Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 57. Bölüm

 


Kahvaltıları bittikten sonra Beren’ in masayı toplayışını izleyen Ares, arkasındaki sandalyeye de bu manzara karşısında yaslanmış keyifle izliyordu. Yüzünde naif bir gülümseme yer edinirken, elleri masanın üzerine birleşmişti. Sevgilisinin bedeni sağa sola hareket ettikçe, Ares, ömrünün her anında bu görüntüye şahitlik etmeyi diliyordu.

Mutfaktan ayrılan çift bu kez Ares’ in istediği üzerine odalarına çekilmiş ve yataklarına uzanmıştı. Beren’ in ne kadar zamandır uykusun kaldığını bilen Ares, ona bir rahat bir uykuyu sağlamak istiyordu. Öylece birbirlerinin yüzünü izledi, iki genç. Ares elini havalandırmış ve onun yanağındaki morluğu kaybolmaya başlamış olan yarasında durmuştu. Parmağı nazikçe dokundu, yaraya. Onu incitmekten korkuyordu.

“Acıyor mu?” fısıltı ile ulaştı Beren’ in kulaklarına onun sesi. Beren, önce geniş bir gülümseme sunmuş ardından ise başını iki yana ağır ağır sallamıştı. Ares ise ona yüzünde buruk bir gülümseme ile baktı. Artık kaybolmaya başlamış olmasından memnun olsa da, hiç olmamasından daha memnun olurdu.

“Gördüğün o rüyanın, hiçbir anlamı yok, biliyorsun değil mi? Sadece sürekli aklında takılı olan şeyleri bir yansıması sadece. Bu bilinçaltının sana bir oyunu, neden seni bu kadar etkilemesine izin verdin, güzelim” onun sözlerine karşılık bir şey söyleyemedi. Ağzından yanlış bir şeyler çıkıp, Ares’ i kırmamak için susmak istedi o an.

“Hislerim, yeteri kadar kalbine ulaşmıyor mu, Beren? Senin bu kadar şüpheye düşmene, ne sebep oldu?” gözlerine inen hüzün, Beren’ in içini acıttı. Konuşmaması yine yanlış yerlere sürüklüyordu, onları. Ares’ in kendini suçluyor olmasından korktu.

“Hislerimin şüpheyle bir ilgisi yok Ares. Ben sadece yaptığım onca hatanın bir seni yormasından korkuyorum. Sen bir makine değilsin sevgilim. Bir gün yüzüğü çıkarmamı isteyeceğinden korkuyorum” Ares, güzel sevgilisinin kendi sevgisinden şüphe etmediğini anladığı için rahatlamıştı.

“Sadakat güçlü bir bağdır, Beren. Benim birçok histen daha büyüktür. Karşındaki insanlar ile aranda bu bağ yoksa pekte bir kıymeti yok demektir. Anne, baba, kardeş, sevgili ya da arkadaş; sadakat olmadan aranızdakilerin hiçbir değeri olmaz. Bizim aramızdaki bağ da, sadakatin en güçlü hali güzelim” sözlerinden hiçbir kuşku duymadığından emin olmak için onun gözlerine bakıyordu, Ares. Beren o sıra, sevgilisinin huzur dolu sesinden, dokunuşlarından annesinin saçları ile oynadığı huzuru buluyor ve bedeni biraz daha sakinleşiyordu.

“Bana yeni bir hayattan bahşettiğin gün; küle dönmesi an meselesi olan, dumanı üstünde tüten kalbimi avuçlarının arasına koydum. Avucu iki yana açıp, kalbimin zeminin üzerinde, tuzla buz olmasını izleyebilirsin. Ya da şifa olmak için sarıp, sarmalamakta, senin elinde. Köpeğin önüne atsan bile yemeye değer görmeyecek olan kalbim, o küçük ellerinin arasında. Yalnızca efendisine itaat etmek için var olan, bir köle gibi” ses tonu ile uyuşan beyni uykuya meyilli olarak onu dinliyordu. Ancak sözlerinin her hecesini anlayacak kadar da, bilinci açıktı.

“Ben seni, beni sevmen için sevmiyorum güzelim. Bana iyi gelen yalnızca sensin. O çürük organ, yalnızca sen etrafımdaysan, bedenime aitmiş gibi hissettiriyor. Senin varlığın, nazarımda öyle kutsal ki; kırsan bir, sevsen de” elleri usul usul sevgilisinin saçları arasında geziniyordu.

“Gözlerime bakıp, gülümsediğinde; küçük bir çocuğun gece yolculuğunda, ayın kendini takip ettiğini düşünmesi gibi bir hisle doluyorum. Koca ay, işini gücünü bırakıp, onunla seyahat ediyor. Ne büyük onur, ne özel, ne kıymetli…

Gitmeni, uzaklaşmanı istemem, sadece sen kırmamak için. Ben bir makine değilim, seni incitmekten korkuyorum. Her ne olursa olsun, döneceğim yer, senin yanın olacak. Kalbim avuçlarının arasında, güzelim, nasıl uzak kalabilirim sana” Ares, sözlerinin ardından Beren’ in yüzünde gördüğü yarasına, bir kelebeğin dokunuşu kadar naif bir öpücük bahşetti.

“Meğer ne haklıymış Ferhat, dağları delmekte. Romeo ve juliet, ne haklıymış; ayrı kalmaktansa, intihar etmekte. Meğer ne haklıymış, Paris uğruna Truva savaşının başladığı Helene’i; kaçırmakla… Sen olmazsan, olmaz güzelim

“Bizi Paris ile bir tutma Ares. Ben o heriften, nefret ediyorum” ufak bir kahkaha bıraktı Ares, onun sözlerinin ardından. Beren bunu bekliyor gibi sırt üstü dönüp, başın sevgilisinin omzuna yaslayıp, onun bedenine biraz daha yaklaştı.

“Hem sen, yalnızca Akhilleus, olabilirsin”

“Neden?” Ares gözlerini onun yüzüne çevirdi.

“Çünkü aslında onunla aynı kaderi paylaşıyorsun. İnsanlar tarafından yanlış tanınıyor ve yanlış anılıyorsun. İkinizin de, isminin önünde hak etmediği kalıplar var” derin bir nefes alıp, geri bıraktığında, Ares sevgilisini, küçük bir çocuğun anlatılan masalı dinlenmesi gibi ilgi ile dinliyordu.

“Onun için yetenekli bir katil diyorlar. Hâlbuki Akhilleus, daha önce hiç savaş görmemişken Truva savaşına katılmıştı. Sen de; on altına yaşına kadar normal bir hayat sürerken, yaşadığın şeylerin ardından bu hayatı seçtiğini, bilmiyorlar. Akhilleus’ un katılmadığı hiçbir savaşı kazanamamış olan Yunanlılar, onun savaşma kabiliyetini bir çırpıda, hiçe sayabiliyorlardı. Senin de; neden böyle bir hayatı seçtiğini hiç düşünmeyen insanlar, arkadan kendine kurban seçen acımasız bir adam olarak anıyorlar seni.

  Akhilleus’ u küçük düşürüp, şanını kirleten Agammenon’ un karşısında, hiçbir kral bu yaptığı için ona karşı gelmemişti. Sizin başınıza gelenleri ise; ne polis, ne savcı, ne de hâkim… Bunun hesabını kimse sormadı. Akhilleus, kırılıp, bir daha savaşmak istemediğini söylediğinde, her kral onun için kalbi kin dolu, insafa gelmeyen diye adlandırdılar onu. Kimse kibirli Agammenon’ un ondan af dilemesini söylemedi. Kimse, Agammenon’ un yaptığının bedelini, canları ile ödeyen askerlerin ardından ona hesap sormadı. Herkes Akhilleus’ u suçlamıştı. Hâlbuki Akhilleus, bu savaşta hiçbir zorunluluğu olmadan bulunuyordu. Aralarındaki en genç o iken, savaşta en çok iş gören o iken, yine onu suçlamaktan çekinmediler. Salgında kaybedilen askerlerin halinden korkup, ayaklanan askerleri durduran Akhilleus’ du oysa.

