Yoğun bir dersten çıkmış olan Beren, yeni bir proje
ödevi almış ve henüz sınıftan ayrılmamışken, grup arkadaşları ile bunun üzerine
konuşmaya başlamıştı.
“Bakın size söyleyeyim; ben bu işte yokum. Benim
onca delinin arasında ne işim var ya?” Beren, konuşan bu gencin hakkında
yalnızca adının Tayfun olduğunu biliyordu.
“Sözlerine dikkat et biraz. Bu nasıl bir konuşma tarzı” Beren’ in yanında, Dilek, anında bu iler geri konuşan gence çıkmıştı.
“Bunu bize değil, hocaya söyle arkadaşım. Anladın
mı? Sonra da kocaman bir sıfır ile ödüllendirsin seni” onun sözleri, Uğur’ un
da hoşuna gitmediğinde, kızgın bir ifade ile dile getirmişti. Projeyi veren
hocaları, görevleri dağıttıktan sonra sınıftan ayrılmış ve Beren sadece
merhabalaştığı üç sınıf arkadaşı ile baş başa kalmıştı.
Bu görev için altı ruh sağlığı merkezi belirlenmiş
ve öğrencilerin seçtiği birinde, eşleştikleri grup arkadaşları ile merkeze
gidip, birkaç hasta için rapor tutacaklardı. Hocanın belirlemiş olduğu grup
arkadaşları konusunda Beren, herhangi bir sorun yaşamamış zira tüm
sınıftakiler, ona aynı mesafede uzaktı.
“Bakın, projenin daha iki hafta süresi var. Bunları
sonra konuşsak?” Beren, sözlerinin ardında kolundaki saate bakıp, öğle saatinin
yaklaştığını gördü.
Acele etmek istemesi sevgilisinin yaptığı plana
bağlı kalmak içindi. Grup arkadaşları kendi aralarında yaşadıkları anlaşmazlığa
geri döndüğü vakit kendi de, çıkmak için toparlanmaya başlamıştı. Sınıftan
ayrıldığında adımları, bahçede onu bekleyen şoförün yanına doğru ilerlemişti.
İlk şirkete gideceği için heyecan duyarken, bir yandan da, ortada herhangi bir
sorun olmadan Ares ile kabristanı ziyaret edeceklerdi. Ares ile birlikte
gitmekten çok daha memnun oluyordu. Onun bunu teklif etmesi ise onun ne kadar
nazik bir adam olduğunu sevgilisine bir kez daha kanıtlamış ve onu fazlası ile
memnun etmişti. Okulun bahçesinde, onun için hazırda bekleyen şoförü gören
Beren, yanına ulaşmış adam arabanın kapısını açarak onu karşılamıştı.
“Ares Bey, sizi şirkete bırakmamı istedi, Beren
Hanım”
“Evet, biliyorum” Beren, yüzünde naif bir gülümseme
ile işini yapan adamı yanıtlamış ve ardından onun için açtığı kağıttan içeri
girmişti. Beren’ in kapısını örten adam, adımlarını hızlı tutarak diğer tarafa
geçmiş ve sürücü koltuğuna yerleşip, efendisinin emrettiği gibi Beren’ i,
şirkete ulaştırmak için yola koyulmuştu.
_
Şirkete vardıklarında, arabadan inip, heybetli
şirketin görünüşüne baktı Beren. Buraya ilk kez geliyor olmak fazlası ile gerin
bir havaya sokmuştu, onu. Şirketi kocaman harflerle yazılmış olan ismine bakıp,
derin bir nefes dışarı doğru verdiğinde, ağzından çıkan beyan buhar ilişmişti
gözlerine. Onun şoförlüğünü yapan ona rehberlik etmiş ve birlikte şirketin
kapısından içeri girmişlerdi. Giriş katta birkaç çalışan gözlerine iliştiğinde,
adamın adımları da, onlara doğru ilerlemişti.
“Beren Hanıma, Ares Beyin odasına kadar eşlik edin”
şoför, yanına vardığı adamlardan birine söylediğinde, içlerinde sarışın olan
başı ile onaylamıştı. Beren onun yönlendirmesi ile yürümeye başladı. Daha önce
böyle bir yerde bulunmamıştı. İçerinin sessizliği ve sakinliği onu hayli
şaşırtmıştı. Ona yol gösteren sarışın adam ile birlikte asansöre ulaşmış ve
gözleri sayan numaralar üzerinde takılı kalmıştı. Aklından sevgilisinin kaçıncı
katta olduğunun merakı vardı. Asansör yedinci katta durmuş ve sarışın adamın
önderliğinde, şirketin içinde ilerlemeye devam etmişti.
Büyük bir alana ulaştıklarında, daha fazla
gerildiğini hissediyordu. Zira burası çoğunluğun erkeklerin oluşturduğu
çalışanların olduğu bir kattı. Ve biraz aralarından geçmek üzereydiler. Onları
fark eden çalışan başlarını kaldırıp, gelen bu kızın kim olduğunu ve buradan ne
işi olduğunu sorguluyordu.
Uzun yolu ilerledikleri sıra Beren o an bir şeyi
fark etmişti. Ares’ in disiplini sadece mailkane sınırları içinde değil, şirket
içinde de, gayet net anlaşılıyordu. Zira masasının başında, son derece ciddi
bir ifade ile işleri yapan bu adamlar o an gözüne; yaz aylarında, yuvasını kışa
hazırlayan, tek sıra halinde ve kendinden çok fazla yükü yuvalarına taşıyan
çalışkan karıncalar gibi görünmüştü gözüne. Adam bir anda arkasını dönüp Beren
ile göz göze geldiğinde, Beren’ dikkatini ona vermişti.
“Buyurun Beren Hanım. Ares Bey içeride, geldiğinizi
bildiği için sizi bekliyor” karşısındaki genç kıza naif bir ses tonu kullanan
adam, eli ile de, geçmesi için işaret vermişti.
“Teşekkür ederim” sözlerinin ardından ona yardımcı
olan adama hoş bir gülümseme sunmuş ve daha sonra sevgilisinin odasına doğru
ilerlemeye başlamıştı. Kapının hemen önüne ulaşan Beren, önce durup, derin
nefes alır geri bıraktığında, iyi göründüğünden de, emin olduktan sonra kapıyı
yumruk yaptığı ile eli birkaç kez tıklattıktan sonra kapıyı aralamıştı. Odaya
girdiğine, odanın diğer ucunda, masasının başında oturup, elindeki kâğıtlar ile
ilgilenen sevgisini gözleri anında bulmuştu.
Masasının başında tüm heybeti ile oturan
sevgilisinin gören Beren, bu görüntüden etkilenmeden edemedi. Ares’ in mental
açıdan ne kadar güçlü bir adam olduğunu biliyordu. Ancak şuan ki heybetli
adamın kudretinden gözleri kamaşmıştı. O masanın arkasında oturup, dünyayı onun
yönettiğini söyleseler bile Beren, buna inanabilirdi. Daha ne kadar güçlü bir
görüntü çizebilirdi, bir insan? Beren o an sevgilisinin gözleri ile denk
geldiğinde, ona kocaman bir gülümseme sunmuştu. Ares elindekileri masasının üzerine
bırakıp, sandalyesini geriye sürükleyerek, masadan kalkmaya hazırlandı.
“Hoş geldin, güzelim” ayaklandığında, adımları
sevgilisinin yanına ilerlemişti. Ares onun gözlerinde, hayranlık duyan ifadeyi
görebiliyordu.
“Hoş buldum” Beren sevgilisine doğru birkaç adımda,
kendi attığında nihayet sevgilisinin kollarının arasında, yerini almıştı. Ares
sevgilisini kolları ile sıkıca sardı. Birbirlerinden ayrılan çiftin daha sonra
kısa süreli dudakları buluştu ve ardından sonunda göz göze geldiler.
“Gel, oturalım” sevgilisinin elini kavradığında,
masasının yanında koltuklara yönelmişti. Beren tekli koltuklardan birine
oturduğu sıra karşısındaki, diğer koltuğa oturmuştu.
“Bugün ne yap-“ Beren, cümlesine başladığı sıra
kapı birkaç tıklanmış ve ardından aralandığında, çiftin gözleri yöne dönmüş ve
gelenin Anıl olduğu gözlerine ilişmişti. Yüzünde bir gülümseme ile onun
kendini fark etmesini bekleyen Beren, Anıl’ ın sanki durgun bir ifadeye sahip
olduğunu fark etmişti. Malikânedeki Anıl, çok daha ciddi bir Anıl vardı karşısında.
Elinde tuttuğu kağıttan başını kaldıran Anıl, Beren’ in de, burada olduğunu fark
ettiği onları rahatsız ettiği için mahcup olmuştu.
“Ben, senin yalnız olduğunu sandım. Affedersiniz.
Bakman gereken bir dosya vardı da” mahcubiyeti ses tonuna da yansıdığında, Ares
onun tavırlarından, tıpkı Beren gibi şüphe etmiş ve bir şeylerin ters gittiğini
düşünmüştü.
“Sorun değil. Önemliyse hemen bak-“ Ares, sözlerine
başladığında, Anıl onun sözlerini yarıda kesti.
“Hayır, acelesi yok. Ben masana bırakıyorum, sen müsait
bir zamanında incelersin”
“Pekâlâ” Beren’ in burada oluşandan dolayı ve
kardeşinin bu sakınan sözleri ile dosyanın daha sonraya ertelenmesinin daha
uygun olacağını düşünüyordu Ares. Onun bu halde olmasına neyin sebep olduğunu
bir an evvel öğrenmek isteyen Ares, şuan karşısında oturan sevgilisinin
yanında, Anıl gibi alaycı bir adamı, bu kadar ciddiyete sokan her ne ise, bu
can sıkan konuyu konuşmayı tercih etmiyordu.
Anıl,
yanında getirdiği dosyayı Beren’ den daha uzağa koyduğuna dikkat ederek, masanın
üzerine bırakmıştı. Şeffaf dosya içinde neler yazdığını göz önünde tutarken,
bunu ondan sakınmak istemişti. Zira o dosya, işle ilgili bir dosya yerine,
ailenin başına musallat olan yeni bir belanın habercisiydi.
“Tekrar kusura bakmayın, rahatsız ettim. Burada
şirketimize hoş geldin, Beren” onun yüzüne bakarken, zoraki bir gülümseme sunmuş ve onunla göz göze gelmişti.
“Keyifli sohbetler” ardından arkasını dönmüş ve
hızlı adımlarla, odanın dışına ulaşmıştı. Ares ve Beren çifti ise onun öylece
arkasından bakmıştı. Odanın dışına ulaşan Anıl ise derin bir nefes alıp, geri
bırakmıştı. Aklında yer edinen öyle ihtimal vardı ki, canını yakıyordu. Bununla
nasıl başa çıkacağını ise henüz kavrayamamıştı.
“Ares’ i
sinirlendirip, azar mı, işittin kardeşim?” Can’ in Egemen’ in odasına gitmek
için odasından ayrılmışken, Anıl’ ı fark etmiş ve onun haline bakalım, her daim
olduğunu gibi ona alayla yaklaşmıştı. Anıl ile göz göze geldiğinde, onun sadece
başını sallayışından sessiz kalışına karşılık olarak garipliği sezmiş ve
adımlarını onun yanına doğru yönlendirmişti. Yanına ulaştığında, yüzünün aldığı
ifadeden dolayı, durumun ne kadar ciddi olduğunu sanki anlayabiliyordu.
“Neyin var?” onun gerginliğini fark ettiğinden,
kendi de gerilmeden edemiyordu. Anıl bu hali ile olan şey, onun daha da gözünü
korkutuyordu.
“Gel, şurada konuşalım” Anıl, sessizliğe devam
ederken, Can, onun kolunu kavramış ve kimsenin olmadığı toplantı odasına doğru
ilerlemesini sağlamıştı.
“Hadi, söyle. Neyin var? Niye bu haldesin?”
“Bir denklem var Can. Bizi kutularla, tehdit eden
adam; Ali Özyurt. Aylar önce ölen oğlunun intikamını almak istiyor. Bunu zaten
biliyorduk” ellerini saçları arasına karıştığında, Can, kardeşini öylece
izliyordu.
“Şimdi bir de, onun yeğeni; Timur Özyurt çıktı. O
da, amcası ile bir olmuş. Buraya kadar her şey tamam ama tüm sorun da, bundan
sonra başlıyor”
“Neymiş, o?” sorduğu sıra duyacağı şeyin pekte
hayırlı olmadığını biliyordu sanki.
“Bu iki adamında, yurtdışında bir bağlantısı var
Can. İnan bana kim olduğunu kaç gündür uğraşmama rağmen tek bir ipucu bile
bulamadım. Her kimse, işinde son derece profesyonel” sözlerinin ardından derin
bir nefes aldı Anıl.
“Bu iki adam onunla iş birliği içinde ve ben kim
olduğunu bulamıyorum. Ama geçen gün Mehmet amcanın sözleri, aklıma takılıyor.
Neden seninle öyle bir görüşme yapmış olabilir ki? Sonra Azerbaycan işi
olmadığı için Ares’ i bunun için sorgulasın? Seninle konuşurken, neyin
peşindeydi ki, konuşmadan Ares’ in haberi olmasın istedi?” Mehmet Beyin şuan bu
şekilde itham etmek Anıl için gerçekten zor bir durumdu. Ancak işin içinden bir
türlü çıkmadığı için böyle bir durumun mümkün olduğuna inanmaktan öteye
gidemiyordu.
“Sen neler dediğinin farkında mısın, Anıl. O
şüphelendiğin adam Ares’ in, senin, benim; bu ailenin babası. Yanılgıya
düşmüşsün, kardeşim. Bunun aklından bile geçirmemeliydin” elini kardeşinin
omzuna koyup, onun üzgün bakan gözlerine baktı.
“Ares’ e sakın böyle bir şeyden bahsetme Anıl,
sakın. Her ne olursa, olsun; bu düşünce sen de kalsın. Onun kalbine sakın şüphe
sokma Anıl. Ares’ in en güvendiği isimlerin başına o, geliyor. Ona sakın hayal
kırıklığını sen yaşatma” onun sözlerini dinleyen Anıl, usulca başını
salladığında, Can onun haline daha da, üzülüp, ensesinden tutarak kendine
çektiğinde, kardeşini kollarının arasına almıştı.
Ares ve Beren çiftinin istedikleri yemek
getirildiğinde, çift Ares’ in ofisindeki altı kişilik toplantı masasında,
oturmuş yemekleri yemeye koyulmuştu. Ares, yemeğine ne olacağı konusundaki
seçimi Beren’ e bırakmış ve onun istediği şeyi yemeğe razı gelmişti.
Yemeklerini yedikleri sıra sevgilisinin yüzünü izleyen Beren, Ares’ in aklının
Anıl’da olduğunu tahmin edebiliyordu. Anıl odadan çıktığından beri onun
yüzündeki gerginliği görebiliyordu. Yüzünde son derece ciddi bir ifade
takılıyken, Beren ile göz göze geldiğinde, zoraki bir gülümseme ile onu
karşılıyordu.
“Ares” sevgilisinin seslenişi ile masanın herhangi
bir köşesine takılmış olan gözleri, onun sesi ile gözleri ile denk gelmişti.
“Anıl, fazla gergin görünüyordu. Her şey yolunda
mı?” Ares’ de aslında deminden beri aynı şeyi sorguluyordu. Beren ise onun bu
soru ile rahatsız edip, etmediğini tartıyordu aklında. Doğru kelimeler ile
sormuş muydu? Endişe ettiği için sorduğunu fark edebiliyor muydu? Beren, onu
yüzüne bakarken, hiçbir şey anlayamamaktan yakında o an.
“İş ile alakalı olmalı” kendi sözlerine
inanmıyorken, sevgilisinin bu sözler ile yetinmesini ummuştu. Zira iş ile
ilgili strese girecek olan ya Egemen’ di, ya da Mert. Cenk işler konusunda yeni
yeni adapte olmuşken, Can ve Anıl pratik insanlardı. Olağan şey için birden fazla alternatif sunar
ve işin üstesinden kolayca gelebilirlerdi. Bu yüzden onun bu durumunun kesinlikle iş ile ilgili olmadığını biliyordu.
Yemeklerinin sonuna gelen çift daha sonra şirketten
ayrılmış ve kabristana doğru yola koyulmuştu. Arabadan genel olarak sessizlik
hâkimken, çift farklı konularda akıllarını meşgul ediyorlardı. Ares, yanında
oturan bedeninin ellerini le oynamaya başladığını fark ettiğinde, onun konuşmak
istediği bir şeyler olduğunu tahmin etmişti.
“Söyle, güzelim. Nedir aklında olup, seni yoran
şey?” Ares’ in gözleri birkaç saniye sevgilisinin üzerinde gezinip, ardından
yine yolu izlemeye devam ediyordu. Beren sevgilisinin arabayı dolduran sesini
duyan Beren, sıcak bir gülümseme ile karşılaşmıştı, onu. Ares’ in onu böylesine
her halini anlamasına hayret ediyor ve hayranlık duyuyordu.
“Ares, aslında seninle konuşmam gereken bir mesele
var” sevgilisinin başı ile onay verdiğini gördüğünde, sözlerine devam etti.
“Bugün bir proje ödevi aldım. Okulun ayarladığı ruh
sağlığı merkezinde, belirlenen hastaları birkaç gün gözetim altında tutup,
hakkında rapor hazırlayacağız”
“Çoğul konuşuyorsun” onun sözlerini dikkatle
dinleyen Ares, daha da detay öğrenmek istiyordu.
“Bu bir grup ödevi, benimle bu görevde yer alan, üç
kişi daha var” sevgilisinin yolu izleyen yandan görünüşünü izleyen Beren, ona
açıkladığı bu durumun ardından rahatladığını hissediyor ve onun sözlerini
merakla bekliyordu. Ares ailesinin gözlerinin önünde ve güvende tutmak için
elinden gelen her şeyi yapıyordu. Şimdi ise Beren ona, birkaç kişi ile birlikte
ruh sağlığı merkezine gideceğini söylüyordu. Beren onun sözlerini beklerken,
bir hayli gerin hissediyordu.
“Açıkçası bu proje ödevi benim hiç hoşuma gitmedi.
Zira gideceğin yerde ne kadar güvende olacaksın, bilemiyorum. Orada, kendini
kontrol altında tutamayan, aklında farklı düşünceler ile hareket eden birçok
insan olacak. Ve siz bu kadar tecrübesizken, sizi öylece onlarla karşı karşıya
bırakmaları, hiç mantıklı gelmiyor” Ares, sevgilisinin gözleri onun
üzerindeyken, sakin tavırlarla ona aklından geçenleri açıklıyordu.
“Bu senin görevin, bundan seni alıkoymuyorum.
Sadece orada güvende olacağın konusunda, kendimi şuan ikna edemiyorum” bir
yaranın üzerine sürülen merhem gibiydi, Beren’ in sevgilisinin bu sözleri.
Böyle bir konu için bile endişe duyan sevgilisi için şükürlerini sundu o anda. Aklında
olan her ne varsa, incitmeden, acıtmadan söylüyordu. Ares’ e karşı sadece bu
kadar açık ve detaylı olduğunda, vereceği yanıtı yine sakince oluyor diye
memnun oluyordu, Beren.
“Unutmadan, o üç arkadaşının da, kim olduğunu
öğrenebilir miyim?” şimdi ki duyduğu sesin daha farklı bir tını olduğunu
anlamak hiçte zor gelmedi Beren’e. Grubunda iki erkek olduğunu ve onlarla
birkaç gün boyunca görüşmek durumunda kalacağını öğrenecek olan Ares’ in yanıtı
ne olacaktı, bir hayli meraklandı.
“Sınıfta, diğerleri gibi sadece merhabalaştığım
birkaç kişi; Dilek, Uğur ve Tayfun” isimleri sayarken, Beren’ in gözleri,
sevgilisinin tepkisine bakıyordu. Onun saydığı isimler karşısında ise Ares
sadece başı ile onaylamıştı. Ve Beren onun bu tavrına karşılık olarak
şaşırmadan edemedi, hatta garipsediği için biraz bozulmuş dahi olabilirdi.
Kıskanılmayı bekliyordu o an. Ares olgun düşüncelere sahip bir adamdı. Böyle
bir durum karşısında, sorun çıkarma taraftarı olmazdı. Zira eğer Beren,
görevini sorunsuz şekilde yerine getirirse, bu onun için iyi bir not demekti.
İyi bir notta, Beren’ in istediği bölümünde ve geleceğinde, ona yardımcı olacak
şeydi.
Geriye kalan bol boyunca sessizlik içinde ilerleyen
arabada, duyulan tek şey; arabanın motor sesiydi. Süratli giden araba bir den
durduğunda, Beren gözlerini sevgilisine çevirmiş ve onun yüzüne merakla
bakmıştı.
“Neden durdun?” Beren sevgilisinin yüzünde öyle bir
gülümsemeye tanık oldu ki, aynısı kendi yüzünde de, belirmişti. Öyle bir etki
yarattı ki üzerinde, sorduğu soruyu dahi birkaç saniye içinde unutturmaya
meyilliydi.
“Çünkü senden bir ricam olacak, güzelim” Beren, onun
sözlerinin ardından merakla baktı yüzüne.
“Sen parmağındaki o yüzüğü, benimle evlenmeye söz
verdiğin için taşıyorsun. Ama şimdi söz verip, bunu nişanesi olarak parmağında,
yüzük taşıması gereken; benim” Beren, ilk önce onun sözlerini anlamakta
zorlanmıştı. Onun parmağında bir yüzük olacağı daha önce hiç aklında
gelmemişti. Onun bu sözlerine şaşırmış olsa da, o an aklında çok daha farklı
bir şey gelmişti. Ares attığı adımı dahi bir nedene bağlı kalarak atan bir adam
iken, onu bu düşünceye neyin ittiğini bilmek istedi. Bunun da, bir nedeni
olduğundan neredeyse emindi Beren. Ancak sormak için cesaret edemediğinde, onu
koca bir gülümsemesinin eşliğinde, başı ile onaylamıştı.
“Hadi, gel” Ares, arabadan indiği sıra Beren’ de
onu takip etmiş ve arabanın etrafından dolanan çift daha sonra el ele tutmuştu.
İnsanoğlu kötü giden günlerin ardından güzel günler yaşadığına kendini bir
türlü ikna edemezdi. Yaşadığı onca zorluğun ardından iyi günler geçiren insan,
yine her an başına bir şey gelecek kaygısı ile o güzel gülerinde, tadını
çıkaramıyordu.
Beren anne ve babasını kaybetmeden önce her ne
kadar sıradan olsa da, bundan son derece memnun olduğu bir yaşantısı vardı.
Sevgi ve saygılı ile büyültüldüğü ailesinde her anını seviyor ve özel
sayıyordu. Ancak yaşanan o vehim kazanın ardından hayatı bir günde, enkaza
dönmüştü. O günün ardından içine kapanmış ve tüm insanlara karşı kendini
soyutlamıştı. Artık bu koca dünyada yalnız başına kaldığı için korkularıyla baş
etmek zorunda kalmıştı. Yaşadıkları şehirde, herhangi bir akrabaları yoktu.
Zira buraya babasının işi nedeni ile taşınmışlardı. Onlar kıskanılmaya değer
bir hayat sürüyorlardı. Örnek bir aile iken, bir anda ayrılık vakti gelmiş ve
Beren o günün ardından paramparça olmuştu. İki yıl önce, bugün böyle bir hayatı
olacağını söyleseler, kulağında, fillerin uçtuğunu söyleyen bir sesmişçesine
çınlardı.
Beren, Ares’ in hayatına girdiğinde, Ares’ in
hayatı nasıl değiştiyse, Beren’ in hayatı da, en az onun ki kadar değişim
göstermişti. Yalnızlığı sevip, benimseyen Beren’ in şuan fazlası ile kalabalık
bir ailesi vardı. Ancak bu kalabalık olan aileye alışım süreci de, onun için
hiçte zorlayıcı olmamıştı. Onlarla bulunduğu ortamdan son derece keyif alıyor
ve sohbetlerine memnuniyetle ortak oluyordu.
Böyle bir aile, böyle bir hayat ve böyle bir adamın
sevgisi karşısında, Beren ne söylerse karşılını vermiş olur. İnsan sevgi
fazlalığından aklını yitirebilir miydi? Beren’ in kalbi bu kadar sevgiyi
kaldırabilir miydi? Beyni bu kadar sevgiyi idrak edemiyordu. Ares’ in onu böyle
aksatmadan, durulmadan nasıl sevebildiğini anlayamıyordu. Zira kendinin
hissettirememesinden endişeye kapılıyordu.
Çift mağazadan içeri el ele girdiğinde, tezgâhtar
onları gülümseyen yüzü ile karşılamıştı. Çift istediği şeyi ondan istediğinde,
Beren’ in önüne onlarca çeşit olan alyansları sunmuştu.
“Sen hangisi seçersen, ben onu takacağım” Ares,
kararı tamamen onu bırakmıştı. Beren’ in gözbebekleri bile parlayarak bakıyordu,
ışıl ışıl, parlayan alyanslara. İçerinin aydınlatması, alyansların üzerine öyle
güzel vuruyordu ki, Beren hangisini seçeceği konusunda, büyük bir kararsızlık
yaşıyordu. Hangisi olsun diye düşündüğü sıra alyanslar önüne serildiğinden beri
bakıştığı alyansı sonunda eline almıştı. Ares’ in gold renk bir alyans takmayı
tercih etmeyeceğini tahmin ettiğinden, farklı olmasını onun ilk seçeneği
arasındaydı. Gümüş renk birçok alyans gözlerinin önündeyken Beren, kendi yüzüğü
gibi siyah halkalı yüzüğü parmaklarının arasında tutup, yakından bakmıştı.
Ares’ in kendine seçtiği yüzüğün tarzına yakın olduğu için Ares’ in zevkine
uygun olacağını düşünüyordu.
“Bu, olsun mu?” elinde tuttuğu siyah halkalı yüzüğü
sevgilisine, görebilmesi için uzattı Beren. Yüzünde keyifli bir gülümseme ile
önce sevgilisine ardından elindeki yüzüğe bakmıştı. Beren’ in gözlerini böyle
ışıl ışıl görmek onun için hayatının en büyük hediyesi gibiydi. Onun bu kadar
hevesli tavırları karşısında; daha önce böyle bir şey yapmadığı için kendine
kızıyordu Ares. Onu başı ile onaylamış ve ardından uzattığı yüzüğü eline alıp,
sevgilisini parmağındaki duruşunu da, görebilsin diye parmağına takmıştı.
Biraz bol gelmiş olsa da, tezgâhtar bunu
ayarlayabileceklerini söylediğinde, çift yüzüğün o an Ares’ in parmağında nasıl
durduğuna, dikkat etmişti. Daha sonra yüzüğü parmağından çıkaran Ares, tezgâhtara yeniden uzatmış ve alacaklarını söylemiş parmağına göre ayarlamalarını rica
etmişti. Yüzüğü alan tezgâhtar ise Ares’ in yüzük ölçüsünü alıp, arka tarafa
geçmişti.
“Gerçekten, beğendin değil mi?” Beren, yüzüğü
fazlası ile beğenmişken, sevgilisinin de, beğenmiş olmasını umuyordu. Başını
ona yaklaştırmış ve fısıltı ile sormuştu.
“Parmağındaki yüzüğü seçerken, ben senin fikrini
sormamıştım. Hakkaniyetli olması için sen de benim fikrimi almamalısın,
güzelim” Ares, başını eğdiğinde, sevgilisinin gözleri ile aynı hizaya gelmişti.
“Ayrıca için rahat etsin. Eğer kendim seçmiş
olsaydım, yine onu seçerdim” onun bu sözleri Beren’ in içine su serpmişti. Ares
katı bir adamdı. Parmağına yüzük takacak olması bile Beren’i hayli şaşırtırken,
onun beğendiği ve tarken, zorlanmayacağı bir şey olmasını istemişti.
Aradan geçen kısa zamanın ardından tezgâhtarın pakete koyduğu yüzüğü alıp, kabristana doğru yola koyulmuştu çift. Ares yüzüğü
şuan takmamış bunu daha öze bir anda yapmayı tercih etmişti. Yolun sonunda
kabristana ulaşmıştı, çift. Beren daha kapından girmemiş olsalar da, çoktan acı
gerçeği ile baş etmeye çalışıyordu. Öte yandan anne ve babasının eksikliği,
aynı çatı altında anne ve baba sahibi olmamış diğerlerinin ardından eskisi
kadar canını yakmıyordu. Uzun yıllarını ailesi ile birlikte mutlu mesut
geçirdiği için şükrediyor ve bunu ayrıcalık olarak görüyordu.
Anne ve babasının mezar taşlarına bakarken,
farkında olmadan düşüyordu, gözyaşları. Ares sevgilisinin birkaç adım gerisinde
kalmış ve onun anne baba ile buluşması sırasında ona, müsaade etmişti. Ares
buraya her geldiğinde, farklı bir duygu ele alıyordu onu. Kendi annesinin bir
mezarının bile olmadığı gerçeği bir tokat gibi yüzüne çarparken, Beren’ in anne
ve babası sağ salim ayakta ve onların karşısındaymış gibi gerilmeden edemiyordu.
Sanki babası tüm katı tavırları ile onu baştan aşağıya süzüyor, annesi ile kızına
layık olup, olmadığını sorgulayan bir ifade ile onun yüzüne bakıyordu. Ares,
tüm bunlardan sıyrılıp, dikkatini sevgilisine verdiğinde, onun sarsılan
omuzlarından ağladığını anlıyordu. Aralarında olan mesafeyi kapattı.
“Güzelim” kollarını sıkıca sevgilisinin etrafına
sarmıştı. Onun kollarının sıcaklığı arasında Beren, daha çok ağlıyor ve Ares
onun durdurabilmenin telaşını yaşıyordu. Ne söylemesi gerektiğini, nasıl
davranması gerektiğini bilemez bir halde, dudakları aralanıyor ve
beceremeyeceğini düşünüp, ardından geri kapanıyordu.
İki mezar taşının karşısında, Ares, sevgilisini
kolları arasında tutarken, bir süre öylece kalmıştı çift. Dakikalar geçmiş olsa
da, Beren durmamış ve Ares elini sevgilisinin kabanı üzerine hareket ettirip,
onu sakinleştirmeye çalışmıştı.
“Ben, ne işe yaramaz bir adamım, güzelim. Ne seni
sakinleştirebilecek güzel sözlerim var, ne de aklını dağıtabilecek; güzel bir
sohbetim… Yapabildim tek şey; sana sıkıca sarılıp, ağlama diyebilmek. Keşke
süslü kelimelerim ve tatlı bir dilim olsa da; o güzel tanelerin yanaklarını
ıslatmaktan vazgeçip, yüzünü bir tebessüm ile taçlandırsa. Senin payına da,
benim gibi bir adam düşmüş, güzelim” onun sözlerinin ardından Beren’ in
yanaklarından süzülen yaşların arasına bir de, naif bir gülümseme baş
göstermişti.
“Bana, süremizi yan yana dolduracağımıza dair söz
vermiştin. Sanki sadece birlikte olmamız bu dünya içinmiş gibi. Ben senin,
diğer tarafta da, başının belası olacağım, sevgilim” onun sözleri ile bu kez
gülümseyen Ares olurken, sevgilisinin daha sıkı sarmıştı.
Tek kelime ile harikaa gidiyorrrr❤️😍
YanıtlaSil