Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 60. Bölüm

 


Yoğun bir dersten çıkmış olan Beren, yeni bir proje ödevi almış ve henüz sınıftan ayrılmamışken, grup arkadaşları ile bunun üzerine konuşmaya başlamıştı.

“Bakın size söyleyeyim; ben bu işte yokum. Benim onca delinin arasında ne işim var ya?” Beren, konuşan bu gencin hakkında yalnızca adının Tayfun olduğunu biliyordu.

“Sözlerine dikkat et biraz. Bu nasıl bir konuşma tarzı” Beren’ in yanında, Dilek, anında bu iler geri konuşan gence çıkmıştı.

“Bunu bize değil, hocaya söyle arkadaşım. Anladın mı? Sonra da kocaman bir sıfır ile ödüllendirsin seni” onun sözleri, Uğur’ un da hoşuna gitmediğinde, kızgın bir ifade ile dile getirmişti. Projeyi veren hocaları, görevleri dağıttıktan sonra sınıftan ayrılmış ve Beren sadece merhabalaştığı üç sınıf arkadaşı ile baş başa kalmıştı.

Bu görev için altı ruh sağlığı merkezi belirlenmiş ve öğrencilerin seçtiği birinde, eşleştikleri grup arkadaşları ile merkeze gidip, birkaç hasta için rapor tutacaklardı. Hocanın belirlemiş olduğu grup arkadaşları konusunda Beren, herhangi bir sorun yaşamamış zira tüm sınıftakiler, ona aynı mesafede uzaktı.

“Bakın, projenin daha iki hafta süresi var. Bunları sonra konuşsak?” Beren, sözlerinin ardında kolundaki saate bakıp, öğle saatinin yaklaştığını gördü.

Acele etmek istemesi sevgilisinin yaptığı plana bağlı kalmak içindi. Grup arkadaşları kendi aralarında yaşadıkları anlaşmazlığa geri döndüğü vakit kendi de, çıkmak için toparlanmaya başlamıştı. Sınıftan ayrıldığında adımları, bahçede onu bekleyen şoförün yanına doğru ilerlemişti. İlk şirkete gideceği için heyecan duyarken, bir yandan da, ortada herhangi bir sorun olmadan Ares ile kabristanı ziyaret edeceklerdi. Ares ile birlikte gitmekten çok daha memnun oluyordu. Onun bunu teklif etmesi ise onun ne kadar nazik bir adam olduğunu sevgilisine bir kez daha kanıtlamış ve onu fazlası ile memnun etmişti. Okulun bahçesinde, onun için hazırda bekleyen şoförü gören Beren, yanına ulaşmış adam arabanın kapısını açarak onu karşılamıştı.

“Ares Bey, sizi şirkete bırakmamı istedi, Beren Hanım”

“Evet, biliyorum” Beren, yüzünde naif bir gülümseme ile işini yapan adamı yanıtlamış ve ardından onun için açtığı kağıttan içeri girmişti. Beren’ in kapısını örten adam, adımlarını hızlı tutarak diğer tarafa geçmiş ve sürücü koltuğuna yerleşip, efendisinin emrettiği gibi Beren’ i, şirkete ulaştırmak için yola koyulmuştu.

_

Şirkete vardıklarında, arabadan inip, heybetli şirketin görünüşüne baktı Beren. Buraya ilk kez geliyor olmak fazlası ile gerin bir havaya sokmuştu, onu. Şirketi kocaman harflerle yazılmış olan ismine bakıp, derin bir nefes dışarı doğru verdiğinde, ağzından çıkan beyan buhar ilişmişti gözlerine. Onun şoförlüğünü yapan ona rehberlik etmiş ve birlikte şirketin kapısından içeri girmişlerdi. Giriş katta birkaç çalışan gözlerine iliştiğinde, adamın adımları da, onlara doğru ilerlemişti.

