Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 55. Bölüm

 


Saatler süren toplantı, arada gelen telefonlar ve birçok farklı dosyalar ile bölünmüş olsa da, toplantı odasına fazlası ile vakit geçirmişlerdi. Sencer Bey toplantı odasından ayrıldıktan sonra Sonay Hanım, misafirleri ile toplantı odasında kalmaya devam etmişti.

“Sanırım, Sencer Beyi ikna etmek zor, hatta imkânsız” Mert, sıkıntılı ile sandalyesinde arkasına yaslanarak söylediğinde, gözler ona dönmüştü.

“Bu bizim Türkiye’ de ilk çalışmamız olacak. Her ne kadar Türkiye’ de inşaat sektörünün çoğalması iyi bir gelişme olsa da, bizim için fazlası ile riskli. Seçenekler çokken, insanlar yine bilineni seçmek isteyecektir”

“Eğer Sencer Bey, İran ile anlaşma yapmak isterse, birlikte kaçıncı çalışmanız olacak” Egemen’ in sorduğu sorunun ardından genç kadının gözleri onu hedef alırken, yüzündeki memnuniyetsizliği de, fark edebiliyordu.

“Dördüncü çalışmamız, olacak. Aslında şirketler arasındaki bağın sebebi; İranlı şirketin genel müdürü, amcamın eşinin kardeşi. Bu yüzden birçok kez anlaşmaya varıp, birlikte çok verimli işlere imza attık. Der defasında kazancımız hayli yüksekti” toplantı boyunca anlaşmaya yapmalarının aslında o kadar uygun olmayacağını düşünen Ares, Sonay Hanımın sözlerinin ardından kesin bir karar varmıştı.

Eğer anlaşma yapmazlar ise; ne Bünyatzedeler,  ne de kendi şirketleri bir zarar görecekti. Birlikte büyük bir iş başarıp, büyük kazanç elde edecekleri aşikârdı. Ancak anlaşma yaptıkları zaman, her iki tarafında, özel hayatlarında soruna neden olacağı gözler önündeydi. Ares şuan dahi gözlerini üzerinde hissettiği Sonay Hanım ile uzun ve sık sık görüşmelerinin hiçte iyi sonuçlar doğurmayacağından ötürü kaygılanmıştı. Ares için artık anlaşmanın bir önemi kalmamıştı.

_

Malikânenin üzerine kar taneleri yavaş yavaş, süzülürken, evde olmayan kardeşlerinin ardından Beren, annesinden ve diğer kızlardan öğrenebildiği kadar yemekler hazırlamıştı. Eve gelen bireyler, yemeklerini afiyetle yemiş ve yaptığı bu güzel yemeğin ardından Beren’ e beğenisi dile getirmişlerdi.

Sinema salonunda güzel bir film eşliğinde, vakit geçiren aile bireyleri, kahkahalar ile eşlik ettiği sıra Beren, sessiz kalmayı seçmişti. Köşede oturmuş ve sadece değişen ekranı izliyordu.

Bunca saatin ardından Ares’ in Sonay Hanım ile karşılaşmamış olmasına ihtimal yoktu. Birbirlerini nasıl karşıladıklarını sorguluyordu. Ne konuşmuşlardı, birbirlerine ne anlatmışlardı, bilmek istiyordu. Gözleri ekrandan ayrılmıyor olsa da, aslında kafasının içinde kopan bir tufan vardı. Pişmandı ve yaptığı onca şey ile yüzleşiyordu. Şimdi aklıselim düşündüğünden yaptıkları için içinden; ne gerek vardı onu kırmaya, diyordu.

Tüm bireyler artık yataklarına geçmek için odalarına çekildiğinde, saatte gece yarısını gösteriyordu. Banyoda işleri biten Beren, giydiği pijamalarının ardından sevgilisi ile paylaştığı yatağa yöneldi. Gözleri yatağın üzerinde gezinirken, fazla büyük gelmişti.

Siyah çarşafların sarılı olduğu yatak, odanın bu kadar karanlık olması dikkatini çekti. Daha önce nasıl fark edememişti. Odadaki abajurlar, odayı yeterince aydınlatmıyordu. Yatağa uzandığında, uyumak istemiyordu. Ancak yorgun bedeni fazla dayanamamış ve gözleri yavaş yavaş, kapanmaya başlamıştı. Odada yankı bulan telefonunun zil sesi o an, uykusunu dağıtmış ve doğrulup, telefonunu eline almıştı. Ekranda yazan, sevgilisinin ismi kalp ritmi bile buna tepki vermişti.

 “Uyandırdım mı?” Beren, ne çok benimsemişti, sevgilisinin sesini. Güven veren, bir anne kucağı gibiydi.

“Henüz uyumamıştım” onun kötü hissetmemesi için alelacele dile getirdi.

“Geç bir saatte aradığım için üzgünüm güzelim. Yoğun bir gündü ve biz otele yeni varabildik” yaptıkları toplantının ardından Sonay Hanım ve birkaç çalışan ile birlikte çalışma alanlarını ve biten birkaç projeyi gezip, fikir alışverişi yapmışlardı. Bu zaman içinde, fırsat bulup sevgilisini arayamamış olan Ares, şuan ona karşı kendini mahcup hissediyordu. Zira akşam yemeğini de, Sencer Beyin ısrarı ile birlikte yemişlerdi.

 “Sorun değil, Ares. Önemli olan seninle konuşabilmem, saatin bir önemi yok” Beren’ in elleri, giydiği pijamanın etek ucu ile oynamaya başlamıştı. Sormak istediği ve öğrenmek için yanıp, tutuştuğu şeyler varken, dilini hareket ettiremiyordu.

“Senden bu kadar uzak olmayı, hiç sevmedim güzelim. Şunu bilmelisin ki; ayrılalı bir gün bile olmamışken, seni fazlası ile özledim” derin bir nefes alıp, geri bırakan Ares, sözlerine devam etti.

“Sana sarılmak, benim için bir ihtiyaçmış gibi. Gözlerine bakıp, elini tutmalıydım. Sesin, nefesin ile ulaşmalıydı bana” gözlerine biriken yaşlar, sevgilisinin sözleri ile yavaş yavaş, yanaklarını ıslatmıştı.

 “Gülüne kızıp gezegenini terk eden Küçük Prens misali Ares. Tüm gezegenleri gezsen de, yine yalnızca sana özel olan, gülüne döneceksin” daha önce kendinin kurduğu bu cümleyi, sevgilisinin sesinden duymak Ares’i, fazlası ile keyiflendirmişti. Bu yüzden onunla biraz uğraşmak istedi.

“Bundan, bu kadar eminsin yani?” alaylı ses tonu aslında biraz gözler önündeydi. Ancak Beren’ in ruh hali, bu şakayı kaldıracak durumda kesinlikle değildi. Sevgilisinin sözlerinin ardından öylece kalakaldı. Onun bunu alayla söylediğini ve gerçeği yansıtmadığını biliyordu. Yine de içindeki bir şeylere engel olamıyordu.

“Beren, ciddiye almadın değil mi? Sadece senin uğraşmak istedim. Sadece şakaydı” onun ciddileşen tavrını fark edebiliyordu Beren.

“Biliyorum sevgilim. Sadece şakaydı”

“Eğer bu seni incittiyse, üzgünüm, düşüncesizlik ettim” narin yanaklarından süzülen yaşları, elinin tersi ile hızlıca defetti. O görüyormuşçasına yüzünde eşsiz bir gülümseme belirtti.

“Şuanda benim için önemli olan tek şey, bir an evvel yine benimle, burada olabilmen. Dönmen için saatleri sayıyorum” yeniden ıslandı yanakları. Biraz olsun içinde tuttukları, taşmak üzereydi.

“Seni çok özledim Ares, hem de çok fazla. Öyle bir zamanda gittik ki, aklımda sadece sen varsın, toparlanamıyorum. Yarım kalmış gibiyim sevgilim. Giderken, valizine bedenimden bir şeyler sıkıştırıp, götürdün sanki” derin bir nefes alıp, geri bıraktığında; Ares onun titreyen nefesinin farkındaydı.

 “Şuan tek dileğim, gittiğin gibi bana geri dönmen sevgilim” yüzünde görmeye değer bir gülümseme ilse dinliyordu, Ares sevgilisinin sözlerini. Ares, onun sözlerinin sağlıkla ilgili anlasa da, Beren gittiğin gibi bana geri dön derken, onun kalbindeki sevgiden bahsediyordu.

“Söz güzelim. Yarın akşam yemeğini birlikte yiyeceğiz. Burada pek işimin kaldığı söylenemez. Yarın gece yine sana sarılarak uyuyacağım” sevgilisinden duyduğu bu sözler, Beren’ in içini ısıttı. Yarın diye tekrar etti içinden.

“Ben dönene kadar kendine, dikkat et”

“Sen de Ares, ilaçlarını aksatma lütfen” Beren, sözlerinin ardından ufak bir kahkaha duydu sevgilisinden.

“Pekâlâ, seni daha fazla uykusuz bırakmayayım. İyi uykular güzelim”

“Sana da sevgilim” görüşme sona erdiğinde, telefonunu komodinin üzerine bıraktı yeniden. Yüzünde huzurun aynası gibi bir gülümseme ile yastığına başını koydu. Sonay Hanımı sormaktan yine kaçınmıştı Beren. Eğer Ares’ e güvenmeyip, onun hakkında her şeyi sorarsam ya da Ares o kadından etkilenecekse, az önce yaptığı telefon görüşmesinin ne anlamı vardı. Beren sevgilisine güveniyor ve onun sadakatine inanıyordu. Parmağındaki yüzüğün değeri, bunlarla ölçülüyordu zira.

Korkusu; Ares’ in sevgisinin gerçek olmaması ile ilgi değildi. O sadece Ares’ i bıktırmış olmaktan korkuyordu. Başkası ile daha mutlu olacağına inanıp, onu yormayan biri ile devam etmek istemesinden korkuyordu. 

 Onun kalbinde, yeri olan benim. Eğer beni sevdiğini söylüyorsa, bu kesin olan bir gerçektir. Onun güzeli benim, her isim dudaklarından dökülürken, yalnızca benim adım şiirsel çıkıyor. Benim konuşurken, ses tonu bile değişiyor. O beni seviyorken; kim değiştirebilir bunu, buna kim cesaret edebilir. Gözlerindeki ışığın sebebi bendim. Kalbi çürümek üzereyken, yalnızca benim için dirilme gösterdi. Karanlığa efendilik yapan, Ares Karal’ ın; evleneceği ve yıllarını birlikte geçirmek istediği kişi benim. Buna karşılık olarak tek yapmam ise; kalbimde taşıdığım sevgiyi ona da, göstermek. O zaman her şey daha kolay olacak…

_

Beren gözlerini, evde yankılanan zilin sesi ile aralamıştı. Güneş doğmuş ve gecenin kasveti dağılmıştı. Ardı arkası kesilmeyen zilin sesi onu rahatsız ederken, yatağından ayrıldı. Adımları hızlı ilerlerken, yeni uyanmanın gerektiği sersemliği umursamadan odadan çıktı. Gelenin kim olduğunu düşünürken, diğerlerinin nasıl, koca evde savaş çanlarını andıran bu sesi duymadığına anlam veremedi. Evde olmadıklarını düşündü o an.

Onların gittiğini nasıl duyamadığını sorgularken, bir yandan da saatin kaç olduğunu merak ediyordu. Fazla uyuduğu için kendi kendine hayıflanıyordu. Tüm bu zaman içerisinde, merdivenleri aşmış ve kapıya ulamıştı.

Kapıyı araladığı sıra Beren’ in gözleri; Ares’ in görmüştü. Siyah takım elbisesinin içine giydiği beyaz gömleği ve boynuna doladığı yine siyah rek bir kravatı vardı. Bu görüntü, Beren’ in nefesini kesmişti. Beren, sevgilisinin yüzünde öyle bir gülümseme gördü ki, daha önce hiç karşılaşmamıştı. Göz göze geldiği sevgilisi, başını yana çevirdi ve Beren, başka birinin varlığını o an, fark edebildi. Ares’ in yanında elini tutan bir beden vardı.

Alnı kırışırken, bunun kim olduğunu görmeye çalıştı. Ayağına giydiği topuklu ayakkabılarından mıdır, bilinmez; Ares’ in boyuna eş bir kız, ilişti gözlerine. Sevgilisi ile kızın, birleşmiş olan ellerine baktığında, parmağındaki yüzüğün aynını, onun parmağında gördü. Gözleri kendi eline kaydığında, parmağının boş olması ile o yüzüğün, kendine ait olduğunu anladı. Benim yüzüğüm…

Dudaklarını aralayıp, bir şeyler söylemeye çalıştı. Aklından geçen şeyleri dışarı vurmak istedi. Ancak yapamadı, sesi kaybolmuş gibiydi. Sevgilisinin başka birine gülümseyen görüntüsünden gözlerine ayırmayan Beren, olanca gücü ile bağırıp, sesini onlara duyurmaya çalışıyordu.

O an yataktan hışımla doğrulduğunda, gözleri, gördüğü şeyleri algılamaya çalıştı. Kuru boğaz ile yutkunduğundan hayli canı yanarken, hala odada olduğunu fark etti. Komodinin üzerindeki abajur loş ışığı ile odayı aydınlatıyordu. Elleri ile yüzünü örtüp, bir süre sakinleşmeyi bekledi.

İçinden sürekli gördüklerinin bir rüya olduğunu ve gerçekçiliği ile onu etkilediğini söylerken, o an aklına dolan sahne ile parmağında taşıdığı yüzüğünü kontrol etti. Onun yerinde olduğunu gördüğünde, sesli bir nefes bıraktığında bedeni de, rahatlamıştı.

Olanlar yüzünden aklını kaybedeceğini düşündü. Nasıl olurda, tüm bunlar onu bu kadar etkisi altına alabilmişti. Odadan kalmak onu rahatsız ettiği bir zaman üzerindeki yorganı kenara çekip, ayaklandı. Dengesiz birkaç adım attığında, kapıya ulaşmak için acele ederek, odadan ayrılmıştı. Evin sessizliği içini ürpertti. Karanlık ve bitmek bilmeyen bu gece onun gözünü korkutmuştu.

Ares’ in burada olmaması, onun için fazlası ile ağır bir durum haline gelmişti. Bir an evvel sabah olmalı ve Ares’ e kavuşmalıydı. Ona sıkıca sarılmanın hayalini kuruyordu Beren. Onun güçlü kolları, yıkılması ve aşılması zor kale surları gibiydi. Orada bir geçirmek istedi Beren. 

Bedenini saran titremeden kurtulmak için kollarının bedenine sardı. Şuan ki durumdan kurtulmanın çaresi olarak, sürünen ayakları ile birlikte, Nilay’ ın odasının kapısına yöneldi. Sessiz olmaya dikkat ederek kapıyı araladığında, içeri girmiş ve ardından kapıyı örtmüştü.  Yatağa yaklaştığı sıra abajurun aydınlattığı odada, yatakta yatan ik gen kızı görebilmişti. Düşünmesine bile gerek kalmadan diğerinin Çağla olduğunu görmüştü.

“Nilay” onun omzunu kavrayan eli ile omzunu hafifçe sıkmıştı.

“Nilay” sesini biraz daha yüksek tutup, yorgana sarılı hali ile derin bir uykuda olan Nilay’ ı, uyandırmaya çalışıyor ancak bedenini talan eden gerginliğe de, boyun eğiyordu. Birkaç kez daha seslenmesinin ardından nihayet gözlerini aralayan Nilay, kısık gözleri ile onun yüzüne bakmıştı.

“Beren?” doğrulup, neler olduğunu anlamaya çalıştığında, kötü bir şeyler duyacak olmanı endişesini duyuyordu.

“Şey, ben-“ elleri birbirine eziyet etmeye başladığında, burada uyumak istediğini, nasıl dile getirebileceğini düşünüyordu. Yılları yetimhanede geçmiş olan kardeşlerin aynı yatağı paylaşmalarında bir sorun yoktu, belki. Ancak Beren ile de, yanı yatakta yatmak ister miydi ki?

Ancak o sıra Nilay durumu kavrayabilmişti. Yanında derin derin, uyuyan kardeşinden dolayı bu konuda tecrübe sahibi olmuştu. Çağla, ona bunu akşam yemeğinde sormuş ve yatma vakti geldiğinde, üzerine pijamalarını giyip, soluğu onun odasına almıştı. Karşısında bu gergin hali ile duran kardeşini kırmak istemeyen Nilay, yorganın ucunu kalmış ve Çağla’ nın dağınık yatışına aldırmadan Beren içinde, yatakta yer açmıştı.

“Hadi, gel” Beren başını kaldırıp, onun yüzüne baktığında, ışığın yeteri kadar aydınlatması ile yüzündeki gülümsemeyi görebilmişti. Bu onun raht bir nefes vermesine sebep oldu. Adımlarını hızlı tutarak, onun açtığı yere kendini yerleştirmişti.

_

Sabah erken saatlerde uyanan Ares, ılık bir duşun ardından bugün için valizinden çıkardığı kıyafetlerini üzerine geçirmiş ve aynanın karşısında, üzerine çeki düzen veriyordu. Odada yankı bulanan, otele ait telefonun sesini duyduğunda, dikkati oraya yönelmiş ve sakin adımlarla, telefonun yanına ulaşmıştı. Bir eli ile hala dağınık ve ıslak olan saçlarını karıştırırken, diğer ile de, telefonun ahizesine uzanıp, kaldırmıştı.

“Evet?” karşı tarafın cevabını bekledi.

“Günaydın efendim. Sizi erken saatte rahatsız ettiğin için üzgünüm fakat bir misafiriniz var. Ve sizi kahvaltı salonunda beklediğini,  size iletmemi istedi” Ares, erkek sesi olmasına rağmen son derece ince ve kibar bir ses tonu ile karşılaştı.

“Anladım, pekâlâ” telefon ahizesini yerine bıraktığı sıra gelenin kim olduğunu düşünüyordu. O an şirketin görevlendirdiği, onlara rehberlik yapan adamın gelmiş olduğu fikrine kapıldı. Çıkmak için tüm hazırlıklarını bitirdiğinde, odadan ayrılmış ve adımları asansöre yönelmişti.

Asansörün düğmesine basıp bulunduğu kata ulaşmasını beklerken, bir yandan da, cebinde olan telefonunu çıkarıyordu. Kayıtlı olan numaralar içerisinde Egemen’ i kolayca bulmuş ve görüşmeyi başlatıp, onun yanıtlamasını beklemişti.

“Efendim?” onun uyuşuk ve hırıltılı sesi ile telefonun sesi ile uyandığını anladı Ares.

“Şirketten biri gelmiş. Onunla görüşmek için restorana iniyorum. Sizde hazırlanın” Egemen, telefondan gelen sesin söylediklerini anlamaya çalışırken, telefonu kulağından uzaklaştırıp, arayanın ismine baktı. Zira telefonun sesi ile uyanmış ve kimin aradığına bakmadan aramayı yanıtlamıştı. Arayanın Ares olduğunu gördüğünde, sözlerine dikkat kesilmiş ve yataktan doğrulmaya çalışmıştı. O erken saatte işe koyulmuşken, onlar tatildeymiş gibi hala yatak olmalarından dolayı hayıflandı.

“Peki, kardeşim” sözlerinin ardından görüşme sonlanırken, hızlı adımları banyoya ilerlemişti Egemen’ in.

Ares, otelin restoran katına ulaştığında, içeride ilerlerken, kahvaltı için özenle hazırlanan yiyeceklerin kokusu burnunu istila ediyordu. Tok insan bile bu koku karşısında, acıkmaya başlayabilirdi. Kahvaltı salonuna ilerlediğinde, kapıdan içeri adım atmış ve masalarda gözlerini gezdirmeye başlamıştı. Birkaç masada kahvaltı yapan inşaları görmüş ancak henüz onlara rehberlik eden adamı bulamamıştı.

Birkaç adım attıktan sonra gözleri nihayet şirkete ait bir çalışan görebilmişti. Fakat bu gelen kişi; onlara rehberlik eden adam değil, Sonay Hanımdı. Masalardan birine oturmuş ve fincanındaki kahvesini sakince yudumluyordu. Ares bu duruma şaşırdığı kadar gerginlikte hissetmişti. Ancak bunu yüzünden anlaşılmasına müsaade etmeden ilerlemiş ve masaya yaklaştığında, Sonay Hanımın dikkatini çektiğinden o da, ayaklanmıştı.

“Günaydın Ares Bey” sözlerinin ardından sol elini, beklediği kişiye uzattı, genç kadın.

“Size de” elini kavramış ve ardından geri bırakmıştı.

“Sizi görmeyi beklemiyorum. Umarım fazla bekletmemişimdir sizi” sözleri ile birlikte, Sonay Hanımın karşısındaki boş sandalyeye oturmuş ve genç kadının yüzüne bakarak, gelme sebebini öğrenmeye koyulmuştu.

“Hayır, asıl siz, böyle habersiz geldiğim için kusura bakmayın, lütfen” onun mahcup ve utanan tavırları garip gelse de, ellerinin masanın üzerinde birleştiren Ares, dikkatle onun yüzüne bakıyordu. Ona karşı temkinli davranmaya çalışıyordu zira bu zamansız ve habersiz geliş, onu fazlası ile rahatsız etmişti. İşle alakalı olmadığından adı kadar emindi. Zira zaten bugün şirkette son kez toplantı yapacaklardı. İstemediği ve duymaktan hoşlanmayacağı şeylerin; karşısındaki bu genç kadının dudaklarından döküleceğini biliyordu.

 “Bir önemi yok. Ama gelme nedeninizi bilmek isterim” kahve fincanının yanında duran ellerinin titrediğini fark ettiğinde, bunu belli etmekten kaçınarak, gözlerini yüzüne çıkardı.

“Şey, ben-“ Sonay Hanım, uyanmış ve ardından kendini burada bulmuştu. Bu yaptığı şeye deli cesareti diyordu. Beklediği kişiyi karşısında görene kadar birçok kez konuşma provası yapmış olsa da, şuan Ares’ in karşısında tüm hepsi bir anda uçup, gitmişti.

“Sizi dinliyorum, Sonay Hanım” onun ses tonu, karşısındaki genç kadını telaşlandırdı. Konuşmaya başlamak için sürekli olarak kendine cesaret veriyordu.

“Açıkça söylemeliyim ki, buraya deli bir cesaret ile geldim” derin bir nefes aldı ve boğazını temizleyerek, sözlerine devam etti.

“Her karşılaşmamızda, sargınız varken, şuan olmaması, beni memnun etti”

“Buraya bunu söylemek içim gelmiş, olamazsınız” sert bir tavır gösteren Ares, onu daha da telaşlandırıyor ve düzgün cümle kuramamasını sağlıyordu.

“Uzun yıllar tek amacım, babama yaraşır bir evlat olmaktı. Bunu kaygısı ta küçük yaşlarımda hissediyordum. Bu şirketi babam, amcamla birlikte ortak kurmuştu. Ve onun üç oğlu varken, ben kız çocuğu olarak ailemin tek çocuğuydum. Şirketi varisi ve yönetecek olan bu üç oğlandan birisi olacaktı” Ares sonunda söze başlamış olan genç kadının sözlerini dikkatle dinliyor ve varmak istediği noktayı anlamaya çalışıyordu.

“Şirkette bütünü ile söz sahibi olacak olan onlarken, babam bunu için fazlası ile üzülüyordu. Zira bizi tamamen saf dışı bırakabilirlerdi. Ben tüm hayatımı bunun üzerine kurdum” kahvesinden bir yudum alıp, boğazını ıslattığında, sözlerine devam etti.

“Diğer kızlar gibi alışveriş tutkunu ya da arkadaşları ile kafe kafe, gezen, saatlerini aşk romanları arasında geçirmek yerine, babamla; futbol sohbeti yapıp, geceleri boks maçları izledim” Sonay Hanım önüne gelen saçlarını geriye doğru atmıştı.

“O hayatımdan bir gün giderse, yıkılırım diye düşünüyordum. Ama aksine daha da güçlenip, onun bayrağını devraldım. Geçen yıla kadar hayattaki tek amacım babamın yerini hakkı ile doldurup, onun başarısını daha ileri taşımakta. Bundan başka bir şey düşünmüyordum. Ta ki, geçen yıla kadar…” arkasına yaslandığı sandalyesinde, önce doğru gelip, karşısındaki, etkisi altında olduğu gözlere yakından bakmak istedi Sonay Hanım.

“Fakat sen, Ares Karal; beni amacımdan alıkoyuyorsun” Sonay Hanımın sözlerinin ardından alnı kırışan Ares, onun sözlerini anlamaya çalıştı.

“Sizinle ilk karşılaştığımızda, hissettiğim şeylerin önce bir hayranlık olduğunu düşünmüştüm. Daha önce böyle hissetmediğim gibi nasıl olduğunu da anlamamıştım. Başarılarınız ve çalışma zekânıza hayranlık duyduğum için size karşı hislerim olduğunu düşündüm. Ama hislerimin farklı olduğunu, çok geçmeden anlamıştım. Siz çok farklı birisiniz. Etrafınıza öyle bir hükmediyorsunuz ki, çalışanlarınız sadece gözlerinize bakarak dahi ne emrettiğinizi anlıyor.

Ses tonunuz rica ediyorken bile aslında emrediyor. Tüm bunlarla birlikte ince fikirleri olan fazlası ile nazik birisiniz. Yanınızda olmak bile kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor. Geçen seneden bu yana tek düşünebildiğim sizdiniz. Aklımı istila ettiniz Ares Bey. Tuhaf olanı bundan memnunum. Aslında bir yandan da, tedirginim. Anlaşma olmayacak ve gideceksiniz” hızlıca aklından geçen her şeyi dile getirdiğinde, Ares karşısındaki genç kadının son sözlerini bekliyordu.

“Sizi, bir daha göremeyecek olmak beni son derece korkutuyor. Tüm bunları ise bunun cesareti ile söylüyorum. Eğer amcam anlaşmayı kabul etmezse, bir daha ne zaman görebilirim, bilmiyorum. Ares Bey, ben yirmi dört yaşında ve işkolik olarak adlandırılacak bir insanım. Fakat sizden sonra sarpa sardım” derin bir nefes alıp, geri bıraktığında, omuzlarını tekrar dikleştirmişti.

“Lütfen sözlerimi, içtenlikle dile getirdiğimden emin olun. Buraya beni reddedip, alay konusu etmenizi dahi göze alarak geldim. Ama böyle bir şeyin söz konusu bile olmayacağından eminim” Sonay Hanımın kalp atışlarının sesi ta kulaklarına kadar ulaşırken, dışarıdan da, duyulmasın diye eli ile üzerini örtmemek için diretiyordu.

Her zaman güçlü ve ayakları yere sağlam basan bir olmasından dolayı sözleri boyunca Ares’ in karşısında, gözyaşlarının düşmemesinin mücadelesini kazanmıştı. Ancak konuşması boyunca sesi titremiş ve ellerinin, nerde ve nasıl durması gerektiğine karar verememişti. Ares’ in ilk gördüğü günden beri onun ifadesiz yüzü onu etkiliyor olsa da, şuan merakla ondan bir tepki bekliyordu.

“Sonay Hanım, böyle söylediğim için üzgünüm. Ama hayatımda eşsiz biri var ve ben onunla evlenmek için gün sayıyorum” Sonay Hanımın gözleri o an, Ares’ in masanın üzerinde, iç içe geçmiş ellerine kaydı.

“Ne?” şaşkın hali ile o an tepkisine engel olamamıştı. Parmağında yüzük yoktu. Hayatında birinin olabileceği bile aklına gelmemişti.

“Hislerinizi böyle cesurca dile getirebilmeniz, ne kadar güçlü biri olduğunuzu gösteriyor. Fakat ben tüm bunları, hiç duymamış gibi yapmak durumunda kalacağım. Beni anlamanızı umuyorum” karşısında, kalbinden geçen şeyleri cesurca dile getiren kadına saygı duymuştu Ares. Onun sözlerinin ardından onur duymuştu. Fakat hislerinin karşılıksız olduğunu onu kırmadan anlatmaya çalışıyordu.

“Ben, ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Şuan çok mahcup hissediyorum. Parmağınızda yüzük olmadığı için benim böyle bir ihtimal hiç aklıma gelmedi” utanç dalgası bir tokat gibi yüzüne çarpıyordu. Yüzünün kızardığını ve buradan bir an evvel gitmek istiyordu.

Onun sözlerinin ardından ise Ares’ in aklından geçen şey; yüzük olmadığı için… Olmuştu.

“Lütfen cüretimi maruz görün. Ben düşüncesizlik ettim, size öylece duygularımı anlattım. Tanrım, neler söyledim ben biraz önce öyle… Eğer söylediğiniz gibi hiç duymamış olarak devam ederseniz, size minnettar olacağım. Hayatınızda, evlilik yolunda ilerlediğiniz biri varken, ben bunu ancak saygıyla karşılarım”

Evlilik yolunda ilerleyen bir çiftin arasına giren, üçüncü bir kişi olarak, kendini hayal dahi etmek istemiyordu. Ya da ayrılmaları için dua edip, an kollayacak kadar da, kalbi kara biri değildi. Şuan tek hissettiği utançtı. Gözleri masanın üzerinden kalmıyordu.

“Lütfen bu konunun, yapacağımız anlaşmaya yansımasına izin vermeyelim. Endişeniz olmasın. Eğer amcam anlaşmayı kabul ederse, sizi temin ederim ki, o saatten sonra karşımda yalnızca iş ortaklığı için bir arada olduğum; Ares Karal olacaksınız” Sonay Hanımın, ne kadar mahcup olduğunu ve utanç dolduğunu yüzüne bakıp, sözlerini dinlerken anlayabiliyordu Ares. Bu yüzden onun sözlerinden hiçbir kuşku duymamıştı. Ares’ in ifadesi yumuşadı ve ufak bir tebessüm ile karşısındaki genç kadının gözlerine baktı.

“İnanın bana; şuan dahi iş ortaklığı yapmak için ülkesini ziyaret ettiğim şirketin genel müdürü Sonay Bünyatzade olarak, karşımdasınız” konuşmalarının ardından gitmesi gerektiğini söyleyen Sonay Hanım ayaklanmış ve hızlı adımları ile otelden ayrılmıştı. Gözyaşları o saniye süzüldü yanaklarından. Kaybettiği, gururunun kırıldığı ve onca cesaretinin boşa gittiği için ağladı. Acıyan kalbi, umutları, hayalleri ve bu günü beklediği son koca bir yılı için ağladı.

Ares öylece masada oturmaya devam etti. Sonay Hanımın ne kadar incindiğini ve üzüldüğünü biliyordu. Elinden bir şey gelmemesini ise çaresizlik olarak düşündü. Bunu yaşaması gerekiyormuş diye geçti aklından. Hayatında böyle bir tecrübe yaşaması gerekiyormuş ki, az önceki gibi bir duruma tanık olduk…

Aradan geçen kısa zaman sonra Aes’in yanına kardeşleri ulaşmıştı. Sandalyelerine yerleşmiş ve onun tavırlarındaki garipliği elbette seziyorlardı.

“Gelen kimmiş?” büyük bir merakla soruyordu Mert, sabah sabah iş hakkında kim konuşmaya gelmiş gerçekten öğrenmek istiyordu.

“Sonay Hanım” ikisi de, onun yüzüne garipçe baktı.

“Zaten bugün şirkette son kez toplantı yapacaktık. Neden gelmiş ki?” Mert anlamamış olsa da, Egemen durumu az çok Ares’ in ifadelerinden anlamıştı.

“İş için değil, öyle değil mi?” Ares’ ten gerçek bir yanıt almak isteyen Egemen, onun yüzünü dikkatle inceliyordu. Onu başı ile onaylayarak yanıtladı Ares ve bu konu hakkında konuşmak istemediğinin sinyalini vermişti. Ve öyle olmuş bu konu hakkında daha fazla soru sormamıştı iki kardeş.

Öğle saatleri restoranda gelen müşteriler ile ilgilenen kızlar, verilen siparişleri geciktirmemek için ellerini çabuk tutuyorlardı. Güneş yeterince parlakken, insanlar bunun keyfini çıkarmak adına, kendileri dışarı atmışlardı.

Beren, gece gördüğü rüyanın ardından Nilay’ ın odasına gitmiş olsa da, pek bir yararı olmamış ve tüm gece uyanık kalmıştı. Keyifsizdi, Ares, ona bugün geleceğini söylemiş olsa da, hala aramamış olması meraklandırıyor ve kaygılanmasına neden oluyordu. Hasta değil ancak kendini halsiz hissediyordu. Bağ ağrısı öyle kuvvetliydi ki, midesinde de, bir ağrı baş göstermişti.

“Ben masaları karıştırdım. Bu hangi masanın siparişiydi?” hazırlanan tepsi ile sipariş edilen masaya doğru ilerlediği sıra oranın doğru masa olmadığını öğrenip, mutfağa geri girmişti. Selin’ in hazırladığı siparişi sahibine götürmek için tezgâha yaslanmış hali ile onu izleyen Beril’ e hitaben sordu.

“Masa beş, Beren, bugün bunu ikinci kez yapıyorsun. Sen iyi olduğuna emin misin?” yaslandığı tezgâhtan birkaç adım uzaklaşan Beril, endişe dolu gözleri ile onun yüzüne bakıyordu.

“Solgun görünüyorsun Beren, kahvaltıda yapmadın. İstersen sen bugün dinlen” Selin, üzerindeki önlüğe takılı olan havluya elini kuruladığı sıra ona yaklaşmaya başlamıştı.

“Ares’ den sonra sende mi, hasta oluyorsun acaba?” sözlerinin eşliğinde elini, Beren’ in alnında ve yanaklarından gezdirip, ateşini kontrol etti.

“Neyse ki, ateşin yok. Hadi, seni eve bıraksınlar. İstersen, birimiz de, yanında kalalım olur, mu?” onun solgun yüzüne bakan Selin, endişe ile dile getirmişti, sözlerini. Beren’ in cansız bakan gözleri onu fazlası ile kaygılandırıyordu.

“Ben dün gece iyi uyuyamadım. Bundan dolayı sanırım. Dikkatimi toplayamıyorum”

“Neden evde kalıp, dinlenmedin o halde” kaygısından dolayı onun sözlerinin ardından çıkıştı. Onun kendini önemsememiş olması onun öfkelenmesine neden oldu.

“Bir de elinde tepsi ile sipariş taşıyorsun. Nilay’ a haber vereyim, seni eve bıraksın” bu kez Beril’ de onu azarladığında, sözlerinin ardından mutfak kapısına doğru ilerlemişti. Onun mutfaktan çıkışının ardından Selin, kızgın bakan gözlerinin ifadesini yumuşatmış ve onu birkaç adım atıp, yanına yaklaşmıştı.

“Beren, bu konuda konuşmak doğru mu, bilemiyorum. Ama senin bu halde olmana sebep olan şey; Ares’ in gitmiş olmasının yanında bir de, dün sabah kahvaltıda adı geçen; Sonay Hanım dedikleri kadın mı?” başını kaldırıp, onunla göz göze geldi Beren.

“Onu aklına mı, takıyorsun?” çekince ile soruyordu Selin. Sanki onları biri duyabilirdi ve bundan sakınır gibi sesini kısık tutuyordu. Beren onun bu sorunu yanıtlayacak bir halde değildi. Bu duruma ne itiraz edebildi, ne de kabul edecek kadar açık gönüllüydü. Elleri birbirine eziyet etmek isterken, o da bunu izliyordu. Sessiz kalmak, kabullenmek demekti, değil mi?

“O üçünün söylediklerini bu kadar sorun etmene gerek var Beren. Onların yine boş boğazlık yaptığını biliyorsun” Beren’ in ellerini kavrayan Selin, onu rahatlatmaya çalışa da, aslında bunun o kadar da etkili olmayacağının farkındaydı. Ares ona sıkı sıkıya sarılmadan önce hiçbir şeyin ona iyi gelmeyeceğinin de,  farkındaydı.

“O kadının, Ares’ e olan hislerinden haberdar olmamam, benim yararıma mı, olurdu?” onun sözleri Selin’ in içini acıttı. Ona yardım edememek, fazlası ile onu çıkmaza sokuyordu.

“O kadının söylediği hiçbir şey; Ares’ in üzerinde etki etmeyecek. Onun seni ne kadar sevdiğini bilmiyor musun, Beren. Ona güvenmiyor musun?” söylemekten korkarak söyledi Selin. Bunun ihmali bile onu endişeye itmişti.

“Öyle değil Selin. Güvenmemek değil” başını iki yana salladığında, gözlerinden süzülen birkaç damla yaşta yanaklarını ıslatmıştı.

“Evden ayrılıp, otele gittiğim zamandan bile canım daha çok yanıyor. Kıymet ve değer bir insan gibi onun sevgisinden mahrum kalarak, cezalandırılmaktan korkuyorum. Geldiği zaman başka biri ile başka bir hayat yaşamak istemesinden ya da başka yaptığım bir hatayla onu kaybetmekten korkuyorum” onun bu sözlerine karşılık ne söylemesi gerektiğini bilmedi Selin, öylece düşen gözyaşlarını izliyordu. Ares’ in Beren’ e olan sevgisinin gücünü biliyordu. Selin, Ares’ in hayatında Beren’ den başka kimsenin olmayacağını da, biliyordu. Fakat kötü giden durumlar üst üste geldiğinde, Ares bir gün; artık yeter der miydi, bundan emin olamıyordu. Beren’ i kolları arasına alan Selin, ona sıkıca sarılmış ve yanında olduğunu hissettirmek istemişti.

“Hadi, çıkalım Beren” kapı aralandığında, içeri Nilay girmiş ve içeri doğru seslenmişti. Selin, Beren’den kollarını ayırmış ve ona ufak bir tebessüm sunmuştu. Nilay ise o sıra Beren’ in durumunun elbette farkındayken, bunun dün geceden beri devam ettiğini biliyordu.

Restorandan ayrılna iki genç, Nilay’ ın arabasına yerleşmiş ve malikâneye doğru yola koyulmuştu. Nilay, arabayı çalıştırmadan önce kendi emniyet kemerini bağlarken, bir yandan da, yanında oturan Beren’ in kemerini bağlayışını izliyordu. Beren, küçük bir kız çocuğu gibiydi. Sanki yazılısından düşük not almış ve bunu annesine söylemek için çekiniyordu.

Ailesi onu pamukları mı, sarıp büyütmüştü. Büyüdüğü evin çeşmelerinden şerbetler mi akıyordu, bahçesinde gülleri dikili iken, koca balkonuna çıktığında, o güllerin kokusu, bedenini mi, sarıyordu? Böyle ufak şeylerden bile nasıl yara alıyordu. İhtimaller bile ona bu denli nasıl etki ediyordu. Darbelere karşı nasıl olurdu, bu kadar savunmasız olurdu? Yanında oturup, düşük omuzları ile camdan dışarıyı izleyen kardeşi için büyük bir kaygı içerisindeydi, Nilay. Her daim araba kullanırken, dikkatle yolu izleyen Nilay, bu kez gözlerini arada Beren’ in üzerinde gezdirip, onun durumunu kontrol ediyordu.

“Uyuyamadığın zaman beni uyandırsaydın keşke. Birlikte sohbet edebilirdik” sessizliği bozan sesi fazla dikkat çekmesin diye, tekimkinli olarak sesini duyurdu ona.

“Benim yüzünden uykusuz kalman doğru değil” Beren’ in gözleri ona döndüğünde, Nilay’ in birkaç saniyelikte olsa gözleri ile denk gelmişti.

“Güzel bir sohbeti, uykusuz kalmaya tercih ederdim doğrusu” tüm içtenliği ile söylediğinde, Beren’ in yüzündeki gülümseme daha da geniş bir boyut kazanmıştı.

“Bugün dönecekler” sözleri devam eden Nilay’ ın söylediği bu sözün ardından ortam o anda ciddiyet kazanmıştı yeniden.

“Biliyorum” Beren’ in sesinde, korkuda vardı, isteksizlikte. Rüyasının gerçeğe dönüşmesinden korkuyordu. Ares ile bir an evvel karşılaşmak için can atarken, onu karşılarken, başka biri ile daha karşılaşmaktan çok korkuyordu.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...