Akşam saatleri tüm bireyler malikâneye varmıştı.
Ares’ in kabristanda yaptığı o uzun konuşma, onlar arabaya binip, eve varıncaya
kadar Beren’ in aklında dönüp durdu. Ona kesinlikle hak vermişti. Ona verilen
tek bir şans varken, neden hayatı ailesinin yokluğuna ağlayarak geçiriyordu ki.
Hayata devam ederken, onların ona öğrettiği yolda
ilerlemeli ve aile yaraşır bir evlat olmaya devam etmeliydi. Hem böyle
yapmasını ailesinin isteyeceğini biliyordu Beren. Ailesi ile birçok anı
biriktirmiş ve eşsiz bir hayat sürmüştü. Neden bunlar hatırladığında ağlamak zorundaydı ki. Hâlbuki gülümseyerek hatırlayıp, böyle eşsiz anılara sahip
olduğu için memnun olmalıydı.
Ares sözlerinde haklıydı, insanoğlu için her an
önemli ve kıymetliydi. Zira her an son anı olabilir ve koca dünyaya bir hiç
olabilirdi. O zaman elbet gelip, çatacaktı. O güne kadar biraz hayata alışmayı
neden çabalamasın ki bir insan?
Araba malikânenin önünde durduğunda, Beren arabadan
inmek için hareketlendi. Ancak o sıra Ares’ in sesi ile durmak durumda kaldı.
“Bundan sonra gittiğin her neresi olursa olsun,
diğerlerine haber ver. Ayrıca telefonunu ikinci kez unutuyorsun. Bir daha
olursa bu kadar sakin karşılamayacağım” sert ses tonu bile onun neler
yapabileceğinin ufak bir göstergesi gibiydi.
“Bu evin kuralları var. Herkes sorumluluğunu
bilmeli ve buna bağlı kalmalı. Bizim hayatımız normal değil. Kızlar sana
ulaşmadıkları için akıllarından birçok şey geçmiştir eminim. Bu yüzden bu bir
daha yaşanmasın” onun sert ses tonundan korktuğunu hissetti Beren.
Biraz evvel kabristanda konuşan adam ile şuan
konuşan adamın, ikisinin farklı insanlar olduğuna yemin dahi edebilirdi.
Bakışları, ifadesi ve ses tonu, nasıl bu kadar değişebilirdi bir anda.
Onu başı ile onayla Beren, konuşabileceğini
sanmıyordu. Arabadan inip, eve doğru ilerlediği sıra Ares’ de arabasının kendi
park yerine bırakıp, ona yetişmişti.
Kapıyı
açıp, onları karşılayan Beril olmuştu. İçeri geçmelerine müsaade ettiği sıra
kollarını hızla Beren’ e doladı. O sıra Ares, adımlarını kesmeden salona
ilerledi.
“Seni çok
merak ettik. Lütfen böyle bir güne bir daha bize yaşatma. Çok ciddiyim,
ömrümden birkaç yıl yedin” kolları ile ona sıkıca sarıldığında, onun nefes
almasına bile müsaade etmiyordu.
“Cezalandırıyor
musun Beril? Bırak da nefes alsın” Çağla onların yanına vardığında, Beren’ i o
durumdan kurtarmak istedi.
“Seni
gerçekten çok merak ettik. Bizi çok endişelendirdin” diyen İdil’ in ardından,
kızlar Beren’ e teker teker sarılmıştı.
“Al bakalım
telefonunu, bir daha unutma lütfen” ona telefon eden Selin’ in yüzünde sahte
bir kızgınlık vardı.
“Gerçekten
çok üzgünüm. Unuttuğumu derste fark edebildim. Sizi bu kadar endişelendirdiğim
için kendimi çok mahcup hissediyorum” olanlar için ne kadar üzgün ve mahcup
olduğunu halinden de anlayabiliyordu kızlar. Beren konuştuğu sıra
merdivenlerden yukarı çıkan Ares’ i fark etti.
“Kötü bir
yaşanmışlık olarak kalacak olsa da, en nihayetinde geçti. Şuan buradasın ve
iyisin. Bizim için önemli olan bu” Nilay, onun halini anlayıp, rahatlatmak
istedi.
“Anlayışınız
için teşekkür ederim. Benim üzerimi değiştirmem gerek. Daha sonra yemek
hazırlığına yardım etmek için yanına geleceğim”
“Pekâlâ,
keyfine bak sen. Çoğu şeyi hazırladık zaten” diyen Selin’ in ardından, onu başı
ile onayladı Beren. Onlara karşı hoş bir gülümseme sunup, yanlarından ayrıldı.
