Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 56. Bölüm

 


Araba nihayet malikânenin bahçesinde, kendine ait olan park yerinde durmuşken, iki gençte arabadan inip eve ilerlemişti. Beren çantasından çıkardığı anahtarı ile kapıyı aralarken, Nilay’ da yanında öylece bekliyordu. Kapıyı araladıktan sonra paltolarını bıraktıktan sonra Beren, merdivenlere doğru yönelmişti.

“Ben sana papatya çayı hazırlayayım. Uykunu iyi alman için yardımcı olur” onun sözlerini Beren başı ile onayladığında, yoluna devam etmiş ve merdivenleri aşmıştı. Sevgilisi ile paylaştığı odaya girdiğinde, Beren’ in üzerinden ister istemez bir titreme geçmişti. Adımları Ares’ in giysi dolabına yönelmiş ve sonunda sevgilisinin tüm kıyafetleri ile karşısındaydı. Düzenli olarak katlanmış olan kazaklarından bir tanesini aldı eline. Birkaç gün önce sevgilisinin heybetli omuzlarını saran kazak, şuan kendi elleri arasındayken, kıymetli bir vazoymuş gibi dikkatle tutuyordu.

Aklında dolaşan ve bedenine ambargo koyan tüm bu kötü düşünlerden, bir an evvel gelip, sevgilisinin onu kurtarmasını diliyordu. Geldiği zaman bir kalesinin surları gibi her yanlarını sarsın ve kimse onlara ulaşamasın istiyordu. Adımları bu kez yatağa yöneldiğinde, elinde tuttuğu sevgilisinin kazağı ile yatağa uzanmıştı. Aradan geçen biraz zamanın ardından ise Nilay, hazırladığı papatya çayı ile odaya girmişti.

“Umarım, uyumana gerçekten yararı olur” elindeki fincanı komodinin üzerine bıraktığı sıra Beren’ in sıkıca sarıldığı kazağı fark ettiğinde, hiç zorlanmadan bunun Ares’ e ait olduğunu anlamıştı.

“Teşekkür ederim Nilay, sana zahmet verdim”

“Böyle düşünme. Sen iyi ol da, gerisinin bir önemi yok” yatakta yanına oturduğunda, Beren’ in elini kavramıştı.

“Eğer sana iyi bakmazsak, Ares geldiğinde bizi azarlayacaktır” geniş bir gülümseme ile söylediğinde, Beren’ de ona eşlik etmişti.

“Hadi, şimdi soğumadan çayını iç” komodinin üzerine bıraktığı fincanın kulpunu kavrayıp, Beren’ e uzattı. Fincanı kavrayan Beren ise sıcak olmasına dikkat ederek, çayından ufak bir yudum almıştı.

“Bugün restoran fazla kalabalıktı Nilay, bende işimi yapamıyorum. Sen geri dönmelisin. Seni de, burada avare etmemeyeyim”

“Sorun değil Beren, dedim ya; önemli olan senin iyi olman” onun kendini kötü hissetmemesi için anında itiraz etmek istedi Nilay. Onun için gerçekten her biri kaygı duyarken, Beren’ in daha fazla düşünler ile boğuşmasını istemiyordu.

“Ben iyiyim Nilay. Burada kalmak zorunda değilsin” tereddüt etse de, aslında gerçekten restoranda onu bekleyen birçok işi vardı.

 “Yalnızken, iyi olacağından emin misin?” şuan gösterdiği anlayıştan ötürü Beren’ e, minnet dolu gözlerle baktı Nilay.

“Elbette, çayım bittikten sonra rahatça uyuyacağım zaten” Beren’ in onun içinin rahat etmesi için yüzünde bir gülümseme ile ona bakmıştı.

“Pekâlâ, o halde gidiyorum. Ama bir şeye ihtiyacın olursa, lütfen aramaktan çekinme” yataktan kalkarken, hala tereddüt içinde kalsa da, adımları yavaş yavaş kapıya yöneliyordu.

