Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 20. Bölüm


Güneş yüzünü gösterinceye kadar yan yana oturmuşlardı. Beren pansumanı dikkatle yaparken, ikisi de sessiz kalmıştı. Gece yeterince konuşmuş olan bu iki genç, sanki ağızlarını açtıkları an büyünün etkisinin bozulacağını düşünüyordu.

Beren onunla göz göze geldiği her an ondan gözlerini kaçırmıştı. Ancak Ares gözleri bile kırpmaktan vazgeçerek izlemişti onun yüzünü. Diğerlerinin de uyandığını bildiren kapı sesleri kulaklarına ulaştığında, Beren istemese de, Ares’ in odasından çıkıp, kendi odasına geçmişti.

Hala inanamıyordu olanlara, her şeyin bir rüya olmasından endişe ediyordu. Ama eğer bu bir rüya ise hayatı boyunca bu rüyadan uyanmayıp, içinde yaşamak istiyordu. Onu bu rüyadan uyandıran her kim olursa onun katili olmaya bile razıydı Beren. Ilık bir duşun ardından üzerini giyindi ve diğerlerinin yanına mutfağa gitmek için odasından çıktı.

Ares ise Beren odadan çıktıktan sonra birkaç dakika daha öylece kalmıştı. Artık üzerini değiştirilmesi gerektiği için ayaklanmış ve kendine uygun kıyafetler seçmişti. Odasından ayrılmadan önce evdeki diğer erkeklere, toplantı odasına gelmelerini isteyen bir mesaj yollamıştı.

Artık toplantı odasında toplandıklarında, konuşmak istediği konu için önce boğazını temizledi. Daha sonra ise konuşmaya başladı.

“Sizinle konuşmam gereken bir durum var”

“Ares, bir sorun yok değil mi?” Mert sormuş olsa da, hepsinin aklını kurcalayan bir durumdu, dün gece yaşananlar.

“Sandığını gibi bir durum yok. Hatta söyledikten sonra memnun dahi olacaksınız” nefeslerini tutmuş öylece Ares’ in ağzından dökülecek olan şeyler için sabırsızlanıyorlardı.

“Dün Beren, bir şekilde tüm gerçekleri öğrendi. Sanki her şey kısa bir anda oldu ve bitti. Nasıl oldu ben bile anlayamıyorum” gözler tek tek kardeşlerinin üzerinde dolanıyordu.

“O öğrendikten sonra kaçıp gider diye düşünmüştüm. Çoğu kez ona bunu yapmasını ben söyledim ama hiçbirini kabul etmedi. Bana yeni bir hayat kurmam gerektiğini söylediğinde, aklımdan hayal kuruyor diye geçti. Ama o inanarak söylüyordu. Bu yüzden onu kaybetmek istemediğim için onun tüm sözlerini kabul ettim” gözleri yere indiğinde, onun yüzünde ufak bir gülümsemeye şahit oldu diğerleri.

“Onunla yeni, temiz bir hayat kurmaya karar verdim” bunun anlamı sorguladılar o an. Zira imkânsız bir şeyin gerçeğe döndüğü söylüyordu Ares. Aralarında kendini ilk toplayan Egemen olmuştu.

“İnan bana, bu yaşıma kadar aldığım en güzel haber. Tebrik ederim kardeşim” Egemen’ in sözleri ile bir şeyleri daha kolay idrak edenlerin aklında o an; Ares ve Beren, sevgili mi olmuş, cümlesiydi. Egemen sözlerinin ardından, ayaklanıp, ona kollarını dolamıştı.

“İşte bu be, sana yemin ederim; bunun üzerine şirkette baklava dağıtacağım” Egemen’ in ardından, Ares’ e sarılan Can olmuştu.

“Bizi çok mutlu ettin kardeşim. Allah razı olsun senden. Sayende baklava yiyeceğiz” Anıl, Ares’ e sarıldığı sıra amacının bir azınında ne olduğunu göstermiş oldu.

“Sen ne pis boğaz bir adamsın ya, düşündüğü şeye bak” kardeşine anında çıkışan Can’ ın ifadesi, onu kınıyordu.

 “Tüm aile bu haberi bekliyordu kardeşim. İnan bana çok sevindim” sarılma sırası Mert’ e gelmişti.

