Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 54. Bölüm


 

Ertesi sabah güneş gökyüzünü aydınlatıp, insanoğlunun koşuşturması başladığı sıra, aile bireyleri de, güne çoktan başlamıştı. Ares, Egemen ve Mert; Azerbaycan’ daki iş için hazırlıklarını tamamlamış ve diğer aile bireyleri ile gitmek için vedalaşma zamanı gelmişti.

Dün Ares’ in emir verdiği adam onun isteğini yerine getirmiş ve onları uçak biletleri ve görüşme randevularını almıştı. Üç gençte bu iki günlük seyahat için yanlarına ufak bir valiz hazırladı. Henüz kahvaltılarını yapmamış olan aile bireyleri, uçağa yetişmek için evden ayrılmak üzereydi.

“Lütfen, kendine dikkat et Ares. Oraya vardıktan sonra beni ara, olur mu?” evinin kapının önünde, kardeşleri ile vedalaşan üç genç, sona sevgililerini bırakmıştı.

“Ararım. Sen de kendine dikkat et” sevgilisini kolları arasına alan Ares, onun saçları arasında dudaklarını gezdirmiş ve ona öpücük bahşetmişti.

“Çabuk dön, lütfen. Söz veriyorum, döndüğünde daha dikkatli bir Beren olacağım” kollarını sevgilisinden ayırmadan onun göz göze gelen Beren, ardından dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı.

“Şeref sözü” Ares’in ufak kahkahasını duydu Beren. Kollarını sevgilisinden ayırdığında, bir gözlerine bakarak, hoş bir gülümseme sundu ona. Daha sonra ise kolundaki saatini kontrol ettiğinde, artık gitmeleri gerektiğini görmüştü. Onları havaalanına Can, bırakacağı için arabaya yerleşen bireyler daha sonra evden ayrılmıştı. Beren, araba gözden kayboluncaya kadar ardından baktı. Soğuk artık yeterince rahat ettiğinde, içeri girmeyi akıl edebildi.

Kalbi, bir savaş alanıydı sanki. Keskin kılıçların birbirine değen seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Her asker kan revan içinde zemin üzerine düşerken, onları acı dolu çığlıkları arşa uzanıyordu. Beren, bedeninde bunlara şahit oluyordu. Sevgilisi gitmiş ve Beren o savaş alanının ortasında kalmıştı. Yaptıkları yüzünden böyle bir cezanın bile az kaldığını düşünürken bu ilahı gücün gönderdiği ayrılığı bedeni kabul edemiyordu. Sanki onu kaybetmiş gibi hissediyor ve işin içinden çıkamıyordu.

Gözleri Nilay ve Çağla’  nın üzerinde gezindiğinde, onların da, kendi ile aynı hisleri paylaşıyorlar mı, merak etti. Ancak öyle değildi. Kardeşleri ile salonda öylece oturmuş sohbet içinde olan kızlar, son derece keyifli görünüyordu. Neden olsunlardı ki, onlar sevgililerini kırmamış, yaralamamış ve onları incitmemişlerdi. Sadece onları dönmeleri sabırla bekliyorlardı. Bir şeyin acısını taşımıyor ya da vicdanları ile baş etmeleri gerekmiyordu. Beren yaptığı tüm o şeyler için vicdan azabı çekiyordu. Bu yüzden bunlarla baş etmesinin de, şuan sevgilisinin gitmiş olmasını kendine kesilen bir ceza olarak algılıyordu.

“Beren?” omuzunda hissettiği el ile düşüncelerinden biraz olsun sıyrılarak, eli sahibi ile göz göze geldi.

“Birkaç seslendim sana, iyi misin?” onun yanında oturan Beril, ağlamaya hazır bir görünüm ile aralarında, sessizce oturan Beren’ in hali dikkatini çekmişti.

“Şey, ben-“ sözlerinin devamı yoktu. İçinde devam eden savaşı hangi kelimeler karşılayarak dile getirmesini sağlayabilirdi?

“Sadece iki gün Beren, bu kadar endişe etme” Beril, sözlerinin ardından ona biraz daha yaklaşmış ve kolunu omzuna dolayarak, ona destek olmak istemişti. Onun sözleri ona pek bir fayda sağlamış olmasa da, Beren onu başı ile onaylamıştı. Sadece iki gün sonra Ares, gelecek ve her şeyin kaldığı yerden devam edecek düşüncesine kendini inandırmaya çalıştı.

“Hadi, kahvaltı hazırlayalım” Selin, sözlerinin ardından ayaklandı ve salonun kapısına doğru ilerlemeye başladığı sıra diğer kızlarda ona yardım edebilmek için onu takip etmişlerdi. Kahvaltı hazırlıkları yavaş yavaş sona gelirken, zilin sesi yankılandığında, geleni karşılamak için Cenk, ayaklanmıştı.

“Yolda gelirken, kaplumbağalar ile mi, yarıştın kardeşim. Bu ne yavaşlık” Can, dışarıdaki keskin soğuktan kurtulmak için acele ile içeri girmek istersen, Cenk’ de, bir yandan ona geciktiği için söyleniyordu.

“Kurusa bakma, kardeşlerim fırından yeni çıkmış sıcak simitler, poğaçalar yiyebilsin diye, pastaneye uğramak istedim” sözlerinin ardından kapıyı örten Cenk’ e elindeki torbaları gözüne sokmak istermişçesine, elini havalandırıp, ona göstermişti.

“Simit pizza da, aldın mı?” Can’ ın elinde torbalara yöneldi.

“Yarıştan sonra kaplumbağalar ile paylaştım, kardeşim” kinaye ile onun yüzünde bakan kardeşine sözlerini duyuran Can, onun almak istediği torbaları kendine çekip, mutfağın yolunu tutmuştu. Ardından ise Cenk’ de onu takip etti.

“Beril’ den örendiğin tripleri, kardeşlerine mi, satıyorsun. Bu ne hava?” onu sahte bir kızgınlık gösteren Cenk, onun peşi sıra arkasından ilerliyordu.

“Ya, neler çekiyorum ben, anlayın işte” sözlerinin ardından mutfağa ulaşmış olan iki kardeş, Can’ ın bu sözleri onu tehlikeli bir durum ile karşı karşıya bırakmıştı.

“Neler çekiyormuşsun, sen bakalım?” Beril, sevgilisinin sözlerini işittikten sonra ellerini belinin iki yanına koyup, tehditkâr bir ifade ile ona hesap soruyordu.

“Konunun hiçbir ehemmiyeti yok, sevgilim” elindeki torbaları kahvaltı masasına bıraktığı sıra gözlerini olabildiğince sevgilisinden kaçırmaya çalışıyordu.

“Öyle olsun bakalım” Beril’ in bu sözleri ile yeniden işine odaklanmasının ardından Can’ a rahat bir nefes bahşetmişti. Her iki genç adamında adımları, kahvaltı masasında yerini almış olan Anıl gibi sandalyelerine ilerlemişlerdi.

“İyi yırttın” Anıl, masaya oturan iki kardeşinin ardından yanındaki sandalyeye yerleşmiş olan Can’ ın kulağına eğilerek söyledi. Yüzünde alaylı bir ifade varken, kardeşinin yüzüne bakıyordu.

“Farkındayım” sözleriyle birlikte elini kalbinin üzerine götüren Can, rahatladığını belli ediyordu. Kahvaltı hazırlıkları tamamlanmış ve masa da, kızlar tarafından yer bulurken, üç kafadar da, iş hakkında derin bir sohbete dalmışlardı.

“Umarım, Azerbaycan’ da ki toplantı iyi geçer. Bu iş, bizim açımızdan gelecek sene için büyük bir kazanç demek” arkasına yaslanan Cenk, kardeşlerinin de kendi ile aynı fikirde olduğunu biliyordu.

“İran faktörünü de, atlamamak gerek. Şirketlerin arasındaki bağ bayağın kuvvetli olduğunu duydum. Şirket başkanı eminim onlarla anlaşmak isteyecek” Anıl’ ın kaygılı hali ile elini masa üzerinde tutup, bir ritim ile vurup duruyordu.

“Unuttuğun bir detay var kardeşim. Sonay Hanım, kesinlikle buna itiraz edecektir. Amcasının İran şirketi ile arası ne kadar iyi olursa olsun, Sonay Hanım; kararını bizden yana kullanacaktır” sandalyesinde arkasına yaslanan Can, ellerini birleştirip, başının arkasına aldığı sıra yüzünde muzur bir ifade ile kardeşlerine bakıyordu.

“Bu söylediğin ile Sonay Hanımın Ares’ e olan ilgisinden dolayı mı, bizden yana olacağını söylüyorsun?” Anıl’ ın bu sözleri kahvaltılıkları masaya taşıyan Beren’ in de, kulağına ulaşmıştı. Hareketleri yavaşlamış ve üç kafadarın sözlerine odaklanmıştı.

“Aynen öyle kardeşim. Bence Ares ile birlikte çalışma fırsatı yakalamışken, amcasını da bu konuda ikna etmek için elinden geleni yapacağına eminim” üç kafadar kendi aralarında sohbete öyle çok dalmışlardı ki, Beren’ in de, orada olduğunu ve sözleri onun da, duyduğunu fark edemiyorlardı.

“Bilemiyorum, bu çok farklı bir konu. Sonay Hanımın önceliği şirketin çıkarları olabilir ve ona sunulan üç teklif var. Sonay Hanım, tanıdığım kadarı ile son derece profesyonel biri, bu işe dediğiniz gibi bakacağına ihtimal vermiyorum”

“Geçen sene buraya toplantı için geldiklerinde, nasıl biri olduğunu hepimiz gördük, Anıl.  Bu iki şeyi de, aleyhine kullanacak zekâya sahip biri” Can’ ın sözlerini, Cenk’ de başı ile onaylıyordu.

“Rusya’ nın pek şansı olduğunu düşünmüyorum. İran ile aralarının da iyi olması, bence de o kadar önemli değil. Can haklı, eğer şirket başkanı İran ile anlaşma yapmak için diretse dahi onu bu işe profesyonel bakması konusunda baskı yapıp, iki işi de, aleyhine kullanacaktır” Cenk’ in sözlerinin ardından Anıl’ da anlaşma yapacakları konusunda olumlu düşünmeye başlamıştı. Geçen sene toplantı için buraya gelen Sonay Hanımın, ne kadar zeki bir kadın olduğunu ve zekâsı ile amcasının üzerinde, nasıl kolayca hâkimiyet kurduğuna şahit olmuşlardı.

“Eğer gerçekten dediğiniz gibi olur da, anlaşma yapılırsa, bu bizim için çok büyük bir şans olur. Aslında Ares’ i arayıp, Sonay Hanım ile ar-“ onun sözleri devam ederken, yanına oturan Can, onun hızla başının arkasına vurdu. Ardından ise Anıl eli ile acıyan başını tuttu.

“Yapamayacağın şeyler hakkında atıp, tutma. Ares’ i arasan bile, onun sesini duyduktan sonra korkudan suratına kapatacağına, her iddiasına girerim” ona bakan Can’ ın yüzünde, gerçek olmayan kızgın bir ifade hâkimdi.

“Beni gerçekten iyi tanıyorsun, kardeşim” o sıra, sertçe masaya bırakılan ekmek sepeti ile duydukları sesten korkan üç kafadar başlarını kaldırıp, sesin nedenine baktıklarında, iri gözleri ile onlara öfke ile bakan Selin ile karşılaştılar. Onun gözlerinin sağ tarafı işaret ettiğini gördüklerinde, gözleri oraya dönüş ve bu kez de, Beren’ in görüntüsünü gördüler. Cenk’ in gözleri korku ile kocaman açılırken, Anıl, konuşmalarını duyduğu için dudağını dişlemiş ve Can ise sıkıntı ile elini ensesine düşürmüş ve orada oyalamıştı. Beren’ in onların sohbetini işittiğini o an üçü de fark edememişti.

“Beyler, yemek masasındasınız. Artık rica ediyorum, iş hakkındaki sohbetinizi noktalasanız” sesindeki ve yüzündeki ifade bir ricadan çok uyarı niteliğindeydi. Her biri bu yüzden mahcubiyet yaşıyordu.

“Affedersen hayatım, haklısın” üç kafadar da, sessizliğe bürünmüş ve gözleri masa örtüsünün deseninde gezinmeye başlamıştı. Kahvaltı masasına yerleşen kızların ardından kahvaltıya başlayan aile bireyleri sessizliğin içinde kalırken, bunun sebebi hakkında üç kafadarda suçluluk duyuyordu. Herkes kahvaltısını ederken, Beren, sadece çayını yudumluyordu. Bu Can’ ın dikkatini çekmişti. Pastaneden aldığı şeylerin konulduğu sepete uzanıp, Beren’ e yakın olan masa üzerine bıraktı. Bunu fark eden Beren ile o an göz göze gelmişti.

“Dereotu poğaçayı sevdiğini sanıyordum”

“Evet, öyle teşekkür ederim” yüzünde zorlama bir gülümseme ile onun yaptığı bu nazik harekete karşılık olarak nezakette bulunup, sıcak yemeyi sevdiği dereotu poğaçalardan birine uzanmıştı.

_

Saatler ilerlemiş ve artık öğleden sonraki zaman dilimine girilmişti. Kar yağışı şehri terk etmiş olsa da, gürültülü rüzgârlar şehre nefes aldırmıyordu. Üç kafadar kahvaltının ardından şirkete doğru yola koyulmuşken, kızlarda restorana gitmek için evden ayrılmıştı. Beren ise gelecek hafta gireceği sınava çalışmak için kızlardan evde kalmak için müsaade istemişti.

Kütüphaneye kapanıp, çalışma masasında oturan Beren, bir türlü önündeki kitaba yoğunlaşamıyor ve ders çalışamıyordu. Aklından üç kafadarın kahvaltı masasında konuştuğu konu vardı. Böyle rahatça konuştuklarından rahatız olmuş ve durum hakkında kaygılanmaya başlamıştı.

Sonay Hanım dedikleri bu kadının, hislerinden Ares’ de haberdar mıydı? Birbirlerine nasıl davranıyor ve konuşma şekilleri, birbirlerine karşı nasıldı? Nasıl bir kadındı, bu Sonay Hanım. Güzel ve alımlı mıydı? Gösterişli kıyafetleri ile erkeklerin dikkatini kolayca çekebilen biri miydi? Onun için zeki demişlerdi. Peki, hırslı ve cesur biri miydi? İstediği şeyi elde etmek uğruna gözünü karartabilir miydi?

Dirseklerini ders çalıştığı masanın üzerine dayadı. Elleri ile yüzünü örttüğünde, ister istemez gözlerinin dolduğunu fark ediyordu. Önünde saatlerdir açık olan kitabın tek satırı bile aklında yer edinmiyordu. Beyninde gezinen şeyler, tüm her yeri istila etmiş gibiydi.

Belki de, bu son yaşanan şeylerden dolayı, bu kadar etkileniyordu. Sonay Hanım ve kendini kıyaslamadan edemedi. Kendi ayakları üzerinde duran ve büyük şirketler ile imzaya oturan Sonay Hanıma karşılık olarak; bir çocuk gibi yaptığı hatalardan bir türlü uslanmaya kendisi…

Kim hayatında bu kadar sorun çıkaran birini, barındırmak ister ki? Beren, onun daha iyi bir hayatı olması için ve geleceği güzelce birlikte inşa etmek için Ares’ in hayatına girmişti. Ancak onun hayatına sorundan başka bir şey getirmemişti, henüz. Ares, hayatında kimi isterdi?

Onu kırmaktan, yormaktan, yaralamaktan bir adım öteye gidememişti. Ares neden daha fazla buna dayanmak istesin ki? Ya Ares döndüğünde, her şey daha farklı olursa? Tüm bunlar aklında derin bir yer edinirken, kendini boğulacak gibi hissediyordu Beren. 

Belki de, bu da ilahi adaletin bir cezasıydı. Onca yaptığı şeylere karşılık Ares’ in sessiz kalmasının bedeli olarak, bunları yaşıyordu. Ama bunun çok fazla olduğunu hissediyordu Beren. Öyle garip bir ruh haline girmişti ki, üzerine düşündükçe aklını yitirebileceğini hissediyordu. Ellerini yüzünde indirip, sandalyeden ayaklandı ve odadaki pencerenin yanına gidip, perdeyi araladı.

Rüzgardan dolayı, bir sağa, bir sola sallanan ağaçları seyre daldı bir süre. Göğüz kafesinin üzerine büyük bir taş bırakılmıştı sanki. Her derin nefes almaya çalıştıkça, ağırlık yapan o büyük taş, canını yakıyordu. Ağlamak istiyor ancak gerçek bir sebep bulamıyordu. Duyduğu birkaç kelime ile gözyaşlarını düşürmek şuan için hiçte oldun bir davranış gibi görünmüyordu. Zaten tüm bunların sebebi de, gösteremediği olgunluktan kaynaklanmıyor muydu?

Beren, gözlerini kapattı ve için şunları söyleyerek, dua etmeye başladı; lütfen, lütfen her ne olursa olsun, Ares beni bugünkü kadar sevmeye devam etsin. Söz veriyorum, bir daha asla çocukça davranmayacağım. Onu anlamadan, dinlemeden asla peşin hükümlü olmayacağım. Ona karşı söylediği her sözü önce aklımda tartacağım. Yaptığı şeyler için önce hesap sormak yerine sebebini bulacağım. Lütfen izin ver, Ares bugün yanımdan gittiği gibi bana geri dönsün. Bunları istemeye hakkım var mı, bilmiyorum. Ama lütfen, izin ver. Bana bahşettiğin o adam için daha uygun biri olup, kardeşlerinin yüzünde görmek istediği o gülümsemenin sebebi olayım…

Odada telefonun zil sesi yankı bulduğunda, gözleri pencerenin ardında görünen dışarının manzarasından ayrılmış ve çalışma masasının üzerinde bıraktığı telefonuna dönmüştü. Yanına varıp, telefonunu parmaklarının arasına aldığında, ekranda sevgilisinin adına gördü Beren. Göğüsünde, geçmeyen o ağırlığa rağmen derin bir nefes alıp, sakin olmaya çalıştı. Aramayı yanıtladığı sıra aklını meşgul eden bir dolu sorunu ise geriye itmeye gayret etti.

“Efendim” sesi titremediği için o içinden şükretti Beren.

“Nasılsın, güzelim?” Beren’ in gözyaşları onun sesi ile birden bire düşüvermişti. Ares’ in sesi onu daha önce bu kadar etkilemiş miydi, bilemedi. Endişeye düşen kalbine, onun sesi ile su serpildi sanki.

“İyiyim” durup, derin bir nefes aldı ve gözyaşlarını kurulayıp, sözlerine devam etti.

“Sen nasılsın, yolculuk nasıldı?” Beren, bunu soruyordu fakat aslından Sonay Hanım ile karşılaşıp, karşılaşmadığını daha çok merak ediyordu.

“Havaalanında ufak tefek aksaklıklar olsa da, sonunda Azerbaycan’ a vardık” sevgilisinin sözlerini dinleyen Beren’ in bedeninde bir korku dolanıyordu o an. Oradan dönüşün, bizim sonumuz olabilir mi? Beren o sıra sevgilisinden güçlü bir öksürük sesi duydu. Ares telefonu kendinden uzaklaştırıp, öksürmeye devam etse de, boyutunun ne kadar hasarlı olduğu böyle bile anlaşılabiliyordu.

“Ares, lütfen dikkatli ol. İlaçlarını aksatma” öksürük sesi durulduğunda, hemen onu uyarmak istedi Beren.

 “Endişelenme güzelim, büyütülecek bir şey değil. Bir kaç gün sonra tamamen kaybolacaktır zaten” bir kaç gün sonra bana, yine güzelim diyecek misin?

“Beren, sesin pekiyi gelmiyor. Bir sorun mu, var?” onun bu sorusunun ardından sandalyeye oturdu ve biraz olsun sakinleşmeye çalıştı. Onu kaygılandırmaktan endişe etti o an.

“Şuan tek sorun ettiğim şey; benden uzak olman sevgilim. Sana bunu fark ettirmemeye çalışsam da, yapamadım galiba” sesinden anladığı şeyin bu olduğuna, onun ikna olması umdu Beren. Elbette bu durum da, Beren için zor bir durumda fakat göğsünün üzerindeki taş her saniye ağırlaşıyordu sanki.

“Sadece iki gün güzelim. Sonunda, yine yanında olacağım” umarım dedi Beren içinden. Korkusu, Ares’ i usandırmış olmaktandı. Karşısına çıkan onu seven ve daha olgun biri varken Beren’in, onun için pekte bir anlamı kalmamasından endişe etti. Ve üstelik kendi de, bu düşünceye hak verdiği için daha çok korkuyordu.

“Evet, sadece iki gün” neler değişirdi, bu koca iki günde…

“Azerbaycan’ da fazlası ile yoğun olacağım. Ama elimden geldiği kadar seni ihmal etmemeye çalışırım, güzelim. Beni aradığın zaman telefona hemen bakamam, bu yüzden endişeye kapılma”

“Sen iyi olduğun sürece, benim için hiçbir sıkıntı yok, sevgilim” durup, derin bir nefes aldı. Aklında bir şeylere çözüm bulmak, bir yanıt almak istiyordu.

“Ares” Sonay Hanımı, sevgilisine sormalı mıydı? O kadın sana her ne söylerse söylesin, lütfen beni sevmekten vazgeçme, demeli miydi?

“Efendim?” durup, biraz bekledi Beren. Aklıselim bir şekilde, sevgilisinin dönüşünü beklemek için ondan kesin bir yanıt almalıydı. Ares, bu Sonay Hanım hakkında ne düşünüyordu?

“Şey, ben diyecektim ki-“ cümleler bir olup, bir türlü ağzından çıkmıyordu. Sıkıntılı hali ile yeniden kalktı, sandalyesinden.

“Söyle güzelim, ne oldu?” onu endişelendirmeye başladığını sesinden anlayabiliyordu. Bu yüzden yapmaktan vazgeçti.

“Sadece iki günün sonunda, eve erken gelsen, olur mu?” onun ufak kahkahasını duydu Beren. Gözyaşları düşünürken, güğsündeki ağırlık ise daha da hissettiriyordu kendini.

Azerbaycan şirketine ait olan araç, havaalanında bekleyen üç genci almış ve yola koyulmuştu. Gelen misafirlerini iyi karşılamak ve onları rahat ettirmek isteyen şirket başkanı Sencer Bey,  şirket sahibi olan Ares’ e özel araç gönderirken, diğerleri aynı arabayı paylaşıyordu.

“Önce otele mi, gitmek istersiniz, efendim?” misafirine şoförlük yapma görevi alan çalışan, dikiz aynasından Ares ile göz göz gelerek sormuştu.

“Hayır, önce Sencer Bey ile görüşmek istiyorum” onun sözlerini başı ile onaylayan adam, arabanın istikametini şirkete çevirmiş ve uygun bir hızda ilerlemeye devam etmişti. Araba şirkete vardığında, arabadan ayrılan kardeşler, bu kez başka bir çalışan karşılamış ve onları şirketin içine buyur etmişti. Çalışanlar son derece kibar ve güler yüzlü, misafirlerini iyi ağılama görevi almışlardı.

Onların rehberi olan adamın önderliğinde, şirket koridorlarında ilerleyen kardeşler, kendi ayaklarının altından çıkan tok sesin eşliğinde, ilerliyorlardı. Birkaç katı asansör eşliğinde, çıkmış olan kardeşler daha sonra asansörden ayrılıp, yeniden koridor boyunca ilerlemeye devam etmişlerdi. Sonunda bir odanın önünde oturan sekreter, gelen misafirleri fark ettiği sıra, masasının üzerindeki telefon ile işverenine onların geldiğini bildirdi.

“Algül Hanım, Sencer Bey, müsait mi acaba?” onlara rehberlik eden adamın, sekreterin masası önünde durması ile üç gençte onunla birlikte durmuştu. Kızıl saçlı sekreter, naif bir gülümseme ile ayağa kalkıp, misafirlerini karşılamıştı.

“Evet, Sencer Bey de, misafirlerimizi bekliyordu, odasında. Buyurun lütfen” eli ile kapıyı işaret etmiş ve rehber onu onaylayıp, adımlarına devam edip, kapıya ulaştı.  Kapıyı yumruk yaptığı eli ile birkaç kez tıklatmış olan adam ardından kapıyı aralamış ve üç genci içeri buyur etti. Sonunda ise Sencer Bünyatzede, kardeşlerin karşısındaydı.

“Ülkeme de, şirketime de, hoş geldiniz gençler” Sencer Bey, sandalyesinden kalktığında, elini uzatarak yöneldiği kişi Ares’ olmuştu.

“Hoş bulduk, Sencer Bey” kendine uzatılan eli kavrayıp, resmi bir şekilde sıkmıştı. Ares daha sonra Sencer Beyin kardeşlerinin elini sıkmasını izledi.

“Ayakta kalmayın, oturun şöyle” onlara rehberlik eden adam odadan ayrılırken, üç gençte Sencer Beyin masasının önündeki koltuklara yerleşmişti.

“Ne içmek istersiniz, size, ne ikram edeyim?” şirket başkanı konumunda olan Sencer Bey, masasının üzerinde ofis telefonuna uzanarak sormuştu.

“Hiç zahmet etmeyin” Ares nezaketen söylediğinde, adam anında itiraz etmiş ve misafirlerine bir şeyler ikram etmek için ısrarcı olmuştu.

“O halde, Türk kahvesi içelim. Nasıl olsun kahveleriniz?”

“Orta olsun, lütfen” Mert, onu yanıtladığında, adam başı ile onaylamış ve birazdan gelecek olan yeğeni Sonay’ da onlara katılacağı için onun içinde kahve istemişti. Biri sade, dört orta kahve getirmelerini rica etti, Sencer Bey.

“Sonay’ da birazdan aramızda olacak. Onun gelmesini beklemek daha uygun olur” Ares adamın sözlerini başı ile onaylamıştı. İstedikleri kahveler henüz gelmemişken, kadın ayakkabısına ait olduğu belli olan tok sesler, odadakilerinin kulaklarına ulaştı. Ardından kapı birkaç kez tıklatılmış ve sonra aralanmıştı. İçeriye bekledikleri Sonay Hanım girmişti.

Kahverengi olan uzun saçlarını, omuzlarına dökmüştü. Siyah kazağının etek uçlarını, bej rengindeki kalem eteğinin içine koyarak şık bir hava katmıştı. Eteğinin altına kadar uzanan siyah çizmeleri ile fazlası ile göz alıcı bir görünüme sahipti, Sonay Hanım.

Onun odada ilerlemesinin ardından üç gençte onu karşılamak için ayağa kalkmıştı. Sonay Hanımın yüzünde hoş bir gülümseme yer edinmişken, misafirlerine yaklaşırken, ayakkabısının çıkardığı o tok ses bu kez odadan yankı bulmuştu. Elini havalandırmış ve elini ilk olarak, Mert'’e uzatmıştı.

“Hoş geldiniz, Mert Bey” onun elini kavrayan Mert, onun gösterdiği nezakete karşılık olarak, onu gülümseyerek karşılamıştı.

“Siz de öyle Egemen Bey, şeref verdiniz” Egemen’e de, aynı nezaket dolu karşılamayı sunan Sonay Hanım ardından Ares ile karşı karşıya gelmişti. Kalp atışlarının sesi, ta kulaklarına kadar ulaşıyor olsa da, bunu görmezden gelerek bu kez elini, Ares’ e uzatmıştı.

“Sizleri burada görmek, şirketimiz adına büyük bir mutluluk” solak olmasından dolayı sol elini uzatan Sonay Hanımın elini sol eli ile kavradı Ares. Gözleri Ares’ in yüzünde bakıyorken, Egemen ve Mert’ e olan bakışlarından çok daha farklı olduğu anlaşılması hiçte güç değildi. Sonay Hanımın sözlerinin ardından Egemen ve Mert göz göze gelmişti.

Öte yandan, Sonay Hanım; Ares’ in sol elini kavradığında, diğer karşılaşmalarında, elinde hissettiği sargıyı şuan hissedemiyor oluşunu garipsese de, bundan memnun da, olmuştu. Yüzünde olması gerektiği için orada olan bir gülümseme ile onu karşıladı Ares.

“Sonay’ da aramıza katıldığına göre artık başlayabiliriz sanırım” masasında yerine alan Sencer Beyin ardından diğerleri de, onu onaylayıp uygun gördükleri koltuklara yerleşmişlerdi.

“Açık konuşmak gerekirse sana büyük bir hayranlık duyduğumu bilmeniz istiyorum, Ares. Arslan Holdingi yıllar önceden beri bilirim, Mehmet Arslan son derece güvenilir ve başarılı bir iş adamıydı” Sencer Bey, ellerini masasının üzerinde birleştirmiş ve tüm ciddiyeti ile dile getirdiği sözleri ile tüm dikkati üzerinde toplamıştı. Sonay Hanım amcasının sözleri en az misafirleri kadar dikkatle dinliyor ve sözlerin gidişatı hakkında kaygı duyuyordu.

“Sen ondan devraldığın, o koca şirketi bu yaşına rağmen en az onun kadar başarıyla idare ediyorsun. Sana tüm bunları geçen seneki ziyaretim sırasında da, söyledim. Sen ve ekibin yıllarca birçok başarılı işe imzanızı attınız. Sizi gerçekten takdir ediyorum” Sencer Bey, sözlerine ara vermişken, kapı önce tıklanmış ve ardından elinde istedikleri kahveleri taşıdığı tepsi ile kapıyı aralayan çalışan içeri girmişti.

 Kahveler servis edildiği sıra Sonay Hanım amcası ile son kez özel olarak toplantı yapamadıkları için telaşa düştü. Onun kararından emin olamamak onu geriyor ve bu sayede, tabiri caizse; diken üstünde, onun sözlerini dinliyordu. Çalışan her birine kahveleri servis edip, odadan ayrıldıktan sonra Sencer Bey, sözlerine devam etmişti.

“Tabii, bunun yanında, Türkiye’ de artışa geçen inşaat sektörde son derece önemli. Bu konuya büyük bir özen gösteriyorlar. Yapılan birçok yapı, başyapıt değerinde”

“Bu sözlerinizin ardından bizimle çalışmayacağınızı dile getireceğiniz, hissine kapıldım” Mert’ in yüzünde kinayeli bir gülümseme ile dile getirdiği bu sözlerinden sonra Sonay Hanımın üzerinden bir ürperti geçmişti.

“Doğruyu söylemek gerekirse; henüz bu konuda; ne olumlu, ne de olumsu bir karara varabildim” durumun gidişatına el atmanın zamanının geldiğini düşünen Sonay Hanım, boğazını temizleyerek, cümlelerine başladı.

“Amcacığım, Arslan şirketinin başarılarını benden daha iyi bildiğine eminim. Risk almak ve yeni bir şeye adım atmanın seni endişelendirdiğini anlıyorum. Fakat biz işimizi büyük riskler alarak büyük kazançlar elde edebiliriz” oturduğu koltukta, öne doğru gelen Sonay Hanım onu ikna etmeye çabalayan bir tavır sergiliyordu. Sencer Beyin odasında başlamış olan bu sohbet daha sonra toplantı odasına kadar taşınmıştı.

Sencer Bünyatzede, uzun yıllar birlikte çalıştığı, aralarında ailevi bir bağ olan İranlı şirket ile mi yoksa başarılı olmasının yanında, ilk kez birlikte çalışacakları Arslan Holding ile mi, anlaşmaya varsınlar; bir tülü karar veremiyor ve bu konuda zorluk yaşıyordu. 

Egemen ve Mert, çalışmalarının nasıl ilerleyeceğini ve anlaşmaya varılmasının ardından ne gibi kazançlar elde edecekleri konusunda, Sencer Bey ile sohbet ederken, Ares bu konuda çoğu zaman sessiz kalmıştı. Karşısında oturan genç kadının gözlerini, birkaç kez kendi üzerinde yakalamıştı. Ancak onun dikkatini çeken asıl şey; karşısındaki bu genç kadının, Sencer Beyi ikna etme konusunda, Egemen ve Mert’ ten daha da gayret gösteriyor olmasıydı. Anlaşma yapacağı her iki şirketten de, hayli kazanç sağlayacakları için neden amcasının, Arslan Holdingi seçmesi konusunda, bu kadar baskı yaptığının sebebini düşünüyordu. Sonay Hanım, Sencer Beyi, bazen öyle bir köşeye sıkıştırıyordu ki, yılların getirdiği tecrübesi bile Sonay Hanımın karşısında, yetersiz kalıyordu.

Bu yüzden geri planda kalmak isteyen Ares’ i, karşısındaki, bu genç kadın rahatsız etmişti. Onun bu gayretinin sadece iş kazancı için olmadığını hissedebiliyordu. Gözleri, Sonay Hanıma doğru döndüğü sıra her defasında, onunla göz göze gelmek, birlikte çalışma isteğini köreltiyordu.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...