Az önce Ares’ in kullandığı merdivenleri aşıp, odasına nihayet varmıştı.
Odasının
kapısını araladığı sıra karşısında gördüğü manzara ile şaşkın gözleri ile
anlamaya çalıştı. Üzerinde oturup, kitap okumaktan keyif aldığı sallanan
sandalyesi, şuan odanın bir köşesinde öylece duruyordu.
İleri doğru birkaç adım ile sandalyesine
yaklaştığında, üzerinde ufak bir not kâğıdı ve Beril’ in ona hediye ettiği
anahtarlığı gördü. Takılı olan anahtarlar ise üçken, ikiye düşmüştü. Gidip,
eline aldığında, kendi evinin anahtarının artık orada olmadığını anladı. Diğer
eline not kâğıdını alıp, üzerine yazanı okumaya başladı.
‘Sana ait
olanlar, sende kalmalı’
Elinde
tuttuğu notu içinden birkaç kez okuyup, yüzüne koca bir gülümseme yerleştirdi.
Onun böyle ince bir hareket yapabileceğini aklına hiç getiremezdi. İçini
sıcacık yapan bu cümle onun için pahalı bir hediyeden daha kıymetli ve
anlamlıydı.
Komodinin
çekmecesinin alt tarafında olan dolabı açıp, içinde anne ve babasının
fotoğraflarının bulunduğu kutuyu eline aldı. Ares’ in ona yazdığı notu içine
koyup, kutuyu tekrar yerine koydu.
Adımları
yeniden sandalyesinin yanına bulduğunda, anahtarı oradan alıp, üzerine oturdu.
Gerçekten bu ailenin bir bireyi olduğunu hissediyordu artık. Zira Ares’ in
onunla bugün yapmış olduğu konuşmada onu fazlası ile rahatlatmıştı.
Biraz daha
keyfini çıkardıktan sonra Ares’ e bir teşekkür borçlu olduğunu hissetti. Bu
yüzden kalıp, onun odasına doğru ilerlediğinde, o an ki heyecandan kapıyı
çalmadığının bile farkında olmadan, onun odasının kapısını araladı.
Gözleri
aradığı bedeni bulduğunda nefes almayı bıraktığı sıra, yüzünü kaplayan
gülümseme o an yok oldu. Bir filmin dehşet sahnesini izliyordu sanki. Ares
duştan çıkmış ve altına sarındığı havlu ile kendine giyecek bir şeyler
seçiyordu. Odasına giren Beren’ in henüz farkında değildi.
Ancak Beren’ i bu hale koyan şey; Ares’ in
üstü çıplak halde, banyodan çıkmış hali değildi. Onu böylesine afallatan şey;
Ares’ in sırtının tamamını kaplayan derin yara izleriydi. Gözlerini orada
gezdirirken, önceden olduğunu ve iyileşmiş olduklarını, bunların artık sadece
iz olduğunu fark etti.
Ancak
tamamen sırtını kaplayan bu yara izleri, hayli korkunç bir görüntüye sahipti.
Gözleri o an gördüklerini algılamak istemiyordu sanki.
“Aman Allah’ ım” sözlerinin ardından, eli ile
ağzını kapadı Beren. Ares onun sesini duyduğu sıra, hızla arkasını dönüp,
onunla göz göze geldi. Ancak bu kez de, bedenin ön kısmındaki yara izlerini
onun gözlerinin önüne sermişti.
İri bir havyanın darbesine maruz kalmış gibiydi
Beren’ in hali. Bacaklarını hissetmiyor gibi, düşmemek için zorladı kendini.
Nefes alamıyorken, almak içinde kendini zorlamıyordu. Şuurunu yitirdiğini
hissetti bir an.
Böyle derin yara izleri ile kaplı olan beden, o an
gerçekten karşısında değilde, bunların bir varsanım olduğunu bile düşündü. Acı
içinde kıvranan bir beden gibi düştü gözyaşları. Neden böyle bir bedene sahip
olduğunu bile soracak hali yoktu.
Ares, karşısında ona dehşete düşmüş gözleri ile
bakan Beren’ i gördüğünde, ne yapması gerektiğine karar veremedi. Kendi de,
büyük bir şaşkınlık içinde çırpınıyordu o an. O an Beren’ in karşısında, tüm
gerçekleri ile öylece duruyordu.