Sen, sigara içtiğini öğrenen annen üzüldüğü için bir daha içmemeye söz vermişken, bu yaşına kadar hala buna bağlı kalmaktan vazgeçmediğini, kim biliyor. Hangi kendine kurban seçip, canice öldüren bir adam bunu yapar?

Yoldaşım dediği, daha çocuk yaşlardan beri yanında olan, aynı çadırı paylaştığı; Patroklos’ du. Akhilleus’ dan ağlayarak savaşması istediğinde, Akhilleus’ un, onu geri çevirirken, ne kadar canının yandığını, Patroklos, onun yerine savaşmak istediğini söylediğinde, nasıl korktuğunu, hiç kimse neden anlatmıyor. Kendi kıyafetleri ile kendi yerine savaşa gönderirken, onun sağ salim gelmesi için nasıl dualarda bulunduğunu, ne kadar yalvardığını anlatan oldu mu?

O fabrika da, kim duydu sizi Ares? Kim yardım edebildi size, kendini Azrail ilan eden Ares Karal’ ın bedeninde taşıdığı yaralardan kimin haberi var?

Patroklos’u öldüren Hektor, onun kıyafetleri alıp onurunu yere düşürürken, kimse bundan bahsetmedi bile. Tek bilinen; Akhilleus’ un intikam için öldürdüğü Hektor ‘u atın arkasında sürükleyip, kale etrafında nasıl sürüklediği oldu.

Annenin, hayatını nasıl kaybettiği anlatıldı mı, insanlara? Bu yüzden Azrail’e dönüştüğünü kim biliyor Ares?

Patroklos ‘u öldüren Hektor ‘du. Onun kafasını koparıp, Truva’ nın ortasında bir kazığa geçirmek istediğini, hiç bilen var mı? Hektor’ un savaş için gerekli olanı yaptığını söylerken, aynı şeyi yapan Akhilleus’ u, neden lanet ederek, anıyorlar.

Annene, sana yapılanlara, hayatını çalıp, mahvedilen hayatın için intikam almak, insanların gözünde neden acımasız bir canavar yaptı seni?

O ki, düşmanı olan Troya kralı Priamos, oğlu Hektor’ un ölüsünü istemeye geldiğinde, diz çöken adamı yerden saygı duyduğu için kaldırdı. Hektor’u köpeklerine yem edeceğine dair yemin etmesine rağmen yaşlı adamın yalvarışını geri çevirmeyip, oğlunun ölü bedeni ile şehrine sağ ulaşması için adamlarına emir verdiğini kim anlatıyor?

Kuş uçurmadığın bu malikâne etrafında, sırf ben korktuğum için kucağında getirmedin mi? Sizin yanınızda olmam, başıma bela açmasın diye kaç kez kurtar kendini dedin. Azrail olmana sebep olan başkaları olurken, bunun için kendine lanet eden, sen değil misin? Oysa insanoğlu bencil değil mi, sen neden kendini suçluyorsun?

Sen, Akhilleus gibisin Ares. İnsanlar sadece yaptıklarınızın sonucunu konuşuyor. Ne yaşadığınızın, ne hissettiğinizin, neden yaptığınız, kimsenin umurunda değil. Sen karanlığa sığınmana rağmen kardeşlerini şehrin en aydınlık yerinde, muhafaza ediyorsun. Senin elinde kalan sadece aile iken, sen bu aile için Akhilleus kadar mücadele veriyorsun” masal bittiğinde, Ares’in canı yanmadı, annesini anmak ona acı vermedi. Sevgilisinin sözlerini dinlerken, yüzündeki buruk gülümsemesi hiç kaybolmadı. Bunları sevgilisinin ağzından, böylesine duymak onu memnun dahi etmişti.

Ares, insanların onun hakkındaki düşünceleri için hiçbir kaygı duymuyordu. Ancak Beren’ in bu düşünceleri onun bu soğuk aralık ayını, hazirana çevirmişti. Ares onun sözlerini gözleri dolu dolu hali ile dinlemişti.

 “Beni Akhilleus gibi bir kahramana benzettiğin için sanırım sana, teşekkür etmeliyim güzelim” kolları arasında olan sevgilisini daha sıkı sardı. Ses tonu memnuniyetini açık ediyordu. Beren sözlerinin onun için uygun olmadığını ve onu kötü etkileyeceğini düşünse de, bilmesini ve içten geçenleri onunla paylaşmak istemişti.