“Tamam, akşama görüşürüz”

“İyi uykular sana. Görüşürüz” Nilay’ ın odadan ayrılmasının ardından odadan yalnız kalan Beren, sıkıntı ile nefes vermişti. Sakince çayını bitirdikten sonra kolları arasında olan sevgilisinin kazağına sarılarak, uykunun onu teslim almasını bekledi.

_

 Beren’ in derin bir uykuya düştüğü sıra Azerbaycan’ dan dönen üç genci, Can’ dan aldığı araba ile hava alnına giden Cenk karşılamıştı. Ellerindeki valizleri için onları direkt olarak malikâneye getirmişti Cenk. Gençler, Mert’ in anahtarı ile açtığı kapından içeri girmişti. Öğleden sonra olduğu için henüz eve gelmiş olan kimsenin olmadığını düşünüyorlardı.

“Valizleri bırakıp, şirkete uğrayalım” Ares’ in söylediğini başı ile onayladığı sıra Cenk, su almak için mutfağa yönelirken, diğerleri de valizleri için merdivenlere yönelmişti. Odasının kapısını aralayan Ares, o an yatakta uyuyan sevgilisini fark etti. Henüz odaya girmemişken bir adım geri atıp, onun gibi odasına girmek üzere olan kardeşlerine döndü.

“Bugünlük işten kaytaralım. Anıl ve Can’ ı da arayıp, restorana geçin” ikisinin de, söylediği bu sözlere şaşırdığı yüzlerindeki ifadeden okuyabiliyordu.  Sanki bunu bekliyormuş gibi hemen anında toparlanmış ve onu onaylamışlardı.

Ares odasına tekrar yönelmiş ve odaya girip, ardından kapıyı örtmüştü. Ciğerlerine dolan bu koku bile bedenine şifa veriyordu sanki. Elindeki valizi dolabının yanına bırakmış ve yatakta uyuyan sevgilisinin yanına yaklaşmıştı. Yataktaki boş alana oturduğunda onun yüzünü dikkatle seyretti. Sevgilisinin, kolları arasında sıkıca tuttuğu kendi kazağını gördüğün de, göz kenarları kırışana dek gülümsemişti, Ares. Elinde kalan, takım elbisesinin ceketini yatağın ayakucuna bırakmış ve sevgilisine doğru eğilip, onun yanağına hafif bir öpücük bırakmıştı. Daha sonra ise üzerindeki kıyafetlerinden rahatsız olduğu için yataktan kalmış ve aldığı birkaç rahat kıyafet ile banyoda üzerini değiştirmişti. Sevgilisinin yanına uzandığında, onun uyuyan yüzünü izlemeye koyuldu Ares. Soğuk olmadığından emin olduğu elini, onun narin yanaklarında gezdirdi. Başını ona biraz daha yaklaştırdığında gözleri, rengi günden güne açılan morluğa kaydı.

Ona acı vereceğini düşündüğünden dokunmaktan her daim vazgeçiyor ve yarayı sadece izliyordu Ares. Burunları birbirine değdiğinde, Ares sevgilisinin nefesini ciğerlerine dolduruyordu. Ares’ in yüzünde öyle bir ifade vardı ki, tıpkı Beren’ in reçel sürülmüş ekmeği yediği an gibi… İçindeki huzur katlanarak artıyor ve her hücresi bu yüzden düğün bayram ediyordu.

Sevgilisinin dudaklarına, dudakları ile yavaşça dokundu. Beren’ in alt dudağında yıllar öncesine ait olan yara izinde oyalanmıştı, dudakları. Çiftin burunları sürekli olarak birbirine temas ederken, Ares bundan son derece eğleniyor gibiydi. Öyle ki; artık kahkahası dışa vurduğunda, Beren’ in gözleri yavaş yavaş, aralanmaya başlamıştı. Saniyenin yarısı kadar bir süre durup, bilincinin yerine gelmesini bekledi.

“O da, burada mı?” uyku sersemliği henüz geçmemişken, farkında olmadan soruyordu.

“Kim?” yeni uyandığından dolayı, sözlerinin bir anlamı olmadığını düşünüyordu Ares, o an. Sevgilisinin nefesini hissedecek kadar yakın olmanın huzuru ile bakıyordu onun yüzüne.