“Çık dışarı” sanki bu durum onu etkilememiş gibi
dışarı ulaşan sesi, halbuki bedeni yerle birdi o an. Söylediğine karşılık
olarak Beren herhangi bir hareketlilik göstermedi o an.
“Sana, çık dışarı dedim” bir aslanın sesi
yankılandı o an sanki. Ona doğru gidip, kendi dışarı çıkarmak istese de,
yerinde kaldı Ares. Onun sesi ile
kendine az biraz da olsa gelmeyi başaran Beren, koşar adım çıktı odadan.
Hıçkırıkları yarı yola kadar kendini saklayabilmişti. Odasına ulaştığında, sert
yağmura maruz kalmış gibi düşüyordu gözyaşları.
Ardında kalan Ares ise onun haline bakıp; korktu
dedi içinden. Yüzünün aldığı ifadenin, titreyen bedeninin başka açıklaması
olamaz diye düşündü. Midesinin bu görüntüyü kaldırmayacağı ve tiksindiği dahi
gelmişti aklına.
Belki de artık nasıl bir aileye bulaştığını anlamaya
başlamıştı. Tıpkı Ares’ in de istediğini gibi artık bu aileden uzak duracaktı.
Ancak ona korkarak bakan gözler onu memnun etmemişti. Onun korkup kaçması ve bu
aileden uzak durmasını kendi istiyorken, şuan az önce olanlar için canı
yanıyordu sanki.
Az önce kendisine bakan gözler, sanki hala
oradaydı. İçini saran bir duygunun orada ne işi olduğunu sorguladı. Böyle
hissetmesine neyin sebep olduğunu aradı. Ama hiçbir yanıtı yoktu. Kaybetme
duygusunun tam da böyle bir zamanda bedeninde ne işi vardı?
Beren odasına girdiği andan beri hıçkırıklarının ve
gözyaşlarının esiriydi. Kapısını kapayıp, arkasına yaslandı. Bacakları bedenini
daha fazla taşıyamadı, öylece olduğu yere çekti. Gözlerinin gördüğü hala
oradaydı ve Beren’ e işkence etmek ister gibi bir türlü kaybolmuyordu.
Dizlerini kendi çektiğinde, sesini bastırmak için
başını yaslandı. İçinde oluşan acıyı, oraya bırakırken çığlık çığlığaydı. Bir
anda nevri dönmüş ve dünya tepe taklak olmuştu sanki. Tüm bu yaralar neden
vardı? Neydi bunların açıklaması? Nasıl olmuştu? Kim yapmıştı?
Bunun gibi daha nice soruları birikti, bu kısacık
zamanda. Onun çığlıklarını, ağlayışlarını, diğerleri duymuyordu. Zira her
birinin salonda, neşeli bir sohbetin tam ortasında olmasından kaynaklıydı.
Ancak onu duyan tek kişi, şuan kapısının önünde duran Ares’di.
Onun bu durma gelmiş olmasını normal karşılıyordu.
Zira aynı evde yaşadığı bu ailenin artık gerçekleri ile yüzleşiyordu. Öylece
durup, onun boğuk çıkan çığlıklarını dinledi. İçinde, kalbine yerleşen sancıyı
görmezden geliyordu.
‘Artık bizden yeterince korkuyor, artık kaçması an
meselesi. Buradan kaçacak ve kendine yeni temiz bir hayat kuracak’ Ares’ in
aklından geçen bunlarken, ellerini öyle bir yumruk haline getirmişti ki, sol
avucunda ki yaraya neredeyse parmakları geçmişti.
Elinden aşağıya doğru süzülen kan damlaları, artık
kapının önünde ufak bir göl oluşturmuştu. Oradan ayrılan Ares daha sonra aşağıya
ulaşmak için merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Yarasından sızan kan yol
boyunca onu takip etmişti.
Kardeşlerinin salonda yaptığı eğlenceli sohbet
kulaklarına ulaştığında, savsak adımlarla oraya ilerlemişti. Salonun girişinde
öylece duran Ares’ i fark ettiklerinde daha sonra anında yerde biriken, kan
izlerini de gördüler.
Erkeler o an ayaklanıp, ona doğru ilerlerken,
kızlar da masa hazırlama işine ara verip, neler olduğunu anlamaya çalıştılar.
