“İyi geceler Ares” yastığın yanında öylece duran
sevgilisinin eline uzanan Beren, onun avucuna yumuşak bir öpücük bahşetmişti.
“İyi uykular güzelim” Ares’ de sözlerinin ardından,
sevgilisinin elini kendine çekip, onun yaptığı gibi bir kelebeğin güzeller
güzeli bir çiçeğin kokusunu içine çeker gibi bir öpücük bırakmıştı. Saat
ilerlemiş ve yanında tatlı bir uykunun kolları arasına giren sevgilisinin
yanına, uykuyu es geçiyordu Ares.
Mehmet Beyin neden aradığını, neden böyle büyük
telaşa kapıldığını düşünüp, duruyordu. Ali Özyurt’ un oğlunun intikamını almak
için ne kadar ilerdi gidebileceğini ve savaşa nasıl başlayacağının soruları ile
doluydu aklı. Kutuları restorana gönderdiği için hedef aldığı kişilerin kızlar
olduğu ortadaydı. Adam için restorandaki kızları hedef almak daha kolaydı.
Sırtının üzerine sıkıntı ile döndüğünde, bir kolunu
başının altına almıştı. Restoranın güvenle korunduğundan emin olması gerektiğini
düşünüyordu. Başını yana çevirip, huzurla uykusunun tadını çıkaran güzel
sevgilisinin yüzüne baktı.
Aklında dolaşan korkunç, çirkin düşüncelerle onun
yanından durmanın ona karşı haksızlık diye düşündüğünden rahatsız olup,
yataktan onu uyandırmamaya dikkat ederek, ayrıldı. Kirli aklından geçen şeyler ile
onun yanında olmak istemiyordu.
Yataktan katlıktan sonra giysi dolabına yönelip,
içinden bir şort ve kalın askılı bir tişört çıkardı. Banyoda üzerini
değiştirdikten sonra rahat düşünebileceği yer olan spor salonuna, sessiz ve
dikkatli adımlarla ulaşmıştı.
Karanlık odaya ulaştığında, kapıdan biraz uzakta
olan anahtara uzanıp, odanın aydınlanmasını sağladı. Daha sonra ise üzerindeki
askılı tişörtü teri ile kirletmemek için çıkarıp, yürüme bandının koluna
asmıştı. Boks torbasının önüne geçtiğinde, elinde herhangi bir eldiven takma
gereği duymamıştı zira çıplak el ile çalışmaktan çok daha keyif alıyordu.
Siyah torbayı sert yumrukları ile sarsmaya
başladığında, bedenine dolan enerjinin de farkına varıyordu. Her attığı yumruk,
bir sonraki yumruğundan daha ağır olarak değiyordu, torbaya. Sert ve hızlı
yumrukları ile bir şeyin hıncını çıkarıyordu sanki.
Yaşanmış olan her şeyi aklında yeniden canlandırıyor ve tüm her şey için bir çözüm arıyordu. Beren’ den duyduğu o sözleri
unutmamıştı. Son zamanlarda, kardeşleri onun canını birçok kez sıkmıştı. Ve Ali
Özyurt ile Mehmet amcası her şey üst üste geliyor ve Ares içinden çıkmak
istercesine, karşısındaki torbayı çıplak yumrukları ile sarsıyordu.
_
O gece malikânede uyuyamayan tek kişi Ares değildi.
Beş erkekte o gece uyumamakla sınanıyordu. Uzun saatlerce, yanlarında uyuyan
bedenleri uyandırmamak adına yavaş hareketler ile yataklarına dönüp duruyor
ancak hala uyku onlara uğramamakta diretiyordu.
Yataktan ayrılma kararı ile ayaklanmış ve ardından
da odadan çıkmıştı, her biri. Kapının önünde karşılaşan beş erkekte
birbirlerini gördükten sonra iri gözlerle birbirlerinin yüzlerine bakmıştı.
Yüzlerindeki ifade ile her biri de, aynı dertlerle beyinlerinin meşgul olduğunu
anlamıştı.
“Anlaşılan bu gece hiçbirimizi uyku tutmamış” Egemen,
odanın kapısına yaslanmış ve kollarını birbirine dolarken, kardeşlerinin yüzüne
bakmıştı.
“Onun kızgınlığı geçene kadar da, tutmamaya devam
edecek galiba” iki eli de eşofmanın cebinde olan Anıl, kendi odasının önünden
birkaç adım ileri giderek söylemişti.
“Konuşmak için uyandırsak, çok kızar mı?” Cenk’ in
gözleri Egemen’ e dönmüşken, Can’ da anında gözlerini ona çevirdi.
“Gerçekten onun şuanda uyuyor olabileceğine,
ihtimal veriyor musun?”
“Büyük bir ihtimal spor salonundadır. Hadi, bizde
gidelim” Mert’ in sözlerini onaylayan kardeşler, teker teker, merdivenlerden aşağıya inmeye başlamıştı. Bodrum katına ulaşan erkekler, spor salonunun
önünde, kulaklarına dolan güçlü yumruk sesleri ile öylece kala kaldılar.
