sakince düştü gözyaşları. Yaraları kendi bedeninde taşıyordu sanki acıdığı için ağlıyor gibiydi. Kan lekeleri onun elini kirletmiş gibi ağlıyordu. Gördüğü yara izlerini, kendi bedeninde de yeri açılıyordu sanki.

“Bakma Beren, sen bunları gördükçe, ben bedenimden daha çok nefret ediyorum” onu kendi bedeninden nefret ettiren kadere ne demek gerekirdi ki? Gözlerini örttüğü sevgilisinin geriye adım atmasını sağladı Ares. Yatağa oturmasına dikkatlice sağladığında, Beren ona sadece öylece müsaade etti.

“Açma gözlerini” elini ondan ayırdığında, kapalı tuttuğundan emin olmak için yüzüne baktı. Islak kirpikleri birbirine karışmış ve titrekti. Dolabına ilerleyip, kendine eline gelen ilk tişörtü alıp, üzerine giyindi. Tekrar onun yanına döndüğünde, sözünü dinleyip, gözlerini açmayan sevgilisinin alnına, ufak bir öpücük bahşetti. Bununla birlikte yavaşça gözlerini araladı Beren.

“Gözyaşların sanki köz parçaları gibi güzelim. Senin yanaklarından süzülürken, benim canıma değip, canımı yakıyor” onun sözlerinin ardından Beren ayaklanıp kollarını onun bedenine doladı.

“Pansumanını yenilemeliyiz” ortamın farklı bir havaya bürünmesini istedi o an Beren. Çünkü böyle devam ederse;  ne onun gözyaşları duracaktı, ne de bu durumda Ares’ i de üzdüğü gerçeğine engel olabilirdi.

“Sanırım sana artık hemşireliğin için maaş ödemeliyim” dediği sıra kollarının arasında olan sevgilisine sıkıca sarılmıştı. Daha birbirlerinden ayrıldıklarında, ikisininde yüzünde ufak bir gülümseme belirmişti. Beren’ in yatağa tekrar oturduğu sıra Ares’ de komodinin çekmecesinden pansuman için gerekli malzemeleri çıkarıp, yeniden sevgilisinin yanına döndü. Onun yanına oturduğunda, elindekileri de ona uzatmıştı.

Sol elini, onun rahat görebilmesi için öne doğru uzattı. Beren pansumana başladığı sıra sevgilisini izliyordu.

“Bu yaranın bu şekilde iyileşmesi imkânsız. Buna bir doktorun müdahale etmesi gerek” söylerken, bir yandan da pansumana devam ediyordu.

“Gerek yok” onun sözlerinin ardından gözlerini ona çevirdi Beren. Nasıl böyle bir konuda sesi bile bu kadar katı olabilirdi.

“Çünkü zaten iyileşmesine müsaade etmeyen sensin. Gerek yok diyorsun, çünkü tekrar yenileyeceksin değil mi?” kızgın ses ile sorduğunda, Ares’ in bunu fark etmemesine ihtimal yoktu. Kızıyordu çünkü sanki bedeninde yeterince yokmuş gibi bir de kendi eli ile yapıyor oluşunu akla, mantığa sığdıramıyordu Beren. Pansumanın geri kalanında iki bedende sessizliğe bürünmüştü.

“Benimle konuş Ares” göz göze geldiklerinde, aklından geçeni diline da yansıttı Beren. Bir şeyler doğru değildi. Bir şeyler eksik gibiydi. Sanki sevgiliyken, birbirlerine yabancı gibiydiler. Bu durumdan son derece mutsuzdu Beren.

“Ne hakkında konuşmak istiyorsun?” alnı kırışarak sorduğunda, onun yüzünün aldığı ifadeyi okudu. Onu rahatsız eden bir şeyler olduğunu anlamak kolaydı Ares için. Soruyordu çünkü Beren’ in tam olarak neyden rahatsız olduğunu kendi ağzı ile söylemesini istiyordu.

“Seni tanımıyorum Ares. Senin hakkında anlatılan şeylerden başka pekte bir şey bilmiyorum. Seni tanımak istiyorum Ares. Seni, senin ağzından duymak istiyorum” onun sözlerini dikkatlice dinlediğinde, ona hak veriyordu. Zira bilmediği bir hayatın tam ortasında kalmışken, Beren ile hiç de doğru düzgün konuşma fırsatı bulamamıştı.

Yan yana oturdukları yatakta geriye giden Ares sırtını yatak başlığına dayamıştı. Ayaklarını uzattığı sıra gözleri sevgilisinin üzerindeydi.

“Yanıma gel, güzelim” eli ile yanını işaret ederek söylediğinde, Beren’ de onun dediğine uyup, onun gibi sırtını yatak başlığına dayayarak oturmuştu. Onun kucağında olan elini kavradı Ares. Onun narin, ince parmakları ile oynayarak biraz olsun rahatlamak istedi. Çünkü anlatacağı şeyler pekte iç açıcı değildi.

“Bizi tutsak ettikleri yerden kurtulduktan sonra hem psikolojik, hem de fiziksel birçok tedavi gördüm. Anlasam anlayabilir misin, ya da ben bunu yeterince sana anlatabilir miyim bilmiyorum. Zaten o zamanlara dair aklımda pekte bir şey tutmuyorum.

O zamanlar ben diye bir şey yoktu. Tek hissettiğim acıydı ama bunu daha çok içimde hissediyordum. Her yanımdan oluk oluk kan akarken, ben içimin acısına yandım. Annem artık yoktu. Aklımda olan tek şey buydu” onun sesinin titrediğine şahit olduğunda, korkan gözler ile onun yüzüne baktı Beren. Yüzünü saran o ifade onu nefesinden ediyordu.

 “Kendimi bir türlü o fabrikadan kurtulduğuma ikna edemedim. Krizler peşimi hiç bırakmıyordu. Sürekli oradan kurtulmam gerek diyordu beynim. Ailem dediğim bunca insana ne çok zarar verdim. Ne kada hasar alıp, yıprandık, sanırım öylece anlatılacak bir şey olamaz” o günler gözlerinin önünden geçtiğinde, bu konuşmanın ardından yine kriz geçirmemek için ellerinin arasında olan sevgilisinin elini daha sıkı tuttu.

“Kurtulmam sanki bir hayaldi benim için. O fabrikanın duvaları arasında ellerim duvara zincirliyken, bu benim için hazırlatılan küçük bir hastaneyi andıran oda tamamen benim hayal ürünümdü. İkna olmak için elime geçen ilk keskin alet ile elimdeki bu yarayı açtım. Canım yanıyordu, o zaman tüm bu gördüklerim gerçekti. Elimden akan kanlar bu özel odayı kirletiyordu. Bu yarayı ben, kendi ellerimle yapmıştım. İnanmamı sağlayan tek şey bu yaraydı” elindeki pansumana kaydı her ikisinin gözleri.

Önceleri bu yaranın varlığı ile hüzünlenen Beren, şimdi bu yaranın gerçeği ile kavruluyordu sanki. İnsanın dünya üzerinde birçok şeye ihtiyaç duyabilirdi. Peki, artık güvende olduğu için böyle yaraya da ihtiyacı var mıydı?

“Ben o fabrika duvarları arasında söz verdim kendime. İnsanı duydular bahşedilmemiş her kim varsa onları tek tek, avlamak için ayağa kalkıp, hayatıma buna göre şekil verdim. Geçmiş ile göz göze yaşarken, daha fazla düşündüğüm her an kriz tetikleniyor ve bu yakın zamanlar devam ediyor” onun sözlerini dinlerken, kızların anlattığı zamandan çok fazla canının yandığını hissetti.

“Kriz için eğer yetişebilirsem sakinleştirici iğneler kullanıyorum. Bu iğneleri evin her yerinde, hazır şekilde bulabilirsin” acı bir gülümseme belirdi Ares’ in yüzünde.

“Her krizin ardından bu yara tazelenmiş oluyor çünkü hala kendimi ikna etmekte zorlanıyorum. Gözlerimin önünde canlanan, kulaklarıma dolan onca sesi, bu yarayla bedenimden uzak tutuyorum. Uyku ilacı olmadan uyuyamıyorum. Gerçi oek işe yaradıkları söylenemez ama yine birkaç saat idare ediyor” bu anlatılanların katbekat daha fazlası olsa da, bunun bile onun için fazla olduğunu düşündü Ares. Zira tüm bunları dile dökmek kendi içinde fazlaydı.

 Çoktan gözyaşları düşmüş olan Beren, sevgilisinin buruk bir ses ile anlattığı tüm o şeyleri gözlerinin önünde canlandırmadı bile.

“Ben, tüm o kötü günlerinden yanında olmayı, elini tutmayı ne çok isterdim Ares. Keşke tüm bunlar hiç yaşamadak zorunda kalmasaydın” sevgilisinin narin sesinden duyduğu bu sözlerin ve düşen gözyaşlarının ardından onu kolunun altına aldı Ares.

“Sana tüm bunları anlattırıp, anlatmanı isteyerek düşüncesizlik ettim. Lütfen affet beni” sesinden ne kadar mahçup hissettiğini anlayabiliyordu Ares, yüzünde var olan o acı kokan gülümseme, anlayışla yer değiştirdi.

“Ben bunlarla yıllarını geçiren bir adamım güzelim. Şuan sadece dile döküyorum. Bunlar benim her anımda zaten yanı başımda, bu yüzden kendini bunun için kötü hissetme” onun rahatlamasını ve bu durumu kendi üzerine çekmesinin ne kadar yanlış olacağının bilincindeydi. Zira dediği gibi o zaten her anında bunlara maruz kalıyordu.

Bedenini saran kasılma tüm hücrelerini ele geçirmişti sanki. Duymaktan korktuğu, gözlerinin önünde canan bir hayal olsa bile acımasızlık içinde acı çeken bedeni buna boyun eğiyordu. Ancak şuan yanında olan, elini tutan bu adam tüm bunları yaşamış ve yıllarca bunu göğüsleyen adamdı.

Onun için unutmak ne demekti ki, hala bedininde izlerini taşırken. Kurtulduğuna inanmak için kendi elleri ile kendini yaralayan bu adamın mahkûm olduğu bu kader insana nasıl layık görülürdü?

“Beren”

“Efendim”

“Bu gece benimle uyur musun?” Ares’ in sorusunu anlayamadı Beren, öylece birkaç saniye yüzüne baktı. Daha sonra yavaş yavaş bilincine yerleşen bu soru gözlerinin bir yıldızdan fark etmeksizin parlamasına sebep oldu.

“Tabii ki” öyle bir tını vardı ki sesinde, içindeki sevinci anlamamak için ebleh olmak lazımdı. Yan yana uyumak, Ares ile nefesini hissederek gözlerini yummak, hangi mucizenin hediyesiydi. Onlar normal bir çift gibi ilermezken, ilişkilerinin de bu tür şeylere henüz uzak olduğunu düşünüyordu.

Kendini canı yürekten isteyip, bunu Ares’ e sormak daha isteyebilirdi. Ama bunu ona soran Ares’ di. Bu onun için daha kıymetli bir detaydı. Elini bırakan sevgilisi yataktan kalkmak için hareketlendiğinde, Beren bunu gözleri ile takip etti.

“Nereye gidiyorsun?”

“Uyku ilacını içmeye” ses tonu düzdü Ares’ in. Beren onun hayatında bu tür şeylerin ne kadar alışıldık bir şey olduğunu daha iyi anlamıştı. Uykusunda bile olan bir insana üzülmeli her insan. Beynini kemiren şeyler bir böcek gibi yerleşmişken, yazık değil mi, uyku girmeyen gözlerine…

“Ares, onlar sana yarardan çok zarar veriyor. Bedenin şuan kullandığın doza bağışıklık yaptığında, daha ağırlarını içmen gerekecek. Ve bunun bir sonu yok. Artık içmesen olmaz mı?”

“Uyuyabilmem için onlara ihtiyacım var güzelim”

“Eğer istersen, sen uykuya dalana kadar sana ninni söyleyip, saçlarınla oynayabilirim” büyük bir heves ile sorduğunda, Ares onun yüzüne hayretle baktı. Küçük bir kız çocuğundan farkı yoktu o an gözünde.

“Gerçekten beni bu şekilde uyutabileceğine inanıyor musun?” alayla sorduğunda, aslında sormak istediği asıl şey; insanların Azrail olarak andığı, onlarca adama işkence ederek öldürmüş olan Ares Karal’ ı gerçekten bu şekilde uyutmak istediğine emin misin? Onun asıl sormak istediği buydu ancak Beren’ in gözlerine bakarak bunları söylemek istemedi.

 “Önceleri annem, geceleri uyuyamadığım zaman odama gelip, bana ninni söyler ve saçlarımla oynardı. O gece daha önce uyumadığım kadar rahat uyurdum” fısıltıyı andıran sesi ile onun bunu zorlanarak söylediğinin farkındaydı Ares. Beren o an annesiz kalışının gerçeği altında ezilip, kahroluyordu.

“Pekâlâ, hadi deneyelim bakalım” bunun işe yaramacağından neredeyse emin olsa da, sevgilisini ele geçiren duyguları defetmek istedi. İki genç altlarında kalan yorganı üzerlerine çekip, yatakta birbirlerine iyice yaklaşmışlardı. Birbirlerine dönük olan çift, daha sonra Beren, dirseğinden destek olarak doğrulmuş ve ellerini sevgilisinin saçları arasında gezintiye çıkarmıştı. Annesinin sesinden dinlediği ninnilerden birini, şimdi o da sevgilisi için o güzel sesi ile söylemeye başladı.

Beren, ellerinin altında yan yatıp, ellerini yastığın altına koymuş olan sevgilisinin hali gördüğünde, onun restoranda ilk gördüğü halinden çok daha farklı göründüğünü fark etti. O korku salan, sert bakışlı adam yerine acıların altında kalmamak için dik durmayı zorunluluk haline getirmiş bir adamdı.

Acıların içinde boğulurken, bunları kendine bir kalkan olarak kullanan yoğun bir adamdı. Yürüdüğü yollar boyunca kan damlalarıda ona eşlik ederken dahi iyiyim demeyi öğrenmiş bir adamdı. Tüm o yaptığı acımasızca şeylere rağmen küçük bir çocukmuş gibi sevgiye ve ilgiye ihtiyacı vardı.

Beren onun uyuduğuna emin olana kadar devam etmişti. Aradan geçen kısa bir zaman sonra Ares uykuya teslim olmuştu. Beren yine başarmıştı. Ares’ in dünyasına bambaşka bir yenilik getirmeyi yine başarmıştı.


Eğer kitabın instagram sayfalarına destek verirseniz çok memnun olurum. ❤






















Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...