Saatler süren toplantı, arada gelen telefonlar ve
birçok farklı dosyalar ile bölünmüş olsa da, toplantı odasına fazlası ile vakit
geçirmişlerdi. Sencer Bey toplantı odasından ayrıldıktan sonra Sonay Hanım,
misafirleri ile toplantı odasında kalmaya devam etmişti.
“Sanırım, Sencer Beyi ikna etmek zor, hatta
imkânsız” Mert, sıkıntılı ile sandalyesinde arkasına yaslanarak söylediğinde,
gözler ona dönmüştü.
“Bu bizim Türkiye’ de ilk çalışmamız olacak. Her ne
kadar Türkiye’ de inşaat sektörünün çoğalması iyi bir gelişme olsa da, bizim
için fazlası ile riskli. Seçenekler çokken, insanlar yine bilineni seçmek
isteyecektir”
“Eğer Sencer Bey, İran ile anlaşma yapmak isterse,
birlikte kaçıncı çalışmanız olacak” Egemen’ in sorduğu sorunun ardından genç
kadının gözleri onu hedef alırken, yüzündeki memnuniyetsizliği de, fark
edebiliyordu.
“Dördüncü çalışmamız, olacak. Aslında şirketler
arasındaki bağın sebebi; İranlı şirketin genel müdürü, amcamın eşinin kardeşi.
Bu yüzden birçok kez anlaşmaya varıp, birlikte çok verimli işlere imza attık.
Der defasında kazancımız hayli yüksekti” toplantı boyunca anlaşmaya
yapmalarının aslında o kadar uygun olmayacağını düşünen Ares, Sonay Hanımın
sözlerinin ardından kesin bir karar varmıştı.
Eğer anlaşma yapmazlar ise; ne Bünyatzedeler, ne de kendi şirketleri bir zarar görecekti.
Birlikte büyük bir iş başarıp, büyük kazanç elde edecekleri aşikârdı. Ancak
anlaşma yaptıkları zaman, her iki tarafında, özel hayatlarında soruna neden
olacağı gözler önündeydi. Ares şuan dahi gözlerini üzerinde hissettiği Sonay
Hanım ile uzun ve sık sık görüşmelerinin hiçte iyi sonuçlar doğurmayacağından
ötürü kaygılanmıştı. Ares için artık anlaşmanın bir önemi kalmamıştı.
_
Malikânenin üzerine kar taneleri yavaş yavaş, süzülürken,
evde olmayan kardeşlerinin ardından Beren, annesinden ve diğer kızlardan
öğrenebildiği kadar yemekler hazırlamıştı. Eve gelen bireyler, yemeklerini
afiyetle yemiş ve yaptığı bu güzel yemeğin ardından Beren’ e beğenisi dile
getirmişlerdi.
Sinema salonunda güzel bir film eşliğinde, vakit
geçiren aile bireyleri, kahkahalar ile eşlik ettiği sıra Beren, sessiz kalmayı
seçmişti. Köşede oturmuş ve sadece değişen ekranı izliyordu.
Bunca saatin ardından Ares’ in Sonay Hanım ile
karşılaşmamış olmasına ihtimal yoktu. Birbirlerini nasıl karşıladıklarını
sorguluyordu. Ne konuşmuşlardı, birbirlerine ne anlatmışlardı, bilmek
istiyordu. Gözleri ekrandan ayrılmıyor olsa da, aslında kafasının içinde kopan
bir tufan vardı. Pişmandı ve yaptığı onca şey ile yüzleşiyordu. Şimdi aklıselim
düşündüğünden yaptıkları için içinden; ne
gerek vardı onu kırmaya, diyordu.
Tüm bireyler artık yataklarına geçmek için
odalarına çekildiğinde, saatte gece yarısını gösteriyordu. Banyoda işleri biten
Beren, giydiği pijamalarının ardından sevgilisi ile paylaştığı yatağa yöneldi.
Gözleri yatağın üzerinde gezinirken, fazla büyük gelmişti.
Siyah çarşafların sarılı olduğu yatak, odanın bu
kadar karanlık olması dikkatini çekti. Daha önce nasıl fark edememişti. Odadaki
abajurlar, odayı yeterince aydınlatmıyordu. Yatağa uzandığında, uyumak
istemiyordu. Ancak yorgun bedeni fazla dayanamamış ve gözleri yavaş yavaş,
kapanmaya başlamıştı. Odada yankı bulan telefonunun zil sesi o an, uykusunu
dağıtmış ve doğrulup, telefonunu eline almıştı. Ekranda yazan, sevgilisinin
ismi kalp ritmi bile buna tepki vermişti.
“Uyandırdım
mı?” Beren, ne çok benimsemişti, sevgilisinin sesini. Güven veren, bir anne
kucağı gibiydi.
“Henüz uyumamıştım” onun kötü hissetmemesi için
alelacele dile getirdi.
“Geç bir saatte aradığım için üzgünüm güzelim.
Yoğun bir gündü ve biz otele yeni varabildik” yaptıkları toplantının ardından
Sonay Hanım ve birkaç çalışan ile birlikte çalışma alanlarını ve biten birkaç
projeyi gezip, fikir alışverişi yapmışlardı. Bu zaman içinde, fırsat bulup
sevgilisini arayamamış olan Ares, şuan ona karşı kendini mahcup hissediyordu.