“Rahatsız etmesek mi, acaba?” Anıl endişeli sesini
gizleme gereği duymadan söylemiş ve onay almak için kardeşlerinin yüzüne
bakmıştı.
“İçerideki seslere bakılırsa, girmeden önce
birbirimizle vedalaşsak; iyi olacak” Can bu sözlerinin ardından daha da
endişelenen Cenk, ona kötü bir ifade ile bakmıştı. Gözler genel olarak Egemen’
in üzerinde gezinip, onun bir eşy söylemesini beklerken, Mert’ in dahi
ifadesinden endişesi anlaşılıyordu.
“Hadi” Egemen’ in bu sözünün ardından geri
dönmeyecekleri kesinleşmiş ve ileri doğru gidip, kapının kulpunu aşağıya
indirmesinin ardından kapı aralanmıştı. Kapının önündeyken bile duydukları
yumruk sesleri ile endişeye kapılan kardeşler, şimdi aralanmış olan kapı ile
yalın hali ile işittiler, o korkunç sesleri. İçeriye teker teker, girip son
girenin ardından kapıyı örtmüşlerdi.
Artık Ares karşılarındaydı. Üstsüz hali ile bedenin
üst kısmındaki yara izleri gözlerinin önündeydi. Attığı yumruklardan dolayı
belirginleşen kasları sayesinde sanki daha da öfkeli bir hali varmış gibiydi.
Gözleri istemsiz olarak, Ares’ in yara izlerinin üzerinde dolaşıyordu. Onun
bundan nefret ettiğini bile bile o korkunç yara izlerine bakmadan edemedi,
hiçbiri de.
Her gördükleri zaman bir ürperti esir alıyordu
bedenlerini. Bu yaraların taze olduğu ve üzerinden oluk oluk kanın aktığı
zamanlara şahit olan bu kardeşler, yine o günlere dönüyordu. Ares odaya giren
kardeşlerini fark etmiş ama yumruklarını henüz kesmeden devam etmişti.
Daha sonra birkaç daha güçlü yumrukları ile torbayı
sarsmasının ardından attığı sert yumruklardan dolayı elinin üzerinde br yırtılma
meydana gelmiş ve kırmızı, ince bir çizgi kolundan aşağıya, zeminin üzerinde iz
bırakıyordu. Torbayı durdurduğu sıra kardeşlerinin olduğu tarafa dönmüştü. Ares
onların yüzüne baktığında, her birinin de gözlerinin yara izlerinde gezdiğini
görebiliyordu. Normal zamanda anında üzerine tişörtünü geçirir ve birazda olsa
onlardan bunu gizlemeye çalışırdı. Ancak o an Ares, kardeşlerinin gözlerinin,
yara izlerinde biraz daha oyalanmasını istedi.
“Uyuyor olmalıydınız” ses tonundaki mesafe bir
uçurum kadardı. Sert rüzgârlara maruz kalıp, saçın başın dağıldığı, konuştuğunu
bile duyamadığın rüzgârlarla kuşatılmış, bir uçurumda gibi hissetti kardeşler.
Onun bu hali ile sert bir sopanın sırtına vurulduğunu hisseden Egemen sanki o
sopanın tehditi ile konuşuyor gibi araladı dudaklarını.
“Bizim-“ gerginliği yüzünden ses tonundaki değişimi
normale çevirmek için boğazını temizledi.
“Bizim, seninle konuşmak istediğimiz şeyler var”
doğru kelimeleri bile dışarı ulaştırabildiğini sorguladı Egemen. Ares, hayır
diyebilir ve odalarına gönderebilirdi. Bunun yaşanmaması için dua etti,
diğerleri.
“Dinliyorum”
yüzündeki sert ifadesi ile onu gören herkes öfkeli bir adama tanık olabilirdi.
Onun bu tavırları, sert ses tonu ve gözler önüne serdiği yara izleri ile kim
doğru kelimeleri aklında toparlayıp, dışarı ulaştırabilirdi? Yan yana olan Can
ve Anıl, birbirlerinin yutkunma seslerini işitmişlerdi.
“Biz-“ Egemen doğru kelimeleri aradıkça sanki her
biri, bir yerlere saklanıyor gibiydi. Onun karşısına geçip, olanlar için durumu
toparlamaya yönelik konuşacağı şeyleri, defalarca aklından geçirmiş olsa da,
onları bir türlü bulamıyordu.
“Yapmamalıydık-“ Egemen’ in devam edemeyeceğini
fark eden Mert, araya girmek ve kendi bir şeyler söylemek istemişti ki,
karşısında sert ifadesi ile duran Ares ile göz göze geldiğinde; daha fazla
şeyler çıkmamıştı dudaklarından.