“Rüya mı?” titreyen sesi ile soran Beren’ i, başını iki yana sallayarak yanıtladı Ares. Onun bu tatlı, uykulu halini keyifli bir ifade ile izliyordu. Beren o an, elini sevgilisinin yanağına dayadı ve sanki gerçek olduğuna inanmak için kanıt arar gibi dudaklarını sevgilisinin dudakları ile örttü.

Saniyeler geçti ve Beren öyle kaldı. Onun bu hareketleri ise Ares’ in keyfine keyif katıyor ve kahkaha atmamak için kendini zorluyordu. Dudakları birbirlerinden yavaşça ayrıldığında, ikisi de, yatakta doğrulmuş ve göz göze kalmıştı, çift. Kollarını sıkıca sevgilisine sardı Beren.

“Lütfen, bir daha gitme sevgilim. Sensizken, bitmek bilmeyen gecelerin ortasında, bırakma beni” kollarını gevşettiğinde, onunla göz göze geldi.

“Eğer gerçekten gitmen gerekiyorsa, o zaman beni de, yanında götür” alınları birleştiğinde, ikisinin de, farkında olmadan gözleri kapanmıştı.

“Buradayım güzelim. Artık bir nefes kadar yakınım sana” nefessiz kalmış bir insana yeniden nefes bahşedilmiş gibi dökülüyordu, bu sözler dudaklarından. Kolları sevgilisine yeniden sardı Beren.  Etraflarına dizilen surları teker teker, dizildiğini fark ediyordu. Bunun getirdiği rahatlık ile sevgilisine daha çok sokuldu.

“Artık yanımdasın Ares. Bana geri döndün” onun sözlerini bir anlama sığdıramadı o an. Alnı kırıştı ve onun davranışlarına dikkat baktı. Sanki aklından geçen bir şeyler varken, bunun onu pekte iyi hissettirmediğini düşündü. Zira Beren; O da mı, burada? Diye sorduğunda, bunun gerçek bir soru olduğunu yeni yeni, idrak ediyordu. Sormak istiyor ve sevgilisinin aklından geçen şeyi öğrenmek istiyordu fakat bunun zamanının şuan olmadığı düşünüyordu.

Sarıldığı sıra sevgilisinin bedeni daha ince gelmişti, Ares’e, o burada yokken, Beren hiçbir şey yemediğine neredeyse emindi. Elini sevgilisinin karnına koymuş ve onun karnının ne kadar içeride olduğunu anlamaya çalışıyordu.

“Sanırım ben gittiğimden beri, çilek reçeli sürülmüş ekmek ile bir anlaşmazlık yaşıyorsun?” bu sözlerinin ardından Beren’ de onun karnının üzerine elini koymuş ve aynını yapıp, karnını kontrol etmişti.

“Görünen o ki, benden çokta iyi durumda değilsin sevgilim” elleri birbirlerinin karnının üzerindeyken, göz göze geldiler. Birkaç saniye öylece kalan çift, Ares’ in onun karnından elini çekmesi ile birlikte sevgilisinin alnına dudaklarını değdirmişti.

“Hadi gel, reçel sürülmüş ekmekler, zeytin ve peynirler ile barışma için anlaşma sağlayalım” Ares’ in cümlelerinde geçen; anlaşma sağlamak, sözünün ardından olan her şey bir flaştan patlarmışçasına gözlerinin önünde belirmişti.

Ares, Sonay Hanımın şirketi ile anlaşmaya varmış mıydı? Bu Sonay Hanım denilen kadının gölgesi daha ne kadar onları güneşten mahrum edecekti?

Sevgilisinin uzattığı elini kavrayarak yataktan kalkan Beren’ in ifadesi zorlama bir gülümseme ile kaplanmıştı. Ares buna gözleri ile şahit olduğunda, konuşmak için hala zamanın doğru olmadığını, sevgilisine yeni kavuşmuşken, hemen olumsuz şeylerden bahsetmek istememişti.

“Sana kendine iyi bakmanı söyledim ama sözümü hiç dinlememişsin. Fazla yorgun görünüyorsun, güzelim” parlak gözleri ile onun yüzüne bakan sevgilisinin bir kız çocuğunun annesi tarafından azarlanıyormuş gibi baktı ona.