Zira akşam yemeğini de, Sencer Beyin ısrarı ile birlikte yemişlerdi.
“Sorun
değil, Ares. Önemli olan seninle konuşabilmem, saatin bir önemi yok” Beren’ in
elleri, giydiği pijamanın etek ucu ile oynamaya başlamıştı. Sormak istediği ve
öğrenmek için yanıp, tutuştuğu şeyler varken, dilini hareket ettiremiyordu.
“Senden bu kadar uzak olmayı, hiç sevmedim güzelim.
Şunu bilmelisin ki; ayrılalı bir gün bile olmamışken, seni fazlası ile özledim”
derin bir nefes alıp, geri bırakan Ares, sözlerine devam etti.
“Sana sarılmak, benim için bir ihtiyaçmış gibi.
Gözlerine bakıp, elini tutmalıydım. Sesin, nefesin ile ulaşmalıydı bana”
gözlerine biriken yaşlar, sevgilisinin sözleri ile yavaş yavaş, yanaklarını
ıslatmıştı.
“Gülüne
kızıp gezegenini terk eden Küçük Prens misali Ares. Tüm gezegenleri gezsen de,
yine yalnızca sana özel olan, gülüne döneceksin” daha önce kendinin kurduğu bu
cümleyi, sevgilisinin sesinden duymak Ares’i, fazlası ile keyiflendirmişti. Bu
yüzden onunla biraz uğraşmak istedi.
“Bundan, bu kadar eminsin yani?” alaylı ses tonu
aslında biraz gözler önündeydi. Ancak Beren’ in ruh hali, bu şakayı kaldıracak
durumda kesinlikle değildi. Sevgilisinin sözlerinin ardından öylece kalakaldı.
Onun bunu alayla söylediğini ve gerçeği yansıtmadığını biliyordu. Yine de
içindeki bir şeylere engel olamıyordu.
“Beren, ciddiye almadın değil mi? Sadece senin
uğraşmak istedim. Sadece şakaydı” onun ciddileşen tavrını fark edebiliyordu
Beren.
“Biliyorum sevgilim. Sadece şakaydı”
“Eğer bu seni incittiyse, üzgünüm, düşüncesizlik
ettim” narin yanaklarından süzülen yaşları, elinin tersi ile hızlıca defetti. O
görüyormuşçasına yüzünde eşsiz bir gülümseme belirtti.
“Şuanda benim için önemli olan tek şey, bir an
evvel yine benimle, burada olabilmen. Dönmen için saatleri sayıyorum” yeniden
ıslandı yanakları. Biraz olsun içinde tuttukları, taşmak üzereydi.
“Seni çok özledim Ares, hem de çok fazla. Öyle bir
zamanda gittik ki, aklımda sadece sen varsın, toparlanamıyorum. Yarım kalmış
gibiyim sevgilim. Giderken, valizine bedenimden bir şeyler sıkıştırıp, götürdün
sanki” derin bir nefes alıp, geri bıraktığında; Ares onun titreyen nefesinin
farkındaydı.
“Şuan tek
dileğim, gittiğin gibi bana geri dönmen sevgilim” yüzünde görmeye değer bir
gülümseme ilse dinliyordu, Ares sevgilisinin sözlerini. Ares, onun sözlerinin
sağlıkla ilgili anlasa da, Beren gittiğin gibi bana geri dön derken, onun
kalbindeki sevgiden bahsediyordu.
“Söz güzelim. Yarın akşam yemeğini birlikte
yiyeceğiz. Burada pek işimin kaldığı söylenemez. Yarın gece yine sana sarılarak
uyuyacağım” sevgilisinden duyduğu bu sözler, Beren’ in içini ısıttı. Yarın diye
tekrar etti içinden.
“Ben dönene kadar kendine, dikkat et”
“Sen de Ares, ilaçlarını aksatma lütfen” Beren,
sözlerinin ardından ufak bir kahkaha duydu sevgilisinden.
“Pekâlâ, seni daha fazla uykusuz bırakmayayım. İyi
uykular güzelim”
“Sana da sevgilim” görüşme sona erdiğinde,
telefonunu komodinin üzerine bıraktı yeniden. Yüzünde huzurun aynası gibi bir
gülümseme ile yastığına başını koydu. Sonay Hanımı sormaktan yine kaçınmıştı
Beren. Eğer Ares’ e güvenmeyip, onun hakkında her şeyi sorarsam ya da Ares o
kadından etkilenecekse, az önce yaptığı telefon görüşmesinin ne anlamı vardı.
Beren sevgilisine güveniyor ve onun sadakatine inanıyordu. Parmağındaki yüzüğün
değeri, bunlarla ölçülüyordu zira.
Korkusu; Ares’ in sevgisinin gerçek olmaması ile
ilgi değildi. O sadece Ares’ i bıktırmış olmaktan korkuyordu. Başkası ile daha
mutlu olacağına inanıp, onu yormayan biri ile devam etmek istemesinden
korkuyordu.
Onun kalbinde, yeri olan benim. Eğer beni sevdiğini
söylüyorsa, bu kesin olan bir gerçektir. Onun güzeli benim, her isim
dudaklarından dökülürken, yalnızca benim adım şiirsel çıkıyor. Benim
konuşurken, ses tonu bile değişiyor. O beni seviyorken; kim değiştirebilir bunu,
buna kim cesaret edebilir. Gözlerindeki ışığın sebebi bendim. Kalbi çürümek
üzereyken, yalnızca benim için dirilme gösterdi. Karanlığa efendilik yapan,
Ares Karal’ ın; evleneceği ve yıllarını birlikte geçirmek istediği kişi benim.