“Hata ettik” bu kez sözü devralan Can olmuştu ki,
tüm sözleri bu kadar ile sınırlı kaldı. Zira söze başladığı sıra gözleri; Ares’
in iki göğsünün arasından göbeğinin aşağısına kadar uzanan derin yara izine
takılmıştı.
“Aptalca davrandık” sırası ile bir şey söyleyen
kardeşlerinin ardından Anıl’ da durumu toparlamak için bu kadar sözler
edebilmişti.
“Bize öfkeyle bakma Ares” Cenk, sözlerinin ardından
başını eğmiş ve dolan gözlerini saklamak istemişti.
“Bir boksör, dünya şampiyonu olup, kemer kazanmak
için ağır bir antrenman programı uygular. Ardından maça çıkıp, zorlu geçen mücadelenin ardından rakibini nakavt eder ve kemerin sahibi olur. Bundan birkaç
ay sonra kemer koruma maçına çıkmak zorundadır ve şimdiki rakibi daha güçlü ve
tecrübeli olacağı için antrenmanı bir öncekinden daha zordur” sözlerine
başlayan Ares, odadan aynı çizgi üzerinde, bir ileri, bir geri giderken,
kardeşleri de, onu gözleri ile takip ediyorlardı.
“Sonunda maç günü gelir ve gece gündüz antrenman
yapıp, kaybetmemek için korumakla mükellef olduğu kemerini rakibine kaptırmamak
için onun karşısına güçlü durmayı hedefler. Ringe çıkar ve hakem ikisini ortaya
çağırıp, birbirlerini selamlamalarını isteyip, işareti ile maçı başlatır.
On iki raunt sürecek olan bu müdahalede, ilk üç
rauntta puan alan rakibi olsa da, daha sonra toparlar ve on birinci raunda kadar
hakemler puanı ona verir. On birinci rauntta ise artık rahatlar ve kemerinin
kendinde kaldığına emin gözlerle bakar. Zira rakibinin yüzü oldukça hasarlı ve
sol kaşı yumruklardan dolayı açıldığı için gözü kapanmış bir hale gelmiştir”
adımları durmuş ve kardeşleri ile tek tek göz göze gelerek dile getiriyordu.
“On birinci raunt başladığında, kemerin sahibi oldukça
rahat davranır. Rakibine sağlam birkaç yumruk attığında, onun nakavt
olacağından emindir. Maçı kazandığından ve kemerinin kendinde kaldığından fazla
emin davranan adam buna kendini fazla kaptırmaya başlar.
Karşısındaki rakibi artık yumruklarından kaçamaz
hale geldiğinde, onun indirdiği sağ gardını fırsat görür ve güçlü bir kroşe ile
onu nakavt etmeye odaklanır. Ve o sıra kendi gardını da, indirdiğinin farkında
olmaz.
Rakibi bitmiş haline ve yumruğunun boşa gitme
olasılığını göze alarak, kemerin sahibine son kalan tüm gücünü kullanarak,
sağlam bir yumruk atar. Ve o anda hiç beklemediği yerden gelen yumruğun etkisi
ile kemerin sahibi sendeler ve bundan güç alan rakibi tekrar bir yumruk daha
atarak, onun yere düşmesine sebep olur” durup nefeslendiğinde, karşısındaki
kardeşlerinin de, meraklı gözler ile onun sözlerinin devamını beklediği görür.
“Beyninde şalter inmiş, kulaklarına koca salonun
sesi bir uğultu gibi gelir. Kendine gelmeyi başardığı o ilk an; ona doğru
eğilmiş olan hakemin saydığını görür. Yedi, sekiz, dokuz ve hakem elini
kaldırıp, maçı bitirir.
Kemerin sahibi olan boksör, biraz önce kendinde
kalacağından emin olduğu kemerini, o bitmiş ve oldukça hasar almış yüzüne
rağmen kendini nakavt ederek kazanan rakibine kaptırır. Ve anonsör kazananın adını
kendinin değil de, rakibinin adı olarak açıkladığında, tüm uğraşının kendi
aptallığı yüzünden kaybettiğinin gerçeği ile evine eli boş hali ile geri döner.
Kazanmak ve elinde tutmak için gece gündüz uğraş verdiği kemer artık başkasına
aittir” sözleri biten Ares, birkaç adımla kardeşlerine yaklaşır ve tam olarak
onların karşısında, bedenindeki yara izleri gözler önündeyken, öylece durur.
“Bizim antrenmanımız da, ringdeki maçımız da, bir
boksöre göre daha acılarla dolu, daha sancılı” eli ile bedenini işaret ettiğinde,
bu sözlerin ardından gördükleri bu yara izlerinden dolayı ürperti geçti
kardeşlerin üzerinden.
