Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 48. Bölüm




“İyi geceler Ares” yastığın yanında öylece duran sevgilisinin eline uzanan Beren, onun avucuna yumuşak bir öpücük bahşetmişti.

“İyi uykular güzelim” Ares’ de sözlerinin ardından, sevgilisinin elini kendine çekip, onun yaptığı gibi bir kelebeğin güzeller güzeli bir çiçeğin kokusunu içine çeker gibi bir öpücük bırakmıştı. Saat ilerlemiş ve yanında tatlı bir uykunun kolları arasına giren sevgilisinin yanına, uykuyu es geçiyordu Ares.

Mehmet Beyin neden aradığını, neden böyle büyük telaşa kapıldığını düşünüp, duruyordu. Ali Özyurt’ un oğlunun intikamını almak için ne kadar ilerdi gidebileceğini ve savaşa nasıl başlayacağının soruları ile doluydu aklı. Kutuları restorana gönderdiği için hedef aldığı kişilerin kızlar olduğu ortadaydı. Adam için restorandaki kızları hedef almak daha kolaydı.

Sırtının üzerine sıkıntı ile döndüğünde, bir kolunu başının altına almıştı. Restoranın güvenle korunduğundan emin olması gerektiğini düşünüyordu. Başını yana çevirip, huzurla uykusunun tadını çıkaran güzel sevgilisinin yüzüne baktı.

Aklında dolaşan korkunç, çirkin düşüncelerle onun yanından durmanın ona karşı haksızlık diye düşündüğünden rahatsız olup, yataktan onu uyandırmamaya dikkat ederek, ayrıldı. Kirli aklından geçen şeyler ile onun yanında olmak istemiyordu.

Yataktan katlıktan sonra giysi dolabına yönelip, içinden bir şort ve kalın askılı bir tişört çıkardı. Banyoda üzerini değiştirdikten sonra rahat düşünebileceği yer olan spor salonuna, sessiz ve dikkatli adımlarla ulaşmıştı.

Karanlık odaya ulaştığında, kapıdan biraz uzakta olan anahtara uzanıp, odanın aydınlanmasını sağladı. Daha sonra ise üzerindeki askılı tişörtü teri ile kirletmemek için çıkarıp, yürüme bandının koluna asmıştı. Boks torbasının önüne geçtiğinde, elinde herhangi bir eldiven takma gereği duymamıştı zira çıplak el ile çalışmaktan çok daha keyif alıyordu.

Siyah torbayı sert yumrukları ile sarsmaya başladığında, bedenine dolan enerjinin de farkına varıyordu. Her attığı yumruk, bir sonraki yumruğundan daha ağır olarak değiyordu, torbaya. Sert ve hızlı yumrukları ile bir şeyin hıncını çıkarıyordu sanki.

Yaşanmış olan her şeyi aklında yeniden canlandırıyor ve tüm her şey için bir çözüm arıyordu. Beren’ den duyduğu o sözleri unutmamıştı. Son zamanlarda, kardeşleri onun canını birçok kez sıkmıştı. Ve Ali Özyurt ile Mehmet amcası her şey üst üste geliyor ve Ares içinden çıkmak istercesine, karşısındaki torbayı çıplak yumrukları ile sarsıyordu.

_

O gece malikânede uyuyamayan tek kişi Ares değildi. Beş erkekte o gece uyumamakla sınanıyordu. Uzun saatlerce, yanlarında uyuyan bedenleri uyandırmamak adına yavaş hareketler ile yataklarına dönüp duruyor ancak hala uyku onlara uğramamakta diretiyordu.

Yataktan ayrılma kararı ile ayaklanmış ve ardından da odadan çıkmıştı, her biri. Kapının önünde karşılaşan beş erkekte birbirlerini gördükten sonra iri gözlerle birbirlerinin yüzlerine bakmıştı. Yüzlerindeki ifade ile her biri de, aynı dertlerle beyinlerinin meşgul olduğunu anlamıştı.

“Anlaşılan bu gece hiçbirimizi uyku tutmamış” Egemen, odanın kapısına yaslanmış ve kollarını birbirine dolarken, kardeşlerinin yüzüne bakmıştı.

“Onun kızgınlığı geçene kadar da, tutmamaya devam edecek galiba” iki eli de eşofmanın cebinde olan Anıl, kendi odasının önünden birkaç adım ileri giderek söylemişti.

“Konuşmak için uyandırsak, çok kızar mı?” Cenk’ in gözleri Egemen’ e dönmüşken, Can’ da anında gözlerini ona çevirdi.

“Gerçekten onun şuanda uyuyor olabileceğine, ihtimal veriyor musun?”

“Büyük bir ihtimal spor salonundadır. Hadi, bizde gidelim” Mert’ in sözlerini onaylayan kardeşler, teker teker, merdivenlerden aşağıya inmeye başlamıştı. Bodrum katına ulaşan erkekler, spor salonunun önünde, kulaklarına dolan güçlü yumruk sesleri ile öylece kala kaldılar.

