Saatler geçmişti fakat Beren, elindeki telefonu ile
bakışıp duruyordu. Kütüphaneye yine ders çalışmak için girmiş ancak bir türlü
başaramadığından öylece telefonuna bakıyordu. Sevgilisini aramalı ya da mesaj
atmalı ve durumunu sormalıydı. Ancak dün gece aralarında gergin bir ortam
oluşmuşken, öylece aramasını, kendi içinde uygun bulmadı, Beren.
Akşam
saatleri, restorandan eve dönen kızlar mutfakta akşam yemeği hazırlığına
başlarken, Beren’ de onlara katılmak için kütüphaneden ayrılmıştı. Her biri bir
iş ile meşgulken, Beren’ e onlara yardım etmeye çalışıyordu.
“Akşamüzeri Anıl, dün tartıştığım kızı getirdi.
Benden özür dilemesi için” sohbet sırasında dudaklarından dökülen bu sözleri
ardından Selin ve Nilay birbirleri ile göz göze gelmişti. Zira ikisi de Beren’
in sesine yansıyan memnuniyetsizliği fark etmiş ve bunu garipsemişlerdi.
“Ares’ in sadece bununla yetindiğini hiç
sanmıyorum. Eminim ona hak ettiği cezayı vermiştir” Beril’ in sözlerini
dinleyen Beren’ in yüzünde öyle bir ifade belirdi ki, bunu izleyen Nilay; olayı
toparlamak istedi.
“Ares için önemli olan Beren’ in bir daha bu tür
şeyle karşılaşmamasıdır. Ares’ in öncelik verdiği eminim budur” Nilay, Beren’
in yüzünde kızgınlığı görmüştü. Bu kızgınlığın, o kıza hesap soran sevgilisine
olduğunu anlıyordu. Malikâne duvarları arasında zil sesi yankılandığında,
gelenleri karşılamak için Çağla hareketlenmişti. Onları güler yüzü ile
karşıladığında, çoğundan da, aynı karşılığı almıştı.
“Hoş geldiniz”
“Hoş bulduk” her biri içeri girip, paltolarını
çıkarmaya koyulduğunda Çağla da, kapıyı örttü. Daha sonra yanlarına Beren’ de
ulaşmıştı.
“Biraz konuşabilir miyiz?” sevgilisine yaklaşan
Beren, kütüphane kapısını işaret ederek sordu. Ses tonundan bile aksi giden bir
şeyler olduğunu anlamak kolaydı. Bugün sevgilisinin genç bir kıza ne yaptığı
öğrenmek istiyor ve bu konuda acele ediyordu. Ares’ in gözleri sevgilisinin
yüzüne döndüğünde, onun ifadesi ile konuşmak isteyeceği şeyi tahmin ediyordu.
Ancak Ares şuan pekiyi durumda olmadığı gibi bu tarz bir konuşmayı yapabilecek
durumda değildi. Elini kaldırmak için sanki büyük bir güç harcıyordu.
“Daha sonra Beren” paltolarını çıkarmakla meşgul
olan erkekler ise hareketlerini yavaşlatmış ve dikkatlerini çifte vermişti.
“Ares, konuşmamız lazım” sevgilisinin bu ısrarlı
tavrının ardından gözlerini örtüp, sakin olmayı diledi Ares. Ayakta durmakta
zorlanan bedeni ile yere çökmemek için mücadele verirken, bir sevgilisi, onu
daha da fazla zorluyordu. Mide bulantısı artış gösterdiğinde, adımlarını hızlı
tutarak, kattaki lavaboya ilerlemişti. Ardından kapıyı kapattığında, klozete
eğilerek, midesindeki bir miktar dışarı çıkarmıştı. O sıra lavabonun önüne ise
diğerleri de, çoktan ulaştı. Ares’ in içeriden çıkmasını kapının önünde
beklemeye başladılar.
“Ares, iyi misin?” sevgilisine telaşla seslenirken,
yumruk yaptığı ile birkaç kez kapıya vurdu, Beren. O sıra içerinden duyulan ses
ise; önce çekilen sifonun sesi ardından musluktan akan su sesiydi. Daha sonra
ise kapının kilit sesi duyulmuş ve aralanan kapının ardından Ares görünmüştü.
“Ares, neyin var?” korkuyla sorduğu sıra gözleri
rengi beyaza dönmüş sevgilisinin yüzünde geziniyordu. Ares, eli ile kapından
destek alarak ayakta duruyordu o sıra. “Odama çıkmama…” hala hissettiği mide
bulantısı önemsemeden cümleleri dışarı ulaştırmaya zorladı kendini. “yardım
eder misiniz?” onun sözlerinin ardından Egemen ve Mert öne çıkarak ona destek
olmak için kolunu kavradı ve merdivenlere yönelip, onu odasına çıkarmaya
başladılar.
Anıl’ in öfkeli gözleri ile ise o sıra Beren’ e
dönmüştü. Ares’ in şuna ki durumundan ona da, pay çıkarıyor ve onu sorumlu
tutuyordu. Can ise Anıl’ ın, Beren’ e olan ifadesini fark etmiş ve bu durumu
bozmak adına, onu omuzundan iteleyip, kendi ile yürümeye zorlamıştı. Her biri
Ares’ in odasına toplanmış ve endişe dolu gözleri ile ona bakıp, nasıl olduğunu
anlamaya çalışıyorlardı. Ares, kardeşlerinin yardımı ile yatağında uzanmıştı.
Ares’ in dün geceki soğuk hava maruz kaldığını bilmeyenler, onun yeniden tedavi
sürecine ihtiyacı olduğunu düşünmeye başlamışlardı. Daha da büyüdü korkuları.
“Doktor Ahmet’ i arayalım” Cenk’ in kendi endişe
ile bir an evvel onun iyi olması için dile getirirken, birkaç öfkeli göz de, ona
hedef almıştı.
“İyiyim ben, gerek yok” hasarlı sesi kulaklarına
ulaştığında, onu bun hale koyan şeyin nedenini sorguluyorlardı. “Ares,
ne-“Beren’ in söze başladığı sıra Ares bunu es geçmiş ve kendi söze başladı.
“Büyütmeyin, dün gece soğuk etkiledi sanırım. Dinlenince geçer” her biri
rahatlama ile nefes vermişti. Her insanı soğuk hava etkileyebilir ve
rahatsızlanmasına sebep olabilirdi.
“Pekâlâ, biz çıkalım da, Ares biraz dinlensin”
Selin’ in sözlerinin ardından her biri onaylamış ve odadan teker teker
ayrılmışlardı. Odada yalnızca Beren kalmıştı.
“Yanıma gel, güzelim” yorgun sesi sadece
kulaklarına değil, onun kalbini de istila ediyordu. Beren onun sözlerinin
ardından dediğini dinlemiş ve ufak adımlarla yatağa doğru ilerlemişti. Beren
onun haline bakıp, yeni yeni bir aydınlanma yaşıyordu sanki. Onun bu halde
olmasına sebep olan şeyler sadece kendi yüzündendi. Onun yüzüne karşı, onunla
birlikte görülmek istemediğini dile getirmesinin üzerinden henüz kaç zaman
geçmişti? Yaptığı hatayı daha net görebiliyordu. Sevgilisinin hali yalnızca
kendi hatalarının karşılıydı.
“Senden bir ricam var” Ares yatağın üzerinde yan
dönmüş ve sevgilisini daha rahat görmeyi başardı. Beren ise yatağın ucunda
otururken, ellerinin birbirine eziyetini izliyordu. Sevgilisinin sözlerinin
ardından gözlerini ona çevirmiş ve dikkatle yüzüne bakmıştı.
“Dün geceden beri uyumayı başaramıyorum. Sen
uyuyuncaya kadar saçlarımla oynayıp, ninni söyler misin?” Beren o an hıçkırarak
ağlamak için büyük bir mücadele verdi. Gözlerini onun yüzünden ayırmadan öylece
bakarken, gözlerine birine yaşları da öylece kabul etti. Yatakta ona biraz daha
yaklaştığında, sevgilisinin saçları arasına elini konumlandırmış ve dudaklarından
dökülen bir ninni eşliğinde, uyumasına yardımcı olmayı umuyordu.
Dudaklarından dışarı ulaşan ninnin sözleri
eşliğinde, süzülüyordu, gözyaşları. Ağlamaktan dolayı ninniyi söylerken sesi
dalgalanıyor ve Ares onun ağladığını, gözleri kapalı, uyumayı bekleyen hali ile
bile anlıyordu. Gözyaşları, dışarıdan duyulmasın diye uğraştığı ancak engel
olamadığı hıçkırıkları eşliğinde, sevgilisinin uyuması için onun isteğinin
yerine getiriyordu.
Sonunda uyuya kalan sevgilisinden emin olduğunda,
onun yüzünü izledi Beren. Ona yaptığı hatalara yanıyordu. Önce ondan utandığını
daha sonra katil olduğunu yüzüne vurmuştu. Bir de, bu da yetmez gibi ondan özür
diletilen kız vardı. Ares evin kapısından girdiğinde, Beren’ in aklında o an
kıza olanlar için karşısındaki adamlara hesap sormayı umuyordu. Bu gün kriz
geçirip, geçirmediği bile aklından tamamen kaybolmuştu. Belki de, bugün onun
için çok zor geçmişti. Belki Beren, ona katil olduğunu dile getirdiği gece özür
dilemiş olsaydı, çift yine birbirine sarılarak uyuyacaktı. Hırsından hiçbir şey
göremeyen Beren, şimdi her ayrıntının altında kalıyordu.
O tüm bu olanları nasıl öylece kabul edebiliyordu.
Neden hiç itiraz etmemişti? Ben ona karşı bunca haksızlığı yaparken, neden tüm
öfkesi ile karşıma geçip hesap sormamıştı. Dışarıdaki insanlar onu Azrail
olarak anarken, ona haksızlık yapan bedenin canına okumamıştı. Bu nasıl kudretli, nasıl böyle ihtişamlı bir sevgiydi böyle.
Kendini susturmayı başaramayan Beren, yataktan en
uzak köşe olan kapının yanına varmıştı. Sırtını kapıya yaslayarak, kapının
yanına oturmuş ve çaresiz ağlamasını sürdürmüştü. Dizlerini kendine çekip bacaklarını etrafına doladığı sıra başını da üzerine kapatmıştı.
_
Tüm bunların olduğu sıra aşağıda da, durumlar son
derece karışık bir hal almaya başlamıştı.
“Beren, neden yukarıda kaldı ki?” salona ulaşan
kardeşler arasında Anıl, henüz kimse koltuklara oturmadan söylemişti. Onun
sözlerinin ardından ise tuhaf bir şey duydukları için gözleri ona dönmüştü.
“Neden böyle söyledin?” sevgilisinin kolunun altına
girmiş olan Selin söylediğinde, yüzünde onu anlamaya çalışan bir ifade
belirmişti.
“Beren onun yanında olduğu için daha mı, iyi
olacak?”
“Anıl, ne demek istiyorsun?” Egemen öfkeye yakın bir
ses ile söylediğinde, neden onun böyle bir düşünce içinde olduğuna bir anlam
veremedi. Mert ile aralarında geçen konuşma aklına geldiğinde, Anıl’ ın da,
yaşananlar şeylerden sonra Beren’ e karşı negatif enerjiye sahip olduğu hissine
kapılmıştı, Egemen.
“O kadar da mükemmel bir ilişkileri yok. Aslında
Ares haklıydı. Onun gibi aramızda yapamıyor” Anıl’ ın bu keskin bir bıçak gibi
dudaklarından dökülen sözlerin ardından sevgilisi dâhil tüm kızların korkmasına
sebep olmuştu.
“Anıl, lütfen” sözlerin devamının pekte hayırlı
şeyler olmayacağı hissine kapılan Beril, onun sözlerine son vermesini
istiyordu.
“Sözlerin fazlası ile ağır Anıl, lütfen biraz sakin
ol” Selin’ in bir an evvel onun susturulması gerektiğini biliyordu. Onun ağzına
gelen her şeyi öylece ortaya döktüğü ve her şey bittiğinde, pişman olduğuna
birkaç kez tecrübe etmişti. Yetimhane de, görevlilerin ona ikram ettiği
çikolataları alıp kaçan, gizli köşede yiyen bu adamla, uzun yıllar geçirmişti.
Onu tanıyor ve konuşmaya devam ederse, bir felakete bir sebep olacağını biliyordu.
“Ares’ in son zamanlarda ki, halini görmüyor
musunuz? Beren sadece kendi bildiklerini önemsiyor” yükselen sesi ile ortamdaki
gerilim daha da artarken, çoğu kız bu durumdan ötürü korkuya kapılmıştı.
“Saçma sapan düşüncelere kapılmaktan vazgeç Anıl”
Egemen, kardeşine karşı en az kendisinin ki kadar sert bir üslup ile karşılık
verirken, bunu onu durdurabilmek için yapıyordu. Zira onun bu olayda geri
durması Anıl’ ın daha cesur davranmasını sağlayacaktı.
“Tüm bunlar son derece mantığa uygun. Ne yani bu
sabah, aralarındaki gerimi bir tek ben hissettim. Beren, Ares’i sorguluyor
Egemen. Ona karşı sürekli hata yapıp duruyor” koca salonu şiddetli sesi ile
doldururken, elleri ile hararetli hararetli konuşmasına aynı tutuyordu. Selin,
sevgilisinin bu öfkeli halinin ardından birkaç adım gerilemiş ve Beril, Selin’
in arkasından tişörtünü kavradığında, onu yanına çekmişti. Avuçları arasında
olan kardeşinin tişörtünü sıkıca kavrayan Beril, bırakmak istememişti.
“Olanlar ikisinin arasında Anıl, onlara
karışamayacağımızı biliyorsun. Hadi, daha fazla uzamadan konuyu burada
kapatalım” Mert, yükselmiş olan tansiyonu düşürmek için söylese de, aslında
Anıl’ ı hiçte haksız bulmuyordu. Ancak bu dile getirdiğinde, şuan ortam daha
korkunç bir hal alabilirdi.
“Bu sadece ikisinin arasında olan şeyler değil
Mert, durum sandığında çok daha farklı. Ares’i üzüyor, kırıyor, yaralıyor. Ve
buna tek sebep Beren iken, ben onunla daha fazla aynı çatı altında kalmak
istemiyorum” aile üç kafadardan biri her ne kadar Anıl olsa da, o keskin kararlar
alan ve bu konuda şüphe duymayan bir adamdı. Üstelikte, Ares ona tahsilat
listesini hazırlama görevini bu yüzden vermişti. Kızların endişesi daha da
büyürken, iri gözleri ile öfkeyle içinde birikenleri dışarı vuran bu adama
bakıyorlardı. Beril, Selin’ in avucunda olan tişörtünü daha çok sıkıyordu. Cenk
endişeyle bakıyordu Egemen’ in yüzüne.
“Ne yapalım istiyorsun Anıl! Ares’ in kiminle
olacağı konusunda, karar vermek için konuyu masaya mı yatıralım. Şuan Ares’ in
yanında, Ares’ in yatağında oturan Beren’ i, kolundan tutup, dışarı mı atalım?”
sert birkaç adımın ardından Anıl’ ın tam karşısında durdu Egemen. Kardeşinin
yüzüne öfkeyle bakıyor ve onun artık susmasını sağlamaya çalışıyordu.
“Beren hatalarından ders çıkarmayı bilmiyor. Dün o
tartıştığı kızı, af dilemek için ayaklarına getirdiğimde, ona ne yaptığımızı
sorguluyordu. Beren minnet duymayı bilmiyor. Ares’ e hesap soruyor Egemen” tüm
sesler artık malikâne duvarları arasında yankılanıyor ve bir kasırgaya kapılıp,
engel olamadan öylece izliyorlardı. Fazlası ile birbirine yaklaşmış olan ve
burnundan öfke soluyan iki kardeşini ayırmak için Can araya girmek istemişti.
“Beyler, hadi sakin olalım. Ares’ in dinlenmesi
gerek, sesiniz yukarıya ulaşmasın” sakin tavırları ile dile getirdiğinde,
ikisinin de omzundan kavrayıp, birbirinden uzaklaştırmak iteledi, ikisini de. Bu
sırada Cenk’ de ona yardım etmiş ve Anıl’ ı kolundan tutarak, yanına çekmişti.
“Beren’ in tartıştığı kız, bugün şirketten
ayrılmadan önce Ares’ in annesine hakaret etti. Ares ondan sonra kimseyi
yanında istemedi. Ya, yine kriz geçirseydi?” bu sözleri dinleyen herkes gibi
Egemen’ de sıkıntılı ile nefes almıştı. Bu Beren’ in umurunda olmadan kapıdan
giren sevgilisine hala hesap sorma derdinde olduğunun elbette Egemen’ de
farkındaydı.
“Ya, Cenk’ in dediği gibi bugün Doktor Ahmet’ i
aramak zorunda kalsaydık” her biri bir düşünceye kapılmış ve ardından gitmeden
edemiyorlardı. Beren’ i suçlamıyor ya da hatalı görmüyorlardı fakat belki de,
bu aileye ayak uyduramadığını düşünmeden edemiyorlardı. Zira hiçbiri Ares’ in
bu halini kabullenemiyordu.
“Nedir, bu haliniz?” o an gelen Ares’ in sesi ile
her birinin gözleri salon kapısında dönmüştü. Ares’ in iyi olmadığı yüzünden
okunuyorken, ayakta durmakta zorlanan hali ile elini sıkıca tuttuğu, saatlerce
ağladığı kan çanağına dönmüş gözleriyle gün gibi ortada olan Beren ile
karşılaşmışlardı.
Tüm bu zaman içinde, Beren hala aynı yerinde durup,
gözyaşlarını düşürürken, kulağına dolan bağrışmalar ile ağlayışı daha da
şiddetlenmişti. Zira bu kavga sebep olanın kendisinin olduğunun pekâlâ
farkındaydı. Onun sesleri hıçkırıkları ile uykusunda rahatsız olan Ares ise
kıpırdanıp, uyuma şeklini değiştirmek isterken hafifleyen uykusunun arasında;
sevgilisinin sesleri ile gözlerini aralamıştı.
Sevgilisini bulmak için odada gezinen gözleri daha
sonra onun yatakta doğrulmasına sebep olmuştu. Ares sevgilisinin yanına
ulaştığında, aşağıdan gelen seslerde, kulaklarına dolmaya başlamıştı. Ares, bu
kavganın sevgilisi için olduğunu biliyor ve onun birkaç gündür gösterdiği
tavırlar için elbet kardeşlerinin öfkesine sebep olacağının farkındaydı.
Huzurlu bir aile olarak hayatlarına devam eden aile
de, bu kavgaya sebep olan başka kim olabilirdi ki? Bu evin kullarında uyum
sağlamayan, başka kim vardı? Sevgilisinin haline bakan Ares, ne o bir şey
sormak istemişti, ne de sevgilisi bir şey söyleyebilecek haldeydi? Ares, Beren’
in elini tutup kaldırmış ve merdivenleri aşağıya inmek için aşındırırken, o
anlaşılmayan hali ile kulaklarına dolan sesler daha da anlam kazanmıştı. Beren
utançla başını karamazken, Ares ailesinin yine bir an evvel uhulet ve suhulet
içinde yaşam sürmesini diliyordu.
“Nedir, bu haliniz?” kardeşlerini toparlamak
isteyen Ares, görünümünden çok daha güçlü bir ses çıkarmıştı. Bunun için büyük
bir uğraş verdi Ares. Ona dönen gözler arasında, tam bu tartışmanın üzerinde
karşılaşmış olmanın korkusunu da, görüyordu. Ares en çok ailesini bu halde
görmekten rahatsızdı. Şuan ki görüntü ona nefes almanın insan üzerinde etkisini
de, önemsiz kılıyordu.
“Birbirinize karşı neden bu kadar sesinizi
yükseltiyorsunuz. Ne için?” sevgilisinin elini bırakmamışken, adımları ilerledi
ve salonun ortasına doğru kardeşlerinin yanına ilerledi. Soğuk, sert bir rüzgârın
duyulan sesi her birinin kulaklarını aşındırıyordu sanki. Ares şuan bir hayli
bedenini zorluyorken, onları durdurmak için bunu kendisinden başka kimse
yapamazdı. Bunun farkındaydı.
“Beren henüz daha yirmi iki yaşında” sözlerinin
ardından sessizce gözyaşları döken sevgilisine eli ile işaret etmişti.
“Sizin ya da benim kadar bir hayat tecrübesi yok
belki. Hayatı her daim bizimkinden çok daha farklıdır. Evinin gözbebeği ve ona
prensesler gibi bir hayat sunuldu belki de. Hayatı hiç bizim gibi görmedi,
hiçbir acı belki de, ona hiç uğramadı, ta ki anne – babasını kaybedene
kadar” Ares, sözlerinin ardından acı çeken bir nefes bıraktı, dışarıya doğru.
“Şimdi bu hayat alışamadığı için onu suçlamalı
mıyız? Hatalar yapıyor ve ders çıkarmayı öğrenemiyorsa, onu suçlamak ne kazanç
saylayacak?” tek tek kardeşlerinin yüzünde gezindi gözleri, onu pür dikkat dinliyor
oluşları, Ares’ i memnun etmişti.
“Ben ölmek için gün saydığım bu lanet hayatı, sırf
onunla mutlu bir geleceğim olsun diye her sabah güneşi karşılarken, şakağıma
dayadığım silahı sırf onun hatırı için indirmişken…” bacakları bedenini
taşımıyordu. İsyan ediyordu. Ares bedeninin her hücresinde uyuşukluk
hissediyordu. Bu yüzden koltuklardan birine ilerleyip, üzerine bedenini
yerleştirdi. Soğuk bir titreme sarmıştı bedenini ancak Ares umursamadı.
“Bazen gözlerime bakarken, yüzünde öyle bir ifade
oluyor ki, dudaklarından öyle şeyler dökülüyordu ki, canım yanıyor, hem de çok
fazla. Bedenimde olan yaralara rağmen hala acı hissetmeye mecalim kalmış
diyorum” Beren onun sözlerinden daha da utanç duyuyor ve onu üzerinde taşıyan
zeminin yarılıp bedenini içinde almasını diliyordu.
“Ama biliyorum ki amacı beni kırmak, üzmek değil.
Belki çok fevri davranması, onun hatası” yumruk yaptığı sağ elini sol avuç
içine aldı. Daha sonra Ares’ in gözleri, Anıl’ ı buldu.
“Bana karşı geldiğin gün, gerçekten amacın bu
muydu?” Ares’ in bu sözlerinin ardından Anıl’ ın gözleri yere inmişti. Yaptığı
şeyin mahcubiyetinden dolayı dilini ısırırken, başını iki yana sallayarak onu
yanıtladı.
“Bazen insanın yapmak istediği şeyler ile birlikte
birçok şey de onunla beraber geliyor. Hiç yapmak istemediğimiz şeyler ile
bunların içinde yer edinebiliyor bazen. Alışmakta, uyum sağlamakta zaman alan
şeyler kardeşim. Biz ona bu zaman içerinde biraz müsamaha gösterelim de, oda
bize ayak uydursun” gözleri Anıl’ ın üzerinde, onu bir şeylere ikna etmek ister
gibiydi Ares.
“Eğer insan kardeşinin iyi anını ya da kötü anını
paylaşmayacaksa, o zaman aile olmanın ne anlamı kalır. Küçük kardeşine sırtını
dönme Anıl, yanlışlarını doğruya çevirmezsen, öylece orada kalmaya mahkûm olur”
sözleri bittiğinde, kendi ile birlikte diğerleri de, derin bir nefes alıp, geri
bırakmıştı. Anıl ise o an Ares’ i böyle bir konu ile karşı karşıya getirdiği ve
onun anlayış gösterdiği şeye, kendi fevri davrandığı için kendini fazlası ile
mahcup hissediyordu.
“Anıl, gelip, odama çıkmama yardım et” Ares,
ateşinin yükseldiğini hissediyordu. Başını kaldırmak için zar zor diretiyorken,
artık ortalığın yatıştığını düşündüğü için kendini yatağına atmak istiyordu.
Anıl onun sözlerinin ardından yanına ulaşmış ve kolundan tutup, kalkmasına yardım
etmişti. Mert’ de, Anıl gibi onun odasına çıkmasına yardım etmek istedi ve bu
yönde hareketlendiği sıra Ares, onu eli hareketi ile durdurmuştu. Sessiz
adımlarla birlikte yukarı kata ulaşan iki kardeş daha sonra Ares’ in odasına
girmiş ve Anıl, onun yatağına uzanmasını sağlamıştı.
“Ben, olanlar için üzgünüm. Özür dilerim” onun
gözlerine bakmaktan kaçınıyordu. Daha sonra ise odada işi bittiği için çıkmak
için hareketlendiği sıra Ares’ in sesi onun sabit kalmasını sağlamıştı.
“Bizi öylece kabul edememe hakkın var Anıl. Biz
yıllarca aynı düzende yaşadık. Ama o bu düzene birkaç aydır tanık oluyor”
yatağında uzanmış olan Ares, sırtını yatak başlığına dayamış ve başında bekleyen
kardeşine bakıyordu.
“Yaptığımız şeyler, başıma gelen onca şeyin
ardından uygun bir yaşam tarzı olabilir. Ama bunun kolayca kabullenilecek bir
hayat olmadığını sen de, biliyorsun. Eğer Beren, bu hayatın içinde, devamlı
düşüp, kalıyorsa, onun elinden tutup kaldıralım” sesli bir nefes bıraktı Ares
dışarıya doğru.
“Onu kaybetmek istemiyorum kardeşim. Eğer sorun
ettiğin tek şey; onun beni üzüyor olması ise inan bana bundan çok daha fazla
huzur veriyor. Sayalım ki, o bir güneş. Yaz aylarında, fazla sıcak olan hava
yüzünden bunalıp, şikayetçi olabilirsin. Ama karanlık ve kasvetli gece de, yarın
yine o parlak olan güneş ile bir evvel karşılaşmanın umudu ile kaparsın
gözlerini.” Sessizce Ares’ in sözlerini dinleyen Anıl, gerçekten Beren’ e bu
hayatı alışma konusunda, haksızlık yaptığını düşünüyordu.
“Eğer mavi gökyüzünden bile o parlak güneş kaybolmuşsa,
artık kıyamet günü gelmiş demektir. Özür dilemene gerek yok. Senden istediğim
sadece ona karşı biraz daha müsamaha göstermen” sakin ses tonu ile kardeşine
içindekileri dile getiren Ares, öylece onun tepkilerini izlemişti. Onun ne
kadar mahcup olduğunun farkına varıyor ve bu yüzden memnun oluyordu. Onunla göz
göze geldiğinde, yüzüne ufak bir tebessüm yerleştirmiş ve ardından onun daha
rahat nefes almasına olanak sağlamıştı.
Onun dinlenmesine fırsat vermek isteyen Anıl,
adımlarını kapıya yönlendirmiş ve onu odada yalnız bırakmıştı. Salona ilerleyen
adımları sessiz bir ortamın ortasına ulaşmış ve olanlardan sonra Anıl bunu o
kadar tuhaf karşılamamıştı. Öyle bir sessizlikti ki, alınan ve verilen nefes
sesleri dahi kulaklara ulaşıyordu. Egemen, kızlara başı ile işaret verdiğinde,
bunun salondan ayrılmaları gerektiğinin işareti olduğunun farkında olarak, ayaklanmışlardı. "Biz, masayı kuralım” Selin’ in sözlerinin ardından Beren
haricinde her kız salondan ayrılmıştı.
“Seninle daha önce bir konuşma yapmıştım Beren”
Egemen’ in sert mizacı ile Beren diğer erkeklere göre onu daha fazla ciddiye
alıyor ve çekiniyordu. Beren onun yüzüne baktığında, sözlerinin de, en az
ifadesi kadar sert olacağını anlayabiliyordu.
“Seni sevdiğini, kaybetmek istemediği ve sana ihtiyacı
olduğunu söylemiştim. Bu sözler gaflete düşmene mi, sebep oldu? Onun, seni
bırakmayacağından emin olduğun için mi, ona meydan okumaktan çekinmiyorsun?”
diğer kardeşler bile bu sözlerin yanında, başları eğik bir halde, Egemen’ in
Beren’ e olan sözlerini dinliyordu.
“Söylesene Beren; insanların cani dediği bu adam,
kaç kez seni kıracak sözler etti. Hiç çekinmeden onun kalbini kırdığı sıra kaç
kez öfkeyle seni incitti. Bizimle pasta yiyor, oynadığımız oyuna eşlik ediyor
ve bunların tek sebebi ne biliyor musun? Sadece sen üzülme diye” Egemen bu
konuşmayı yapması gerektiği için yapıyordu. Eğer o, bunu yapmasaydı; diğer
kardeşleri Beren’ in üzerine gitmekten geri durmayacaklardı.
“Seni yaralayan o kıza bunun karşılığını verdi
diye, ona hesap sormaktan çekinmiyorsun. Biz aranızda geçen en ufak tartışmayı
bile fark edebiliyoruz Beren. Birlikte olduğun adam, kesinlikle normak bir adam
değil. Ona karşı; bana, Mert’ e, Can’a, Cenk’ e ya da Anıl’ a davranıldığı gibi
davranamazsın. Aradan on yıl geçti Beren ve biz hala onun yara izlerine
bakamıyoruz. Ama o on yıldır bununla yaşıyor” sözleri ağırdı, Beren’ in canını
acıtıyordu fakat salonda olan ve bu sözleri işiten kardeşlerin daha çok canı
yanıyordu.
“Karanlık, terk edilmiş bir fabrikada; elleri
zincirli, annesinin çığlıkları arasında, bedeninde taşıdığı acılarla, güneş
görmeden günlerini geçirmiş bir adam. Kendi öz babası yüzünden annesinin
acımasızca katledilişine şahit olmuş bir adam” düşen gözyaşlarını artık
kurulamakla uğraşmadı Beren, çığlık çığlığa pişmanlığını haykırıyordu.
“Onun gözlerine bakarken, her daim bunları hatırla
Beren, onunla konuşurken, göz göze geldiğinizde, aklında hep bunlar olmalı. Ona
karşı özenli davran, onu sorgulama, ona kızgın gözlerle bakma. Onu kıracak
herhangi bir söz söyleme ya da ses tonun her daim yumuşak tut. Biz on yıldır
buna bağlı yaşıyoruz. Ve seni temin ederim ki, onun bu durumu tek bir gün dahi
suiistimal ettiğini görmedim” derin bir nefes alan Egemen, karşısında
gözyaşları döken kardeşi için bir hayli üzgün hissediyordu.
“Kardeşimi iyi tanıyorum Beren seni kıracak tek bir
sözü olmadığına da, eminim. Pek sen kaçıncı kez kırıyorsun onu?” sözlerinin
artık sonu gelmiş olan Egemen, ayaklanmış ve karşısında, sessizce gözyaşı döken
kardeşine yaklaşıp, topuklarının üzerine oturduğunda, onun elini kavramıştı.
“Bunları üzülmen için söylemiyorum Beren. Sadece
kardeşimin doğru olanı yapmasını istiyorum” Egemen sözlerinin ardından
ayaklandığında, kendi ile birlikte Beren’ i de kaldırdı.
“Hadi, şimdi elini yüzünü yıka” yüzünde naif bir gülümseme
ile karşısındaki genç kızın yüzüne bakarken, onun bundan sonra daha dikkatli
davranıp, ne kendinin, ne de Ares’ in üzülmemesini diliyordu.
Ohhh be valla bencede artık beren kendine gelmeli ares normal biri değil oda yavaş yavaş alışıyor ve onun için oda ares için fedakarlık yapsın düşünceli olsun
YanıtlaSil