“Bu yüzden kazandığımız ve elimizde tuttuklarımızı,
boş bir anın kurbanı edemeyiz. Onu rakibimizin gözünden bile sakınarak,
korumalıyız. Çünkü kaybettiğimiz an bizden bir kemer değil, ailemizi almış
olacaklar. Gevşek davranıp, gardımızı indirdiğimiz her an, hakemi başımızda ve
ondan geriye sayarken bulabiliriz” sözlerinin onlara ne kadar tesir ettiğini ve
ne kadar pişman olduklarını gözlerinden görebiliyordu Ares. Birkaç adımla
yürüme bandının yanın varıp, tişörtüne uzandı ve üzerine geçirip, yara
izlerinin büyük bir kısmını kardeşlerinin gözlerinden sakındı.
“Hadi, şimdi hepiniz yataklara. Yarın birçok
toplantı var. Eğer uyuklayanı görürsem. Fazla mesaiye kalır. Ona göre” işaret
parmağını tehditkâr bir tavırla salladığında, onun yüzündeki ufak gülümseme ile
rahat bir nefes verdi kardeşler. Ve bu da anında onların yüzüne de yansımıştı.
Ares, kardeşleri odadan ayrıldıktan sonra biraz
daha orada vakit geçirmişti. Onun odasına çıktığı sıra güneşin doğmasına henüz
birkaç saat vardı. Banyoya girip, birkaç dakikalık bir duşun ardından yatak
pijamalarını giymiş ve sessiz hareketler ile sevgilisinin yanına uzanmıştı.
Yan dönüp, dirseğinden destek alarak sevgilisinin
yüzüne doğru eğilmiş ve onu uyurken izlemişti. Uyurken bir çocuk kadar masum ve
hiçbir kötü düşüncenin onu kirletmediği güzel sevgilisini içine huzur dola
dola, izledi.
Bedenini saran rahatlama ile sanki ilkbaharda açan
çiçeklerin kokusuna maruz kalıyordu. Onun yüzüne bakmak, onunla konuşmak, onun
sesinden adını duymak onun bedenini karşısındaki bu masum hali ilr mışıl mışıl,
uyuyan sevgilisine esir ediyordu.
Onunla uyuyup, onunla uyanan Ares; evinden
haftalarca uzak kalmış olan birinin evine kavuştuğu o an gibi hissediyordu. Evim evim, güzel evim… Oh be, insanın evi
gibisi yok; kapıyı açıp, evi ile karşılaşmış ve dudaklarından bu sihirli
sözcükler dökülmüştü sanki.
Evin, senin özgür alanındı. Senin düzenin, senin
kurgun, senin dünyan gizliydi. Yalnız kalmak istediğinde, tüm gözlerden
saklardı seni. Ya da davet ettiğin arkadaşlarını ağırlarken, sana eşlik
ederdi. Beren’ in yanında olması da, Ares için böyle bir huzurdu. Beren, onun
tutsak olduğu bu hayatta özgürlüğüydü. Kendi dünyası ve kendi düzeni saklıydı.
Kalbindeki sancılar ile yaşamaya mahkûm edilmişken,
onun güzel gülümsemesi, Ares’ e biraz olsun nefes demekti. Sevgilisinin
yastığın altında kalan eline uzana Ares, onun elini sıcaklığı ile ısınarak,
uykunun etkisi altına girmişti.
_
Kar yağışının esiri olan şehirde, güneş yavaş
yavaş, yüzünü göstermeye başlamıştı. Beren uykusunun yeterli geldiği bir
zamanda gözlerini aralamış ve gördüğü ile şeyin Ares’ in uyuyan yüzü
olmasından dolayı kendini, güne şanslı başlamış olarak saymıştı.
Daha önce karşılaşmadığı bu manzaranın öylece
durup, keyfini çıkarmıştı. Alnı kırışmış ve gözlerini sıkıyor gibiydi. Elini
kavrayarak uyumuş olan sevgilisi ile keyfi daha da artarken, elini sıkıca
tutuyor oluşundan Beren, onun çokta huzurlu bir uyku çekmediğini fark etti.
Onun hayatının ne kadar zor olduğunu her geçen gün
biraz daha öğreniyordu Beren. Onun sırtına yüklenmiş olan yükün bir türlü
hafiflemediğini ve dünyanın ona biraz olsun rahat nefes aldırmadığı, her geçen
gün daha çok idrak ediyordu Beren. Her gün yeni bir sorun, yeni bir sıkıntı
bahşedilen bu insana, huzur hangi gün bahşedilecekti.
Boşta kalan elini sevgilisinin yüzüne çıkaran
Beren, onun kırışmış alnına narin parmakları ile dokunduğunda, gevşediğine
şahit olmuştu. Elini usulca onun yüzünde gezdirmeye ve rahatlatmaya devam etti,
bir süre daha.
Artık yataktan kalkma zamanının geldiğini düşündüğü
sıra yatakta doğrulmuş ve sevgilisinin yanağına, kuş tüyü kadar hafif bir
öpücük bahşetmişti. Elini, elinden ayırdığı sıra yataktan kalkmış ve giysi
dolabının önüne geçmişti.