“Rahatsız etmesek mi, acaba?” Anıl endişeli sesini gizleme gereği duymadan söylemiş ve onay almak için kardeşlerinin yüzüne bakmıştı.

“İçerideki seslere bakılırsa, girmeden önce birbirimizle vedalaşsak; iyi olacak” Can bu sözlerinin ardından daha da endişelenen Cenk, ona kötü bir ifade ile bakmıştı. Gözler genel olarak Egemen’ in üzerinde gezinip, onun bir eşy söylemesini beklerken, Mert’ in dahi ifadesinden endişesi anlaşılıyordu.

“Hadi” Egemen’ in bu sözünün ardından geri dönmeyecekleri kesinleşmiş ve ileri doğru gidip, kapının kulpunu aşağıya indirmesinin ardından kapı aralanmıştı. Kapının önündeyken bile duydukları yumruk sesleri ile endişeye kapılan kardeşler, şimdi aralanmış olan kapı ile yalın hali ile işittiler, o korkunç sesleri. İçeriye teker teker, girip son girenin ardından kapıyı örtmüşlerdi.

Artık Ares karşılarındaydı. Üstsüz hali ile bedenin üst kısmındaki yara izleri gözlerinin önündeydi. Attığı yumruklardan dolayı belirginleşen kasları sayesinde sanki daha da öfkeli bir hali varmış gibiydi. Gözleri istemsiz olarak, Ares’ in yara izlerinin üzerinde dolaşıyordu. Onun bundan nefret ettiğini bile bile o korkunç yara izlerine bakmadan edemedi, hiçbiri de.

Her gördükleri zaman bir ürperti esir alıyordu bedenlerini. Bu yaraların taze olduğu ve üzerinden oluk oluk kanın aktığı zamanlara şahit olan bu kardeşler, yine o günlere dönüyordu. Ares odaya giren kardeşlerini fark etmiş ama yumruklarını henüz kesmeden devam etmişti.

Daha sonra birkaç daha güçlü yumrukları ile torbayı sarsmasının ardından attığı sert yumruklardan dolayı elinin üzerinde br yırtılma meydana gelmiş ve kırmızı, ince bir çizgi kolundan aşağıya, zeminin üzerinde iz bırakıyordu. Torbayı durdurduğu sıra kardeşlerinin olduğu tarafa dönmüştü. Ares onların yüzüne baktığında, her birinin de gözlerinin yara izlerinde gezdiğini görebiliyordu. Normal zamanda anında üzerine tişörtünü geçirir ve birazda olsa onlardan bunu gizlemeye çalışırdı. Ancak o an Ares, kardeşlerinin gözlerinin, yara izlerinde biraz daha oyalanmasını istedi.

“Uyuyor olmalıydınız” ses tonundaki mesafe bir uçurum kadardı. Sert rüzgârlara maruz kalıp, saçın başın dağıldığı, konuştuğunu bile duyamadığın rüzgârlarla kuşatılmış, bir uçurumda gibi hissetti kardeşler. Onun bu hali ile sert bir sopanın sırtına vurulduğunu hisseden Egemen sanki o sopanın tehditi ile konuşuyor gibi araladı dudaklarını.

“Bizim-“ gerginliği yüzünden ses tonundaki değişimi normale çevirmek için boğazını temizledi.

“Bizim, seninle konuşmak istediğimiz şeyler var” doğru kelimeleri bile dışarı ulaştırabildiğini sorguladı Egemen. Ares, hayır diyebilir ve odalarına gönderebilirdi. Bunun yaşanmaması için dua etti, diğerleri.

 “Dinliyorum” yüzündeki sert ifadesi ile onu gören herkes öfkeli bir adama tanık olabilirdi. Onun bu tavırları, sert ses tonu ve gözler önüne serdiği yara izleri ile kim doğru kelimeleri aklında toparlayıp, dışarı ulaştırabilirdi? Yan yana olan Can ve Anıl, birbirlerinin yutkunma seslerini işitmişlerdi.

“Biz-“ Egemen doğru kelimeleri aradıkça sanki her biri, bir yerlere saklanıyor gibiydi. Onun karşısına geçip, olanlar için durumu toparlamaya yönelik konuşacağı şeyleri, defalarca aklından geçirmiş olsa da, onları bir türlü bulamıyordu.

“Yapmamalıydık-“ Egemen’ in devam edemeyeceğini fark eden Mert, araya girmek ve kendi bir şeyler söylemek istemişti ki, karşısında sert ifadesi ile duran Ares ile göz göze geldiğinde; daha fazla şeyler çıkmamıştı dudaklarından.