“İyiyim ben. Sadece dün gece iyi uyuyamadım, Ares” ne kadar kötü bir durumda olduğu ses tonundan bile anlaşılıyordu. Kollarını sevgilisinin kollarının altında ellerini yerleştiren Ares, onu kucağına almak için harekette bulunduğunda, Beren birkaç adım geri gitmişti.

“Ares, ne yapıyorsun?”

“Gerçekten iyi olduğuna emin olana kadar sana hizmet ediyorum” Beren, onun bu sözünün ardından geniş bir gülümseme ile ona yapmak istediği şey için müsaade etmişti. Bacaklarını, yerden yükselerek, sevgilisinin bedenini iyi yanına sardı. Ve anında düşmemek için kollarını sevgilisinin boynuna doladı.

“Hayatının geri kalanına kadar bunu yapman gerekse bile mi?” odanın çıkışına ilerleyen sevgilisinin omzuna başını dayadı. Onun kokusu burnuna doldukça, Beren’ in bedeni direnç kazanıyordu. Kızların hazırladığı çaylar ya da içtiği ilaçlardan daha etkiliydi.

“Tek amacım buymuşçasına, hiç şikâyet etmeden” basamaklardan teker teker inmeye başlamamış olan Ares, sevgilisinin kucağında taşırken, hiçte zorluk yaşamıyordu.

“Güneş tanrısı Apollon’ un, Troya’nın surlarını koruduğu gibi bizi öyle koru. Surların en tepesine çık ve aşağıya bak. Surlara yaklaşan ya da tırmanmaya çalışan her kimse; parmağının tek hareket ile onu aşağıya düşür”  onun sözlerini dinleyen Ares, onun durumunun ne kadar ciddi ve önemli olduğunu bir kez daha anlıyordu.

“Kimse bize ulaşamasın” Beren, başının onun omzundan kaldırmış ve gözlerine bakmıştı. Burnunu sevgilisinin burnuna dokundurup, onun nefesi ile ihya olmuştu. Son basamakları inmiş olan Ares’ in adımları, mutfağa ilerledi.

“Troya, uzun süren savaşın ardından kurnazca yapılan bir oyun sonrası yer ile yeksan edildi, güzelim” sözleri ile sevgilisinin ifadesinin değiştiğini gören Ares, gülme isteğini bastırmak durumunda kalmıştı.

“Ares!” ufak sesi ile ona itiraz etti. Bir ürperdi geçti üzerinden. Kurnazca yapılan bir oyun sonrası yerle bir edilen Troya’ nın hali gözlerinin önünde geldiğinde; aklında bir de bir isim belirmişti. Sonay Hanım.

“Affedersin, öyle söylememeliydim” onun sözlerini başını iki yana sallayarak, yanıtladı Beren. Yüzünde gerçeği yansıtmayan bir gülümseme varken, buna kendini hayli zorlamak durumundaydı. Mutfak kapısından giren Ares, sevgilisini de, tezgâhın üzerine oturmasını sağlamıştı.

“Söyle bakalım, güzel sevgilim. Ne yemek istersin?” kollarını birbirine dolayan Ares, onun yüzüne merakla bakıyor ve yanıtını bekliyordu.

“Şefin, bugün bizim için önereceği neler var?” ellerini, bacaklarının yanına tezgâha yaslayan Beren, bacaklarını sallıyordu. Ares düşünür bir hale bürüdüğünde, parmağını burnun üzerine dayamış ve orada sessiz bir ritim tutmuştu.

“Omlete, ne dersin?” onun sözlerini başı ile onayladı Beren. Daha sonra ise sevgilisinin işe koyulduğunu gördü. Sevgilisi omletli hazırlayana kadar kendinde, tezgâhtan inmiş ve geriye kalan işler için yardım etmeye başlamıştı. Beren’ in şuan yapacağı kahvaltı ailesi ile mutlu mesut yaptığı kahvaltılara eş değerdi. Şimşeklerin çaktığı, kulak tırmalayan, kara bulutların esir aldığı ve korkunç sesler ile gürleyen gökyüzünde, aniden görülen güneş görülmesi gibi.

