Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 49. Bölüm

 


Aradan geçen birkaç saatin ardından kızlar evde işleri bittiğinde, restorana gitmek için evden ayrılırken, Beren ise okul için hazırlanmaya başlamıştı. Tüm hazırlıları tamamlanıp, çıkmak için hiçbir eksiğinin olmadığından emin olduğu bir zaman evden dışarı çıkmıştı.

Bahçede öylece onu okula götürmek için bekleyen araba ile karşılaştığında, daha fazla adım atamadan öylece kalmıştı Beren. Arabaya binmek konusunda büyük bir tereddüt yaşarken, sanki bu araba onu yeniden, o otele götürecekti.

Düşen kar taneleri saçlarının arasında yer edinmiş ve sert esen soğuk rüzgârın sebep verdiği, yüzünde kızarıklıkla, onu götürmek için arabanın kapsını içip, binmesini bekleyen adama öylece bakıyordu, Beren. Elinde dersleri için önemli notlarının içinde bulunduğu çantanın kulpunu var gücüyle sıkıyordu.

“Bir sorun mu var, efendim?” onun haline bakan adam, endişeli hali ona sorduğunda, gözlerinin onun yüzüne çevirdi Beren.

“Hayır, sorun yok” gözlerinin dolu hali ile adamın gözlerine bakıyor olsa da, içinde kopan karşısındaki adama anlatamayacağı için onun sorusunu geçiştirerek yanıtlamayı seçti. Daha sonra ise adımları arabaya yönelmiş ve adamın onun için açtığı kapından arabaya yerleşmişti.

_

Öğle saatleri kızlar restorana gelen müşteriler ile ilgilenmek ile meşguldü. Selin, Nilay ve İdil, siparişleri hazırlamak için mutfakta çalışırken, Beril ve Çağla ise özenle hazırlanmış olan siparişleri sahiplerine ulaştırma görevinin üstlenmişti.

“Beril, sipariş hazır” ona seslenen İdil’ in ardından hazırlanan tabağı tepsiye alan Beril, daha sonra mutfak kapısında çıkıp, büyük yemek salonuna geçmişti. Siparişin sahibi olan; salonda köşede, cam kenarında oturmuş olan baba ve oğulun masasına ilerlemişti. Boşandığı eşi nedeni ile hafta sonları oğlunu görme iznine sahip olan adam, bugün oğlu ile iyi vakit geçirmeyi umuyordu adam.

“Buyuru küçük bey, afiyet olsun” masaya ulaştığı sıra tepsideki tabağı, henüz beş altı yaşlarında olan küçük çocuğun önüne bırakmıştı.

“Ablaya hadi, teşekkür et oğlum” oğluna doğru eğilen baba, onunla göz göze gelerek, dediği şeyi yapmasını istemişti.

“Teşekkür ederim” küçük, tatlı ile söylereyken, zemine değmeyen küçük ayaklarını sallayarak söylemişti.  

“Sağ olun” adamda oğlunun sözlerine eşlik etmiş ve nezakette bulunarak, Beril’ e bakmıştı.

“Rica ederim, afiyet olsun” masanın yanından ayrılmadan önce küçük çocuğunun başının üzerine ufak bir öpücük bırakmıştı. Adımları daha sonra yeniden mutfağa yöneldi Beril’ in. Elinde boş olan tepsiyi tezgâha bırakıp, biraz dinlenmek için sandalyelerden birine oturan Beril, aklında dolaşan şey için dudaklarını aralamıştı.

“Ber-“ cümlesinin yarıda bölen şey; ortalıkta durmaması adına diğerlerinin de telefonunun içinde olduğu sepete uzanıp, telefonunu eline almıştı.

“Beren arıyor” şaşkınlığı sesine yansırken, diğerleri de onunla aynı durumda, yüzüne bakmıştı. Tüm gözler onun üzerinde gezinirken, aramayı yanıtlamıştı.

“Efendim” onun sesini duymayı beklerken, meraklı gözlerin ilgi odağı olduğunun farkındaydı.

“Beril, beni okuldan alabilir misin?” anlayamadığı için yüzü karışık bir ifadeye bürünürken, bu durumu izleyen diğer kızlarda, endişeye kapılmasına neden olmuştu.

“Elbette ama neden, şoför nerede?” Beril bu sözlerinin ardından daha da telaşa kapılan kızlar, telefondan Beren’ in sesinin duyabilmek adına, ona birkaç adım daha yaklaşmıştı.

“Bunu, sen gelince anlatırım Beril, lütfen sadece gel” onun sesine yansıyan ifadeyi beğenmedi Beril. Kötü giden bir şeyler olduğu gün gibi ortadaydı. Ancak onu daha fazla zorlamak istemediğinden, onun dediğine uyup, yanına varmayı beklemeyi seçti.

“Hemen geliyorum” telefonu kapattığında, gözleri ona korku dolu gözleri ile ona bakan kardeşlerine döndü.

“Beren, onu okuldan almamı istiyor”

“Neden?” onun sözlerinin ardından hiç beklemeden sordu Selin.

“Bilmiyorum. Yanına gittiğimde söyleyecekmiş. Ama sanki ağlamış gibiydi” hiçbir anlama sığdıramadan öylece yüzüne baktılar onun. Beren’ in ağlamış olduğu gerçeği ile kaygılanırken, onun ağlamasına kadar sebep olacak ne yaşadığı hakkında hayli endişeye düşmüşlerdi.

“Hadi, sen hemen git öyleyse. Biz eve geçelim, siz de oraya gelirsiniz” Selin’ in sözlerinin ardından yemek salonunda birkaç müşteri olmasına karşın, onlarından ardından hemen restorandan ayrılmayı hedefledi kızlar. Beril onu başı ile onayladığında, çıkmak için hızlıca hazırlanmış ve Beren’den istediği okulunun adresi telefonunda mesaj olarak bulunurken, adrese doğru yola koyulmuştu.

Beren’ in ses tonun ne kadar kötü olduğunun etkisi ile hayli meraklı ve endişe ile ilerliyordu Beril. Selin’ in kesin bir dil ile arabayı dikkatli kullanması uyarmış olmasına dikkat etse de, yine de farkında olmadan bir an evvel yanına varmak için acele ediyordu.

Adrese ulaştığı sıra arabasını okul giriş kapısına yakın bir yere park etmiş ve geldiğini haber vermek için Beren’i aramaya koyulmuştu. Onun telefonu yanıtlaması için acele ederken, aynı çizgi üzerinde yürümeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra ise Beren aramayı yanıtlamıştı.

“Beren, ben girişteyim”

“Hemen geliyorum” onun gelmesini beklerken, dudaklarını kemiriyor ve elinde tuttuğu telefonuna ritim ile vurarak, Beren ile karşılaşmayı bekliyordu. Aradan geçen biraz zaman sonra Beril, Beren’ in ona gelen bedenini görmüştü. Başı yere eğik hali ile ona doğru yaklaşan bedenin garipliği daha da iyi fark ediyordu. Ancak öylece yanına ulaşmasını bekledi.

“Beren neler oldu?” yanına yaklaşmış olsa da, Beren beklememiş ve arabaya doğru devam etmişti.

“Önce arabaya binelim, anlatacağım” sesi onun kulaklarına ulaştığında, söylediğini yapmaktan başka şansı yoktu.

“Beren, korkutuyorsun ama beni” onun arkasından isyan dolu bir ses ile dile getirdiği sıra Beren’ in tek yaptığı; hızlı adımları ile arabaya ulaşmaktı. Sonunda arabaya yerleştikleri sıra hala başı eğik hali ile bir şey söylemeyen kardeşine bıkkın bir ifade ile baktı.

“Beren artık söyle, lütfen” Beren önce başını kaldırdığında, eli ile saçını bir omzunda toplamıştı. Beril’ in gözleri o an; sol elmacık kemiğinin üzerinde, üç parmak büyüklüğündeki morluk ile göz göze geldi.

“Aman Allah’ ım, yüzüne ne oldu böyle?” gözleri kocaman bir hale gelmişken, sanki dehşete tanık oluyor gibi bir ifade hâkimdi yüzünde.

“Bir kızla tartıştığım sıra itiş kakış esnasında masaya çarptım. Diğerlerine de anlatacağım, sen de onlarla öğrensen olmaz mı Beril?” maruz kaldığı bu kötü durum karşısında, Beril onun elbette üzerine gitmek istemedi. Onu ona ne yararı olacaktı ki?

“Pekâlâ, tamam”

“Gitmeden önce otoparkta bekleyen şoföre, onunla gitmeyeceğimi söylememiz lazım” saçlarını eski haline getiren Beren, yüzündeki yara için saçlarını siper ediyordu.

“Tamam, ben hallederim” sözlerinin ardından arabadan inmiş ve okulun otoparkını bulduktan sonra gözleri etrafta şoförü aramak için gezindi. Arabada bekleyen adam, ona doğru gelen bedeni tanımış ve ona doğru geliyor olmasından ötürü arabasından inmişti.

“Beril Hanım” arkasından gelen ses ile irkilen Beril, arkasını döndüğünde görmeyi beklediği şoför ile göz göze gelmişti.

“Bir sorun mu var, efendim” karşısındaki adam, en az sevgilisi kadar uzundu ve Beril, bu tedirgin hali ile onun pek fazla dikkatini çekmemeye çalışıyordu.

“Beren benimle gelecek, sen gidebilirsin”

“Ares Beyi, bu durumdan haberdar ettiğiniz mi, efendim?” durup derin bir nefes alan Beril, düşünmek için zaman kazanmaya çalışıyordu.

“Tam olarak deği ya-“ onun uygun bahaneyi bulmasına fırsat tanımayan adam, paltosunun cebinden telefonunu çıkardı ve Ares’i arayıp, onun aramayı yanıtlamasını beklemeye başladı. Aradan geçen biraz zaman sonra ise Ares’ in sesi duyulmuştu.

“Söyle” aramayı yanıtlayan Ares, katı sesini duyurmaktan geri durmadı.

“Efendim, Beril Hanım, Beren Hanımı almaya gelmiş. Kendisi şuanda karşımda”

“Telefonu Beril’ e ver” onun emri karşısında adam beklemeden yerine getirmiş ve telefonu Beril’ e uzatmıştı.

“Merhaba, Ares” dikkatli davranmaya ve telefonda konuştuğu zeki adamın, sesinden herhangi bir şekilde şüphelenmemesini istiyordu.

“Ters bir durum mu oldu, Beril?”

“Hayır, sadece yakınlarda işim vardı. Bende Beren’ e sürpriz yapmak istediğim” ona karşı söylediği bu küçük yalan için bile vicdan azabı çekmeye başladı Beril. Onu kandırmak hoşuna gitmemişti.

“Pekâlâ, tamam” konuşmaları son erdiğinde Beril, telefonu yeniden sahibine uzatmıştı. Karşısındaki adamın konuşması Ares ile devam ettiğinde, görüşmenin sonunda adam Ares’ in sözlerini onaylayarak, telefonu indirmişti.

“İyi günler efendim” Beril onu başı ile onayladığı sıra adamın arabaya doğru ilerlediğini görmüş ve ağzından beyaz dumanlar eşliğinde rahat bir nefes vermişti. Havada güçlü bir soğuk varken, terler içinde kaldığını hissetti Beril.

Arabasına ulaştığında, Beren’ in sessizce oturduğunu görmüştü. Onu bu hali ile kendini fazlası ile köşeye sıkışmış hissediyordu Beril. Ona detaylıca soramıyor ancak bir an öğrenmek için büyük bir kaygı içinde yüzüyordu. Konuşmamak ve onu rahatsız etmemek için büyük bir çaba göstermişti.

Araba sonunda malikâneye ulaşmış ve ona ait olan park yerine arabasını park etmişti Beril. Malikânenin kapısı aralanmış ve endişe ile gelenleri karşılamışlardı. Beren’ in tek yaptığı mutfakta olan kızların, masada karşılarına oturmaktı.

“Neler oluyor Beren?” büyük bir sabırsızlıkla soran Selin’ in ardından başını kaldıran Beren, yarasını perdeleyen saçları geriye çekmişti.

“Kim yaptı, bunu sana?”

“Aman Allah’ ım, ne oldu yüzüne?” daha birçok şaşırma gösteren kızların ardından Beren, olanları onlara anlatmaya başlamıştı.

“Kütüphanede ders çalışıyordum. Yanıma bir kız geldi ve abuk sabuk şeyler söyleyip, beni küçük düşürdü. Birbirimizi ittiğimiz bir zaman o, düşerken beni de kendi ile birlikte çekti ve yüzüm masaya çarptı” onun anlattığı ile öfkeye kapılan kızlar onun bu haline bakıp, canının ne kadar yandığını görebiliyordu.

 “Benim için en önemli şey; bunu Ares’ in öğrenmemesi, onun karşısında bununla olmak ya da onu bu tarz bir şey ile meşgul etmek istemiyorum. Hem o normal bir insanın vereceği tepkiden çok daha fazlasını verecektir. Lütfen aramızda kalsın”

“Ama o kızın bir cezayı hak ettiğini biliyorsun Beren” Selin’ in sözleri ile içi ürperdi, Beren’ in

 “Aslında ben, sizden bu durumdan Ares’ in haberinin olmaması rica edecektim” Beren olanlar için yeterince yıpranmışken, bir de Ares’ in olaya dâhil olması konusunda endişeye kapılıyordu. Kızlar birbirlerine bakarken, hiçbirinin de bunu onaylamadığını gördüler.

“Olayı bize, en başından anlatır mısın Beren? Sen genel olarak sakin bir insansın, nasıl oldu da bugün böyle bir gün yaşandı. Sanki canın acısı yanağındaki izden değil gibi. Haksız mıyım?” Selin’ in sözlerine diğer kızlarda katılıyordu. Sanki Beren için çok daha fazlası vardı.

“Ben bunu öylece nasıl söyleyebilirim, bilmiyorum” kızların gözleri o an, birbirine eziyet eden Beren’ in ellerini izliyordu. Göz kenarlarına akın akın, doluyordu gözyaşları.

“O kız sana ne söyledi, Beren?”

“Son zamanlarda okula geldiğim lüks arabaların, fazla dikkat çektiğini ve anne ve babamın hayatta olmamasından dolayı, iyi bir hayat sürmek için seçtiğim mesleğin her an gün yüzüne çıkacağını söyledi” sesini titreyerek dile getiriyordu Beren. Bu sözleri duyan kızlar, böyle bir şeyi duyacaklarını hiç ama hiç tahmin edemediklerinden hayli afallamıştı. Tüm kelimeleri hiçlikte kaybolmuştu sanki.

“Bana güzelliğimin bedeli olarak, cüzdanı kabarık adamlardan ne kadar para aldığımı sordu” hıçkırıkları böldü sözlerini. Bunları söylerken bile büyük bir utanç içindeydi. Bu maruz kaldığı şey onu fazlası ile yıpratmış ve etkisi altında bırakmıştı.

“Ben hayatımın hiç zamanında bu kadar küçük düşmemiştim. Bu çok fazla-“ sarsılan omuzlarını izleyen kızların her biri ayaklanmış ve onun yanına yaklaşmışlardı.

“Ben öyle biri değilim. Hakkımda böyle nasıl düşünürler?” kollarının ona sıkıca saran kızlar, biraz olsun iyi olması ve sakinleşmesi için dua ediyorlardı. Onun kendini nasıl hissettiğini anlamaya çalışıyor ve bunu ona yaşatan kızdan ötürü hayli öfkeleniyorlardı.

“Bu sözleri sadece senin canını yakmak için söylediğini biliyorsun Beren. Bu hale gelerek, neden onun amacına ulaşmasını sağlıyorsun?” onun ağlamaktan kızarmış olan yüzünü kendine çeviren Selin, onun gözlerinden akan yaşlara bakarak söylemişti. Yarası her geçen saniye daha da koyulaşmaya başlamış ve kötü bir görünüm kazanmıştı.

“Lütfen, bundan Ares’ e bahsetmeyin, onun haberi olmasın”

“Bunu yapmamızın imkânı olmadığını, bizim kadar iyi biliyorsun Beren” Nilay’ ın sözleri ile daha da büyüyordu, Beren’ in içini kaplayan korkusu.

“Bu inan bana hiçte doğru olmaz” sırtında İdil’ in elini hissettiğinde, kulaklarına da onun sesi dolmuştu.

“Eğer saklamak için birkaç bahane sıralayıp onu şüphe itersen, her şey açığa çıtığı zaman bundan sonra gözlerine her daim şüphe ile bakmaya başlar” onun ikna etmeye çalışıyorlar olsa da, Beren’ in söylediği gibi olmayacağına iyi biliyorlardı. Yüzündeki o belirgin iz anında her şeyi ele verecekti zaten.

“En azından yüzümdeki bu yarayı biraz olsun makyaj ile kapatırım. Ufak bir tartışma olduğunu söyler, durumu toparlarım”

“Onu artık tanıyorsun Beren. Her şekilde vereceği tepkiye de, bizim kadar iyi biliyorsun. Ares, tartıştığın ya da yüzünde ki bu yaranın derdi için değil, onun öfkesi sana karşı; öfke dolu gözler, canını acıtan sözler ve seni bu hale getirme düşüncesi ile etrafta dolaşan o zihniyete, hesabını sormak isteyecek” Selin’ in sözlerinin haklılığı karşısında, Beren’ in omuzları düşmüştü. Daha fazla diretemedi.

“İstersen, gidip bir duş al. Bu seni daha da rahatlatacaktır sonra da biraz uyumaya çalış” Beril’ in sözlerini onayladığında, oturduğu sandalyesinden kalmış ve ardından mutfaktan ayrılmıştı. Kızlar ise mutfakta öylece kala kalmış ve bunun üzerine söyleyecek söz bulamamışlardı. Öylece oturdukları sıra malikâne duvarları arasında zil sesi duyulmuştu. Gelen kişi hakkında bir tahminleri olan kızların içinde kapıyı açma görevini İdil üstlenmişti.

“Hoş geldin, hayatım” elleri poşetlerle dolu olan sevgilisini karşılayan İdil, içeri geçmesi için kapıyı tamamen açık tutmuştu.

“Hoşbulduk sevgilim. Kapıyı örtme, biraz daha poşet var” sevgilisini başı ile onaylayan İdil, onunla birlikte mutfağa ilerlemişti. Cenk, mutfağa girdiği sıra erken bir saatte kızların evde olmasını ve ortamdaki keyifsiz havayı fark etmişti. Ancak kapının önüne, şirketten çağırdı, alışveriş için ona yardım eden adamın bıraktığı poşetleri alıp, içeri taşımak için mutfaktan ayrılmıştı. Bu birkaç tekrarın ardından sonunda poşetler bitmişti.

“Beni arabada bekle” karşısındaki çalışana söylediğinde, adam onu başı ile onaylamış ve Cenk kapıyı örterek, yeniden mutfağa girmişti.

“Bugün restorana gitmeyecek miydiniz?” mutfak kapısına dayanmış ve bir ayağını, diğer ayağının üzerinden geçirip, yan tutmuştu. Kollarını birbirine geçirip, bedenine yaslamış ve karşısındaki kızların yüzünü izliyordu.

“Zaten gittik sevgilim. Ama kar yağışı durmadığı için pek fazla müşteri yoktu. Biz de eve gelelim dedik” İdil, sevgilisinin kuşku dolu bakışları karşısında, onun sözleri ile ikna olmasını umuyordu.

“Beril, neyin var. Canın sıkkın gibi?” sevgilisinin sözlerini dinlediği sıra gözleri Beril’ e takılmış olan Cenk, onun her daim neşeli ve gürültücü olmasına karşın, şuan hayli sessiz oluşundan kızların halini daha da garipsemişti.

“Yok, iyiyim. Başım ağrıyor biraz” bir dirseğini masaya dayamış ve yumruk yaptığı elinede, başını yaslanmış olan Beril, sözlerinin ardından bu görüntüsü bozmuştu.

“Ağrı kesici aldın mı?” Cenk, kardeşine ilgi ile sorduğunda, Can’ ın şuan bu ortamda olsa, onun için ne kadar endişeye kapılacağını düşünüyordu.

“Sen merak etme hayatım, Çağla ona masaj yaptığında, bir şeyi kalmayacaktır” sevgilisini meraklı bakışları Beril’ in üzerine gezinirken, İdil,  onu bu konuda rahatlatmak istedi.

“Peki, öyleyse ben çıkıyorum. Listede yazanlardan biraz daha fazla şey aldım, yine de eksik varsa beni ararsınız” kızlar onu başı ile onayladığında, Cenk mutfaktan çıkmak için hareketlenmiş ve sevgilisi de onu takip etmişti.

 “Dikkatli git” Selin, çift kapından çıkmadan hemen önce söylemiş ve Cenk ona bakıp, sözlerini başı ile onaylayarak gözden kaybolmuştu. Kapının önüne ulaşan çift, vedalaşmış ve İdil sevgilisinin uğurlayıp, yeniden kızların yanına dönmüştü.

“Ben, Beren’ e bakayım” Beril, oturduğu sandalyesinden kalmak için hareketlendiği sıra Selin’ in sözlerinin ardından olduğu yerde kalmıştı.

“Onun biraz yalnız kalmasına müsaade etmeliyiz Beril. Bırakalım da biraz toparlansın” Beril’ in yeniden sandalyesine yerleştiğinde, buruk bir ifade ile onu onaylamıştı.

“Bu konudan gerçekten Ares’in haberinin olması gerekiyor mu? Yani bunu kendi aramızda halledemez miyiz?” Çağla’ nın sözlerinin ardından mutfaktaki tüm gözler ona dönmüştü.

“Eğer ondan saklama gibi bir çabaya girersek çok büyük bir hata etmiş oluruz. Bu kızın sadece bununla sınırlı kalacağının garantisi yokken, daha kötü bir durum yaşanırsa, ondan sonra Ares’ in yüzüne nasıl öylece bakabiliriz?” Selin, Cenk’ in getirdiği poşetlerin yanına varmış ve içlerini boşaltmaya başladığı sıra bir yandan da, Çağla’ nın sorusunu yanıtlıyordu.

_

Güneş gökyüzünden kaybolmuş ve karanlığın her geçen saniye biraz daha koyu hali şehri ele geçirmişti. Kızlar market poşetlerini boşaltıp, malzemeleri yerlerine yerleştirdikten sonra işleri bitmiş ve mutfak masasına kurulmuşlardı. Daha sonra Çağla, her birine kahve hazırlamış ve kızlar sohbet esnasında kahvelerinin tadını çıkarmaya koyulmuştu.

Beren tüm bu zaman içerisinde, odasında kalmayı tercih etmiş ve bu sırada da, onu rahatsız eden kimse olmamıştı. Okuldan gelip, yukarıya çıktıktan sonra banyoya girmiş ve adımları aynaya yönelmişti. Yüzündeki morluk her geçen dakika daha kötü bir hal alırken, artık korkunç bir görüntüye bürünmüştü.  

Yanağını lekeleyen izin üzerinde parmağını gezdirdiği sıra sızısını hissediyordu. Parmaklarının ucu ile hafif hafif dokunurken bile acısı katlandıkça artıyordu. Bu izin kolayca geçmeyeceği hissi ile doldu aklı. Ares’ in öğrenmemesi için kızlara makyaj ile kapatabileceğini söylediği için o an bunun kesinlikle işe yaramayacağını fark etti. Hafif donuşu ile bu denli sızlayan yarası, makyaj için maruz kalacağı darbelere nasıl olurda dayanabilirdi?

Aldığı ılık bir duşun ardından tekrar odaya döndü ve üzerine giydiği rahat kıyafetlerin ardından sevgilisi ile birlikte paylaştığı yatağa uzanıp, gözlerini örtmüştü. Gözlerinin önünde maruz kaldığı o şeyler yeniden canlandı.

Olay anı

Beren, hocasının sözlerini dikkatle dinlediği ve çoğu kez notlar aldığı önemli bir dersten çıkmıştı. Şuan için birkaç saatlik boşluğu varken, o bu boşluğu; eksiği olduğu birkaç konu üzerinde çalışarak değerlendirmek adına, adımlarını kütüphaneye yönlendirmişti.

Kütüphanenin kapısını aralayıp içeri girdiğinde, kendine uygun bir masa bulmuş ve oraya doğru ilerlemişti. Kendisine gerekli olan ders notları ve birkaç kitabı çantasından çıkarıp, masanın üzerine açtıktan sonra eksiklerini kapatmaya koyulmuştu.

Aradan geçen kısa bir zamanın ardından duyduğu ses ile başını kaldırmış ve sesin sahibine bakmıştı.

“Merhaba” karşısındaki bu kızı birkaç kez ortak derslerinde görmüştü. Ancak onun hareketlerinin farkında olan Beren, hiçte iyi bir izlenim sunan bir insan olmadığını düşünüyordu. Takındığı tavır ile onun çevresine karşı yukardan bakan biri olduğunu fark edeli uzun zaman olmuştu. Ancak şuan onunla konuşmak için masasına gelmiş bu kız için şaşırmadan edemedi. Zira o kendini üst rütbeden görüyorken, Beren gibi okulda devamlı ders peşinde koşan biri ile neden konuşmak istediğini anlam veremiyordu.

“Merhaba” sesine yansıtmadığı şaşkınlığından memnun olmuştu Beren. Masasından oturuyorken, başında dikilen bu kızın yüzüne aşağıdan bakıyordu.

“Biz direkt olarak daha önce tanışmadık, seninle birçok ortak dersimiz var. Bu arada isim neydi, canım?” karşısında boş sandalye olmasına rağmen başında dikilen bu kızın sözleri ile gözlerini devirmemek için kendi ile mücadele etti Beren, o an. Karşısındaki bu kızın nasıl bir insan olduğu, onun konuşma tarzından ve dışarıya yansıttığı hareketlerinden anlamak, pekâlâ mümkündü. Ancak o an şöylede bir durum vardı ki;  Beren, karşısındaki bu kızın devamlı olarak arkasında kalan masaya bakmasının ardından başını o yöne çevirmiş ve onları izleyen üç kızın gözleri ile denk gelmişti. Ortada bir şeylerin döndüğünü anladı o sıra.

“Adım Beren” elinde kalan kalemini, açık kalan not defterinin üzerine bırakmış ve her ne söyleyecekse söyleyip, onu rahat bırakması için gözlerini kıza çevirmişti.

“Evet, şimdi hatırladım. Zaten biliyorsundur ama ben de Yağmur” elini sıkmak için herhangini bir haraketlilik göstermemiş olan kızı, tuhaf karşıladı.

“Aslında sana sormak istediğim bir konu var. Sadece ben de değil, birçok arkadaşımda, bu konuda hayli meraklanıyor” onun sözlerine karşılık olarak Beren, devam etmesini isteyen bir ifade ile başını salladı.

“Fazlası ile cesur davranıp, okula her gün farklı bir araba ile gelmeye cesaret ediyorsun ama hala burada oturmuş çalışkan kız pozları vermekten vazgeçmiyorsun” karşısındaki kızın sözlerinin anlamı bulamayan Beren, öylece onun yüzündeki alaylı ifadeye bakıyordu.

“Neyi kastettiğini anlayamadım?” onun sözlerini hiçbir anlama sığdıramamış olan Beren, bu sözlerinin nereye varacağını merak etmeye başlamıştı.

“Şunu söylemeye çalışıyorum tatlım…” sözleri ile birlikte ellerini masanın üzerine dayayan kız, on sözünün ardından Beren’ e doğru eğilmişti.

“Birlikte olduğun o kabarık cüzdanı olan adamların, seni okula bırakırken, kullandıkları lüks arabalar fazla dikkat çekmiyor mu, sende?” Beren’ in yüzüne eğilen belini doğrultmuş ve ona yeniden yukarından bakmaya başlamıştı. Beren’ in yan tarafına doğru birkaç adım attığında, kollarını bağlayıp, onun yanına yaklaşmıştı.

“Ama bilmen gerek ki, bu konuda gerçekten hakkın var. Alıp, sahip olmak istediği şey için bedel ödemeli, bir insan. Biz bunu nakit ya da kredi kartı ile yapıyor olsak da, sen çok daha farklı bir ol izliyorsun” kız, sözlerine devam ettiği bir vakit; ellerini çözüp, belinin iki yanına koydu.

“Aileni kaybetmiştin değil mi? Hayatını lüks bir şekilde yaşamak istiyorsun, seni anlıyorum. Ama bana artık fazla dikkat çekiyorsun” belini biraz büküp, sözlerine yeniden başladı.

“Gerçekten güzel bir kızsın, merak ediyorum da, bu güzellik için ne kadar bedel istiyorsun?” duyduğu bu iğrenç sözleri ardından Beren’ in gözlerine inen öfke, her geçen saniye büyüyordu. Beyninde şimşekler çakıyordu. Elini şiddetle masaya vurup, tok bir gürültünün kütüphanesinde yankılanmasını ikisi de umursamadı.

“Sen benimle, ne biçim konuşuyorsun?” gözlerinden bir ejderhanın ağzından dışarı ulaşan kırmızı alevler çıkıyordu sanki konuşurken.

“İstediğim gibi kon-“ Beren ellerini masaya bu kez daha güçlü vurup, onu durdurdu.

“Sakın hakkımda tek kelime dahi etme!”

“Hadi, ya ne yap-“ onun hızla başından gitmesi için uyaran Beren, aynı zamanda göğsünden itip, birkaç adım gerilemesine sağladı.

“Uzak dur benden” kütüphanede olan gözler onlara döndüğünde, bunu umursamadı Beren.

“Oyununun ortaya çıkmasından mı korkuyorsun?” kız tekrar yaklaştığında, Beren’ de onu yeniden itmek için tüm gücü kullanmış ve yere düşen kızın, onun kolunu tutacağını tahmin etmemişti. Kızın üzerine düşmeden hemen önce ders çalıştığı masanın ucuna denk gelmişti. Çevrede onları izleyen gözler hemen yanlarına gelmiş ve onları birbirinden ayırıp, uzaklaştırdı. Beren onu tutan ellerinden kurtulduktan sonra defterini ve kitabını çantasına sıkıştırıp, odadan ayrıldı.

Beren’ in kütüphaneden ayrılan adımları kaçar gibiydi. Hemen kendini kattaki lavaboya attı. Boş olan tuvaletlerden birine girmiş ve klozet kapağını kapatarak üzerine oturmuştu. Bir ağlama kuşattı onun bedenini, öyle bir ağlama ki; şiddetli yağmurun yağarken, çıkardığı o gürültülü ses gibiydi. Beren bu sözleri hiç hak etmediği için kırılmış ve ruhu zedelenmişti.

Boğazına saplanan bir ağrı ile baş etmek zorunda kalırken, nefes alamadığından neredeyse emindi Beren. Bedenini saran titreme ise bir türlü durulmuyordu. Uzun bir zaman orada öylece oturan Beren, aynanın karşısına geçtiğinde, yanağındaki kırmızı izi görmüştü. Daha sonra yüzünü dikkat ederek yıkayan Beren, elleri titreyerek Beril’ i aramıştı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...