“Resmen dünyaları bağışladın bize. Can dağıtmazsa ben kesin dağıtıyorum” Cenk söylediğinde Ares’ e sarıldı ve onun sözüne karşılık Can gözlerini devirmişti.

Ares o an ne kadar doğru bir kadar verdiğini gördü. Tüm aile gerçekten böyle bir haber bekliyormuş diye geçti aklından. Erkekler daha sonra birbirleri ile uğraşa uğraşa, mutfağa doğru ilerlemişti. Tam sıra Beren karşılarına çıkmıştı. Onu fark eden erkekler mutfağa ulaştıkları sıra, hep bir ağızdan konuşmuştu.

“Tebrik ederiz Beren, bizi çok mutlu ettin”

“Ne tebriği, ne oluyor? Neyi kaçırdık biz” şaşkın gözlerle sevgilisine baktı. Ancak onu hızlıca yanıtlayan Anıl oldu.

“Beren artık Ares’ in yavuklusu” dediği sıra onun yanında olan Egemen, elinin tersi ile karnına sert bir darbe indirdi. Anıl, yanlış bir cümle kurduğunu o an fark etti.

“Ağzımdan bir anda çıktı, kusura bakmayın” mahcup bir sesle söylerken, eli ensesine ulaşmıştı.

“Bir dakika ne?” iri gözleri ile baktı Beren’ in yüzüne Selin.

“Duydunuz işte” mutlu bir ses ile yankılanıyordu her birinin sesi.

“Tabi ki bu çok muhteşem bir haber ama bir de şöyle bir durum var ki; Can bunun şerefine şirkette baklava dağıtacak. İnanabiliyor musun?” Anıl kadar Cenk’ de kardeşinin sözlerinden memnun olmuştu.

“Oğlum sizi bana sıra ile mi veriyorlar?” Can’ ın yüzünü kızgın bir ifade ele aldığında, bıkmış bir hali vardı. Zira pekte haksız sayılmazdı. Tüm bu zaman içerisinde kızlar da, Beren’ i tebrik etmekle meşguldü.

“Bunu hemen Mehmet amca ve Meliha teyzeye haber vermeliyiz” diyen Beril’ in ardından, Anıl anında telefonuna uzandı.

“Evet, evet bence de”

“Anıl ne yapıyorsun?” Selin sevgilisini iyi tanıdığından, ne yaptığını az çok biliyordu.

“Haber vereyim işte” sanki söylediği çok normalmiş gibi bir tavrı vardı ve diğerleri içinden sabır çekiyordu.

“Senin ilişkin mi yeni başladı? Sana ne oluyor” Can kardeşinin yüzüne hayret etmiş gibi bakarken, herkes masada yerlerini almıştı.

“Ben onları bir ara arayıp, söylerim.” Ares’ in sesini duyan Beren, başını kaldırıp ona baktı. Ama maalesef göz göze gelemediler.

“Belki kutlamak için buraya gelirler” Çağla sevinçle söylediğinde, bu herkes aklına gelmişti.

 “Artık kahvaltıya başlayalım” düz bir sesle söylediğinde, bu konunun fazla uzadığını düşünüyordu Ares. Diğerlerine rahatsız olduğunu bildirmek istemişti. Kızların özenle hazırladıkları kahvaltıya başlamıştı her biri.

O sıra Ares’in çalan telefonunun sesi doldu kulaklarına. Ares ceketinin iç cebinden çıkarıp, arayana baktı. Ekranda yazan ismi gördüğünde, onun alnının kırıştığı gördü masadakiler, daha sonra ise masadan kalkmıştı.

“Affedersiniz” diyerek mutfaktan ayrılıp, evin girişine ulaştı. Arayan kendi adamlarından biriydi. Sabah sabah neden aradığını merak etti Ares.

“Söyle” diyerek yanıtladı onu.

 “Efendim, restoranın önüne bir kutu bırakılmış. İçinde başı olmayan altı peluş oyuncak var”diye bildirdi adam. Restoranı gözlemek için oraya gönderilen adamlardan biriydi.

“Kim göndermiş?” katı bir sesle söylerken, sanki ona hesap soruyordu.

“Belli değil efendim. İçinde bir de zarf vardı ama siz açmak istersiniz diye düşündük”

“Pekâlâ, geliyorum” telefonu kapattığında adımları yeniden mutfağı bulmuştu.

