Ares
şirketteki ofisinde, işlerine yoğunlaşıp, kafasını yoruyordu. O sıra odasında
yankılanan telefon zil sesi, sessizliği bozmuş ve dikkati dağılmıştı. Telefonu
eline alıp, ekranına baktı önce. Arayan restoranı gözetlemesi için gönderdiği
adamdı. Alnı kırıştı anında, bu adamın araması kesinlikle hayırdan olmazdı.
Aramayı yanıtladı, hemen.
Telefon konuşması sonra erdiğinde, bunun altından ne çıkacağına ve bunu nasıl engelleyeceği hakkında uzun uzun kafa yormaya başladı Ares. Restoran sahibinin ortadan kalkması ile onun için gelecek olan birilerinin olduğunu tahmin etmekte zorlanmayan Ares yine de başka kimlerin olabileceğini de düşünmeden edemedi. Bu gecenin nasıl geçeceğini beklemeli ve ona göre bir plan yapmak düşüncesindeydi Ares.
_
Güneşin yüzünü en sıcak gösterdiği bir zamanda restoranda işler sakinleşmiş ve son kalan müşteride ayrıldığında, kızlar da biraz mola vermişti. Mutfakta bir şeyler atıştıran kızlar, o sıra mutfağın arka kapısının tıklamasını duydular. Kapıya yakın olan Nilay, açma görevini üstlenmişti. Karşılaştığı kişi Can olmuştu. Sevgilisini gören Beril, oturduğu sandalyeden kalkıp, hızla yanına ulaşmıştı. Kollarını boynuna dolamak için havalandırdığında, parmak uçlarında yükselip, onun uzun boyuna yetişmeye çalıştı.
“Geleceğini haber vermedin”Beril söylediğinde, sevgilisinin kollarını kendine bedenine sarıldığını hissetti.
“Evet, sürpriz yapmak istedim”sevgilisine sıkı bir kucaklama ile karşılayan Beril' i, diğerleri hoş bir gülümseme ile izliyordu.
"Hoş geldin"diyecek karşıladı kızlar, ziyarete gelen kardeşlerini. Beren sevgilisi ile imrenilecek bir manzara sunan, Can' ı karşısında gördüğünde en az diğerleri kadar mutlu olmuştu. Geçen akşamki yemekte hoş bir sohbeti olduğunu düşündüğü genç adama fazlası ile ısınmıştı. Ona nazik bir gülümseme ile baktı. Onun yüzünde gördüğü kaybolmayan kocaman bir gülümseme, Beren' ın de gülümsemesine sebep oluyordu.
"Ve tabii elim boş gelmedim"dediği sıra sevgilisinden ayrılıp, masanın üzerine bıraktığı pasta kutusunu işaret etti.
"Lütfen, çilekli olduğunu söyle"büyük bir heves ile pasta kutusuna ulaşan Çağla, hevesle beklemişti, gelecek olan yanıtı.
"Başka neli olabilir ki zaten" sitemkar çıkan sesi, kızlardan dolayı sürekli maruz kaldıkları çilekli pasta yüzündendi.
"Peki, bu sefer ki kimin adına?”gözleri kutuyu açmaya çalışan Çağla'nın üzerindeyken, söyledi İdil.
"Aramıza yeni katılan Beren adına"gözleri Beren'in üzerinde oyalanan Can, onunla göz göze geldiğinde kibar bir gülümseme gönderdi. Şaşkın bir ifade ele aldı Beren’ i yüzünü. Ona karşı söylenen bu durumu kavrayamamış ve onlardan bir açıklama bekler gibi bakıyordu.
“Bu bir oyun aramızda. Aldığımız pastalar genelde birinin adına oluyor. İlk tadın bakan da, servis eden de o oluyor” Selin’ in masa üzerinde ki, kutu içinde olan pastayı Beren’ e doğru sürükledi.
“Ve bu da senin adına, al bakalım” pasta Beren’ in önüne ulaştığı sıra Nilay’ da hazırladığı; tabak ve çatalları onun önüne sunmuştu.
Böyle şeylere uzak kalsa da, yine de halinden oldukça memnundu Beren. Ona uzatılan pastayı biraz daha yaklaştırdı kendine. Kutuyu açıp, o güzel manzarayı diğerlerinin de beğenisine sunmuş oldu. Tabakların en üstüne bırakılan bıçağı aldı o an eline. Ancak o an Çağla’ nın telaşlı sesini duydu.
“Önce tadına bakmalısın” kelimeler ağzından acele ile çıkmıştı kelimeler. Diğerlerinin gözleri Beren’ in üzerindeydi, onun tepkilerini izliyorlardı.
Bu kez çatallardan birine uzandı. Pastadan ufak bir parça alıp ağzına yaklaştırdığında, diğerleri hipnoz altında gibi onu izliyordu. Şanslıydı ki çilek en sevdiği meyveydi. Çatalın ucundaki parçayı ağzına kabul ettiğinde, bir şölen yaşıyordu bedeni. Ardından diğerlerine de servis yaptı. Herkes kendi pasta dilimi ile ilgilendiği sıra Selin, aklında biriktirdiği cümleleri döktü ortaya.
“Aslında dün ki yemekte söylemeyi unuttuğumuz bir konu var” pastası ile ilgilenen bireyler, Selin’ ın sözleri ile gözlerini ona çevirmişlerdi.
“Nedir o?” diyen Can, elindeki çatalı pasta tabağının yanına bıraktı.
“Biz, burada elde ettiğimiz kazancı; esirgeme yurtlarına bağışlamak istiyoruz” konuşurken sesinin tereddütsüz çıkıyor olmasının nedeni onun ne kadar güçlü bir kız olduğundandı. Bahsi geçen durum şuanda keyifle pastasını yiyen aile için zor bir durumdu. Birlikte konuşup, ortak karara varılmıştı.
“Bu sizin kazancınız, bunu istediğiniz şekilde değerlendirmek yine sizin kararınız” bu kadar kıymetli bir karara varan kardeşlerinden dolayı memnun bir ifade baktı onlara Can.
“Ayrıca verdiğiniz bu kadar beni olduğu kadar diğerlerini de son derece hoşnut edecektir" kızlar buna karşılık olacak yüzlerini kaplayan gülümsemeyi gizleme gereği duymadılar.
“Biz o duvarlar arasında yıllarımızı geçirdik. Nasıl bir yer olduğunu hiçbir zaman unutmadık” sesi titreyerek devam ediyordu Beril, sözlerini.
“Şartların ne kadar yıpratıcı olduğunu biliyoruz. Bu yüzden biraz olsun onları mutlu etmek istiyoruz” gözleri dolan sevgilisini gören Can, kolları arasına aldı onu. Her biri sanki yeniden dönmüştü o günlere. Yetimhane duvarları arasında geçen günleri, yılları bir sancı gibi saplanıp, ağır geliyordu onlara. Sıkı sıkı sarıldı sevgilisine Can, her ne kadar kendi içinde zor olsa da, şuan narin sevgilisi ile ilgilenmeliydi. Beren ise olanları biraz şaşkın gözler ile izliyordu. Duyduğu, gördüğü şeylere bir anlam yüklemeye çalışıyordu.
Arkadaşı Derya'nın anlattığı aile ile bu aile gerçekten aynı mıydı? Bu aile gerçekten insan mı katlediyordu? Depo diye bir yer gerçekten var mıydı?
İnsanlara korku salan bu aile nasıl bu kadar
sağduyulu olabilirdi? Birbirlerine
karşı bu kadar hassas
olurken, nasıl işkence edip, çığlıklarını dinliyorlardı.
Ellerinde
çilekli pasta kutusu taşırken, bellerinde silah taşıyorlar mıydı? Bu duruma
bir anlam veremiyordu Beren, kafasında bir yığın soru belirmişti. Ancak
bunların cevabını zamanla
alabilirdi.
_
Aradan geçen zamanın ardından Can, şirkete gitmesi gerektiğinden restorandan ayrılmıştı. Kızlar ise yeniden gelmeye başlayan müşteriler ile ilgileniyorlardı. Akşam saatlerine kadar devam eden bu durum ardından artık çıkış saati gelmişti. Beren üzerini değiştirmek için soyunması girmişti. Aklında olan birçok soru nedeni ile odadaki sehpanın üzerinde telefonunu almadan çıktığını fark etmemişti. Sabah hüzünlü kabristan ziyareti, öğlen Can'ın ziyareti sırasında aile hakkında öğrendiği farklı bir yön; hepsi bir anda fazla gelmişti.
“Yarın görüşürüz” diyerek restorandan ayrılmak için kapıya yürüdü Beren.
“Seni biz bırakalım” o an diyen Beril ile göz göze geldi.
“Teşekkür ederim ama hava iyi, biraz yürümek istiyorum" diye nazikçe edilen teklifi geri çevirdi Beren.
“Peki, dikkatli git öyleyse” Beril, aldığı yanıttan biraz hoşnutsuz olsa da, yine de fazla ısrarcı olmak istemiyordu.
“Siz de öyle" ufak bir el hareketi ile onlara veda edip restorandan ayrıldı. Diğerleri de fazla vakit kaybetmeden çıkmak için hazırlanmış ve onlarda ayrılmışlardı restorandan.
_
Beren son bir saattir bakışmaya devam ettiği
kitaptan başını kaldırıp, saate baktığında hayli geç bir saat olduğunu görmüştü. Evine
ulaştıktan sonra kendi ihtiyaçlarını gidermiş ve artık biraz dinlenmek için kendine zaman ayırmıştı.
Aklını kemiren sorular onu rahat
bırakmak istemez gibiydi. Uzun zaman
önce eline alıp, okumaya çalıştığı kitaptan tek bir satırı bile
anlamamıştı.
Aile hakkında büyük bir ikilem yaşıyordu. Bir yandan arkadaşı Derya'nın anlattıkları, diğer yandan ise kendi şahit oldukları… Hangisinin gerçekten olduğuna dair şüpheye düşmüştü.
İnternet'te onlar ile ilgili
bir haber bulabilme düşüncesine kapılmıştı, o an. Oturduğu sandalyesinden kalkıp, vestiyere
bıraktığı çantasının içindeki telefonunu aramaya başladı. Ancak uzun uzun, aramasına
rağmen bulamadı.
_
“Söyle"
“Sen beklemeye devam et. Oraya geliyorum” telefonu kapatmasının ardından, efendisinin oraya ulaştığında, yaşanacak olan şeyler hakkında tahminler yürütmeye başladı adam. Gözlerini ayırmadan baktığı bu arabanın sahibi kesin olarak baltayı taşa vurmuştu. Ares Karal’ ın bu adama yapabileceği şeyler hiçte insanı olmayacaktı. Elindeki dosyayı masanın üzerine bırakıp, sandalyesinin arkasına aştığı takım elbisesinin ceketini yeniden üzerine geçirdi. Sert adımlarla ilerledi kapıya. Canına susamış olan herkimse onu kana doyurmak için atıyordu adımları. Odadan ayrılıp, merdivenlere ulaştığında seri adımlar atarak ilerliyordu. Sonunda oyun odasına ulaşmıştı Ares.
“Bir ara gel de, sana ders vereyim kardeşim”langırt ile oynayan erkekler kendi aralarında maça dalmıştı. Anıl kazanmaya yakın olduğundan daha rahattı.
“Sus sen biraz, daha maç bitmedi” diye kızgın ses tonunu saklamadı kardeşinden.
Ares’
in odaya girdiğini ilk far eden Egemen olmuştu.
“Bir yere mi gidiyorsun?” anın ifadesinde olan gerginliğin farkına varmıştı.
“Halletmem gerek bir iş var” diye kısa açıklayıp adımlarını yavaşlattı.
“Ne işi?” diyerek atlayan Anıl, Egemen’ in o an ona gönderdiği öfkeli bakışlara maruz kalmıştı. Evin açıklanmamış bir kuralı gibiydi; erkeklerin açıklamasının ardından daha fazla soru sorulmaz ve Ares asla sorgulanmazdı. Karanlık işlerini uzun uzun sevgililerinin bilmesine gerek görmediklerinden bu böyle devam etmişti. Bu aslında kızlar iyiliği için olan bir durumdu. Ares’ in sorgulanmaması da onların, ona olan saygı duydukları içindi.
“Biz de gel-“ Mert’ in sözlerini kesen Ares olmuştu.
“Gerek yok, ufak bir iş. Siz oyununuza devam edin” adımları tekrar hız kazanmış ve odadan ayrılmıştı. Bu durum kardeşlerin canını sıksa da onun istemediği hiçbir şey yapmak istemiyorlardı. Onun yanında olup, bu halledilmesi gereken işi el birliği ile yapmak isteseler de ellerinden şuan için daha bir şey gelmiyordu. Arabasına ulaşan Ares, sürat ile ayrılmıştı malikaneden. Bu onun için ufak bir işti. Azrail’ine kendi ayakları ile gelen bu adamı karşılayıp, istediğini verecekti ona.
Ahhhh gene harika bir son 😍😍❤️❤️
YanıtlaSilHarika bir bölüm. Yeni bölümü sabırsızlıkla bekliyorum.💜
YanıtlaSilÇok heycanlı sabırsızlıkla bekliyorum 💜💜
YanıtlaSilyeni bölüm yeni bölüm yeni bölüm
YanıtlaSilHarika bir bölüm
YanıtlaSil