Sebepsiz ve nedensiz olarak huzuru soluyordu insan. Ormanda dolaşıyormuş gibi bir histi. Ağaçların arasından güneş ışınlarına şahitlik ederken, kulaklarına dolan kuş cıvıltıları gibi. Ya da ciğerlerinin düğün bayram ettiği, ağaçların ve toprağın kokusunu solumak gibiydi.

Ares omlet ile ilgilenirken Beren, dolaptan hazırda bulanan birçok kahvaltılığı masaya bırakırken, dolaptan aldığı küçük domatesleri ve salatalıkları da, doğramaya koyulmuştu. Doğradığı domates ve salatalıklardan birkaç tane dayanamayıp, ağzına götürmüşken, sevgilisini de, kıyamamış ve ona da, uzatmıştı. Onun uzattığı şey ile dikkati dağılan Ares, önce elindekine bir göz atmış ve daha sonra karşılaştığı domatesi ağzına kabul etmişti. Onun tüm ciddiyeti ile çalıştığını gören Beren, fazlası ile keyiflenmiş ve aklında dolaşan şeylerin biraz olsun uzaklaşmasını sağlamıştı.

Sonunda kahvaltı hazırlıkları bitmiş ve çift masada yerini almıştı. Birbirleri için özenle kahvaltı masasını hazırladıktan sonra yan yana oturmuşlardı. Sevgilisinin yanında oturmasının avantajı ile Beren’ in bir elini kavramıştı Ares. Parmaklarının iç içe geçtiğini izleyen Beren, ufak bir kahkaha ile bakıyordu.

“Bu şekilde, kahvaltı yapabilmem pek mümkün değil, Ares” ikisinin arasında kalan ellerini işaret ettiğinde, Ares’ in gözleri de, oraya dönmüş ve ardından sevgilisinin elinin üzerine dudaklarını değdirmişti.

“Sana, bu konu yardımcı olacağım güzelim” Beren’ in önündeki tabağın yanında duran çatalı kavrayıp, su yeşili kâsenin içindeki zeytinlerden birine kolayca isabet ettirmişti. Çatalı sevgilisinin dudaklarına yaklaştırıp, onun kabul etmesi için bekledi. Beren sevgilisinin kulaklarını kahkahası ile çınlatmış ve ardından onun uzattığı zeytini ağzına kabul etmişti. Zeytini çiğnediği sıra sevgilisinin bir şey yemiyor oluşu dikkatini çekmiş ve alnı kırışarak onun yüzüne bakmıştı.

“Sen neden yemiyorsun?” ağzındakini yutup, sorduğunda, sevgilisinin gözleri ile denk geldi.

“Çünkü daha önemli işlerim var” sevgilisinin sebebini soran gözleri ile karşılaşan Ares, ufak kahkaha bırakmıştı, dudaklarından.

“Seni, yemek yerken izlemek benim için daha yararlı. Özellikle de o an, yediğin çilek reçeli ise...” çatalı uzatıp, bu kez çilek reçeline uzandı ve çatalın altına elini koyarak, sevgilisine uzattı. Beren o an yüzünün doğradığı domateslerden daha kırmızı olduğunun farkında olarak, bu kez çilek reçelini ağzın almıştı.

“Bazen farkında olmadan gözlerin kapanıyor ve sağa sola sallanıyorsun. Bu görüntü benim için paha biçilemez” Beren, şuan da, tam da sevgilisinin söylediği gibi yapıyor oluşundan o anda, gözlerini açtı. Yanında kahkaha ile haline gülen sevgilisine ise mahcup bir ifade ile bakıyordu. Sevgilisinin eşsiz kahkahası devam ederken, midesine gönderdiği çilek reçelinin ardından kahkahasına eşlik etmişti. Beren, Ares’ in durmayan kahkahası ile daha da keyiflenen Beren, elini onun yanaklarına yasladı ve başını kendine çekip onu gülüşünden öptü. Kısa ve huzurlu öpücüğü ardından biraz mesafe ile birbirlerinden ayrılmış olsalar da, Beren elini, Ares’ in yanaklarından indirmemişti.

