Aradan geçen zamanın ardından nihayet üç araba arka
arka yola koyulmuştu. Kızların her biri farklı bir kıyafet giymek durumun
kalsalar da, o an içlerinden hiçbiri bunu sorun etmiyordu. Sevdiği insanı diğer
gözlerden bile sakınan bir insanın bu kadar kıymetli kıskanması, neden karşı
tarafı rahatsız etsin ki? Biraz kibar bir dil, alçak bir ses tonu ve birkaç süslü
kelimelerle süslenmiş olan hangi istek geri çevrilirdi?
Restorana ulaşan aile bireyleri, park yerine
bıraktıkları arabalarından inmiş ve ellerini kavradıkları sevgilileri ile
restorana doğru ilerlemeye başlamışlardı. Diğerleri son derece keyifle, etrafı
izlerken, Ares şuan burada olmaktan kendini son derece rahatsız hissediyordu.
Etrafı sürekli gözleri ile tarayıp, aksi bir şey olup, olmadığını anlamaya
çalışıyordu. tedirgin halini kardeşleri fark etmesin diye yüzüne sahte bir
gülümseme yerleştirmişti.
Şık bir görünümüne sahip olan restorandan içeriye
adım atan aile bireylerini, garsonlar karşılamış ve onları içeri buyur
etmişlerdi. Üzerinde taşıdıkları garsonlara uygun kıyafet ve yüzlerindeki sıcak
gülümseme ile gelen müşterileri iyi ağırlamak için bir çaba içerisindeydiler.
Rezervasyon işleri ile Cenk ilgilendiğini için
yanına gelen garsona adını söylemiş ve ardından garsonda aile bireylerini
onları için rezerve edilen masaya yönlendirmişti. Her birinin gözleri
restoranın içinde gezinmeye başlamış ve fazlası ile beğenmişlerdi.
Aile bireyleri onlara ait olan masaya ulaştığında,
kendi düzenlerinde masaya yerleşti. Beren’ in gözleri genel olarak sevgilisinin
üzerinde gezerken, onun burada olmaktan memnun olmadığını biliyordu. Göz göze
geldiklerinde, sevgilisinin gösterdiği gülümsemenin kolaylıkla gerçek
olmadığını anlayabiliyordu. Böyle bir ortamda yalnızca kardeşleri için
bulunduğunun da, pekâlâ farkındaydı. Ancak yinede, hiçbir şekilde bunu
kardeşlerine yansıtmadığı için ona karşı bir kez daha hayranlık duyuyordu.
“Güzel seçim kardeşim. Hem sakin, hem de hoş bir
ortamı var” Can, yine uzayıp giden sessizlikten sıkılmış ve masaya ses getirmek
için işe koyulmuştu.
“Birkaç yere baktım. Ama benim de en beğendiğim
burası oldu. Buranın manzarası, diğer yere göre daha iyiydi” Cenk’ in sözlerine
onay veren, kardeşler arasında, Çağla’ nın hevesli sesi dolmuştu kulaklarına.
“Acaba geri sayımın sonunda, havai fişek gösterisi
olacak mı?”
“Çağla, yirmi beş yaşındasın, biliyorsun değil mi?”
Beril’ in onun sözlerinin ardından gözlerinin devirirken, Çağla’ da onun
sözlerinin ardından gözlerini devirmişti.
“Benimle uğraşmayınca, günün geçmiyor mu, senin?”
“İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş, güzel
kardeşim” Beril, onu kızdırmak için göz kırpmıştı.
“Gözlerim yaşardı, kardeşim” sahte gözyaşlarını
hayali olarak kurulamaya başladığında, onunla bir daha göz göze gelmemeye
çalıştı. İkisi de birbirleri ile uğraşmayı seviyordu. Küçük yaşlardan beri
sürekli olarak birbirlerine zıt gitmekten büyük keyif alıyordu ikisi. Yanlarına
gelen garson siparişlerini sorduğunda, kimi bildiği bir yemeği tercih etmiş,
kimi de, menüde adını görüp, garsonun açıklamasının ardından hiç bilmediği bir
yemeğin adını merak etmişti. Aradan geçen kısa zamanın ardından ise tüm
siparişler hazırlanması için garson hızlı adımları ile mutfağa doğru
ilerlemişti.
