Güneş yüzünü gösterinceye kadar yan yana
oturmuşlardı. Beren pansumanı dikkatle yaparken, ikisi de sessiz kalmıştı. Gece
yeterince konuşmuş olan bu iki genç, sanki ağızlarını açtıkları an büyünün
etkisinin bozulacağını düşünüyordu.
Beren onunla göz göze geldiği her an ondan
gözlerini kaçırmıştı. Ancak Ares gözleri bile kırpmaktan vazgeçerek izlemişti
onun yüzünü. Diğerlerinin de uyandığını bildiren kapı sesleri kulaklarına
ulaştığında, Beren istemese de, Ares’ in odasından çıkıp, kendi odasına
geçmişti.
Hala inanamıyordu olanlara, her şeyin bir rüya
olmasından endişe ediyordu. Ama eğer bu bir rüya ise hayatı boyunca bu rüyadan
uyanmayıp, içinde yaşamak istiyordu. Onu bu rüyadan uyandıran her kim olursa
onun katili olmaya bile razıydı Beren. Ilık bir duşun ardından üzerini giyindi
ve diğerlerinin yanına mutfağa gitmek için odasından çıktı.
Ares ise Beren odadan çıktıktan sonra birkaç dakika
daha öylece kalmıştı. Artık üzerini değiştirilmesi gerektiği için ayaklanmış ve
kendine uygun kıyafetler seçmişti. Odasından ayrılmadan önce evdeki diğer
erkeklere, toplantı odasına gelmelerini isteyen bir mesaj yollamıştı.
Artık toplantı odasında toplandıklarında, konuşmak
istediği konu için önce boğazını temizledi. Daha sonra ise konuşmaya başladı.
“Sizinle konuşmam gereken bir durum var”
“Ares, bir sorun yok değil mi?” Mert sormuş olsa
da, hepsinin aklını kurcalayan bir durumdu, dün gece yaşananlar.
“Sandığını gibi bir durum yok. Hatta söyledikten
sonra memnun dahi olacaksınız” nefeslerini tutmuş öylece Ares’ in ağzından
dökülecek olan şeyler için sabırsızlanıyorlardı.
“Dün Beren, bir şekilde tüm gerçekleri öğrendi.
Sanki her şey kısa bir anda oldu ve bitti. Nasıl oldu ben bile anlayamıyorum”
gözler tek tek kardeşlerinin üzerinde dolanıyordu.
“O öğrendikten sonra kaçıp gider diye düşünmüştüm.
Çoğu kez ona bunu yapmasını ben söyledim ama hiçbirini kabul etmedi. Bana yeni
bir hayat kurmam gerektiğini söylediğinde, aklımdan hayal kuruyor diye geçti.
Ama o inanarak söylüyordu. Bu yüzden onu kaybetmek istemediğim için onun tüm
sözlerini kabul ettim” gözleri yere indiğinde, onun yüzünde ufak bir
gülümsemeye şahit oldu diğerleri.
“Onunla yeni, temiz bir hayat kurmaya karar
verdim” bunun anlamı sorguladılar o an. Zira imkânsız bir şeyin gerçeğe döndüğü
söylüyordu Ares. Aralarında kendini ilk toplayan Egemen olmuştu.
“İnan bana, bu yaşıma kadar aldığım en güzel haber.
Tebrik ederim kardeşim” Egemen’ in sözleri ile bir şeyleri daha kolay idrak
edenlerin aklında o an; Ares ve Beren, sevgili mi olmuş, cümlesiydi. Egemen
sözlerinin ardından, ayaklanıp, ona kollarını dolamıştı.
“İşte bu be, sana yemin ederim; bunun üzerine
şirkette baklava dağıtacağım” Egemen’ in ardından, Ares’ e sarılan Can olmuştu.
“Bizi çok mutlu ettin kardeşim. Allah razı olsun senden.
Sayende baklava yiyeceğiz” Anıl, Ares’ e sarıldığı sıra amacının bir azınında ne
olduğunu göstermiş oldu.
“Sen ne pis boğaz bir adamsın ya, düşündüğü şeye
bak” kardeşine anında çıkışan Can’ ın ifadesi, onu kınıyordu.
“Tüm aile bu
haberi bekliyordu kardeşim. İnan bana çok sevindim” sarılma sırası Mert’ e
gelmişti.
“Resmen dünyaları bağışladın bize. Can dağıtmazsa
ben kesin dağıtıyorum” Cenk söylediğinde Ares’ e sarıldı ve onun sözüne
karşılık Can gözlerini devirmişti.
Ares o an ne kadar doğru bir kadar verdiğini gördü.
Tüm aile gerçekten böyle bir haber bekliyormuş diye geçti aklından. Erkekler
daha sonra birbirleri ile uğraşa uğraşa, mutfağa doğru ilerlemişti. Tam sıra
Beren karşılarına çıkmıştı. Onu fark eden erkekler mutfağa ulaştıkları sıra,
hep bir ağızdan konuşmuştu.
“Tebrik ederiz Beren, bizi çok mutlu ettin”
“Ne tebriği, ne oluyor? Neyi kaçırdık biz” şaşkın
gözlerle sevgilisine baktı. Ancak onu hızlıca yanıtlayan Anıl oldu.
“Beren artık Ares’ in yavuklusu” dediği sıra onun
yanında olan Egemen, elinin tersi ile karnına sert bir darbe indirdi. Anıl,
yanlış bir cümle kurduğunu o an fark etti.
“Ağzımdan bir anda çıktı, kusura bakmayın” mahcup
bir sesle söylerken, eli ensesine ulaşmıştı.
“Bir dakika ne?” iri gözleri ile baktı Beren’ in
yüzüne Selin.
“Duydunuz işte” mutlu bir ses ile yankılanıyordu
her birinin sesi.
“Tabi ki bu çok muhteşem bir haber ama bir de şöyle
bir durum var ki; Can bunun şerefine şirkette baklava dağıtacak. İnanabiliyor
musun?” Anıl kadar Cenk’ de kardeşinin sözlerinden memnun olmuştu.
“Oğlum sizi bana sıra ile mi veriyorlar?” Can’ ın
yüzünü kızgın bir ifade ele aldığında, bıkmış bir hali vardı. Zira pekte haksız
sayılmazdı. Tüm bu zaman içerisinde kızlar da, Beren’ i tebrik etmekle
meşguldü.
“Bunu hemen Mehmet amca ve Meliha teyzeye haber
vermeliyiz” diyen Beril’ in ardından, Anıl anında telefonuna uzandı.
“Evet, evet bence de”
“Anıl ne yapıyorsun?” Selin sevgilisini iyi
tanıdığından, ne yaptığını az çok biliyordu.
“Haber vereyim işte” sanki söylediği çok normalmiş
gibi bir tavrı vardı ve diğerleri içinden sabır çekiyordu.
“Senin ilişkin mi yeni başladı? Sana ne oluyor” Can
kardeşinin yüzüne hayret etmiş gibi bakarken, herkes masada yerlerini almıştı.
“Ben onları bir ara arayıp, söylerim.” Ares’ in
sesini duyan Beren, başını kaldırıp ona baktı. Ama maalesef göz göze
gelemediler.
“Belki kutlamak için buraya gelirler” Çağla
sevinçle söylediğinde, bu herkes aklına gelmişti.
“Artık
kahvaltıya başlayalım” düz bir sesle söylediğinde, bu konunun fazla uzadığını
düşünüyordu Ares. Diğerlerine rahatsız olduğunu bildirmek istemişti. Kızların
özenle hazırladıkları kahvaltıya başlamıştı her biri.
O sıra Ares’in çalan telefonunun sesi doldu
kulaklarına. Ares ceketinin iç cebinden çıkarıp, arayana baktı. Ekranda yazan
ismi gördüğünde, onun alnının kırıştığı gördü masadakiler, daha sonra ise
masadan kalkmıştı.
“Affedersiniz” diyerek mutfaktan ayrılıp, evin
girişine ulaştı. Arayan kendi adamlarından biriydi. Sabah sabah neden aradığını
merak etti Ares.
“Söyle” diyerek yanıtladı onu.
“Efendim,
restoranın önüne bir kutu bırakılmış. İçinde başı olmayan altı peluş oyuncak
var”diye bildirdi adam. Restoranı gözlemek için oraya gönderilen adamlardan
biriydi.
“Kim göndermiş?” katı bir sesle söylerken, sanki
ona hesap soruyordu.
“Belli değil efendim. İçinde bir de zarf vardı ama
siz açmak istersiniz diye düşündük”
“Pekâlâ, geliyorum” telefonu kapattığında adımları
yeniden mutfağı bulmuştu.
“Benim çıkmam gerek. Size afiyet olsun” kapıdan
içeri birkaç adım attığı sıra söyledi Ares. O sıra ailesi ise şahane kahvaltı
masasında, hoş bir sohbet tutturmuştu.
“Bir sorun mu var?” Egemen, onun ifadesinden dahi
anlamıştı halbuki, bir şeylerin olduğunu.
“Halletmem gereken, bir mesele var” onu yanıtladığı
sıra kapıya ilerlemeye başlamıştı.
“Biz de gelelim” Egemen’ in sözü ile diğer
erkeklerde ayaklanmış ve onun peşinden gitmeye hazırlanmıştı. O sıra Egemen,
Anıl’ a başı işaret vermişti ve bunun anlamı;
Bunu anlamı;
‘Ortada bir sorun var. Gidişimizden kızların şüphe
etmemesini sağla’
“Kızlar benim için lütfen, o mükemmel böreğe
dokunmayın” Beril’ in sözlerinin ardından, kızların dikkatini başka yere
çekmeye çalışan Anıl, bundan başarılı olmaya çalışıyordu.
“Üzgünüm ama hakkınızı gittiğiniz için kaybettin”
biraz da olsa başarmış olduğunu gördüğü için memnundu. Tabii elbette o
börekler için üzülmediği anlamına gelmiyordu.
“Peki, madem öyle gideyim ben” aralarında geçen bu
konuşmanın ardında Anıl’da diğer erkeklere yetişmişti.
“Nereye gidiyoruz” yolda ilerleyebilmek için
istikametlerini öğrenmekti amacı Mert’ in.
“Restorana gidiyoruz” onu bu sözünün ardından,
arabalarına yerleşen bireyler, restorana ulaşmak için yola koyulmuştu. Varış
noktasına ulaştıklarında arabadan inip, restorana doğru ilerledi kardeşler.
İçeri geçmeleri için görevli olan adam, onlar için kapıyı aralamıştı.
“Kutu nerede?” diyerek içeri adımını atar atmaz
sordu Ares.
“Burada efendim, buyurun” anında efendisinin
istediğin ona verdi adam. Ares önüne konulan kutu açtığında adamın söylediği
gibi başı olmayan altı pelüş oyuncak olduğunu gördü. İçini biraz daha
kurcaladıktan sonra eline geçen bu kez ufak not kağıdı olmuştu. Üzerinde
yazılanı okudu bir çırpıda.
‘Az kaldı Azrail, çok az kaldı’
“Bu da, ne demek şimdi?” Cenk yazılan yazıya
bakarak söylediğinde, yüzünde endişeli bir ifadeye sahipti.
“Kutuyu kimin bıraktığını gördünüz mü?” yazıdan
gözlerini ayırıp, karşısında saygı ile bekleyen adamlarını döndü.
“Kimseyi görmedik efendim. Belki de nöbet
değiştirdiğimiz sıra bırakılmıştır” tereddütle söylerken, bunun için hayli azar
işiteceğinden emindi.
“Kimseyi görmedik de ne demek? Kendi kendine mi
geldi bu kutu” Egemen, sert bir dille hesap sordu karşısında, küçüldükçe
küçülen adamlara. Onlar için bu bir sorumsuzluk demekti.
“Kim böyle bir şeye cesaret edebilir ki?” dedi Can.
“Belli ki, adam canına susamış” onu anında Anıl
yanıtladı. Bu aile için bir ilk sayılabilinirdi. Zira daha önce hiçbir düşman
onlara yüzünü göstermediği gibi bunu yapmaya cesaret edemezdi. Şaşkınlık ele
alıyordu bedenleri ama ondan daha çokta bunun kim olduğunu öğrenmek
istiyorlardı.
“Ne düşünüyorsun?” Mert sorduğunda, gözleri Ares’ e
çevirmişti. Ardından Ares, başını iki yana sallayarak, notu yeniden okudu.
“Şuan yapılacak pek bir şey yok. Bundan sonraki
durumu bekleyeceğiz” elindeki notu yeniden kutuya bıraktı.
“Şirkete geçelim” kardeşlerinde söylediğin de, onu
başı ile onayladılar. Daha sonra adamlara döndü.
“Siz de kutuyu alıp, kapıları kilitleyin. Ayrıca
birkaç kişi daha buraya gelsin” kızların güvenliği için adamaları
fazlalaştırmak istedi Ares.