Buna karşılık olarak tek yapmam ise; kalbimde taşıdığım sevgiyi ona da,
göstermek. O zaman her şey daha kolay olacak…
_
Beren gözlerini, evde yankılanan zilin sesi ile
aralamıştı. Güneş doğmuş ve gecenin kasveti dağılmıştı. Ardı arkası kesilmeyen
zilin sesi onu rahatsız ederken, yatağından ayrıldı. Adımları hızlı ilerlerken,
yeni uyanmanın gerektiği sersemliği umursamadan odadan çıktı. Gelenin kim
olduğunu düşünürken, diğerlerinin nasıl, koca evde savaş çanlarını andıran bu
sesi duymadığına anlam veremedi. Evde olmadıklarını düşündü o an.
Onların gittiğini nasıl duyamadığını sorgularken,
bir yandan da saatin kaç olduğunu merak ediyordu. Fazla uyuduğu için kendi
kendine hayıflanıyordu. Tüm bu zaman içerisinde, merdivenleri aşmış ve kapıya
ulamıştı.
Kapıyı araladığı sıra Beren’ in gözleri; Ares’ in
görmüştü. Siyah takım elbisesinin içine giydiği beyaz gömleği ve boynuna
doladığı yine siyah rek bir kravatı vardı. Bu görüntü, Beren’ in nefesini
kesmişti. Beren, sevgilisinin yüzünde öyle bir gülümseme gördü ki, daha önce
hiç karşılaşmamıştı. Göz göze geldiği sevgilisi, başını yana çevirdi ve Beren,
başka birinin varlığını o an, fark edebildi. Ares’ in yanında elini tutan bir
beden vardı.
Alnı kırışırken, bunun kim olduğunu görmeye
çalıştı. Ayağına giydiği topuklu ayakkabılarından mıdır, bilinmez; Ares’ in
boyuna eş bir kız, ilişti gözlerine. Sevgilisi ile kızın, birleşmiş olan
ellerine baktığında, parmağındaki yüzüğün aynını, onun parmağında gördü.
Gözleri kendi eline kaydığında, parmağının boş olması ile o yüzüğün, kendine
ait olduğunu anladı. Benim yüzüğüm…
Dudaklarını aralayıp, bir şeyler söylemeye çalıştı.
Aklından geçen şeyleri dışarı vurmak istedi. Ancak yapamadı, sesi kaybolmuş
gibiydi. Sevgilisinin başka birine gülümseyen görüntüsünden gözlerine ayırmayan
Beren, olanca gücü ile bağırıp, sesini onlara duyurmaya çalışıyordu.
O an yataktan hışımla doğrulduğunda, gözleri,
gördüğü şeyleri algılamaya çalıştı. Kuru boğaz ile yutkunduğundan hayli canı
yanarken, hala odada olduğunu fark etti. Komodinin üzerindeki abajur loş ışığı
ile odayı aydınlatıyordu. Elleri ile yüzünü örtüp, bir süre sakinleşmeyi
bekledi.
İçinden sürekli gördüklerinin bir rüya olduğunu ve
gerçekçiliği ile onu etkilediğini söylerken, o an aklına dolan sahne ile
parmağında taşıdığı yüzüğünü kontrol etti. Onun yerinde olduğunu gördüğünde,
sesli bir nefes bıraktığında bedeni de, rahatlamıştı.
Olanlar yüzünden aklını kaybedeceğini düşündü.
Nasıl olurda, tüm bunlar onu bu kadar etkisi altına alabilmişti. Odadan kalmak
onu rahatsız ettiği bir zaman üzerindeki yorganı kenara çekip, ayaklandı.
Dengesiz birkaç adım attığında, kapıya ulaşmak için acele ederek, odadan
ayrılmıştı. Evin sessizliği içini ürpertti. Karanlık ve bitmek bilmeyen bu gece
onun gözünü korkutmuştu.
Ares’ in burada olmaması, onun için fazlası ile
ağır bir durum haline gelmişti. Bir an evvel sabah olmalı ve Ares’ e
kavuşmalıydı. Ona sıkıca sarılmanın hayalini kuruyordu Beren. Onun güçlü
kolları, yıkılması ve aşılması zor kale surları gibiydi. Orada bir geçirmek
istedi Beren.
Bedenini saran titremeden kurtulmak için kollarının
bedenine sardı. Şuan ki durumdan kurtulmanın çaresi olarak, sürünen ayakları ile
birlikte, Nilay’ ın odasının kapısına yöneldi. Sessiz olmaya dikkat ederek
kapıyı araladığında, içeri girmiş ve ardından kapıyı örtmüştü. Yatağa yaklaştığı sıra abajurun aydınlattığı
odada, yatakta yatan ik gen kızı görebilmişti. Düşünmesine bile gerek kalmadan
diğerinin Çağla olduğunu görmüştü.
“Nilay” onun omzunu kavrayan eli ile omzunu hafifçe
sıkmıştı.