Ares’ e ilk ulaşan Egemen, olmuştu
Onun omuzlarını kavrayıp, sarsarak kendine
getirmeye çalıştı. Gözleri ile denk geldiği kardeşinin ardından, ağır sıklet
bir boksörden midesine sert bir yumruk yemiş gibi hissetti o an. Yıllar önce de
böyle bir ifadeye sahipti Ares’ in gözleri.
“Ares” sesi titreyerek söyledi kardeşinin adını
Egemen. Dokunsalar o an ağlayacaktı hatta. Ne olmuştu ki Ares’ e, o böyle bir
haldeydi?
“Kardeşim,
ne oldu sana böyle?” ödü kopmak ne demek ise aile bireyleri aynı anda, bu
durumu yaşıyorlardı. Can onun, kan sızan sol elini kavradı. Büyük bir güçle,
onun avucunu açmayı deniyordu.
“Artık bizden yeterince korkuyor” o an herkes
birileri göz göze geldi. Kimse bu sözlerin anlamını anlayamadı.
Aşağıda tüm bunlar yaşanırken, Beren yukarıda
perişan bir haldeydi. Olanları kavramıyorken, akli dengesinin bozulduğunu
düşünüyordu. Onun elindeki yaraları kendi yaptığını bildiğinden, onun bedeninde
gördüğü yaralarında kendinin yaptığına hiç kuşku duymadan inanmıştı.
Bahsedilen geçmiş nasıl bir yaşamdı ki, onu böyle
bir hayat mahkûm ediyordu? O bunları yaptığı sıra neden kimse engel olmamıştı?
Peki, ya kendi, o nasıl engel olacaktı? Tüm bu yaraları iyileştirebilir miydi?
Bedeni değildi aslında iyileşmesi gereken, onun daha çok ruhu yaraydı. Beren
oraya ulaşabilir miydi?
Korkup kaçması gerekiyordu. Arkadaşı Derya’ yı
arayıp, sen haklıymışsın, bunlar bırak başkalarını kendine bile acımayan cani
insanlar demeliydi. O an arkadaşının anlattıkları hiçte tuhaf gelmemişti. Kendi
bedenini bu hale getiren bir adam, başkalarına elbette acımdan acı çektirirdi.
Hadi, kalk git bu evden diyen bir tarafı vardı ki,
hiç susmadan tekrarlıyordu bu sözleri. Ancak yapamam diyordu Beren. Gitmek,
bedeni ayaklanıp, bu evin kapısından çıksa da, ya kalbi, ya aklı… Onlarda,
onunla birlikte gelecek miydi?
Beren farkında olmadan çok daha fazla bağlanmıştı
Ares’ e. Onun sert ve soğuk bakışları bile onun için birçok anlam taşıyordu.
Onun yanında olmalıymış gibi hissediyordu, onun elini tutması gerektiğini
düşünüyordu.
Bir adamı yaraladığını, onun insanları öldürmek
için bir yere sahip olduğunu bile bile, gitmek istemiyordu. Onu kucağına aldığı
sıra burnuna dolan o kokuyu her daim duymak istiyordu Beren. Yardım etmek için
odasına girdiğinde, boğazına sarılan elin varlığı bile ondan kaçmayı
düşünmemişti.
Onu eve getirdiği sıra kızlara kesin olarak hak
vermişti Beren. Ares’ in ona karşı hisseleri vardı ama sadece bunu kabul etmek
istemiyordu. Bunu bile bile, nasıl olur da şimdi arkasını dönüp gidebilirdi?
Onun normal bir hayat sürmesini sağlayan kişi olmak istiyordu.
Ancak şöyle
de bir durum vardı ki; herkesin Azrail olarak adlandırdığı Ares Karal’ ın o
acımasız geçmişini öğrendikten sonra Beren, bunu kaldırabilecek miydi?
Onunla
iletişim kurmakta bile zorlanan Beren, nasıl onunla tüm bunların üstesinden
gelebilirdi ki? Elinde ki yara bile yeterince ağırken, şimdi bedenini kaplayan
yara izleri ile nasıl baş edecekti?
Onun
bencillik yaptığını düşünmeye başladığında, ona kızmadan edemedi. Hiçbir sonuca
ulaştırmayacak bu şeyleri yaptığı için kendini ona karşı öfkeli hissediyordu.
Yaptığı tek şey sevdiklerinin üzülmesini sağlamaktı.