Bugün için uygun kıyafetleri seçmiş ve daha sonra
banyoda üzerini değiştirmek adımlarını yönlendirmişti. Banyoda güne başlamak
için hazırlığı biten Beren yenide odaya geçtiğinde, sevgilisinin ilaçları
aklına geldi. Onun dün ilaç içmek için kullandığı bardağı komodinin üzerinden
alıp, odadan ayrılmıştı.
“Erkencisin” merdivenlere yöneldiği sıra arkasından
gelen Nilay’ ın sesi ile gözleri ona döndüğünde, onunda odasından çıktığını
gördü.
“Evet, bugün okulda biraz işlerim var” Beren’ in
sözleri ile birlikte, iki genç kızda merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.
“Yoğun ve yorucu bir gün seni bekliyor o halde”
Beren onun sözlerini ufak bir tebessüm ile karşılamış ve ardından daha sonra
mutfağa ulaşmıştı.
“Günaydın” iki genç kız mutfağa girdikleri sıra
Selin’ in kahvaltı için koşuşturduğunu görüp, aynı anda ona seslenmişlerdi.
“Günaydın” Selin o sıra uğraştığı işine ara verip,
onlar ile göz göze gelerek, yanıtlamıştı. Nilay kahvaltı hazırlığına yardım
etmek için buzdolabına yöneldiğinde, dolabın ne kadar boş olduğunu fark
etmişti.
“Selin, dolapta birçok eksik var. Anıl’ ın yaşam
kaynağı olan nuggetlar. Kutuda sadece dört tane kalmış” nugget kutusu ile
dolaptan birkaç şey daha çıkaran Nilay daha sonra dolabın yanından ayrılıp,
mutfak masasına yöneldi.
“Ben de bugün fark ettim. Daha önce nasıl fark
etmediğime şaşıyorum. Hayır, bir de birkaç malzeme değil. Resmen buzdolabı
bomboş olmuş ve ben bugün fark ediyorum” Selin içlerinden en mükemmeliyetçi biriydi. Her ne yapıyorsa yapsın, en güzelini ve en kusursuza yakın olanını
yapmaya gayret ederdi. Hiçbir zaman yapılan hatayı kabul etmez bu yüzden biraz
sert bir mizaca sahipti.
“Tamam, neyse ki olanlarla şimdilik idare edilir”
onun nasıl bir huyu olduğunu bilen Nilay, bunu kendine sorun etmesinde, sözlerinin
onu biraz sakinleştirmesini umdu.
“Zaten gerekli olan her şeyin listesini hazırladım.
Evden ayrıldıkları sıra unutmadan Cenk’ e verelim”
“Unutmayız, merak etme” Nilay’ ın sözlerinin
ardından tüm neşesi ile birlikte içeri Beril girmişti.
“Günaydın hanımlar, dedikoduya erken mi
başladınız?” alayla söylediği sıra Beren’ in yanına ualmıştı.
“Sanada günaydın, çenesi düşük” ona kızgın bir
çıkış yapan Selin, onun şaşırmasına neden olmuştu.
“Selin’ i kim kızdırdı ya?” başını Beren’ e
yaklaştırıp, kısık sesi ile sordu. Selin’ i kızdırmak ya da öfkelendirmek son
derece kaçınan Beril şuan gafil avlanmış bir haldeydi. Onun sert mizaca sahip
olması nedeni ile elinden geldiği kadar onun gazabına uğramamaya çalışıyordu.
“Sanırım buzdolabı” aynı kısık sesi ile karşılık
veren Beren, söylediğinin ardından Beril nasıl koca bir kahkahasını tutmaya
çalıştığını gördü. Zira kızgın Selin’ in dikkatini üzerine çekmek gibi bir
derdi katiyen yoktu.
“Ben Ares’ e su götüreyim” Beren sözlerinin
ardından mutfak dolabından bir bardak alıp, su sebiline doğru ilerlemişti ki,
Beril’ in sesini duydu.
“Ne için götürüyorsun? Bir şey mi oldu?” onun bu
hızlı soruları karşısında, durup yüzüne bakarak yanıtladı onu Beren.
“İlaçlarını içmesi için”
“Ares ilaçlarını kullanıyor mu?” Nilay’ ın şaşırmış
ifadesine bakan Beren, onun neden bu kadar şaşırdığını anlam veremedi.
“Evet, kullanıyor” aslında bir yandan da onlara hak
veriyordu zira Ares gibi bir adamın bunu bile yapmak istemediği ve belki
kendisi bu kadar üstelemese, ilaçlarını bile kullanmak istemeyeceğini
biliyordu.
“Yuttuğundan emin oldun mu peki?” Beril’in ağzından
çıkan bu söz ile öfke ile onun yüzüne baktı Selin.
“Beril!” Ares’ in bu güne kadar doğru olmayan bir
şeyi dillendirdiğini ya da insanları aldatacak herhangi bir hareketine şahit
olmamışlarken, Beril bunu böyle rahatça söylemiş olasını ayıplamışlardı.
