Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 62. Bölüm

 


Aradan geçen zamanın ardından nihayet üç araba arka arka yola koyulmuştu. Kızların her biri farklı bir kıyafet giymek durumun kalsalar da, o an içlerinden hiçbiri bunu sorun etmiyordu. Sevdiği insanı diğer gözlerden bile sakınan bir insanın bu kadar kıymetli kıskanması, neden karşı tarafı rahatsız etsin ki? Biraz kibar bir dil, alçak bir ses tonu ve birkaç süslü kelimelerle süslenmiş olan hangi istek geri çevrilirdi?

Restorana ulaşan aile bireyleri, park yerine bıraktıkları arabalarından inmiş ve ellerini kavradıkları sevgilileri ile restorana doğru ilerlemeye başlamışlardı. Diğerleri son derece keyifle, etrafı izlerken, Ares şuan burada olmaktan kendini son derece rahatsız hissediyordu. Etrafı sürekli gözleri ile tarayıp, aksi bir şey olup, olmadığını anlamaya çalışıyordu. tedirgin halini kardeşleri fark etmesin diye yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirmişti.

Şık bir görünümüne sahip olan restorandan içeriye adım atan aile bireylerini, garsonlar karşılamış ve onları içeri buyur etmişlerdi. Üzerinde taşıdıkları garsonlara uygun kıyafet ve yüzlerindeki sıcak gülümseme ile gelen müşterileri iyi ağırlamak için bir çaba içerisindeydiler.

Rezervasyon işleri ile Cenk ilgilendiğini için yanına gelen garsona adını söylemiş ve ardından garsonda aile bireylerini onları için rezerve edilen masaya yönlendirmişti. Her birinin gözleri restoranın içinde gezinmeye başlamış ve fazlası ile beğenmişlerdi.

Aile bireyleri onlara ait olan masaya ulaştığında, kendi düzenlerinde masaya yerleşti. Beren’ in gözleri genel olarak sevgilisinin üzerinde gezerken, onun burada olmaktan memnun olmadığını biliyordu. Göz göze geldiklerinde, sevgilisinin gösterdiği gülümsemenin kolaylıkla gerçek olmadığını anlayabiliyordu. Böyle bir ortamda yalnızca kardeşleri için bulunduğunun da, pekâlâ farkındaydı. Ancak yinede, hiçbir şekilde bunu kardeşlerine yansıtmadığı için ona karşı bir kez daha hayranlık duyuyordu.

“Güzel seçim kardeşim. Hem sakin, hem de hoş bir ortamı var” Can, yine uzayıp giden sessizlikten sıkılmış ve masaya ses getirmek için işe koyulmuştu.

“Birkaç yere baktım. Ama benim de en beğendiğim burası oldu. Buranın manzarası, diğer yere göre daha iyiydi” Cenk’ in sözlerine onay veren, kardeşler arasında, Çağla’ nın hevesli sesi dolmuştu kulaklarına.

“Acaba geri sayımın sonunda, havai fişek gösterisi olacak mı?”

“Çağla, yirmi beş yaşındasın, biliyorsun değil mi?” Beril’ in onun sözlerinin ardından gözlerinin devirirken, Çağla’ da onun sözlerinin ardından gözlerini devirmişti.

“Benimle uğraşmayınca, günün geçmiyor mu, senin?”

“İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş, güzel kardeşim” Beril, onu kızdırmak için göz kırpmıştı.

“Gözlerim yaşardı, kardeşim” sahte gözyaşlarını hayali olarak kurulamaya başladığında, onunla bir daha göz göze gelmemeye çalıştı. İkisi de birbirleri ile uğraşmayı seviyordu. Küçük yaşlardan beri sürekli olarak birbirlerine zıt gitmekten büyük keyif alıyordu ikisi. Yanlarına gelen garson siparişlerini sorduğunda, kimi bildiği bir yemeği tercih etmiş, kimi de, menüde adını görüp, garsonun açıklamasının ardından hiç bilmediği bir yemeğin adını merak etmişti. Aradan geçen kısa zamanın ardından ise tüm siparişler hazırlanması için garson hızlı adımları ile mutfağa doğru ilerlemişti.

 “Şuan söylemek yerimi bilmiyorum ama biz bugün Mert ile birlikte iki düğün içinde, tarih aldık” Egemen’ in sözlerinin ardından masaya yeniden ses gelmişti. Bu sabah, iki gençte sevgililerinden nüfus cüzdanlarını istemiş ve bugün tarih alacaklarını bildirmişlerdi. Bu yüzden Egemen’ in söylediği onlar için pekte sürpriz olmamıştı.

“Ne zaman, peki?” Ares’ in sorusunun ardından her birinin merakı da giderilmiş olacaktı. İçlerinde hala bugünleri yaşıyor olduklarına inanamayan dahi vardı zira tüm bu şeyler Beren, hayatlarına girdikten sonra gerçekleşmeye başlamıştı.

“Dört gün sonraya gün verdiler” onun sözlerinin ardından Çağla ve Nilay göz göze gelmişti. Dört gün sonra artık sadece sevgili değil, evli bir çift olacaklardı.

“O zaman yarından itibaren düğün hazırlıkları başlasın” Anıl’ ın söylediği bu sözün ardından Beren’ in üzerinde hissettiği bakışları fark edip, başını kaldırdığında, sevgilisi ile göz göze gelmişti. Son düğü sırası onlarda olsa da, ilk iki düğün birlikte olacak ve bu sıranın daha kısa bir hal almasına neden olmuştu. Ares sevgilisi ile göz göze iken, aklından; evlilik diye geçirmişti. Bu bir yemindi onun için. Birlikte yaşamaya, birlikte yaşlanmaya ve bir beden olarak acıları, sevinçleri karşılamaktı. Aynı düşüncelere, aynı sonuca ulaşmaktı. Hem fiziksel hem de mental olarak bir birleşim demekti. Beren ile bir an evvel bu duruma gelmenin düşüncesi ile bir dolu dualarda bulundu Ares.

Sipariş ettikleri yemekler sonunda aile bireylerinin önüne sunulduğunda, yemek başlamıştı. Etrafta olan diğer insanların varlığı ile daha dikkatli davranmaya özen gösteriyorlardı. Alışık olmadıkları bir ortam ve fazlası ile kalabalık olmasının nedeni ile gerilmeden de edemiyorlardı.

Aile bireyleri yemeklerine keyifle devam ettiği sıra bu özel gece için birkaç arkadaşı ile eğlenmeye çıkan Faruk İncetaş, oturduğu masasından tuvalet ihtiyacı için ayaklanmıştı. Bundan birkaç gün önce Ares’ lerin şirketinin arsasını almak için teklif verdiği ancak adamın kendini bilmezliği nedeni ile anlaşmanın bozulduğu; Faruk İncetaş. Lavaboya doğru ilerlediği sıra gözlerine çarpan tanıdık simalar ile adımları o yöne doğru ilerlemişti.

“Vay canına, kimleri görüyorum böyle” sesin geldiği yöne dönen aile bireyleri, karşılarında bu adamı görmekten son derece rahatsız olmuştu.

“Bu tarihinizde bir ilk sanırım Ares Bey. Böyle bir gece sizi ve ailenizi göreceğim hiç aklıma gelmezdi” kızlar masalarına kadar gelen bu adam ile ilgilenmekten vazgeçip, önlerindeki lezzetleri yemeklerine geri dönmüşlerdi. Erkekler ise geceleri mahvetmeye çalışan bu adama karşı öfkeli gözlerle bakarken, bir an evvel başlarından defolup, gitmesini umuyorlardı. Ares bu adamın tatsızlık çıkmadan kendi ayakları ile gitmesini sabırla bekliyordu.

“Bizim de, böyle bir gecede karşılaşmak isteyeceğimiz son kişi bile değildiniz. İnanın bana” sözlerinin ardından dirseklerini masanın üzerine koyan Can, ellerini de birleştirmişti. Onun yüzüne bile bakmaktan alıkoymuştu kendini.

“Ama bakınız, hayat tesadüflerle dolu ki; şuan karşılaşıyoruz. Hem de hiç beklemediğimiz bir anda. Her neyse size rahatsızlık vermeyeyim. Afiyet olsun size” arkasını dönüp, gitmek için hareketlendiğinde, ondan böyle erken kurtulduğu için şükretmişlerdi. Ancak o an uslu durmak istemeyen bu adam, o an aklına gelen şey ile yeniden aile bireylerine dönmüştü. Masalarına birkaç adım daha yaklaştı.

“Burada, söylemeyi unuttum. Hanımefendiler, eğer bu masadan sıkılırsanız; sizi bizim masamızda ağırlamaktan mutluluk duyarız” onun sözlerini dinleyen Ares’ in aklında; tabağının yanında duran ve bu şık restorana yakışan bıçağı alıp, bu ağzı boş laf yapan adamın boğazını herkesin gözü önünde kesmenin hayali vardı. Bunu yapmamak için dişlerini sıkıyordu Ares.

Onunla birlikte diğer erkeklerde, bu adamın boğazına yapışmamak için kendi sakinleştirmeye çalışıp, bu adam yüzünden bu özel geceleri bozmaya değer görmüyorlardı. Can sandalyesinden kalkmak için hareketlendiğinde, Cenk onun kolunu kavramış ve yapmasına engel olmuştu. Herkesin gerildiği şu sırada Ares, sözlerin üzerinden birkaç saniye geçmiş olmasının yanında; sandalyesini geriye ittiğinde, oturduğu yerden hışımla ayaklanmıştı. Tüm gözlerin ona döndüğü bir vakit karşısındaki adam o an kaçmayı bile düşündü. Ancak etraftaki kalabalığın içinde Ares Karal’ ın çokta cesur davranamayacağını düşünüyordu.  Onun ifadesiz yüzü ile kendisine gelen bedenini izleyen adam, ne kadar kızdığını ya da ne yapacağını kestiremediğinden bir hayli korkmaya başlamıştı.

Tüm bu zaman içinde Beren, sevgilisinden gözlerini bir an olsun ayırmıyordu. Şuan onları rahatsız eden adamın bile bile lades dediğinin farkında olarak yine de, bunca insanın içinde Ares’ in kötü bir duruma düşmesini istemiyordu. Adamın da, zaten amacı tam olarak bu değil miydi?

Ayakkabısının çıkardı tok sesler eşliğinde, adama yaklaşmak üzere olan Ares’ i yarı yolda durduran Egemen olmuş ve onun kolunu kavramıştı. Ares’ in gözleri öfke ile adama doğru ateş püskürtürken, Egemen onu kolundan sıkıca kavramıştı.

“Ares, şuan ortam hiç müsait değil. Kızlarında daha fazla keyfi kaçmasın. Senden rica ediyorum, kardeşim” onun kulağının hizasına gelen söylediğinde, Ares’ in bu sözüne kulak asmasını istedi. Ares, öfkeli gözlerini Egemen’ e çevirdiğinde, Egemen onun kolunu bırakmıştı. Onun sözlerine hak veriyordu. Zira bu aile için önemli bir geceyken, bu kendi bilmez yüzünden Ares’ in bugünün bozulmasından yana değildi. Egemen’ in yanından geçip, adama doğru ilerlemeye başladığında, herkes korku ile olacakları beklerken, Ares’ in o an yaptığı tek şey; onu hızla göğsünen itmek olmuştu.

“Defol gözümün önünden”

“İyi geceler dilerim size” gevrekçe sırıtıp daha sonra yanlarından ayrılmak için adımları ilerleri doğru atmaya başladı. Adam gözden kayboluncaya kadar arkasından bakan Ares, biraz olsun kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.

Aradan geçen zamanın ardından aile bireyleri yavaş yavaş eski keyiflerine geri dönmeye başlamıştı. Ares, konuşmak istediği şeyi kafasında toparladığında, önce boğazını temizlemiş ve ardından dudaklarını aralamıştı.

