“Onu da mı, öldüreceksin?” kendi sözlerinden korku
Beren, gözlerine biriken yaşlar bile bu korku ile yere düşmekten korktu. Bu
sözleri Ares’ in canını yaktı. Karşısında titreyen ve bu sözleri dile getiren
sevgilisinin bu hali, onun canını yaktı. Yataktan katlığında, tüm heybetini
sevgilisinin gözleri önüne serdi. Beren’ in gözleri yere inmişken, Ares onun çenesini
kavramış ve onunla göz göze gelmek için başını kendisine çevirmişti.
“Gözleridneki korkuyu hiç sevmedim Beren”
sevgilisinin çenesini serbest bıraktı ve daha sonra adımları kapıya yönelen
Ares, kırgın hali ile odayı terk etti. Beren Ares’ in ardından bedenini yatağa
atmış ve oturduğu sıra dirseklerini dizine dayayıp, elini yüzüne kapatmıştı.
Ares, odadan çıkıp, kapının önüne ulaştığında, birkaç derin nefesi dudaklarından özgürlüğe kavuşturdu. Bu sözler karşısında,
neden canı yansın? Neden bedenini un ufak edip, taşdığı yara izlerini
sızlatsın?
Omuzlarını yeniden dik tuttu Ares. Yüzündeki ifade
ile yine hiçbir hissi olmayan sert bir kaya gibi bir görünüm kazandı. Tekrar
birkaç derin nefes ile uğraştığı sıra pantolonunun kemerini düzeltmiş ve daha
sonra adımları merdivene ilerlemişti. Havanın ne kadar soğuk olduğuna
aldırmadan malikânenin bahçesine çıkıp, kendi soğuk hava ile buluşturmuştu.
Kar yağışı yeniden şehri istila ederken, Ares
adımlarını bahçe salıncağına doğru ilerletmişti. Ayaklarının altından ezilen
kar tanelerinin sesi kulaklarına ulaştığında, bunu umursamıyordu. Sonunda bahçe
salıncağına varan adımlarının ardından onun üzerinde biriken karları, eli ile
aşağıya itelemiş ve üzerinde, kendine yer açmıştı.
Gözlerini siyah gökyüzünden süzülen kar tanelerine
çevirdi. Uçsuz, bucaksız karanlığın içinden yavaşça aşağıya süzülen kar
taneleri, ilk fırsatta eriyecek olmasını önemsemeden, yeryüzünde kendine bir
yer ediniyordu. Gökyüzüne bunun için vedasını izledi Ares, öylece. Elini
havalandırıp, eline denk gelen birkaç kar tanelerine şahit oldu.
Kırgın mıydı, kızgın ya da öfkeli mi? Canı ne kadar
acıyordu ya da acı hissetmeye artık canı kalmış mıydı? İncitmiş miydi,
sevgilisinin sözleri? Olduğu yerde saatlerce ağlaya da bilirdi, bu koca bahçeyi
talan etmesine de, yol açabilirdi. Ancak onun yaptığı, sakince oturup, eline
denk geldiğinde, eriyen kar tanelerini izlemekti.
“Ares” Egemen’ in sesini duyduğu sıra havada olan
elini, yavaşça aşağı indirdi. Daha sonra ise ona seslenen kardeşine döndü. Egemen,
pijama takımının üzerine paltosunu giymiş, bir kolundan da asılı olan, Ares’ in paltosu vardı. Egemen, kardeşinin
paltosunu ona uzattığı sıra onun yüzündeki ifadesini okumaya çalıştı. Hiçbir
şey anlamadı. Ares yine kalkanını takmış ve sırtındaki yüklerle birlikte nefes
almaya çalışıyordu.
Egemen’ in uzattığı paltosunu alan Ares, olduğu
yerde üzerine giydi. Egemen için salıncağın üzerinde, yeterince boşluk varken,
onun ayakta oluşu oturmak için izin almak istemesindendi. Bu yüzden Ares’ de
oturduğu yerde, ona biraz daha yer açmış ve oturması için cesaretlendirmişti.
“Bu soğuk havayı bile hissetmemene sebep olan,
nedir Ares?” gözlerini kardeşinin yüzünde gezdiren Egemen, onun öylece yüzünü
izliyordu. Tüm sıcaklığı ile akan kanı bile durdurmaya yetecek olan bu soğuk
içinde kendine yer edinmiş olan kardeşinin, içinde yanan koca alevler olduğunu
görüyordu Egemen.
“Onu daha okulunda koruyamazken, başka yerde bunu
nasıl başaracağım” gözleri yine düşen kar tanelerinde geziniyordu. Ares’ in ses
tonu bile karanlık gecenin kasvetini, Egemen’ in bir el gibi boğazında
hissetmesine neden oluyordu.
“Bazen yaşanması gereken şeylerin önüne geçemeyiz
Ares, bunu sen de biliyorsun. Bu senin eline değildi” Egemen, kardeşini
yıpratan şeylerden birinin de bu olduğunu biliyordu. Ancak şuan çok daha ağır
şeyler olduğunu hissetti. Eğer tek sebep bu olsaydı; burada değil, Beren’ in
yanında olurdu.
“Beni de korkutan şey, bu ya zaten. Yaşanması
gereken şeylerin önüne geçememek” Ares başını çevirdi ve kardeşi ile göz göze
geldi.
“Başka bir şeyler daha var değil mi?” Egemen, gözlerini
kardeşinin bir kuyu kadar derin olan gözlerinden ayırmadan soruyordu. Ares
gözlerinde yanan alevi ondan gizlememişti. Onun sözlerini başı ile onayladı.
“Elbet geçecek…” sözlerine başladığı sıra gözlerini
kardeşinden çekti.
“Yaşadığımız bu günü, birkaç gün sonra geride
bırakmış olacağız”
“Beren kütüphanede, odanın ışığı yanıyordu” Ares’
in sözlerinin ardından ne söyleyeceğinin pek bir önemi kalmamıştı Egemen’ in.
Aklından geçen ilk şey; her neyse dudaklarından dökülmüştü.
“Sen sanıp, içeri girdim. Ama Beren ders
çalışıyordu. O kadar dalmıştı ki, içeri girdiğimi bile fark etmedi” kardeşinin
bakıp da, ne gördüğü karanlık gökyüzüne, gözlerini çevirdi. Ares’ in gördüğü
şeyi, görmeyi diliyordu.
“Hava soğuk Egemen, daha fazla üşüme” onun sözleri
ile yüzüne baktı. Gitmek istemeyen ifadesini gizlemiyordu.
“Sen?” sorudan daha çok gelmesi için içeriye davet
ediyordu.
“Ben, Beren’
e bakacağım” onun sözlerinin ardından ufak bir gülüş belirdi, Egemen’ in
yüzünde.
“Tamam, öyleyse sana iyi geceler, kardeşim” Egemen,
onun sözlerinin ardından salıncaktan kalktı.
“Sana da” Egemen’
in gidişini izledikten sonra birkaç dakika daha öylece bunca soğuğun arasında
oturmaya devem etti Ares. Gözlerine inen saçlarını eli ile geriye çektiğinde,
saçlarının arasında kendine yer edinen kar taneleri teması ile eriyip,
gitmişti.
Ayaklanıp, bahçe kapısına doğru ilerlemeye başladı.
Bahçe kapısından girmiş ve ardından da, kapıyı örtmüştü. Sakin adımları zaman
kazanmak ister gibi yavaş olsa da, sonunda kütüphane kapısına ulaşmıştı. Kapıyı
araladığında, içeriyi aydınlatan loş ışığın altında, sevgilisinin bedeni anında
gözlerine ilişti. Düz bir çizgiyi andıran dudakları, bu görüntü karşısında
yukarı doğru kavis kazanırken, biraz evvel hissettiği o keskin soğuğun bile
etkisi kaybolmaya yüz tutmuştu.
Yanına vardığı sıra uyuya kalmış olan sevgilisinin
yüzüne bakarken, ömrü boyunca bu görüntüye maruz kalmayı diliyordu. Hissettiği
acının ya da incinmenin ne önemi var dedi içinden. Onun tek gülüşü ile her
yarası kabuk bağlayıp, iyileşme göstermiyor muydu?
Paltosunun üzerinde, eriyen karların ıslaklığını
gidermek için eli ile silkeledi ve daha sonra güzel sevgilisini, çalışma
masasında uyuya kalmışken, kucağına aldı. Hareketlenmenin ardından Beren,
gözlerini hafifçe araladığında, uykulu hali ile ne olduğunu anlamaya
çalışıyordu.
“Ares?” bir bebeğin mırıltısı gibi sesini duyduğu
sevgilisine gözlerini çevirdi Ares. Odanın çıkışına ilerlediğinde, onu sıkıca
tutuyordu.
“Sorun yok güzelim, uyumaya devam et” Beren bu
sözleri bekliyor gibi gözlerini kapamış ve başını sevgilisinin göğsüne
yaslanmıştı. Merdivenleri aşıp, yukarı kata ulaşmaya çalışan Ares’ in o an,
sevgilisinin sesi kulaklarına yankılandı.
Onu da
mı, öldüreceksin…
Hiçbir önemi yok diye geçti aklından. Sevgilisi
haklıydı; bir katile zaten bir bir muamele yapılmalıydı. Odaya ulaştığında,
sevgilisini yatağa nazikçe bırakmıştı. O kendine, yatakta rahat bir şekil alana
kadar öylece onu izledi Ares. Daha sonra eğilmiş ve sevgilisinin saçları
arasına, öpüğünü bahşetmişti. Ardından ise adımları banyoya yönelmiş ve kendini
ılık suyun altına bırakmıştı.
_
Ertesi gün güneş bulutları aşındırıp, insanoğluna
yüzünü gösterdiği bir vakit, Anıl Ares’ in emrini yerine getirmiş ve
sevgilisini küçük düşüren kızı karşısına dikmişti. Ares’ in ofisinde olan kız,
gözleri bağlı, ortada öylece dikiliyor ve korku ile olacakları bekliyordu.
“Aç gözlerini” gelen kalın erkek sesi ile yerinden
sıçrayan kız, onun sözünü yerine getirmiş ve gözlerini örten bez parçasını,
aşağı çekmişti. Uzun zamandır bağlı olan gözleri karanlığa alıştığından, ışığa
maruz kaldığı sıra kısılmış ve bulanık bir görüş sunmuştu. Ares ise öylece
karşısındaki bu kızın hareketlerini izliyordu.
Bir süre
sonra ışığa alışan gözleri, ona görüş açısı sunmuş ve karşısındaki adam ile göz
göze gelmesine sebep olmuştu. Kim olduğunu bilmediği bu adama baktı bir süre.
“Kimsin sen, benden ne istiyorsun?” elindeki,
gözlerinden ayırdığı örtüyü hızla yere fırlatıp, karşısındaki adamın sözlerini
bekledi. Ares, ona öfke ile bakan genç kız karşısında, masasına yaslanmış ve ellerini
birbirine dolayıp bedenine yaslamıştı. Daha sonra bu genç kızın sorusunu
yanıtlamak için masasının üzerinde duran, siyah zemin üzerine gri harflerin
bulunduğu isimliği işaret etti.
“Ares Karal” gösterilen isimliğin üzerindeki ismi
yüksek ses ile okudu, genç kız. İçinden tekrar etmeye ve bu ismin onunla ne
ilgisi olduğunu bulmaya çalıştı.
“Ares Karal” hatırladığı sıra damarlarında, sıcak
akan kanın, o an donduğunu hissetti. Ares Karal hakkında şehir efsanesi
tarzında anlatılan şeyler onunda kulağına çalınmıştı. Karşısındaki bu adam;
zevk için kendine kurban seçip, onlara işkencenin ardından katleden, acımasız
bir caniydi. Ve kız kesinlikle bu kurbanlardan biri olmak istemiyordu.
“Ne istiyorsun benden? Ben sana hiçbir şey
yapmadım” geriye birkaç adım attığı sıra titreyen bacakları, ona müsaade
etmiyordu. Kulakları çınlamaya başlamıştı. Sanki bir kaleye savaş açılmış ve
gözcüler bunu tüm şehre büyük çan ile duyuruyor ve şehrin en uç noktasında
olan bir bu çan sesi ile savaşın geldiği anlıyordu.
“Olduğun yerde kal” sakin haliyle öylece
karşısındaki kıza bakıyordu. Sanki aklında onun için birkaç dehşet sahnesi
yoktu.
“Eğer gitmeme izin verirsen, her ne istersen
yaparım. Babamın bakanlıkta tanıdıkları var. İstediğin her neyse yerine getirirler”
gözyaşları yanaklarını istila ettiğinde, korkuyla nefes alıp, veriyordu.
“Lütfen, bırak gideyim” karşısındaki bu katı
görünümü ile dağlara bir meydan okumaktan çekinmeyen adama yalvaran sesi ile
sesleniyordu. Ölümün kıyısında olmaktan ötürü, kızıl alevlerin arasında, sesleniyordu.
“Lanet olsun!” bir haykırış koptu, genç kızdan.
“Neden ben, ne yaptım ki, sana? Ne olur bırak beni.
Her ne istersen yaparım” dizlerinin üzerine çöktü kız. Bacakları taşıyamadı
onu. Gözlerinden sicim gibi gözyaşları akarken, bedeninin sarsılarak titriyordu.
Şiddetli ağlayışı tüm odada yankı buluyor ancak Ares, onu sadece izliyordu.
Onun sessizliği ise genç kızda çığ etkisi gibi artıkça artıyordu.
“Kıyafetlerini çıkar” sıradan bir şeyden
bahsedermişçesine söylemesine karşılık, kız onun yüzünü düştüğü durumun şaşkınlığın
etkisi ile baktı.
“Ne?” anlam veremedi.
“Her isteğimi, yapacağını söyledin” sadece bu kadar mı, diye geçirdi kız
aklından. Eğer onunla birlikte olursa, karşısındaki tüm şehrin arkasından Azrail
dediği bu adam, onu serbest mi, bırakacaktı? Daha önce birçok erkek arkadaşları
ile birlikte olmuştu. Bu onun için o kadar da önem arz eden bir durum değildi.
Eğer bu Azrail, onu bunun karşılığı olarak sağ salim bırakacaksa, bunu kabul
etmesinde hiçbir sakınca yoktu.
Üstelik büyük bir avantajı da, karşısındaki bu
Azrail’ in son derece iyi görünümüydü. Gözleri insanı etkisi altına alıyor ve
her isteğini karşısındakine yaptırabilme kudretine sahipti sanki. Uzun boyu ve
geniş omuzları ile tüm heybeti, insanları ona gelemez kılıyordu.
“Çıkar, kıyafetlerini hemen” öfkesi daha da
katlanıyor ve genç kız bunu yüzünden okuyabiliyordu. Korkuyla eli
havalandığında, üzerindeki kot gömleğinin düğmelerine uzanmıştı. Bir yandan da,
ayağında giydiği yüksek topuklu ayakkabısını çıkarmakla meşguldü.
“Sen neden çıkarmıyorsun?” bir cesaret sorduğunda,
karşısındaki adamın hiçbir hareketlilik göstermemesi bir hayli meraklandırmıştı
onu. Ares, onun sorusunun ardından gözlerini öfke ile kapamış ve başını iki
yana sallamıştı. Dün masum bir kızı ahlaksızlıkla suçlayan kızın haline bak,
dedi içinden.
Kız, önce sütlü kahverengindeki ceketini daha sonra
ise kot gömleğini omuzlarından ayırmıştı. Gözleri korku ile Ares’ i kontrol
ettiğinde, onun hala üzerini çıkarmıyor oluşuna bir anlam veremese de, eli bu
kez pantolonunun düğmesine uzanmıştı. Titreyen eli işini yapmasına engel olsa
da, çabuk hareketler ile bacaklarından sıyırmıştı. Gömleği ve ceketi öylece
yerde dururken, pantolonunu da, onların yanına gönderdi.
“Hepsini” Ares’ in bu sözünün ardından yutkundu
kız. Kuru boğazı canını yaktı. Karşısındaki adamın sesi her kulağına
ulaştığında, titremesi daha da şiddetleniyordu. Hepsini çıkarmasında, bir sorun
yoktu. Zira birlikte olacaklarsa bu zaten olması gerekendi. Ancak kız hala onun
neden giyinik olduğuna bir anlam veremiyordu. Sormak istiyordu fakat
tepkisinden korkuyordu. Eli arkaya uzandı ve iç çamaşırının kopçasını açtı.
Üzerinden düşen iç çamaşırı ile üstü tamamen açıkta kaldığında, kolunu
görünmemesi için siper etmişti.
Eli
altındaki iç çamaşırını da aşağıya indirdiğinde, artık tamamen çıplak kalmıştı.
Ares’ in gözleri yemin etmiş gibi karşısındaki kızın yüzünden aşağıya
inmiyordu. Zira o tüm hatları ile bir kadın değil, içi samanla doldurulmuş bir
korkuluktan farksız bir canlıydı, kendi nazarında.
Kız, karşısındaki adamın gözleri önünde
çıplak kaldığı için elleri kolları nasıl dursun karar veremiyordu. Utanıyor,
korkuyordu. Bir an evvel evine kavuşmayı diliyordu. Karşısındaki adam ona doğru
adım atmaya başladığında, kız geriye gitmemek için kendi ile savaş vermişti.
Ares kızın karşısında durduğunda, yüzünde iğrenen bir ifade vardı. Karşısındaki
kızı da, bunu göstermekten, çekinmiyordu.
“Duydum ki, insanları aşağılamayı oldukça iyi
biliyormuşsun. Bende sana, aşağılanmanın nasıl hissettirdiğini öğreteceğim”
yanında öylece geçip, kapıya doğru ilerledi, Ares. Daha sonra arkasında kalan
kıza seslendi.
“Gel!”
“Ne yapacaksın bana?” işlerin farklı olacağı
konusunda şüpheye düşen kız, ona doğru dönmüştü. Başı yere eğik ve
savunmasızdı. Bu Ares’ in tamda istediği bir görüntüydü.
“Gitmene izin veriyorum. Hadi, yürü” Ares’ in
sözlerinin ardından onun yüzüne, inanmakta zorlanan bir ifade ile baktı. Ares
ise ona ödeteceği bedeli yavaş yavaş anlatıyordu. Ancak anlamadı kız. Bir
şeyler söylemesi için öylece bekledi fakat karşısındaki adam öylece yüzünü
izliyordu.
“Kıyafetlerimi alm-“
“Yürü!” öfke ile söylediğinde, kızın gözleri
kocaman oldu. Bu odadan çıplak mı, çıkmasını istiyordu? Hiç durmadan akan
gözyaşları ile başını iki yana sallayarak, yapmak istemediğini gösteriyordu.
“Lütfen, yapma. Ne istiyorsun benden. Neden
yapıyorsun bunu?” Ares, ofisinin kapını araladı. Kız olduğu yerde dahi diğer
insanları görebiliyordu.
“Ben durmadan, sakın durma”
“Lütfen,
neden yapıyorsun bunu ne yaptım ben sana” kapıyı açtı Ares, olduğu yerde dahi
diğer insanları görebiliyordu.
“Sakın, ben adım atmayı bırakana kadar sakın durma”
“Hayır”
başını devamlı iki yana sallıyor ve ona söylenen bu şeyi reddediyordu.
“Bunu yapmam” kendisine bakan keskin gözlerle denk
geldiğinde, onu canı ile tehdit ediyordu sanki. Adım atmaya mecburdu.
Sürüklenen adımları ile kapıya doğru yaklaşmaya başladı, kız. Kapıya
yaklaştıkça, orada yok olmayı diliyordu.
“Sen gerçekten aşağılık bir adamsın, Ares Karal.
Sen vicdansız bir mahlûkatsın. Dilerim, yakında zamanda geberip, bu dünyayı
senin gibi bir caniden kurtarmış olursun” yanına yaklaşmış ve dışarı çıkmasına
birkaç adım kalmıştı. Gözlerine bakmadan konuştu, kız onunla.
“Şunu bil, sen öldükten sonra seninle aynı zamanı
paylaşmamış olanlar; ölüm yıl dönümünü şölenle kutlayacak” beddua eder gibiydi.
Ares ise onun sözlerini sadece dinlemişti. Ares’ in işittiği bu sözler; ne
canını yaktı, ne de öfkelenmesine sebep
oldu. Onun canını yakmak için ailesinin hedef almalıydın.
Adımları ilerleyen kız, kapıdan çıktığında; önce
derin bir nefes almış ve gözlerini örtmüştü. Eğer yapmazsa, arkasında kalan,
insanların Azrail dediği bu adam türlü türlü şeyler yapacağından emindi.
Gözlerini açıp, ileri baktığında, Ares yanından geçmiş ve kız kendini onu takip
etmeye zorladı.
Tamamının erkeklerin oluşturduğu, ofis çalışanları;
yanlarından geçen kızı, öylece ayakta izliyorlardı. Zira efendileri Ares’ den
bunu için emir almışlardı. Sesli hıçkırıkları ile yankı buluyordu koridorlar.
Elleri devamlı olarak kendini kapamaya çalışıyor ancak mümkün olmuyordu.
Yanından geçtiği her bedenin gözleri onun
üzerindeydi. Artık yok olmayı diliyordu. Bu lanet işkencesinin bir an evvel son
bulması için yalvarıyordu. Küçük düşmüş ve sadece bu kadar utanç duyarak bile
öleceğini hissediyordu kız.
Ares onu bu halde, şirketin çıkış kapına kadar
ilerletmişti. Elleri cebinde, yüzü ifadesiz bir halde arkasını dönüp, eserinin
gözlerine baktı. Kan çanağı, gözler ile göz göze geldi o an. Bundan son derece
memnun olmuştu.
“Bu senin ödemen gereken bir bedeldi. İnsanları
küçük düşürmenin ve haklarında gerçek olmayan ithamlarda bulunmanın cezasını;
seni küçük düşürerek veriyorum” ayakta durmaya bile mecali kalmamıştı, genç
kızın. Öldürse, daha mı iyi olurdu, diye düşünmeye başlamıştı. Ares, yanlarına
gelen adama işaret vermiş ve elinde tuttuğu, kızın kıyafetlerini, onun önüne
bırakmasını sağlamıştı.
“Doğduğun güne lanet olsun Ares Karal. Senin olmana
sebep olan o adama da, seni karnında taşıyıp, dünyaya musallat eden o kadına
da, lanet olsun”
İşte bu sözler, hem canını yaktı, hem de öfkesini
daha da katladı. Karşısındaki kız ile aralarında olan mesafeyi kapatıp, kızın
salık olan uzun saçlarını eline doladı. Köklerinden ayırmak istercesine, tüm
gücü ile geriye çekti. Can havli ile çığlıklarını koridorda yankılandı, genç
kız. Onun çığlığı çoğu çalışanın kulaklarını aşındırmıştı. Alevler gördü kız,
onun gözlerinde. Öyle güçlüydü ki, sıcağını bile hissediyordu.
“Bir farenin yeri kanalizasyondur. Geri kalan
ömrünün için seni oraya tıkarım” saçında olan ele uzanıp kurtulmaya çalıştı kız.
O sıra ise kızı, şirketten götürme görevi alan Anıl, onların yanına ulaşmıştı.
Onların halini gördüğünde, koşar adım yanların ulaştı.
“Ares” kardeşine seslendiğinde, onu etkisi altına
almış olan öfkesinden kurtarmaya çalışıyordu. Kızı diri diri yakmak isteyen
gözlerinin, kendine dönmesi için seslendi ona.
“Hadi, bırak kardeşim” Anıl, onları yanına
yetiştiğinde, Ares’ in elinden kızın saçlarını ayırmaya çabalamıştı. Biraz
uğraşması gerekse de, sonunda Ares’ i göğsünden itip, birkaç adım gerilemesine
sebep olduğunda, elini kızın saçlarından uzaklaştırmaya başarmıştı. Ancak bu
süreçte hayli canı yanan kız ise çığlık çığlığa kalmıştı.
“Onu hemen gözümün önünden götür, Anıl” Ares’ in
şiddetli sesini duyan Anıl ise o sıra gözlerini kıza çevirmiş ve hala öylece
durduğu için öfkeyle çıkıştı, ona.
“Ne duruyorsun, giyinsene!” daha sonra gözleri
endişe ile kardeşine dönmüş ve onun kolunu kavramıştı.
“Ares, sen iyi misin? Solgun görünüyorsun”
kesinlikle haksız değildi Anıl. Zira Ares’ de kendini hiç iyi hissetmiyordu.
Fazlası yorgun hissediyor ve bir de üstüne bu kızın sözleri, ona güçlü bir baş
ağrısı armağan etmişti. Ares, kardeşini başı ile onaylayıp, onun bu sorusu
geçiştirmek istedi.
“Levent, bana ağrı kesici bul, hemen” Anıl’ ın
omzunu hafifçe sıkmış ve ardından adımlarını tekrar odasına dönmek için
ilerletmişti.
Anıl ise o gözden kayboluncaya kadar endişeli
gözlerle arkasından baktıktan sonra gözlerini giyinmeyi bitirmiş olan kızı
kolundan yakalayarak, Egemen’ in arabası ile kızı da yanına alarak yola
koyulmuştu. Bu kızın henüz işi bitmediğinden Anıl, ona bir süre daha maruz
kalmakla birlikte, yol boyunca da birçok sorusu ile baş etmek zorunda kalmıştı.
Ancak onu yanıtlamaya tenezzül bile etmemişti.
Yol boyunca arabada kız ile ilerlediği bir vakit,
güzel gözlüm diyerek seslendiği sevgilisini aramış ve Beren’ in ders çalışmak
için evde olduğunu öğrenmişti. Bu kızın yapması gereken bir şey daha varken,
Anıl’ da ona gözcülük ediyordu. Sonunda malikâneye vardığı sıra arabayı
bahçenin uygun bir yerine park etmişti. Daha sonra ise yandaki koltuktan
destek alarak, arka koltukta perişan hali ile oturan kıza dönmüştü.
“Ayaklarına kapanarak, ondan özür dileyeceksin.
Eğer ağzından seni affettiğine dair bir söz duyamazsan…” yüzünde iğneleyen bir
ifade ile kızı baştan aşağıya süzdü.
“O zaman, vay haline” kızın gözlerinde gördüğü
korku ile keyifle güldüğü sıra yeniden önüne dönmüş ve telefonundan Beren’ in
numarasını bulup, aramayı başlatmıştı.
Kütüphanede ders çalışan Beren, odaklandığı test
sorusunun ardından telefonun zil sesi ile irkilmiş ve telefonuna uzanıp,
ekranına bakmıştı. Anıl’ ın adını okuduğunda, tuhaf karşılasa da, bekletmeden
hemen açtı.
“Efendim?”
“Beren, ben kapının önündeyim. Dışarı çıkar mısın?”
birden bire neden aradığını düşündüğü sıra onun bu söylediği ile daha da telaşa
kapıldı.
“Bir sorun mu var?” sesine yansıyan endişeden Anıl’
ı da, haberdar etmek ister gibi beklemeden sormuştu Beren. Elinde tuttuğu
kalemini açık kalan test kitabının arasına bıraktı.
“Sorun yok, merak etme” Anıl’ ın ise gözleri öylece
evi kapısında, onun çıkmasını bekliyordu.
“Pekâlâ, tamam” görüşme sona erdiğinde, Anıl
arabadan inmiş ve ardından da, arka koltukta oturan genç kızı kolundan
çekiştirerek, dışarı çıkarmıştı. Sessizce olacakları kız, hiçbir zorluk çıkarmıyordu
zira bu adamların elinden kurtulamayacağını biliyordu. Öte yandan, onu buraya
getiren adamın telefonda konuştuğu kişinin dün tartıştığı kız olması
ihtimalinin yüzdesini hesaplamaya çalışıyordu. Kolunu sıkıca tutan adama gözlerini
çevirdiğinde, dünkü kızın; böyle adamlarla ne işi olabilir diye geçti aklından.
Tüm bu olanları o aptal kız için yapacak halleri yok ya…
Malikânenin kapısı aralanmış ve Beren, kapının
önünde bekleyen bedenler ile karşılaşmıştı. Anıl’ ın sıkıca kolunu tuttuğu
kızın haline bakan Beren, öfkeye kapılmadan edemedi. Kız korkudan tüm bedeninin
sarstığı bir titremeye kapılmışken, Anıl onun bu halinden keyiflenir gibiydi. Bu
görüntü Beren’ in kesinlikle hoşuna gitmedi. Adımları onlara doğru ilerlemiş ve
kendi ile göz göze gelen kızın yüzündeki şaşkın ifadeyi es geçip, kızgın
gözlerini Anıl’ a doğrultmuştu.
“Ne yaptınız ona, Ares nerede?” yüzünde hâkim olan
ifade yavaş yavaş kayboldu Anıl’ ın. Tek kaşını kaldırıp, Beren’ in bu hesap
soran tavrını anlamaya çalıştı. Kolunu tuttuğu kızı ileri doğru iteleyip, ona
arabadayken söylediklerini yerine getirmesi için işaret verdi.
Perişan bir hale gelen kız olanları kavrayamıyor ve
ezik gördüğü bu karşısındaki yüz yüzünden şuan yaşadığı şeylere bir anlam
veremiyordu. Beyni tamamen sinyal veriyor gibiydi. Bu işten bir an evvel
kurtulmanın yolu olarak, onu buraya sürükleyen adamın dediğini yapmak için
adımlarını ilerletti. Beren’ in karşısında yerini aldığında, ayaklarına
kapanmak için değil, bacaklarında artık dermanı kalmadığı için olduğu yere
çöktü.
“Özür dilerim…” ağlayışının arasında dudaklarından
döküldü.
“O sözleri eğlenmek için söyledim. Duyduktan sonra
yüzünün alacağı ifade ile kızlarla, aramızda goygoy yapmak istedik” küçük
düşmekten ya da aşağılanmaktan daha beter bir halin canlı kanlı kanıtıydı, genç
kız.
“Başıma bunların geleceğini bilseydim, seni her
gördüğümde korkudan yolumu değiştirirdim. Lütfen affet beni Beren” iyi
insanları birkaç damla gözyaşı ve samimi gibi görünen birkaç söz ile çok çabuk
kandırabilirsiniz. Beren’ in kızın yüzünde gördüğü gözyaşları Beren’ e
yaptıklarının utancından değil, bu hallere düştüğü için öfkesinden gözyaşları
düşüyordu.
“Benden uzak duracaksan, cehenneme kadar yolun var”
onun sözlerini duyan kız, rahatlama ile nefes verdiğinde, ağzından beyaz
dumanlar gözlerine ilişti. Kendi kendine; iyi
yırttım, diye geçirdi. Ayağa
kalktığında, Beren’ in yüzüne ufak bir bakış atmış ve ardından arkasını dönüp,
onu buraya getiren arabaya ulaşmaya koyulmuştu. Arabaya binip, Anıl’ ın da
arabaya yerleşmesini bekleyen kızın ardından Anıl, Beren ile aralarındaki
mesafeyi kapatıp, onun gözlerindeki ifadeye yakından tanık oldu.
“Dün, seni yaralamış olan bu kızın başına gelenler
için kaygı duyacağına; bu aptal kız yüzünden Ares’ in kriz geçirmemiş olması
için dua etsen iyi olur” sert ifade ise ile dile getirdiği bu sözler, bir tokat
gibi Beren’ in yüzüne çarptı.
“Ne demek istiyorsun?” neden bu kızın Ares’ in kriz
geçirmesine yol açabileceğini o an kesinlikle kavrayamadı.
“Seni için bu kıza hesap sorup, senden af
dilettiğimiz için bizi, sadece üç şey ile karşılamalıydın, Beren; teşekkür etmek, vefa göstermek ve minnet
etmek. Bunların ne demek olduğunu hatırlamak için sözlükteki anlamlarına
yeniden bakmalısın” kızgın sözleri ile onu kırmak istedi Anıl. Zira Ares’ in
son halini gördüğünden beri kaygılıyken, bir de Beren’ in bu tavrı onun canını
sıkmış ve onunda canını sıkmak istemişti.
“Anıl” ardından seslenen Beren’ i umursamadan
arabasına ulaşmış ve sürücü koltuğuna yerleştikten sonra süratle oradan
uzaklaşmıştı. Belki daha da ileri gidip, sözleri ile canını yakmamak içindi bu
acelesi. Arabası ilerlemiş ve daha sonra şehrin kalabalık bir noktasına durup,
arkasını dönerek kızla göz göze gelmişti.
“Bugün dün yaptıklarının bedelini ödedin. Eğer
bundan birine bahsedecek olursan, bugün seni gören kaç adam varsa geri kalan
hayatında, senin müşterin olur. Beni anladın mı?” kız onun bu sözlerinden,
bugün yaşadığı şeyleri de, göz önünde tutup, hiçbir şüphe duymadan inanmıştı.
Onu hızlıca başı ile onayladı.
“İn arabadan” dediğini yapmış ve eli, ayağına
dolanır hali ile arabadan inmişti. Günlerce kafeste tutulup, artık özgürlüğüne
kavuşuyor gibi hissetti kendini. Koşar adımlarla, arabanın yanından uzaklaştı.
Anıl ise canı burnunda hali ile onun gidişini izlemiş ve ardından telefonuna
sarıldı. Cenk’ in numarasını bulmuş ve aramayı başlatmıştı. Kısa düre sonra
arama yanıtladığında, Cenk’ in sesini duydu.
“Cenk, Ares nasıl?”
“Odasında kardeşim, içeri giremiyoruz”
Gene bak cidden berenin yaptığı bencillik anlamıyorum cidden neden etrafını düşünüyor Ares onun için ne anlam ifade ediyor eğer oda Ares gibi düşünseydi tek aresi sorardı ne durumda olduğunu sorardı illa Ares hasta mı olmalı onu düşünmesi için yada yaptığı hatalar için peşinden mi gitmesi gerekiyor bence artık beren Eğer gerçekten seviyorsan aresle ilgilen çok can sıkıcı olmaya başladı tavırları
YanıtlaSilYazarcığım yeni bölüm lütfen
YanıtlaSil