Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 16. Bölüm


Tüm o konuşmalara karşılık olarak başı ile onay vermişti Beren. Kendini fazla mahcup hissediyordu, zira o duygularının bu kadar belli olduğunun farkında değildi. Ancak anlatılan şeyler ile henüz yağmur yağmadan gökkuşağını görme şansına erişmiş gibi hissediyordu. 

Ares ile aralarında bir ilişki başlayabilir mi, bunun yanıtını olumlu bir sonuca götüremiyordu. Ama kızların böyle kolay dile getirip, basit bir şey gibi söylemesi onu hayli memnun ediyordu.

Bir düşünce ele geçiriyordu ki onu; bir sancı gibiydi. Ya yanılıyorlarsa, demekten alamıyordu kendi. Çünkü Ares’ in gözlerinde, tavırlarında anlatılanlara dair en ufak bir belirti. Sanki kızlar bunu tamamen kafasından uydurmuş gibi hissediyordu.

 Şuan ise kızların ricası üzerine, restoran çıkışında, onlarla birlikte malikaneye gidiyordu. Yemeğe katılmaları konusunda ısrarcı olan kızları kırmak istemeyen Beren, Ares’in kovabileceğini bile düşünüyordu, ya da yine çekip gideceğini.

Beril eve geldiklerinden beri onun başının etini yerken, hala da ne kadar reddedebileceğini düşünüyordu Beren.

“Ya Lütfen denesen bir kere, ne çıkar ki? Senin için ne kadar meraklanıyor, endişeleniyor onu anlayacağız işte. Ne zararı var ki, biraz üzgün, durgun dursan?” söylemekten dilinde tüy kalmasa bile yine de ısrarla devam ediyordu Beril. Ancak Beren artık pes ederek omuzlarını indirdi aşağıya.

“Peki, tamam. Yapacağım” kabul ettiğinde onun yüzünde beliren gülümseme, kendine de bulaşmıştı.

Erkelerin de eve ulaşmasının ardından, akşam yemeği için masa da toplanmışlardı. Herkesin büyük bir merak ile beklediği akşam yemeği hiçte bekledikleri gibi geçmemişti. Ares salona girdiği an Beren’ i fark etmiş olsa da, ona hiçte uzun uzun bakmamıştı. Beren, Beril başının etini yediği için dediği gibi durgun dursa da, Ares hiçte bununla ilgileniyor gibi de değildi.

Akşamın başlarında yaptığı numara gecenin ilerleyen saatlerinde, ne yazık ki gerçeğe dönüşmüş ve geldiği için hayli pişman olmuştu.

Yemeğin sonunda Ares yine her zaman yaptığı gibi bodrum katına indiğinde, artık buradan gitmek istiyordu Beren. Kimse neyi olduğunu sormayacak olsa bu durumda oturup, ağlayabilirdi. Nasıl olmuşta kızların sözleri ile bu kadar heveslenebilmişti? Artık evine dönmeli kendi duyguları içinde boğulmalıydı.

“Artık gitsem iyi olur. Rica etsem bana taksi çağırır mısınız?” gecenin bir saatinde bunu söylediğinde, erkelerin bunu kabul etme gibi niyete yoktu. Öte yandan, Can Ares’ in ondan rica etmesi üzerine yine mesaj atmıştı.

“Olu mu? Biz bırakırız seni” Egemen’ in söylediğine itiraz etmek üzereyken, o sıra Nilay’ ın sesini duydu.

“Aslında hayli geç oldu. Yarın hepimiz ayı yere gideceğiz. İstersen burada kalabilirsin” daha fazla bu çatı altında kalırsan, yarın kesin bir hastalığa sahip olacaktı. Zira Beren hiçte normal bir nefes düzenine ve ruh haline sahip değildi.

“Gitsem daha iyi olacak. Hem zahmet etmeyin, ben giderim”

“Tek başına, bu saatte?” lafa aniden karışan sevgilisine kızgın gözlerini çevirdi Selin.

“Hadi, gel. Seni ben bırakacağım” diye kapından gelen ses ile birlikte her biri kapıya dönmüştü. Bunu söyleyen Ares’ iken şaşırmadan edemediler. O odada yokken, bir den böyle ortaya çıkmasını Can’ a borçluydu.

Ares Can’ ın ona gönderiği mesajdan kısa bir süre sonra salon kapısında görülmüştü. Koşar adım geldiği için nefes düzeni bozulsa da, umursamadı.

İkili arabaya yerleştiğinde, şuan bunu yaşıyor olmasının nasıl bir his olduğunu bulamıyordu Beren. Yüzünü görmemek için aşağıdan yukarı çıkmayan beden, şuan yanında oturup, onu evine kadar bırakıyordu. Fazla anlaşılmaz bir adam olduğunu biliyorken, bu da ekmeğin üzerine yağ olmuştu. Beren on çözemiyordu. Kızlar haklı mıydı? Yoksa yanında ki beden gerçekten onu etrafında istemiyor muydu? Bir bilmece gibiydi.

Sessiz geçen araba yolculuğunun ardından nihayet Beren’ in evine ulaşmışlardı. Beren teşekkür etmek için ağzını araladıığı sıra Ares ondan önce davranmıştı.

“Tüm özel eşyalarını toplayıp, geri gel. Seni burada bekleyeceğim”

“Ne?” algılayamadı Beren. Gerçekten bu sözler ne anlama geliyor kavrayamadı. Zira karşısındaki bedenden kesinlikle böyle bir şey kırk yıl düşünse de bulamazdı. İri gözlerle öylece onun yüzünde baktığında, Ares yineledi sözlerini.

“Artık bizimle yaşayacaksın. Eşyaları toplaman için geldik buraya” şaşkın gözlerle onun yüzüne bakan bu genç kıza daha da çekildi Ares. Sevimli bir kız çocuğu gibiydi, iki yanağında sıkıp, sevmek bir aklından geçti o an.

“Ama neden ki?” gözlerini, onun gözlerine çevirdi. Direkt olarak reddetmemiş olması bile iyi bir şey dedi Ares içinden.

“Çünkü bana; bu çatı altında ailenin bir parçası gibi hissederken, bunu bırakıp, soğuk ve karanlık evime gitmek, beni rahatsız hissettiriyor. Tek ve uzun yaşamaktansa, bu ailenin bir parçası olarak kısa ve mutlu bir hayatı tercih ederim, demiştin” kendinin bile böyle bir cümle kurduğunu hatırlayamadığı bir zamanda, onun böyle uzun bir cümleyi ezerberleyip, tek seferde söylemesini neye yorsun bilemedi Beren.

“Bu yüzden bende bizimle yaşayabileceğini söylüyorum. İstemiyor musun?” dikkatle onun yüzüne bakıyordu Ares. Arabanın içinde ki lamba sönmüş ve onu görmesi mümkün kılan tek şey; sarı sokak lambasıydı. Yüzünü kaplayan ifadeyi okur gibi bakıyordu ona.

“Ben bunu öylesine söylemiştim. Yaşamak istemediğimden değil. Sizin yanınızda gerçekten çok mutluyum ama aynı evde yaşamayı hiç düşünmedim. Rahatsız olmayacak mısın, benimle sürekli aynı çatı altında?” söylerken, gözleri ellerine indi Beren’ in. elleri birbirine eziyet ederken, bunu izlemek onu rahatlatıyordu sanki.

“Söylediğim şey için ise eğer çokta bir önemi yok. Hem üstünden çok zaman geçti. Ne zaman söyledim hatırlayamıyorum bile” aslında çokta iyi hatırlıyordu. Ares’ in ellerine pansuman yaptığı sıra gözlerine bakarak söylemişti.

“Eğer gelirsen, bundan sonra gözlerimi; yan oda uyuduğunu bilerek kapayacağım. Bu beni daha iyi hissettirecek” Ares onun, kendi tavırları yüzünden böyle söylediğini biliyordu. Bu yüzden bu gece eve Beren ile birlikte dönmek için gerekirse, uzun uzun zaman ikna etmek için çabalayacaktı.

Kulağına dolan sözler ile bir şeyler koptu sanki içinden. Öyle bir ifade ele aldı ki yüzünü, bedeni o an düğün, bayram etti. Kızlar gerçekten haklıymış dedi içinden. Karşısındaki beden, ona karşı bir şeyler hissediyordu. Neden bundan kaçtığını o an önemseme de, önceliği onun evinde kalması için kullandığı kelimelerin büyüleyici etsine oldu.

“Pekala” o an yalnızca bunu söyleyebildi. Arabadan inip, pelte kıvamında olan aklı ve savsak adımları ile dairesine ulaşmıştı. Derin birkaç nefeslenmenin ona fayda sağlayabileceğini sansa da, hiçbir yararı olmamıştı. Adımları odasını bulduğunda kesinlikle valizini bulup, eşyalarını apar topar yerleştirirken, kendinde değildi. Son olarak komodinin çekmecesinden içinde anne ve babası ile biriktirdiği fotoğraf albümünün olduğu kutu eline aldı.

Kapıya yaklaştığı sıra Ares ile karşılaşmayı beklemediğinden, irkilmiş ancak ona doğru adımları durmamıştı. Ares birkaç adım daha ona yaklaşıp, valizi elinden aldı. Aralarında oluşan sessizlik eşiliğinde arabaya yerleştiler.

“Ev sana mı ait?” diye soran Ares’ e baktı Beren.

“Hayır, kiraladım”

“Peki, eşyalar?”

“Eşyalar ile birlikte kiraladım. Yalnızca sallanan sandalye bana ait” ciddi bir ifade ile onu sorgulayan bu adam karşısında kemiler birbirine giriyordu sanki.

“Peki, öyleyse” daha sonra ise araba malikâneye doğru yola koyulmuştu. Sonunda varış noktasın ulaştıklarında, Ares arabasını her zamanki park yerine bıraktı. Arabadan indiğinde bagajda olan valizi yine eline Ares almıştı. Cebinden çıkardığı anahtarı ile kapıyı açarken, arkasından Beren’ in de onu takip ettiğinin farkındaydı.

Salona doğru ilerlediği sıra kardeşlerinin de, henüz uyumadıklarını kulaklarına kadar ilişen, kahkaha seslerinden anlabiliyordu. İçeri giren ikili fark edenler, koca gözlerle durumu anlamaya çalışırken, gözlerinin odağı, Ares’ in elindeki valizin üzerindeydi.

“Beren artık bizimle birlikte bu evde yaşayacak. Bu durumdan rahatsız olan var mı?” kardeşlerinin yüzünde gözlerini gezdiren Ares, ifadelerine baktı.

“Güzel, kimsenin itirazı yok öyleyse” gözleri yanında çekingen hali ile etrafa bakan bedene döndü.

 “Odan her zaman kaldığın oda olacak. Eşyalardan memnun değilsen, yarın kızlarla birlikte halledersin”

“Gerek yok. Ben şuan ki halini de beğeniyorum” sesinin titrek çıkması hala durumu kavrayamadığındandı.

“Madem öyle, kızlar sana odana yerleşirken, yardımcı olsun” mesajı alan kızlar, hep birlikte hareket edip, Beren’ in yanına varmışlardı. Ares’ in elinden valizi alıp, Beren ile birlikte salonda ayrıldılar.

“Bunun hakkında daha önce konuşmadık. Gerçekten onun burada olmasından rahatsız olanınız var mı?” kardeşlerinin fikrinden emin olmak istediği için bir daha sorma gereği duydu.

“Hayır, aksine onunla yaşayacak olmaktan memnun olduk” Can’ ın sözlerini diğerleri de onaylıyordu o an.

“Pekâlâ, bunu duyduğuma sevindim. Bu arada kızlar uyuyunca çıkalım” dedi ve adımları yeniden toplantı odasını buldu.

_

Ertesi gün öğle saatleri restoranın birkaç saatlik boşluğundan faydalanan kızlar, mutfakta bir şeyler atıştırıyordu. Sohbetlerinin ortasında, Beren farklı bir konu açmıştı.

“Benim bugün birkaç saatlik dersim var. Bunun izin alabilir miyim?” sorduğu sıra mahcubiyeti sesinde yansımıştı. Kızlar bu durumdan kesinlikle hoşnutsuzdu.

“İzin almana ne gerek var Beren, elbette istediğin zaman gidebilirsin. Burada bir çalışan değilsin sadece. Sen artık ailemizin bir üyesisin. Gelecek sefer gideceğini, izin almak yerine sadece haber vermen yeterli” Beren’ in aynı evde yaşıyor olmalarına rağmen, değişmen tavırları onları incitse de, bunu ona göstermek istemediler.

“Teşekkür ederim” daha sonra ayaklanan Beren, soyunma odasına, üzerini değiştirmek için yönelmişti. Kısa sırada okul için hazır olan Beren, içinde ders notlarının bulunduğu çantasını omzuna takıp, odadan ayrıldı.

Tabii sıra da yine aklında kol gezen şeylerden ötür telefonunu masanın üzerinde unuttuğunu far edememişti.

“Ben çıkıyorum” diyerek seslendi, mutfaktaki kızlara.

“Kendine dikkat et” Beril’ in sözlerini duyan Beren anında onun yüzüne bakmıştı. Ne kadar zaman geçmişti bu sözü duymasının üzerinden. Sanki annesinin ses ulaştı kulaklarına.

“Ederim” dediğinde, gözleri dolu dolu olsa da, yüzünde eşi benzeri olmayan bir gülümseme vardı. Restorandan ayrılıp, okul için yola koyulduğunda, az önce olan şeyin etkisinden kurtulmaya çalışıyordu.

_

“Nerede kaldı, neden hala gelmiyor?” Beril birkaç saattir aynı şeyi söylemekten bıkmayan bir tavırla sözlerini yineledi.

“Telaşlanma Beril, dersleri uzamış olabilir”İdil’ in sözleri onu sakinleştirmek için olsa da, ne yazık ki işe yaramıyordu.

“Gideli saatler oldu İdil, geç kalacağını haber verebilirdi”

“Beni de meraklandırdın Beril, ben bir onu arayayım” Nilay, sözlerinin ardından cep telefonunu çıkarıp, Beren’ in numarasını buldu ve aramayı başlattı.

“Kızlar üzgünüm ama Beren telefonunu, soyunma odasında unutmuş” o sıra arka kapıdan içeri Çağla, elinde Beren’ in telefonu ile girmişti.

“Cidden tüm bunlar bir şaka olmalı. Ben artık Can’ a haber veriyorum” kendi telefonu zaten elindeyken, sevgilisini arayıp, yanıtlamasını bekledi.

“Söyle, benim güzel diğer yarım. İsteğin nedir, bu aciz benden” normal şartlarda böyle bir karşılama ile telefonu yanıtlayan sevgilisinin ardından mum gibi eriyip, gidebilirdi ancak şuan ciddi bir telaşı vardı.

“Can, Beren ortada yok. Dersi olduğu için birkaç saatliğine diye gitti ama saatler oldu, hala ortada yok. Telefonunu da burada unutmuş, on nasıl ulaşacağımızı da bilmiyoruz” tek seferde, endişe ile söylediğinde, içini kaplayan bir korku hissediyordu.

“Sevgilim biraz sakin ol. Belki uğraması gereken bir yer vardı” Can sakin bir tavırla söylerken, Beril’ i daha da kızdırıyordu. Ancak şöyle de bir gerçek vardı ki; Can yaptığı telefon görüşmesi aynı masada olduğu Ares' in dikkatini çekmişti.

“Can, her neredeyse git onu bul ve buraya getir” telefonu sevgilisinin yüzüne kapatmış olmaktan o an ki ruh hali ile umursamadı Beril. Korkusu onun başına bir gelmiş olabileceğinin düşüncesindeydi. Bu yüzden sinirlerine bile hâkim olamıyordu

“Ya başına kötü bir hal geldiyse?” bunu düşünmekten ve dillendirmekten kendine mani olamıyordu. Kendini sandalyelerden birin attığı sıra yapabileceği tek şey Beren’ in iyi olduğuna dair dua etmekti.

_

“Bu sefer ki konu ne?” sandalyesinde arkasına yaslanan Anıl, alaylı bir ifade ile soruyordu.

“Beren, birkaç saatlik dersi olduğunu söyleyip, gitmiş. Ama ondan çok daha uzun zaman olmasına rağmen henüz dönmemiş” onu dikkatle dinleyen erkeklerin ardından devam etti, sözlerine.

“Bir de telefonunu restoranda unutmuş. Kızlarda hali ile endişelenmiş tabii” Ares onun sözlerinin ardından sözü ele aldı.

“Bunu ben halledeceğim” oturduğu sandalyesinden kalkıp, kendi odasında büyük adımlarla ilerledi Ares. Diğerleri ona bunu nasıl yapacağını sormamışlardı, zira Ares’ i yeterince iyi tanıyorlardı. Ares her adımının dahi hesabını yapan bir adamdı. O ince ayrıntılar üzerinde bile detaylı düşünen biriydi. Beren’ e ulaşmak, Ares için hiçbir şeydi.

Ares telefonunu eline alıp, daha önce restoranı gözlemlemesi için kapıya diktiği adamın adını bulup, aramayı başlattı.

“Buyurun efendim”

“Beren nerede?” direkt olarak konuya giriyor olması, onunda merak etmesindendi.

“Şuan bir kabristanda efendim. Okuldan çıktıktan sonra buraya geldi ve hayli zaman oldu geleli” görevi Beren’ i takip edip, güvende olmasını sağlamaktı bu adamın.

“Sen restorana geri dön”

“Emredersiniz efendim” diyen adam telefonu kapattı. Şirketten ayrılan Ares, zaman kaybetmeden kabristana ilerliyordu. Beren hakkında birçok şey öğrenmişti Ares. Anne ve babasının kabrinin nerede olduğu şöyle dursun, anne ve babasının hangi okuldan mezun olduğunu dahi biliyordu.

Süratle ilerlediği kabristana ulaştığında, arabasını uygun bir yere park edip, arabadan ayrıldı. Beren’ in anne ve babasının kabrinin nerede olduğunu tam olarak bilemediği için, gözleri Beren’ in bedenini arayarak ilerliyordu.

Sonunda ise bir mezar taşının üzerine oturmuş olan aradığı bedeni gördüğünde, rahatlamıştı. Her daim savunmasız olan görüntüsü daha da artmış, küçük bir çocuğundan farkı kalmamıştı. Ağladığını anlamak kolaydı. Elleri devamlı yüzüne gidip, düşen yaşları kuruluyordu zira.

Sessizce ilerleyip, yanına vardığında, onun babasının adının yazılı olduğu mezar taşına oturdu.   Onu fark eden Beren, gözyaşları ile ıslanmış gözlerini ona çevirdiğinde, onun o an bir hayal olduğunu düşündü.

 Zira onun buraya gelmesine kesinlikle ihtimal vermiyordu. Onun yüzüne bakıp, birkaç damla daha aşağıya süzüldüğünde, bu görüntüden Ares kendini hiç olmadığı kadar rahatsız hissetti. Etraf yeterince ağaçla kaplı ve bu da insanoğlu için daha çok oksijen demek olsa da, Ares’ in nefes almasını engellen bir el yapışmıştı sanki boğazına.

“Ağlama” dediği sıra, elini uzatıp, onun akmakta olan gözyaşının birini, narin yanaklarından sildi. O an, karşısında ki bedenin tenine değen eli ile afalladı Beren. O gerçekti ve şuan yanındaydı. Nasıl mümkün olabilir dedi aklı. Tenine değen onun eli altında, bu soğuk kış günün ortasında, temas ettiği yerin sıcacık olduğunu hissetti, Beren.

Karşısında gözlerine yaşlarla bakan bu genç kız karşısında, kendini iyi hissetmiyordu Ares. Kaybettiği sevdiklerinin acısı için kahrolan beden sanki onuda, beraberinde kahrediyordu. Onu teselli edip, gözyaşlarını silmek istiyordu. Ancak fazla beceriksiz biri olduğunu düşünen Ares bunu nasıl yapacağını bilmiyordu.

“Yanımda olmalarına ihtiyacım var” zorla çıkan bu sözler, hıçkırıklarla ulaştı Ares’ in kulağına. Ares, Beren’ i o an kolları arasına alıp, sıkıca sarılmak istedi. Tüm acısını yok edip, yüzünde bir gülümseme görmek istedi.’ Yanındayım ve hiçbir zaman yalnız olmayacaksın’ demek istedi. Ama yapamadı.

Ona sarıldığı an, kendi bedeninin isteklerine boyun eğip, onu bir daha bırakamamaktan korktu.

“Nasıl hissettiğini biliyorum. Gözlerine bakan her kimse, bunu kolayca anlayabilir zaten” soğuk bir kış günü, etrafta kimse yokken, bu koca kabristanda, oturup, konuşan iki bedendi onlar. Birbirlerine ihtiyaçla bakıp, sadece bununla yetinen iki hasarlı bedendi.

“İnsanlar kadere mahkûm, ona boyun eğmek zorunda. Sürekli bir şeyler yaşayıp, bir şeylere karşı mücadele ediyoruz. Aslında bu mücadelede yenilmek, ya da kaybetmek yok. Her halükarda zaman akıp gidiyor ve biz yine ona uyuyoruz” konuşan Ares’ in gözleri Beren’ in anne babasının mezar taşlarının üzerindeydi.

“Onları kaybettiğin için bir yıkımın içinde gibi hissediyorsun, belki bundan dahasını kaldıramayacağını düşünüyorsun. Başıma gelecek en büyük acı budur, diyorsundur. Ama öyle değil, hem de hiç değil. Ailen ile nasıl bir hayatın vardı bilmiyorum. Ama onlara ait bir mezar taşına sahip olduğun için bile şanslı sayılırsın” Ares bunu kendi annesinin mezarının bile olmayışının acısı ile söylüyordu. Bu sözlerin ne kadar derin bir acı taşıdığını Beren, o an anlayamadı.

“Taşıdığın acıların içine gömülüp, kapalı bir kutu gibi yaşamak belki senin için daha kolaydır. Dünyaya karşı ayakta durmak bile sana fazla geliyordur. Ama unutma, yaşamak için tek şansın var ve sen yolun çok daha başındasın” gözleri ona döndüğünde, Beren ile gözgöze geldi. Ona bakıyor ve dikkatle onu dinliyordu. Bundan memnun oldu Ares.

“İnsanoğlu çabuk alışan canlılardır. Onların yokluğuna eminim alışmışsındır. Sadece artık hayata ayak uydurmak istemediğin için bu ihtiyaç hissi ile boğuşuyorsun. Artık gelmeyecekler Beren, onlar yanındayken yaşadığın hayat çoktan bitti” acımasızca kurduğu bu cümleler,  onun karşısındaki bedenin canı yakmak için söylediği şeyler değildi. Ares kendi acısının üzerine tecrübe ettiklerini dile getiriyordu.

“Eğer hala nefes alıyorsan, hayatın akışına uymak zorundasın. Diğer türlüsünü neden yapmak ister ki bir insan? Başına gelen şeyleri sessizce kabul edip, yaşamak çokta mantıksız değil. Neden ona verilen tek bir şansı kara kara düşünüp, kendine acıyarak geçirir bir insan?” kendi inandığı gerçekleri dile getiren Ares’ de hayata karşı bakış açısı bu yüzdendi. O da hayatın akışına uymak zorunda kalmış bir adamdı.

“İki yıldır yalnızlığın sonuna kadar yaşayıp, acılarını tek başına göğüslemiş olabilirsin. Ama artık yalnız değilsin Beren. Artık yeni bir ailen var. Buraya gelmek yerine, neden onlara gitmiyorsun. Neden hala artık yanında olmayan ailene sığınıyorsun?” Beren’ in artık gözyaşlarının düşmüyor olması onu fazlası ile memnun etti.

“Hayata karşı verdiğin mücadelede yanında olmak istiyoruz. Yapman gerek tek şey bunu kabul etmek”




Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...