“Hata ettik” bu kez sözü devralan Can olmuştu ki, tüm sözleri bu kadar ile sınırlı kaldı. Zira söze başladığı sıra gözleri; Ares’ in iki göğsünün arasından göbeğinin aşağısına kadar uzanan derin yara izine takılmıştı.

“Aptalca davrandık” sırası ile bir şey söyleyen kardeşlerinin ardından Anıl’ da durumu toparlamak için bu kadar sözler edebilmişti.

“Bize öfkeyle bakma Ares” Cenk, sözlerinin ardından başını eğmiş ve dolan gözlerini saklamak istemişti.

“Bir boksör, dünya şampiyonu olup, kemer kazanmak için ağır bir antrenman programı uygular. Ardından maça çıkıp, zorlu geçen mücadelenin ardından rakibini nakavt eder ve kemerin sahibi olur. Bundan birkaç ay sonra kemer koruma maçına çıkmak zorundadır ve şimdiki rakibi daha güçlü ve tecrübeli olacağı için antrenmanı bir öncekinden daha zordur” sözlerine başlayan Ares, odadan aynı çizgi üzerinde, bir ileri, bir geri giderken, kardeşleri de, onu gözleri ile takip ediyorlardı.

“Sonunda maç günü gelir ve gece gündüz antrenman yapıp, kaybetmemek için korumakla mükellef olduğu kemerini rakibine kaptırmamak için onun karşısına güçlü durmayı hedefler. Ringe çıkar ve hakem ikisini ortaya çağırıp, birbirlerini selamlamalarını isteyip, işareti ile maçı başlatır.

On iki raunt sürecek olan bu müdahalede, ilk üç rauntta puan alan rakibi olsa da, daha sonra toparlar ve on birinci raunda kadar hakemler puanı ona verir. On birinci rauntta ise artık rahatlar ve kemerinin kendinde kaldığına emin gözlerle bakar. Zira rakibinin yüzü oldukça hasarlı ve sol kaşı yumruklardan dolayı açıldığı için gözü kapanmış bir hale gelmiştir” adımları durmuş ve kardeşleri ile tek tek göz göze gelerek dile getiriyordu.

“On birinci raunt başladığında, kemerin sahibi oldukça rahat davranır. Rakibine sağlam birkaç yumruk attığında, onun nakavt olacağından emindir. Maçı kazandığından ve kemerinin kendinde kaldığından fazla emin davranan adam buna kendini fazla kaptırmaya başlar.

Karşısındaki rakibi artık yumruklarından kaçamaz hale geldiğinde, onun indirdiği sağ gardını fırsat görür ve güçlü bir kroşe ile onu nakavt etmeye odaklanır. Ve o sıra kendi gardını da, indirdiğinin farkında olmaz.

Rakibi bitmiş haline ve yumruğunun boşa gitme olasılığını göze alarak, kemerin sahibine son kalan tüm gücünü kullanarak, sağlam bir yumruk atar. Ve o anda hiç beklemediği yerden gelen yumruğun etkisi ile kemerin sahibi sendeler ve bundan güç alan rakibi tekrar bir yumruk daha atarak, onun yere düşmesine sebep olur” durup nefeslendiğinde, karşısındaki kardeşlerinin de, meraklı gözler ile onun sözlerinin devamını beklediği görür.

“Beyninde şalter inmiş, kulaklarına koca salonun sesi bir uğultu gibi gelir. Kendine gelmeyi başardığı o ilk an; ona doğru eğilmiş olan hakemin saydığını görür. Yedi, sekiz, dokuz ve hakem elini kaldırıp, maçı bitirir.

Kemerin sahibi olan boksör, biraz önce kendinde kalacağından emin olduğu kemerini, o bitmiş ve oldukça hasar almış yüzüne rağmen kendini nakavt ederek kazanan rakibine kaptırır. Ve anonsör kazananın adını kendinin değil de, rakibinin adı olarak açıkladığında, tüm uğraşının kendi aptallığı yüzünden kaybettiğinin gerçeği ile evine eli boş hali ile geri döner. Kazanmak ve elinde tutmak için gece gündüz uğraş verdiği kemer artık başkasına aittir” sözleri biten Ares, birkaç adımla kardeşlerine yaklaşır ve tam olarak onların karşısında, bedenindeki yara izleri gözler önündeyken, öylece durur.

“Bizim antrenmanımız da, ringdeki maçımız da, bir boksöre göre daha acılarla dolu, daha sancılı” eli ile bedenini işaret ettiğinde, bu sözlerin ardından gördükleri bu yara izlerinden dolayı ürperti geçti kardeşlerin üzerinden.