“Şuan
söylemek yerimi bilmiyorum ama biz bugün Mert ile birlikte iki düğün içinde,
tarih aldık” Egemen’ in sözlerinin ardından masaya yeniden ses gelmişti. Bu
sabah, iki gençte sevgililerinden nüfus cüzdanlarını istemiş ve bugün tarih
alacaklarını bildirmişlerdi. Bu yüzden Egemen’ in söylediği onlar için pekte
sürpriz olmamıştı.
“Ne zaman, peki?” Ares’ in sorusunun ardından her
birinin merakı da giderilmiş olacaktı. İçlerinde hala bugünleri yaşıyor olduklarına
inanamayan dahi vardı zira tüm bu şeyler Beren, hayatlarına girdikten sonra
gerçekleşmeye başlamıştı.
“Dört gün sonraya gün verdiler” onun sözlerinin
ardından Çağla ve Nilay göz göze gelmişti. Dört gün sonra artık sadece sevgili
değil, evli bir çift olacaklardı.
“O zaman yarından itibaren düğün hazırlıkları
başlasın” Anıl’ ın söylediği bu sözün ardından Beren’ in üzerinde hissettiği
bakışları fark edip, başını kaldırdığında, sevgilisi ile göz göze gelmişti. Son
düğü sırası onlarda olsa da, ilk iki düğün birlikte olacak ve bu sıranın daha
kısa bir hal almasına neden olmuştu. Ares sevgilisi ile göz göze iken, aklından; evlilik diye geçirmişti. Bu bir yemindi
onun için. Birlikte yaşamaya, birlikte yaşlanmaya ve bir beden olarak acıları,
sevinçleri karşılamaktı. Aynı düşüncelere, aynı sonuca ulaşmaktı. Hem fiziksel
hem de mental olarak bir birleşim demekti. Beren ile bir an evvel bu duruma
gelmenin düşüncesi ile bir dolu dualarda bulundu Ares.
Sipariş ettikleri yemekler sonunda aile
bireylerinin önüne sunulduğunda, yemek başlamıştı. Etrafta olan diğer
insanların varlığı ile daha dikkatli davranmaya özen gösteriyorlardı. Alışık
olmadıkları bir ortam ve fazlası ile kalabalık olmasının nedeni ile gerilmeden
de edemiyorlardı.
Aile bireyleri yemeklerine keyifle devam ettiği
sıra bu özel gece için birkaç arkadaşı ile eğlenmeye çıkan Faruk İncetaş,
oturduğu masasından tuvalet ihtiyacı için ayaklanmıştı. Bundan birkaç gün önce
Ares’ lerin şirketinin arsasını almak için teklif verdiği ancak adamın kendini
bilmezliği nedeni ile anlaşmanın bozulduğu; Faruk İncetaş. Lavaboya doğru
ilerlediği sıra gözlerine çarpan tanıdık simalar ile adımları o yöne doğru
ilerlemişti.
“Vay canına, kimleri görüyorum böyle” sesin geldiği
yöne dönen aile bireyleri, karşılarında bu adamı görmekten son derece rahatsız
olmuştu.
“Bu tarihinizde bir ilk sanırım Ares Bey. Böyle bir
gece sizi ve ailenizi göreceğim hiç aklıma gelmezdi” kızlar masalarına kadar
gelen bu adam ile ilgilenmekten vazgeçip, önlerindeki lezzetleri yemeklerine
geri dönmüşlerdi. Erkekler ise geceleri mahvetmeye çalışan bu adama karşı
öfkeli gözlerle bakarken, bir an evvel başlarından defolup, gitmesini
umuyorlardı. Ares bu adamın tatsızlık çıkmadan kendi ayakları ile gitmesini
sabırla bekliyordu.
“Bizim de, böyle bir gecede karşılaşmak
isteyeceğimiz son kişi bile değildiniz. İnanın bana” sözlerinin ardından
dirseklerini masanın üzerine koyan Can, ellerini de birleştirmişti. Onun
yüzüne bile bakmaktan alıkoymuştu kendini.