“Hakkımda, daha önce ne duydun, Beren?”

“Kocaman bir evde kalabalık bir ailede yaşadığınızı duydum. Sevgilisi olmayan tek kişi senin olduğunu ve insanları arasında pek görünmediğini duydum. Bir deponun var olduğu ve oraya kurban seçip, hiçte hoş şeyler yapmadığını anlatmıştı, birlikte çalıştığım arkadaşım” Beren, arkadaşı Derya’nın o an anlattığı şeylerin ardından adı geçen adam ile şuan bu halde olacağı hiç aklına gelir miydi, bilemedi.

“Görevlendirdiğim adamların içinde muhbir olabilir mi, bu kadar şeyi, nasıl bilebilirler?” alay eden se tonu ile söylediğinde, Beren’ de onun birlikte ufak bir kahkaha atmıştı.

“Ares”

“Efendim, güzelim?”

“Benimle, Truva filmini izler misin?” tereddüt ederek sormuştu, o an Beren.

 “Elbette, büyük bir keyifle” yataktan kalkan çift, daha sonra filmi izlemek için sinema salonuna inmişti. Beren filmi daha yoğun hislerle izliyordu, bu kez. Akhilleus’ un hayatı ile çoğu şeyi farklı olan bu film bile onu yeterince etkisi altına alıyordu. Sevgilisi ile birlikte izlediğinden midir, bilinmez. Beren gözyaşları dökerek izlemişti, filmi…

Çift filme daldığı sıra eve ulaşmış olan kardeşler, kendi anahtarları ile eve girmiş ve kulaklarına dolan seslerin ardından sinema salonuna ilerlemişlerdi. Sinema salonunun kapısını araladıkları sıra çiftin filme dalmış olduğunu fark ederek içeriye ulaştılar. Ares, içeriye giren kardeşlerini fark ettiğinde onu karşılamak için ayaklanmıştı.  Anıl ve Can diğer kızlar gibi Ares ile Azerbaycan’ dan döndükten sonra ilk kez karşılaştıkları için ona sarılmak için odada ilerlemişlerdi.

“Hoş geldin, kardeşim” her biri Ares ile sarılmalarının ardından Ares ise onlara karşılık sıcak bir gülümseme sunmuştu. Karşında olan üç kafadarın yüzüne baktığında, Beren’ in sözleri, aklına gelmişti. Fakat şuan ki ortam bunu uygun olmadığı için bunu ertelemeye karar verdi. Can ise kendi koltuklardan birine atarken, ekranda, durdurulmuş olan filmi görmüştü.

“Truva filmini mi, izliyorsunuz?” sözleri heyecanlı çıkıyordu.

“Hektor, Patroklos’ un boğazını kesti mi?” sanki bu ona heyecan veriyor gibi duyuluyordu sesi. Bu Beren’ in dikkatini çekmişti.

“O aptal Akhilleus’ un, Hektor’ u öldürdüğü sahnenin geçtiğini söyleyin. Hektor’ un daha küçük bebeği varken, o gaddar herif acımadan öldürdü, onu” Beril’ in sözlerinin bu konunun onu ne kadar üzdüğünü anlamak kolay olmuştu.

“Adam insan öldürmekten nemalanıyordu. Kendi adamı öldürüldü diye gözü döndü. Bu bir savaş, herkes elbet ölecek” Çağla’ nın söylediğinin ardından Ares ve Beren göz göze geldi. Konuştukları şeyler doldu, her iki gencinde akıllarına. Ares’ in yüzünde buruk bir gülümseme gördü, Beren. Sanki olanları kabullenir gibi başını öne eğmişti.

“Adamda ki, hırsa bak. Öldürdüğü yetmiyor gibi bir de, babasının gözlerine baka baka, at arabasının arkasında sürüklüyor” Cenk’ in sözleri de, Beren’ in gerilmesine neden oluyordu.