“Bu yüzden kazandığımız ve elimizde tuttuklarımızı, boş bir anın kurbanı edemeyiz. Onu rakibimizin gözünden bile sakınarak, korumalıyız. Çünkü kaybettiğimiz an bizden bir kemer değil, ailemizi almış olacaklar. Gevşek davranıp, gardımızı indirdiğimiz her an, hakemi başımızda ve ondan geriye sayarken bulabiliriz” sözlerinin onlara ne kadar tesir ettiğini ve ne kadar pişman olduklarını gözlerinden görebiliyordu Ares. Birkaç adımla yürüme bandının yanın varıp, tişörtüne uzandı ve üzerine geçirip, yara izlerinin büyük bir kısmını kardeşlerinin gözlerinden sakındı.

“Hadi, şimdi hepiniz yataklara. Yarın birçok toplantı var. Eğer uyuklayanı görürsem. Fazla mesaiye kalır. Ona göre” işaret parmağını tehditkâr bir tavırla salladığında, onun yüzündeki ufak gülümseme ile rahat bir nefes verdi kardeşler. Ve bu da anında onların yüzüne de yansımıştı.

Ares, kardeşleri odadan ayrıldıktan sonra biraz daha orada vakit geçirmişti. Onun odasına çıktığı sıra güneşin doğmasına henüz birkaç saat vardı. Banyoya girip, birkaç dakikalık bir duşun ardından yatak pijamalarını giymiş ve sessiz hareketler ile sevgilisinin yanına uzanmıştı.

Yan dönüp, dirseğinden destek alarak sevgilisinin yüzüne doğru eğilmiş ve onu uyurken izlemişti. Uyurken bir çocuk kadar masum ve hiçbir kötü düşüncenin onu kirletmediği güzel sevgilisini içine huzur dola dola, izledi.

Bedenini saran rahatlama ile sanki ilkbaharda açan çiçeklerin kokusuna maruz kalıyordu. Onun yüzüne bakmak, onunla konuşmak, onun sesinden adını duymak onun bedenini karşısındaki bu masum hali ilr mışıl mışıl, uyuyan sevgilisine esir ediyordu.

Onunla uyuyup, onunla uyanan Ares; evinden haftalarca uzak kalmış olan birinin evine kavuştuğu o an gibi hissediyordu. Evim evim, güzel evim… Oh be, insanın evi gibisi yok; kapıyı açıp, evi ile karşılaşmış ve dudaklarından bu sihirli sözcükler dökülmüştü sanki.

Evin, senin özgür alanındı. Senin düzenin, senin kurgun, senin dünyan gizliydi. Yalnız kalmak istediğinde, tüm gözlerden saklardı seni. Ya da davet ettiğin arkadaşlarını ağırlarken, sana eşlik ederdi. Beren’ in yanında olması da, Ares için böyle bir huzurdu. Beren, onun tutsak olduğu bu hayatta özgürlüğüydü. Kendi dünyası ve kendi düzeni saklıydı.

Kalbindeki sancılar ile yaşamaya mahkûm edilmişken, onun güzel gülümsemesi, Ares’ e biraz olsun nefes demekti. Sevgilisinin yastığın altında kalan eline uzana Ares, onun elini sıcaklığı ile ısınarak, uykunun etkisi altına girmişti.

_

Kar yağışının esiri olan şehirde, güneş yavaş yavaş, yüzünü göstermeye başlamıştı. Beren uykusunun yeterli geldiği bir zamanda gözlerini aralamış ve gördüğü ile şeyin Ares’ in uyuyan yüzü olmasından dolayı kendini, güne şanslı başlamış olarak saymıştı.

Daha önce karşılaşmadığı bu manzaranın öylece durup, keyfini çıkarmıştı. Alnı kırışmış ve gözlerini sıkıyor gibiydi. Elini kavrayarak uyumuş olan sevgilisi ile keyfi daha da artarken, elini sıkıca tutuyor oluşundan Beren, onun çokta huzurlu bir uyku çekmediğini fark etti.

Onun hayatının ne kadar zor olduğunu her geçen gün biraz daha öğreniyordu Beren. Onun sırtına yüklenmiş olan yükün bir türlü hafiflemediğini ve dünyanın ona biraz olsun rahat nefes aldırmadığı, her geçen gün daha çok idrak ediyordu Beren. Her gün yeni bir sorun, yeni bir sıkıntı bahşedilen bu insana, huzur hangi gün bahşedilecekti.

Boşta kalan elini sevgilisinin yüzüne çıkaran Beren, onun kırışmış alnına narin parmakları ile dokunduğunda, gevşediğine şahit olmuştu. Elini usulca onun yüzünde gezdirmeye ve rahatlatmaya devam etti, bir süre daha.

Artık yataktan kalkma zamanının geldiğini düşündüğü sıra yatakta doğrulmuş ve sevgilisinin yanağına, kuş tüyü kadar hafif bir öpücük bahşetmişti. Elini, elinden ayırdığı sıra yataktan kalkmış ve giysi dolabının önüne geçmişti.