Bu yüzden
yanında olup, içinde yaşadığı her ne varsa birlikte atlatmak istedi. Yanında
olduğu zaman çözümü daha kolay olabilirdi belki. Kapının ardından birinin ona
seslendiğini duydu. Ancak tepkisizce öylece kaldı Beren.
Ares’ in
söyledikleri bir balyoz etkisi gibi sarstı diğerlerini. Beren’ e ne olduğunu
bilmek istediler o an. Can sevgilisine başı ile işaret verip, Beren’ i kontrol
etmesini istedi. Düşük bir ihtimaldi ancak bir an Ares’ in kriz geçirip, Beren’
e herhangi bir zarar verdiğini düşündüler. Çok düşük bir ihtimaldi ancak aile
bireyleri tüm bu görüntülerin açıklamasını buna yormadan edemediler.
Beril
sevgilisinin işaretinden sonra Beren’ in kapısının önüne bir çırpıda varmıştı.
Acele etmesinden dolayı hızla inip, kalka göğüs kafesini düzenlemeye
çalışırken, Beren’ in kapısını tıklattı. Yere inen gözleri ile kapının önünde
birikmiş olan kan damlalarını gördü.
Bunu
gördüğünde, yer ayaklarının altında sallandı sanki. Korkuyla birkaç kez vurdu
kapıya. Açılmadıkça daha da güçlü vuruşlar ile sesi ile bulunduğu katı inletti.
Neler oldu, bunların anlamı ne, o an düşünemeden, tek isteği Beren’ e
ulaşmaktı.
Kulağına
gelen yüksek sesli ağlama ile korkusu artık gözle görülüyordu sanki. Ares’ in
ona zarar vermeyeceğinden emindi ama tüm bunları neye yorsun bilemiyordu.
“Beren, aç
şu kapıyı artık” korku dolu sesi ile yeniden seslendi, kapının ardından
hıçkırarak ağlayan bedene. Denedi denedi ancak her defasında bir sonuca
ulaşamadı. Ayaklarının hemen yanındaki, ufak kan gölüne basmamaya dikkat
ederek, merdivenlerin başına gitti.
“Can!” tüm
evde yankılanan bir çığlık gibiydi sesi. Sevgilisinin sesini duyan Can, bir ok
misali yerinden fırlayıp, sevgilisinin yanına ulaşmaya çabaladı. Onun birlikte
birkaç kişi daha aynı çabayı gösteriyordu.
Kan damlalarını
daha merdivenleri bitirmeden fark etti Can. Sevgilisinin yanına ulaştı.
Kollarının iki yanından tutup, ağlayan Beril’ in yüzüne baktı.
“Ne oldu
sevgilim, Beren nerede?”
“Kapı
kilitli. İçeride öylece ağlıyor. Ne oldu anlayamıyorum. Korkuyorum Can, neler
oluyor bize” birden bire gelen bu darbenin altında eziliyorlardı sanki.
“Siz
aşağıya inin” arkalarından gelen Ares’ in sesi ile irkildi hepsi. Neden hala
odada olduğunu bir türlü anlam veremiyordu Ares. Neden hala kaçmıyor da, bu
küçük odaya saklanıyordu?
“Ares-“
Can’ ın sözlerini elini kaldırarak yarıda kesti.
“Söylediğimi
yapın” ses tonu bu kadar soğuk ve sert iken buna uymamak içten bile değildi. Bu
yüzden yukarıda olan her birey, yeniden aşağı kata ulaşmıştı.
“Kapıyı aç,
Beren” söylediği sadece bu kadardı. Beren onun sesini duyduğunda, yattığı
yataktan doğrulmuştu. Ares onunla yüz yüze gelmek istiyordu, bu onu memnun etmişti.
Belki de benimle konuşmak istediği şeyler var diye geçti aklından.
Adımları
kapıya yürürken, tereddüt etmiyordu. Kapıyı aralayacak ve onu bu hale koyan
adamla göz göze gelecekti. Kapıyı araladı ama onun gözlerine bakamadı Beren.
Ares ona
doğru adım atmaya başladığında, Beren’ de refleks olarak, geriye doğru
gitmişti. Sonunda ikili odanın ortasında durdu.
“Artık
korkuyorsun değil mi?” onun sözlerinin ardından göz göze geldi Beren, onunla.
Yorgun bakan gözleri, onu da yoruyordu sanki.