“Hayır, asıl olay; koca savaş ustası Akhilleus’ u, savaştan zerre anlamayan Paris öldürüyor. Tarihin en büyük ironisi…” Anıl’ ın sözleri ile Beren’ de gerginliğinden ellerin ile oynamaya başlamıştı. Onların dudaklarının arasından bu sözler nasıl dökülebilirdi. Yargılayan, aşağılayan bu sözler nasıl bu ailenin içinde de, can bulabilirdi? Elleri birbirine eziyet eden sevgilisinin ellerini, kendi ellerinin arasına aldı Ares.

“Paris’ de, abisinin intikamını almak için aynı şeyi Akhilleus’ a yaptı ve onun bedenini, at arabasının arkasında sürüklemeliydi. O şanın derdine düşen, kibirli herif, diğer taraftan ne kadar onurlandırıldığı görebilirdi” Beril’ in bu sözlerine daha fazla dayanamamış olan Beren, sevgilisinin elini bırakıp, bir anda onların karşılarına dikilmişti.

“Siz, onun hakkında böyle nasıl konuşabiliyorsunuz? Onun hakkın ne biliyorsun ki?” karşılarında, öfkeli bir Beren gören aile bireyleri, irice açılan gözleri ile onun yüzüne baktılar. Ares ise onun olanlardan sonra kendini rahatlatmasına müsaade ediyordu.

“Yaptığı şeylerin amacını neden görmüyorsunuz? Buna neyin sebep olduğunu neden anlatmıyorsunuz? Onu bu kadar acımasızca nasıl yargılayabiliyorsunuz?” gözlerinin dolu dolu oluşunu gören aile bireyleri, hayrete düşmüştü. Onu, neyin bu kadar kızdırdığını ise kavramakta zorluk yaşıyorlardı.

“Onun eline kılıç tutuşturan diğer insanlar değil miydi? Neden şimdi yetenekli bir savaş makinesi olarak görüyorlar?” bir hıçkırık koptu Beren’ in dudaklarından.

“Ares’ i yargılayamazsınız, bunu yapmaya hakkınız yok. Onun kalbini bilmiyorsunuz, onu bütünü ile tanımıyorsunuz. Ben de onu çok üzdüm. Ama onun öyle bir kalbi var ki, sevgisini kazanan herkese kutsal bir sevgi besliyor. O anlatılanlardan daha üstün bir adam. Onun adını kötü sözlerle kirletmeyin. O bunu hak etmiyor” gözlerinden düşen yaşlar eşliğinde, sözleri sonra ermişti. Ares’ i mi, Akhilleus’ u mu, savunuyor, birbirine karışmıştı. Ares’ in başını eğdiği o sözler karşısında, sanki söylenenler ona hitap ediliyor gibi düşünmüştü Beren.

Sanki Ares, insanların onun hakkında olan düşüncelerini, anlattıklarını kabullenmiş gibiydi. Bu Beren’ in canını yaktı. Huzursuz etti. Odadan hızlı adımlar ile çıkmış ve odasına ilerlemeye başlamıştı. Onun ardından sinema salonunda tek bir nefes sesi dahi duyulmuyordu. Az önce kopan fırtınan sanki hala ortasındaymış gibiydiler. Onun canını ne yakmıştı, hangi sözlerimiz onu bu kadar etkiledi, bir türlü anlayamamışlardı.

“Biz, siz gelmeden önce bu konu hakkında konuşmuştuk. Bu yüzden bu konuda biraz hassastı. Lütfen bunu bireysel olarak düşünmeyin” kardeşlerine birkaç açıklamanın şuan için yeteceğini düşünen Ares, daha sonra sevgilisinin ardından odadan ayrılmıştı. Onun yukarı kata ulaşmak için son merdivende olduğunu gören Ares, ona seslenmişti.

“Beren” yukarı katın koridoruna ulaşmış olan Beren, sevgilisinin seslenişi ile olduğu yerde kalırken, sevgilisinin yanına ulaşmasını beklemişti. Sevgilisinin adımları yanına ulaştığında ise hızlı bir hareket ile ona kollarını dolamıştı Beren.