Bugün için uygun kıyafetleri seçmiş ve daha sonra banyoda üzerini değiştirmek adımlarını yönlendirmişti. Banyoda güne başlamak için hazırlığı biten Beren yenide odaya geçtiğinde, sevgilisinin ilaçları aklına geldi. Onun dün ilaç içmek için kullandığı bardağı komodinin üzerinden alıp, odadan ayrılmıştı.

“Erkencisin” merdivenlere yöneldiği sıra arkasından gelen Nilay’ ın sesi ile gözleri ona döndüğünde, onunda odasından çıktığını gördü.

“Evet, bugün okulda biraz işlerim var” Beren’ in sözleri ile birlikte, iki genç kızda merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.

“Yoğun ve yorucu bir gün seni bekliyor o halde” Beren onun sözlerini ufak bir tebessüm ile karşılamış ve ardından daha sonra mutfağa ulaşmıştı.

“Günaydın” iki genç kız mutfağa girdikleri sıra Selin’ in kahvaltı için koşuşturduğunu görüp, aynı anda ona seslenmişlerdi.

“Günaydın” Selin o sıra uğraştığı işine ara verip, onlar ile göz göze gelerek, yanıtlamıştı. Nilay kahvaltı hazırlığına yardım etmek için buzdolabına yöneldiğinde, dolabın ne kadar boş olduğunu fark etmişti.

“Selin, dolapta birçok eksik var. Anıl’ ın yaşam kaynağı olan nuggetlar. Kutuda sadece dört tane kalmış” nugget kutusu ile dolaptan birkaç şey daha çıkaran Nilay daha sonra dolabın yanından ayrılıp, mutfak masasına yöneldi.

“Ben de bugün fark ettim. Daha önce nasıl fark etmediğime şaşıyorum. Hayır, bir de birkaç malzeme değil. Resmen buzdolabı bomboş olmuş ve ben bugün fark ediyorum” Selin içlerinden en mükemmeliyetçi biriydi. Her ne yapıyorsa yapsın, en güzelini ve en kusursuza yakın olanını yapmaya gayret ederdi. Hiçbir zaman yapılan hatayı kabul etmez bu yüzden biraz sert bir mizaca sahipti.

“Tamam, neyse ki olanlarla şimdilik idare edilir” onun nasıl bir huyu olduğunu bilen Nilay, bunu kendine sorun etmesinde, sözlerinin onu biraz sakinleştirmesini umdu.

“Zaten gerekli olan her şeyin listesini hazırladım. Evden ayrıldıkları sıra unutmadan Cenk’ e verelim”

“Unutmayız, merak etme” Nilay’ ın sözlerinin ardından tüm neşesi ile birlikte içeri Beril girmişti.

“Günaydın hanımlar, dedikoduya erken mi başladınız?” alayla söylediği sıra Beren’ in yanına ualmıştı.

“Sanada günaydın, çenesi düşük” ona kızgın bir çıkış yapan Selin, onun şaşırmasına neden olmuştu.

“Selin’ i kim kızdırdı ya?” başını Beren’ e yaklaştırıp, kısık sesi ile sordu. Selin’ i kızdırmak ya da öfkelendirmek son derece kaçınan Beril şuan gafil avlanmış bir haldeydi. Onun sert mizaca sahip olması nedeni ile elinden geldiği kadar onun gazabına uğramamaya çalışıyordu.

“Sanırım buzdolabı” aynı kısık sesi ile karşılık veren Beren, söylediğinin ardından Beril nasıl koca bir kahkahasını tutmaya çalıştığını gördü. Zira kızgın Selin’ in dikkatini üzerine çekmek gibi bir derdi katiyen yoktu.

“Ben Ares’ e su götüreyim” Beren sözlerinin ardından mutfak dolabından bir bardak alıp, su sebiline doğru ilerlemişti ki, Beril’ in sesini duydu.

“Ne için götürüyorsun? Bir şey mi oldu?” onun bu hızlı soruları karşısında, durup yüzüne bakarak yanıtladı onu Beren.

“İlaçlarını içmesi için”

“Ares ilaçlarını kullanıyor mu?” Nilay’ ın şaşırmış ifadesine bakan Beren, onun neden bu kadar şaşırdığını anlam veremedi.

“Evet, kullanıyor” aslında bir yandan da onlara hak veriyordu zira Ares gibi bir adamın bunu bile yapmak istemediği ve belki kendisi bu kadar üstelemese, ilaçlarını bile kullanmak istemeyeceğini biliyordu.

“Yuttuğundan emin oldun mu peki?” Beril’in ağzından çıkan bu söz ile öfke ile onun yüzüne baktı Selin.

“Beril!” Ares’ in bu güne kadar doğru olmayan bir şeyi dillendirdiğini ya da insanları aldatacak herhangi bir hareketine şahit olmamışlarken, Beril bunu böyle rahatça söylemiş olasını ayıplamışlardı.

