Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 8. Bölüm


Ares şirketteki ofisinde, işlerine yoğunlaşıp, kafasını yoruyordu. O sıra odasında yankılanan telefon zil sesi, sessizliği bozmuş ve dikkati dağılmıştı. Telefonu eline alıp, ekranına baktı önce. Arayan restoranı gözetlemesi için gönderdiği adamdı. Alnı kırıştı anında, bu adamın araması kesinlikle hayırdan olmazdı. Aramayı yanıtladı, hemen.

 “Söyle” diye sert sesi ile emretti.

 “Efendim, bir durumu size bildirmek için rahatsız ettim sizi” sesinde ki tını onun çokta korkulacak bir haber vermeyeceğinin göstergesi gibiydi. Biraz olsun Ares’ in içini rahatlattı bu.

 “Neymiş o?”

 “Siyah renkte bir araba birkaç saat ara ile restoranın önünde durup, geri gidiyor. Camları film kaplı ve kimse de inmiyor” durumu efendisine olduğu gibi anlatan adamın gergin hali daha çok efendisinin onu azarlama olasılığından. Ares her zaman olaylara geniş penceren bakan bir adamdı. Yaşanabilecek her hangi bir durumdan ötürü, bu adamı restoranın kapısı önününe dikmişti.

 Adam öldürüp, bellerinde silah taşımalarının yanı sıra kızları bundan uzak tutarak hayatlarına devam ediyorlardı. Bu güne kadar hiçbir zaman tehlike ile karşılaşmamıştı kızlar. Ares, onların özgürlüklerini kısıtlamadı. Ancak hiçbir zamanda tedbiri elden bırakmamıştı. Tıpkı şuan da olduğu gibi; kızların adım attığı bu işe herhangi bir sinek bulaşmasın diye tetikteydi Ares. Adam ise gözlerini dört açıp, efendisinin emrini layı ki ile yerine getirmeye çalışıyordu.

 “Anlaşılan bir şeyler için bekliyor. Sen bu gece orada kal. Gözlerini dört aç” emreden bir ses tonu kullanarak, ona sözünden çıkmaması için gözdağı verdi Ares.

 “Emredersiniz efendim” sesini sabit tutmaya çalıştı adam. İşini doğru yapmayıp, savsaklarsa; telefonun diğer ucundaki Azrail diye anılan bu adamın, ona neler yapacağını tahmin etmekte zorlanmıyordu.

Telefon konuşması sonra erdiğinde, bunun altından ne çıkacağına ve bunu nasıl engelleyeceği hakkında uzun uzun kafa yormaya başladı Ares. Restoran sahibinin ortadan kalkması ile onun için gelecek olan birilerinin olduğunu tahmin etmekte zorlanmayan Ares yine de başka kimlerin olabileceğini de düşünmeden edemedi. Bu gecenin nasıl geçeceğini beklemeli ve ona göre bir plan yapmak düşüncesindeydi Ares.

_

Güneşin yüzünü en sıcak gösterdiği bir zamanda restoranda işler sakinleşmiş ve son kalan müşteride ayrıldığında, kızlar da biraz mola vermişti. Mutfakta bir şeyler atıştıran kızlar, o sıra mutfağın arka kapısının tıklamasını duydular. Kapıya yakın olan Nilay, açma görevini üstlenmişti. Karşılaştığı kişi Can olmuştu. Sevgilisini gören Beril, oturduğu sandalyeden kalkıp, hızla yanına ulaşmıştı. Kollarını boynuna dolamak için havalandırdığında, parmak uçlarında yükselip, onun uzun boyuna yetişmeye çalıştı.

“Geleceğini haber vermedin”Beril söylediğinde, sevgilisinin kollarını kendine bedenine sarıldığını hissetti.

“Evet, sürpriz yapmak istedim”sevgilisine sıkı bir kucaklama ile karşılayan Beril' i, diğerleri hoş bir gülümseme ile izliyordu.

"Hoş geldin"diyecek karşıladı kızlar, ziyarete gelen kardeşlerini. Beren sevgilisi ile imrenilecek bir manzara sunan, Can' ı karşısında gördüğünde en az diğerleri kadar mutlu olmuştu. Geçen akşamki yemekte hoş bir sohbeti olduğunu düşündüğü genç adama fazlası ile ısınmıştı. Ona nazik bir gülümseme ile baktı. Onun yüzünde gördüğü kaybolmayan kocaman bir gülümseme, Beren' ın de gülümsemesine sebep oluyordu.