“Beren Hanıma, Ares Beyin odasına kadar eşlik edin” şoför, yanına vardığı adamlardan birine söylediğinde, içlerinde sarışın olan başı ile onaylamıştı. Beren onun yönlendirmesi ile yürümeye başladı. Daha önce böyle bir yerde bulunmamıştı. İçerinin sessizliği ve sakinliği onu hayli şaşırtmıştı. Ona yol gösteren sarışın adam ile birlikte asansöre ulaşmış ve gözleri sayan numaralar üzerinde takılı kalmıştı. Aklından sevgilisinin kaçıncı katta olduğunun merakı vardı. Asansör yedinci katta durmuş ve sarışın adamın önderliğinde, şirketin içinde ilerlemeye devam etmişti.

Büyük bir alana ulaştıklarında, daha fazla gerildiğini hissediyordu. Zira burası çoğunluğun erkeklerin oluşturduğu çalışanların olduğu bir kattı. Ve biraz aralarından geçmek üzereydiler. Onları fark eden çalışan başlarını kaldırıp, gelen bu kızın kim olduğunu ve buradan ne işi olduğunu sorguluyordu.

Uzun yolu ilerledikleri sıra Beren o an bir şeyi fark etmişti. Ares’ in disiplini sadece mailkane sınırları içinde değil, şirket içinde de, gayet net anlaşılıyordu. Zira masasının başında, son derece ciddi bir ifade ile işleri yapan bu adamlar o an gözüne; yaz aylarında, yuvasını kışa hazırlayan, tek sıra halinde ve kendinden çok fazla yükü yuvalarına taşıyan çalışkan karıncalar gibi görünmüştü gözüne. Adam bir anda arkasını dönüp Beren ile göz göze geldiğinde, Beren’ dikkatini ona vermişti.

“Buyurun Beren Hanım. Ares Bey içeride, geldiğinizi bildiği için sizi bekliyor” karşısındaki genç kıza naif bir ses tonu kullanan adam, eli ile de, geçmesi için işaret vermişti.

“Teşekkür ederim” sözlerinin ardından ona yardımcı olan adama hoş bir gülümseme sunmuş ve daha sonra sevgilisinin odasına doğru ilerlemeye başlamıştı. Kapının hemen önüne ulaşan Beren, önce durup, derin nefes alır geri bıraktığında, iyi göründüğünden de, emin olduktan sonra kapıyı yumruk yaptığı ile eli birkaç kez tıklattıktan sonra kapıyı aralamıştı. Odaya girdiğine, odanın diğer ucunda, masasının başında oturup, elindeki kâğıtlar ile ilgilenen sevgisini gözleri anında bulmuştu.

Masasının başında tüm heybeti ile oturan sevgilisinin gören Beren, bu görüntüden etkilenmeden edemedi. Ares’ in mental açıdan ne kadar güçlü bir adam olduğunu biliyordu. Ancak şuan ki heybetli adamın kudretinden gözleri kamaşmıştı. O masanın arkasında oturup, dünyayı onun yönettiğini söyleseler bile Beren, buna inanabilirdi. Daha ne kadar güçlü bir görüntü çizebilirdi, bir insan? Beren o an sevgilisinin gözleri ile denk geldiğinde, ona kocaman bir gülümseme sunmuştu. Ares elindekileri masasının üzerine bırakıp, sandalyesini geriye sürükleyerek, masadan kalkmaya hazırlandı.

“Hoş geldin, güzelim” ayaklandığında, adımları sevgilisinin yanına ilerlemişti. Ares onun gözlerinde, hayranlık duyan ifadeyi görebiliyordu.

“Hoş buldum” Beren sevgilisine doğru birkaç adımda, kendi attığında nihayet sevgilisinin kollarının arasında, yerini almıştı. Ares sevgilisini kolları ile sıkıca sardı. Birbirlerinden ayrılan çiftin daha sonra kısa süreli dudakları buluştu ve ardından sonunda göz göze geldiler.

“Gel, oturalım” sevgilisinin elini kavradığında, masasının yanında koltuklara yönelmişti. Beren tekli koltuklardan birine oturduğu sıra karşısındaki, diğer koltuğa oturmuştu.

“Bugün ne yap-“ Beren, cümlesine başladığı sıra kapı birkaç tıklanmış ve ardından aralandığında, çiftin gözleri yöne dönmüş ve gelenin Anıl olduğu gözlerine ilişmişti. Yüzünde bir gülümseme ile onun kendini fark etmesini bekleyen Beren, Anıl’ ın sanki durgun bir ifadeye sahip olduğunu fark etmişti. Malikânedeki Anıl, çok daha ciddi bir Anıl vardı karşısında. Elinde tuttuğu kağıttan başını kaldıran Anıl, Beren’ in de, burada olduğunu fark ettiği onları rahatsız ettiği için mahcup olmuştu.

“Ben, senin yalnız olduğunu sandım. Affedersiniz. Bakman gereken bir dosya vardı da” mahcubiyeti ses tonuna da yansıdığında, Ares onun tavırlarından, tıpkı Beren gibi şüphe etmiş ve bir şeylerin ters gittiğini düşünmüştü.

“Sorun değil. Önemliyse hemen bak-“ Ares, sözlerine başladığında, Anıl onun sözlerini yarıda kesti.

“Hayır, acelesi yok. Ben masana bırakıyorum, sen müsait bir zamanında incelersin”

“Pekâlâ” Beren’ in burada oluşandan dolayı ve kardeşinin bu sakınan sözleri ile dosyanın daha sonraya ertelenmesinin daha uygun olacağını düşünüyordu Ares. Onun bu halde olmasına neyin sebep olduğunu bir an evvel öğrenmek isteyen Ares, şuan karşısında oturan sevgilisinin yanında, Anıl gibi alaycı bir adamı, bu kadar ciddiyete sokan her ne ise, bu can sıkan konuyu konuşmayı tercih etmiyordu.

 Anıl, yanında getirdiği dosyayı Beren’ den daha uzağa koyduğuna dikkat ederek, masanın üzerine bırakmıştı. Şeffaf dosya içinde neler yazdığını göz önünde tutarken, bunu ondan sakınmak istemişti. Zira o dosya, işle ilgili bir dosya yerine, ailenin başına musallat olan yeni bir belanın habercisiydi.

“Tekrar kusura bakmayın, rahatsız ettim. Burada şirketimize hoş geldin, Beren” onun yüzüne bakarken, zoraki bir gülümseme sunmuş ve onunla göz göze gelmişti.

“Keyifli sohbetler” ardından arkasını dönmüş ve hızlı adımlarla, odanın dışına ulaşmıştı. Ares ve Beren çifti ise onun öylece arkasından bakmıştı. Odanın dışına ulaşan Anıl ise derin bir nefes alıp, geri bırakmıştı. Aklında yer edinen öyle ihtimal vardı ki, canını yakıyordu. Bununla nasıl başa çıkacağını ise henüz kavrayamamıştı.

  “Ares’ i sinirlendirip, azar mı, işittin kardeşim?” Can’ in Egemen’ in odasına gitmek için odasından ayrılmışken, Anıl’ ı fark etmiş ve onun haline bakalım, her daim olduğunu gibi ona alayla yaklaşmıştı. Anıl ile göz göze geldiğinde, onun sadece başını sallayışından sessiz kalışına karşılık olarak garipliği sezmiş ve adımlarını onun yanına doğru yönlendirmişti. Yanına ulaştığında, yüzünün aldığı ifadeden dolayı, durumun ne kadar ciddi olduğunu sanki anlayabiliyordu.

“Neyin var?” onun gerginliğini fark ettiğinden, kendi de gerilmeden edemiyordu. Anıl bu hali ile olan şey, onun daha da gözünü korkutuyordu.

“Gel, şurada konuşalım” Anıl, sessizliğe devam ederken, Can, onun kolunu kavramış ve kimsenin olmadığı toplantı odasına doğru ilerlemesini sağlamıştı.

“Hadi, söyle. Neyin var? Niye bu haldesin?”

“Bir denklem var Can. Bizi kutularla, tehdit eden adam; Ali Özyurt. Aylar önce ölen oğlunun intikamını almak istiyor. Bunu zaten biliyorduk” ellerini saçları arasına karıştığında, Can, kardeşini öylece izliyordu.

“Şimdi bir de, onun yeğeni; Timur Özyurt çıktı. O da, amcası ile bir olmuş. Buraya kadar her şey tamam ama tüm sorun da, bundan sonra başlıyor”

“Neymiş, o?” sorduğu sıra duyacağı şeyin pekte hayırlı olmadığını biliyordu sanki.

“Bu iki adamında, yurtdışında bir bağlantısı var Can. İnan bana kim olduğunu kaç gündür uğraşmama rağmen tek bir ipucu bile bulamadım. Her kimse, işinde son derece profesyonel” sözlerinin ardından derin bir nefes aldı Anıl.

“Bu iki adam onunla iş birliği içinde ve ben kim olduğunu bulamıyorum. Ama geçen gün Mehmet amcanın sözleri, aklıma takılıyor. Neden seninle öyle bir görüşme yapmış olabilir ki? Sonra Azerbaycan işi olmadığı için Ares’ i bunun için sorgulasın? Seninle konuşurken, neyin peşindeydi ki, konuşmadan Ares’ in haberi olmasın istedi?” Mehmet Beyin şuan bu şekilde itham etmek Anıl için gerçekten zor bir durumdu. Ancak işin içinden bir türlü çıkmadığı için böyle bir durumun mümkün olduğuna inanmaktan öteye gidemiyordu.

“Sen neler dediğinin farkında mısın, Anıl. O şüphelendiğin adam Ares’ in, senin, benim; bu ailenin babası. Yanılgıya düşmüşsün, kardeşim. Bunun aklından bile geçirmemeliydin” elini kardeşinin omzuna koyup, onun üzgün bakan gözlerine baktı.

“Ares’ e sakın böyle bir şeyden bahsetme Anıl, sakın. Her ne olursa, olsun; bu düşünce sen de kalsın. Onun kalbine sakın şüphe sokma Anıl. Ares’ in en güvendiği isimlerin başına o, geliyor. Ona sakın hayal kırıklığını sen yaşatma” onun sözlerini dinleyen Anıl, usulca başını salladığında, Can onun haline daha da, üzülüp, ensesinden tutarak kendine çektiğinde, kardeşini kollarının arasına almıştı.

Ares ve Beren çiftinin istedikleri yemek getirildiğinde, çift Ares’ in ofisindeki altı kişilik toplantı masasında, oturmuş yemekleri yemeye koyulmuştu. Ares, yemeğine ne olacağı konusundaki seçimi Beren’ e bırakmış ve onun istediği şeyi yemeğe razı gelmişti. Yemeklerini yedikleri sıra sevgilisinin yüzünü izleyen Beren, Ares’ in aklının Anıl’da olduğunu tahmin edebiliyordu. Anıl odadan çıktığından beri onun yüzündeki gerginliği görebiliyordu. Yüzünde son derece ciddi bir ifade takılıyken, Beren ile göz göze geldiğinde, zoraki bir gülümseme ile onu karşılıyordu.

“Ares” sevgilisinin seslenişi ile masanın herhangi bir köşesine takılmış olan gözleri, onun sesi ile gözleri ile denk gelmişti.

“Anıl, fazla gergin görünüyordu. Her şey yolunda mı?” Ares’ de aslında deminden beri aynı şeyi sorguluyordu. Beren ise onun bu soru ile rahatsız edip, etmediğini tartıyordu aklında. Doğru kelimeler ile sormuş muydu? Endişe ettiği için sorduğunu fark edebiliyor muydu? Beren, onu yüzüne bakarken, hiçbir şey anlayamamaktan yakında o an.

“İş ile alakalı olmalı” kendi sözlerine inanmıyorken, sevgilisinin bu sözler ile yetinmesini ummuştu. Zira iş ile ilgili strese girecek olan ya Egemen’ di, ya da Mert. Cenk işler konusunda yeni yeni adapte olmuşken, Can ve Anıl pratik insanlardı.  Olağan şey için birden fazla alternatif sunar ve işin üstesinden kolayca gelebilirlerdi. Bu yüzden onun bu durumunun kesinlikle iş ile ilgili olmadığını biliyordu.

Yemeklerinin sonuna gelen çift daha sonra şirketten ayrılmış ve kabristana doğru yola koyulmuştu. Arabadan genel olarak sessizlik hâkimken, çift farklı konularda akıllarını meşgul ediyorlardı. Ares, yanında oturan bedeninin ellerini le oynamaya başladığını fark ettiğinde, onun konuşmak istediği bir şeyler olduğunu tahmin etmişti.

“Söyle, güzelim. Nedir aklında olup, seni yoran şey?” Ares’ in gözleri birkaç saniye sevgilisinin üzerinde gezinip, ardından yine yolu izlemeye devam ediyordu. Beren sevgilisinin arabayı dolduran sesini duyan Beren, sıcak bir gülümseme ile karşılaşmıştı, onu. Ares’ in onu böylesine her halini anlamasına hayret ediyor ve hayranlık duyuyordu.

“Ares, aslında seninle konuşmam gereken bir mesele var” sevgilisinin başı ile onay verdiğini gördüğünde, sözlerine devam etti.

“Bugün bir proje ödevi aldım. Okulun ayarladığı ruh sağlığı merkezinde, belirlenen hastaları birkaç gün gözetim altında tutup, hakkında rapor hazırlayacağız”

“Çoğul konuşuyorsun” onun sözlerini dikkatle dinleyen Ares, daha da detay öğrenmek istiyordu.

“Bu bir grup ödevi, benimle bu görevde yer alan, üç kişi daha var” sevgilisinin yolu izleyen yandan görünüşünü izleyen Beren, ona açıkladığı bu durumun ardından rahatladığını hissediyor ve onun sözlerini merakla bekliyordu. Ares ailesinin gözlerinin önünde ve güvende tutmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Şimdi ise Beren ona, birkaç kişi ile birlikte ruh sağlığı merkezine gideceğini söylüyordu. Beren onun sözlerini beklerken, bir hayli gerin hissediyordu.

“Açıkçası bu proje ödevi benim hiç hoşuma gitmedi. Zira gideceğin yerde ne kadar güvende olacaksın, bilemiyorum. Orada, kendini kontrol altında tutamayan, aklında farklı düşünceler ile hareket eden birçok insan olacak. Ve siz bu kadar tecrübesizken, sizi öylece onlarla karşı karşıya bırakmaları, hiç mantıklı gelmiyor” Ares, sevgilisinin gözleri onun üzerindeyken, sakin tavırlarla ona aklından geçenleri açıklıyordu.

“Bu senin görevin, bundan seni alıkoymuyorum. Sadece orada güvende olacağın konusunda, kendimi şuan ikna edemiyorum” bir yaranın üzerine sürülen merhem gibiydi, Beren’ in sevgilisinin bu sözleri. Böyle bir konu için bile endişe duyan sevgilisi için şükürlerini sundu o anda. Aklında olan her ne varsa, incitmeden, acıtmadan söylüyordu. Ares’ e karşı sadece bu kadar açık ve detaylı olduğunda, vereceği yanıtı yine sakince oluyor diye memnun oluyordu, Beren.

“Unutmadan, o üç arkadaşının da, kim olduğunu öğrenebilir miyim?” şimdi ki duyduğu sesin daha farklı bir tını olduğunu anlamak hiçte zor gelmedi Beren’e. Grubunda iki erkek olduğunu ve onlarla birkaç gün boyunca görüşmek durumunda kalacağını öğrenecek olan Ares’ in yanıtı ne olacaktı, bir hayli meraklandı.

“Sınıfta, diğerleri gibi sadece merhabalaştığım birkaç kişi; Dilek, Uğur ve Tayfun” isimleri sayarken, Beren’ in gözleri, sevgilisinin tepkisine bakıyordu. Onun saydığı isimler karşısında ise Ares sadece başı ile onaylamıştı. Ve Beren onun bu tavrına karşılık olarak şaşırmadan edemedi, hatta garipsediği için biraz bozulmuş dahi olabilirdi. Kıskanılmayı bekliyordu o an. Ares olgun düşüncelere sahip bir adamdı. Böyle bir durum karşısında, sorun çıkarma taraftarı olmazdı. Zira eğer Beren, görevini sorunsuz şekilde yerine getirirse, bu onun için iyi bir not demekti. İyi bir notta, Beren’ in istediği bölümünde ve geleceğinde, ona yardımcı olacak şeydi.

Geriye kalan bol boyunca sessizlik içinde ilerleyen arabada, duyulan tek şey; arabanın motor sesiydi. Süratli giden araba bir den durduğunda, Beren gözlerini sevgilisine çevirmiş ve onun yüzüne merakla bakmıştı.

“Neden durdun?” Beren sevgilisinin yüzünde öyle bir gülümsemeye tanık oldu ki, aynısı kendi yüzünde de, belirmişti. Öyle bir etki yarattı ki üzerinde, sorduğu soruyu dahi birkaç saniye içinde unutturmaya meyilliydi.

“Çünkü senden bir ricam olacak, güzelim” Beren, onun sözlerinin ardından merakla baktı yüzüne.

“Sen parmağındaki o yüzüğü, benimle evlenmeye söz verdiğin için taşıyorsun. Ama şimdi söz verip, bunu nişanesi olarak parmağında, yüzük taşıması gereken; benim” Beren, ilk önce onun sözlerini anlamakta zorlanmıştı. Onun parmağında bir yüzük olacağı daha önce hiç aklında gelmemişti. Onun bu sözlerine şaşırmış olsa da, o an aklında çok daha farklı bir şey gelmişti. Ares attığı adımı dahi bir nedene bağlı kalarak atan bir adam iken, onu bu düşünceye neyin ittiğini bilmek istedi. Bunun da, bir nedeni olduğundan neredeyse emindi Beren. Ancak sormak için cesaret edemediğinde, onu koca bir gülümsemesinin eşliğinde, başı ile onaylamıştı.

“Hadi, gel” Ares, arabadan indiği sıra Beren’ de onu takip etmiş ve arabanın etrafından dolanan çift daha sonra el ele tutmuştu. İnsanoğlu kötü giden günlerin ardından güzel günler yaşadığına kendini bir türlü ikna edemezdi. Yaşadığı onca zorluğun ardından iyi günler geçiren insan, yine her an başına bir şey gelecek kaygısı ile o güzel gülerinde, tadını çıkaramıyordu. 

Beren anne ve babasını kaybetmeden önce her ne kadar sıradan olsa da, bundan son derece memnun olduğu bir yaşantısı vardı. Sevgi ve saygılı ile büyültüldüğü ailesinde her anını seviyor ve özel sayıyordu. Ancak yaşanan o vehim kazanın ardından hayatı bir günde, enkaza dönmüştü. O günün ardından içine kapanmış ve tüm insanlara karşı kendini soyutlamıştı. Artık bu koca dünyada yalnız başına kaldığı için korkularıyla baş etmek zorunda kalmıştı. Yaşadıkları şehirde, herhangi bir akrabaları yoktu. Zira buraya babasının işi nedeni ile taşınmışlardı. Onlar kıskanılmaya değer bir hayat sürüyorlardı. Örnek bir aile iken, bir anda ayrılık vakti gelmiş ve Beren o günün ardından paramparça olmuştu. İki yıl önce, bugün böyle bir hayatı olacağını söyleseler, kulağında, fillerin uçtuğunu söyleyen bir sesmişçesine çınlardı.

Beren, Ares’ in hayatına girdiğinde, Ares’ in hayatı nasıl değiştiyse, Beren’ in hayatı da, en az onun ki kadar değişim göstermişti. Yalnızlığı sevip, benimseyen Beren’ in şuan fazlası ile kalabalık bir ailesi vardı. Ancak bu kalabalık olan aileye alışım süreci de, onun için hiçte zorlayıcı olmamıştı. Onlarla bulunduğu ortamdan son derece keyif alıyor ve sohbetlerine memnuniyetle ortak oluyordu.

Böyle bir aile, böyle bir hayat ve böyle bir adamın sevgisi karşısında, Beren ne söylerse karşılını vermiş olur. İnsan sevgi fazlalığından aklını yitirebilir miydi? Beren’ in kalbi bu kadar sevgiyi kaldırabilir miydi? Beyni bu kadar sevgiyi idrak edemiyordu. Ares’ in onu böyle aksatmadan, durulmadan nasıl sevebildiğini anlayamıyordu. Zira kendinin hissettirememesinden endişeye kapılıyordu.

Çift mağazadan içeri el ele girdiğinde, tezgâhtar onları gülümseyen yüzü ile karşılamıştı. Çift istediği şeyi ondan istediğinde, Beren’ in önüne onlarca çeşit olan alyansları sunmuştu.

“Sen hangisi seçersen, ben onu takacağım” Ares, kararı tamamen onu bırakmıştı. Beren’ in gözbebekleri bile parlayarak bakıyordu, ışıl ışıl, parlayan alyanslara. İçerinin aydınlatması, alyansların üzerine öyle güzel vuruyordu ki, Beren hangisini seçeceği konusunda, büyük bir kararsızlık yaşıyordu. Hangisi olsun diye düşündüğü sıra alyanslar önüne serildiğinden beri bakıştığı alyansı sonunda eline almıştı. Ares’ in gold renk bir alyans takmayı tercih etmeyeceğini tahmin ettiğinden, farklı olmasını onun ilk seçeneği arasındaydı. Gümüş renk birçok alyans gözlerinin önündeyken Beren, kendi yüzüğü gibi siyah halkalı yüzüğü parmaklarının arasında tutup, yakından bakmıştı. Ares’ in kendine seçtiği yüzüğün tarzına yakın olduğu için Ares’ in zevkine uygun olacağını düşünüyordu.

“Bu, olsun mu?” elinde tuttuğu siyah halkalı yüzüğü sevgilisine, görebilmesi için uzattı Beren. Yüzünde keyifli bir gülümseme ile önce sevgilisine ardından elindeki yüzüğe bakmıştı. Beren’ in gözlerini böyle ışıl ışıl görmek onun için hayatının en büyük hediyesi gibiydi. Onun bu kadar hevesli tavırları karşısında; daha önce böyle bir şey yapmadığı için kendine kızıyordu Ares. Onu başı ile onaylamış ve ardından uzattığı yüzüğü eline alıp, sevgilisini parmağındaki duruşunu da, görebilsin diye parmağına takmıştı.

Biraz bol gelmiş olsa da, tezgâhtar bunu ayarlayabileceklerini söylediğinde, çift yüzüğün o an Ares’ in parmağında nasıl durduğuna, dikkat etmişti. Daha sonra yüzüğü parmağından çıkaran Ares, tezgâhtara yeniden uzatmış ve alacaklarını söylemiş parmağına göre ayarlamalarını rica etmişti. Yüzüğü alan tezgâhtar ise Ares’ in yüzük ölçüsünü alıp, arka tarafa geçmişti.

“Gerçekten, beğendin değil mi?” Beren, yüzüğü fazlası ile beğenmişken, sevgilisinin de, beğenmiş olmasını umuyordu. Başını ona yaklaştırmış ve fısıltı ile sormuştu.

“Parmağındaki yüzüğü seçerken, ben senin fikrini sormamıştım. Hakkaniyetli olması için sen de benim fikrimi almamalısın, güzelim” Ares, başını eğdiğinde, sevgilisinin gözleri ile aynı hizaya gelmişti.

“Ayrıca için rahat etsin. Eğer kendim seçmiş olsaydım, yine onu seçerdim” onun bu sözleri Beren’ in içine su serpmişti. Ares katı bir adamdı. Parmağına yüzük takacak olması bile Beren’i hayli şaşırtırken, onun beğendiği ve tarken, zorlanmayacağı bir şey olmasını istemişti. 

Aradan geçen kısa zamanın ardından tezgâhtarın pakete koyduğu yüzüğü alıp, kabristana doğru yola koyulmuştu çift. Ares yüzüğü şuan takmamış bunu daha öze bir anda yapmayı tercih etmişti. Yolun sonunda kabristana ulaşmıştı, çift. Beren daha kapından girmemiş olsalar da, çoktan acı gerçeği ile baş etmeye çalışıyordu. Öte yandan anne ve babasının eksikliği, aynı çatı altında anne ve baba sahibi olmamış diğerlerinin ardından eskisi kadar canını yakmıyordu. Uzun yıllarını ailesi ile birlikte mutlu mesut geçirdiği için şükrediyor ve bunu ayrıcalık olarak görüyordu.

Anne ve babasının mezar taşlarına bakarken, farkında olmadan düşüyordu, gözyaşları. Ares sevgilisinin birkaç adım gerisinde kalmış ve onun anne baba ile buluşması sırasında ona, müsaade etmişti. Ares buraya her geldiğinde, farklı bir duygu ele alıyordu onu. Kendi annesinin bir mezarının bile olmadığı gerçeği bir tokat gibi yüzüne çarparken, Beren’ in anne ve babası sağ salim ayakta ve onların karşısındaymış gibi gerilmeden edemiyordu. Sanki babası tüm katı tavırları ile onu baştan aşağıya süzüyor, annesi ile kızına layık olup, olmadığını sorgulayan bir ifade ile onun yüzüne bakıyordu. Ares, tüm bunlardan sıyrılıp, dikkatini sevgilisine verdiğinde, onun sarsılan omuzlarından ağladığını anlıyordu. Aralarında olan mesafeyi kapattı.

“Güzelim” kollarını sıkıca sevgilisinin etrafına sarmıştı. Onun kollarının sıcaklığı arasında Beren, daha çok ağlıyor ve Ares onun durdurabilmenin telaşını yaşıyordu. Ne söylemesi gerektiğini, nasıl davranması gerektiğini bilemez bir halde, dudakları aralanıyor ve beceremeyeceğini düşünüp, ardından geri kapanıyordu.

İki mezar taşının karşısında, Ares, sevgilisini kolları arasında tutarken, bir süre öylece kalmıştı çift. Dakikalar geçmiş olsa da, Beren durmamış ve Ares elini sevgilisinin kabanı üzerine hareket ettirip, onu sakinleştirmeye çalışmıştı.

“Ben, ne işe yaramaz bir adamım, güzelim. Ne seni sakinleştirebilecek güzel sözlerim var, ne de aklını dağıtabilecek; güzel bir sohbetim… Yapabildim tek şey; sana sıkıca sarılıp, ağlama diyebilmek. Keşke süslü kelimelerim ve tatlı bir dilim olsa da; o güzel tanelerin yanaklarını ıslatmaktan vazgeçip, yüzünü bir tebessüm ile taçlandırsa. Senin payına da, benim gibi bir adam düşmüş, güzelim” onun sözlerinin ardından Beren’ in yanaklarından süzülen yaşların arasına bir de, naif bir gülümseme baş göstermişti.

“Bana, süremizi yan yana dolduracağımıza dair söz vermiştin. Sanki sadece birlikte olmamız bu dünya içinmiş gibi. Ben senin, diğer tarafta da, başının belası olacağım, sevgilim” onun sözleri ile bu kez gülümseyen Ares olurken, sevgilisinin daha sıkı sarmıştı.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...