“Üzgünüm ben sadece çok şaşırdığım için” söylediği şey ile saçmaladığını düşünen Beril mahcup bir gülümseme ile baktı diğerlerine. Beren ‘ de ona aynı karşılığı vermiş ve naif gülümseme göndermişti ona. Daha sonra ise sevgilisinin yanına dönmek için sulu bardak ile birlikte mutfaktan ayrıldı.

Odaya ulaşan Beren, boş bir oda ile karşılaştığında, sevgilisinin banyoda olacağını tahmin ederek odada ilerlemiş ve elindeki su dolu bardağı komodinin üzerine bırakmıştı. Tahmininde yanılmayan Beren, o sıra arkasından gelen kapısı ile sevgilinin banyodan çıktığına şahit olmuştu.

Üzerinde koyu gri bir takım elbise ile banyodan çıkan sevgilisi, tüm heybeti ile ona doğru ilerliyordu. İfadesinde kötü giden bir şeyler olduğunu fark edip, onu izleyen Beren, bunun yanında birde; bir büyünün etkisi altındaymış gibi gözlerini sevgilisinden ayıramıyordu. Sevgilisinin adımları karşısında varan bedeninin ardından durmuş ve Beren onun gözlerine yakından bakma şerefine nail olmuştu.

“Uyandığımda ilk olarak senin yüzünü görmek yerine, boş bir yastık ile karşılaşmayı hiç sevmedim, Beren” bu sözler karşısında afalladığını hissetti Beren. Böyle sözler ile karşılaşacağını o an hiç tahmin edemezdi.

“Ben-“ aslında sözlerinin devamı yoktu. Zira duyduklarından sonra aklı doğru düzgün çalışamaz bir hale gelmişken, elbette cümle kuramazdı.

“Karanlık ve kasvetli gecenin ardından doğan güneş ile huzuru hissedemezsen, ne anlamı kalır, güne başlamanın…” sevgilisine bir adım daha yaklaştı Ares. Nefesi elinden alındı Beren’ in. Nefes almasına ihtiyacı olmayan bir insandı o an. Yaşaması için gerekli olan her şey sevgilisinin bu birkaç sözünde gizliydi.

“Ben biraz erken uyandım. Sonra ilaçların için sana su getirmeye aşağaya inmiştim” Beren kendi sözlerinin ardından sevgilisinin yüzünde öyle bir gülümsemeye şahit oldu ki, yılları bu odanın içinde öylece akıp gitse de, ses etmeyecekti. Narin ellerine temas eden sevgilisinin soğuk ellerini hissettiğinde, Ares onun elini kalbinin üzerine dayayıp, sevgilisinin kalp atışlarını hissetmesine sebep oldu.

“Kalbimin sesinin duyuyor musun güzelim? Sana nasıl seslendiğini hissediyor musun? Bunun tek nedeni; sen gözlerime bakıyorsun diye…” elinin altında hissettiği sevgilisinin kalp atışlarına her hücresi şahitlik ediyordu. Gözlerinin en ücra köşelerinde kaybolup, hayatını orada yaşamak istedi Beren.

“Eğer sen yanımda yoksan, ben bu orağa sahip olduğumu bile unutuyorum güzelim” Ares sözlerinin ardından sevgilisinin sevilesi yanaklarının al al, olduğuna şahit olduğunda, tebessümü koca bir gülümsemeye dönüşerek onun yüzüne bakmıştı.

“İlaçlarını içmelisin” o an aklında toparlayıp, dışarı çıkarabildiği tek doğru cümle bu oldu, Beren’ in. Onun yüzünü keyifle izleyen Ares, onun elini serbest bırakmış ve Beren’ de elini onun kalbinin üzerinden indirmişti.

“Pekâlâ” onu onayladığı sıra komodinin yanına ilerleyen adımlarını takip etti. Beren’ in ise o an yaşadıkları bu birkaç dakika için tüm dengesi bozulmuş gibiydi. İlaçların yanın vardığında, üzerine etiketlere bakıp, sıranın hangisinde olduğunu kontrol etmeye başladı. Sırasını bulduğu ilaçları sevgilisinin içmesi için tabletten çıkarmaya çalışırken, onu izleyen Ares’ in elinin titremesine neden oluyordu. Bunu göz ardı edip, tabletten çıkardığı ilaçları sevgilisine uzattı. İlaçlarını içen sevgilisine bakan Beren ise o an ona söylemek için uygun anı beklediği şeyi dile getirmeye koyuldu.

“Benim, kahvaltıdan sonra okula gitmem gerek” bu sözlerini ağzından dökülürken, tereddütüde gözler önündeydi.

“Tamam” sevgilisinin yüzüne beklenti ile baktığında, onun sözlerine devamını bekliyordu Beren.

“Ne için?” sevgilisinden herhangi bir söz gelmediğinde, bunu ona kendi sormakta buldu çareyi.