“Üzgünüm ben sadece çok şaşırdığım için” söylediği
şey ile saçmaladığını düşünen Beril mahcup bir gülümseme ile baktı diğerlerine.
Beren ‘ de ona aynı karşılığı vermiş ve naif gülümseme göndermişti ona. Daha
sonra ise sevgilisinin yanına dönmek için sulu bardak ile birlikte mutfaktan
ayrıldı.
Odaya ulaşan Beren, boş bir oda ile
karşılaştığında, sevgilisinin banyoda olacağını tahmin ederek odada ilerlemiş
ve elindeki su dolu bardağı komodinin üzerine bırakmıştı. Tahmininde yanılmayan
Beren, o sıra arkasından gelen kapısı ile sevgilinin banyodan çıktığına şahit
olmuştu.
Üzerinde koyu gri bir takım elbise ile banyodan
çıkan sevgilisi, tüm heybeti ile ona doğru ilerliyordu. İfadesinde kötü giden bir
şeyler olduğunu fark edip, onu izleyen Beren, bunun yanında birde; bir büyünün
etkisi altındaymış gibi gözlerini sevgilisinden ayıramıyordu. Sevgilisinin
adımları karşısında varan bedeninin ardından durmuş ve Beren onun gözlerine
yakından bakma şerefine nail olmuştu.
“Uyandığımda ilk olarak senin yüzünü görmek yerine,
boş bir yastık ile karşılaşmayı hiç sevmedim, Beren” bu sözler karşısında afalladığını hissetti Beren. Böyle sözler ile karşılaşacağını o an hiç tahmin
edemezdi.
“Ben-“ aslında sözlerinin devamı yoktu. Zira
duyduklarından sonra aklı doğru düzgün çalışamaz bir hale gelmişken, elbette
cümle kuramazdı.
“Karanlık ve kasvetli gecenin ardından doğan güneş
ile huzuru hissedemezsen, ne anlamı kalır, güne başlamanın…” sevgilisine bir
adım daha yaklaştı Ares. Nefesi elinden alındı Beren’ in. Nefes almasına
ihtiyacı olmayan bir insandı o an. Yaşaması için gerekli olan her şey
sevgilisinin bu birkaç sözünde gizliydi.
“Ben biraz erken uyandım. Sonra ilaçların için sana
su getirmeye aşağaya inmiştim” Beren kendi sözlerinin ardından sevgilisinin
yüzünde öyle bir gülümsemeye şahit oldu ki, yılları bu odanın içinde öylece
akıp gitse de, ses etmeyecekti. Narin ellerine temas eden sevgilisinin soğuk
ellerini hissettiğinde, Ares onun elini kalbinin üzerine dayayıp, sevgilisinin
kalp atışlarını hissetmesine sebep oldu.
“Kalbimin sesinin duyuyor musun güzelim? Sana
nasıl seslendiğini hissediyor musun? Bunun tek nedeni; sen gözlerime bakıyorsun
diye…” elinin altında hissettiği sevgilisinin kalp atışlarına her hücresi şahitlik ediyordu. Gözlerinin en ücra köşelerinde kaybolup, hayatını orada
yaşamak istedi Beren.
“Eğer sen yanımda yoksan, ben bu orağa sahip
olduğumu bile unutuyorum güzelim” Ares sözlerinin ardından sevgilisinin
sevilesi yanaklarının al al, olduğuna şahit olduğunda, tebessümü koca bir
gülümsemeye dönüşerek onun yüzüne bakmıştı.
“İlaçlarını içmelisin” o an aklında toparlayıp,
dışarı çıkarabildiği tek doğru cümle bu oldu, Beren’ in. Onun yüzünü keyifle
izleyen Ares, onun elini serbest bırakmış ve Beren’ de elini onun kalbinin
üzerinden indirmişti.
“Pekâlâ” onu onayladığı sıra komodinin yanına
ilerleyen adımlarını takip etti. Beren’ in ise o an yaşadıkları bu birkaç
dakika için tüm dengesi bozulmuş gibiydi. İlaçların yanın vardığında, üzerine
etiketlere bakıp, sıranın hangisinde olduğunu kontrol etmeye başladı. Sırasını
bulduğu ilaçları sevgilisinin içmesi için tabletten çıkarmaya çalışırken, onu
izleyen Ares’ in elinin titremesine neden oluyordu. Bunu göz ardı edip,
tabletten çıkardığı ilaçları sevgilisine uzattı. İlaçlarını içen sevgilisine
bakan Beren ise o an ona söylemek için uygun anı beklediği şeyi dile getirmeye
koyuldu.
“Benim, kahvaltıdan sonra okula gitmem gerek” bu
sözlerini ağzından dökülürken, tereddütüde gözler önündeydi.
“Tamam” sevgilisinin yüzüne beklenti ile
baktığında, onun sözlerine devamını bekliyordu Beren.
“Ne için?” sevgilisinden herhangi bir söz
gelmediğinde, bunu ona kendi sormakta buldu çareyi.
“Okula gideceğini haber verdiğin için güzelim”
“Kahvaltıdan sonra çıkalım olur, mu?” ondan
beklediği tepkiyi henüz alamadığı için, o tepkiyi alana kadar uğraşıyordu
Beren’ in. İçini yiyor ve bedenini saran tedirginlik ile terlediğini
hissediyordu.
“Artık okula sana tahsis edilen şoför ile
gideceksin. O, sen okuldan ayrılıncaya kadar orada bekleyecek” ifadesindeki
kararlılığı görebiliyor, ses tonunu saran katı tutumu fark edebiliyordu.
“Beni okula sen bırakmayacak mısın?” şaşkınlık dolu
bir sesle sorduğunda, ağzının içinde acı bir tat belirmişti. Yutkunmak
istemediği gibi ağzına biriken acılığı da, tüküremiyordu.
“Sen, insanların senin hakkında konuşmamasını
istiyorsun, bende; senin güvende olduğundan emin olmak istiyorum. Bence en
uygun orta yol bu, güzelim” öyle bir dökülüyordu ki bu sözler dudaklarından;
cesareti olan varsa, bunu tersine çevirsin diye meydan okuyordu sanki.
“Ares, ben olanlar için gerçekten çok üzgünüm.
Bunun için çok büyük bir utanç-“ sevgilisinin kollarını bedeninde hisseden
Beren, daha fazla cümle kuramamıştı.
“Bu en uygun olanı Beren, kararım değişmeyecek”
kuracağı hiçbir sözün işe yaramayacağını biliyordu. Onun bu kararını asla da
değiştiremeyeceğinin de, farkındaydı. Bu yüzden onu başı ile onaylamaktan başka
bir şey yapamadı Beren.
“Hadi, diğerlerini daha fazla bekletmeyelim”
kollarını sevgilisinden ayrılan Ares, onun gözlerine bakmış ve ardından da
elini kavrayıp, odanın çıkışına doğru ilerlemişti. Söylediği sözler en çok
kendi canını yakıyordu oysa…
Hiçbir acı hissetmeyen adamın adımları gibi mutafa
sevgilisi ile el ele ilerledi Ares. Mutfağa yaklaşan çiftin kulaklarına
içeriden sesler geldiğinde, yine üç kafadarın birbiri ile uğraştığını anlayıp,
tebessümde bulunmuştu.
“Ya kardeşim bıraksana tabağımı, benim onlar”
tabağın bir ucunu Anıl, diğer ucunu Can tutmuş çekiştirip dururken, mutfak
kapısından içeri girdi çift.
“Senin tabağın değil o, kardeşim. Herkes için
masanın ortasına konulmuş” tabağın içinde olan nuggetlar yüzünden iki kardeş de
birbirine düşmüş ve diğerleri bıkkın halleri ile onları bu kanlı savaşını
izliyordu. Gelen çifti gören aile bireyleri, onların gelişi ile kahkahalarına
ara verirken, onların savaşına son vermek isteyen Egemen, bu savaşı sona
erdirmek istedi.
“Yeter artık, başımızı şişirdiniz ya” çift masada
yerlerini alırken, hala tabak kavgası yapan ikiliye bakıyorlardı.
“Bıraksın o zaman tabağımı” öfke ile dişlerinin
arasından söylediğinde, yeniden yükseldi kahkaha sesleri.
“Nuggetları sen mi, ithal ediyorsun. Senin malın
mı, bunlar?” ikiliye son olarak ve kesin çözüme ulaşan noktayı Selin, koymuştu.
“Can! Bırak sevgilimin tabağını” öfke ile bakan iri
gözler ve saf ateşe sahip olan sesi ile anında tabaktan ellerini çekti Can.
Selin ‘ in öfkesine maruz kalıpta sağ kurtulmak, onun için imkânsızın bile
önüne geçiyordu. Anıl ise önüne çektiği tabağının ardından zafer kazanmış edası
ile nuggetlarının tadını çıkarmaya başlamıştı.
“Selin’ i, kim kızdırdı ya?” başını sevgilisine
yaklaştırıp, korku ile sorduğu sıra gözleri de onu kolaçan ediyordu.
“Sanırım buzdolabı” Beren’ in sözlerini sevgilisine
aynen nakleden Beril, Can’ ın yüzünün aldığı ifadeyi gördüğü sıra koca bir
kahkaha atmamak için mücadele etmişti. Daha sonra Can’ ın öfkeli gözleri
buzdolabını hedef almış ve ona gözleri ile alevler saçıyordu.
Kahvaltının sonuna gelen aile bireyleri, evden
ayrılmak için ayaklanmıştı. Kızların bazıları hala ellerinde çay bardakları ile
sohbetlerine devam ederken, Selin, portmantoya yönelen Cenk’ e seslenmişti.
“Cenk” Selin’ in sesini duyduğu sıra adımları yarı
yolda durmuş olan Cenk, gözlerini onun yüzüne çevirip, söyleyeceği şeyi
beklemeye başladı.
“Bu evin ihtiyaç listesi, bugün alınması gerekiyor”
dolabın boş olduğunu fark ettiği sabahın kör saatinde, listeyi hazırlamıştı.
Elinde tuttuğu uzun listesinin dörde katlanmış hali ile Cenk’ e uzattı.
“Tamam. Öğlene kadar halletmiş olurum, merak etme”
dediği sıra kardeşinin uzattığı kâğıdı aldı ve takım elbisesinin ceketinin
cebine koyduğu sıra portmantoya ilerlemeye devam etti. Selin, kızların yanına,
tekrar mutfağa girdiği sıra Cenk’ de diğerlerinin yanına varmıştı.
“Can, bugün alışveriş günü, arabayı ben alıyorum”
ailede büyük arabayı genel olarak Can kullanıyordu. Cenk’ de aylık yapılan bu
alışveriş için genel olarak, onun arabasını kullanmayı tercih ediyordu.
“Peki, tamam” dediği sıra kapının yanında anahtar
asmak için duvara sabit, küçük bir pencereyi andıran görüntüsü ile duvarı
süsleyen askıdan anahtarını alıp, kardeşine doğru fırlatmış ve onun hava
yakalayışının ardından ona göz kırpmıştı.
“Liste çok uzun mu?” Ares’ in gelmesini
bekledikleri sıra Egemen, Cenk’ e dönmüş ve vereceği yanıtı beklediğinde, diğer
erkeklerde onlara odaklanmıştı.
“Fazlası ile uzun hem de” söylerken bile bundan ne
kadar mutsuz oluşu anlaşılırken, uzun süren alışveriş için ne kadar
yorulacağını daha önce birçok kez tecrübe etmişti.
“Allah yarımcın olsun, kardeşim” Anıl’ ın
sözlerinde, hiçte samimi olmadığını sesine yansıyan kinayeden anlaşılıyordu.
“Her ay alışveriş günü, Cenk’ in haline bakıp; bu
görevin bana verilmemiş olduğunu için şükrediyorum” üç kafadar yine birbiri ile
uğraşmaya başladığında, bunu bıkkın bir ifade ile izliyordu. Yüzlerini birbirlerine
ekşiterek bakıp, birbirlerine laf yetiştiren kardeşleri Egemen’ in araya
girmesi bölmüştü.
“Yanına şirketten birini al, sana yardım etsin”
onları durdurduğu için hayli memnun oldu, Egemen o an.
“Tamam” Cenk’ in onayının ardından lavabodan çıkan
Ares yanlarına ulaşmış ve kardeşler kendine çeki düzen vererek, onun portmantoya ulaştıktan sonra paltosunu üzerine giyişini izlemişlerdi. Daha sonra ise her
biri artık evden ayrılmak için hazırdı.
“Çıkalım” Ares’ in verdiği emrin ardından kapının
önünde olan kardeşler kapından çıkmak için harekete geçtiği bir vakit gelen ses
ile yerlerinde, kalıp sesin sahibine bakmışlardı.
“Ares” bekleyen bu ses Beren’ e aitken, diğerleri
evden ayrılıp, kapının önüne ulaşmışken, yalnızca Ares kalmıştı, sevgilisinin
önünde. Ona birkaç adımla daha yaklaşan Beren, kollarını iki yana açıp, daha
sonra sevgilisinin bedenine sardı.
“Kendine, lütfen dikkat et” dışarıda esen sert
rüzgârlar, kasırgaya esir düşmüş şehrin; ne anlamı vardı o an Ares için.
Fırtına ile yeryüzünü kaplayan soğuk kar taneleri ne kadar canına dokunabilirdi
onun; güzeller güzeli sevgilisinin kolları, ona böyle sarılmışken. Yüzünde
bahar açan çiçekler neşe saçarken baktı sevgilisinin yüzüne. Ona doğru eğilen Ares,
sevgilisinin alt dudağında yer edinen yara izine dudakları ile dokunmuştu.
“Sende güzelim, akşama görüşürüz” kollarını ondan
istemediği halde ayırmış olan Beren, gitmesi için müsaade ettiğinde, yüzünde
hoş bir gülümse ile onu uğurluyordu.
“Görüşürüz, sevgilim” onun bu sözüne karşılık
olarak birkaç saniye gözlerini, sevgilisinin yüzünde gezdirdi Ares. İki tane
gökkuşağının yanına olan görüntüsüne bakıyor ya da kırmızı kar tanelerinin
tenine dokunuşunu hissediyordu sanki. Onun duyduğu bu sihirli sözcük böyle bir mucizeye ayna tutuyordu. Çift daha sonra ayrılmış ve Ares kapından soğuk
havanın bedenini esir aldığı dışarı ulaşırken, Beren’ de yeniden kızların
yanına, mutfağa dönmüştü.
Yorumlar
Yorum Gönder