“Yarın, Mehmet amca ve Meliha teyzeyi arayıp, düğün tarihlerini bildirelim” onun sözlerinin ardından adı geçen Mehmet Beyin ardından Can ve Anıl göz göze gelmiş ve işin kötü tarafı bunu Ares’ de fark etmişti.

“Evet, haklısın. Erken haber vermek iyi olur. Hazırlık aşamasından da, burada olmak isteyebilirler” kardeşleri kendi aralarında konuşurken, Egemen Ares’ in, yemeği ile oynayan Anıl’ ı izlediğini fark etmişti.

“Hazırlık dedin de, aklıma geldi. Bir de, çeyiz meselesi var değil mi?” masada bulunan birkaç kişi dışında, buna kahkaha ile gülmüştü bireyler. Ares, böyle bir cümleyi aslında Anıl’ dan beklerken, Cenk’ den duymuş olmayı daha da garipsemiş ve tüm ilgisini onun üzerine vermişti. Az önce geceleri suistimal eden adamdan dolayı mı, yoksa aklında başka bir şey mi, var; anlamaya çalışıyordu. Ares’ in gözleri Anıl’ ın üzerinde oyalandıkça bundan rahatsız olmuştu. Anıl fazlası ile açık verirken, onun tavırlarından dolayı Ares’ in şüphelenmemesi içten bile değildi. Ares elbette bu durumu ona sorup, öğrenmek isteyecekti.

“Meliha teyze, hepimizin çeyizini bir günde bile hazır eder. Ben adım gibi eminim bundan” Beril’ in söylediği ile masada yine kahkaha sesleri yükselmişti.

Yemeklerin sonu geldiğinde, aile bireyleri bu kez kendilerine tatlı siparişi vermiş ve kısa zaman sonra siparişleri önlerine sunulmuştu. Keyifle sohbet edip, günün keyfini çıkaran kardeşlerinin yanı sıra Ares, cebinden telefonun çıkarmış ve bu işin altından kalkabileceğine inandığı bir adamına; Faruk İncetaş’ ı, restorandan ayrıldıktan sonra ona getirmesini emretmişti. O an emri alan adam ise hemen harekete geçmiş ve restoranın önünde, Faruk İncetaş’ ın çıkmasını beklemişti. Malum kişiyi kaçırmamak için gözleri dört açmış ve dikkatle adamı bekliyordu.

O sıra Faruk İncetaş ise az önce Ares Karal’ a posta koyduğunu sanarak, bunun keyfini çıkarıp, aynı masada olduğu kadim arkadaşları ile felekten bir gece çalıyordu. Kahkahaları öyle yüksekti ki, diğer masalar bile bundan rahatsız olmaya başlamıştı. Öyle çakır keyif bir hale gelmişlerdi ki, arkadaşları ile garsona; dansöz çıkıp, çıkmayacağını bile sormuşlardı. Hayır, yanıtını aldıkları an ise arbede çıkarmış ve bu ta aile bireylerinin bile dikkatini çekmişti. Ailenin ilgisini onların üzerinden çekmek isteyen Can, ortamda farklı bir konu açmaya hazırlanıyordu.

“Siz ne düşünüyorsunuz, bilmiyorum ama bence Anıl, haklıydı. Biz de üçlü düğün yapmalıyız. Hatta çok beklemeye bile gerek yok. Birkaç gün sonra mesela” Can’ın sözlerine odaklanan aile bireylerinin hiçbir bu fikri garipsememişti.

“Bence de, öyle olmalı. Hem zaten Mehmet amca ve Meliha teyze de, hazır gelmişken beklemenin bir manası yok” Cenk, sözlerinin ardından bu fikri nasıl karşıladığını öğrenmek için gözlerini, sevgilisine çevirmişti.

“Bu fikir gerçekten mantıklı aslında nasıl olsa, söz, nişan ya da kına gibi şeyler olmayacak. Sadece bir nikâh için neden bekleyelim” Beril, Anıl, bunu ilk söylediğinde dahi beğenmiş ve bu durum için heyecanlanmıştı.

“Anıl?” Ares’ in sesini duyan Anıl, zorlanarak da olsa, iç dünyasından ayrılmış ve gözlerini Ares’ in keskin bakan gözlerine çevirdi.

“Sanki burada değilsin” onun sözlerinin ardından kendi ile birlikte Can’ da telaşa kapılmıştı.

“Ben sadece konu üzerinde, detaylı düşünüyordum” sessizliğini böyle bir bahane ile örtmeye çalıştı o an.

“Bu fikri ortaya atan benim. Böyle olması beni de, fazlası ile memnun eder” Anıl’ bu sözlerinin kesinlikle doğruyu yansıtıyordu ve Ares’ de konuşan kardeşine hiçbir şüphe duymadan dinlemişken, onun farklı bir sorunu olduğunu biliyor ancak şuan için ertelemeyi seçmişti.

“Sen ne düşünüyorsun?”Selin, Ares’ in fikrini merak etmiş ve gözlerini ona doğru çevirmişti.

“Daha öncede söyledim. Bu sizin düğününüz. Nasıl olmasını istiyorsanız, öyle olmalı” onun bu sözlerinin ardından Anıl’ ın birkaç gün önce sunduğu bu fikre daha çok ısınmışlardı. Can ise o an en yakın zamanda, kendilerinin de, nikâh tarihi almalarını kendine tembihliyordu.

Saatler ilerlemiş ve saatin gece yarsını göstermesine saniyeler kalmıştı. Kibar sesli bir garson havai fişek gösterisi olacağını bildirmişti. Diğer masalardan ayaklanan inşalar gibi aile bireyleri de, bu gösteriyi kaçırmamak için restoranın teras kısmına ilerlemişti. Havanın soğu keskin olsa da, kar yağışı yoktu. Şiddetli esen rüzgâr bir tokat gibi çarpıyordu, terastakilerin yüzlerine. Üzerlerindeki kabana rağmen üşümeye devam eden kızlar, sevgililerine daha çok sokulmuş ve onları kollarının arasına girmişti.

Ondan geriye saymaya başladıklarında, herkes çocuklar gibi şendi o an. Üç, iki, bir; koca çığlıklar ve arka arkaya karanlık gökyüzünü renklendiren havai fişek ile süslenmişti, şehir. Yeni yılı nasıl karşılarsan, bütün yılın öyle geçer, inananlar; eşi ya da sevgilisi ile dudaklarını birleştirmiş ve yeni yılı öyle karşılamıştı. Kimi sadece sarılmayı seçerken, kimi de, kalbini avuçları arasına bıraktığı bedenin gözlerine bakarak karşılamıştı. Coşkuyla kutlanan yeni yılın ilk saatleri, bireyler artık restorandan ayrılmış ve malikâneye doğru yola koyulmuştu.

Yol boyunca ilerleyen arabalar ile erkeklerin o an aklında olan, bu geceyi zehir etmeye çalışan Faruk İncetaş’ ın cezasının ne zaman ve ne olacağının sorusuydu. Ares’ in bunu böyle bırakmayıp, o adama bir ceza vereceği herkes tarafından bilinen bir gerçekti.

Sonunda malikâneye ulaşan arabalar, kendilerine ait olan park yerinde durmuştu. Arabadan inip, eve doğru ilerleyen kızların her birinin yüzünde, günün keyfini çıkaran bir gülümseme ile evlerine doğru ilerledikleri sıra erkeklerde, onların peşi sıra arkasından gidiyordu. Onların akıllarında hala o adama Ares’ in nasıl bir ceza keseceği konusu vardı. Zira artık depo yoktu. Hem artık hayatında Beren varken, üstelik evlilik yolunda ilerlerken, yine de oraya gitmek ister miydi? Ares bu adamı öldürecek miydi? Bu adam Azrail’ e bile bile kafa tutmuşken, Ares, onun canını almak için mi bu kadar sessizliğe gömülerek, düşünlerinin esiri olmuştu?

Kardeşler, o adama çok fazla öfke duyarken, bunun sebebi ise; sönmek üzere olan bir közü yeniden alevlendirdiği içindi. Kaç kişiyi yakardı bu ateş, ne kadar uzağa ulaşıp, hasarı ne kadar olacaktı?

Kapıdan içeri girip, portmantonun önünde paltolarını çıkaran aile bireyleri, o an Ares’ in telefonuna gelen bildirim sesini duymuştu. Ares bunu beklediği için telefonunu eline almış ve gönderilen mesajı okumuştu. Erkekler bunun ne olabileceği konusunda elbette tahmin yürütüyor ve bundan emin dahi sayılırlardı.

“Çıkalım” ve tahminlerinde yanılmamış onun bu sözünün ardından her birini olan şeyi kavramıştı. Tüm bireyler onun hareketlerine dikkat kesilmişti. Onun bu sözünün tek anlamı tahsilatı. İster istemez korkuya kapılsalar da, olanlardan sonra Ares’ in yine böyle bir şey yapacak olması onları daha fazla üzüyordu. Egemen ve Mert o an göz göze gediğinde, sanki onun bu fikrinden caydırmanın bir yolunu arıyor gibiydiler. Maksatlarının karşı gelmek değilde, yeniden buna bulaşmasını istemediklerini öylece nasıl anlatabilirlerdi?

Ares’ in söylediği o tek sözün ardından Beren öylece durup, onun yüzüne bakmıştı. Bu kadar rahat olmasına dayanamadı. Onun sesinde ya da hareketlerinde hiçbir tereddüt yoktu. Beren buna hayret etti. Ailesini el üstünde tutan Ares, bugün maruz kaldıkları şeyin hesabını elbette sormak isteyecekti, onu anlıyordu. Ancak ölümden başka bir yolun mümkün olup, olmadığını sormak istiyordu. Kendi buna cesaret edemedikçe, kardeşlerinin bir şey demesini beklemiş olsa da, en az kendisi kadar sessiz olduklarını gördü. Kapıdan çıkan ilk Ares olmuş ve ardından diğer erkeklerde, onu takip etmişlerdi.

Beren o an gözlerini diğer kızlara dönmüş ve onları durdurmaları gerektiğine dair bir şeyler söylemişken; Beril, onun gözlerine bakarken, ellerini iki yana açıp, yapabilecekleri hiçbir şeyin olmadığını ima etmişti.

Kimse bu olanlardan dolayı memnun değilken, her birinin elleri kolları bağlı kalmıştı. Onun karşısında çıkıp gitme demek, Ares’ in ne halde gelmesine sebep olacağını bildiğinden içlerinden hiçbiri de, buna cesaret edemiyordu. Ares ailesi ile bu kadar ileriye dönük, güzel hayaller eşliğinde ferah bir hayat sürerken, yeniden o karanlığın ortasında evini kurar mıydı?

Tüm bunlar Ares’ e karşı güvensizlik değil miydi? Onun Azrail olmaya razı geldiğini veo kâbuslarının yeniden başlamasına müsaade ettiğini kim söyledi? Onun amacı gerçekten o adamın canını almak mıydı? Şuan attığı adımlar, katledeceği kurbanına mı, ilerliyordu.

Üç araba arka arkaya uygun bir süratle karanlık gecede ilerliyordu. Önde giden Ares’ in arabası diğerlerine yön vermiş her biri deponun yolunda ilerlemeye başlamıştı. Erkekler deponun yerine olmadığını kendi gözleri ile görmüş hatta oranın nasıl yok olma aşamasından birçoğu önderlik etmişti. Nereye gittikleri hakkında meraka düşmüşken, önde giden Ares’ in arabası ıssız olan yolda durduğunda, diğerleri de, hemen arkasında durmuştu.