“Okula gideceğini haber verdiğin için güzelim”

“Kahvaltıdan sonra çıkalım olur, mu?” ondan beklediği tepkiyi henüz alamadığı için, o tepkiyi alana kadar uğraşıyordu Beren’ in. İçini yiyor ve bedenini saran tedirginlik ile terlediğini hissediyordu.

“Artık okula sana tahsis edilen şoför ile gideceksin. O, sen okuldan ayrılıncaya kadar orada bekleyecek” ifadesindeki kararlılığı görebiliyor, ses tonunu saran katı tutumu fark edebiliyordu.

“Beni okula sen bırakmayacak mısın?” şaşkınlık dolu bir sesle sorduğunda, ağzının içinde acı bir tat belirmişti. Yutkunmak istemediği gibi ağzına biriken acılığı da, tüküremiyordu.

“Sen, insanların senin hakkında konuşmamasını istiyorsun, bende; senin güvende olduğundan emin olmak istiyorum. Bence en uygun orta yol bu, güzelim” öyle bir dökülüyordu ki bu sözler dudaklarından; cesareti olan varsa, bunu tersine çevirsin diye meydan okuyordu sanki.

“Ares, ben olanlar için gerçekten çok üzgünüm. Bunun için çok büyük bir utanç-“ sevgilisinin kollarını bedeninde hisseden Beren, daha fazla cümle kuramamıştı.

“Bu en uygun olanı Beren, kararım değişmeyecek” kuracağı hiçbir sözün işe yaramayacağını biliyordu. Onun bu kararını asla da değiştiremeyeceğinin de, farkındaydı. Bu yüzden onu başı ile onaylamaktan başka bir şey yapamadı Beren.

“Hadi, diğerlerini daha fazla bekletmeyelim” kollarını sevgilisinden ayrılan Ares, onun gözlerine bakmış ve ardından da elini kavrayıp, odanın çıkışına doğru ilerlemişti. Söylediği sözler en çok kendi canını yakıyordu oysa…

Hiçbir acı hissetmeyen adamın adımları gibi mutafa sevgilisi ile el ele ilerledi Ares. Mutfağa yaklaşan çiftin kulaklarına içeriden sesler geldiğinde, yine üç kafadarın birbiri ile uğraştığını anlayıp, tebessümde bulunmuştu.

“Ya kardeşim bıraksana tabağımı, benim onlar” tabağın bir ucunu Anıl, diğer ucunu Can tutmuş çekiştirip dururken, mutfak kapısından içeri girdi çift.

“Senin tabağın değil o, kardeşim. Herkes için masanın ortasına konulmuş” tabağın içinde olan nuggetlar yüzünden iki kardeş de birbirine düşmüş ve diğerleri bıkkın halleri ile onları bu kanlı savaşını izliyordu. Gelen çifti gören aile bireyleri, onların gelişi ile kahkahalarına ara verirken, onların savaşına son vermek isteyen Egemen, bu savaşı sona erdirmek istedi.

“Yeter artık, başımızı şişirdiniz ya” çift masada yerlerini alırken, hala tabak kavgası yapan ikiliye bakıyorlardı.

“Bıraksın o zaman tabağımı” öfke ile dişlerinin arasından söylediğinde, yeniden yükseldi kahkaha sesleri.

“Nuggetları sen mi, ithal ediyorsun. Senin malın mı, bunlar?” ikiliye son olarak ve kesin çözüme ulaşan noktayı Selin, koymuştu.

“Can! Bırak sevgilimin tabağını” öfke ile bakan iri gözler ve saf ateşe sahip olan sesi ile anında tabaktan ellerini çekti Can. Selin ‘ in öfkesine maruz kalıpta sağ kurtulmak, onun için imkânsızın bile önüne geçiyordu. Anıl ise önüne çektiği tabağının ardından zafer kazanmış edası ile nuggetlarının tadını çıkarmaya başlamıştı.

“Selin’ i, kim kızdırdı ya?” başını sevgilisine yaklaştırıp, korku ile sorduğu sıra gözleri de onu kolaçan ediyordu.

“Sanırım buzdolabı” Beren’ in sözlerini sevgilisine aynen nakleden Beril, Can’ ın yüzünün aldığı ifadeyi gördüğü sıra koca bir kahkaha atmamak için mücadele etmişti. Daha sonra Can’ ın öfkeli gözleri buzdolabını hedef almış ve ona gözleri ile alevler saçıyordu.

Kahvaltının sonuna gelen aile bireyleri, evden ayrılmak için ayaklanmıştı. Kızların bazıları hala ellerinde çay bardakları ile sohbetlerine devam ederken, Selin, portmantoya yönelen Cenk’ e seslenmişti.