“Çilek reçelinin tadı, daha hiç bu kadar güzel gelmemişti” onun sözlerinin ardından artık daha kırmızı bir hale bürünen yüzünü, ondan saklamak isteyen Beren, başını sevgilisinin omzuna yaslanmıştı.

“İyi ki, geldin Ares. İyi ki, buradasın” konuşmak için doğru zamanın bu olduğuna emin olamasa da, onun bir an evvel iyi olmasını sağmak istediğinden, yapacak başka bir yolu yoktu.

“Sanki acı çekiyor gibisin Beren, neden? Canını yakan, aklını yoran ne var, güzelim?” bu kez Ares, onun gözlerine yakından bakıp, acısına ortak olmak için sevgilisinin başını kendine çevirmişti. O gözlere bakarken, şuan hiçte haksız olmadığını görüyordu.

“O da, burada mı; diye sorduğun kimdi, güzelim?” sanki bunu duymayı bekliyor gibi parlak gözleri, dolu dolu baktı, sevgilisine.

“Sadece kötü bir rüya gördüm, çok etkiledi beni. Gece bir daha da uyuyamadım”

“Ne gördün?” Beren sevgilisinden o anda, gözlerini kaçırdı. Onunla bu mesafede iken bunu dile getirmek istemiyordu. Daha da çıkmazda hissettiriyordu, kendini.

“Annem, kötü rüyaları başkasına anlatmanın, sakıncalı olduğunu söylerdi” bu bir gerçekti fakat ona söylememesinin asıl nedeni kesinlikle bu değildi.

 “Eğer anlatmasan canını yakan, seni üzen şeyin ne olduğunu, nasıl bilebilirim. Seni rahatsız eden şey her ne ise; onunla hayatın boyunca karşılaşmaya diye onu nasıl yok edebilirim?” Ares, sözlerinin ardından sevgilisini kolları arasına aldı. İyi olsun, kendi güvende hissetsin, istiyordu. Onu rahat eden şeyleri def etmek için mücadele ediyordu.

“Beni rahat eden şey ile karşılaşma ihtimalim, var mı?” başını sevgilisinin omzuna yaslayan Beren’ in sesi boğuk çıkıyor olsa da, acısını hissettiği gibi sözlerini de, anlıyordu.

“Ancak anlattığın zaman sana bu konuda kesin bir yanıt verebilirim, güzelim”

“Zilin sesi ile uyanmıştım. Sanki savaş çanı gibi öyle korkunç duyuluyordu ki, ses sanki beynim içinden geliyor gibiydi. Kapıyı açmak için odadan çıktığımda diğerlerinin evde olmadığını anladım ve nerede olduklarını düşünüyordum” Ares, rüyasını anlatmaya başlamış olan sevgilisini dikkatle dinliyor ve olan şeyleri gözlerinin önünde canlandırıyordu.

“Kapıyı açtığımda, gelenin sen olduğunu gördüm. Dönmüştün. Yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki, hala çok net hatırlıyorum. Başını yana çevirdin. O an elini tutan birinin varlığını daha hissettim. Yanında senin boyuna yakın olan bir kadın vardı. Elleriniz birleşmişken, onun parmağımda yüzüğümü gördüm. Benim parmağım boşken, yüzüğüm onun parmağındaydı” gözlerinden düşen yaşları izledi Ares. Sevgilisinin titreyen sesi ile birlikte o da titredi.

“Sana sesimi duyurmak için öyle çok bağırdım, öyle çok sesimi sana duyurmaya çalıştım ki, boğazımdaki damarların nasıl gerilip, patlama noktasına geldiğini hissedebiliyordum. Uyandığımda kötü bir rüya olduğunu anladım ama hala etkisinden kurtulamıyorum” sevgilisinin gözlerinden ayrılmayan Beren’ in gözleri orada değişen her hareyi teker teker, okuyordu. Ares, onun sözlerini idrak etmekte hayli zorlanmıştı. Beren’ e ayan olur gibi nasıl olurda, böyle bir rüya görebilirdi, anlamakta zorlandı.

“Böyle lanet bir rüya görmene, ne sebep oldu acaba?” dudaklarını sevgilisinin alnına bastırdığında, hala daha böyle durumun nasıl olabileceğini sorguluyordu. Ancak sevgilinin sözleri ile o an nefes almayı bıraktı.

“Sonay Hanım ile anlaşma yaptınız mı?” gözleri sevgilisinin gözler ile denk geldiğinde, bir filmin korkunç bir sahnesine denk gelmiş gibiydi. Alnı kırıştı, Ares o an afallamıştı.

“Sen, onu nereden biliyorsun?” Beren, o an Ares’ in büründüğü ciddi ifade karşısında, gözlerini kaçırdı. Üzerine yüklenen bir yük vardı sanki.

“Gittiğiniz gün, kahvaltıda Can ve diğerleri kendi aralarında konuşuyordu. Onun teklif için amcasını nasıl zekâsını kullanarak ikna edeceğini ve…” sözleri boğazında takılı kalıyor ya da çıkmak istemiyordu sanki.

“Sana olan hislerinden dolayı, anlaşmayı kesin olarak sizin şirketinizle yapmak istediğinden bahsediyorlardı” Beren sevgilisinin yüzünü izlerken, onun gözbebeklerinin büyüdüğüne şahit oldu. Yüzünün her kası, bu durum karşısında nasıl geriliyor, bunu görebiliyordu. Devamlı oynayan çene hattı ile dişlerini sıktığın anladı. Ares gözleri örtüp, bir süre öylece sakinleşmeyi bekledi. Yutkunduğunda, hareket eden âdemelmasından sonra Beren onun, sakinleşmeye çalıştığını anlıyordu. Ares’ in bu koca iki gün; o an gözlerinin önünden geçti. Beren’ in o kahvaltı masasında duyduğu şeylerin ardından neler hissettiği ve onunla yaptığı tüm o telefon görüşmeleri; hepsi teker teker, gözlerinin önünden geçmişti. O an en çok canını yakan ise sevgilisinin titreyen sesinden duyduğu; gittiğin gibi bana geri dön… Sözü olmuştu.

“Anlaşma, oldu mu Ares?” onun yeniden titreyen sesini duydu. Bu canını yakıyordu. Kanayan bir yarasının üzerine acımasızca tuz basan biri vardı sanki. Beren’ i bu halde getiren; Sonay Hanımın hisleri olsa da, Beren’ i bundan haberdar eden o üç kafadara bunun ödetmek istedi. Ares, onların bu yaptığı şey için elbette uygun bir ceza düşünüyordu.

“Anlaşma yapılmadığı zaman her iki firmanın da bir kaybı olmayacaktı. Her iki tarafında önceliği önce huzurdu, bu yüzden daha fazla para yerine ailemizin mutluluğuna öncelik verdik” Beren içinden tekrar etti; anlaşma olmamıştı. Sonay Hanımın adını artık duymayacağım. Ares onunla belki de, bir daha görüşmek durumunda kalmayacak…

O anda, hızlı davranıp, sevgilisinin boynuna kollarını dayadı. Beren o an; günlerce karanlık ve küçük kozada yaşamak zorunda kalan bir kozaydı. Ancak sevgilisinin sıcak nefesinden kulaklarına ulaşan bu sözlerinin ardından o kozadan kurtulmanın zamanı gelmişti. Önce kanatlarını açıp, o eşsiz renkleri ile görenleri büyüleyen kanatları dalgalandırdı. Uçmaya başladığında, bir çiçek bir çiçek daha güzel kokulu bahçelerde, dolaştı durdu. Kelebeğin üç günlük ömrünü değil, o üç günlük ömrüne neler sığdırdığını anlatın…

“Sana, nasıl olduğumu sorduğumda, her ne olursa olsun; gerçeği söyle bana güzelim. Güzel kirpiklerinden biri, o parlak gözlerini rahatsız etse dahi o an, bana bunu bildirmekten çekinme” nefesini içine çekmek için başını sevgilisinin alnına yasladı Ares.

“Üstün yetenekleri olan bir adam değilim. Hissettiğin, düşündüğün her ne varsa eğer bana söylemezsen bilemem. Keşke bu aciz gücüm olmasaydı. Bunu benim için sen yap, güzelim” gözyaşları iki yanağından da, bir yol çizdi kendine. Ardı ardına aynı yoldan da, düşmeye devam etti.

“Beni sevginden mahrum etme Ares. Eğer gülün, seni yeniden kızdırıp, incitirse; gezegenini yeniden terk etmek zorunda kalırsan; evrendeki tüm gezegenleri dolaşman gerekse bile senin bulmak için arkadan geleceğim” dudaklarından çıkan nefesi, kendi dudaklarına çarpan Ares, huzurun başka bir adının da, sevgilisinin nefesi olduğunu biliyordu.

“Toprağından ayrılan gül, yaprak döker güzelim. Ve ben buna asla müsaade etmeyeceğim” Ares, aralarından kısa mesafeyi kapatmış ve uzanıp sevgilisinin alt dudağındaki, yara izine dudakları ile dokunmuştu.

“Soğumuş olsa da, omletleri daha fazla bekletmeyelim” kahvaltısına devam eden çift, ortamdaki havanın değişmeye başladığını hissediyordu. El ele ve dikkatlice masada olanları birbirlerine sunuyorlardı. Beren, Ares’ in söylediği gibi bazen farkında olmuyor ve gözlerini kapayıp, bedeni yediği şeyin lezzetinin keyfini çıkarmak için sağa sola hareket ediyordu.

Gökyüzünden, yeryüzüne ulaşan her kar tanesi, amacını yerine getiriyormuşçasına, hızlı ve de temkinliydi. Yerini alan her kar tanesi, görevini tamamlamış ve bulutların izin verdiği sıra güneş ışınları ile erimemek adına yanında arkadaşına sağlamca tutunup, bir bütün oluyordu. Rüzgârlar, ağaçların arasında, onları yormadan dolaşıyordu. Öyle ki naziklik taşıyordu ki; narin kar taneleri bile sarılmadan, incinmeden ulaşıyordu, yeryüzüne.

Havanın güzelliği çifti ihya etmek için miydi, bilinmez ama diğer günlere nazaran daha huzurlu bir havaya sahipti şehir. Kısa zaman içinde yolları kesişmiş olan bu çift, her geçen gün biraz daha sağlam bir bağ ile birbirlerine tutunuyorlardı. Birbirlerine bakan gözleri daha anlamlı ve birbirlerine daha çok alışıyorlardı. Artık birbirlerinin kalplerine daha muhtaç hissediyorlardı. Şuan kalpleri birbiri ile dolmuş olan bu çift, daha önceki hayatlarını çoktan unutmuşlardı.

Aralarında olan şey; sevmek daha güçlü, aşktan daha kutsaldı. Öyle bir hisse sahiplerdi ki; doğduğu günden ta ki, bu güne kadar sanki birbirlerine sahiplerdi. Gözü gibi, eli gibi, kulağı ya da kalbi gibi... Birbirlerinin bedeninin bir parçası gibi olmuşlardı. Gözü yoksa kör, eli olmasa, yarım olmak gibi. Kulağı yoksa sağır ve kalbi durduğunda ölür gibiydi. Eğer birbirlerinin hayatlarından bir gün giderlerse; bedenleri tüm bunlara ev sahipliği yapacaktı. Birbirlerine kenetlenmiş olan elleri, her buluşmalarında söz veriyordu; bir daha ayrılmamak için. Gözleri denk geldiğinde; bakmıyor, onu bütünü ile görüyordu. Dudakları birleştiğinde ise; onları birbirlerine daha çok muhtaç edip, birbirlerine mühürlüyordu. Kalpleri tek başına bir hiçken, tek el ile yapılamayan alkış gibi ilerlemek için diğerini bekliyordu.

Sanki birbirlerinden başka çareleri yokmuş gibi hayatlarına yerleşiyorlardı. Ares, yıllardır taşıdığını yara izlerini, Beren’ in yanındayken yok saymayı öğreniyordu. Beren’ in gözlerine karşı tekimkinli davranıyordu aslında. Zira sanki gömleği üzerindeyken bile altında olanları görebiliyormuş gibi hissediyordu.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...