“Benim çıkmam gerek. Size afiyet olsun” kapıdan içeri birkaç adım attığı sıra söyledi Ares. O sıra ailesi ise şahane kahvaltı masasında, hoş bir sohbet tutturmuştu.

“Bir sorun mu var?” Egemen, onun ifadesinden dahi anlamıştı halbuki, bir şeylerin olduğunu.

“Halletmem gereken, bir mesele var” onu yanıtladığı sıra kapıya ilerlemeye başlamıştı.

“Biz de gelelim” Egemen’ in sözü ile diğer erkeklerde ayaklanmış ve onun peşinden gitmeye hazırlanmıştı. O sıra Egemen, Anıl’ a başı işaret vermişti ve bunun anlamı;

Bunu anlamı;

‘Ortada bir sorun var. Gidişimizden kızların şüphe etmemesini sağla’

“Kızlar benim için lütfen, o mükemmel böreğe dokunmayın” Beril’ in sözlerinin ardından, kızların dikkatini başka yere çekmeye çalışan Anıl, bundan başarılı olmaya çalışıyordu.

“Üzgünüm ama hakkınızı gittiğiniz için kaybettin” biraz da olsa başarmış olduğunu gördüğü için memnundu. Tabii elbette o börekler için üzülmediği anlamına gelmiyordu.

“Peki, madem öyle gideyim ben” aralarında geçen bu konuşmanın ardında Anıl’da diğer erkeklere yetişmişti.

“Nereye gidiyoruz” yolda ilerleyebilmek için istikametlerini öğrenmekti amacı Mert’ in.

“Restorana gidiyoruz” onu bu sözünün ardından, arabalarına yerleşen bireyler, restorana ulaşmak için yola koyulmuştu. Varış noktasına ulaştıklarında arabadan inip, restorana doğru ilerledi kardeşler. İçeri geçmeleri için görevli olan adam, onlar için kapıyı aralamıştı.

“Kutu nerede?” diyerek içeri adımını atar atmaz sordu Ares.

“Burada efendim, buyurun” anında efendisinin istediğin ona verdi adam. Ares önüne konulan kutu açtığında adamın söylediği gibi başı olmayan altı pelüş oyuncak olduğunu gördü. İçini biraz daha kurcaladıktan sonra eline geçen bu kez ufak not kağıdı olmuştu. Üzerinde yazılanı okudu bir çırpıda.

‘Az kaldı Azrail, çok az kaldı’

“Bu da, ne demek şimdi?” Cenk yazılan yazıya bakarak söylediğinde, yüzünde endişeli bir ifadeye sahipti.

“Kutuyu kimin bıraktığını gördünüz mü?” yazıdan gözlerini ayırıp, karşısında saygı ile bekleyen adamlarını döndü.

“Kimseyi görmedik efendim. Belki de nöbet değiştirdiğimiz sıra bırakılmıştır” tereddütle söylerken, bunun için hayli azar işiteceğinden emindi.

“Kimseyi görmedik de ne demek? Kendi kendine mi geldi bu kutu” Egemen, sert bir dille hesap sordu karşısında, küçüldükçe küçülen adamlara. Onlar için bu bir sorumsuzluk demekti.

“Kim böyle bir şeye cesaret edebilir ki?” dedi Can.

“Belli ki, adam canına susamış” onu anında Anıl yanıtladı. Bu aile için bir ilk sayılabilinirdi. Zira daha önce hiçbir düşman onlara yüzünü göstermediği gibi bunu yapmaya cesaret edemezdi. Şaşkınlık ele alıyordu bedenleri ama ondan daha çokta bunun kim olduğunu öğrenmek istiyorlardı.

“Ne düşünüyorsun?” Mert sorduğunda, gözleri Ares’ e çevirmişti. Ardından Ares, başını iki yana sallayarak, notu yeniden okudu.

“Şuan yapılacak pek bir şey yok. Bundan sonraki durumu bekleyeceğiz” elindeki notu yeniden kutuya bıraktı.

“Şirkete geçelim” kardeşlerinde söylediğin de, onu başı ile onayladılar. Daha sonra adamlara döndü.

