Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 53. Bölüm

 


Yatağında sırt üstü yatan Ares’ in gözleri öylece tavanı izliyordu. Kolunu başının altına almış ve sıcak nefesi bedeninden ayrıldığı ateşinin yüksek olduğunu hissedebiliyordu. Fakat şuan Ares için öncelik aşağıda olanlardı. Onların nasıl olduğunu son derece merak ediyor ve kaygılanıyordu. Ne konuştukları, birbirlerine nasıl baktıklarını düşünüp durduğundan, bir türlü gözleri kapanmıyordu. Malikâne duvarlarında kardeşlerinin kahkahası yankı bulmadan da, Ares rahat edemeyecekti. O sıra odasının kapı tıklanmasının ardından kapı aralanmış ve içeri elinde tepsi ile Selin girmişti.

“Gelebilir miyim?” kapının önünde beklerken, onay almak için onun yüzüne bakıyordu.

“Gel” sözlerinin ardından yatağında doğrulmuş ve sırtını yatak başlığına dayamıştı.

“Sana birkaç bitki ile yaptığım çaydan hazırladım. Hem rahat uyumana, hem de gücünü toplama fayda sağlar” içeri doğru ilerlediği sıra elindeki onun elindeki tepside olanlara göz gezdirdi Ares.

“Birkaç tane soğuk algınlığına iyi gelebilecek ilaçlar buldum” yatağında yanına yaklaşan Selin, komodine yönelmiş ve elindeki tepsiyi komodinin üzerine bıraktı.

“Eğer bir şeyler yemek istersen, hemen hazırlayabilirim” gözleri Ares’ in yüzüne dönen Selin, o sıra onun kırmızılaşan yanaklarını gördüğünde, ateşinin yüksek olduğunu fark ediyordu.

“Zahmet etmişsin Selin teşekkür ederim. Ama midem yemek kaldıracak durumda değil” başını yaka başlığına dayamış olan Ares’ in güçsüz çıkan sesi göz önündeydi.

“Ateşine bakabilir miyim?” kardeşinin sözlerinin ardından Ares’ in yüzünü bir gülümseme ele almıştı.

“Ufak bir soğuk algınlığı Selin, bu kadar endişe etme” onun sözlerini Selin, başı ile onayladı. Ancak aklına takılan ve kaygılandığı bir konuyu da, açığa kavuşturmak istiyordu.

“Ares... Anıl’ a kızgın mısın?” onun yüzüne merakla baktı Selin, yüzünden geçen he ifadeyi okuyor ve Ares’ in sevgilisine karşı kızgın olmamasını umuyordu.

“Değilim. Aklında geçen şeyleri içinde tutup, her geçen gün büyütmediği için memnun dahi sayılırım” bu sözleri duyan Selin, içinden şükretmiş ve rahat bir nefes vermişti. Ares’ in, Anıl’ ı affetmemesi gibi br durumu düşünmek bile istemiyordu. Karşısındaki adama içinde yaşadığı sevinci yansıtmak istemeyen Selin, dikkatli davranmaya çalışıyordu.

“Önce bitki çayını iç, ardından da ılık bir duş alırsın. Lütfen ilaçları içmeyi de unutma” Ares onu başı ile onayladığı sıra Selin’ de adımlarını kapıya yönlendirmiş ve ardından onun dinlenmesine müsaade ederek odadan ayrılmıştı.

Komodinin üzerine bırakılan tepsideki, içi dolu fincan öylece baktı bir süre. İçmeli ve güç kazanmalıydı. Kardeşlerinin ona ihtiyacı vardı. Ares böyle bir hale geldiğinde, kardeşleri de, daha da dayanamaz bir halde karma karışık bir hale bürünüyordu. Bitkilerin karışımdan yapılı, güzel kokusunun odayı doldurduğu çayın fincanına uzanmış ve birkaç yudumla, çayı bitirmişti.

Yataktan ayrıldıktan sonra ılık bir suyun altında atmıştı bedenini. Tüm bedenini kaplayan ter damlarından yavaş yavaş aşağıya süzülen ılık suyun sayesinde kurtulurken, beynin içinde çıkan bir fırtına vardı sanki. Beren hayatına girdikten sonra tüm süreç gözlerinin önünde beliriyordu. Akan su, bedenini kaplayan tüm düşüncelerini, sıkıntılarını, alıp götürsün istiyordu.

Üzerinden süzülen her su damlası, yere ile buluşmadan önce siyaha bürünüp, ruhunu temizlesin istedi. Yeni acılar bedeninde iz bırakırken önce eskilerinden kurtulmak istedi Ares. Ellerini banyosunu kaplayan gri fayansa dayadığı sıra gözlerinden süzülen, su damlası mı, yoksa birkaç gözyaşı da aralarına mı, karışmıştı?

Aklında gezinen şey; böyle bir günün tekrarı olursa… Ya bir gün Beren’ in yaptığı birkaç hatanın ardından gitmesini isterlerse, hatta Beren’ de onlarla aynı fikri paylaşıyor olursa… Kendinden habersiz yumruk halini alan elini, fayansın üzerine sertçe vurdu. Kaç kere olduğunu saymadığı elini öyle kuvvetle vurdu ki, yırtılan eklemlerinin üzerindeki derisinden sız kan zemindeki suya karışmıştı.

Suyu kapattığı sıra biraz daha sakin olmaya gayret ederek, beline havlusunu sarılıp, odasına geçmişti. Dolabından kendine uygun kıyafetler seçip, giyinmesinin adından yeniden uzun adımları sayesinde kısa zamanda salona ulaşmıştı. Salona girdiği sıra diğerlerinin yemek masasında olduğunu gördü. Güzel kokusu ile bütün evi kuşatan yemekler öylece tabaklarda kalmıştı.

Kendini o kadar da iyi hissetmiyor olsa da, kardeşlerinin daha huzurlu bir ortama sahip olması için çabalıyordu. Kendi yeri olan masanın başına geçip, ayakta beklediğinde, diğerlerinin de dikkatini çekmişti.

“Hadi, kabanlarınızı giyinin” ellerini cebine atmış ve yüzünde keyifli bir gülümseme ile tek tek, kardeşlerinin yüzüne bakmıştı.

“Bir yere mi, gitmemizi istiyorsun?” Egemen söylediği sıra ayaklanmış diğer erkekler de, onun takip etmişti.

“Bir şeye mi, ihtiyacın var?” Ares onları, başını iki yana sallayarak yanıtladı.

“Sorun yok. Hepiniz kabanlarınızı giyinip, benimle bahçeye gelin” sözlerinin ardından Ares, bahçe kapısına doğru ilerledi. Onun sözlerinden pek bir anlam çıkaramayan aile bireyleri, boş gözlerle birbirlerinin yüzlerine bakarken, her biri oturduğu sandalyeden ayaklanmıştı. Onun dediği gibi portmantoya ulaşan her birey üzerlerine kabanlarını giyip, Ares’ in yanına dönmüşlerdi.

“Kızlar ve erkekler olarak iki gruba ayrılacaksınız. Ve birbirinizle kartopu savaşı yapıp bir kazanan belirleyeceksiniz. Ben camın arkasında kalıp, soğuktan daha fazla etkilenmemek için buradan hakemlik yapacağım. Kaybeden, kazanın isteğini yerine getirecek” Ares kardeşlerin ile göz göze gelerek, anlatmış ve tepkilerini izlemişti. Aralarına giren, dışarıdaki hava eş olan soğukluğu def etmek istedi. Bu oyun ile biraz daha toparlanabilirler diye düşündü.

Diğerleri, Ares’ in bu istediğini ne sorgulamış,  ne de itiraz etmek gibi bir düşünceleri olmuştu. Ares bunu neden istediği ve bu oyunun amacının elbette farkında olsalar da, bunun için hiçbir şikâyetleri olmamıştı.

Anıl, bu durum karşında olanlar için daha fazla utanç duyuyordu. Ares bu kaygılı ve her şeyin normale bir evvel dönmesini sağlamak için yaptığı şeyler onu daha mahcup ediyordu. Ares, onlar için bu hasta hali ile rahatça yatıp, dinlenemiyordu bile. Eğer ben biraz daha sabırlı olsaydım, o, bu kadar zorlanmayacaktı diye düşünüyordu. Öte yandan bu oyunu ve sonundaki kazancı duyan bireylerin yüzünde kocaman bir gülümseme de, baş göstermişti.

“Hadi, öyleyse” onlara işaret veriri gibi söyleyen Egemen’in gözleri Ares’ de, onun tebessüm eden yüzünü izliyordu. Her biri salondaki, bahçe kapısından dışarıya adım atmıştı. Yalnızca Ares’ in yanında Beren kalmıştı. Ares’ in gözlerine ona dönmüş ve onun küçük bir kız gibi durup, ellerinin birbirine eziyetini izliyor oluşunu, yüzünde buruk bir tebessüm ile izliyordu. Os ıra dışarı ulaşan aile bireyleri çoktan bahçeyi beyaz bir örtü gibi kaplamış olan karın tadını çıkarmaya koyulmuştu. Can ise Anıl’ a seslenmiş ve salonun cam olan kapısından Ares ve Beren’ in görünen hallerini işaret etmişti.

“İstediğim tek şey; onun yüzündeki gülümsemenin daim olması” Anıl elinde, top haline getirmeye çalıştığı bir miktar beyaz karın yeniden yer ile buluşturduğu sıra söyledi. Karşılarındaki manzara Ares’ in yüzündeki gülümseme ile Beren’ i izlediğiydi.

“Şey yapabilir mesela; eğer öfkesine engel olamayıp, dışarı vurmak istiyorsa, işte tam o anda, karşıma geçip, sağlam bir yumruk atabilir.  Belki öfkesi azalırsa, Ares’ e de, öfke duymaz” bu sözler Anıl’ ın dudaklarından alayla değil, tüm içtenliği ile dökülüyordu.

“Fena fikir değil, aslında. Üçümüze bir yumruk atsa, tamamen sakinleşir. O zaman hiçbir şey olmamış gibi kaldıkları yerden devam edebilirler” Can, sözlerinin ardından yanında olup, Ares ve Beren’ izleyen Anıl’ ın omzuna elini atmış ve hafifçe omzunu sıkmıştı.

_

Beren söze başlamak için dudaklarını aralasa da, ne sesi çıktı, ne de bir şeyler söylemeye cesareti vardı. Gözyaşları düşmesin diye büyük bir çaba sarf ediyordu. Boğazını temizlemiş ve birkaç derin nefes aldığında söze başlayabildi.

“Yanında, kalabilir miyim?” gözleri, sevgilisinin üzerine olan kazağın etek ucundan daha yukarı çıkamıyordu.

“Oyuna başlamak için seni bekliyorlar” öyle bir ses tonu doldu ki, Beren’ in kulaklarına gözlerini kapatsa; kendini bahar çiçekleri ile renklendirilmiş bir bahçenin ortasında ve o çiçeklerim eşsiz kokusunu içine çektiğini, sanabilirdi. Ona itiraz etmek istemediği için usulca başı ile sevgilisinin sözlerini onayladı ve aile bireylerinin çıktığı bahçe kapısından bahçeye ulaştı.

Egemen ile Ares bir an göz göze geldiğinde, ona başı ile işaret veren Ares’ in ardından oyunun rekabeti kardeşler arasında başlamış oldu. Kahkahalar yankılandı bahçede. Birbirleri ile eğlenen kardeşlerin sesleri ta gökyüzüne kadar uzandı. Kimi, fırlatılan kartoplarının hedefi olmaktan kaçarken, kimi de; eline aldığı karı top haline getirmeye çalışırken, gözüne yeni hedefini kestirmeye çalışıyordu. Erkekler hedeflerini tam isabet vururken, kızlar hem hedef almayı, hem de hedef olmaktan kaçınmayı aynı anda yürütmekten hayli zorlanıyorlardı.

Çağla, hem kar üzerinde koşmanın zorluğundan, hem de hedeflerini tutturamadığından tek yapığı, dengesini sağlayamadığı için düşüp, durmaktı. Selin, sevgilisini ve diğer hedeflerini birkaç kez vurmanın keyfini yaşıyordu. Beril ve Nilay ise ellerinden geldiğine hedef olmaktan kaçınıp, uzak bir yer de, hedeflerini vurmaya çalışıyorlardı. İdil kızlar arasında en başarılı olandı. Hedeflerine arkadan yaklaşıyor ve onları kendi hedefine odaklandığı sıra gafil avlıyordu.

Tüm bunların yanında, Beren ise onlara katılma konusunda bir hayli tereddüt yaşamıştı. Ancak başını sevgilisine çevirdiğinde, onun camın arkasından eğlenen kardeşlerini nasıl keyifle ve yüzündeki gülümseyerek izlediğini, arasına attığı kahkahasından dolayı bedeninin nasıl sallandığına şahit olduğu sıra onların arasına karışma konusunda ikna olmuştu. Elindeki kartopları ile attığı her hedefi tuttursa da, daha fazla hedef olduğu sıra kaçmayı seçmişti.

Egemen onu hedef aldığı sıra bundan kaçmak için koşmaya başlayan Beren, karın üzerine koşmak ne kadar mümkün olduğu kadar dikkatle ilerlese de, yolun yarısında, Cenk’ e de, açıkça hedef olmuştu. İkisinden de, kaçmak için uğraş verirken, o sıra birinin bedeni ile çarpışmış ve kendini karların arasında bulmuştu.

“Dikkatli olsana, uzun kulaklı herif, korkaklık edip, kaçacağına önüne bak biraz” Beren, çarpıştığı kişinin Can olduğunun fark ettiği sıra onlara yaklaşan Anıl’ da, Can’a söylenip, duruyordu.

“Affedersin Beren, Selin’ den kaçıyordum, önüme bakamadım. Bir şeyin var mı, iyi misin?” mahcubiyeti sesine yansıyan Can, hala yerde olan Beren’ e elini uzattı.

“Sorun yok, iyiyim. Ben de önüme bakmıyordum” ona endişe ile bakan kendinden hayli uzun olan adamı, yüzünde naif bir gülümseme ile rahatlatmak istedi.

“İyi misin?” bu kez Anıl sorduğunda, Beren onunla göz göze geldi. En az Can’ ın yüzünde gördüğü endişeyi gördü.

“İyiyim, o kadar sert çarpışmadık. Ben dengemi kaybettim sadece” Anıl, onun sözlerini başı ile onaylarken, Beren’ de Can’ ın elinden tutmuş ve kalkmasına yardım etmek isteyen genç adama müsaade etmişti. Anıl ve Beren’ in birbiri ile konuşmasından ise Can, bir hayli memnun olmuştu.

“Sen bana, az önce uzun kulaklı mı, dedin?” sahte bir kızgınlık ile Can’ ın gözleri, Anıl’ a dönmüş ve ona hesap soran bir tavırla, onun yüzüne bakmıştı.

“Evet, kardeşim doğru duymuşsun. Aynen öyle dedim” ona meydan okuyan bir ifade ile onun bakışlarına karşılık verdi Anıl.

“Sen, şimdi görürsün uzun kulağı” birbirlerini kovalamaya başlayan iki kardeşe, kahkahaları ile bakıyordu Beren. Kar, onlara ne kadar müsaade etmişse, kardeşler de, birbirlerini o kadar hızlı kovalıyordu. Can elinde top haline getirdiği bir miktar karı, Anıl’ ı vurmak için fırlatırken, o esnada Cenk’ in fırlattığı kartopu, zar zor yürümeye çalışan; Çağla’ ya isabet ettiğinde, Mert’ de Cenk’ i kovalamaya başlamıştı.

Erkekler tüm gayretleri ile birbirlerinin kovalamaya koyulduğunda, onları haline gülen kızlar, bahçenin köşesinde, kardan adam yapmaya koyulmuşlardı. Güneş, şehirden yüzünü sakınsa da, soğuk o kadar da, etkili değildi. Üstelik sürekli hareket halinde olan aile bireyleri, soğuğu neredeyse yok sayıyor ve gönüllerince eğleniyorlardı. Birkaç saat boyunca hiçbir şey umursamadan eğlenen aile bireyleri, hiçbir derdin hesabını tutmadan zaman geçirmişlerdi. Kardan adam yapma işine erkeklerde dâhil olduğu bir zaman, Beren gözlerini malikâneye çevirip, camdan sevgilisinin yansımasını görmeyi umdu. Ancak beklediği gibi olmamış ve camın arkasını bomboş görmüştü. Bu yüzden sevgilisini merak ettiğinden, elini karların üzerinden çekip, ayaklanmıştı.

“Ben, Ares’ e bakayım” onun sözlerinin ardından diğerleri de, içgüdüsel olarak, başlarını Ares’ in durduğu yere çevirdiğinde, oradaki boşluk ile karşılaşmışlardı. Ares’ in dinlendiğini düşündüler o sıra ve Beren’ i başları ile onaylayıp, eğlenceleri geri döndüler.

Malikâneye ulaşan Beren, içeri girdiğinde, bedenini saran sıcak hava ile rahatladığını hissetmişti. Adımları içeriye doğru ilerledikçe, gözleri üçlü koltuklardan birinde uyuyor olan sevgilisinin bedenini görebilmişti. Ona daha da yaklaştığı sıra arkasını dönmüş olması ile sevgilisinin kazağının yukarı doğru sıyrılmış olduğunu görmüştü. Artık yanına vardığında, açık olan kazağın gösterdiği kadar ile görünen yara izlerine bakmak için onun yanına çöktü. Uzun çizgiler de vardı, küçük noktalarda. Ufak bir açıklıktan dahi görünen birçok yara izi ile karşılaşmak, onun ürpermesine sebep olmuştu.

Gözleri yara izlerinde gezindiği sıra içlerinden en dikkatini çekeni; iki derin çizgi olmuştu. Bu iki çizgide kazağının altına kadar uzanıyordu. Kazağın ucunu dikkatli hareketler ile tutup, kaldırmış ve yara izlerinin devamı ile karşılaştığında, sırtını kaplayan koca bir çarpı işareti olduğunu gördü. İzleri üzeri kabarık ve diğer yara izlerinden hayli belirgin oluşu, Beren’ in korkmasına sebep olmuştu. Bu yara izine kim bakarsa, baksın; aynı yerde bir ürperti hissediyordu. Kazağı bir eli ile tutup, diğer eli ile dokunmak istediğinde, uzattığı elinin titrediğini görmüştü. Fakat dokunamadı Beren, sanki yara çok tazeydi de, sevgilisinin canını yakmaktan korktu.

Ares ise o sıra kardeşlerinin eğlenen ve her şeyi bir kenara bırakarak, birlikte vakit geçiren görüntüsü ile rahat bir nefes almış ve bu yüzden artık artan hastalığına kulak verip, bedeninin ihtiyacı olan uykunun kollarına bırakmıştı kendini.

Beren gözlerini, o yara izinden alamadı. Gözleri dolup, görüşünü bulanıklaştıran gözyaşlarını önemsemeden öylece bakmaya devam etmişti. Bu yara, bu bedene işlenirken, ne kadar acı çekmiştir. Ne kadar çığlık atmıştır? Yara henüz taze ve üzerinden kanlar süzülürken, nasıl nefes aldı, bu beden? Bu yara, henüz birkaç saat önce yapılmışken, bedeni acılar içinde kavrulurken, yenilerinin eklendiği yaralara, bu beden nasıl dayanmıştı…

“O yaradan sızan kanı durdurabilmek için ne çok çaba gösterdik” arkasından gelen Anıl’ ın sesi ile irkilen Beren, yine de, gözlerini yara izinden ayırmadı. Anıl ona sakin adımlarla yaklaştı. Ares’ in kazağını tutan Beren’ in titreyen eline uzanıp, kazağı bırakmasını sağladı. Bu yaparken, son derece nazikti, Anıl. Elini henüz bırakmamışken, onu yönlendirip, koltuklardan birine oturmasını sağladı.

“Onun yara izlerine bakmaktan kaçınmalısın Beren, bundan hiç memnun olmuyor” ses tonu fazlası ile kibar ve gözleri genç kızın gözyaşlarında geziniyordu.

“O yaralarından utanan bir adam” acı çeken halini görebiliyordu, Beren onun. Anıl’ ın gözleri önüne döndüğünde, salonun zemininde geziniyordu.

“Ben, yetimhaneden yaşımı doldurmadan ayrıldım, aslında kaçtım da denebilir. Can, Mert ve Egemen’ in anlattığı o çocuğu öyle çok merak etmiştim ki, bir an evvel görmek ve yanında olmak istedim. Onu karşımda gördüğüm ilk günün ardından birkaç gün geçmişti. Neler olduğunu daha hala kavrayamamış olsam da, olayların ortasında kalmıştım” derin bir nefes verdiğinde, Beren pür dikkat onu dinliyordu. Gözlerinin önünde o görüntüleri canlandırabiliyor ve içini kaplayan sızı ile baş başa kalıyordu.

“Her defasında doktor, onun kriz geçirdiğini söyler ve bizde o sakinleştirici iğneyi yapana kadar onu sabit tutmaya çalışırdık. O gün çok krizin şiddeti çok daha fazlaydı. Onu bir türlü tutamıyor ve üstelik kabuk bağlayan tüm yaralarından yeniden kan sızmaya başlamıştı” Anıl, o güne dönmüştü sanki. Konuşurken, sesi titriyordu.

“Aslında bu durum her defasında yaşanıyordu. Bir anda, cam kırıklarından birini eline almıştı. Ona yaklaşmamıza izin vermiyor olsa da, sonunda birimiz onu arkadan yakaladığında, hep birlikte onun tutmayı başardık” gözleri bir noktaya dalmış olan, karşısındaki genç adamın yüzündeki ifadeyi izliyordu Beren. Onun, o günü yeniden yaşadığını görebiliyordu.

“Fakat o an öyle sert bir halde yere düştü ki, o biraz evvel sırtında gördüğün yara henüz hassas olduğundan yeniden kanamaya başlamıştı. Şuan ki halini korkutucu buluyorsan, bir de o zamanlar ki görüntüsünü görmek bile istemezsin. Daha büyük ve daha derindi. Ares düştüğü hali ile öylece zeminin üzerinde kalmıştı. Beyaz fayansın üzerine kırmızı kan, her saniye yayılıyorken, biz öylece kalakalmıştık” sözleri devam eden Anıl’ ın ara sıra gözlerini kuruladığını gördüğünde, o an onun gözyaşları döktüğünü anlayabildi Beren.

“Doktor gelip, onu sedyeye yatırmamızı istemişti. Ares’ in gözleri kapalı ve öylece yatıyorken, o an ki akıl ile onun öldüğünü bile düşünmüştüm. Kan kaybını durdurmak için onu yüz üstü yatırıp, yaraya baskı yapmıştık” sırtını dikleştirdiği sıra Beren’ de onunla birlikte nefes alır gibi sessiz kalarak sözlerinin devamını bekliyordu.

“O günün ardından böyle bir günü yeniden yaşamamak için Doktor Ahmet, Mehmet amcaya onu yatağa kemer ile bağlamamızı söylemişti. Zorda olsa sonunda Mehmet amca kabul etti. Eğer görme şansın olursa; kolunun üst kısmına dikkatlice bak, o iz, bir onu yatağa bağladığımız için bundan kurtulmaya çalıştığı sıra oldu. Onu uzun süre böyle durdurabildik. Bedeninde, sanki yara az gibi yeni bir yaraya da biz sebep olmuştuk” sözlerinin ardından başını kaldıran Anıl ile göz göze gelen Beren, bu durumun onu ne kadar incittiğini fark edebiliyordu.

“Tek istediğim onun artık huzurlu bir hayat sürmesi Beren, öfkemde bu yüzünden, kavgamda…”

_

Anıl ve Beren’ in ardından diğer aile bireyleri de, salona ulaşmış ve uyuyan Ares’ in görüntüsünün ardından her biri sessiz olmaya gayret etmişti. Saatlerdir masada kalması nedeni ile hayli soğumuş ve içeri ulaşan kızlar, yemekleri yeniden ısıtmışlardı. Sonunda ise Ares, hala uyuyorken, diğer bireyler masada yerlerini almıştı. Masada yerlerini almış olan aile bireylerinin, şuan ki ortamları ile saatler önce oturdukları ortamlarından çok daha farklı bir havaya sahiplerdi. Saatler önce kasvetli ve soğuk rüzgârlar esen masada, şimdi Ares’ in istediği gibi oyun hakkındaki, kahkahaları evin duvarları arasında yankı buluyordu.

“İddia ne olacak peki?” Can’ ın sorusu her birinin aklında olsa da, bunu dile getiren o olmuştu. Sözlerinin ardından masanın üzerinde duran su ile dolu olan bardağından bir yudum almıştı.

“Hakem uyuduğu için oyun iptal sanırım” onu yanıtlayan Mert olmuştu.

“Kazananı gördüğü kadarı ile söylese, olmaz mı?” Cenk’ in gözleri Egemen’ e kaydığında, ondan bir yanıt bekliyordu.

“O halde uyanınca ona sorarız” Egemen’ in gözleri, hala uyuyor olan Ares’ e kaymıştı.

“İyi de, en çok birbirimiz ile savaştık. Hatta bir ara kulağıma biri öyle bir isabet ettirdi ki, kar içine kadar girdi sanırım” Can sözleri ile birlikte elini kulağına götürmüştü.

“Onu yapan, bendim kardeşim. Kusura bakma gerçekten istemeden yaptım” elini havaya kendini temize çıkarmak için kaldırmış olan Cenk, daha sonra sözlerine, onu kızdırarak devam etti.

“Aslında ben başına nişan almıştım ama kulağın fazla uzun olduğu için ister istemez, oraya denk geliyor” kahkahası eşliğinde, dile getirmiş olan Cenk’ e en sert bakışlarından birini yolluyordu Can.

“Sen, Ares’ e dua et kardeşim. Eğer o, şuan uyuyor olmasaydı; sana gösterirdim, uzun kulağı” Can’ ın sözlerinin ardından Beren, gözlerini sevgilisine çevirmişti. Onun uyuyan hali ile karşılaşmayı umarken, Beren’ in gördüğü; koltukta oturur haldeyken, başını yaslamış ve onları izleyen hali olmuştu.

“Ares, uyanmışsın” sözlerinin ardından ayaklanmış ve masa etrafından dolanıp, sevgilisinin yanına ulaşmıştı.

“Daha iyi misin?” onun yanına oturduğunda, gözlerini onu yüzünde gezdirip, durumunu anlamaya çalışıyordu.

“Evet, iyiyim” ailesi yeniden kahkahalar atarken, ufak bir soğuk algınlığının Ares için ne önemi vardı… Ares ayaklandığında, sevgilisi de, onu takip etmiş ve çift masada yerlerini almıştı. Sandalyesine yerleşmiş olan Ares, onu izleyen kardeşlerine döndü.

“Hakemlik yapmam gerekirken, uyumaya gidip, oyunu bozdum. Bu yüzden ceza olarak; her iki tarafın isteğini de, ben yerine getireceğim” sandalyesinde arkasına yaslandığında, diğerleri onun sözlerini dikkatle dinlemişti. Ares’ den gelen bu ani sözlerin hakkında daha önce düşünmemiş olan aile bireyleri öylece kalmıştı. Şuan için her iki tarafında, ondan isteyebileceği şey konusunda; herhangi bir fikri yoktu. O sıra Ares’ in telefonun zil sesi salonda yankı bulduğunda, oturma bölümündeki sehpanın üzerinde çalan telefonunu almak için hareketlenen Ares’ i, Cenk durdurmuştu.

“Sen dur kardeşim, ben getiririm” Ares onu başı ile onayladığında, Cenk sandalyesinden ayaklanmış ve diğerinin gözleri üzerinde olan Cenk, telefonu almaya gitmişti. Hızlı adımları sayesinde, telefonu kısa zamanda sahibine ulaştıran Cenk’ in ardından Ares arayanı ekranda okuduktan sonra aramayı yanıtlamıştı.

“Söyle” onu arayan adamın sözlerini dikkatle dinlediğinden, gözleri masanın üzerinde örtüsünün desenine takılmıştı.

“Efendim, bu saatte rahatsız ettiğim için üzgünüm ama son dakika değişen ve bilmeniz gereken, mühim bir mesele var” konuşan adam, gözlerini önünde açık olan bilgisayar ekranından ayırmadan söylemişti.

“Nedir, o?” masadaki tüm gözler, dikkatle telefon görüşmesi yapan Ares’in üzerindeydi.

“Efendim, iki gün sonra Azerbaycan’ da yapılacak olan toplantı, yarına alınmış. Bizi de bilgi, şuan ulaştı” kendi hatası olarak görülmesini istemeyen adam, konuşurken, tereddüt ediyordu.

 “Neden?” gergin bir ses tonu ile soran Ares’ in ardından, adam bundan sorumlu tutulmak için dileklerde bulunuyordu, o an.

“Adamların bizden sonra Rusya ve İran ile daha toplantısı varmış. Bildiğiniz gibi yılın son haftasındayız. Bu yüzden gelecek yıl için yapacakları anlaşmaya karar vermek adına, son kez görüşmek istiyor olabilirler” elinde tuttuğu kalemi durmaksızın çeviren adam, dizi ile de bir ritim tutturup, sallayıp, duruyordu.

“Tamam, sen işlemleri hallet” Ares’ in gergin hali diğerlerinin de, fark ettiği bir durumken, Ares’ in eli alnına gitmiş ve kaşınan bir yer varmış gibi ileri geri hareket edip, duruyordu.

“Emredersiniz, efendim” görüşme sona erdiğinde, adam efendisinin isteğini yerine getirmek için işe koyulmuştu. Öte yandan Ares’ in bu halinin ardından endişe kapılan aile bireyleri arasında, Egemen sormak istemişti.

“Bir sorun mu, var Ares?” onun tavırlarını hoşuna gitmediği gibi sıkıntıya düşmesine neyin sebep olduğunu da, hayli merak etmişti.

“Sorun değil. Sadece Azerbaycan’ a gitme işi, erkene alınmış” elinde tuttuğu telefonunu, masanın altında kalan dizinin üzerinde, çevirip duruyordu.

“Ne zaman, peki?” Mert, sözlerini elinde kalan kaşığını tabağının yanına bırakırken, dile getirmişti.

“Yarın” Ares, söylediği sıra sevgilisi ile göz göze gelmişti. Beren içinden; o kadar erken mi, diye geçirdiği sıra; Are, onun yüzündeki hoşnutsuzluğu fark edebiliyordu. Yemeğin ardından hoş bir film ile sinema salonunda vakit geçirmiş olan aile bireyleri, ilerleyen saatin ardından her biri, odalarına çekilmişti.

Beren, banyoda işlerini halleden sevgilisini, elinde, tabletten çıkardığı iki ilaç ve su dolu bardak ile öylece bekliyordu. Kısa süre sonra Ares, banyodan çıkmış ve sevgilisinin yanına ilerlemişti. Onun yanına oturduğu sıra Ares, onun halindeki durgunluğun farkındaydı.

“İlaçlarını içmelisin, Ares” sözlerinin ardından elinde tutuklarını, sevgilisine uzattı. Daha sonra Ares’ de onun uzattıklarını elindeki almış ve suyun yardımı ile ilaçlarını yutmuştu. Ares yanında oturan sevgilisinin üzerindeki durgunluğun, yemekte gelen telefonun ardından olduğunun farkındaydı. Söze önce onun başlamasını istediği için öylece bekliyordu.

“Gitmek zorunda mısın?” beklediği şeyi duyduğunda, dudaklarından henüz su bardağını uzaklaştırıyordu. Daha sonra Ares’in gözleri, sevgilisini buldu.

“Evet, bu önemli bir iş güzelim” Beren oturduğu yatakta tamamen sevgilisine dönmüş ve onunla göz göze gelmesini sağlamıştı.

“Ama henüz tam olarak iyileşmedin. Senin yerine başkası gitse, olmaz mı?” Ares sevgilisinin gözlerine baktığı sıra orada gördüğü kaygının şuan ki hastalığı ile pekte bağlantılı olmadığını gördü. Zira sevgilisinin gözlerinde çok daha büyük bir kaygının, endişesinin yeri bulunuyordu.

“Ben sadece belinde silah taşıyan bir adam değilim, Beren. Mehmet amcanın bana emanet ettiği şirketi, en az onun kadar iyi idare etmeliyim” gözlerinin odanın zeminine çevirdi Beren. İçinde dolup, taşan korkuları dile getirse, sevgilisi anlayabilir miydi?

“Bende seninle gelsem, olmaz mı?” onun sözlerinin ardından Ares’ in yüzünde ufak bir tebessüm belirmişti. Bu sözler keyiflendirmiş ve fazlası ile hoşuna gitmişti.

“Neden, ne yapacaksın orada?” sevgilisi ile uğraşmak için soruyordu. Karşısındaki beden küçük bir kız çocuğu gibiydi ve bu görüntü onun keyfine keyif katıyordu.

“Ben korkuyorum. Belki olanlardan sonra gitmen ilahi adaletin bana bir cezasıdır” derin nefes alıp, geri bıraktı. Yataktan ayaklanmış ve odada aynı çizgi üzerinde yürümeye başlamıştı. Ares’ in yüzünde olan gülümsemesi ise yavaş yavaş kayboldu.

“Belki de, Egemen haklı. Bana olan sevgini, ne kadar değer verdiğini o kadar iyi hissettiriyorsun ki; yanımda olduğunda, her ne olursa, olsun; bırakamayacakmışsın gibi hissediyorum. Sadece gözlerine bakarken bile, kalbinde bana ait olan sevgi ne kadarsa, hepsini görebiliyorum” ellerini yüzüne örten Beren, saçlarını geriye çekti. Bedeninde hissettiği huzursuzluk tam olarak ne içindi, bulamıyordu. Sanki ufak bir öksürük ile sabahtan bu yana her ne yediyse, dışarı çıkacaktı.

“Neden bana, hiç öfkeni göstermiyorsun Ares. Seni kırdığım zaman neden içindeki öfken ile çıkışmıyorsun. Nasıl kabullenebiliyorsun, onca olanı?” Beren’ in sözleri sevgilisine karşı olsa da, aslında kendi kendine konuşur gibiydi.

“Ben bir kız çocuğu gibiyim. Eğer o istediğim oyuncak bebeği, bana anında alırsan, şımarıklık yapıp, bir dahakine daha büyük bir bebek isteyeceğim. Bu yüzden uyarıya ihtiyacım var. Ben o bebeği alman için sana diretirken, senin karşıma geçip, parmağını sallayarak, bana kızışman gerekiyor” Ares, sevgilisinin gözleri ile denk geldiğinde, içinde biriken şeyleri boşaltmaya ihtiyacı olduğunu görmüş ve bu yüzden sessiz kalıp, onun bitirmesini beklemişti.

“Neden sana, nasıl davranmam gerektiğini öğrenemiyorum? Seni üzmek, seni kırmak, inan bana hiç istemiyorum. Sürekli hata yapıp, ardından af dilemekten artık utanıyorum. Senin gözlerine bakarak, seni nasıl kırmaya cüret edebiliyorum? Ne yapmalıyım Ares?” odanın ortasından dikilmiş, sözleri ile birlikte sevgilisinin gözlerine bakıyordu, Beren.

“Sen tedavi sürecindeyken, Mehmet amcaya; onun bu halde olmasına sebep olan sizsiniz, demiştim. Ya bugün gerçekten, Doktor Ahmet’ i aramak durumunda kalsaydık. O zaman bunun tek sorumlusu ben olmuş olacaktım Ares” Beren, sevgilisinin ellerine uzanıp, ellerinin arasına aldı.

“Lütfen sevgilim. Hatalarımı artık sessizce kabullenme. Beni kırmaktan geri durma. Yaptıklarım ufak hatalar değildi Ares, hepsini içine nasıl sığdırıp, sessiz kalıyorsun?” gözlerinden yaşlar süzülen sevgilisinin yüzüne bakmak içini acıttı Ares’ in. Sevgilisinin ellerinden ayrılan elleri, onun yüzünü avuçları arasına almıştı.

“Sakin ol, güzelim. Bana yaptığın bir şey yok. Her şey olması gerektiği gibi” onun sözleri ile Beren, birkaç adım kendini ondan uzaklaştırdı.

“Hayır, Ares, bak yine yapıyorsun. Senin hayatında olmak için direten bendim Ares ama beni zorla tutan senmiş gibi bir hal var. Seni gerçekten çok seviyorum Ares. Sana hak ettiğin değeri vermek istiyorum” Beren’ in gözlerinden düşen birkaç damla yerdeki zemin ile buluşurken, Ares, bunu gözleri ile takip etmişti. Olanlardan sonra Beren’ in böyle bir durum yaşayacağını tahmin ediyordu. Bu yüzden bu durumu o kadar da, garipsemeden tanık oluyordu. İnsanlarla iletişim konusunda o kadar da iyi olmayan Ares, onu nasıl sakinleştirebilir, bunun yolunu düşünüyordu.

“Ben, aslında sadece bencilce davranıyorum, güzelim” sevgilisinin gözlerine bakan Ares’ in yüzünde, bir gülümseme baş gösterdiğinde, bunun amacı sadece sevgilisinin iyi hissetmesini sağlamaktı.

“Öfkem ile kalbini kırdığım zaman, büyük bir vicdan azabı çekmemek ve sonra suçluluk duygusu ile baş etmemek için sen ya da kardeşlerim, karşımda olan her kimse, kullandığım sözler ile onu kırmamak için yanından uzaklaşıyorum. Olanları zamana bırakıyorum” sakin bir ses tonu kullanan Ares, karşısındaki sevgilisinin sözlerini dikkatle dinlediğinin farkındaydı.

“Uzaklaşıp, sorguluyorum. Sakince neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar vermeye çalışıyorum. Olayları kendi kendime çözmek çok daha kolay geliyor” derin bir nefes bırakan Ares, sözlerine yeniden sevgilisinin gözlerine bakarak devam etti.

“Bu sınırlı zaman içinde var olduğumuz dünyada, vaktimi iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Bana samimiyetle kalbini açan aileme karşılık olarak, her konuda onların asıl maksatları görebiliyor ve bu yüzden onlara anlayışla yaklaşıyorum. Her şeyin üzerinden biraz zaman geçiyor ve ben sorunlarımı böyle çok daha kolay çözüme ulaştırıyorum” sözlerinin ardından sevgilisinin yüzünde, eşsiz bir gülümsemeye tanık oldu Ares.

“Sen ne güçlü bir adamsın” başını sevgilisinin heybetli omuzların yaslayan Beren, ondan yüzünü saklamıştı.

 “Ne büyük bir kalbin var. Sanki tüm dünyayı içine sığdırabilirmişsin gibi” başını kaldırdığı sıra onunla göz göze gelen Beren, sevgilisinin yüzünü iki avucu arasına almıştı.

“Kalbin o kadar güzel ki, bir eşin, benzerin olduğunu düşünmek bile saçma geliyor. Belki de, anne ve babamın ardından senin ödüllendiriliyorum” yavaşça başını yaklaştırıp, sevgilisinin dudaklarına yöneldi. Ares ise onun yapmak istediği şeye müsaade ederken, yüzünde ufak bir gülümseme vardı. Beren sevgilisinin dudaklarına masum bir öpücük bahşetmişti. Kapalı gözlerini araladığı sıra Ares’ in gözlerindeki, ışıltıya şahit olmuştu.

“Peki, sen ne yaptın da, benimle cezalandırılıyorsun” Ares tanıdık gelen bu sözlerin ardından gözleri kısılana kadar gülümsemiş ve sevgilisine ayak uydurmuştu.

“Benim gözüm ile kendini görseydin. O zaman belki, kimin ödüllendirildiğini bir kez daha düşünürdün” bu kez Ares, sevgilisinin dudaklarına yaklaşıp, öpücük bahşetmişti.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...