“Ama bakınız, hayat tesadüflerle dolu ki; şuan
karşılaşıyoruz. Hem de hiç beklemediğimiz bir anda. Her neyse size rahatsızlık
vermeyeyim. Afiyet olsun size” arkasını dönüp, gitmek için hareketlendiğinde,
ondan böyle erken kurtulduğu için şükretmişlerdi. Ancak o an uslu durmak
istemeyen bu adam, o an aklına gelen şey ile yeniden aile bireylerine dönmüştü.
Masalarına birkaç adım daha yaklaştı.
“Burada, söylemeyi unuttum. Hanımefendiler, eğer bu
masadan sıkılırsanız; sizi bizim masamızda ağırlamaktan mutluluk duyarız” onun
sözlerini dinleyen Ares’ in aklında; tabağının yanında duran ve bu şık
restorana yakışan bıçağı alıp, bu ağzı boş laf yapan adamın boğazını herkesin
gözü önünde kesmenin hayali vardı. Bunu yapmamak için dişlerini sıkıyordu
Ares.
Onunla birlikte diğer erkeklerde, bu adamın
boğazına yapışmamak için kendi sakinleştirmeye çalışıp, bu adam yüzünden bu özel
geceleri bozmaya değer görmüyorlardı. Can sandalyesinden kalkmak için
hareketlendiğinde, Cenk onun kolunu kavramış ve yapmasına engel olmuştu.
Herkesin gerildiği şu sırada Ares, sözlerin üzerinden birkaç saniye geçmiş
olmasının yanında; sandalyesini geriye ittiğinde, oturduğu yerden hışımla
ayaklanmıştı. Tüm gözlerin ona döndüğü bir vakit karşısındaki adam o an kaçmayı
bile düşündü. Ancak etraftaki kalabalığın içinde Ares Karal’ ın çokta cesur
davranamayacağını düşünüyordu. Onun
ifadesiz yüzü ile kendisine gelen bedenini izleyen adam, ne kadar kızdığını ya
da ne yapacağını kestiremediğinden bir hayli korkmaya başlamıştı.
Tüm bu zaman içinde Beren, sevgilisinden gözlerini
bir an olsun ayırmıyordu. Şuan onları rahatsız eden adamın bile bile lades
dediğinin farkında olarak yine de, bunca insanın içinde Ares’ in kötü bir
duruma düşmesini istemiyordu. Adamın da, zaten amacı tam olarak bu değil miydi?
Ayakkabısının çıkardı tok sesler eşliğinde, adama
yaklaşmak üzere olan Ares’ i yarı yolda durduran Egemen olmuş ve onun kolunu
kavramıştı. Ares’ in gözleri öfke ile adama doğru ateş püskürtürken, Egemen onu
kolundan sıkıca kavramıştı.
“Ares, şuan ortam hiç müsait değil. Kızlarında daha
fazla keyfi kaçmasın. Senden rica ediyorum, kardeşim” onun kulağının hizasına
gelen söylediğinde, Ares’ in bu sözüne kulak asmasını istedi. Ares, öfkeli
gözlerini Egemen’ e çevirdiğinde, Egemen onun kolunu bırakmıştı. Onun sözlerine
hak veriyordu. Zira bu aile için önemli bir geceyken, bu kendi bilmez yüzünden
Ares’ in bugünün bozulmasından yana değildi. Egemen’ in yanından geçip, adama
doğru ilerlemeye başladığında, herkes korku ile olacakları beklerken, Ares’ in
o an yaptığı tek şey; onu hızla göğsünen itmek olmuştu.
“Defol gözümün önünden”
“İyi geceler dilerim size” gevrekçe sırıtıp daha
sonra yanlarından ayrılmak için adımları ilerleri doğru atmaya başladı. Adam
gözden kayboluncaya kadar arkasından bakan Ares, biraz olsun kendini
sakinleştirmeye çalışıyordu.
Aradan geçen zamanın ardından aile bireyleri yavaş
yavaş eski keyiflerine geri dönmeye başlamıştı. Ares, konuşmak istediği şeyi
kafasında toparladığında, önce boğazını temizlemiş ve ardından dudaklarını
aralamıştı.
“Yarın, Mehmet amca ve Meliha teyzeyi arayıp, düğün
tarihlerini bildirelim” onun sözlerinin ardından adı geçen Mehmet Beyin
ardından Can ve Anıl göz göze gelmiş ve işin kötü tarafı bunu Ares’ de fark
etmişti.
“Evet, haklısın. Erken haber vermek iyi olur.
Hazırlık aşamasından da, burada olmak isteyebilirler” kardeşleri kendi
aralarında konuşurken, Egemen Ares’ in, yemeği ile oynayan Anıl’ ı izlediğini
fark etmişti.
“Hazırlık dedin de, aklıma geldi. Bir de, çeyiz
meselesi var değil mi?” masada bulunan birkaç kişi dışında, buna kahkaha ile
gülmüştü bireyler. Ares, böyle bir cümleyi aslında Anıl’ dan beklerken, Cenk’
den duymuş olmayı daha da garipsemiş ve tüm ilgisini onun üzerine vermişti. Az
önce geceleri suistimal eden adamdan dolayı mı, yoksa aklında başka bir şey
mi, var; anlamaya çalışıyordu. Ares’ in gözleri Anıl’ ın üzerinde oyalandıkça
bundan rahatsız olmuştu. Anıl fazlası ile açık verirken, onun tavırlarından
dolayı Ares’ in şüphelenmemesi içten bile değildi. Ares elbette bu durumu ona
sorup, öğrenmek isteyecekti.
“Meliha teyze, hepimizin çeyizini bir günde bile
hazır eder. Ben adım gibi eminim bundan” Beril’ in söylediği ile masada yine
kahkaha sesleri yükselmişti.
Yemeklerin sonu geldiğinde, aile bireyleri bu kez
kendilerine tatlı siparişi vermiş ve kısa zaman sonra siparişleri önlerine
sunulmuştu. Keyifle sohbet edip, günün keyfini çıkaran kardeşlerinin yanı sıra
Ares, cebinden telefonun çıkarmış ve bu işin altından kalkabileceğine inandığı
bir adamına; Faruk İncetaş’ ı, restorandan ayrıldıktan sonra ona getirmesini
emretmişti. O an emri alan adam ise hemen harekete geçmiş ve restoranın önünde,
Faruk İncetaş’ ın çıkmasını beklemişti. Malum kişiyi kaçırmamak için gözleri
dört açmış ve dikkatle adamı bekliyordu.
O sıra Faruk İncetaş ise az önce Ares Karal’ a
posta koyduğunu sanarak, bunun keyfini çıkarıp, aynı masada olduğu kadim
arkadaşları ile felekten bir gece çalıyordu. Kahkahaları öyle yüksekti ki,
diğer masalar bile bundan rahatsız olmaya başlamıştı. Öyle çakır keyif bir hale
gelmişlerdi ki, arkadaşları ile garsona; dansöz çıkıp, çıkmayacağını bile sormuşlardı.
Hayır, yanıtını aldıkları an ise arbede çıkarmış ve bu ta aile bireylerinin
bile dikkatini çekmişti. Ailenin ilgisini onların üzerinden çekmek isteyen Can,
ortamda farklı bir konu açmaya hazırlanıyordu.
“Siz ne düşünüyorsunuz, bilmiyorum ama bence Anıl,
haklıydı. Biz de üçlü düğün yapmalıyız. Hatta çok beklemeye bile gerek yok.
Birkaç gün sonra mesela” Can’ın sözlerine odaklanan aile bireylerinin hiçbir bu
fikri garipsememişti.
“Bence de, öyle olmalı. Hem zaten Mehmet amca ve
Meliha teyze de, hazır gelmişken beklemenin bir manası yok” Cenk, sözlerinin
ardından bu fikri nasıl karşıladığını öğrenmek için gözlerini, sevgilisine
çevirmişti.
“Bu fikir gerçekten mantıklı aslında nasıl olsa, söz,
nişan ya da kına gibi şeyler olmayacak. Sadece bir nikâh için neden bekleyelim”
Beril, Anıl, bunu ilk söylediğinde dahi beğenmiş ve bu durum için
heyecanlanmıştı.
“Anıl?” Ares’ in sesini duyan Anıl, zorlanarak da
olsa, iç dünyasından ayrılmış ve gözlerini Ares’ in keskin bakan gözlerine
çevirdi.
“Sanki burada değilsin” onun sözlerinin ardından
kendi ile birlikte Can’ da telaşa kapılmıştı.
“Ben sadece konu üzerinde, detaylı düşünüyordum”
sessizliğini böyle bir bahane ile örtmeye çalıştı o an.
“Bu fikri ortaya atan benim. Böyle olması beni de,
fazlası ile memnun eder” Anıl’ bu sözlerinin kesinlikle doğruyu yansıtıyordu ve
Ares’ de konuşan kardeşine hiçbir şüphe duymadan dinlemişken, onun farklı bir
sorunu olduğunu biliyor ancak şuan için ertelemeyi seçmişti.
“Sen ne düşünüyorsun?”Selin, Ares’ in fikrini merak etmiş ve gözlerini ona doğru çevirmişti.
“Daha öncede söyledim. Bu sizin düğününüz. Nasıl
olmasını istiyorsanız, öyle olmalı” onun bu sözlerinin ardından Anıl’ ın birkaç
gün önce sunduğu bu fikre daha çok ısınmışlardı. Can ise o an en yakın zamanda,
kendilerinin de, nikâh tarihi almalarını kendine tembihliyordu.
Saatler ilerlemiş ve saatin gece yarsını
göstermesine saniyeler kalmıştı. Kibar sesli bir garson havai fişek gösterisi
olacağını bildirmişti. Diğer masalardan ayaklanan inşalar gibi aile
bireyleri de, bu gösteriyi kaçırmamak için restoranın teras kısmına ilerlemişti.
Havanın soğu keskin olsa da, kar yağışı yoktu. Şiddetli esen rüzgâr bir tokat
gibi çarpıyordu, terastakilerin yüzlerine. Üzerlerindeki kabana rağmen üşümeye
devam eden kızlar, sevgililerine daha çok sokulmuş ve onları kollarının
arasına girmişti.
Ondan geriye saymaya başladıklarında, herkes
çocuklar gibi şendi o an. Üç, iki, bir; koca çığlıklar ve arka arkaya karanlık
gökyüzünü renklendiren havai fişek ile süslenmişti, şehir. Yeni yılı nasıl karşılarsan,
bütün yılın öyle geçer, inananlar; eşi ya da sevgilisi ile dudaklarını
birleştirmiş ve yeni yılı öyle karşılamıştı. Kimi sadece sarılmayı seçerken,
kimi de, kalbini avuçları arasına bıraktığı bedenin gözlerine bakarak
karşılamıştı. Coşkuyla kutlanan yeni yılın ilk saatleri, bireyler artık
restorandan ayrılmış ve malikâneye doğru yola koyulmuştu.
Yol boyunca ilerleyen arabalar ile erkeklerin o an
aklında olan, bu geceyi zehir etmeye çalışan Faruk İncetaş’ ın cezasının ne
zaman ve ne olacağının sorusuydu. Ares’ in bunu böyle bırakmayıp, o adama bir
ceza vereceği herkes tarafından bilinen bir gerçekti.
Sonunda malikâneye ulaşan arabalar, kendilerine
ait olan park yerinde durmuştu. Arabadan inip, eve doğru ilerleyen kızların her
birinin yüzünde, günün keyfini çıkaran bir gülümseme ile evlerine doğru ilerledikleri
sıra erkeklerde, onların peşi sıra arkasından gidiyordu. Onların akıllarında
hala o adama Ares’ in nasıl bir ceza keseceği konusu vardı. Zira artık depo
yoktu. Hem artık hayatında Beren varken, üstelik evlilik yolunda ilerlerken,
yine de oraya gitmek ister miydi? Ares bu adamı öldürecek miydi? Bu adam Azrail’
e bile bile kafa tutmuşken, Ares, onun canını almak için mi bu kadar sessizliğe
gömülerek, düşünlerinin esiri olmuştu?
Kardeşler, o adama çok fazla öfke duyarken, bunun
sebebi ise; sönmek üzere olan bir közü yeniden alevlendirdiği içindi. Kaç
kişiyi yakardı bu ateş, ne kadar uzağa ulaşıp, hasarı ne kadar olacaktı?
Kapıdan içeri girip, portmantonun önünde paltolarını
çıkaran aile bireyleri, o an Ares’ in telefonuna gelen bildirim sesini
duymuştu. Ares bunu beklediği için telefonunu eline almış ve gönderilen mesajı
okumuştu. Erkekler bunun ne olabileceği konusunda elbette tahmin yürütüyor ve
bundan emin dahi sayılırlardı.
“Çıkalım” ve tahminlerinde yanılmamış onun bu
sözünün ardından her birini olan şeyi kavramıştı. Tüm bireyler onun
hareketlerine dikkat kesilmişti. Onun bu sözünün tek anlamı tahsilatı. İster
istemez korkuya kapılsalar da, olanlardan sonra Ares’ in yine böyle bir şey
yapacak olması onları daha fazla üzüyordu. Egemen ve Mert o an göz göze
gediğinde, sanki onun bu fikrinden caydırmanın bir yolunu arıyor gibiydiler.
Maksatlarının karşı gelmek değilde, yeniden buna bulaşmasını istemediklerini
öylece nasıl anlatabilirlerdi?
Ares’ in söylediği o tek sözün ardından Beren
öylece durup, onun yüzüne bakmıştı. Bu kadar rahat olmasına dayanamadı. Onun
sesinde ya da hareketlerinde hiçbir tereddüt yoktu. Beren buna hayret etti. Ailesini
el üstünde tutan Ares, bugün maruz kaldıkları şeyin hesabını elbette sormak
isteyecekti, onu anlıyordu. Ancak ölümden başka bir yolun mümkün olup,
olmadığını sormak istiyordu. Kendi buna cesaret edemedikçe, kardeşlerinin bir
şey demesini beklemiş olsa da, en az kendisi kadar sessiz olduklarını gördü.
Kapıdan çıkan ilk Ares olmuş ve ardından diğer erkeklerde, onu takip
etmişlerdi.
Beren o an gözlerini diğer kızlara dönmüş ve onları
durdurmaları gerektiğine dair bir şeyler söylemişken; Beril, onun gözlerine
bakarken, ellerini iki yana açıp, yapabilecekleri hiçbir şeyin olmadığını ima
etmişti.
Kimse bu olanlardan dolayı memnun değilken,
her birinin elleri kolları bağlı kalmıştı. Onun karşısında çıkıp gitme demek,
Ares’ in ne halde gelmesine sebep olacağını bildiğinden içlerinden hiçbiri de,
buna cesaret edemiyordu. Ares ailesi ile bu kadar ileriye dönük, güzel hayaller
eşliğinde ferah bir hayat sürerken, yeniden o karanlığın ortasında evini kurar
mıydı?
Tüm bunlar Ares’ e karşı güvensizlik değil miydi?
Onun Azrail olmaya razı geldiğini veo kâbuslarının yeniden başlamasına müsaade
ettiğini kim söyledi? Onun amacı gerçekten o adamın canını almak mıydı? Şuan
attığı adımlar, katledeceği kurbanına mı, ilerliyordu.
Üç araba arka arkaya uygun bir süratle karanlık
gecede ilerliyordu. Önde giden Ares’ in arabası diğerlerine yön vermiş her biri
deponun yolunda ilerlemeye başlamıştı. Erkekler deponun yerine olmadığını kendi
gözleri ile görmüş hatta oranın nasıl yok olma aşamasından birçoğu önderlik
etmişti. Nereye gittikleri hakkında meraka düşmüşken, önde giden Ares’ in
arabası ıssız olan yolda durduğunda, diğerleri de, hemen arkasında durmuştu.
Ares arabasından indiğinde, kardeşler de, onun gibi
arabalarından inip, yola çıkmış ve Ares’ in ilerleyen adımları ile ileride
bekleyen aracının yanına varmışlardı. Ön kapıdan kendi adamlarından biri inmiş
ve daha sonra arabanın arka kapısını açmıştı. Kolundan tuttuğu adamı sürükler
gibi çıkardı arabadan. Nihayet karşılarında; elleri, ayakları bağlı olan Faruk
İncetaş’ ı görebilmişti kardeşler. Onu kolundan tutan adam efendisine doğru
ilerletmiş ve karşısına getirmişti.
“Bu gece fazlası ile ailemin huzurunu kaçırdın.
Artık ceza vakti” ses tonu karşısındaki adamdan ne kadar nefret ettiğini hiçte
saklamadan onun gözüne sokuyordu. Adamın yanından ayrılan Ares, kendi arabasının
bagajından araba çekme halatını alıp, tekrar onun yanına varmıştı. Herkes büyük
bir merak ile onu izliyor ve olacakları bekliyordu. Hiçbirinden bu sessiz gece
cıt sesi bile çıkmıyor öylece onu izliyorlardı.
Elinde tuttuğu halatın bir kancasını adamın bağlı
olan ipine geçirmiş ve ardından sağlamlığını kontrol etmişti. Diğer ucunu ise
kendi arabasının çeki demirine geçirmişti. Son olarak da kendi arabasına binmek
için hareketlenmişti.
“Eğlence düşkünü olan bu adamı, hadi biraz
eğlendirelim” kardeşler o an, verdiği cezanın bu olduğunu kavrayamadılar. Hepsi
o an; sadece bu mu demişti. İşkence ya da öldürme yoktu ve bunu bir süre
kavrayamadılar. Adam için zor bir ceza olsa da, sadece ona yaptığının
karşılığını vermek içindi. Eski günler de, olduğundan çok daha uzak ve daha
usturuplu bir cezaydı. Böyle bir cezayı memnuniyetle kabul eden kardeşler, onu
başları ile onaylayıp, arabalarına ilerlemişlerdi.
Adamın cezası saatlerce sürmüştü. Ares arabasını çalıştırmış ve yolda ilerledikçe uygun bir hızda sürmüştü. Adam ise arabaya bağlı olduğu için öylece arkasından gitmek zorunda kalmıştı. Ares bu ceza için ıssız olduğunu düşündüğü yolları seçmişti. Zira diğer insanların arabanın arkasında koşturan adamı görmek pekte iyi sonuçlar doğurmayacaktı. Adam arabanın hızı nedeni ile koşarak ilerliyordu.
Geçen her dakika daha da yoruluyor ve içini kaplayan korkusu daha da büyüyordu. Ya, bacaklarım bedenimi daha fazla taşımaz da, düşersem… Bunun düşüncesinden bile korkan adam, daha fazla koşmak için kendi zorluyordu. Kaç saattir böyle bir haldeydi, artık hesaplayamıyordu. Başına bunları açan diline edebildiği en ağır hakaretleri ediyordu adam. Ares Karal, onu bu hale getiren adam olsa da, ona bulaşan dili yüzünden aslından şuan bu haldeydi. Bir anda adamın korktuğu başına geldi ve yorgun düşen bacakları daha fazla bedenini taşıyamadığından yere kapaklandı.
Yerle buluşan bedenini bir acı kapladı. Araba ilerledikçe diz kapağından ve dirseklerinde, sürtünmeden dolayı sıyrıldığını hissedip, acı içinde kıvranıyordu. Dikiz aynasından devamlı olarak arkayı kontrol eden Ares, adamın bedenini göremediğinde, düştüğünü anlamış ve hızını düşürüp, ardından arabayı durdurmuştu. Aynı zamanlı olarak, Egemen ve Can’ da kullandıkları arabalarını, durdurmuştu.
