Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 17. Bölüm


Akşam saatleri tüm bireyler malikâneye varmıştı. Ares’ in kabristanda yaptığı o uzun konuşma, onlar arabaya binip, eve varıncaya kadar Beren’ in aklında dönüp durdu. Ona kesinlikle hak vermişti. Ona verilen tek bir şans varken, neden hayatı ailesinin yokluğuna ağlayarak geçiriyordu ki.

Hayata devam ederken, onların ona öğrettiği yolda ilerlemeli ve aile yaraşır bir evlat olmaya devam etmeliydi. Hem böyle yapmasını ailesinin isteyeceğini biliyordu Beren. Ailesi ile birçok anı biriktirmiş ve eşsiz bir hayat sürmüştü. Neden bunlar hatırladığında ağlamak zorundaydı ki. Hâlbuki gülümseyerek hatırlayıp, böyle eşsiz anılara sahip olduğu için memnun olmalıydı.

Ares sözlerinde haklıydı, insanoğlu için her an önemli ve kıymetliydi. Zira her an son anı olabilir ve koca dünyaya bir hiç olabilirdi. O zaman elbet gelip, çatacaktı. O güne kadar biraz hayata alışmayı neden çabalamasın ki bir insan?

Araba malikânenin önünde durduğunda, Beren arabadan inmek için hareketlendi. Ancak o sıra Ares’ in sesi ile durmak durumda kaldı.

“Bundan sonra gittiğin her neresi olursa olsun, diğerlerine haber ver. Ayrıca telefonunu ikinci kez unutuyorsun. Bir daha olursa bu kadar sakin karşılamayacağım” sert ses tonu bile onun neler yapabileceğinin ufak bir göstergesi gibiydi.

“Bu evin kuralları var. Herkes sorumluluğunu bilmeli ve buna bağlı kalmalı. Bizim hayatımız normal değil. Kızlar sana ulaşmadıkları için akıllarından birçok şey geçmiştir eminim. Bu yüzden bu bir daha yaşanmasın” onun sert ses tonundan korktuğunu hissetti Beren.

Biraz evvel kabristanda konuşan adam ile şuan konuşan adamın, ikisinin farklı insanlar olduğuna yemin dahi edebilirdi. Bakışları, ifadesi ve ses tonu, nasıl bu kadar değişebilirdi bir anda.

Onu başı ile onayla Beren, konuşabileceğini sanmıyordu. Arabadan inip, eve doğru ilerlediği sıra Ares’ de arabasının kendi park yerine bırakıp, ona yetişmişti.

Kapıyı açıp, onları karşılayan Beril olmuştu. İçeri geçmelerine müsaade ettiği sıra kollarını hızla Beren’ e doladı. O sıra Ares, adımlarını kesmeden salona ilerledi.

“Seni çok merak ettik. Lütfen böyle bir güne bir daha bize yaşatma. Çok ciddiyim, ömrümden birkaç yıl yedin” kolları ile ona sıkıca sarıldığında, onun nefes almasına bile müsaade etmiyordu.

“Cezalandırıyor musun Beril? Bırak da nefes alsın” Çağla onların yanına vardığında, Beren’ i o durumdan kurtarmak istedi.

“Seni gerçekten çok merak ettik. Bizi çok endişelendirdin” diyen İdil’ in ardından, kızlar Beren’ e teker teker sarılmıştı.

“Al bakalım telefonunu, bir daha unutma lütfen” ona telefon eden Selin’ in yüzünde sahte bir kızgınlık vardı.

“Gerçekten çok üzgünüm. Unuttuğumu derste fark edebildim. Sizi bu kadar endişelendirdiğim için kendimi çok mahcup hissediyorum” olanlar için ne kadar üzgün ve mahcup olduğunu halinden de anlayabiliyordu kızlar. Beren konuştuğu sıra merdivenlerden yukarı çıkan Ares’ i fark etti.

“Kötü bir yaşanmışlık olarak kalacak olsa da, en nihayetinde geçti. Şuan buradasın ve iyisin. Bizim için önemli olan bu” Nilay, onun halini anlayıp, rahatlatmak istedi.

“Anlayışınız için teşekkür ederim. Benim üzerimi değiştirmem gerek. Daha sonra yemek hazırlığına yardım etmek için yanına geleceğim”

“Pekâlâ, keyfine bak sen. Çoğu şeyi hazırladık zaten” diyen Selin’ in ardından, onu başı ile onayladı Beren. Onlara karşı hoş bir gülümseme sunup, yanlarından ayrıldı. Az önce Ares’ in kullandığı merdivenleri aşıp, odasına nihayet varmıştı.

Odasının kapısını araladığı sıra karşısında gördüğü manzara ile şaşkın gözleri ile anlamaya çalıştı. Üzerinde oturup, kitap okumaktan keyif aldığı sallanan sandalyesi, şuan odanın bir köşesinde öylece duruyordu.

 İleri doğru birkaç adım ile sandalyesine yaklaştığında, üzerinde ufak bir not kâğıdı ve Beril’ in ona hediye ettiği anahtarlığı gördü. Takılı olan anahtarlar ise üçken, ikiye düşmüştü. Gidip, eline aldığında, kendi evinin anahtarının artık orada olmadığını anladı. Diğer eline not kâğıdını alıp, üzerine yazanı okumaya başladı.

‘Sana ait olanlar, sende kalmalı’

Elinde tuttuğu notu içinden birkaç kez okuyup, yüzüne koca bir gülümseme yerleştirdi. Onun böyle ince bir hareket yapabileceğini aklına hiç getiremezdi. İçini sıcacık yapan bu cümle onun için pahalı bir hediyeden daha kıymetli ve anlamlıydı.

Komodinin çekmecesinin alt tarafında olan dolabı açıp, içinde anne ve babasının fotoğraflarının bulunduğu kutuyu eline aldı. Ares’ in ona yazdığı notu içine koyup, kutuyu tekrar yerine koydu.

Adımları yeniden sandalyesinin yanına bulduğunda, anahtarı oradan alıp, üzerine oturdu. Gerçekten bu ailenin bir bireyi olduğunu hissediyordu artık. Zira Ares’ in onunla bugün yapmış olduğu konuşmada onu fazlası ile rahatlatmıştı.

Biraz daha keyfini çıkardıktan sonra Ares’ e bir teşekkür borçlu olduğunu hissetti. Bu yüzden kalıp, onun odasına doğru ilerlediğinde, o an ki heyecandan kapıyı çalmadığının bile farkında olmadan, onun odasının kapısını araladı.

Gözleri aradığı bedeni bulduğunda nefes almayı bıraktığı sıra, yüzünü kaplayan gülümseme o an yok oldu. Bir filmin dehşet sahnesini izliyordu sanki. Ares duştan çıkmış ve altına sarındığı havlu ile kendine giyecek bir şeyler seçiyordu. Odasına giren Beren’ in henüz farkında değildi.

 Ancak Beren’ i bu hale koyan şey; Ares’ in üstü çıplak halde, banyodan çıkmış hali değildi. Onu böylesine afallatan şey; Ares’ in sırtının tamamını kaplayan derin yara izleriydi. Gözlerini orada gezdirirken, önceden olduğunu ve iyileşmiş olduklarını, bunların artık sadece iz olduğunu fark etti.

Ancak tamamen sırtını kaplayan bu yara izleri, hayli korkunç bir görüntüye sahipti. Gözleri o an gördüklerini algılamak istemiyordu sanki.

“Aman Allah’ ım” sözlerinin ardından, eli ile ağzını kapadı Beren. Ares onun sesini duyduğu sıra, hızla arkasını dönüp, onunla göz göze geldi. Ancak bu kez de, bedenin ön kısmındaki yara izlerini onun gözlerinin önüne sermişti.

İri bir havyanın darbesine maruz kalmış gibiydi Beren’ in hali. Bacaklarını hissetmiyor gibi, düşmemek için zorladı kendini. Nefes alamıyorken, almak içinde kendini zorlamıyordu. Şuurunu yitirdiğini hissetti bir an.

Böyle derin yara izleri ile kaplı olan beden, o an gerçekten karşısında değilde, bunların bir varsanım olduğunu bile düşündü. Acı içinde kıvranan bir beden gibi düştü gözyaşları. Neden böyle bir bedene sahip olduğunu bile soracak hali yoktu.

Ares, karşısında ona dehşete düşmüş gözleri ile bakan Beren’ i gördüğünde, ne yapması gerektiğine karar veremedi. Kendi de, büyük bir şaşkınlık içinde çırpınıyordu o an. O an Beren’ in karşısında, tüm gerçekleri ile öylece duruyordu.

“Çık dışarı” sanki bu durum onu etkilememiş gibi dışarı ulaşan sesi, halbuki bedeni yerle birdi o an. Söylediğine karşılık olarak Beren herhangi bir hareketlilik göstermedi o an.

“Sana, çık dışarı dedim” bir aslanın sesi yankılandı o an sanki. Ona doğru gidip, kendi dışarı çıkarmak istese de, yerinde kaldı Ares.  Onun sesi ile kendine az biraz da olsa gelmeyi başaran Beren, koşar adım çıktı odadan. Hıçkırıkları yarı yola kadar kendini saklayabilmişti. Odasına ulaştığında, sert yağmura maruz kalmış gibi düşüyordu gözyaşları.

Ardında kalan Ares ise onun haline bakıp; korktu dedi içinden. Yüzünün aldığı ifadenin, titreyen bedeninin başka açıklaması olamaz diye düşündü. Midesinin bu görüntüyü kaldırmayacağı ve tiksindiği dahi gelmişti aklına.

Belki de artık nasıl bir aileye bulaştığını anlamaya başlamıştı. Tıpkı Ares’ in de istediğini gibi artık bu aileden uzak duracaktı. Ancak ona korkarak bakan gözler onu memnun etmemişti. Onun korkup kaçması ve bu aileden uzak durmasını kendi istiyorken, şuan az önce olanlar için canı yanıyordu sanki.

Az önce kendisine bakan gözler, sanki hala oradaydı. İçini saran bir duygunun orada ne işi olduğunu sorguladı. Böyle hissetmesine neyin sebep olduğunu aradı. Ama hiçbir yanıtı yoktu. Kaybetme duygusunun tam da böyle bir zamanda bedeninde ne işi vardı?

Beren odasına girdiği andan beri hıçkırıklarının ve gözyaşlarının esiriydi. Kapısını kapayıp, arkasına yaslandı. Bacakları bedenini daha fazla taşıyamadı, öylece olduğu yere çekti. Gözlerinin gördüğü hala oradaydı ve Beren’ e işkence etmek ister gibi bir türlü kaybolmuyordu.

Dizlerini kendi çektiğinde, sesini bastırmak için başını yaslandı. İçinde oluşan acıyı, oraya bırakırken çığlık çığlığaydı. Bir anda nevri dönmüş ve dünya tepe taklak olmuştu sanki. Tüm bu yaralar neden vardı? Neydi bunların açıklaması? Nasıl olmuştu? Kim yapmıştı?

Bunun gibi daha nice soruları birikti, bu kısacık zamanda. Onun çığlıklarını, ağlayışlarını, diğerleri duymuyordu. Zira her birinin salonda, neşeli bir sohbetin tam ortasında olmasından kaynaklıydı. Ancak onu duyan tek kişi, şuan kapısının önünde duran Ares’di.

Onun bu durma gelmiş olmasını normal karşılıyordu. Zira aynı evde yaşadığı bu ailenin artık gerçekleri ile yüzleşiyordu. Öylece durup, onun boğuk çıkan çığlıklarını dinledi. İçinde, kalbine yerleşen sancıyı görmezden geliyordu.

‘Artık bizden yeterince korkuyor, artık kaçması an meselesi. Buradan kaçacak ve kendine yeni temiz bir hayat kuracak’ Ares’ in aklından geçen bunlarken, ellerini öyle bir yumruk haline getirmişti ki, sol avucunda ki yaraya neredeyse parmakları geçmişti.

Elinden aşağıya doğru süzülen kan damlaları, artık kapının önünde ufak bir göl oluşturmuştu. Oradan ayrılan Ares daha sonra aşağıya ulaşmak için merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Yarasından sızan kan yol boyunca onu takip etmişti.

Kardeşlerinin salonda yaptığı eğlenceli sohbet kulaklarına ulaştığında, savsak adımlarla oraya ilerlemişti. Salonun girişinde öylece duran Ares’ i fark ettiklerinde daha sonra anında yerde biriken, kan izlerini de gördüler.

Erkeler o an ayaklanıp, ona doğru ilerlerken, kızlar da masa hazırlama işine ara verip, neler olduğunu anlamaya çalıştılar. Ares’ e ilk ulaşan Egemen, olmuştu

Onun omuzlarını kavrayıp, sarsarak kendine getirmeye çalıştı. Gözleri ile denk geldiği kardeşinin ardından, ağır sıklet bir boksörden midesine sert bir yumruk yemiş gibi hissetti o an. Yıllar önce de böyle bir ifadeye sahipti Ares’ in gözleri.

“Ares” sesi titreyerek söyledi kardeşinin adını Egemen. Dokunsalar o an ağlayacaktı hatta. Ne olmuştu ki Ares’ e, o böyle bir haldeydi?

 “Kardeşim, ne oldu sana böyle?” ödü kopmak ne demek ise aile bireyleri aynı anda, bu durumu yaşıyorlardı. Can onun, kan sızan sol elini kavradı. Büyük bir güçle, onun avucunu açmayı deniyordu.

“Artık bizden yeterince korkuyor” o an herkes birileri göz göze geldi. Kimse bu sözlerin anlamını anlayamadı.

Aşağıda tüm bunlar yaşanırken, Beren yukarıda perişan bir haldeydi. Olanları kavramıyorken, akli dengesinin bozulduğunu düşünüyordu. Onun elindeki yaraları kendi yaptığını bildiğinden, onun bedeninde gördüğü yaralarında kendinin yaptığına hiç kuşku duymadan inanmıştı.

Bahsedilen geçmiş nasıl bir yaşamdı ki, onu böyle bir hayat mahkûm ediyordu? O bunları yaptığı sıra neden kimse engel olmamıştı? Peki, ya kendi, o nasıl engel olacaktı? Tüm bu yaraları iyileştirebilir miydi? Bedeni değildi aslında iyileşmesi gereken, onun daha çok ruhu yaraydı. Beren oraya ulaşabilir miydi?

Korkup kaçması gerekiyordu. Arkadaşı Derya’ yı arayıp, sen haklıymışsın, bunlar bırak başkalarını kendine bile acımayan cani insanlar demeliydi. O an arkadaşının anlattıkları hiçte tuhaf gelmemişti. Kendi bedenini bu hale getiren bir adam, başkalarına elbette acımdan acı çektirirdi.

Hadi, kalk git bu evden diyen bir tarafı vardı ki, hiç susmadan tekrarlıyordu bu sözleri. Ancak yapamam diyordu Beren. Gitmek, bedeni ayaklanıp, bu evin kapısından çıksa da, ya kalbi, ya aklı… Onlarda, onunla birlikte gelecek miydi?

Beren farkında olmadan çok daha fazla bağlanmıştı Ares’ e. Onun sert ve soğuk bakışları bile onun için birçok anlam taşıyordu. Onun yanında olmalıymış gibi hissediyordu, onun elini tutması gerektiğini düşünüyordu.

Bir adamı yaraladığını, onun insanları öldürmek için bir yere sahip olduğunu bile bile, gitmek istemiyordu. Onu kucağına aldığı sıra burnuna dolan o kokuyu her daim duymak istiyordu Beren. Yardım etmek için odasına girdiğinde, boğazına sarılan elin varlığı bile ondan kaçmayı düşünmemişti.

Onu eve getirdiği sıra kızlara kesin olarak hak vermişti Beren. Ares’ in ona karşı hisseleri vardı ama sadece bunu kabul etmek istemiyordu. Bunu bile bile, nasıl olur da şimdi arkasını dönüp gidebilirdi? Onun normal bir hayat sürmesini sağlayan kişi olmak istiyordu.

Ancak şöyle de bir durum vardı ki; herkesin Azrail olarak adlandırdığı Ares Karal’ ın o acımasız geçmişini öğrendikten sonra Beren, bunu kaldırabilecek miydi?

Onunla iletişim kurmakta bile zorlanan Beren, nasıl onunla tüm bunların üstesinden gelebilirdi ki? Elinde ki yara bile yeterince ağırken, şimdi bedenini kaplayan yara izleri ile nasıl baş edecekti?

Onun bencillik yaptığını düşünmeye başladığında, ona kızmadan edemedi. Hiçbir sonuca ulaştırmayacak bu şeyleri yaptığı için kendini ona karşı öfkeli hissediyordu. Yaptığı tek şey sevdiklerinin üzülmesini sağlamaktı.

Bu yüzden yanında olup, içinde yaşadığı her ne varsa birlikte atlatmak istedi. Yanında olduğu zaman çözümü daha kolay olabilirdi belki. Kapının ardından birinin ona seslendiğini duydu. Ancak tepkisizce öylece kaldı Beren.

Ares’ in söyledikleri bir balyoz etkisi gibi sarstı diğerlerini. Beren’ e ne olduğunu bilmek istediler o an. Can sevgilisine başı ile işaret verip, Beren’ i kontrol etmesini istedi. Düşük bir ihtimaldi ancak bir an Ares’ in kriz geçirip, Beren’ e herhangi bir zarar verdiğini düşündüler. Çok düşük bir ihtimaldi ancak aile bireyleri tüm bu görüntülerin açıklamasını buna yormadan edemediler.

Beril sevgilisinin işaretinden sonra Beren’ in kapısının önüne bir çırpıda varmıştı. Acele etmesinden dolayı hızla inip, kalka göğüs kafesini düzenlemeye çalışırken, Beren’ in kapısını tıklattı. Yere inen gözleri ile kapının önünde birikmiş olan kan damlalarını gördü.

Bunu gördüğünde, yer ayaklarının altında sallandı sanki. Korkuyla birkaç kez vurdu kapıya. Açılmadıkça daha da güçlü vuruşlar ile sesi ile bulunduğu katı inletti. Neler oldu, bunların anlamı ne, o an düşünemeden, tek isteği Beren’ e ulaşmaktı.

Kulağına gelen yüksek sesli ağlama ile korkusu artık gözle görülüyordu sanki. Ares’ in ona zarar vermeyeceğinden emindi ama tüm bunları neye yorsun bilemiyordu.

“Beren, aç şu kapıyı artık” korku dolu sesi ile yeniden seslendi, kapının ardından hıçkırarak ağlayan bedene. Denedi denedi ancak her defasında bir sonuca ulaşamadı. Ayaklarının hemen yanındaki, ufak kan gölüne basmamaya dikkat ederek, merdivenlerin başına gitti.

“Can!” tüm evde yankılanan bir çığlık gibiydi sesi. Sevgilisinin sesini duyan Can, bir ok misali yerinden fırlayıp, sevgilisinin yanına ulaşmaya çabaladı. Onun birlikte birkaç kişi daha aynı çabayı gösteriyordu.

Kan damlalarını daha merdivenleri bitirmeden fark etti Can. Sevgilisinin yanına ulaştı. Kollarının iki yanından tutup, ağlayan Beril’ in yüzüne baktı.

“Ne oldu sevgilim, Beren nerede?”

“Kapı kilitli. İçeride öylece ağlıyor. Ne oldu anlayamıyorum. Korkuyorum Can, neler oluyor bize” birden bire gelen bu darbenin altında eziliyorlardı sanki.

“Siz aşağıya inin” arkalarından gelen Ares’ in sesi ile irkildi hepsi. Neden hala odada olduğunu bir türlü anlam veremiyordu Ares. Neden hala kaçmıyor da, bu küçük odaya saklanıyordu?

“Ares-“ Can’ ın sözlerini elini kaldırarak yarıda kesti.

“Söylediğimi yapın” ses tonu bu kadar soğuk ve sert iken buna uymamak içten bile değildi. Bu yüzden yukarıda olan her birey, yeniden aşağı kata ulaşmıştı.

“Kapıyı aç, Beren” söylediği sadece bu kadardı. Beren onun sesini duyduğunda, yattığı yataktan doğrulmuştu. Ares onunla yüz yüze gelmek istiyordu, bu onu memnun etmişti. Belki de benimle konuşmak istediği şeyler var diye geçti aklından.

Adımları kapıya yürürken, tereddüt etmiyordu. Kapıyı aralayacak ve onu bu hale koyan adamla göz göze gelecekti. Kapıyı araladı ama onun gözlerine bakamadı Beren.

Ares ona doğru adım atmaya başladığında, Beren’ de refleks olarak, geriye doğru gitmişti. Sonunda ikili odanın ortasında durdu.

“Artık korkuyorsun değil mi?” onun sözlerinin ardından göz göze geldi Beren, onunla. Yorgun bakan gözleri, onu da yoruyordu sanki.

“Bu evden kaçmak için bile planlar bile planlar yapıyor olabilirsin. Ama sana söyleyeyim; kapıdan öylece çıkıp gidebilirsin, kimse seni durdurmayacak” onu sakince dinledi Beren, gözyaşları artık akamayacak bir haldeydi.

“Hakkımızda duyduğun şeylere artık daha çok inanıyorsun değil mi? Bizden kurtulmak istiyorsun. Akan gözyaşların, bize inandığın günler için kendine kızdığından. Benimle aynı havayı soluklamak bile mideni bulandırıyor öyle değil mi?” sözlerin bir manası yoktu Beren için. Böyle hiçbir zaman düşünmemişti.

“Benden korkuyorsun, hatta tiksiniyorsun. Hadi, söyle”

“Seni çözemiyorum” titreyen nefesinin arasına çıkan bu sözler, o an bir fısıltıdan ibaretti.

“Bizimle tanıştığın o ilk günden oldukça pişmansın” sanki onu ikna etmek istiyordu.

“Seni anlayamıyorum”

“Ben odadan ayrıldıktan sonra ardına bakmadan kaçıp, gideceksin” alaylı bir gülüş belirdi bunu söylediği sıra Ares’ in yüzünde.

 “Yanında kalıp, üstesinden gelmene yardım edeceğim” önce gülüşü yavaşça Ares’ in yüzünden silindi. Sözleri anlamaya çalışıyorken, daha sonra öfke ile baktı karşısındaki gözlere. Duyduğu söz birkaç kez yankılandı aklında.

“Yanında kalıp…”

Onun hala akıllanmıyor oluşuna sinirlendi Ares. O gözlerini perdeleyen karanlık yine çöktü üzerine. Hala anlamıyor, yaşadıklarının farkında bile değil diyerek katlanıyordu, tüm öfkesi. Kaçıp gitmek yerine, odanın ortasında, karşısında öylece dikilen bu beden onu fazlası ile zorluyordu onu.

Tüm her şey açığa çıktığında onun kaldıramayacağını düşündüğü içindi aslında bu kadar karşı gelmesi. Onun hayatının kendi hayatından çok daha farklı ilerlediğini bildiği için, ona hala gitmesi için seçenek sunuyordu. Zaten elbet tüm her şey gün yüzüne çıktığında, ardına bile bakmadan kaçacağından emindi.

Ama hala burada oluşuna bir çare bulmalıydı. Gerçekleri öğrenmeden, aklında o korkunç şeyleri katmadan da kendini kurtarabilirdi. Belki ona birazını göstermeliydi Ares.

“Madem beni anlamıyor ve çözemiyorsun; o zaman sana bu konuda yardım edeceğim” aralarındaki mesafeyi tamamen kapatıp, onun kolunu kavradı Ares.

“Gel benimle” sert br ifade ile söylediği sıra, onu çekiştirerek, ardından sürüklüyordu. Onu kurtarmak için yapıyordu Ares bunu. Gerçekleri bilmesine gerek yoktu. Birazını bile öğrenmesi onun için yeterli olacağı için kolunu bırakmadan aşağı kata ulaştı.

Merdivenlerden birlikte bir hışım ile inen ikilinin çıkardı gürültüyü duyan diğer aile bireyler, koşar adım evin girişine ulaşmışlardı. Beren’ i çekiştiren, Ares’ i gördüklerinde, neler olduğunu anlamaya çalıştılar. Durdurmak için ileri atılanları yine eli ile durdurdu Ares.

“Peşimizden gelmeyin, sakın”

Evden ayrılıp, arabaya yerleştiklerinde, nefes almanın bile anlamını yitirmiş gibiydi Beren. Sessizce, yanında öfkeli ifadesi ile arabayı son sürat kullanan bedene uyuyordu. Varış noktaları deponun olduğu yerdi. Ares onu oraya götürüp, bir şeyleri anlayıp korkması için onu oraya götürüp, göstermek istiyordu.

Şöyle de bir durum vardı ki; Ares’ in şuan oldukça canı yanıyordu. Daha önceleri her şey normalken, onlar daha iyiydi. Beren onun bedeninden bir haberken, Ares’ in onun gitmesi gerektiğini düşünmeden önce ikisi Ares için gerçekten iyiydi.

Ancak onun artık gitmesi gerektiğini düşünüyordu Ares. Yara izleri ile karşısında durduğunda onun gözlerindeki ifade onun daha fazlasını kaldıramayacağını kanıtlıyordu. Beren bu ailenin, sıcak, neşeli ve keyifli ortamını sevip, benimsemiş olabilir. Ancak bu ailenin gerçeği, onun duymaktan bile ödünün kopacağı şeylerdi.

Beren ona itiraz etmeden, götürmesine müsaade etmesinin nedeni, ona güveniyor oluşundandı. Sanki bu arabanın sonu bir uçurumda olsa, öylece oturmaya devam edecekti.

Sonunda depoya ulaştıklarında, Ares arabasını gelişi güzel bir yere park etmişti. Arabadan indiğinde hala arabada oturan Beren’in yanın varıp, bileğinden tutarak, arabadan indirmişti. Buranın neresi olduğunu olduğunu kavrayamayan Beren, meraklı gözler ile etrafa bakıyordu. Ancak tahmin ettiği yerin olmaması içinde dileklerde bulunuyordu.

Kapıda onları karşılayan takım elbiseli birçok adamı gördüğünde, artık nerede olduklarından emin olmuştu. Bacaklarının titrediğini hissettiğinde ona ardından sürükleyen beden olmasa, yere kapaklanabilirdi.

Efendilerine gören adamlar üstlerine ve başlarına çeki düzen verirken, Ares onlara bakmadan içeriye doğru, çekiştirdiği beden ile ilerledi. İçeride de birçok adam onları karşıladığında, gür bir ses ile konuşmaya başladı Ares.

“Hepiniz dışarı çıkın” koca depo onun sesi ile yankılanmıştı sanki. Her biri anında verilen emri yerine getirdi. Onun kolunu serbest bıraktığında, deponun ortasında, karşılıklı kaldı iki beden.

Etrafa bir saniye bile olsa gözlerini çevirmiyordu Beren. Yalnızca Ares’ in gözlerine bakıyordu. İçerideki koku, ona buranın ne için var olduğunu kanıtlıyordu sanki. Duvara dahi bakmaktan korkuyordu. Sanki ayaklarının altında, insan cesetleri vardı.

Titreyen bedenini şiddetini arttırmıştı. Kaç adam öldürülmüştü, kaç adam işkence görmüştü burada. Şuan bir kaçış için gözlerine baktığı bu adam, bu depoda kaç adam katletmişti?

“Etrafına bak” ses tonu düz bir tonda ulaştı, Beren’ in kulaklarına. Bakmadığı için öfkesi büyüyen Ares, sözlerini tekrar etti.

“Etrafına bak, dedim” bir aslandan daha yırtıcıydı sesi. Beren korku ile gözyaşlarını serbest bırakmıştı.

“Bakamıyorsun, değil mi? Bu havayı solumak bile mideni bulandırıyor. Ciğerlerine dolan bu leş kokusu, sana rahat nefes aldırmıyor” yüzünde alaylı bir gülümseme gördüğünde, artık korkmaya başladığını hissetti Beren.

“Gözlerime bakarak bir kaçış bulduğunu mu sanıyorsun. Ama bu deponun bana ait olduğunu biliyorsun değil mi? Buraya getirilen her adamın sonunu ben yazıyorum” ona doğru birkaç adım attığında, Beren geriye gitmemek için bedeni ile savaş verdi.

“O eşlik ettiğin eğlenceli sohbetlerin ardından, tanıştığın altı erkek de buraya gelip, kurbanlarına duymak istemeyeceğin şeyler yapıyor. Sen tertemizsin, kirlenmemek için bizden uzak durman gerek” Beren onun gözlerini kaplayan bir hüzün olduğuna şahit oldu o an.

“Ailemizin gerçeğini kaldırmazsın.  Biz bu hale gelene kadar neler neler yaşadık. Hangi süreçleri atlattık, inan bana duymak istemezsin. Kaldıramazsın Beren” sesinin titrediğini fark ettiğinde, her ne olursa olsun, ona sarılmak istedi. Kendi gözyaşları özgürce akarken, onun gözyaşlarına bile zincir vurduğunu hissetti.

“Bu ailenin sonu nasıl olacak bilmezken, seni de bu bilinmeze dâhil etmek, aptallık değildi de ne? Gördüğün yara izleri ile bu hale geldin Beren, daha fazlası akli dengeni bile zorlayabilir” yorgun çıkan sesi ile karşısındaki genç kızın, tüm sözlerini olduğu gibi kabul etmesini umdu Ares. Artık bitsin ve bu genç kız özgürlüğüne kavuşsun istiyordu.

“Her ne olursa olsun yanında kalacağım” onun kurduğu bu cümlelere öfke kusmak üzereyken, sözlerinin devamını dinlerken, içinden bir şeyler koptu.

“Her bedeninde yeni bir yara açmak istediğinde, yanında olup sana mani olacağım” bu sözlerin manası neydi? Bedeninde yeni bir yar açmak istediğinde de, ne demekti?

Hâlbuki Beren yanılıyordu. Zira Ares’ in bedeninde olan bu yaralar bedenine işlendiği sıra; Ares iki eli de yanlarından duvara zincirlenmişti.

Bir süre öylece onun akan gözyaşlarına baktı Ares. Bu sözlere nasıl bir yanıt versin bilemedi. Ona gerçeği mi söylemeliydi, yoksa onu psikopat bir mazoşist olarak bilmesine izin mi vermeliydi?

“Her şeyinle canımı yakıyorsun. Her gözlerime baktığında, ben kendimden biraz daha nefret ediyorum. Sen her karşımda gülümsediğinde, varlığını bile unuttuğum kalbimde bir şeyler hissettim. Ama sen ve ben asla birlikte olmamalıyız. Senin gibi birine, uzaktan bakmaya bile hakkı olmayan biriyim ben”

 “Bana yaşamak için tek şansım olduğunu söyledin. Ben bunu seninle harcamak istiyorum. Yaşanabilecek tüm o tehlikeler umurumda bile değil, ben sadece seninle olmak istiyorum. Meliha teyze haklıydı. Anne ve babamın boşluğunu dolduramazsın ama senin yanında bu acının hafiflediğini hissediyorum. Yanından ayrılmayacağım” bu sözler karşısında, öylece kaldı Ares. Yaşadığı onca acıya lanet etti. Onu bu hale getiren geçmişine…

“Murat!” diye seslendi Ares, dışarıya doğru. Beren ise onun yapmak istediğine baktı. Daha sonra içeri hızlı adımları ile bir adam girdi.

“Buyurun efendim” ellerini aşağından önünde birleştirdi adam, karşısındaki efendisine saygısından.

“Onu malikâneye götür” ellerinin titremeye başladığını fark eden Ares, bunun ne anlama geldiğini biliyordu.

“Emredersiniz efendim”

“Hayır, ben seninle döneceğim. Lütfen burada seninle kalayım” onun itirazı hiçbir şeyi değiştiremezdi. Ares bunu, birazdan olacaklar için onu güvene almak için yapıyordu.

“Hemen götür onu buradan” haykırırcasına duyurdu sesini. Kriz geçirmesine saniyeler kalmıştı. Bu yüzden Beren bir an evvel ondan uzak bir yere gitmeliydi. Emri alan adam, Beren’ i kolundan tutmuş ve onun itirazlarını göz ardı ederek, deponun dışına çıkarmıştı.

Arabaya yaklaştıkları sıra başka bir haykırış daha duydu deponun içinden. Kimsenin beklemediği bu ses ile herkes durmuştu. Aslında bu Beren için bir ilk iken, diğer adamlar için efendilerinin birçok kez şahit oldukları bir anıydı.

Böyle anlarda Ares kendi kontrolünü tamamen kaybedip, bir insan olmaktan çok uzaklaşıyordu. Önüne çıkan her ise onu yerle bir etmeden asla durmuyor ve bu durum dakikalarca sürüyordu. Bu yüzden kimsenin, onu durdurmak için içeri girmeye, kesinlikle cesareti yoktu. Bu da zaten aldıkları bir emirdi.

Onu uzaklaştırıp, arabaya götüren adamın elinden kurtulmak için çabalasa da tüm çabası boşunaydı. Tüm o yaptıklarına rağmen adamın onu arabaya oturtmuş ve hızla deponun olduğu yerden uzaklaşmıştı.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...