"Ve tabii elim boş gelmedim"dediği sıra sevgilisinden ayrılıp, masanın üzerine bıraktığı pasta kutusunu işaret etti.

"Lütfen, çilekli olduğunu söyle"büyük bir heves ile pasta kutusuna ulaşan Çağla, hevesle beklemişti, gelecek olan yanıtı.

"Başka neli olabilir ki zaten" sitemkar çıkan sesi, kızlardan dolayı sürekli maruz kaldıkları çilekli pasta yüzündendi.

"Peki, bu sefer ki kimin adına?”gözleri kutuyu açmaya çalışan Çağla'nın üzerindeyken, söyledi İdil.

"Aramıza yeni katılan Beren adına"gözleri Beren'in üzerinde oyalanan Can, onunla göz göze geldiğinde kibar bir gülümseme gönderdi. Şaşkın bir ifade ele aldı Beren’ i yüzünü. Ona karşı söylenen bu durumu kavrayamamış ve onlardan bir açıklama bekler gibi bakıyordu.

“Bu bir oyun aramızda. Aldığımız pastalar genelde birinin adına oluyor. İlk tadın bakan da, servis eden de o oluyor” Selin’ in masa üzerinde ki, kutu içinde olan pastayı Beren’ e doğru sürükledi.

“Ve bu da senin adına, al bakalım” pasta Beren’ in önüne ulaştığı sıra Nilay’ da hazırladığı; tabak ve çatalları onun önüne sunmuştu.

Böyle şeylere uzak kalsa da, yine de halinden oldukça memnundu Beren. Ona uzatılan pastayı biraz daha yaklaştırdı kendine. Kutuyu açıp, o güzel manzarayı diğerlerinin de beğenisine sunmuş oldu. Tabakların en üstüne bırakılan bıçağı aldı o an eline. Ancak o an Çağla’ nın telaşlı sesini duydu.

“Önce tadına bakmalısın” kelimeler ağzından acele ile çıkmıştı kelimeler. Diğerlerinin gözleri Beren’ in üzerindeydi, onun tepkilerini izliyorlardı.

Bu kez çatallardan birine uzandı. Pastadan ufak bir parça alıp ağzına yaklaştırdığında, diğerleri hipnoz altında gibi onu izliyordu. Şanslıydı ki çilek en sevdiği meyveydi. Çatalın ucundaki parçayı ağzına kabul ettiğinde, bir şölen yaşıyordu bedeni. Ardından diğerlerine de servis yaptı. Herkes kendi pasta dilimi ile ilgilendiği sıra Selin, aklında biriktirdiği cümleleri döktü ortaya.

“Aslında dün ki yemekte söylemeyi unuttuğumuz bir konu var” pastası ile ilgilenen bireyler, Selin’ ın sözleri ile gözlerini ona çevirmişlerdi.

“Nedir o?” diyen Can, elindeki çatalı pasta tabağının yanına bıraktı.

“Biz, burada elde ettiğimiz kazancı; esirgeme yurtlarına bağışlamak istiyoruz” konuşurken sesinin tereddütsüz çıkıyor olmasının nedeni onun ne kadar güçlü bir kız olduğundandı. Bahsi geçen durum şuanda keyifle pastasını yiyen aile için zor bir durumdu. Birlikte konuşup, ortak karara varılmıştı.

“Bu sizin kazancınız, bunu istediğiniz şekilde değerlendirmek yine sizin kararınız” bu kadar kıymetli bir karara varan kardeşlerinden dolayı memnun bir ifade baktı onlara Can.

“Ayrıca verdiğiniz bu kadar beni olduğu kadar diğerlerini de son derece hoşnut edecektir" kızlar buna karşılık olacak yüzlerini kaplayan gülümsemeyi gizleme gereği duymadılar.

“Biz o duvarlar arasında yıllarımızı geçirdik. Nasıl bir yer olduğunu hiçbir zaman unutmadık” sesi titreyerek devam ediyordu Beril, sözlerini.