“Bu evden
kaçmak için bile planlar bile planlar yapıyor olabilirsin. Ama sana söyleyeyim;
kapıdan öylece çıkıp gidebilirsin, kimse seni durdurmayacak” onu sakince
dinledi Beren, gözyaşları artık akamayacak bir haldeydi.
“Hakkımızda
duyduğun şeylere artık daha çok inanıyorsun değil mi? Bizden kurtulmak
istiyorsun. Akan gözyaşların, bize inandığın günler için kendine kızdığından.
Benimle aynı havayı soluklamak bile mideni bulandırıyor öyle değil mi?” sözlerin
bir manası yoktu Beren için. Böyle hiçbir zaman düşünmemişti.
“Benden
korkuyorsun, hatta tiksiniyorsun. Hadi, söyle”
“Seni
çözemiyorum” titreyen nefesinin arasına çıkan bu sözler, o an bir fısıltıdan
ibaretti.
“Bizimle
tanıştığın o ilk günden oldukça pişmansın” sanki onu ikna etmek istiyordu.
“Seni
anlayamıyorum”
“Ben odadan
ayrıldıktan sonra ardına bakmadan kaçıp, gideceksin” alaylı bir gülüş belirdi
bunu söylediği sıra Ares’ in yüzünde.
“Yanında kalıp, üstesinden gelmene yardım
edeceğim” önce gülüşü yavaşça Ares’ in yüzünden silindi. Sözleri anlamaya
çalışıyorken, daha sonra öfke ile baktı karşısındaki gözlere. Duyduğu söz
birkaç kez yankılandı aklında.
“Yanında
kalıp…”
Onun hala
akıllanmıyor oluşuna sinirlendi Ares. O gözlerini perdeleyen karanlık yine
çöktü üzerine. Hala anlamıyor, yaşadıklarının farkında bile değil diyerek
katlanıyordu, tüm öfkesi. Kaçıp gitmek yerine, odanın ortasında, karşısında
öylece dikilen bu beden onu fazlası ile zorluyordu onu.
Tüm her şey
açığa çıktığında onun kaldıramayacağını düşündüğü içindi aslında bu kadar karşı
gelmesi. Onun hayatının kendi hayatından çok daha farklı ilerlediğini bildiği
için, ona hala gitmesi için seçenek sunuyordu. Zaten elbet tüm her şey gün
yüzüne çıktığında, ardına bile bakmadan kaçacağından emindi.
Ama hala burada oluşuna bir çare bulmalıydı.
Gerçekleri öğrenmeden, aklında o korkunç şeyleri katmadan da kendini
kurtarabilirdi. Belki ona birazını göstermeliydi Ares.
“Madem beni anlamıyor ve çözemiyorsun; o zaman sana
bu konuda yardım edeceğim” aralarındaki mesafeyi tamamen kapatıp, onun kolunu
kavradı Ares.
“Gel benimle” sert br ifade ile söylediği sıra, onu
çekiştirerek, ardından sürüklüyordu. Onu kurtarmak için yapıyordu Ares bunu.
Gerçekleri bilmesine gerek yoktu. Birazını bile öğrenmesi onun için yeterli
olacağı için kolunu bırakmadan aşağı kata ulaştı.
Merdivenlerden birlikte bir hışım ile inen ikilinin
çıkardı gürültüyü duyan diğer aile bireyler, koşar adım evin girişine
ulaşmışlardı. Beren’ i çekiştiren, Ares’ i gördüklerinde, neler olduğunu
anlamaya çalıştılar. Durdurmak için ileri atılanları yine eli ile durdurdu
Ares.
“Peşimizden gelmeyin, sakın”
Evden ayrılıp, arabaya yerleştiklerinde, nefes
almanın bile anlamını yitirmiş gibiydi Beren. Sessizce, yanında öfkeli ifadesi
ile arabayı son sürat kullanan bedene uyuyordu. Varış noktaları deponun olduğu
yerdi. Ares onu oraya götürüp, bir şeyleri anlayıp korkması için onu oraya
götürüp, göstermek istiyordu.
Şöyle de bir durum vardı ki; Ares’ in şuan oldukça
canı yanıyordu. Daha önceleri her şey normalken, onlar daha iyiydi. Beren onun
bedeninden bir haberken, Ares’ in onun gitmesi gerektiğini düşünmeden önce
ikisi Ares için gerçekten iyiydi.
Ancak onun artık gitmesi gerektiğini düşünüyordu
Ares. Yara izleri ile karşısında durduğunda onun gözlerindeki ifade onun daha
fazlasını kaldıramayacağını kanıtlıyordu. Beren bu ailenin, sıcak, neşeli ve
keyifli ortamını sevip, benimsemiş olabilir. Ancak bu ailenin gerçeği, onun
duymaktan bile ödünün kopacağı şeylerdi.
Beren ona itiraz etmeden, götürmesine müsaade
etmesinin nedeni, ona güveniyor oluşundandı. Sanki bu arabanın sonu bir
uçurumda olsa, öylece oturmaya devam edecekti.
Sonunda depoya ulaştıklarında, Ares arabasını
gelişi güzel bir yere park etmişti. Arabadan indiğinde hala arabada oturan
Beren’in yanın varıp, bileğinden tutarak, arabadan indirmişti. Buranın neresi
olduğunu olduğunu kavrayamayan Beren, meraklı gözler ile etrafa bakıyordu.
Ancak tahmin ettiği yerin olmaması içinde dileklerde bulunuyordu.
Kapıda onları karşılayan takım elbiseli birçok
adamı gördüğünde, artık nerede olduklarından emin olmuştu. Bacaklarının titrediğini
hissettiğinde ona ardından sürükleyen beden olmasa, yere kapaklanabilirdi.
Efendilerine gören adamlar üstlerine ve başlarına
çeki düzen verirken, Ares onlara bakmadan içeriye doğru, çekiştirdiği beden ile
ilerledi. İçeride de birçok adam onları karşıladığında, gür bir ses ile
konuşmaya başladı Ares.
“Hepiniz dışarı çıkın” koca depo onun sesi ile
yankılanmıştı sanki. Her biri anında verilen emri yerine getirdi. Onun kolunu
serbest bıraktığında, deponun ortasında, karşılıklı kaldı iki beden.
Etrafa bir saniye bile olsa gözlerini çevirmiyordu
Beren. Yalnızca Ares’ in gözlerine bakıyordu. İçerideki koku, ona buranın ne
için var olduğunu kanıtlıyordu sanki. Duvara dahi bakmaktan korkuyordu. Sanki
ayaklarının altında, insan cesetleri vardı.
Titreyen bedenini şiddetini arttırmıştı. Kaç adam
öldürülmüştü, kaç adam işkence görmüştü burada. Şuan bir kaçış için gözlerine
baktığı bu adam, bu depoda kaç adam katletmişti?
“Etrafına bak” ses tonu düz bir tonda ulaştı,
Beren’ in kulaklarına. Bakmadığı için öfkesi büyüyen Ares, sözlerini tekrar
etti.
“Etrafına bak, dedim” bir aslandan daha yırtıcıydı
sesi. Beren korku ile gözyaşlarını serbest bırakmıştı.
“Bakamıyorsun, değil mi? Bu havayı solumak bile
mideni bulandırıyor. Ciğerlerine dolan bu leş kokusu, sana rahat nefes
aldırmıyor” yüzünde alaylı bir gülümseme gördüğünde, artık korkmaya başladığını
hissetti Beren.
“Gözlerime bakarak bir kaçış bulduğunu mu
sanıyorsun. Ama bu deponun bana ait olduğunu biliyorsun değil mi? Buraya
getirilen her adamın sonunu ben yazıyorum” ona doğru birkaç adım attığında,
Beren geriye gitmemek için bedeni ile savaş verdi.
“O eşlik ettiğin eğlenceli sohbetlerin ardından,
tanıştığın altı erkek de buraya gelip, kurbanlarına duymak istemeyeceğin şeyler
yapıyor. Sen tertemizsin, kirlenmemek için bizden uzak durman gerek” Beren onun
gözlerini kaplayan bir hüzün olduğuna şahit oldu o an.
“Ailemizin gerçeğini kaldırmazsın. Biz bu hale gelene kadar neler neler yaşadık.
Hangi süreçleri atlattık, inan bana duymak istemezsin. Kaldıramazsın Beren” sesinin
titrediğini fark ettiğinde, her ne olursa olsun, ona sarılmak istedi. Kendi gözyaşları
özgürce akarken, onun gözyaşlarına bile zincir vurduğunu hissetti.
“Bu ailenin sonu nasıl olacak bilmezken, seni de bu
bilinmeze dâhil etmek, aptallık değildi de ne? Gördüğün yara izleri ile bu hale
geldin Beren, daha fazlası akli dengeni bile zorlayabilir” yorgun çıkan sesi
ile karşısındaki genç kızın, tüm sözlerini olduğu gibi kabul etmesini umdu
Ares. Artık bitsin ve bu genç kız özgürlüğüne kavuşsun istiyordu.
“Her ne olursa olsun yanında kalacağım” onun
kurduğu bu cümlelere öfke kusmak üzereyken, sözlerinin devamını dinlerken,
içinden bir şeyler koptu.
“Her bedeninde yeni bir yara açmak istediğinde,
yanında olup sana mani olacağım” bu sözlerin manası neydi? Bedeninde yeni bir
yar açmak istediğinde de, ne demekti?
Hâlbuki Beren yanılıyordu. Zira Ares’ in bedeninde
olan bu yaralar bedenine işlendiği sıra; Ares iki eli de yanlarından duvara
zincirlenmişti.
Bir süre öylece onun akan gözyaşlarına baktı Ares.
Bu sözlere nasıl bir yanıt versin bilemedi. Ona gerçeği mi söylemeliydi, yoksa
onu psikopat bir mazoşist olarak bilmesine izin mi vermeliydi?
“Her şeyinle canımı yakıyorsun. Her gözlerime
baktığında, ben kendimden biraz daha nefret ediyorum. Sen her karşımda gülümsediğinde,
varlığını bile unuttuğum kalbimde bir şeyler hissettim. Ama sen ve ben asla
birlikte olmamalıyız. Senin gibi birine, uzaktan bakmaya bile hakkı olmayan
biriyim ben”
“Bana
yaşamak için tek şansım olduğunu söyledin. Ben bunu seninle harcamak istiyorum.
Yaşanabilecek tüm o tehlikeler umurumda bile değil, ben sadece seninle olmak
istiyorum. Meliha teyze haklıydı. Anne ve babamın boşluğunu dolduramazsın ama
senin yanında bu acının hafiflediğini hissediyorum. Yanından ayrılmayacağım” bu
sözler karşısında, öylece kaldı Ares. Yaşadığı onca acıya lanet etti. Onu bu
hale getiren geçmişine…
“Murat!” diye seslendi Ares, dışarıya doğru. Beren
ise onun yapmak istediğine baktı. Daha sonra içeri hızlı adımları ile bir adam
girdi.
“Buyurun efendim” ellerini aşağından önünde
birleştirdi adam, karşısındaki efendisine saygısından.
“Onu malikâneye götür” ellerinin titremeye
başladığını fark eden Ares, bunun ne anlama geldiğini biliyordu.
“Emredersiniz
efendim”
“Hayır, ben
seninle döneceğim. Lütfen burada seninle kalayım” onun itirazı hiçbir şeyi
değiştiremezdi. Ares bunu, birazdan olacaklar için onu güvene almak için
yapıyordu.
“Hemen
götür onu buradan” haykırırcasına duyurdu sesini. Kriz geçirmesine saniyeler
kalmıştı. Bu yüzden Beren bir an evvel ondan uzak bir yere gitmeliydi. Emri
alan adam, Beren’ i kolundan tutmuş ve onun itirazlarını göz ardı ederek,
deponun dışına çıkarmıştı.
Arabaya
yaklaştıkları sıra başka bir haykırış daha duydu deponun içinden. Kimsenin
beklemediği bu ses ile herkes durmuştu. Aslında bu Beren için bir ilk iken, diğer
adamlar için efendilerinin birçok kez şahit oldukları bir anıydı.
Böyle
anlarda Ares kendi kontrolünü tamamen kaybedip, bir insan olmaktan çok
uzaklaşıyordu. Önüne çıkan her ise onu yerle bir etmeden asla durmuyor ve bu
durum dakikalarca sürüyordu. Bu yüzden kimsenin, onu durdurmak için içeri
girmeye, kesinlikle cesareti yoktu. Bu da zaten aldıkları bir emirdi.
Onu
uzaklaştırıp, arabaya götüren adamın elinden kurtulmak için çabalasa da tüm
çabası boşunaydı. Tüm o yaptıklarına rağmen adamın onu arabaya oturtmuş ve hızla
deponun olduğu yerden uzaklaşmıştı.
kalbimi bıraktım buraya ❤
YanıtlaSilGünde 1 bölüm atabilir misin? Lütfen 😊
YanıtlaSil💜💜💜💜💜
YanıtlaSil❤️❤️
YanıtlaSilabi ağlamaktan kuru üzüme döndüm
YanıtlaSil