“İnsanlar senin de, adını böyle kirletecekler Ares. Hislerin, duyguların yokmuş gibi sadece seni kötüleyecekler. Ya insanlar senin de arkandan acımasız bir katil denirse, sen öldükten sonra bile adının önüne iğrenç kalıplar koymaktan vazgeçmezse…” onun sesinden böyle şeyler duymak, sadece onun canını yakıyor diye yanıyordu, Ares.

“Dışarıdaki insanlar seni bilmiyorlar Ares, kalbini tanımıyorlar. Onca yaptığım aptallığa rağmen hala elimi tutuyor oluşunu, kardeşlerin için nasıl mücadele ettiğini ve aileni nasıl her şeyden üstün tuttuğunu bilmeliler” kollarını sevgilisinin bedenine saran Ares, onun iyi hissetmesi için öylece bekliyordu.

“Bunca insan hakkında kötü konuşmaktan utanmalı Ares. İnsanlar annenin yetiştirdiği Ares’ i tanımalılar” onun sözlerinin ardından Ares’ in yüzünde buruk bir gülümseme belirmişti. Kollarını gevşettiği sıra sevgilisi ile göz göze gelen Ares, onun gözlerinin içine baktı.

“Akhilleus, çadırına gelen kralları geri çevirirken, hakkında ne düşünürler, umursadı mı? Kimin ne söylediği ya da düşündüğünün yerine, ailemin ne düşündüğü benim için çok daha kıymetli” alnını sevgilisinin alnına dayadı, nefesini içine çekiyordu. Onun sözleri ile artık daha güçlü hissediyordu. Daha sarsılmaz, daha dayanıklı… Ares daha önce hiç yargılanmanın ya da istenilmeyen bir adam olmanın kaygısını duymamıştı. O dünya üzerinde bir tek ailesini önemsiyordu. Onları düşüncelerine ulaşamamak adına kaygılanıyordu. 

Mehmet Beyin, Meliha Hanımın ya da kardeşlerinin, onun hakkında neler düşündüğünü biliyor ve bundan emindi. Artık şuan sevgilisinin de, düşüncelerinden emin oluyordu. Beren’ in o sözünü ettiği surları artık daha aşılmaz bir hale geliyordu, onun sözlerinin ardından. Dakikalar ilerledikçe Beren, sevgilisinin kollarında, biraz daha sakinleşmeyi bekliyordu. Ondan biraz daha uzaklaşan Ares, onun yüzüne baktı. Ağlamış olduğundan yüzü kırmızılaşmış ve sevgilisinin kendi için bu kadar kaygı duyması onu fazlası ile memnun etmişti.

“Daha iyi misin?” nazik ses tonu ile sevgilisinin kulaklarını doldurmuştu. Başını kaldırdığında sevgilisi ile göz göze geldi. Beren sevgilisini başı ile onaylamıştı.

“Hadi, diğerlerinin yanına dönelim”

“Odaya dönsem, olur mu?” odadan bir hışımla çıktığı için yeniden odaya girme konusunda tereddüt ediyordu Beren. Kardeşlerin ona karşı sert tepki vermesinden ve yeniden bir soruna neden olmaktan korkuyordu.

“Belki de, aşağıya inip, Akhilleus’ u onlara, doğru şekilde anlatmalısın” Beren, sevgilisinin bu sözlerinin ardından onun elini kavradı. Gözlerine bakarken, ışıl ışıl bir ifade vardı.

Kaleler yıkan elleri kanlı, öldürdüklerinin derisini yatağına kılıf yapan; savaş tanrısı Ares değil, dizlerime başını koyup, saçlarıyla oynamamı isteyen ve söylediğim ninni ile uykuya dalan; Ares olduğunu hiç usanmadan anlatacağım. Dünyadaki, tüm insanlara ayrı ayrı anlatmam gerekse dahi bunu yapmaktan vazgeçmeyeceğim…

Beren sevgilisinin sözlerini başı ile onaylamış ve onun elini tutarak, sinema salonuna ilerlemişti. Odada sessizlik hâkim, ekranda ise hala Ares’ in durdurduğu sahne vardı. Çift odada ilerlemiş ve kendi yerlerine oturmuştu. Söyleyeceği sözleri aklında toparlayan Beren, boğazını temizleyerek, sözlerine başladı.

“Ben az önce onlarlar için üzgünüm” sevgilisinin elini kavrayan Beren, sözleri ile birlikte daha da sıkı tutuyordu. Bundan güç alıyordu.

“Akhilleus hayranlık duyduğum bir adam. Ama biraz evvel olan şeyin sebebi; onu ve Ares’ i birbirine benzetmemden dolayı. İnsanlar tarafından yanlış tanınıyor ve yargılanıyorlar. Bu yüzden insanların fikirlerini değiştiremeyecek olmanın çaresizliği ile sizlere çıkıştım” derin bir nefes alıp, titrekçe geri bırakmıştı.

“Sözlerim sizi kırdıysa, bunun için üzgünüm” sevgilisinin sözlerini dinleyen Ares’ in yüzünde öyle bir ifade belirmişti ki, o an kimse bilmiyordu fakat Ares böyle bir ifadeye; cumartesi günleri annesi için özenerek hazırladığı kahvaltıyı annesine sunarken, yine böyle bir ifadeye sahipti.

 Beren’ in sözleri bitmiş olsa da, kardeşler arasında ki, sessizlik bozulmamıştı. Yerdeki ahşap parkelerin arasından güzel kokusu ile çiçek tomurcukları yükselip, onun sözleri ile göz açıp, kapayıncaya kadar koca bir çiçek olmuştu sanki.

Odada çiçeklerin kokusu dört köşeyi de sararken, odada nefes alanlara huzur bahşetmek için görevliydi sanki. Ares ile birlikte görülmek istemeye Beren’ in dudaklarından şuan neler dökülüyordu böyle. Okulda tartıştığı kızdan hesap soran Ares’ e, kendi hesap sormak isteyen Beren, neler söylüyordu böyle…

Kardeşlerin memnuniyeti koca malikâne duvarlarını bile aşıyordu. Artık Beren, Ares’ e nasıl davranması gerektiğini öğreniyordu. Onun nasıl bir insan olduğunu ve aslında onun görmesi gereken muameleyi ona yapıyordu. Bu yüzden her biri rahatlamış ve ona karşı minnet duymuşlardı.

“Biz biraz bocaladık Beren, bizi affet” Egemen gözlerini çifte çevirmiş ve onların yan yana oluşu daha memnun ediyordu.

“İnsanları yargılamak konusunda en çok bizim hassas davranmamız gerekirken, yaptığımız son derece yanlıştı. Bunun için gerçekten üzgün hissediyoruz” Selin’ in sözlerini diğerleri de başları ile onayladığında, bu Beren’ i biraz olsun gülümsetmişti. Sorun çıkmadan her şey normale döndüğü için fazlası ile memnundu.

“Biz akşam yemeğini hazırlayalım” Selin, kalkmak için hareketlendiği sıra Ares onu sesi ile durdurmuştu.

“Siz değil, akşam yemeğini; bu üçü yapacak” oturduğu koltukta öne gelerek karşısındaki üç kafadarı işaret etti. Can, Anıl ve Cenk bir afallama ile onun yüzüne bakıyordu.

“Biz mi?” Can, koca sesi ile şaşkınlığını gizlemeden soruyordu. Odada bulunan her bireyin, bu olay karşısında büyük bir şaşkınlığa uğradığı gün gibi ortadaydı aslında.

“Yumurta kırmakta, yemek yapmaktan sayılıyor mu?” Can’ ın yanında oturan Anıl, son derece ciddi bir ifade ile onun kulağına fısıldamıştı.

“Hadi, mutfağa geçelim” Ares, sözleri ile birlikte ayaklandığında, diğer erkeklerde onu takip ederek ayaklanıp, odanın çıkışına ilerlemişti. Kızlar odada kalırken, Beren sevgilisinin ardından yüzünde ki, memnun ifade ile bakmıştı.

“Az söylediklerimiz yüzünden, kim bilir, kendini nasıl hissettin Beren. Bu konuda gerçekten mahcup hissediyoruz” İdil’ in sözlerini başını iki yana sallayıp, bir önemi olmadığını belli etmek istedi Beren. Yüzündeki naif bir gülümseme ile ona bakan kardeşlerine bakıp, rahatlamalarını umuyordu.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...