Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 58. Bölüm

 


 Mutfağa adım atmış olan erkek ve özellikle de, üç kafadar, akşam yemeğini neden onların yaptığının açıklaması için Ares’ in yüzüne bakıyorlardı. Ares adım atarken bile bir sebebe o bağlı olduğunu şuan üç kafadardan neden böyle bir şey istediğini öğrenmek için meraklanıyorlardı. Masada uygun bir yere oturan Ares, gözlerini kardeşlerine çevirmişti.

“Neden burada olduğunuzu, biliyor musunuz?” masanın üzerinde ellerini birleştirmiş ve son derece katı bir ifade ile üç kafadarın yüzüne bakıyordu. Onun bu denli ciddi olması onları da ciddi olmaya mecbur bırakıyordu. Üçü de, başını iki yana sallayıp, gözlerini ondan ayırmadan söyleyeceklerini bekliyorlardı. Daha sora Ares Egemen ve Mert’ e eli ile işaret edip, sandalyelere oturmalarını istemişken üç kafadar, onların karşısında, ayakta kalmıştı.

“Biz, kızların yanında ya da yemek masasında iş hakkın konuşmuyorduk, Beyler. Bunu unuttunuz mu?” onun sözlerinin ardından Can ve Anıl neden burada olduklarını anlamışken, Cenk henüz kavrayamamıştı.

“Biliyorum ki, üçünüzde konuşmayı seviyorsunuz. Ama bazen neler söylediğinizi fark edemeden öylece devam ediyorsunuz. Beren’ in birkaç cümleniz yüzünden bu iki gün boyunca neler hissettiğinin farkına vardınız mı?” bu bir azarlama da, sayılabilirdi. Ama bu sadece Beren’ in incinmiş olmasından dolayı değil, malikânede, Beren ile aynı durumu yaşamak durumunda kalan başka bir kız olsa, Ares yine aynı tepkiyi verecekti.

“Sonay Hanımın hislerinden söz ederken, bu durum sizi memnun mu, ediyordu? Peki, Beren’ in söyledikleriniz yüzünden incindiğini fark edip, hatanızı telafi etmek için hanginiz bir girişimde bulundu” onun sözleri karşısında, üç kafadar da gittikçe küçüklüyor ve utançları ile yüzleşiyorlardı. Yaptıkları aptallığın farkına kısa süre fark etmiş olsalar da, hiçlerinden hiçbiri Beren ile konuşmaya gitmemişti. Onun bu durumu atlatmasına hiçbir yardımcı olmamıştı. Bu yüzden gözlerini yere indirip, Ares’ in yüzüne bakmaktan hayıflanmışlardı.

“Yaptığınızın bedeli olarak, ben size aksini söyleyene kadar yemeklerden siz sorumlu olacaksınız” sözlerinin ardından katı ifadesi bozulması. Onları yüzlerine bakıyor ve mahcubiyetlerini gördükçe memnun oluyordu.

“Hadi” Mert hala karşılarında öylece dikilen kardeşlerini harekete geçirmek için söylemiş ve daha sonra üç kafadarda, onun işareti ile işe koyulmak için hareketlenmişti.

“Hangi yemeği yapacağız?” Cenk sorduğu sıra arkalarından kalan, yemek masasında oturmuş onları izleyen kardeşlerinin sesini duymaması için kısık sesi ile söylemişti.

“Sanki yemek yapma konusunda, çok fazla seçeneğe sahipmişiz gibi. Tabi ki, en basit yemeği yapacağız” kendinden emin bir sesle söylediğinde, Anıl ona hevesle bakmıştı.

“Gerçekten yumurta mı, kıracağız?” Anıl’ ın yüzündeki hevese bakan Can, ona gözlerini devirmeden edememişti.

“Hayır. Tabi ki, makarna yapacağız”

“Ya bu çok basit diye, yemekten saymazlarsa?” Cenk’ in söylediğine, Anıl’ de başı ile onay vermişti.

“Sade makarna yaparsak, basit bir yemek olur. Ama kıymalı makarna yaparsak, göz doyurur”

“Dedi, ömründe yumurta kırmaktan aciz; büyük şef Can Yılmaz” Anıl’ ın alaylı sesi Can’ ı kızdırırken, Cenk ise sessiz kahkaha atmak için çabalıyordu.

“Marketten aldığı hazır nuggtlerı dahi tavada ısıtmayı beceremeyen kardeşim, senin şahane fikrini alalım o halde” kinayeli sözleri ve kızgın ses tonu ile onu küçümser gibiydi Can.

“Kıymalı makarna bence de, harika fikir kardeşim. Peki, nasıl yapacağız?” elini Can’ ın omzuna koyduğunda, Can yine ona gözlerin, devirmeden edemedi.

“Sevgilisi aşçı olan sizsiniz. Bir zahmet onu da, siz düşünün” benden bu kadar diyen tavırları ile söylediğinde, Cenk itiraz etmek için hazırlanıyordu ki, Anıl ondan önce atıldı.

“Kardeşim, biz sadece onların yaptığını yiyoruz. Ne bilelim, nasıl yapıp, içine ne katıyorlar. Onlar kıymalı makarna aşamasını geçeli çok oldu. Şuan yaptıkları yemeklerin daha adını bile söyleyemiyorum, ben” hızlı hızlı, derdini kardeşini anlatmaya çalışan Anıl’ ı, Can ve Cenk öylece dinliyorken, Can daha fazla dayanamadı.

“Dilinizi eşek arısı soksun sizin. Hep sizin yüzünüzden geldi, bunlar başımıza” Can, sözlerinin ardından gözleri ile masada oturup, kendi aralarında konuşan kardeşlerini kontrol etmişti.

“Kadının Ares’ e olan ilgisini söyleyen bendim sanki. Hep bunun yüzünden” Anıl, kısık tuttuğu sesi ile kardeşi Cenk’ i işaret ederek, kendini aklamaya çalıştı.

“İlk Cenk açtı, konuyu”

“Hadi, açan benim. Siz neden devam ettiriyorsunuz?”

“Ya siz ben-“

“Beyler!” bir anda, arkalarından gelen Egemen’ in kalın sesi ile Can’ ın hararetle başladı söz yarım kalmış ve bu beklenmeyen sesi ardından üç kafadar da, oldukları yerde, sıçramıştı.

“Allah!” Can ağzından kaçan sözün ardından bir eli kalbine giderken, diğer ile damağını çekiyordu.

“Korkudan tansiyonum yükseldi kardeşim. Ne yapıyorsun öyle sessiz sessiz yaklaşıp” kendini sakinleştirmeye çalışan Can, bir yandan da, Egemen’ e laf yetiştirmeye çalışıyordu. Egemen ise onun hareketlerine göz devirip, tekrar diğerlerine dönmüştü.

“Biraz acele edin. Saatlerce sizi mi, bekleyeceğiz?” onun sözlerini dinleyen üç kafadar, başları ile onu onaylayıp, işe koyulmuşlardı. Egemen ise ayağa kalkma amacı olan su ihtiyacını gidermek için mutfak dolabından bir tane su bardağı alıp, su sebiline doğru ilerlemişlerdi.

“Cenk, sen kıyma ile ilgilen, ben de makarnayı haşlayayım. Anıl, sen salata ile ilgilen” Can’ ın sözlerinin ardından üçü de, harekete geçmiş ve ailesi için lezzetli şeyler çıkarmaya hedeflenmişlerdi. Aldıkları cezanın karşılığını dikkatle yerine getirmek için gayret ediyorlardı.

Can ailede iki tane aşçı olması sebebi ile mutfağa pek girmeyen biri olsa da, aslında yemek yapma konusunda her zaman ilgili biriydi. Henüz pratiğe geçmemişti fakat yemek tarifleri anlatan programları izlemekten hayli memnun olurdu. Bu güne kadar kızların yaptığı yemekleri yerken büyük keyif duysa da, hangi yemeğin nasıl yapıldığı konusunda, mutlaka fikir sahibi olmaya gayret ederdi.

“Ah!” elindeki rendeyi hızla tezgâha bırakan Anıl, zarar gören parmağını görebilmek için kontrol ediyordu.

“Ne oldu, ne yaptın?” birkaç adım ilerisinde olan Can, onun nidası ile gözlerini onun üzerine çevirmişti.

“Parmağımı da, rendeledim sanırım” Can’ ın gözleri kardeşinin ufak bir hasar almış parmağına odaklansa da, daha sonra arkasında, masada oturan kardeşlerine dönmüştü. Onların ilgisinin üzerlerinde olup olmadığını kontrol ediyordu.

“Tamam, Anıl. Abartma o kadar da, büyük değil”

“Ne deme-“seslice konuşmaya başlayan Anıl’ ın karnına, elini tersi ile vurdu Can ve onun sessiz olmasını sağladı. Anıl ise onun bu yaptığına karşılık, eli ile karnını tutup, iki büklüm olmuştu.

“Yavaş ol Anıl, sesini mi, duyurmaya çalışıyorsun? Unutma bu bizim için bir ceza, dikkatli davran sen de” sesini kısık tutarak, ona kızarken, parmağını ona doğru sallıyordu.

“Ya tamam, küçük bir şey zaten”

“Sen eline yara bandı sar. Ben salata ile ilgilenirim. Sonra sen de, makarnayı kontrol edersin”

“Tamam” Anıl Can’ ın sözleri ile onun dediğini yapmak için harekete geçti.

Kargaşa ile geçen üç kafadarın yemek yapma macerası sonunda sona ermiş ve yemeği mutfak masasına hazırlamaya koyulmuşlardı. Kardeşlerine lezzetli bir yemek sunduklarından emin olan üç kardeş, yaptıklarını masaya yerleştirmiş ve kızları çağırma işini Met, üstlenmişti.

“Kızlar, yemek hazır” sinema salonunda keyifle film izleyen kardeşlerini çağıran Mert, onların filmi durdurup, ayaklandığını gördü.

“Mutfağa girmeye korkuyorum” Selin, elini uzattığı kumanda ile koca ekranı karartırken, söylediğinde, bir yanda da ayaklanıyordu. İçeride uzun zaman geçirmiş olan üç kafadarın kıymetli mutfağına ne kadar zarar verdiği konusunda büyük bir kaygı içindeydi.

“Sağlam birkaç eşya umarım kalmıştır” Selin gibi bu konunda endişe duyan İdil’ de, içindekileri dışarı vurduğunda, diğer kızlar ufak bir kahkaha atmıştı ortaya.

“Merak etmeyin, Ares dağıttıklarını toplaması için başlarında bekledi. Mutfağınızda, hiçbir sıkıntı yok” onların endişesini dağıtmak için söyleyen Mert’ in ardından odadan ayrılıp mutfağa ilerlediler. Aile bireyleri masada yerlerini almıştı. Hepsi önlerine konulmuş olan tabağa bakıyordu. Daha sonra ise büyük bir emek sonrası hazırlanmış olan yemeklerine odaklanmışlardı.

“O kadar da, kötü değil” Çağla, yemeğinden tattığı sıra tadını gerçekten beğendiği için dile getirdi, bunu.

“Beklediğimden çok daha iyi” Beril’ in sevgilisine göz kırparak dile getirmiş onlara, destek vermişti.

“Üç kişi bunu mu, yapabildiniz ya? İdil ve Selin’ den hiç mi bir şey öğrenmediniz?” gözleri tabağındaki makarnada olan Mert, memnuniyetsiz bir tavırla dile getirdiğinde, Cenk gözlerini devirmişti. Anıl ve Can’ da ona yüzünü buruşturduğunda, diğerleri ona kahkaha atmadan edemedi. Ares ise o sıra ağzındakini yutmuş ve bardağındaki sudan bir yudum alıp, boğazını temizlemişti. Aklında dolaşan şeyleri kardeşleri ile de, paylaşmak için hazırlanıyordu.

“Kartopu savaşının kazanını belirlenmediği için her iki tarafın isteğini de, ben yerine getireceğim; demiştim. Bunun hakkında ne istediğinize karar verdiniz mi?” her kardeşinin yüzüne bakarak söyledi Ares. Kardeşler bu konuyu kendi aralarında konuşmuştu. Ares’ den ne isteyecekleri konusunda her bir ortak bir karara varmıştı. Fakat bunu söylemeye de, tereddüt ediyorlardı. Egemen ve Mert göz göze geldiğinde, diğerleri de, Egemen’ in üzerindeki, gerginliğin farkındaydı. Zira ailenin sözcüsü Egemen olduğunu herkes tarafından biliniyordu.

“Aslında bir şeyler düşündük ama senin içinde uygun olur, mu bilemedik” Egemen sözlerine başladığında, Ares onu dikkatle dinliyordu. Onlar her ne isterse Ares yerine getirecekti. Bu yüzden onun yüzüne ilgi ile bakarken, rahat olmasını istiyordu.

“İki gün sonra yılbaşı gecesi, biz de düşündük ki; bunu dışarıda kutlayalım” Egemen söylediğinde, daha sonra Ares’den gözlerini kaçırmıştı. O an herkesin gözü Ares’ in üzerindeydi. Beren ise onun ne söyleyeceği konusunda belki de, diğerlerinden çok daha meraklanıyordu. Aslında kardeşlerin böyle bir fikri olduğunu şuan öğreniyor ve onlarla hemfikir olarak memnun olmuştu. Bir süre sessiz kalan Ares, isteklerini yerine getireceği kesin olsa da, herhangi bir şey ile karşılaşıp, karşılaşmayacaklarını hesaplama çalışıyordu.

“Ne yapmak istiyorsunuz peki?” ses tonu diğerlerine kabul etmeyeceği bir izlenimi verdiğinden, her biri, bir isteksizlik içine girmişti.

“Dışarıda bir akşam yemeği” Can onu hemen yanıtlamıştı. Aslında aile bireyleri onun nasıl bir adam olduğunu ve neler düşündüğünü bildiklerinden, istedikleri şeyin fazla olduğunu düşünüyorlardı. Bu yüzden bu konuda onu zorlamak istemedikleri için en ufak bir isteksizliğinde, hemen anında isteklerini geri çevirecekti. Daha önce aile bireyleri, dışarıda vakit geçirmemişlerdi. Bunun sebebi ise Ares’ in bunu rica etmiş olmasıydı.

Ares korkusuz bir adam değildi. Hadi, bakalım. İşte ailem ortada, kimin cesareti varsa, zarar versin bakalım, tarzı cümlelerin, Ares’ in dünyasında yeri yoktu. O annesi ile bahçesi çiçeklerle dolu olan huzurlu evinden kaçırılmıştı. O evinden huzurlu bir gün geçirdiği ertesi günü kıyametin ortasında kalmıştı. Bunu aklından bir olsun çıkarmayan ve her daim bunu anımsayarak yaşayan Ares için bu tam anlamı ile korudu malikâne bile korunaklı değildi. Yaşadıkları evin güvenliğinden bile şüphe eden Ares için dışarısı tam anlamı ile savaş alanıydı. Nerden, ne geleceği kesinlikle belli olmayan dışarısını hiç söz konusu bile etmemişti. Restoranı bile kızlara vermeden önce kaç gün kafa patlatmış ve tamamen güvende olacaklarından emin olduktan sonra onlara vermişti. Ancak böyle bir istekte bulunmalarının bir diğer nedeni de, Ares’ in, Beren hayatına girdikten sonra birçok değişim göstermesinden kaynaklıydı.

“Pekâlâ, istediğiniz gibi olsun”

Ares’ in sözlerinin ardından her biri şaşkınlığın esir aldığı bedenini gizlemeden ona gösteriyordu. Ares’ in yüzüne bakarken, onun kabul etmeyeceğinin ihtimaline daha fazla ikna olan aile bireyleri, şuan ki sözlerinin garipsemiş bile sayılırdı.

Ares o saatten sonra genel olarak sessiz kalmıştı. Hücrelerine yapışan ve aldığı nefese bile karışan bir duydu vardı ki, Ares’ e her daim zorluk çıkarmaktan geri durmuyordu. Kaybetme korkusu onun iliklerine kadar işlemişken, çaresiz bir hastalığın elinden kurtulamamak gibiydi. Her geçen gün iyileşmesi gereken bir yaranın ilk günkü gibi kalması gibiydi.

Korkusuz insanın tek tutunduğu şey hayatta kalmaktır. Umurunda olan tek şey; eğer nefes alıyorsa onun için başka hiçbir şeyin hükmü geçerli değildir. Korumak istediği ya da korkmasını sağlayacak hiçbir nedeni yoktur. Hayatı için önem arz eden tek şey; canı ve sağlığı ve sadece savaşı da bunun içindir.

Ares böyle bir adam değildi. Onun kaybetmemek için uğraştığı çok şeyi vardı. Herhangi bir kayıp için ise artık tahammülü yoktu. Öyle şey yaşamıştı ve öyle çok duya tanık olmuştu ki, artık daha fazlası için yeri yoktu. Bunun korkusu onu bir küçük çocuk gibi titremesine bile neden oluyordu.

Başına buyruk olan insanoğlu için korku yararlı bir şeydir. Tutunması sağlayacak, uğruna savaşacak, hayatını anlamlandıracak şeyleri olmalı. Elinde var olana dört elle sarılması ve korumak için son gücü ile çabalaması için korkmak insanoğlu için iyi bir şeydi. Korkusuz olmak insanı yücelten bir şey değildi. Aksine yüreği korku dolu olduğu halde bu korkusuna kafa tutan insan, alkışlanmalı ve de onurlandırmalı.

Kısa süren akşam yemeğin ardından erkekler salonda otururken, kızlar da, önce masayı toplamış ve ardından mutfağa geçip, bulaşıklar ile ilgilenmeye başlamışlardı. Erkekler kendi aralarında sohbet ederken, Ares’ in sessiz kalışından onun istedikleri, dışarıda akşam yemeğinden rahatsız olduğunu biliyorlardı. Ancak onlara öncelik verip, isteklerini yerine getireceğini söyleyen Ares’ e minnet duymadan edemiyorlardı.

Beklenmeyen bir anda, Ares’ in telefon zil sesi salona dolduğunda, ilgi de onun üzerinde toplanmıştı. Cebinden çıkardığı telefonun üzerinde yazan ismi bakıp, ardından aramayı yanıtlamıştı. Arayan Mehmet Beydi ve onun adını görmek Ares’ e Can ile yaptığı son telefon görüşmesini anımsattı.

“Efendim Mehmet amca”

“Nasılsın, oğlum?” Mehmet Beyin sesini duyan Ares, Can ile yaptığı telefon görüşmesini anımsamıştı.

“İyiyim, sen ve Meliha teyze nasıl?”Ares bir eli ile telefonun tutarken, diğer eli dizinin üzerindeydi. Ares’ in ses tonundan durgun olduğunu fark edebilirdi ancak aklında mücadele ettiği birkaç bir şey varken, o an bunun farkına varamadı.

“Biz de, iyiyiz oğlum. Beren, kardeşlerin nasıl?”

“İyiler onlarda” Mehmet Bey o an boğazını temizlemiş ve uzun tuttuğu hal, hatır sorma kısmının sonuna geldiğini fark ettiği için asıl arama nedenine gelmek istemişti.

“Ares, öğrendiğime göre Azerbaycan ile yapılacak olan anlaşmadan geri çekilmişsin. Bu büyü bir kazanç ve büyük bir başarı olacaktı oğlum. Neden geri çekilmek istediğini öğrenmek istedim.” Aklında baş etmeye çalıştı bir dolu derinin arasında, ona hesap soran bir tavırla Mehmet Beyin sözleri hiç hoşuna gitmişti Ares’ in. Ares ailesinden bir tek sorgulanmamayı istiyordu. Bir tek buna tahammül edemiyordu. Bu yüzden Mehmet Bey onun şuan fazlası ile canını sıkmıştı. Konuşma boyunca kendini kontrol altında tutmaya çalışan Ares’ in durumunu fark eden kardeşler, Mehmet Beyin onu kızdırmak için ne söylediğini sorguluyorlardı.

Mehmet Bey şirket ile ilgili olan her şeyi Ares’ in üzerine bırakmış ve bu yüzden onun bu konuda pekte söz söyleme gibi bir hakkının olmaması işler ile ilgilenmeyi çoktan bıraktığından dolayıydı. Üstelik bir de, Ares’ in aldığı karar güvenmiyormuşçasına söylediği bu sözler Ares için kabul göremezdi.

“Sorunu yanıtlamam için bana biraz müsaade etmelisin” onun mesafeli ve katı sesi ile Mehmet Bey onun tahammül sınırını geçtiğini biliyordu. Hatta sözlerinin ardından Ares’ den çok büyük bir tepki almayı bile göze alarak, onu aramıştı.

“Elbette oğlum” görüşme sona erdiğinde, Ares oturduğu yerden ayaklanmış ve ayakkabısının çıkardı tok sesler eşliğinde, salondan ayrılıp, mutfağa doğru ilerlemişti. Onun sert adımları ilerlerken, diğerleri ise öylece ardından bakmışlardı.

Mutfağa giren Ares’ i ilk fark eden Nilay olurken, yanında olan Selin’ e de, işaret vererek onunda heybetli bedenin gelişini görmesini sağlamıştı. Diğerleri de bunu fark ettiğinde, kızlar çifte müsaade etmek için adımlarını hızlı tutarak, mutfaktan ayrılmışlardı.

Sevgilisinin gelişini gören Bere ise önce tezgâha yaslanan bedenini oradan ayırmış ve birbirine bağladığı kollarını da, sevgilisinin yaklaşması ile çözmüştü. Beren sevgilisinin yüzüne baktığında bile aslında ona karşı dikkatli davranması gereken bir durum olduğunu anlıyordu. Ares’ in adımları sonunda sevgilisinin yanını bulmuş ve herhangi bir şey söylemeden ellerini, onun koltuk altına koyup, kolayca tezgâhın üzerine oturmasını sağlamıştı. Sevgilisinin alnına, alnını dayayarak nefesini soluyordu.

“Bir şeyler söyle, Beren” gözlerini kapatmış ve sevgilisinin nefesine karışan sıcak nefesi eşliğinde söylediğinde, Ares’ in dudaklarından kelimeler son derece naif bir halde ulaşmıştı. Hâlbuki bedenindeki gerginlik tüm hücrelerini ele geçirmişti.

“Ne söyleyeyim” yüzünde bir gülümseme belirmişti ki, bu görülmeye değerdi. Zira sevgilisinin durumunun farkındayken, onun kendini bir yerlere kapatmayıp, kendine gelmiş olması yüzünde kelebeğe ömür veren bir gülümsemeye sebep olmuştu.

“Her ne istersen, sesinde bedenime şifa bir şeyler var. Ve benim şuan ona ihtiyacım var” Ares sözlerinin ardından sevgilisinin bedenini kolları arasın almıştı. Bir ömrü böyle geçirse hiçbir şikâyeti olmayacakmış gibi sarıyordu onu.

“Eğer kardeşlerinin isteği seni zor duruma sokuyorsa, bunu onlarla paylaşmalısın, Ares” elini sevgilisinin sırtına uzatan Beren, elini sırtında gezdirip, rahatlamasına yardım etmek istiyordu.

“Onları her daim bu malikânenin duvarları arasında tutamam güzelim. Onların isteklerine kulak verip, buna alışmam gerek”

“İstedikleri şey senin kötü hissetmene neden olacaksa, bundan vazgeçmek onlar için hiçte zor olmayacaktır” Beren, sevgilisine kollarını daha sıkı sardı. Onu içine düştüğü durumdan kurtarmak istiyordu.

“Onlara bir ödül istemlerini söylediğimde, sadece dışarıda bir akşam yemeği, dediler Beren. Sanki askerlerin izin güne çıkması gibi dışarıda olacak olan bir akşam yemeği onlar için ödül gibi. Onları özgür bırakmakta geç bile kaldım Beren” sıkıntı dolu sesinin daha da normale döndüğünü fark edebiliyordu, Beren ve bundan fazlası ile memnuniyet duyuyordu.

“Yakında evlenecekler, çocukları oldukları zaman ailecek vakit geçirmek isteyecek. Kendi korkularım yüzümden onları sürekli olarak burada hapsetmeye hakkım yok”

“Sen bu dünyanın görebileceği en mükemmel insansın. Her anında, önceliği ailene vermeyi nasıl da, başarıyorsun. Söylesene sevgilim; tek kusurun dahi yok mu?” ufak bir kahkaha ile karşıladı Ares, sevgilisinin bu sözlerini. Daha sonra ise onun gülüşü ile keyiflendi, Beren.

“Benim gibi bir adama,  en son söylenecek şey galiba; kusursuzluk. Ama gözüne böyle bir yerim varsa, bedenime leke yapan onlarca yara izini, yok sayacağım” sözlerinin ardından kollarını sevgilisinin bedeninden uzaklaştırmıştı. Daha sonra ise sevgilisinin dudakları ile dudaklarını buluşturmuştu. Kısa bir öpücüğün ardından onunla, göz göze geldi Ares.

“Sen diğerlerinin yanına dön” sözlerinin ardından ellerini, sevgilisinin bedeninin iki yanına koymuş ve tezgâhtan indirip, ayaklarının zemin ile buluşmasını sağlamıştı.

“Sen?”

“Ben bir telefon görüşmesi yapacağım. Sonra yanınıza geleceğim” tekrar sevgilisinin dudaklarına ufak bir öpücük bırakmış ve onun onaylayan gözlerine şahit olmuştu. Beren, onun daha iyi olduğundan emin olduğu için ona karşı diretmeden mutfaktan ayrılmıştı. Ares sevgilisinin arkasından bakarken, koca güneşin sadece ona denk geldiğini ve onun ışınları ile ısınan biri gibiydi. Ares gözlerine bakıp, kollarını onun bedenine saran sevgilisinin ardından memnuniyet dolu bir adam oluyordu. Beren onu ehlîleştiriyor ve daha insani yapıyordu. O karanlığın ortasına ışık yakmaya cesaret ediyordu.

Sevgilisi mutfaktan ayrıldıktan sonra Ares Mehmet amcasını yeniden aramıştı. Mehmet Bey; yeni yetme bir delikanlı gibi davrandığının farkındaydı. Yıllar önce Ares’ e onun hayatına karışmayacağını ve aldığı kararları sorgulamayacağına rağmen söz vermişti anca şuan kendine hâkim olamadığına yanıyordu. Ares onun yetineceği kadar birkaç açıklama yapmış ve ardından görüşme sona ermişti.

Ares elbette Mehmet Beyin bu yaptığını da, unutmayacaktı. Ares’ in önem verdiği şey; hatasız ya da yanlışsız ilerlemek değildi. Onun için önemli olan; hatalara ve yanlışlara bir kez yenildikten sonra ikincisine mahal vermemekti. Mehmet Bey ise; tok bir çocuk gibi ders çıkarmadan sürekli hatalarını yineleyip, duruyordu.

Mutfaktan ayrılan adımları salona ilerlediğinde, ona en büyük kazancı sunulmuştu. Kardeşleri kendi aralarından keyifle sohbet ediyor ve salonda, onların gülüşmeleri duyuluyordu. Bu görüntüden daha üstün Ares’ in dünyasında yer edinmiyordu. Adımları kendi koltuğuna ilerlemiş ve sessiz adımlarla, yerine oturmuştu. Kızlar akşam yemeği için kendi aralarında sohbete dalmışken, erkekler ise maç muhabbetine kendilerini fena kaptırmışlardı. Biraz önce kötü bir halde yanlarından ayrılan Ares ise en az onlar kadar keyifle, karşısındaki bu görüntüyü izliyordu.

_

Yılın son günlerinin yaşandığı şu günlerde, büyük bir kargaşa boy gösteriyordu aslında. Ortada Ares’ in ailesine karşı plan yapan birkaç varsa da; yalnızca içlerinden bir tanesi en lanetlisiydi. Güneş bile onun yüzüne bakmaktan kaçınır. Ay; onun olduğu şehri, ışığı ile aydınlatmaya hayâ ederdi. Beyaz kar taneleri onun olduğu şehre düşmek istemez ve yağmur bir toprağı kendinden yoksun ederdi.

Timur Özyurt; nişanlısı ile yediği akşam yemeğinin ardından onu, aile ile yaşadığı evine bırakmak için evine ulaşmıştı. Arabada sessizlik hâkim olurken, Nehir’ de arabadan inmek için henüz bir harekette bulunmamıştı. Güzel ve romantik geçen bir akşam yemeğini bozmak istemeyen Nehir, nişanlısı ile aklında dolaşanları konuşmadan yanından ayrılmak istememişti.

“Ares Karal konusunda, gerçekten kararlı mısın?” sözlerinin bile yanındaki bedenin öfkelendirdiğini biliyordu. Derince alıp, verdiği nefesler ile bunu anlamak onun için hiçte zor değildi.

“Onun bedenini diri diri yakıp, kül ettikten sonra o ateşin sönmesine izin vermeden, aynı çatı altında yaşadığı herkesi, o ateşte kül edeceğim” onun nefret dolu sözlerinden kendi korkmuştu. Onun Ares Karal’ a neden bu kadar öfke duyduğunu biliyordu. Ancak yine de, Ares Karal’ a karşı bu kadar kin duymasını ve onunla karşı karşıya gelmesini istemiyordu. Bu Ares Karal korkusundan değildi. Nehir’ in bunun için birçok haklı sebebi vardı.

“Timur, Ares Karal sandığ-“ elini sevgilisinin çenesine uzatan Timur, onun çenesini kavrayarak, kendine yaklaştırdı. Canını acıtmıyor olsa da, onun başını geri çekmesine müsaade de, etmiyordu.

“Nişanlının yanında, başka erkekleri böyle rahatça savunma. Hele bu isim o herifse; bunu bir daha sakın yapma, Nehir” nişanlısının öfkesine genel olarak, çok az zaman da rastlamıştı Nehir. Her ne kadar düşman gördüğü insana acıma duygusu olmadan karşılık verse de, kıymetli nişanlısının etrafında, aptal âşık gibi dönüp, duruyordu. Timur sözlerinin ardından sevgilisinin dudaklarını hırsla öpmüştü. Sanki öpüşü ile ders vermek ister gibiydi.

“Hesap günü çok yakında, hayatım. Ona her şeyin bedelini ödetmeme çok az kaldı” eli ile sevgilisinin yanağını usulca seven Timur, sözlerinin ardından onun arabadan inip, evine doğru ilerlemesinin izlemişti. Peki, bu hesap günü geldiğinde, gerçekten kim hayatta kalacaktı. Ya da hayatta kalan ise hayatına devam etmek isteyecek miydi?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...