“Siz de kutuyu alıp, kapıları kilitleyin. Ayrıca birkaç kişi daha buraya gelsin” kızların güvenliği için adamaları fazlalaştırmak istedi Ares.

“Emredersiniz efendim” onu onaylayan adamlarının ardından kardeşleri ile birlikte restorandan ayrılmıştı. Anıl kapıya ilerlemeden hemen önce son adamlara baktı.

“Sizinle daha sonra ben ilgileneceğim” parmağını sallayarak, karşısındaki küçük çocukları azarlar bir hali vardı. Yaptıklarını sorumsuzluk olarak atfedip, bunun sonuçlarına katlanmaları gerektiğini düşünüyordu. Onların burada olma amacı buranın güvenliğini sağlamaksa, tam anlamı ile yerine getirmeliydiler.

 Kardeşler daha sonra şirkete doğru yola çıkarken, adamlarda efendilerinin emrettiğini yerine getirmişti. Kapıları kilitleyip, yeniden yerlerine geçmişlerdi.

_

Aradan geçen zamanın ardından artık öğle saatleriydi şehirde. Ofisinde olan Ares, her ne kadar masasının üzerinde olan kâğıt yığınları ile meşgul olması gerekse de, bu gönderilen kutular hala aklını kurcalıyordu.

Kızlar, ne kadar güvende olabiliyordu o restoranda iken, adamları yaşanabilecek herhangi duruma anında müdahale edebilir miydi? Kimdi, ona böylesine savaş açan, karşısında çıkmaya cesaret edemeyip, boyundan büyük işlere kalkışmak isteyen kim olabilirdi?

Birçok düşmanın var olduğunu elbetteki biliyordu. Ancak bu güne kadar hiç kimse karşı karşıya gelmemişti. Bu yüzden tüm bu olanlar onu fazlası ile huzursuz ediyordu. Okuduğu ufak bir not kâğıdı ile dün yaşanan şeyin bile huzuru kaybolmuştu.

Korkusuz biri olduğunu hiçbir zaman dile getirmeyen Ares’ in, ailesinin üzerinde en ufak bir sineğe bile tahammülü yoktu. O çok küçük yaşında kaybetmenin en acı yüzüne tanık olmuştu. O yüzden olabilecek herhangi tehlikeli bir durumun düşüncesi bile ona uykuyu haram edebilirdi.

Kızlar oradayken, onları koruyamamak, ya da onlara yetişememe senaryoları dönüp duruyordu aklında. Ne kadar sert ve bir o kadar da katı bir adam izlenimi verse de, ailesi için dünya bambaşka dönüyordu, onun için. Onlar için birçok şeyi feda edebilecek bir adamdı o. Onların huzuru, mutluluğu için çabalıyordu.

Gözleri masasının üzerinde duran saate kaydığında, aklında beliren bir isim vardı. Huzurunun kaçmış olmasının yanına, ona biraz olsa huzur bahşedilebilecek birinin adı. Eli telefonuna uzandığında, aslında biraz tereddüt yaşıyordu.

Telefon rehberinden Beren’ in adını bulduğunda, aramayı başlatmadan öylece yazılı olan adına baktı. Yapmalı mıydı, emin değildi ama buna ihtiyacı olduğunu biliyordu. Derin bir nefes aldığında, aramayı da başlatmıştı. Birkaç kez çaldıktan sonra arama yanıtlandı.

“Ares” şaşırdığı sesine bile yansırken, ufak bir gülümseme belirdi Ares’ in yüzünde.

“Nasılsın?” günün böyle bir arama ile mükemmelleşeceğini hiç düşünmemişti Beren. Zira dün yaşanan şeylerin bile bir hayal olduğuna inanıyordu. Üstelik sabah Ares’ in ona karşı herhangi bir yakınlaşması olmadığı için vazgeçtiğini bile düşünmeden edememişti.

“İyiyim, sen nasılsın?”

“Sesini duyduktan sonra daha iyiyim” sevilen biri bunu bildiğinde, bir taç belirirmiş başının üzerinde. Öyle bir parlarmıştı ki, bundan dolayı kendi gözü bile kamaşırmış.

“Restoranda her şey yolunda mı?” sanki konuşmak için bir bahaneye ihtiyaçları vardı. Ama iki acemi de, böyle şeylere fazla uzaktı.

“Evet, her şey yolunda” Beren’ in sözleri ile biraz daha rahatladı Ares, en azından kutu, ya da daha başka bir şey yoktu ortada.

“Birkaç müşteri geldi, onlarla ilgileniyoruz” konuştuğu kişinin hala Ares olduğuna kendini ikna edemiyordu. Ses tonu fazla heyecanlı çıksa da, bunu pekte umursuyor gibi değildi.

“Pekâlâ, kolay gelsin. Seni daha fazla tutmayayım”

“Peki, teşekkür ederim. Sana da kolay gelsin” kapatmak zorunda kaldıkları için buruk hissetse de, yine içinden sevinç çığlıkları atıyordu.

“Evde görüşürüz”

“Görüşürüz” o an aklında gelen ile telefonu henüz kapatmadı Beren.

“Ares”

“Efendim”

“Aradığın için fazlası ile memnun oldum. Şuan da sesini duymak, ihtiyacım olan şeymiş sanırım” mahcup bir tavır barındıran sesi ulaştı Ares’ in kulağına. Öyle güzel geldi bu cümleler ona…

“Benim de güzelim, benim de” telefon kapandığında, Beren olanı kavrayıp, henüz telefonu kulağından ayıramadı. Ares’ in ses tonundan söylediği yankılanıyordu, kulaklarında. Güzelim…

Bir duayı dinlemek ve o duanın gerçekleştiği bir ana şahit olmak. Anlamı buydu belki de. Sesi kulaklarına kadar ulaşan kalbinin üzerine koydu, elini. Sanki göğü kafesini delip, dışarı çıkabilirdi.

Eşsiz bir gülümseme ile taçlanan güzel yüzü ile için birkaç kez şükretti. ‘Başıma her ne gelirse gelsin, seni asla bırakmayacağım; Ares Karal…

Güneş gökyüzünü yavaşa aya bıraktığı vakit, karanlık hâkim olmuştu tüm şehre. Soğuk artık keskin bir almıştı. Erkekler şirketten ayrılma zamanlarının geldiği bir vakit, çıkmak için hareketlenmişti.

“Siz eve geçin, benim uğramam gereken bir yer var” Ares’ in sözlerinin ardından onun yüzüne bakan kardeşler, kötü bir durum olduğu endişesine kapılmıştı.

“Ben de seninle geleyim” Egemen, onu yalnız bırakmak istemediği için onunla gitmesinin daha iyi olacağını düşnüyordu.

“Gerek yok. Ufak bir iş” onun söylediğini onayladıkların da, her biri şirketten ayrılıp, kendi yoluna ilerlemişti.

Erkekler malikâneye vardıklarında, kendi park yerine bıraktıkları arabalarından indi. Kapıya ilk ulaşan Cenk, kapının ziline uzanmıştı. Evde yankı bulan zilin sesinin ardından onu karşılamak için ayaklanan Beren olmuştu. Büyük bir coşkuyla yaklaştı kapıya. Ares ile karşılaşmanın hayali vardı içinde.

Kapının önüne vardığında, portmantonun kapağındaki ayndan kendine hızlıca çeki düzen vermesinin ardından, eli kapının kulpunu buldu. Aralanan kapının ardından karşısına çıkan simalar arasında, aradığı yüzü ne yazık ki bulamamıştı.

“Hoş geldiniz” yine de, elinden kaldığı kadar naif bir gülümseme ile onları karşılamak istedi. Büyük bir hayal kırıklığı ele almıştı onu ama yüzünde kibar bir gülümseme vardı.

“Hoş bulduk” kardeşler arasında onun durumunu fark edenlerde vardı, ancak elbetteki belli etmeden, onun gülümsemesine karşılık verdiler.

“Ares’ in uğraması gereken bir yer vardı. Kısa zamanda burada olur” Can onun durumunu fark edenlerden biriydi.

“Öyle mi, anladım” kapıdan çekilip, onları içeri buyur ett Beren. Erkekler paltolarını portmantoya bıraktıktan sonra salona doğru ilerlemişlerdi. Her biri sevgilisinin yanını bulan adımlarının ardından, onları kolları arasına alıp, hasret giderdiler.