“Cenk” Selin’ in sesini duyduğu sıra adımları yarı yolda durmuş olan Cenk, gözlerini onun yüzüne çevirip, söyleyeceği şeyi beklemeye başladı.

“Bu evin ihtiyaç listesi, bugün alınması gerekiyor” dolabın boş olduğunu fark ettiği sabahın kör saatinde, listeyi hazırlamıştı. Elinde tuttuğu uzun listesinin dörde katlanmış hali ile Cenk’ e uzattı.

“Tamam. Öğlene kadar halletmiş olurum, merak etme” dediği sıra kardeşinin uzattığı kâğıdı aldı ve takım elbisesinin ceketinin cebine koyduğu sıra portmantoya ilerlemeye devam etti. Selin, kızların yanına, tekrar mutfağa girdiği sıra Cenk’ de diğerlerinin yanına varmıştı.

“Can, bugün alışveriş günü, arabayı ben alıyorum” ailede büyük arabayı genel olarak Can kullanıyordu. Cenk’ de aylık yapılan bu alışveriş için genel olarak, onun arabasını kullanmayı tercih ediyordu.

“Peki, tamam” dediği sıra kapının yanında anahtar asmak için duvara sabit, küçük bir pencereyi andıran görüntüsü ile duvarı süsleyen askıdan anahtarını alıp, kardeşine doğru fırlatmış ve onun hava yakalayışının ardından ona göz kırpmıştı.

“Liste çok uzun mu?” Ares’ in gelmesini bekledikleri sıra Egemen, Cenk’ e dönmüş ve vereceği yanıtı beklediğinde, diğer erkeklerde onlara odaklanmıştı.

“Fazlası ile uzun hem de” söylerken bile bundan ne kadar mutsuz oluşu anlaşılırken, uzun süren alışveriş için ne kadar yorulacağını daha önce birçok kez tecrübe etmişti.

“Allah yarımcın olsun, kardeşim” Anıl’ ın sözlerinde, hiçte samimi olmadığını sesine yansıyan kinayeden anlaşılıyordu.

“Her ay alışveriş günü, Cenk’ in haline bakıp; bu görevin bana verilmemiş olduğunu için şükrediyorum” üç kafadar yine birbiri ile uğraşmaya başladığında, bunu bıkkın bir ifade ile izliyordu. Yüzlerini birbirlerine ekşiterek bakıp, birbirlerine laf yetiştiren kardeşleri Egemen’ in araya girmesi bölmüştü.

“Yanına şirketten birini al, sana yardım etsin” onları durdurduğu için hayli memnun oldu, Egemen o an.

“Tamam” Cenk’ in onayının ardından lavabodan çıkan Ares yanlarına ulaşmış ve kardeşler kendine çeki düzen vererek, onun portmantoya ulaştıktan sonra paltosunu üzerine giyişini izlemişlerdi. Daha sonra ise her biri artık evden ayrılmak için hazırdı.

“Çıkalım” Ares’ in verdiği emrin ardından kapının önünde olan kardeşler kapından çıkmak için harekete geçtiği bir vakit gelen ses ile yerlerinde, kalıp sesin sahibine bakmışlardı.

“Ares” bekleyen bu ses Beren’ e aitken, diğerleri evden ayrılıp, kapının önüne ulaşmışken, yalnızca Ares kalmıştı, sevgilisinin önünde. Ona birkaç adımla daha yaklaşan Beren, kollarını iki yana açıp, daha sonra sevgilisinin bedenine sardı.

“Kendine, lütfen dikkat et” dışarıda esen sert rüzgârlar, kasırgaya esir düşmüş şehrin; ne anlamı vardı o an Ares için. Fırtına ile yeryüzünü kaplayan soğuk kar taneleri ne kadar canına dokunabilirdi onun; güzeller güzeli sevgilisinin kolları, ona böyle sarılmışken. Yüzünde bahar açan çiçekler neşe saçarken baktı sevgilisinin yüzüne. Ona doğru eğilen Ares, sevgilisinin alt dudağında yer edinen yara izine dudakları ile dokunmuştu.

“Sende güzelim, akşama görüşürüz” kollarını ondan istemediği halde ayırmış olan Beren, gitmesi için müsaade ettiğinde, yüzünde hoş bir gülümse ile onu uğurluyordu.

“Görüşürüz, sevgilim” onun bu sözüne karşılık olarak birkaç saniye gözlerini, sevgilisinin yüzünde gezdirdi Ares. İki tane gökkuşağının yanına olan görüntüsüne bakıyor ya da kırmızı kar tanelerinin tenine dokunuşunu hissediyordu sanki. Onun duyduğu bu sihirli sözcük böyle bir mucizeye ayna tutuyordu. Çift daha sonra ayrılmış ve Ares kapından soğuk havanın bedenini esir aldığı dışarı ulaşırken, Beren’ de yeniden kızların yanına, mutfağa dönmüştü.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...