“Şartların ne kadar yıpratıcı olduğunu biliyoruz. Bu yüzden biraz olsun onları mutlu etmek istiyoruz” gözleri dolan sevgilisini gören Can, kolları arasına aldı onu. Her biri sanki yeniden dönmüştü o günlere. Yetimhane duvarları arasında geçen günleri, yılları bir sancı gibi saplanıp, ağır geliyordu onlara. Sıkı sıkı sarıldı sevgilisine Can, her ne kadar kendi içinde zor olsa da, şuan narin sevgilisi ile ilgilenmeliydi. Beren ise olanları biraz şaşkın gözler ile izliyordu. Duyduğu, gördüğü şeylere bir anlam yüklemeye çalışıyordu.

Arkadaşı Derya'nın anlattığı aile ile bu aile gerçekten aynı mıydı? Bu aile gerçekten insan mı katlediyordu? Depo diye bir yer gerçekten var mıydı?

İnsanlara korku salan bu aile nasıl bu kadar sağduyulu olabilirdi? Birbirlerine karşı bu kadar hassas olurken, nasıl işkence edip, çığlıklarını dinliyorlardı.

Ellerinde çilekli pasta kutusu taşırken, bellerinde silah taşıyorlar mıydı? Bu duruma bir anlam veremiyordu Beren, kafasında bir yığın soru belirmişti. Ancak bunların cevabını zamanla alabilirdi.

_

Aradan geçen zamanın ardından Can, şirkete gitmesi gerektiğinden restorandan ayrılmıştı. Kızlar ise yeniden gelmeye başlayan müşteriler ile ilgileniyorlardı. Akşam saatlerine kadar devam eden bu durum ardından artık çıkış saati gelmişti. Beren üzerini değiştirmek için soyunması girmişti. Aklında olan birçok soru nedeni ile odadaki sehpanın üzerinde telefonunu almadan çıktığını fark etmemişti. Sabah hüzünlü kabristan ziyareti, öğlen Can'ın ziyareti sırasında aile hakkında öğrendiği farklı bir yön; hepsi bir anda fazla gelmişti.

“Yarın rüşürüz” diyerek restorandan ayrılmak için kapıya yürüdü Beren.

“Seni biz bırakalım” o an diyen Beril ile göz göze geldi. 

“Teşekkür ederim ama hava iyi, biraz yürümek istiyorum" diye nazikçe edilen teklifi geri çevirdi Beren. 

“Peki, dikkatli git öyleyse” Beril, aldığı yanıttan biraz hoşnutsuz olsa da, yine de fazla ısrarcı olmak istemiyordu.

“Siz de öyle" ufak bir el hareketi ile onlara veda edip restorandan ayrıldı. Diğerleri de fazla vakit kaybetmeden çıkmak için hazırlanmış ve onlarda ayrılmışlardı restorandan.

_ 

Beren son bir saattir bakışmaya devam ettiği kitaptan başını kaldırıp, saate baktığında hayli geç bir saat olduğunu görmüştü. Evine ulaştıktan sonra kendi ihtiyaçlarını gidermiş ve artık biraz dinlenmek için kendine zaman ayırmıştı.  Aklını kemiren sorular onu rahat bırakmak istemez gibiydi. Uzun zaman önce eline alıp, okumaya çalıştığı kitaptan tek bir satırı bile anlamamıştı. 

Aile hakkında büyük bir ikilem yaşıyordu. Bir yandan arkadaşı Derya'nın anlattıkları, diğer yandan ise kendi şahit oldukları… Hangisinin gerçekten olduğuna dair şüpheye düşmüştü.

İnternet'te onlar ile ilgili bir haber bulabilme düşüncesine kapılmıştı, o an. Oturduğu sandalyesinden kalkıp, vestiyere bıraktığı çantasının içindeki telefonunu aramaya başladı. Ancak uzun uzun, aramasına rağmen bulamadı.

 Çantasını alıp yere eğildi ve ters çevirip içini yere boşalttı. Çantasının içinde olması gereken her şey tam iken, telefon ne yazık ki orada değildi. Nerede olabileceği konusunda ufak bir hatırlama yaşayan Beren en son soyunma odasında gördüğü hatırladı. Gözleri tekrar saat ile buluştuğunda, aklında restorana gidip, telefonunu almak vardı. Saat hayli geç olsa da hem biraz hava almak için, hem de aklındakilerden biraz olsun kurtulmak için hazırlanıp, evinden ayrıldı.

 _ 

 Malikâne sakinleri normal saatler geçiriyordu o sıra. Erkekler oyun odasına vakit geçirirken, kızlar sinema salonunda film izliyorlardı. Ares ise bodrum katında ki toplantı odasında, tahsilat defterini inceliyordu. O sıra telefonun sesi yankılandı odada. Önünde durduğu dolanın önünden ayrılıp, masaya bıraktığı telefonu almak için ilerledi. Arayan, restoranın önünde gözetleme yapan adamdı. Arayamadı yanıtladı beklemeden.

 “Söyle"

 “Efendim, araba yine burada” dedi adam gözleri karşısındaki arabadan gözlerini ayırmadan izliyordu.

 “Sen beklemeye devam et. Oraya geliyorum” telefonu kapatmasının ardından, efendisinin oraya ulaştığında, yaşanacak olan şeyler hakkında tahminler yürütmeye başladı adam. Gözlerini ayırmadan baktığı bu arabanın sahibi kesin olarak baltayı taşa vurmuştu. Ares Karal’ ın bu adama yapabileceği şeyler hiçte insanı olmayacaktı. Elindeki dosyayı masanın üzerine bırakıp, sandalyesinin arkasına aştığı takım elbisesinin ceketini yeniden üzerine geçirdi. Sert adımlarla ilerledi kapıya. Canına susamış olan herkimse onu kana doyurmak için atıyordu adımları. Odadan ayrılıp, merdivenlere ulaştığında seri adımlar atarak ilerliyordu. Sonunda oyun odasına ulaşmıştı Ares.

“Bir ara gel de, sana ders vereyim kardeşim”langırt ile oynayan erkekler kendi aralarında maça dalmıştı. Anıl kazanmaya yakın olduğundan daha rahattı.

“Sus sen biraz, daha maç bitmedi” diye kızgın ses tonunu saklamadı kardeşinden.

 “Haberin olsun diye söylüyorum Can; on beş dakika kaldı” Cenk’ de en az Anıl kadar kardeşini sıkıştırırken, Can umutsuz olmasına rağmen tüm çabası ile topu kaşılıyordu. Can ve Mert bir takım, Anıl ve Cenk ise karşı takım olurken; Egemen süreyi tutan hakemdi.

Ares’ in odaya girdiğini ilk far eden Egemen olmuştu.

“Bir yere mi gidiyorsun?” anın ifadesinde olan gerginliğin farkına varmıştı.

“Halletmem gerek bir iş var” diye kısa açıklayıp adımlarını yavaşlattı.

“Ne işi?” diyerek atlayan Anıl, Egemen’ in o an ona gönderdiği öfkeli bakışlara maruz kalmıştı. Evin açıklanmamış bir kuralı gibiydi; erkeklerin açıklamasının ardından daha fazla soru sorulmaz ve Ares asla sorgulanmazdı. Karanlık işlerini uzun uzun sevgililerinin bilmesine gerek görmediklerinden bu böyle devam etmişti. Bu aslında kızlar iyiliği için olan bir durumdu. Ares’ in sorgulanmaması da onların, ona olan saygı duydukları içindi.

“Biz de gel-“ Mert’ in sözlerini kesen Ares olmuştu.

“Gerek yok, ufak bir iş. Siz oyununuza devam edin” adımları tekrar hız kazanmış ve odadan ayrılmıştı. Bu durum kardeşlerin canını sıksa da onun istemediği hiçbir şey yapmak istemiyorlardı. Onun yanında olup, bu halledilmesi gereken işi el birliği ile yapmak isteseler de ellerinden şuan için daha bir şey gelmiyordu. Arabasına ulaşan Ares, sürat ile ayrılmıştı malikaneden. Bu onun için ufak bir işti. Azrail’ine kendi ayakları ile gelen bu adamı karşılayıp, istediğini verecekti ona.


Yorumlar

  1. Ahhhh gene harika bir son 😍😍❤️❤️

    YanıtlaSil
  2. Harika bir bölüm. Yeni bölümü sabırsızlıkla bekliyorum.💜

    YanıtlaSil
  3. Çok heycanlı sabırsızlıkla bekliyorum 💜💜

    YanıtlaSil
  4. yeni bölüm yeni bölüm yeni bölüm

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...