Onlardan gözlerini ayırmayan Beren, Ares ile böyle bir görüntüye ne zaman sahip olacaklarını düşünüyordu. Ama bunun hayli zaman alacağının farkında olarak bunu aklından uzaklaştırdı.

“Restoranda işler nasıldı? Çok yoruldunuz mu?” bugün oraya gönderilmiş olan bir kutu olduğu için Egemen’ in bu sorunun manası aslında kızlarında dikkatini bir şeylerin, çekip çekmediğiydi.

“Gayet güzeldi sevgilim. Yorulsak bile orada çalışmak gayet eğlenceli” diyerek yanıtladı Çağla sevgilisini.

“Aslında daha az bardak kırsan çok daha iyi olacak bizim için” Beril, içinde tutmak yerine kardeşine söylerken, ondan öfkeli bir bakış kazanmıştı.

“Daha ne kadar söylemem gerek, yanlışlıkla yaptım diye”

“Hep aynı şey oluyor zaten” gözlerini devirerek yanıtladı Beril kardeşini. Onları bu hallerine kahkahalar ile eşlik etti diğerleri. Malikânede o an yeniden duyuldu zilin sesi. Beren sevinçle ayaklanmıştı.

“Ben kapıya bakarım” erkeklerin ardından gelen bu zilin sesi ile Ares’ in geldiği aşikârdı. Beren fazlası ile mutlu olmuştu bu durumdan. Zira Beren onun gelmemesini depoya gittiğine dahi yormuştu. Koşar adım kapıya yaklaşırken, bedeninde kol gezen heyecan ayaklarını yerden kesiyordu.

Tekrar portmantonun aynasında saçını başını düzeltip, kapının kulpuna uzandı. Kapıyı araladığında, nihayet görmeyi istediği beden karşısındaydı.

 “Ben kapıya bakarım”dedi ve hızlı adımlar ile salondan çıkıp kapıya ulaştı. Kalp atışlarını kulakları ile duyuyordu adeta, üzerinin ve saçlarının düzgün olduğundan emin olduktan sonra derin bir nefes alıp verdi ve ardından nihayet kapıyı açtı.

Koca bir gülümseme yüzünü ele geçirirken, bunu dizginlemek için uğraşıyordu Beren. Gözlerini kaplayan parıltıya şahit olan Ares ise bundan fazlası ile memnundu.

“Hoş geldin” sesinin gayet normal çıkmasına o an kendine şaşırsa da, gözlerini Ares’ den ayırmadı.

“Hoş buldum” sözlerinin ardından aralanan kapının ardından içeri geçti Ares. Kollarını kaldırıp, Beren’ e sardığında, o an nefesini tuttu Beren. Aklında yine ‘ Güzelim’ deyişi yankı buldu.

Kollarını onun sırtına çıkardığında, gözleride eş zamanlı olarak kapanmıştı. Neden ayrılmak zorunda olduklarını bile sorgulayacak haldeydi ikisi de. Kolları mecbur gibi ayrıldığında, birbirlerinden çokta uzaklaşmadan, gözlerine baktı ikisi de.

“Bugün bunu birçok kez hayal ettim” onun dudaklarından çıkan bu sözlerin ardından, gözlerini andan kaçırdı. Yanaklarını ele geçiren sıcaklık ile al al yanaklarına hayıflanıyordu. Ares onun bu hali ile tekrar kolları arasına alıp bir daha bırakmamak üzerine sarılmak istiyordu.

“Geç kaldığın için seni merak ettim” konuyu farklı bir noktaya çekmek istedi o an. Yüzüne bakan Ares ile daha da kızarmaktan ileri gidemiyordu.

“Uğramam gereken bir yer vardı” anlayışla başını salladı Beren.

“Bunu mutfağa bırakır mısın?” Ares’ in söylediğinin ardından gözleri onun uzattığı kutuya kaydı Beren’ in. Heyecanından elinde böyle bir kutunun var olduğunu dahi fark etmemişti.

“Tabii” elinden aldığında, onun paltosunu çıkarmak için hareketlendiğini gördü. Arada saniye farkla içeri geçen çiftin ardından kardeşler yemek masasına geçmek için ayaklanmışlardı. Tüm bireyler masada yerlerini aldığında, akşam yemeği de, nihayet başlamıştı.