Ares arabasından indiğinde, kardeşler de, onun gibi arabalarından inip, yola çıkmış ve Ares’ in ilerleyen adımları ile ileride bekleyen aracının yanına varmışlardı. Ön kapıdan kendi adamlarından biri inmiş ve daha sonra arabanın arka kapısını açmıştı. Kolundan tuttuğu adamı sürükler gibi çıkardı arabadan. Nihayet karşılarında; elleri, ayakları bağlı olan Faruk İncetaş’ ı görebilmişti kardeşler. Onu kolundan tutan adam efendisine doğru ilerletmiş ve karşısına getirmişti.

“Bu gece fazlası ile ailemin huzurunu kaçırdın. Artık ceza vakti” ses tonu karşısındaki adamdan ne kadar nefret ettiğini hiçte saklamadan onun gözüne sokuyordu. Adamın yanından ayrılan Ares, kendi arabasının bagajından araba çekme halatını alıp, tekrar onun yanına varmıştı. Herkes büyük bir merak ile onu izliyor ve olacakları bekliyordu. Hiçbirinden bu sessiz gece cıt sesi bile çıkmıyor öylece onu izliyorlardı.

Elinde tuttuğu halatın bir kancasını adamın bağlı olan ipine geçirmiş ve ardından sağlamlığını kontrol etmişti. Diğer ucunu ise kendi arabasının çeki demirine geçirmişti. Son olarak da kendi arabasına binmek için hareketlenmişti.

“Eğlence düşkünü olan bu adamı, hadi biraz eğlendirelim” kardeşler o an, verdiği cezanın bu olduğunu kavrayamadılar. Hepsi o an; sadece bu mu demişti. İşkence ya da öldürme yoktu ve bunu bir süre kavrayamadılar. Adam için zor bir ceza olsa da, sadece ona yaptığının karşılığını vermek içindi. Eski günler de, olduğundan çok daha uzak ve daha usturuplu bir cezaydı. Böyle bir cezayı memnuniyetle kabul eden kardeşler, onu başları ile onaylayıp, arabalarına ilerlemişlerdi.

Adamın cezası saatlerce sürmüştü. Ares arabasını çalıştırmış ve yolda ilerledikçe uygun bir hızda sürmüştü. Adam ise arabaya bağlı olduğu için öylece arkasından gitmek zorunda kalmıştı. Ares bu ceza için ıssız olduğunu düşündüğü yolları seçmişti. Zira diğer insanların arabanın arkasında koşturan adamı görmek pekte iyi sonuçlar doğurmayacaktı. Adam arabanın hızı nedeni ile koşarak ilerliyordu. 

Geçen her dakika daha da yoruluyor ve içini kaplayan korkusu daha da büyüyordu. Ya, bacaklarım bedenimi daha fazla taşımaz da, düşersem… Bunun düşüncesinden bile korkan adam, daha fazla koşmak için kendi zorluyordu. Kaç saattir böyle bir haldeydi, artık hesaplayamıyordu. Başına bunları açan diline edebildiği en ağır hakaretleri ediyordu adam. Ares Karal, onu bu hale getiren adam olsa da, ona bulaşan dili yüzünden aslından şuan bu haldeydi. Bir anda adamın korktuğu başına geldi ve yorgun düşen bacakları daha fazla bedenini taşıyamadığından yere kapaklandı. 

Yerle buluşan bedenini bir acı kapladı. Araba ilerledikçe diz kapağından ve dirseklerinde, sürtünmeden dolayı sıyrıldığını hissedip, acı içinde kıvranıyordu. Dikiz aynasından devamlı olarak arkayı kontrol eden Ares, adamın bedenini göremediğinde, düştüğünü anlamış ve hızını düşürüp, ardından arabayı durdurmuştu. Aynı zamanlı olarak, Egemen ve Can’ da kullandıkları arabalarını, durdurmuştu. 