“Emredersiniz efendim” onu onaylayan adamlarının
ardından kardeşleri ile birlikte restorandan ayrılmıştı. Anıl kapıya ilerlemeden
hemen önce son adamlara baktı.
“Sizinle daha sonra ben ilgileneceğim” parmağını
sallayarak, karşısındaki küçük çocukları azarlar bir hali vardı. Yaptıklarını
sorumsuzluk olarak atfedip, bunun sonuçlarına katlanmaları gerektiğini
düşünüyordu. Onların burada olma amacı buranın güvenliğini sağlamaksa, tam
anlamı ile yerine getirmeliydiler.
Kardeşler
daha sonra şirkete doğru yola çıkarken, adamlarda efendilerinin emrettiğini
yerine getirmişti. Kapıları kilitleyip, yeniden yerlerine geçmişlerdi.
_
Aradan geçen zamanın ardından artık öğle
saatleriydi şehirde. Ofisinde olan Ares, her ne kadar masasının üzerinde olan
kâğıt yığınları ile meşgul olması gerekse de, bu gönderilen kutular hala aklını
kurcalıyordu.
Kızlar, ne kadar güvende olabiliyordu o
restoranda iken, adamları yaşanabilecek herhangi duruma anında müdahale edebilir
miydi? Kimdi, ona böylesine savaş açan, karşısında çıkmaya cesaret edemeyip,
boyundan büyük işlere kalkışmak isteyen kim olabilirdi?
Birçok düşmanın var olduğunu elbetteki biliyordu.
Ancak bu güne kadar hiç kimse karşı karşıya gelmemişti. Bu yüzden tüm bu
olanlar onu fazlası ile huzursuz ediyordu. Okuduğu ufak bir not kâğıdı ile dün
yaşanan şeyin bile huzuru kaybolmuştu.
Korkusuz biri olduğunu hiçbir zaman dile getirmeyen
Ares’ in, ailesinin üzerinde en ufak bir sineğe bile tahammülü yoktu. O çok
küçük yaşında kaybetmenin en acı yüzüne tanık olmuştu. O yüzden olabilecek
herhangi tehlikeli bir durumun düşüncesi bile ona uykuyu haram edebilirdi.
Kızlar oradayken, onları koruyamamak, ya da onlara
yetişememe senaryoları dönüp duruyordu aklında. Ne kadar sert ve bir o kadar da
katı bir adam izlenimi verse de, ailesi için dünya bambaşka dönüyordu, onun
için. Onlar için birçok şeyi feda edebilecek bir adamdı o. Onların huzuru,
mutluluğu için çabalıyordu.
Gözleri masasının üzerinde duran saate kaydığında,
aklında beliren bir isim vardı. Huzurunun kaçmış olmasının yanına, ona biraz
olsa huzur bahşedilebilecek birinin adı. Eli telefonuna uzandığında, aslında
biraz tereddüt yaşıyordu.
Telefon rehberinden Beren’ in adını bulduğunda,
aramayı başlatmadan öylece yazılı olan adına baktı. Yapmalı mıydı, emin
değildi ama buna ihtiyacı olduğunu biliyordu. Derin bir nefes aldığında,
aramayı da başlatmıştı. Birkaç kez çaldıktan sonra arama yanıtlandı.
“Ares” şaşırdığı sesine bile yansırken, ufak bir
gülümseme belirdi Ares’ in yüzünde.
“Nasılsın?” günün böyle bir arama ile
mükemmelleşeceğini hiç düşünmemişti Beren. Zira dün yaşanan şeylerin bile bir
hayal olduğuna inanıyordu. Üstelik sabah Ares’ in ona karşı herhangi bir
yakınlaşması olmadığı için vazgeçtiğini bile düşünmeden edememişti.
“İyiyim, sen nasılsın?”
“Sesini duyduktan sonra daha iyiyim” sevilen biri
bunu bildiğinde, bir taç belirirmiş başının üzerinde. Öyle bir parlarmıştı ki,
bundan dolayı kendi gözü bile kamaşırmış.
“Restoranda her şey yolunda mı?” sanki konuşmak
için bir bahaneye ihtiyaçları vardı. Ama iki acemi de, böyle şeylere fazla
uzaktı.
“Evet, her şey yolunda” Beren’ in sözleri ile biraz
daha rahatladı Ares, en azından kutu, ya da daha başka bir şey yoktu ortada.
“Birkaç müşteri geldi, onlarla ilgileniyoruz”
konuştuğu kişinin hala Ares olduğuna kendini ikna edemiyordu. Ses tonu fazla
heyecanlı çıksa da, bunu pekte umursuyor gibi değildi.
“Pekâlâ, kolay gelsin. Seni daha fazla tutmayayım”
“Peki, teşekkür ederim. Sana da kolay gelsin”
kapatmak zorunda kaldıkları için buruk hissetse de, yine içinden sevinç
çığlıkları atıyordu.
“Evde görüşürüz”
“Görüşürüz” o an aklında gelen ile telefonu henüz
kapatmadı Beren.
“Ares”
“Efendim”
“Aradığın için fazlası ile memnun oldum. Şuan da
sesini duymak, ihtiyacım olan şeymiş sanırım” mahcup bir tavır barındıran sesi
ulaştı Ares’ in kulağına. Öyle güzel geldi bu cümleler ona…
“Benim de güzelim, benim de” telefon kapandığında,
Beren olanı kavrayıp, henüz telefonu kulağından ayıramadı. Ares’ in ses
tonundan söylediği yankılanıyordu, kulaklarında. Güzelim…
Bir duayı dinlemek ve o duanın gerçekleştiği bir
ana şahit olmak. Anlamı buydu belki de. Sesi kulaklarına kadar ulaşan kalbinin
üzerine koydu, elini. Sanki göğü kafesini delip, dışarı çıkabilirdi.
Eşsiz bir gülümseme ile taçlanan güzel yüzü ile
için birkaç kez şükretti. ‘Başıma her ne gelirse gelsin, seni asla
bırakmayacağım; Ares Karal…
Güneş gökyüzünü yavaşa aya bıraktığı vakit,
karanlık hâkim olmuştu tüm şehre. Soğuk artık keskin bir almıştı. Erkekler
şirketten ayrılma zamanlarının geldiği bir vakit, çıkmak için hareketlenmişti.
“Siz eve geçin, benim uğramam gereken bir yer var”
Ares’ in sözlerinin ardından onun yüzüne bakan kardeşler, kötü bir durum olduğu
endişesine kapılmıştı.
“Ben de seninle geleyim” Egemen, onu yalnız
bırakmak istemediği için onunla gitmesinin daha iyi olacağını düşnüyordu.
“Gerek yok. Ufak bir iş” onun söylediğini
onayladıkların da, her biri şirketten ayrılıp, kendi yoluna ilerlemişti.
Erkekler malikâneye vardıklarında, kendi park
yerine bıraktıkları arabalarından indi. Kapıya ilk ulaşan Cenk, kapının ziline
uzanmıştı. Evde yankı bulan zilin sesinin ardından onu karşılamak için
ayaklanan Beren olmuştu. Büyük bir coşkuyla yaklaştı kapıya. Ares ile
karşılaşmanın hayali vardı içinde.
Kapının önüne vardığında, portmantonun kapağındaki
ayndan kendine hızlıca çeki düzen vermesinin ardından, eli kapının kulpunu
buldu. Aralanan kapının ardından karşısına çıkan simalar arasında, aradığı yüzü
ne yazık ki bulamamıştı.
“Hoş geldiniz” yine de, elinden kaldığı kadar naif
bir gülümseme ile onları karşılamak istedi. Büyük bir hayal kırıklığı ele
almıştı onu ama yüzünde kibar bir gülümseme vardı.
“Hoş bulduk” kardeşler arasında onun durumunu fark
edenlerde vardı, ancak elbetteki belli etmeden, onun gülümsemesine karşılık
verdiler.
“Ares’ in uğraması gereken bir yer vardı. Kısa
zamanda burada olur” Can onun durumunu fark edenlerden biriydi.
“Öyle mi, anladım” kapıdan çekilip, onları içeri
buyur ett Beren. Erkekler paltolarını portmantoya bıraktıktan sonra salona
doğru ilerlemişlerdi. Her biri sevgilisinin yanını bulan adımlarının ardından,
onları kolları arasına alıp, hasret giderdiler.
Onlardan gözlerini ayırmayan Beren, Ares ile böyle
bir görüntüye ne zaman sahip olacaklarını düşünüyordu. Ama bunun hayli zaman
alacağının farkında olarak bunu aklından uzaklaştırdı.
“Restoranda işler nasıldı? Çok yoruldunuz mu?”
bugün oraya gönderilmiş olan bir kutu olduğu için Egemen’ in bu sorunun manası
aslında kızlarında dikkatini bir şeylerin, çekip çekmediğiydi.
“Gayet güzeldi sevgilim. Yorulsak bile orada çalışmak
gayet eğlenceli” diyerek yanıtladı Çağla sevgilisini.
“Aslında daha az bardak kırsan çok daha iyi olacak
bizim için” Beril, içinde tutmak yerine kardeşine söylerken, ondan öfkeli bir
bakış kazanmıştı.
“Daha ne kadar söylemem gerek, yanlışlıkla yaptım diye”
“Hep aynı şey oluyor zaten” gözlerini devirerek
yanıtladı Beril kardeşini. Onları bu hallerine kahkahalar ile eşlik etti
diğerleri. Malikânede o an yeniden duyuldu zilin sesi. Beren sevinçle
ayaklanmıştı.
“Ben kapıya bakarım” erkeklerin ardından gelen bu
zilin sesi ile Ares’ in geldiği aşikârdı. Beren fazlası ile mutlu olmuştu bu
durumdan. Zira Beren onun gelmemesini depoya gittiğine dahi yormuştu. Koşar
adım kapıya yaklaşırken, bedeninde kol gezen heyecan ayaklarını yerden
kesiyordu.
Tekrar portmantonun aynasında saçını başını
düzeltip, kapının kulpuna uzandı. Kapıyı araladığında, nihayet görmeyi istediği
beden karşısındaydı.
“Ben kapıya
bakarım”dedi ve hızlı adımlar ile salondan çıkıp kapıya ulaştı. Kalp atışlarını
kulakları ile duyuyordu adeta, üzerinin ve saçlarının düzgün olduğundan emin
olduktan sonra derin bir nefes alıp verdi ve ardından nihayet kapıyı açtı.
Koca bir gülümseme yüzünü ele geçirirken, bunu
dizginlemek için uğraşıyordu Beren. Gözlerini kaplayan parıltıya şahit olan Ares
ise bundan fazlası ile memnundu.
“Hoş geldin” sesinin gayet normal çıkmasına o an
kendine şaşırsa da, gözlerini Ares’ den ayırmadı.
“Hoş buldum” sözlerinin ardından aralanan kapının
ardından içeri geçti Ares. Kollarını kaldırıp, Beren’ e sardığında, o an
nefesini tuttu Beren. Aklında yine ‘ Güzelim’ deyişi yankı buldu.
Kollarını onun sırtına çıkardığında, gözleride eş
zamanlı olarak kapanmıştı. Neden ayrılmak zorunda olduklarını bile sorgulayacak
haldeydi ikisi de. Kolları mecbur gibi ayrıldığında, birbirlerinden çokta
uzaklaşmadan, gözlerine baktı ikisi de.
“Bugün bunu birçok kez hayal ettim” onun
dudaklarından çıkan bu sözlerin ardından, gözlerini andan kaçırdı. Yanaklarını
ele geçiren sıcaklık ile al al yanaklarına hayıflanıyordu. Ares onun bu hali
ile tekrar kolları arasına alıp bir daha bırakmamak üzerine sarılmak istiyordu.
“Geç kaldığın için seni merak ettim” konuyu farklı
bir noktaya çekmek istedi o an. Yüzüne bakan Ares ile daha da kızarmaktan ileri
gidemiyordu.
“Uğramam gereken bir yer vardı” anlayışla başını
salladı Beren.
“Bunu mutfağa bırakır mısın?” Ares’ in söylediğinin
ardından gözleri onun uzattığı kutuya kaydı Beren’ in. Heyecanından elinde
böyle bir kutunun var olduğunu dahi fark etmemişti.
“Tabii” elinden aldığında, onun paltosunu çıkarmak
için hareketlendiğini gördü. Arada saniye farkla içeri geçen çiftin ardından
kardeşler yemek masasına geçmek için ayaklanmışlardı. Tüm bireyler masada
yerlerini aldığında, akşam yemeği de, nihayet başlamıştı.
_
Gelenilinin sessiz geçtiği akşam yemeğinin
ardından, oturma alanına geçen erkeklerin ardından kızlarda, masayı toplamaya
koyulmuşlardı. Masadan aldığı kirli tabakları mutfağa bırakan, Çağla mutfaktaki
masanın üzerindeki şık kutuyu görmüştü.
“Hangi koca yürekli aldı bu koca pastayı” sevinçle
bağırırken, salona doğru ilerledi. Salondan ayrılmak üzere olan Beren ise onun
göz göze geldi.
“Onu Ares getirdi. İçinde ne olduğunu bilmiyorum”
diyerek açıkladı ona. Ve o anda diğer aile bireyleri hep bir ağızdan, bir
şaşkınlık nidası çıkarmıştı.
“Ares mi?” ondan beklenilecek son şey elinde pasta
kutusu olabilirdi. İnanmakta zorlanmaları da, Ares, onların aldığı pastanın
tadına bile bakmayışındandı.
“Abartmayın, daha önce almamıştım. Bu sefer bir
değişiklik yapmak istedim” arkasına yaslanırken, sanki çok sıradan bir şeyden
bahsediyordu.
“Tabi canım başka ne manası olabilir” kinaye kokan
bu sözlerinin ardından, yanında oturan Can ile birlikte kahkahalarını
dizginlemeye çalıştı Anıl. Yemek masasının toplama işi bittikten sonra kızlar
pasta için malzemeleri alıp salona geçmişti.
“Bu kimin adına?” sorunun yanıtını elbette her
bireyde biliyordu ancak Ares’ in ağzından duymak daha başkaydı onlar için.
“Beren’ in adına” Ares’ in sözleri ile gözlerinden
ışıklar saçarak baktılar ona. Beren ise utangaç bir hale bürünürken, Ares’ e fazla
sevimli görünüyordu.
“Pekâlâ, al bakalım Beren” sehpanın üzerine konulan
çatal ve tabakları Beren’ in önüne doğru itti Selin.
Diğerlerinin bakışları eşliğinde kutuyu açıp, pasta
ile karşılaştığında, çilekli olması onu fazla ile mutlu olmuştu. Önce çatalı
ile tadına bakmasının ardından pastayı, elinden geldiğince on iki eşit parçaya
bölmeye çabaladı. Ares’ in tabağı içinde olduğundan, onun yeyip, yemeyeceğinin
meraklı il doldu diğerleri.
Beren hayatlarına dâhil olduğundan bu yana Ares’ in
birçok ilklerine şahit olmuşlardı. Şuanda da Ares’ in bunu yapacak olması
önemli sayılacak bir şeydi demekti onlar için. Ares dünyadan kendini tam anlamı
ile soyutlamış bir adamdı. O yalnızca nefes alarak hayatına devam eden bir
adamdı.
Sıradan insanların yaptığı şeyler onun dünyasında
yer edinmiyordu. Mesela bunlara pasta yemekte dâhildi. Herkese ikram edilen
pasta onun önüne de konulmuştu. Herkesin gözü onun üzerindeydi. Ares önüne
Beren’ in bıraktığı tabağa öylece baktı bir süre. Daha sonra ise çatalı ile ufak
bir parça kopardıktan sonra çatalını yeniden tabağının yanında bıraktı.
Tek bir lokma ile bile öyle çok ifade ediyordu ki;
sanki günlerce komada yatan bir adamın, parmağını oynattığına şahit olmak
gibiydi. Büyük bir huzura ev sahipliği yaptığı malikanede gözle görünen bir
mutluluk vardı. Ares’ in hayatı artık normal bir hayata dönüşeceğinin sevinci
ile dolup taşıyorlardı.
Her aile bireyi Beren’ e fazlası ile saygı
duyuyordu. Zira onları böyle bir şeyi on yıl geçmesine rağmen başaramamış ve
ileride de bunun imkânsızlığı gözleri ile şahit oluyorlardı. Ancak Beren bunu
başarmıştı. Duyduğu, ona anlatılan onca şeyin ardından ise hala burada
olmasından dolayı ona, minnet ile bakıyorlardı.
Ares’ in dediği gibi Beren bunu kaldıramayabilir,
ya da böyle bir durumun yakınında olmasını istemeyebilirken, aslında çok daha
farklı bir yol izleyip, burada; Ares ile kalmıştı. Bu da diğerlerinin saygısını
kazanmasına sebep olmuştu.
Lütfen her gün bölüm gönder yazarcım 😊🌸
YanıtlaSilHer bölümün bu kadar güzel olmasııı 😻😻
YanıtlaSilBölüm yok halaa :((
YanıtlaSilNolurrrr hergun bölüm attt
YanıtlaSilLütfen bölüm aaaat
YanıtlaSil