“Nilay” sesini biraz daha yüksek tutup, yorgana
sarılı hali ile derin bir uykuda olan Nilay’ ı, uyandırmaya çalışıyor ancak
bedenini talan eden gerginliğe de, boyun eğiyordu. Birkaç kez daha
seslenmesinin ardından nihayet gözlerini aralayan Nilay, kısık gözleri ile onun
yüzüne bakmıştı.
“Beren?” doğrulup, neler olduğunu anlamaya
çalıştığında, kötü bir şeyler duyacak olmanı endişesini duyuyordu.
“Şey, ben-“ elleri birbirine eziyet etmeye
başladığında, burada uyumak istediğini, nasıl dile getirebileceğini
düşünüyordu. Yılları yetimhanede geçmiş olan kardeşlerin aynı yatağı
paylaşmalarında bir sorun yoktu, belki. Ancak Beren ile de, yanı yatakta yatmak
ister miydi ki?
Ancak o sıra Nilay durumu kavrayabilmişti. Yanında
derin derin, uyuyan kardeşinden dolayı bu konuda tecrübe sahibi olmuştu. Çağla,
ona bunu akşam yemeğinde sormuş ve yatma vakti geldiğinde, üzerine pijamalarını
giyip, soluğu onun odasına almıştı. Karşısında bu gergin hali ile duran
kardeşini kırmak istemeyen Nilay, yorganın ucunu kalmış ve Çağla’ nın dağınık
yatışına aldırmadan Beren içinde, yatakta yer açmıştı.
“Hadi, gel” Beren başını kaldırıp, onun yüzüne
baktığında, ışığın yeteri kadar aydınlatması ile yüzündeki gülümsemeyi
görebilmişti. Bu onun raht bir nefes vermesine sebep oldu. Adımlarını hızlı
tutarak, onun açtığı yere kendini yerleştirmişti.
_
Sabah erken saatlerde uyanan Ares, ılık bir duşun
ardından bugün için valizinden çıkardığı kıyafetlerini üzerine geçirmiş ve
aynanın karşısında, üzerine çeki düzen veriyordu. Odada yankı bulanan, otele
ait telefonun sesini duyduğunda, dikkati oraya yönelmiş ve sakin adımlarla,
telefonun yanına ulaşmıştı. Bir eli ile hala dağınık ve ıslak olan saçlarını
karıştırırken, diğer ile de, telefonun ahizesine uzanıp, kaldırmıştı.
“Evet?” karşı tarafın cevabını bekledi.
“Günaydın efendim. Sizi erken saatte rahatsız
ettiğin için üzgünüm fakat bir misafiriniz var. Ve sizi kahvaltı salonunda
beklediğini, size iletmemi istedi” Ares,
erkek sesi olmasına rağmen son derece ince ve kibar bir ses tonu ile karşılaştı.
“Anladım, pekâlâ” telefon ahizesini yerine bıraktığı
sıra gelenin kim olduğunu düşünüyordu. O an şirketin görevlendirdiği, onlara
rehberlik yapan adamın gelmiş olduğu fikrine kapıldı. Çıkmak için tüm
hazırlıklarını bitirdiğinde, odadan ayrılmış ve adımları asansöre yönelmişti.
Asansörün düğmesine basıp bulunduğu kata ulaşmasını
beklerken, bir yandan da, cebinde olan telefonunu çıkarıyordu. Kayıtlı olan
numaralar içerisinde Egemen’ i kolayca bulmuş ve görüşmeyi başlatıp, onun
yanıtlamasını beklemişti.
“Efendim?” onun uyuşuk ve hırıltılı sesi ile
telefonun sesi ile uyandığını anladı Ares.
“Şirketten biri gelmiş. Onunla görüşmek için
restorana iniyorum. Sizde hazırlanın” Egemen, telefondan gelen sesin
söylediklerini anlamaya çalışırken, telefonu kulağından uzaklaştırıp, arayanın
ismine baktı. Zira telefonun sesi ile uyanmış ve kimin aradığına bakmadan
aramayı yanıtlamıştı. Arayanın Ares olduğunu gördüğünde, sözlerine dikkat
kesilmiş ve yataktan doğrulmaya çalışmıştı. O erken saatte işe koyulmuşken,
onlar tatildeymiş gibi hala yatak olmalarından dolayı hayıflandı.
“Peki, kardeşim” sözlerinin ardından görüşme
sonlanırken, hızlı adımları banyoya ilerlemişti Egemen’ in.
Ares, otelin restoran katına ulaştığında, içeride
ilerlerken, kahvaltı için özenle hazırlanan yiyeceklerin kokusu burnunu istila
ediyordu. Tok insan bile bu koku karşısında, acıkmaya başlayabilirdi. Kahvaltı
salonuna ilerlediğinde, kapıdan içeri adım atmış ve masalarda gözlerini
gezdirmeye başlamıştı. Birkaç masada kahvaltı yapan inşaları görmüş ancak henüz
onlara rehberlik eden adamı bulamamıştı.
Birkaç adım attıktan sonra gözleri nihayet şirkete
ait bir çalışan görebilmişti. Fakat bu gelen kişi; onlara rehberlik eden adam
değil, Sonay Hanımdı. Masalardan birine oturmuş ve fincanındaki kahvesini sakince
yudumluyordu. Ares bu duruma şaşırdığı kadar gerginlikte hissetmişti. Ancak
bunu yüzünden anlaşılmasına müsaade etmeden ilerlemiş ve masaya yaklaştığında,
Sonay Hanımın dikkatini çektiğinden o da, ayaklanmıştı.
“Günaydın Ares Bey” sözlerinin ardından sol elini,
beklediği kişiye uzattı, genç kadın.
“Size de” elini kavramış ve ardından geri
bırakmıştı.
“Sizi görmeyi beklemiyorum. Umarım fazla
bekletmemişimdir sizi” sözleri ile birlikte, Sonay Hanımın karşısındaki boş
sandalyeye oturmuş ve genç kadının yüzüne bakarak, gelme sebebini öğrenmeye
koyulmuştu.
“Hayır, asıl siz, böyle habersiz geldiğim için
kusura bakmayın, lütfen” onun mahcup ve utanan tavırları garip gelse de,
ellerinin masanın üzerinde birleştiren Ares, dikkatle onun yüzüne bakıyordu.
Ona karşı temkinli davranmaya çalışıyordu zira bu zamansız ve habersiz geliş,
onu fazlası ile rahatsız etmişti. İşle alakalı olmadığından adı kadar emindi.
Zira zaten bugün şirkette son kez toplantı yapacaklardı. İstemediği ve
duymaktan hoşlanmayacağı şeylerin; karşısındaki bu genç kadının dudaklarından
döküleceğini biliyordu.
“Bir önemi
yok. Ama gelme nedeninizi bilmek isterim” kahve fincanının yanında duran
ellerinin titrediğini fark ettiğinde, bunu belli etmekten kaçınarak, gözlerini
yüzüne çıkardı.
“Şey, ben-“ Sonay Hanım, uyanmış ve ardından
kendini burada bulmuştu. Bu yaptığı şeye deli cesareti diyordu. Beklediği
kişiyi karşısında görene kadar birçok kez konuşma provası yapmış olsa da, şuan
Ares’ in karşısında tüm hepsi bir anda uçup, gitmişti.
“Sizi dinliyorum, Sonay Hanım” onun ses tonu,
karşısındaki genç kadını telaşlandırdı. Konuşmaya başlamak için sürekli olarak
kendine cesaret veriyordu.
“Açıkça söylemeliyim ki, buraya deli bir cesaret
ile geldim” derin bir nefes aldı ve boğazını temizleyerek, sözlerine devam
etti.
“Her karşılaşmamızda, sargınız varken, şuan
olmaması, beni memnun etti”
“Buraya bunu söylemek içim gelmiş, olamazsınız”
sert bir tavır gösteren Ares, onu daha da telaşlandırıyor ve düzgün cümle
kuramamasını sağlıyordu.
“Uzun yıllar tek amacım, babama yaraşır bir evlat
olmaktı. Bunu kaygısı ta küçük yaşlarımda hissediyordum. Bu şirketi babam, amcamla
birlikte ortak kurmuştu. Ve onun üç oğlu varken, ben kız çocuğu olarak ailemin
tek çocuğuydum. Şirketi varisi ve yönetecek olan bu üç oğlandan birisi
olacaktı” Ares sonunda söze başlamış olan genç kadının sözlerini dikkatle
dinliyor ve varmak istediği noktayı anlamaya çalışıyordu.
“Şirkette bütünü ile söz sahibi olacak olan
onlarken, babam bunu için fazlası ile üzülüyordu. Zira bizi tamamen saf dışı
bırakabilirlerdi. Ben tüm hayatımı bunun üzerine kurdum” kahvesinden bir yudum
alıp, boğazını ıslattığında, sözlerine devam etti.
“Diğer kızlar gibi alışveriş tutkunu ya da
arkadaşları ile kafe kafe, gezen, saatlerini aşk romanları arasında geçirmek
yerine, babamla; futbol sohbeti yapıp, geceleri boks maçları izledim” Sonay
Hanım önüne gelen saçlarını geriye doğru atmıştı.
“O hayatımdan bir gün giderse, yıkılırım diye
düşünüyordum. Ama aksine daha da güçlenip, onun bayrağını devraldım. Geçen yıla
kadar hayattaki tek amacım babamın yerini hakkı ile doldurup, onun başarısını
daha ileri taşımakta. Bundan başka bir şey düşünmüyordum. Ta ki, geçen yıla
kadar…” arkasına yaslandığı sandalyesinde, önce doğru gelip, karşısındaki,
etkisi altında olduğu gözlere yakından bakmak istedi Sonay Hanım.
“Fakat sen, Ares Karal; beni amacımdan
alıkoyuyorsun” Sonay Hanımın sözlerinin ardından alnı kırışan Ares, onun
sözlerini anlamaya çalıştı.
“Sizinle ilk karşılaştığımızda, hissettiğim
şeylerin önce bir hayranlık olduğunu düşünmüştüm. Daha önce böyle hissetmediğim
gibi nasıl olduğunu da anlamamıştım. Başarılarınız ve çalışma zekânıza hayranlık
duyduğum için size karşı hislerim olduğunu düşündüm. Ama hislerimin farklı
olduğunu, çok geçmeden anlamıştım. Siz çok farklı birisiniz. Etrafınıza öyle
bir hükmediyorsunuz ki, çalışanlarınız sadece gözlerinize bakarak dahi ne
emrettiğinizi anlıyor.
Ses tonunuz rica ediyorken bile aslında emrediyor.
Tüm bunlarla birlikte ince fikirleri olan fazlası ile nazik birisiniz.
Yanınızda olmak bile kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor. Geçen seneden bu
yana tek düşünebildiğim sizdiniz. Aklımı istila ettiniz Ares Bey. Tuhaf olanı
bundan memnunum. Aslında bir yandan da, tedirginim. Anlaşma olmayacak ve
gideceksiniz” hızlıca aklından geçen her şeyi dile getirdiğinde, Ares
karşısındaki genç kadının son sözlerini bekliyordu.
“Sizi, bir daha göremeyecek olmak beni son derece
korkutuyor. Tüm bunları ise bunun cesareti ile söylüyorum. Eğer amcam anlaşmayı
kabul etmezse, bir daha ne zaman görebilirim, bilmiyorum. Ares Bey, ben yirmi
dört yaşında ve işkolik olarak adlandırılacak bir insanım. Fakat sizden sonra
sarpa sardım” derin bir nefes alıp, geri bıraktığında, omuzlarını tekrar
dikleştirmişti.
“Lütfen sözlerimi, içtenlikle dile getirdiğimden
emin olun. Buraya beni reddedip, alay konusu etmenizi dahi göze alarak geldim.
Ama böyle bir şeyin söz konusu bile olmayacağından eminim” Sonay Hanımın kalp
atışlarının sesi ta kulaklarına kadar ulaşırken, dışarıdan da, duyulmasın diye
eli ile üzerini örtmemek için diretiyordu.
Her zaman güçlü ve ayakları yere sağlam basan bir
olmasından dolayı sözleri boyunca Ares’ in karşısında, gözyaşlarının
düşmemesinin mücadelesini kazanmıştı. Ancak konuşması boyunca sesi titremiş ve
ellerinin, nerde ve nasıl durması gerektiğine karar verememişti. Ares’ in ilk
gördüğü günden beri onun ifadesiz yüzü onu etkiliyor olsa da, şuan merakla ondan
bir tepki bekliyordu.
“Sonay Hanım, böyle söylediğim için üzgünüm. Ama
hayatımda eşsiz biri var ve ben onunla evlenmek için gün sayıyorum” Sonay
Hanımın gözleri o an, Ares’ in masanın üzerinde, iç içe geçmiş ellerine kaydı.
“Ne?” şaşkın hali ile o an tepkisine engel
olamamıştı. Parmağında yüzük yoktu. Hayatında birinin olabileceği bile aklına
gelmemişti.
“Hislerinizi böyle cesurca dile getirebilmeniz, ne
kadar güçlü biri olduğunuzu gösteriyor. Fakat ben tüm bunları, hiç duymamış
gibi yapmak durumunda kalacağım. Beni anlamanızı umuyorum” karşısında,
kalbinden geçen şeyleri cesurca dile getiren kadına saygı duymuştu Ares. Onun
sözlerinin ardından onur duymuştu. Fakat hislerinin karşılıksız olduğunu onu
kırmadan anlatmaya çalışıyordu.
“Ben, ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Şuan çok mahcup
hissediyorum. Parmağınızda yüzük olmadığı için benim böyle bir ihtimal hiç
aklıma gelmedi” utanç dalgası bir tokat gibi yüzüne çarpıyordu. Yüzünün
kızardığını ve buradan bir an evvel gitmek istiyordu.
Onun sözlerinin ardından ise Ares’ in aklından
geçen şey; yüzük olmadığı için…
Olmuştu.
“Lütfen cüretimi maruz görün. Ben düşüncesizlik
ettim, size öylece duygularımı anlattım. Tanrım, neler söyledim ben biraz önce
öyle… Eğer söylediğiniz gibi hiç duymamış olarak devam ederseniz, size
minnettar olacağım. Hayatınızda, evlilik yolunda ilerlediğiniz biri varken, ben
bunu ancak saygıyla karşılarım”
Evlilik yolunda ilerleyen bir çiftin arasına giren,
üçüncü bir kişi olarak, kendini hayal dahi etmek istemiyordu. Ya da ayrılmaları
için dua edip, an kollayacak kadar da, kalbi kara biri değildi. Şuan tek
hissettiği utançtı. Gözleri masanın üzerinden kalmıyordu.
“Lütfen bu konunun, yapacağımız anlaşmaya
yansımasına izin vermeyelim. Endişeniz olmasın. Eğer amcam anlaşmayı kabul ederse,
sizi temin ederim ki, o saatten sonra karşımda yalnızca iş ortaklığı için bir
arada olduğum; Ares Karal olacaksınız” Sonay Hanımın, ne kadar mahcup olduğunu
ve utanç dolduğunu yüzüne bakıp, sözlerini dinlerken anlayabiliyordu Ares. Bu
yüzden onun sözlerinden hiçbir kuşku duymamıştı. Ares’ in ifadesi yumuşadı ve
ufak bir tebessüm ile karşısındaki genç kadının gözlerine baktı.
“İnanın bana; şuan dahi iş ortaklığı yapmak için
ülkesini ziyaret ettiğim şirketin genel müdürü Sonay Bünyatzade olarak, karşımdasınız”
konuşmalarının ardından gitmesi gerektiğini söyleyen Sonay Hanım ayaklanmış ve
hızlı adımları ile otelden ayrılmıştı. Gözyaşları o saniye süzüldü
yanaklarından. Kaybettiği, gururunun kırıldığı ve onca cesaretinin boşa gittiği
için ağladı. Acıyan kalbi, umutları, hayalleri ve bu günü beklediği son koca
bir yılı için ağladı.
Ares öylece masada oturmaya devam etti. Sonay
Hanımın ne kadar incindiğini ve üzüldüğünü biliyordu. Elinden bir şey
gelmemesini ise çaresizlik olarak düşündü. Bunu
yaşaması gerekiyormuş diye geçti aklından. Hayatında böyle bir tecrübe yaşaması gerekiyormuş ki, az önceki gibi
bir duruma tanık olduk…
Aradan geçen kısa zaman sonra Aes’in yanına
kardeşleri ulaşmıştı. Sandalyelerine yerleşmiş ve onun tavırlarındaki garipliği
elbette seziyorlardı.
“Gelen kimmiş?” büyük bir merakla soruyordu Mert,
sabah sabah iş hakkında kim konuşmaya gelmiş gerçekten öğrenmek istiyordu.
“Sonay Hanım” ikisi de, onun yüzüne garipçe baktı.
“Zaten bugün şirkette son kez toplantı yapacaktık.
Neden gelmiş ki?” Mert anlamamış olsa da, Egemen durumu az çok Ares’ in
ifadelerinden anlamıştı.
“İş için değil, öyle değil mi?” Ares’ ten gerçek
bir yanıt almak isteyen Egemen, onun yüzünü dikkatle inceliyordu. Onu başı ile
onaylayarak yanıtladı Ares ve bu konu hakkında konuşmak istemediğinin sinyalini
vermişti. Ve öyle olmuş bu konu hakkında daha fazla soru sormamıştı iki kardeş.
Öğle saatleri restoranda gelen müşteriler ile
ilgilenen kızlar, verilen siparişleri geciktirmemek için ellerini çabuk
tutuyorlardı. Güneş yeterince parlakken, insanlar bunun keyfini çıkarmak adına,
kendileri dışarı atmışlardı.
Beren, gece gördüğü rüyanın ardından Nilay’ ın
odasına gitmiş olsa da, pek bir yararı olmamış ve tüm gece uyanık kalmıştı.
Keyifsizdi, Ares, ona bugün geleceğini söylemiş olsa da, hala aramamış olması
meraklandırıyor ve kaygılanmasına neden oluyordu. Hasta değil ancak kendini
halsiz hissediyordu. Bağ ağrısı öyle kuvvetliydi ki, midesinde de, bir ağrı baş
göstermişti.
“Ben masaları karıştırdım. Bu hangi masanın
siparişiydi?” hazırlanan tepsi ile sipariş edilen masaya doğru ilerlediği sıra
oranın doğru masa olmadığını öğrenip, mutfağa geri girmişti. Selin’ in
hazırladığı siparişi sahibine götürmek için tezgâha yaslanmış hali ile onu
izleyen Beril’ e hitaben sordu.
“Masa beş, Beren, bugün bunu ikinci kez yapıyorsun.
Sen iyi olduğuna emin misin?” yaslandığı tezgâhtan birkaç adım uzaklaşan Beril,
endişe dolu gözleri ile onun yüzüne bakıyordu.
“Solgun görünüyorsun Beren, kahvaltıda yapmadın. İstersen
sen bugün dinlen” Selin, üzerindeki önlüğe takılı olan havluya elini kuruladığı
sıra ona yaklaşmaya başlamıştı.
“Ares’ den sonra sende mi, hasta oluyorsun acaba?”
sözlerinin eşliğinde elini, Beren’ in alnında ve yanaklarından gezdirip,
ateşini kontrol etti.
“Neyse ki, ateşin yok. Hadi, seni eve bıraksınlar.
İstersen, birimiz de, yanında kalalım olur, mu?” onun solgun yüzüne bakan
Selin, endişe ile dile getirmişti, sözlerini. Beren’ in cansız bakan gözleri
onu fazlası ile kaygılandırıyordu.
“Ben dün gece iyi uyuyamadım. Bundan dolayı sanırım.
Dikkatimi toplayamıyorum”
“Neden evde kalıp, dinlenmedin o halde” kaygısından
dolayı onun sözlerinin ardından çıkıştı. Onun kendini önemsememiş olması onun
öfkelenmesine neden oldu.
“Bir de elinde tepsi ile sipariş taşıyorsun. Nilay’
a haber vereyim, seni eve bıraksın” bu kez Beril’ de onu azarladığında,
sözlerinin ardından mutfak kapısına doğru ilerlemişti. Onun mutfaktan çıkışının
ardından Selin, kızgın bakan gözlerinin ifadesini yumuşatmış ve onu birkaç adım
atıp, yanına yaklaşmıştı.
“Beren, bu konuda konuşmak doğru mu, bilemiyorum.
Ama senin bu halde olmana sebep olan şey; Ares’ in gitmiş olmasının yanında bir
de, dün sabah kahvaltıda adı geçen; Sonay Hanım dedikleri kadın mı?” başını
kaldırıp, onunla göz göze geldi Beren.
“Onu aklına mı, takıyorsun?” çekince ile soruyordu
Selin. Sanki onları biri duyabilirdi ve bundan sakınır gibi sesini kısık
tutuyordu. Beren onun bu sorunu yanıtlayacak bir halde değildi. Bu duruma ne
itiraz edebildi, ne de kabul edecek kadar açık gönüllüydü. Elleri birbirine
eziyet etmek isterken, o da bunu izliyordu. Sessiz kalmak, kabullenmek demekti,
değil mi?
“O üçünün söylediklerini bu kadar sorun etmene gerek
var Beren. Onların yine boş boğazlık yaptığını biliyorsun” Beren’ in ellerini
kavrayan Selin, onu rahatlatmaya çalışa da, aslında bunun o kadar da etkili
olmayacağının farkındaydı. Ares ona sıkı sıkıya sarılmadan önce hiçbir şeyin
ona iyi gelmeyeceğinin de, farkındaydı.
“O kadının, Ares’ e olan hislerinden haberdar
olmamam, benim yararıma mı, olurdu?” onun sözleri Selin’ in içini acıttı. Ona
yardım edememek, fazlası ile onu çıkmaza sokuyordu.
“O kadının söylediği hiçbir şey; Ares’ in üzerinde
etki etmeyecek. Onun seni ne kadar sevdiğini bilmiyor musun, Beren. Ona
güvenmiyor musun?” söylemekten korkarak söyledi Selin. Bunun ihmali bile onu
endişeye itmişti.
“Öyle değil Selin. Güvenmemek değil” başını iki
yana salladığında, gözlerinden süzülen birkaç damla yaşta yanaklarını
ıslatmıştı.
“Evden ayrılıp, otele gittiğim zamandan bile canım
daha çok yanıyor. Kıymet ve değer bir insan gibi onun sevgisinden mahrum
kalarak, cezalandırılmaktan korkuyorum. Geldiği zaman başka biri ile başka bir
hayat yaşamak istemesinden ya da başka yaptığım bir hatayla onu kaybetmekten
korkuyorum” onun bu sözlerine karşılık ne söylemesi gerektiğini bilmedi Selin,
öylece düşen gözyaşlarını izliyordu. Ares’ in Beren’ e olan sevgisinin gücünü
biliyordu. Selin, Ares’ in hayatında Beren’ den başka kimsenin olmayacağını da,
biliyordu. Fakat kötü giden durumlar üst üste geldiğinde, Ares bir gün; artık
yeter der miydi, bundan emin olamıyordu. Beren’ i kolları arasına alan Selin,
ona sıkıca sarılmış ve yanında olduğunu hissettirmek istemişti.
“Hadi, çıkalım Beren” kapı aralandığında, içeri
Nilay girmiş ve içeri doğru seslenmişti. Selin, Beren’den kollarını ayırmış ve
ona ufak bir tebessüm sunmuştu. Nilay ise o sıra Beren’ in durumunun elbette
farkındayken, bunun dün geceden beri devam ettiğini biliyordu.
Restorandan ayrılna iki genç, Nilay’ ın arabasına
yerleşmiş ve malikâneye doğru yola koyulmuştu. Nilay, arabayı çalıştırmadan
önce kendi emniyet kemerini bağlarken, bir yandan da, yanında oturan Beren’ in
kemerini bağlayışını izliyordu. Beren, küçük bir kız çocuğu gibiydi. Sanki
yazılısından düşük not almış ve bunu annesine söylemek için çekiniyordu.
Ailesi onu pamukları mı, sarıp büyütmüştü. Büyüdüğü
evin çeşmelerinden şerbetler mi akıyordu, bahçesinde gülleri dikili iken, koca
balkonuna çıktığında, o güllerin kokusu, bedenini mi, sarıyordu? Böyle ufak
şeylerden bile nasıl yara alıyordu. İhtimaller bile ona bu denli nasıl etki
ediyordu. Darbelere karşı nasıl olurdu, bu kadar savunmasız olurdu? Yanında
oturup, düşük omuzları ile camdan dışarıyı izleyen kardeşi için büyük bir kaygı
içerisindeydi, Nilay. Her daim araba kullanırken, dikkatle yolu izleyen Nilay,
bu kez gözlerini arada Beren’ in üzerinde gezdirip, onun durumunu kontrol
ediyordu.
“Uyuyamadığın zaman beni uyandırsaydın keşke.
Birlikte sohbet edebilirdik” sessizliği bozan sesi fazla dikkat çekmesin diye,
tekimkinli olarak sesini duyurdu ona.
“Benim yüzünden uykusuz kalman doğru değil” Beren’
in gözleri ona döndüğünde, Nilay’ in birkaç saniyelikte olsa gözleri ile denk
gelmişti.
“Güzel bir sohbeti, uykusuz kalmaya tercih ederdim
doğrusu” tüm içtenliği ile söylediğinde, Beren’ in yüzündeki gülümseme daha da
geniş bir boyut kazanmıştı.
“Bugün dönecekler” sözleri devam eden Nilay’ ın
söylediği bu sözün ardından ortam o anda ciddiyet kazanmıştı yeniden.
“Biliyorum” Beren’ in sesinde, korkuda vardı,
isteksizlikte. Rüyasının gerçeğe dönüşmesinden korkuyordu. Ares ile bir an
evvel karşılaşmak için can atarken, onu karşılarken, başka biri ile daha
karşılaşmaktan çok korkuyordu.
Yeni bölümmmm.....❤️❤️❤️
YanıtlaSil