 

_

Gelenilinin sessiz geçtiği akşam yemeğinin ardından, oturma alanına geçen erkeklerin ardından kızlarda, masayı toplamaya koyulmuşlardı. Masadan aldığı kirli tabakları mutfağa bırakan, Çağla mutfaktaki masanın üzerindeki şık kutuyu görmüştü.

“Hangi koca yürekli aldı bu koca pastayı” sevinçle bağırırken, salona doğru ilerledi. Salondan ayrılmak üzere olan Beren ise onun göz göze geldi.

“Onu Ares getirdi. İçinde ne olduğunu bilmiyorum” diyerek açıkladı ona. Ve o anda diğer aile bireyleri hep bir ağızdan, bir şaşkınlık nidası çıkarmıştı.

“Ares mi?” ondan beklenilecek son şey elinde pasta kutusu olabilirdi. İnanmakta zorlanmaları da, Ares, onların aldığı pastanın tadına bile bakmayışındandı.

“Abartmayın, daha önce almamıştım. Bu sefer bir değişiklik yapmak istedim” arkasına yaslanırken, sanki çok sıradan bir şeyden bahsediyordu.

“Tabi canım başka ne manası olabilir” kinaye kokan bu sözlerinin ardından, yanında oturan Can ile birlikte kahkahalarını dizginlemeye çalıştı Anıl. Yemek masasının toplama işi bittikten sonra kızlar pasta için malzemeleri alıp salona geçmişti.

“Bu kimin adına?” sorunun yanıtını elbette her bireyde biliyordu ancak Ares’ in ağzından duymak daha başkaydı onlar için.

“Beren’ in adına” Ares’ in sözleri ile gözlerinden ışıklar saçarak baktılar ona. Beren ise utangaç bir hale bürünürken, Ares’ e fazla sevimli görünüyordu.

“Pekâlâ, al bakalım Beren” sehpanın üzerine konulan çatal ve tabakları Beren’ in önüne doğru itti Selin.

Diğerlerinin bakışları eşliğinde kutuyu açıp, pasta ile karşılaştığında, çilekli olması onu fazla ile mutlu olmuştu. Önce çatalı ile tadına bakmasının ardından pastayı, elinden geldiğince on iki eşit parçaya bölmeye çabaladı. Ares’ in tabağı içinde olduğundan, onun yeyip, yemeyeceğinin meraklı il doldu diğerleri.

Beren hayatlarına dâhil olduğundan bu yana Ares’ in birçok ilklerine şahit olmuşlardı. Şuanda da Ares’ in bunu yapacak olması önemli sayılacak bir şeydi demekti onlar için. Ares dünyadan kendini tam anlamı ile soyutlamış bir adamdı. O yalnızca nefes alarak hayatına devam eden bir adamdı.

Sıradan insanların yaptığı şeyler onun dünyasında yer edinmiyordu. Mesela bunlara pasta yemekte dâhildi. Herkese ikram edilen pasta onun önüne de konulmuştu. Herkesin gözü onun üzerindeydi. Ares önüne Beren’ in bıraktığı tabağa öylece baktı bir süre. Daha sonra ise çatalı ile ufak bir parça kopardıktan sonra çatalını yeniden tabağının yanında bıraktı.

Tek bir lokma ile bile öyle çok ifade ediyordu ki; sanki günlerce komada yatan bir adamın, parmağını oynattığına şahit olmak gibiydi. Büyük bir huzura ev sahipliği yaptığı malikanede gözle görünen bir mutluluk vardı. Ares’ in hayatı artık normal bir hayata dönüşeceğinin sevinci ile dolup taşıyorlardı.

Her aile bireyi Beren’ e fazlası ile saygı duyuyordu. Zira onları böyle bir şeyi on yıl geçmesine rağmen başaramamış ve ileride de bunun imkânsızlığı gözleri ile şahit oluyorlardı. Ancak Beren bunu başarmıştı. Duyduğu, ona anlatılan onca şeyin ardından ise hala burada olmasından dolayı ona, minnet ile bakıyorlardı.

Ares’ in dediği gibi Beren bunu kaldıramayabilir, ya da böyle bir durumun yakınında olmasını istemeyebilirken, aslında çok daha farklı bir yol izleyip, burada; Ares ile kalmıştı. Bu da diğerlerinin saygısını kazanmasına sebep olmuştu.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...