Adam bir süre öylece yerde kalırken, derin derin soluyordu. Kalkamıyordu. Bu cezanın daha ne kadar devam edeceğini bilememek onu daha da telaşlandırıyordu. Belki de, bu ceza güneş yüzünü şehire gösterene kadar devam ederdi. Ares Karal acımasız bir adam diye geçirdi, içinden. Bir an aklından; öldürseler daha mı, iyi olur diye geçti. Ares, adamın kalkıp, kalkmadığını dikiz aynasından kontrol ediyor ve öylece bekliyordu.

 Onun ne acelesi vardı, ne de sabırsızlığı. Bu adamı layık ile cezalandırmak için bütün gecesini ayırabilirdi. Dirseğini kapıya dayamış ve başına da, parmakları ile destek verip, adamın kalkmasını beklemişti. Aradan geçen biraz zaman sonra adamın bedenini dikiz aynasından yeniden görebilmişti. Yine saatler geçmiş ama adam hala iplerden kurtulamamıştı. Düştüğü sıra araba, onun kalkması için bekliyor ve ardından aynı hızla devam ediyordu. Başladıkları noktaya geri döndüklerinde, arabalar sağa yanaşarak, durmuştu. 

Adam isyan eden ve parçalanmış bacakları ile yüz üstü yere düşmüştü. Kaçıncı kez olduğunu saymak bir yana artık bunu son olması için içinden yalvarıyordu. Ares arabasından indi ve adımları arkada öylece yatan bedenini yanına ilerledi. Adama bakan ifadesi midesi bulanır gibiydi. Bu adama, bu cezanın az geldiğini düşünse de, daha fazlasının kendi hayatı açısından iyi olmayacağının farkındaydı. 

Ares’ in gözleri, artık bitap bir halde öylece yatan adamın üzerinden geçip, Cenk ile göz göze geldi. Ona işaret verdiğinde, Cenk hemen adama doğru yönelmiş ve onu iplerden kurtarmıştı. Adamı öylece yolun ortasında bırakan bireyler, ardından arabalarına yönelmiş ve malikâneye doğru yola koyulmuştu.

Kardeşler malikâneye ulaştığında gecenin kasveti bir katil gibi tüm şehrin üzerine çökmüştü. Kapıdan içeri girip, paltolarını bırakırken, kızların kaygılandığı geldi akıllarına. Elbette birçok şey düşünmüş ve telaşa kapılmışlardı. Bu yüzden bu durumu düzeltip, hiçbir sorun olmadığını onlarla paylaşmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Her biri arka arkaya merdivenlere yönelmişti. Ancak bir şeyleri açığa kavuşturmak isteyen Egemen, dudaklarını aralamıştı.

“Ares” onun dikkatini çektiğinde, Ares arkasını dönmüş ve birkaç basamak aşağasında olan kardeşinin yüzüne bakmıştı.

“Ben, daha doğrusu biz; bu gece olanlar için gerçekten üzgünüz. Eğer bir böyle br istekte bulunmasaydık… Nasıl telafi edebiliriz, bilmiyorum. Ama özür dilemekten başka yapacak bir şeyimiz yok kardeşim. Bunların olacağını hiç tahmin etmemiştik” Egemen, konuşurken, mahcup olduğu için gözlerini ondan kaçırıyordu. Suçluluk duygusu da, vardı. Mahcup olmuşluk da… Ares elini kardeşinin omzuna koyduğunda, Egemen başını kaldırıp kardeşinin gözlerine baktı.

“Bu gece, bu olay dışında; sizi rahatsız eden bir durum oldu mu?” bu tam anlamı ile bir soruydu. Ares’ in gözleri, diğer kardeşleri ile de, denk geliyordu. Her biri başını iki yana sallamıştı.

“Benim için önemli olan sizin iyi vakit geçirmiş olmanız. Aksi takdirde; bu olay, sizin güzel gecenize gölge düşürmüş olması üzer beni, sadece. Eğer iyi vakit geçirdiyseniz, gerisinin pek bir önemi yok; benim için” sözleri ile ses tonu da, son derece naifti. Kaygıya düşen kardeşlerini rahatlatmak istedi Ares. Yüzünde ufak bir tebessüm varken, sözlerinin ardından bu kardeşlerini de, yansımıştı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...