Adam bir süre öylece yerde kalırken, derin derin soluyordu. Kalkamıyordu. Bu cezanın daha ne kadar devam edeceğini bilememek onu daha da telaşlandırıyordu. Belki de, bu ceza güneş yüzünü şehire gösterene kadar devam ederdi. Ares Karal acımasız bir adam diye geçirdi, içinden. Bir an aklından; öldürseler daha mı, iyi olur diye geçti. Ares, adamın kalkıp, kalkmadığını dikiz aynasından kontrol ediyor ve öylece bekliyordu.
Onun ne acelesi vardı, ne de sabırsızlığı. Bu adamı layık ile cezalandırmak için bütün gecesini ayırabilirdi. Dirseğini kapıya dayamış ve başına da, parmakları ile destek verip, adamın kalkmasını beklemişti. Aradan geçen biraz zaman sonra adamın bedenini dikiz aynasından yeniden görebilmişti. Yine saatler geçmiş ama adam hala iplerden kurtulamamıştı. Düştüğü sıra araba, onun kalkması için bekliyor ve ardından aynı hızla devam ediyordu. Başladıkları noktaya geri döndüklerinde, arabalar sağa yanaşarak, durmuştu.
Adam isyan eden ve parçalanmış bacakları ile yüz üstü yere düşmüştü. Kaçıncı kez olduğunu saymak bir yana artık bunu son olması için içinden yalvarıyordu. Ares arabasından indi ve adımları arkada öylece yatan bedenini yanına ilerledi. Adama bakan ifadesi midesi bulanır gibiydi. Bu adama, bu cezanın az geldiğini düşünse de, daha fazlasının kendi hayatı açısından iyi olmayacağının farkındaydı.
Ares’ in
gözleri, artık bitap bir halde öylece yatan adamın üzerinden geçip, Cenk ile
göz göze geldi. Ona işaret verdiğinde, Cenk hemen adama doğru yönelmiş ve onu
iplerden kurtarmıştı. Adamı öylece yolun ortasında bırakan bireyler, ardından arabalarına
yönelmiş ve malikâneye doğru yola koyulmuştu.
Kardeşler malikâneye ulaştığında gecenin kasveti
bir katil gibi tüm şehrin üzerine çökmüştü. Kapıdan içeri girip, paltolarını
bırakırken, kızların kaygılandığı geldi akıllarına. Elbette birçok şey düşünmüş
ve telaşa kapılmışlardı. Bu yüzden bu durumu düzeltip, hiçbir sorun olmadığını
onlarla paylaşmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Her biri arka arkaya
merdivenlere yönelmişti. Ancak bir şeyleri açığa kavuşturmak isteyen Egemen,
dudaklarını aralamıştı.
“Ares” onun dikkatini çektiğinde, Ares arkasını
dönmüş ve birkaç basamak aşağasında olan kardeşinin yüzüne bakmıştı.
“Ben, daha doğrusu biz; bu gece olanlar için
gerçekten üzgünüz. Eğer bir böyle br istekte bulunmasaydık… Nasıl telafi
edebiliriz, bilmiyorum. Ama özür dilemekten başka yapacak bir şeyimiz yok
kardeşim. Bunların olacağını hiç tahmin etmemiştik” Egemen, konuşurken, mahcup
olduğu için gözlerini ondan kaçırıyordu. Suçluluk duygusu da, vardı. Mahcup
olmuşluk da… Ares elini kardeşinin omzuna koyduğunda, Egemen başını kaldırıp
kardeşinin gözlerine baktı.
“Bu gece, bu olay dışında; sizi rahatsız eden bir
durum oldu mu?” bu tam anlamı ile bir soruydu. Ares’ in gözleri, diğer
kardeşleri ile de, denk geliyordu. Her biri başını iki yana sallamıştı.
“Benim için önemli olan sizin iyi vakit geçirmiş
olmanız. Aksi takdirde; bu olay, sizin güzel gecenize gölge düşürmüş olması
üzer beni, sadece. Eğer iyi vakit geçirdiyseniz, gerisinin pek bir önemi yok;
benim için” sözleri ile ses tonu da, son derece naifti. Kaygıya düşen kardeşlerini
rahatlatmak istedi Ares. Yüzünde ufak bir tebessüm varken, sözlerinin ardından
bu kardeşlerini de, yansımıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder