Aradan geçen birkaç saatin ardından kızlar evde
işleri bittiğinde, restorana gitmek için evden ayrılırken, Beren ise okul için hazırlanmaya
başlamıştı. Tüm hazırlıları tamamlanıp, çıkmak için hiçbir eksiğinin
olmadığından emin olduğu bir zaman evden dışarı çıkmıştı.
Bahçede öylece onu okula götürmek için bekleyen
araba ile karşılaştığında, daha fazla adım atamadan öylece kalmıştı Beren.
Arabaya binmek konusunda büyük bir tereddüt yaşarken, sanki bu araba onu yeniden,
o otele götürecekti.
Düşen kar taneleri saçlarının arasında yer edinmiş
ve sert esen soğuk rüzgârın sebep verdiği, yüzünde kızarıklıkla, onu götürmek
için arabanın kapsını içip, binmesini bekleyen adama öylece bakıyordu, Beren.
Elinde dersleri için önemli notlarının içinde bulunduğu çantanın kulpunu var
gücüyle sıkıyordu.
“Bir sorun mu var, efendim?” onun haline bakan
adam, endişeli hali ona sorduğunda, gözlerinin onun yüzüne çevirdi Beren.
“Hayır, sorun yok” gözlerinin dolu hali ile adamın
gözlerine bakıyor olsa da, içinde kopan karşısındaki adama anlatamayacağı için
onun sorusunu geçiştirerek yanıtlamayı seçti. Daha sonra ise adımları arabaya
yönelmiş ve adamın onun için açtığı kapından arabaya yerleşmişti.
_
Öğle saatleri kızlar restorana gelen müşteriler ile
ilgilenmek ile meşguldü. Selin, Nilay ve İdil, siparişleri hazırlamak için
mutfakta çalışırken, Beril ve Çağla ise özenle hazırlanmış olan siparişleri
sahiplerine ulaştırma görevinin üstlenmişti.
“Beril, sipariş hazır” ona seslenen İdil’ in
ardından hazırlanan tabağı tepsiye alan Beril, daha sonra mutfak kapısında
çıkıp, büyük yemek salonuna geçmişti. Siparişin sahibi olan; salonda köşede,
cam kenarında oturmuş olan baba ve oğulun masasına ilerlemişti. Boşandığı eşi
nedeni ile hafta sonları oğlunu görme iznine sahip olan adam, bugün oğlu ile
iyi vakit geçirmeyi umuyordu adam.
“Buyuru küçük bey, afiyet olsun” masaya ulaştığı sıra tepsideki tabağı, henüz beş altı yaşlarında olan küçük çocuğun önüne
bırakmıştı.
“Ablaya hadi, teşekkür et oğlum” oğluna doğru
eğilen baba, onunla göz göze gelerek, dediği şeyi yapmasını istemişti.
“Teşekkür ederim” küçük, tatlı ile söylereyken,
zemine değmeyen küçük ayaklarını sallayarak söylemişti.
“Sağ olun” adamda oğlunun sözlerine eşlik etmiş ve
nezakette bulunarak, Beril’ e bakmıştı.
“Rica ederim, afiyet olsun” masanın yanından
ayrılmadan önce küçük çocuğunun başının üzerine ufak bir öpücük bırakmıştı.
Adımları daha sonra yeniden mutfağa yöneldi Beril’ in. Elinde boş olan tepsiyi
tezgâha bırakıp, biraz dinlenmek için sandalyelerden birine oturan Beril,
aklında dolaşan şey için dudaklarını aralamıştı.
“Ber-“ cümlesinin yarıda bölen şey; ortalıkta
durmaması adına diğerlerinin de telefonunun içinde olduğu sepete uzanıp,
telefonunu eline almıştı.
“Beren arıyor” şaşkınlığı sesine yansırken,
diğerleri de onunla aynı durumda, yüzüne bakmıştı. Tüm gözler onun üzerinde
gezinirken, aramayı yanıtlamıştı.
“Efendim” onun sesini duymayı beklerken, meraklı
gözlerin ilgi odağı olduğunun farkındaydı.
“Beril, beni okuldan alabilir misin?” anlayamadığı
için yüzü karışık bir ifadeye bürünürken, bu durumu izleyen diğer kızlarda,
endişeye kapılmasına neden olmuştu.
“Elbette ama neden, şoför nerede?” Beril bu
sözlerinin ardından daha da telaşa kapılan kızlar, telefondan Beren’ in sesinin
duyabilmek adına, ona birkaç adım daha yaklaşmıştı.
“Bunu, sen gelince anlatırım Beril, lütfen sadece
gel” onun sesine yansıyan ifadeyi beğenmedi Beril. Kötü giden bir şeyler olduğu
gün gibi ortadaydı. Ancak onu daha fazla zorlamak istemediğinden, onun dediğine
uyup, yanına varmayı beklemeyi seçti.
“Hemen geliyorum” telefonu kapattığında, gözleri
ona korku dolu gözleri ile ona bakan kardeşlerine döndü.
“Beren, onu okuldan almamı istiyor”
“Neden?” onun sözlerinin ardından hiç beklemeden
sordu Selin.
“Bilmiyorum. Yanına gittiğimde söyleyecekmiş. Ama
sanki ağlamış gibiydi” hiçbir anlama sığdıramadan öylece yüzüne baktılar onun.
Beren’ in ağlamış olduğu gerçeği ile kaygılanırken, onun ağlamasına kadar sebep
olacak ne yaşadığı hakkında hayli endişeye düşmüşlerdi.
“Hadi, sen hemen git öyleyse. Biz eve geçelim, siz
de oraya gelirsiniz” Selin’ in sözlerinin ardından yemek salonunda birkaç
müşteri olmasına karşın, onlarından ardından hemen restorandan ayrılmayı
hedefledi kızlar. Beril onu başı ile onayladığında, çıkmak için hızlıca
hazırlanmış ve Beren’den istediği okulunun adresi telefonunda mesaj olarak
bulunurken, adrese doğru yola koyulmuştu.
Beren’ in ses tonun ne kadar kötü olduğunun etkisi
ile hayli meraklı ve endişe ile ilerliyordu Beril. Selin’ in kesin bir dil ile
arabayı dikkatli kullanması uyarmış olmasına dikkat etse de, yine de farkında
olmadan bir an evvel yanına varmak için acele ediyordu.
Adrese ulaştığı sıra arabasını okul giriş kapısına yakın
bir yere park etmiş ve geldiğini haber vermek için Beren’i aramaya koyulmuştu.
Onun telefonu yanıtlaması için acele ederken, aynı çizgi üzerinde yürümeye
başlamıştı. Kısa bir süre sonra ise Beren aramayı yanıtlamıştı.
“Beren, ben girişteyim”
“Hemen geliyorum” onun gelmesini beklerken,
dudaklarını kemiriyor ve elinde tuttuğu telefonuna ritim ile vurarak, Beren ile
karşılaşmayı bekliyordu. Aradan geçen biraz zaman sonra Beril, Beren’ in ona
gelen bedenini görmüştü. Başı yere eğik hali ile ona doğru yaklaşan bedenin
garipliği daha da iyi fark ediyordu. Ancak öylece yanına ulaşmasını bekledi.
“Beren neler oldu?” yanına yaklaşmış olsa da, Beren
beklememiş ve arabaya doğru devam etmişti.
“Önce arabaya binelim, anlatacağım” sesi onun
kulaklarına ulaştığında, söylediğini yapmaktan başka şansı yoktu.
“Beren, korkutuyorsun ama beni” onun arkasından
isyan dolu bir ses ile dile getirdiği sıra Beren’ in tek yaptığı; hızlı
adımları ile arabaya ulaşmaktı. Sonunda arabaya yerleştikleri sıra hala başı
eğik hali ile bir şey söylemeyen kardeşine bıkkın bir ifade ile baktı.
“Beren artık söyle, lütfen” Beren önce başını
kaldırdığında, eli ile saçını bir omzunda toplamıştı. Beril’ in gözleri o an;
sol elmacık kemiğinin üzerinde, üç parmak büyüklüğündeki morluk ile göz göze
geldi.
“Aman Allah’ ım, yüzüne ne oldu böyle?” gözleri
kocaman bir hale gelmişken, sanki dehşete tanık oluyor gibi bir ifade hâkimdi
yüzünde.
“Bir kızla tartıştığım sıra itiş kakış esnasında
masaya çarptım. Diğerlerine de anlatacağım, sen de onlarla öğrensen olmaz mı
Beril?” maruz kaldığı bu kötü durum karşısında, Beril onun elbette üzerine
gitmek istemedi. Onu ona ne yararı olacaktı ki?
“Pekâlâ, tamam”
“Gitmeden önce otoparkta bekleyen şoföre, onunla
gitmeyeceğimi söylememiz lazım” saçlarını eski haline getiren Beren, yüzündeki
yara için saçlarını siper ediyordu.
“Tamam, ben hallederim” sözlerinin ardından arabadan
inmiş ve okulun otoparkını bulduktan sonra gözleri etrafta şoförü aramak için
gezindi. Arabada bekleyen adam, ona doğru gelen bedeni tanımış ve ona doğru
geliyor olmasından ötürü arabasından inmişti.
“Beril Hanım” arkasından gelen ses ile irkilen
Beril, arkasını döndüğünde görmeyi beklediği şoför ile göz göze gelmişti.
“Bir sorun mu var, efendim” karşısındaki adam, en
az sevgilisi kadar uzundu ve Beril, bu tedirgin hali ile onun pek fazla
dikkatini çekmemeye çalışıyordu.
“Beren benimle gelecek, sen gidebilirsin”
“Ares Beyi, bu durumdan haberdar ettiğiniz mi,
efendim?” durup derin bir nefes alan Beril, düşünmek için zaman kazanmaya
çalışıyordu.
“Tam olarak deği ya-“ onun uygun bahaneyi bulmasına
fırsat tanımayan adam, paltosunun cebinden telefonunu çıkardı ve Ares’i arayıp,
onun aramayı yanıtlamasını beklemeye başladı. Aradan geçen biraz zaman sonra
ise Ares’ in sesi duyulmuştu.
“Söyle” aramayı yanıtlayan Ares, katı sesini
duyurmaktan geri durmadı.
“Efendim, Beril Hanım, Beren Hanımı almaya gelmiş.
Kendisi şuanda karşımda”
“Telefonu Beril’ e ver” onun emri karşısında adam
beklemeden yerine getirmiş ve telefonu Beril’ e uzatmıştı.
“Merhaba, Ares” dikkatli davranmaya ve telefonda
konuştuğu zeki adamın, sesinden herhangi bir şekilde şüphelenmemesini
istiyordu.
“Ters bir durum mu oldu, Beril?”
“Hayır, sadece yakınlarda işim vardı. Bende Beren’
e sürpriz yapmak istediğim” ona karşı söylediği bu küçük yalan için bile vicdan
azabı çekmeye başladı Beril. Onu kandırmak hoşuna gitmemişti.
“Pekâlâ, tamam” konuşmaları son erdiğinde Beril,
telefonu yeniden sahibine uzatmıştı. Karşısındaki adamın konuşması Ares ile
devam ettiğinde, görüşmenin sonunda adam Ares’ in sözlerini onaylayarak,
telefonu indirmişti.
“İyi günler efendim” Beril onu başı ile onayladığı
sıra adamın arabaya doğru ilerlediğini görmüş ve ağzından beyaz dumanlar
eşliğinde rahat bir nefes vermişti. Havada güçlü bir soğuk varken, terler
içinde kaldığını hissetti Beril.
Arabasına ulaştığında, Beren’ in sessizce
oturduğunu görmüştü. Onu bu hali ile kendini fazlası ile köşeye sıkışmış
hissediyordu Beril. Ona detaylıca soramıyor ancak bir an öğrenmek için büyük
bir kaygı içinde yüzüyordu. Konuşmamak ve onu rahatsız etmemek için büyük bir
çaba göstermişti.
Araba sonunda malikâneye ulaşmış ve ona ait olan
park yerine arabasını park etmişti Beril. Malikânenin kapısı aralanmış ve endişe
ile gelenleri karşılamışlardı. Beren’ in tek yaptığı mutfakta olan kızların,
masada karşılarına oturmaktı.
“Neler oluyor Beren?” büyük bir sabırsızlıkla soran
Selin’ in ardından başını kaldıran Beren, yarasını perdeleyen saçları geriye
çekmişti.
“Kim yaptı, bunu sana?”
“Aman Allah’ ım, ne oldu yüzüne?” daha birçok
şaşırma gösteren kızların ardından Beren, olanları onlara anlatmaya başlamıştı.
“Kütüphanede ders çalışıyordum. Yanıma bir kız
geldi ve abuk sabuk şeyler söyleyip, beni küçük düşürdü. Birbirimizi ittiğimiz
bir zaman o, düşerken beni de kendi ile birlikte çekti ve yüzüm masaya çarptı”
onun anlattığı ile öfkeye kapılan kızlar onun bu haline bakıp, canının ne kadar
yandığını görebiliyordu.
“Benim için
en önemli şey; bunu Ares’ in öğrenmemesi, onun karşısında bununla olmak ya da
onu bu tarz bir şey ile meşgul etmek istemiyorum. Hem o normal bir insanın
vereceği tepkiden çok daha fazlasını verecektir. Lütfen aramızda kalsın”
“Ama o kızın bir cezayı hak ettiğini biliyorsun
Beren” Selin’ in sözleri ile içi ürperdi, Beren’ in
“Aslında
ben, sizden bu durumdan Ares’ in haberinin olmaması rica edecektim” Beren
olanlar için yeterince yıpranmışken, bir de Ares’ in olaya dâhil olması
konusunda endişeye kapılıyordu. Kızlar birbirlerine bakarken, hiçbirinin de
bunu onaylamadığını gördüler.
“Olayı bize, en başından anlatır mısın Beren? Sen
genel olarak sakin bir insansın, nasıl oldu da bugün böyle bir gün yaşandı.
Sanki canın acısı yanağındaki izden değil gibi. Haksız mıyım?” Selin’ in
sözlerine diğer kızlarda katılıyordu. Sanki Beren için çok daha fazlası vardı.
“Ben bunu öylece nasıl söyleyebilirim, bilmiyorum”
kızların gözleri o an, birbirine eziyet eden Beren’ in ellerini izliyordu. Göz
kenarlarına akın akın, doluyordu gözyaşları.
“O kız sana ne söyledi, Beren?”
“Son zamanlarda okula geldiğim lüks arabaların,
fazla dikkat çektiğini ve anne ve babamın hayatta olmamasından dolayı, iyi bir
hayat sürmek için seçtiğim mesleğin her an gün yüzüne çıkacağını söyledi”
sesini titreyerek dile getiriyordu Beren. Bu sözleri duyan kızlar, böyle bir
şeyi duyacaklarını hiç ama hiç tahmin edemediklerinden hayli afallamıştı. Tüm
kelimeleri hiçlikte kaybolmuştu sanki.
“Bana güzelliğimin bedeli olarak, cüzdanı kabarık
adamlardan ne kadar para aldığımı sordu” hıçkırıkları böldü sözlerini. Bunları
söylerken bile büyük bir utanç içindeydi. Bu maruz kaldığı şey onu fazlası ile
yıpratmış ve etkisi altında bırakmıştı.
“Ben hayatımın hiç zamanında bu kadar küçük
düşmemiştim. Bu çok fazla-“ sarsılan omuzlarını izleyen kızların her biri
ayaklanmış ve onun yanına yaklaşmışlardı.
“Ben öyle biri değilim. Hakkımda böyle nasıl
düşünürler?” kollarının ona sıkıca saran kızlar, biraz olsun iyi olması ve
sakinleşmesi için dua ediyorlardı. Onun kendini nasıl hissettiğini anlamaya
çalışıyor ve bunu ona yaşatan kızdan ötürü hayli öfkeleniyorlardı.
“Bu sözleri sadece senin canını yakmak için
söylediğini biliyorsun Beren. Bu hale gelerek, neden onun amacına ulaşmasını
sağlıyorsun?” onun ağlamaktan kızarmış olan yüzünü kendine çeviren Selin, onun
gözlerinden akan yaşlara bakarak söylemişti. Yarası her geçen saniye daha da
koyulaşmaya başlamış ve kötü bir görünüm kazanmıştı.
“Lütfen, bundan Ares’ e bahsetmeyin, onun haberi
olmasın”
“Bunu yapmamızın imkânı olmadığını, bizim kadar iyi
biliyorsun Beren” Nilay’ ın sözleri ile daha da büyüyordu, Beren’ in içini
kaplayan korkusu.
“Bu inan bana hiçte doğru olmaz” sırtında İdil’ in
elini hissettiğinde, kulaklarına da onun sesi dolmuştu.
“Eğer saklamak için birkaç bahane sıralayıp onu
şüphe itersen, her şey açığa çıtığı zaman bundan sonra gözlerine her daim şüphe
ile bakmaya başlar” onun ikna etmeye çalışıyorlar olsa da, Beren’ in söylediği
gibi olmayacağına iyi biliyorlardı. Yüzündeki o belirgin iz anında her şeyi ele
verecekti zaten.
“En azından yüzümdeki bu yarayı biraz olsun makyaj
ile kapatırım. Ufak bir tartışma olduğunu söyler, durumu toparlarım”
“Onu artık tanıyorsun Beren. Her şekilde vereceği
tepkiye de, bizim kadar iyi biliyorsun. Ares, tartıştığın ya da yüzünde ki bu
yaranın derdi için değil, onun öfkesi sana karşı; öfke dolu gözler, canını
acıtan sözler ve seni bu hale getirme düşüncesi ile etrafta dolaşan o
zihniyete, hesabını sormak isteyecek” Selin’ in sözlerinin haklılığı
karşısında, Beren’ in omuzları düşmüştü. Daha fazla diretemedi.
“İstersen, gidip bir duş al. Bu seni daha da
rahatlatacaktır sonra da biraz uyumaya çalış” Beril’ in sözlerini
onayladığında, oturduğu sandalyesinden kalmış ve ardından mutfaktan ayrılmıştı.
Kızlar ise mutfakta öylece kala kalmış ve bunun üzerine söyleyecek söz
bulamamışlardı. Öylece oturdukları sıra malikâne duvarları arasında zil sesi
duyulmuştu. Gelen kişi hakkında bir tahminleri olan kızların içinde kapıyı açma
görevini İdil üstlenmişti.
“Hoş geldin, hayatım” elleri poşetlerle dolu olan
sevgilisini karşılayan İdil, içeri geçmesi için kapıyı tamamen açık tutmuştu.
“Hoşbulduk sevgilim. Kapıyı örtme, biraz daha poşet
var” sevgilisini başı ile onaylayan İdil, onunla birlikte mutfağa ilerlemişti.
Cenk, mutfağa girdiği sıra erken bir saatte kızların evde olmasını ve ortamdaki
keyifsiz havayı fark etmişti. Ancak kapının önüne, şirketten çağırdı, alışveriş
için ona yardım eden adamın bıraktığı poşetleri alıp, içeri taşımak için
mutfaktan ayrılmıştı. Bu birkaç tekrarın ardından sonunda poşetler bitmişti.
“Beni arabada bekle” karşısındaki çalışana
söylediğinde, adam onu başı ile onaylamış ve Cenk kapıyı örterek, yeniden
mutfağa girmişti.
“Bugün restorana gitmeyecek miydiniz?” mutfak
kapısına dayanmış ve bir ayağını, diğer ayağının üzerinden geçirip, yan tutmuştu.
Kollarını birbirine geçirip, bedenine yaslamış ve karşısındaki kızların yüzünü
izliyordu.
“Zaten gittik sevgilim. Ama kar yağışı durmadığı
için pek fazla müşteri yoktu. Biz de eve gelelim dedik” İdil, sevgilisinin
kuşku dolu bakışları karşısında, onun sözleri ile ikna olmasını umuyordu.
“Beril, neyin var. Canın sıkkın gibi?” sevgilisinin
sözlerini dinlediği sıra gözleri Beril’ e takılmış olan Cenk, onun her daim
neşeli ve gürültücü olmasına karşın, şuan hayli sessiz oluşundan kızların
halini daha da garipsemişti.
“Yok, iyiyim. Başım ağrıyor biraz” bir dirseğini
masaya dayamış ve yumruk yaptığı elinede, başını yaslanmış olan Beril,
sözlerinin ardından bu görüntüsü bozmuştu.
“Ağrı kesici aldın mı?” Cenk, kardeşine ilgi ile
sorduğunda, Can’ ın şuan bu ortamda olsa, onun için ne kadar endişeye
kapılacağını düşünüyordu.
“Sen merak etme hayatım, Çağla ona masaj
yaptığında, bir şeyi kalmayacaktır” sevgilisini meraklı bakışları Beril’ in
üzerine gezinirken, İdil, onu bu konuda
rahatlatmak istedi.
“Peki, öyleyse ben çıkıyorum. Listede yazanlardan
biraz daha fazla şey aldım, yine de eksik varsa beni ararsınız” kızlar onu başı
ile onayladığında, Cenk mutfaktan çıkmak için hareketlenmiş ve sevgilisi de onu
takip etmişti.
“Dikkatli
git” Selin, çift kapından çıkmadan hemen önce söylemiş ve Cenk ona bakıp,
sözlerini başı ile onaylayarak gözden kaybolmuştu. Kapının önüne ulaşan çift,
vedalaşmış ve İdil sevgilisinin uğurlayıp, yeniden kızların yanına dönmüştü.
“Ben, Beren’ e bakayım” Beril, oturduğu
sandalyesinden kalmak için hareketlendiği sıra Selin’ in sözlerinin ardından olduğu
yerde kalmıştı.
“Onun biraz yalnız kalmasına müsaade etmeliyiz
Beril. Bırakalım da biraz toparlansın” Beril’ in yeniden sandalyesine yerleştiğinde,
buruk bir ifade ile onu onaylamıştı.
“Bu konudan gerçekten Ares’in haberinin olması
gerekiyor mu? Yani bunu kendi aramızda halledemez miyiz?” Çağla’ nın sözlerinin
ardından mutfaktaki tüm gözler ona dönmüştü.
“Eğer ondan saklama gibi bir çabaya girersek çok
büyük bir hata etmiş oluruz. Bu kızın sadece bununla sınırlı kalacağının
garantisi yokken, daha kötü bir durum yaşanırsa, ondan sonra Ares’ in yüzüne
nasıl öylece bakabiliriz?” Selin, Cenk’ in getirdiği poşetlerin yanına varmış
ve içlerini boşaltmaya başladığı sıra bir yandan da, Çağla’ nın sorusunu
yanıtlıyordu.
_
Güneş gökyüzünden kaybolmuş ve karanlığın her geçen
saniye biraz daha koyu hali şehri ele geçirmişti. Kızlar market poşetlerini
boşaltıp, malzemeleri yerlerine yerleştirdikten sonra işleri bitmiş ve mutfak
masasına kurulmuşlardı. Daha sonra Çağla, her birine kahve hazırlamış ve kızlar
sohbet esnasında kahvelerinin tadını çıkarmaya koyulmuştu.
Beren tüm bu zaman içerisinde, odasında kalmayı
tercih etmiş ve bu sırada da, onu rahatsız eden kimse olmamıştı. Okuldan gelip,
yukarıya çıktıktan sonra banyoya girmiş ve adımları aynaya yönelmişti.
Yüzündeki morluk her geçen dakika daha kötü bir hal alırken, artık korkunç bir
görüntüye bürünmüştü.
Yanağını lekeleyen izin üzerinde parmağını
gezdirdiği sıra sızısını hissediyordu. Parmaklarının ucu ile hafif hafif
dokunurken bile acısı katlandıkça artıyordu. Bu izin kolayca geçmeyeceği hissi
ile doldu aklı. Ares’ in öğrenmemesi için kızlara makyaj ile kapatabileceğini
söylediği için o an bunun kesinlikle işe yaramayacağını fark etti. Hafif donuşu
ile bu denli sızlayan yarası, makyaj için maruz kalacağı darbelere nasıl olurda
dayanabilirdi?
Aldığı ılık bir duşun ardından tekrar odaya döndü
ve üzerine giydiği rahat kıyafetlerin ardından sevgilisi ile birlikte
paylaştığı yatağa uzanıp, gözlerini örtmüştü. Gözlerinin önünde maruz kaldığı o
şeyler yeniden canlandı.
Olay anı
Beren,
hocasının sözlerini dikkatle dinlediği ve çoğu kez notlar aldığı önemli bir
dersten çıkmıştı. Şuan için birkaç saatlik boşluğu varken, o bu boşluğu;
eksiği olduğu birkaç konu üzerinde çalışarak değerlendirmek adına, adımlarını
kütüphaneye yönlendirmişti.
Kütüphanenin
kapısını aralayıp içeri girdiğinde, kendine uygun bir masa bulmuş ve oraya
doğru ilerlemişti. Kendisine gerekli olan ders notları ve birkaç kitabı
çantasından çıkarıp, masanın üzerine açtıktan sonra eksiklerini kapatmaya
koyulmuştu.
Aradan
geçen kısa bir zamanın ardından duyduğu ses ile başını kaldırmış ve sesin
sahibine bakmıştı.
“Merhaba”
karşısındaki bu kızı birkaç kez ortak derslerinde görmüştü. Ancak onun
hareketlerinin farkında olan Beren, hiçte iyi bir izlenim sunan bir insan
olmadığını düşünüyordu. Takındığı tavır ile onun çevresine karşı yukardan bakan
biri olduğunu fark edeli uzun zaman olmuştu. Ancak şuan onunla konuşmak için
masasına gelmiş bu kız için şaşırmadan edemedi. Zira o kendini üst rütbeden
görüyorken, Beren gibi okulda devamlı ders peşinde koşan biri ile neden
konuşmak istediğini anlam veremiyordu.
“Merhaba”
sesine yansıtmadığı şaşkınlığından memnun olmuştu Beren. Masasından oturuyorken,
başında dikilen bu kızın yüzüne aşağıdan bakıyordu.
“Biz
direkt olarak daha önce tanışmadık, seninle birçok ortak dersimiz var. Bu arada
isim neydi, canım?” karşısında boş sandalye olmasına rağmen başında dikilen bu
kızın sözleri ile gözlerini devirmemek için kendi ile mücadele etti Beren, o
an. Karşısındaki bu kızın nasıl bir insan olduğu, onun konuşma tarzından ve
dışarıya yansıttığı hareketlerinden anlamak, pekâlâ mümkündü. Ancak o an
şöylede bir durum vardı ki; Beren,
karşısındaki bu kızın devamlı olarak arkasında kalan masaya bakmasının ardından
başını o yöne çevirmiş ve onları izleyen üç kızın gözleri ile denk gelmişti.
Ortada bir şeylerin döndüğünü anladı o sıra.
“Adım
Beren” elinde kalan kalemini, açık kalan not defterinin üzerine bırakmış ve her
ne söyleyecekse söyleyip, onu rahat bırakması için gözlerini kıza çevirmişti.
“Evet,
şimdi hatırladım. Zaten biliyorsundur ama ben de Yağmur” elini sıkmak için
herhangini bir haraketlilik göstermemiş olan kızı, tuhaf karşıladı.
“Aslında
sana sormak istediğim bir konu var. Sadece ben de değil, birçok arkadaşımda, bu
konuda hayli meraklanıyor” onun sözlerine karşılık olarak Beren, devam etmesini
isteyen bir ifade ile başını salladı.
“Fazlası
ile cesur davranıp, okula her gün farklı bir araba ile gelmeye cesaret ediyorsun
ama hala burada oturmuş çalışkan kız pozları vermekten vazgeçmiyorsun”
karşısındaki kızın sözlerinin anlamı bulamayan Beren, öylece onun yüzündeki
alaylı ifadeye bakıyordu.
“Neyi
kastettiğini anlayamadım?” onun sözlerini hiçbir anlama sığdıramamış olan
Beren, bu sözlerinin nereye varacağını merak etmeye başlamıştı.
“Şunu
söylemeye çalışıyorum tatlım…” sözleri ile birlikte ellerini masanın üzerine
dayayan kız, on sözünün ardından Beren’ e doğru eğilmişti.
“Birlikte
olduğun o kabarık cüzdanı olan adamların, seni okula bırakırken, kullandıkları
lüks arabalar fazla dikkat çekmiyor mu, sende?” Beren’ in yüzüne eğilen belini
doğrultmuş ve ona yeniden yukarından bakmaya başlamıştı. Beren’ in yan tarafına
doğru birkaç adım attığında, kollarını bağlayıp, onun yanına yaklaşmıştı.
“Ama
bilmen gerek ki, bu konuda gerçekten hakkın var. Alıp, sahip olmak istediği şey
için bedel ödemeli, bir insan. Biz bunu nakit ya da kredi kartı ile yapıyor
olsak da, sen çok daha farklı bir ol izliyorsun” kız, sözlerine devam ettiği bir
vakit; ellerini çözüp, belinin iki yanına koydu.
“Aileni
kaybetmiştin değil mi? Hayatını lüks bir şekilde yaşamak istiyorsun, seni
anlıyorum. Ama bana artık fazla dikkat çekiyorsun” belini biraz büküp, sözlerine
yeniden başladı.
“Gerçekten
güzel bir kızsın, merak ediyorum da, bu güzellik için ne kadar bedel
istiyorsun?” duyduğu bu iğrenç sözleri ardından Beren’ in gözlerine inen öfke,
her geçen saniye büyüyordu. Beyninde şimşekler çakıyordu. Elini şiddetle masaya
vurup, tok bir gürültünün kütüphanesinde yankılanmasını ikisi de umursamadı.
“Sen
benimle, ne biçim konuşuyorsun?” gözlerinden bir ejderhanın ağzından dışarı
ulaşan kırmızı alevler çıkıyordu sanki konuşurken.
“İstediğim
gibi kon-“ Beren ellerini masaya bu kez daha güçlü vurup, onu durdurdu.
“Sakın
hakkımda tek kelime dahi etme!”
“Hadi, ya
ne yap-“ onun hızla başından gitmesi için uyaran Beren, aynı zamanda göğsünden
itip, birkaç adım gerilemesine sağladı.
“Uzak dur
benden” kütüphanede olan gözler onlara döndüğünde, bunu umursamadı Beren.
“Oyununun
ortaya çıkmasından mı korkuyorsun?” kız tekrar yaklaştığında, Beren’ de onu
yeniden itmek için tüm gücü kullanmış ve yere düşen kızın, onun kolunu tutacağını tahmin etmemişti. Kızın üzerine düşmeden hemen önce ders çalıştığı
masanın ucuna denk gelmişti. Çevrede onları izleyen gözler hemen yanlarına
gelmiş ve onları birbirinden ayırıp, uzaklaştırdı. Beren onu tutan ellerinden
kurtulduktan sonra defterini ve kitabını çantasına sıkıştırıp, odadan ayrıldı.
Beren’ in
kütüphaneden ayrılan adımları kaçar gibiydi. Hemen kendini kattaki lavaboya
attı. Boş olan tuvaletlerden birine girmiş ve klozet kapağını kapatarak üzerine
oturmuştu. Bir ağlama kuşattı onun bedenini, öyle bir ağlama ki; şiddetli
yağmurun yağarken, çıkardığı o gürültülü ses gibiydi. Beren bu sözleri hiç hak
etmediği için kırılmış ve ruhu zedelenmişti.
Boğazına
saplanan bir ağrı ile baş etmek zorunda kalırken, nefes alamadığından neredeyse
emindi Beren. Bedenini saran titreme ise bir türlü durulmuyordu. Uzun bir zaman
orada öylece oturan Beren, aynanın karşısına geçtiğinde, yanağındaki kırmızı
izi görmüştü. Daha sonra yüzünü dikkat ederek yıkayan Beren, elleri titreyerek
Beril’ i aramıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder