Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 47. Bölüm

 


Yemek hazırlığı sona erdiğinde, Nilay ve Beren masayı hazırlamak için salona ilerlemişti. Salon kapısından içeri giren Beren, salonun oturma bölümünde, sohbete dalmış olan erkekler arasında sevgilisini göremediği için meraka kapılmıştı.

“Can” koyu bir sohbetin ortasında olan Can’ a seslediği sıra gözleri ile denk geldi.

“Ares, nerede biliyor musun?” Beren onun yanıtlaması için yüzüne dikkatle bakarken, o sıra Nilay’ da masayı hazırlamaya çoktan başlamıştı.

“Bahçeye çıkmıştı sanırım” Can’ ın ses tonu onu endişelendirmeli miydi? O neşeli sesli her zaman bu koca salonu dolduran Can, neredeydi o an? Hem Ares neden bunca soğuğun arasında, bahçeye çıkmak istemişti ki?

Can’ ın sözlerini başı ile onayladığı sıra salondaki bahçe kapısına ilerlemeye başladı Beren. Yine bir sorun mu var, canı mı sıkkın, yoksa söylediklerim yüzünde mi? Aklında devamlı yenilen sorularla birlikte bahçeye ulaşmıştı. Ardan örttüğü kapı ile birlikte soğuktan ağzından çıkan beyaz dumanları da, gözleri ile görebiliyordu. İçerinin sıcağına alışan bedeni, bu soğuk havadan dolayı bedeninde, bir titremeye neden olmuştu.

Kollarını bedenine sarıp, soğuktan korunmaya çalıştığı sıra bahçe aydınlatmasının yardımı ile sevgilisinin bedeni gözlerine çarpmıştı. İlerideki salıncağa oturmuş ve öylece karanlık gökyüzünü seyrediyordu. Adımları başladığı sıra sevgilisinin salıncağa ulaşmak için karın üzerinde açtığı izlere denk gelerek ilerliyordu. Onun bu haline bakıp, endişelenmemenin nasıl mümkün olacağını sorguladı Beren.

“Ares” yanına ulaştığında, ağzından çıkan beyaz dumanlara şahit olarak, seslendi sevgilisine. Ancak herhangi bir tepki alamadı sevgilisinden.

“Ares” tekrar denediğinde, sevgilisi usulca başını çevirmiş ve onunla göz göze gelmeyi başarmıştı. Gözlerine bakarken, gördüğü ifade daha da canlı tuttu endişesini. Sanki kanayan bir yarası vardı da, karların kanını dondurup, yarasını saklamak istiyor gibiydi.

“Hava çok soğuk sevgilim, burada olmamalısın” onun sözlerinin ardından Ares’ in yüzünde neşeden mahrum kalan bir gülümseme belirdi.

“Soğuk, insan bedenini canlı tutar, güzelim” başını yeniden gökyüzüne çevirdi Ares. Beren, onun sözlerinin ardından salıncağın demirinin üzerinde birikmiş olan karları eli ile aşağıya itelediğinde, tenine temas eden soğuk ile eli yanmaya başlamıştı. Bunu göz ardı ederek, sevgilisinin yanına yerleşti.

“Benim de, bedenim canlansın o halde” sözlerini duyan Ares’in yüzündeki gülümseme keyifli bir gülümsemeye terfi etmişti. Gökyüzünden gözlerini ayırdığı sıra yanında oturan sevgilisinin görüntüsüne çevirdi. Onun ağzından çıkan beyaz dumanları, kızarmaya başlamış olan burnunu gördüğünde, ne kadar üşüdüğünün farkındaydı.

“Hadi, bu kadar canlanman yeter. Artık içeri geçelim” Ares, söylediği sıra ayaklanmış ve sevgilisine tutması için elini uzatmıştı. Karanlık gökyüzünün altında, bahçe aydınlatmasının beyaz karlar ile kaplanmış olan bu bahçeyi eşsiz bir manzaraya dönüştürmüşken, heybetli sevgilisinin bu manzaranın içindeki görüntüsü ile içi titredi Beren’ in.

Yüzündeki renksiz gülüşü ile onun canını sıkan bir durumun varlığını hissediyordu. Ama bunu ona öylece sormak istemiyordu. Eğer isteseydi, Ares o daha sormadan söylerdi zaten. O istemediği sürece aklından neler geçtiğini öğrenmek mümkün olmayacağını yeterince tecrübe edebilmişti.

Sevgilisinin narin eli, kendi soğuk eline ulaştığı sıra onun elinin de, kendi eli gibi soğuktan üşümüş olması ile birlikte sert bir ifadeye büründü, Ares’ in yüzü. Sevgilisine verebileceği kendi üzerinde bir ceket yokken, sevgilisinin de, yanın bir ceket almadan gelmiş olmasına kızmıştı. Kendi elleri etrafı beyaz bir örtü misali kaplayan karlar kadar soğuk olsa da, sevgilisinin ellerini kendi ellerinin arasına alarak ısıtmayı umdu.

“Neden arkamdan geldin ki, ne kadar üşümüşsün, şu haline bak. Ceketinde üzerind değil” Ares bir yandan ona söylenirken, bir yandan da, onun ellerini dudaklarına yaklaştırıp, nefesi ile ısıtmaya çalışıyordu. Onun sıcak nefesi ile kuşanan Beren, bedenine yayılan sıcaklık ile kutsanıyordu.

“Hadi, gel” dediği sıra sevgilisinin ellerini bırakmadan adımlarını eve doğru yönlendirmiş ve sevgilisi de, ona ayak uydurmuştu. Beren ise onun bu kutlu sevgisi karşısında gözleri ile ışık saçan bir parıltı ile etrafa bakıyordu.

Onu üzen, aklında birikip, bedenine ağırlık yapan şeylerin yanında bir de, üşüyen ellerinin derdine düşen sevgilisinin karşısında gözyaşlarını tutmakta zorlanır bir hale gelmişti. Evin içine ulaştıkları sıra içerinin sıcak havası onun bedenin sarmış ve ısınmanın tadını çıkarmıştı Beren.

Ares’ in ortama gelişi ile erkeklerin sohbeti durmuş ve oturuşları da, bir düzen kazanmıştı. Beren kızlara yardım etmek için mutfağa ilerlerken, Ares ise daha önce oturduğu koltuğa geri dönmüştü. Ortamda yine garip sessizlik hâkimdi. Erkekler son olanlar yüzünden Ares’ in onlara karşı sert bir tutum gösterdiğinin farkına varıyordu.

“Masa hazır” Nilay’ ın seslenmesi ile erkekler, ayaklanmış ve özenle hazırlanmış olan masada yerlerini almışlardı. Yemeğin başlamış olması ile bile sessiz ortam devam etmiş ve keyifsiz bir ortama tanık olmuştu, malikâne duvarları.

Önlerine servis edilmiş olan Selin ve İdil’ in önderliğinde hazırlanmış olan lezzetli yemekler bile iştahlarını arttırmıyordu. Oysa bu lezzetli yemeklerin kokusu tüm salonu kuşatıyordu. Görülmeyen, duyulmayan büyük bir savaşın bitmesinin ardından geriye kanlı, sessiz bir savaş alanı kalmıştı sanki. Erkeklerin bu denli sıkkın hali ile kızlarda endişeleniyor ve daha kötü şeyler yaşanmaması için dua ediyorlardı. O sıra sessiz ortamda, Can’ ın telefon zil sesi duyulmuş ve beklenmeyen bu ses ile irkilmişlerdi.

“Affedersiniz” mahcup hali ile elini pantolonun cebine atıp, telefonunu eline aldığında, arayanın kim olduğuna bakmıştı. Zira pek hayırlı bir görüşmenin olacağını düşünmüyordu.

“Mehmet amca arıyor” garipsemiş bir ses ile söylediğinde, onun bu tavrına diğerleri de, eşlik etmişti. Mehmet Bey günün bu saatinde, Can’ ı neden aramış olabilirdi ki? Tüm bunlarla birlikte Can, aramayı yanıtlamış ve telefonun kulağına dayayıp, Mehmet Bey’ in sözlerini beklemişti.

“Efendim, Mehmet amca” masada oturan diğer aile bireylerin tüm dikkati onun üzerindeydi. Fazlası ile bir merak baş gösterdi her birinin içinde.

“Can, Ares yanında mı?” telaşla mı, söylenmişti, yoksa Mehmet Bey; telefonla koşarak mı konuşuyordu. Derince aldığı nefes ile kesik kesik kelimeler duyuyordu Can ondan. Can o sıra Ares ile göz göze geldiğinde, tuhaflık fark eden Ares, alnı kırışmış bir halde baktı ona.

“Evet, biz akşam yemeği yiyorduk” onun bu garip hallerine bir anlam veremese de, onun sorularını sakin tavırlarla yanıtlıyordu.

“Zaman tutturmak konusunda, harikayım zaten” kendine söylenmiş bir söz olmadığını fark ettiğinde, sessiz kalıp, onun devam etmesini bekledi.

“Ben sana birkaç önemsiz soru soracağım Can. Bu yüzden masadan dikkat çekmeden kalkabilir misin? Rahat konuşacağın bir yere geç oğlum” kesinlikle bir terslik var dedi içinden. Sessiz ortam sayesinde, Mehmet Beyin sesi cansız bir halde de, olsa diğerlerinin kulaklarına kadar ulaşıyordu. Daha da katı bir ifadeye büründü Ares’ in ifadesi.

“Peki” sandalyesini geriye itip, kalkmak için harekete geçmişken, Ares parmağını şıklarak onun dikkatini çekmişti. Göz göze geldiği kardeşine, tekrar oturmasını ve telefonun hoparlörünü açmasını işaret etti. Can ise aldığı bu emirlerin ardından onun dediklerine uymuş ve sandalyesine yeniden oturduğu sıra telefonun sesini dışarı varip, diğerlerinin daha canlı bir halde konuşulanları duymasını sağldı.

“Tamamdır, Mehmet amca dinliyorum”

“Can, son zamanlarda herhangi bir haber aldınız mı?” sesindeki korkulu tını fark ettiler. Can’ ın gözleri yanıtlamak için Ares’ in üzerindeydi. Ares başını iki yana sallamış ve olumsuz yanıt vermesini istemişti.

“Hayır, almadık Mehmet amca”

“Peki, ARes’ in tavırlarında, bir değişiklik var mı?” daha da tuhaf bir hale gelen bu durum karşısında, Ares başını olumsuz anlamda sallamıştı.

“Hayır, yok” dedi Can.

“Son zamanlarda dikkatinizi çeken, sizi rahatsız eden bir durum oldu mu?” her erkeğin aklına o an, kimin gönderdiği belli olmayan kutular gelmişti. Ancak Can’ ın yanıtlaması için Ares başını olumsuz anlamda salladı.

“Hayır, her şey yolunda” rahat bir nefesin sesi kulaklarına ulaştığında, Mehmet Beyi duyduğu bu sözlerin ardından neyin rahatlattığını ya da neden gergin bir duruma düştüğünü anlayamadılar.

“Bağışla beni Mehmet amca ama neden bunları soruyorsun?” elbette gerçek bir yanıt veremeyeceğini biliyorlardı. Yine de bir umut sormuştu Can.

“Ben bir babayım oğlum. Bir kâbustan da etkilenebilir ve evlatlarım için endişelenebilirim. Herhangi bir sorun yok oğlum, endişelenmene gerek yok. Şimdi kardeşlerinin yanında dön ve sakın bu konuşmadan Ares’ e bahsetme. Sorguya çekmişim gibi düşünmesini istemiyorum” durup, bir nefes daha verdi Mehmet Bey.

“Kendinize dikkat edin”

“Sizde, Mehmet amca” telefonu kapattığında, bir tokat yemiş gibi hissettiler o an kendilerini.

“Tüh ya, tam da düğünün nasıl geçtiğini soracaktım. Fırsat olmadı” yanlarında kızlar varken, ortamı biraz toparmalayı umdu Can.

“Baba olmak böyle bir şey iste. Gördüğü rüyalardan bile etkilenip, endişeleniyor” Can’ ın yaptığı ortamı toparlama işine Anıl’ da yardım etmek istedi.

Ortada büyük bir sorun vardı yoksa Mehmet Beyin bu kadar telaşa kapılması hiçbir ihtimal vermedi Ares. Gelen her soruya olumsuz yanıt vermesinin nedeni ise; o büyük sorunu kendi bulup, sessiz sedasız ortadan kaldırmak istemesiydi.

Olayın sadece gönderilmiş kutulardan da, büyük olduğunu düşündü o an. Mehmet Bey sahipsiz birkaç kutu için bu kadar telaşa kapılmayacağından emindi Ares. Aile bireylerinin hiçbir tam anlamı ile bu yanıtlara inanmamış ancak o an sessiz kalmalarının daha doğru olduğunu bildikleri için bunu yapmışlardı.

Masa üzerindeki suyuna uzanan Ares, ufak bir yudum almışken, aniden öksürükleri ile bardağı geri indirmişti. Diğeri de onun bu haline karşılık olarak telaşla yüzüne baktılar. Nefes borusuna kaçan su nedeni ile doğru nefes alamayan Ares’ in başına gelmişti erkekler. Can büyük adımları ile hemen onun arkasına geçmiş ve sırtına hafif hafif vurmaya başlamıştı.

“Ares, burnundan nefes al kardeşim. Sakin ol” Mert’ in sözlerini dinleyen Ares’ in yanına bir de, Anıl yetişmişti. Ancak o farklı bir yöntem denemiş ve iki kaşının ortasını yukarıya doğru çekerek; helal diyordu.

“Anıl, ne yapıyorsun?” Cenk, onların yanına ulaştığı sıra bu tuhaf hareketi için kardeşini anlayamayan gözlerle ona bakıyordu.

“Küçükken bana da böyle yapıyorlardı. Hem bebekler deişe yarıyor. Belki ona da iyi gelir”

“Bu adam bebek mi? Çekil şuradan” Cenk sözlerinin ardından onun elini itelemiş ve Ares’ den uzaklaştırmıştı.

“Bir rahat durun ya” birbirleri ile uğraşan kardeşlerine kızdığı sıra gözleri Ares’ e döndü.

“İyi misin, kardeşim?”

“İyiyim, tamam. Geçin yerlerinize”

“Ares, iyi misin, gerçekten?” Beren, sevgilisinin başını yeterince kalabalık eden kardeşlerinden fırsat bulamadığı için yerinde kalmış ve endişe ile izlemişti ona.

“İyiyim, sorun yok”

Yemek bitmiş ve erkekler salonda otururken, kızlar mutfakta işlerini halletmeye koyulmuştu. O sıra bu kez duyulan telefon sesi Ares’ e aitti. Pantolonun cebinden çıkarıp arayanı gördüğünde, beklemeden yanıtladı.

“Söyle” sert bir tavırla söylemişti.

“Efendim, kutu bırakmak için gelen adamı kameradan takip ettik. Adam plakasız bir motosiklet ile gelmeden hemen önce bir araç kullanmış. Plakası Özyurt şirketine ait” her kelimeyi özenle dinledi Ares. Her sözünde bir daha katı bir hale büründü yüzü.

“Başka bir şey?” diye sordu.

“Hayır, yok efendim”

“Tamam” telefonu kapattığında, ayaklanmış olan Ares ile diğer erkekler de, onunla birlikte ayaklanmıştı. Masayı toplamaya yardım etmek için mutfaktan salona geçen Beren ise onun bu halini gördüğünde, hayli endişelenmişti.

Birlikte oyun odasına geçtikten sonra aşağının boş olmasını umursamadan toplantı odasına ulaştı kardeşler. Daha sonra göz göze geldiği kardeşlerine baktı Ares.

“Özyurt şirketi kime ait?” gözleri Anıl’ a dönmüş ve soruyu ona sormuştu. Zira tahsilat listesini o hazırlar ve araştırmaları da, o yapardı. Birkaç saniye düşünmesinin ardından yanıtı buldu Anıl.

“Yiğit Özyurt, tahsilat listesinde adı vardı”

“Sebebi neydi?” Ares’ in sorusu üzerine Anıl telefonundan notlarının arasında olan tahsilat listesinin kopyasında, ismi bulmuştu.

“Gittiği üniversitede birkaç kıza tecavüz etmiş. Kızların cesedi bulunamadığı gibi adama ceza kesmediler. Tabi bunda; kara para aklamaktan birkaç kez tutuklanmış olan babasınında payı olabilir” hatırladıklarını, kardeşine de aktardı.

“Babasının adı ne?”

“Ali Özyurt”

“Bize kutuları gönderen adam o, belli ki, oğlunun intikamını almak istiyor”

 “Ne düşünüyorsun?” bu konuda yapmak için ne olduğunu merak edip, bunu soran Mert olsa da, diğer kardeşleri de, ona eşlik ediyordu. Beklenti ile onu yüzüne baktılar.

“Bu konuda gece düşünüp, yarın bir karara varacağım. Ama ondan önce halledilmesi gereken önemli bir mesele var” ses tonundaki tını bile karşısındaki adamların ciddiyete bürünmesine sebep olmuştu.

“Mehmet amcanın sözlerine karşın bir tahmini olan var mı?”

“Kutulardan haberi olmuş, olabilir mi?” Anıl’ ın sözlerine diğerlerinin onay veren sözlerini duydu Ares.

“Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Mehmet amca birkaç kutu için bu kadar endişeye kapılmaz. Sorun çok daha büyük olmalı” bilinmesi zor bir bilmece gibi bir de hiçbir ipucu olmayışı onları çıkmaza sürüklüyordu. Peki, bu durum ortaya çıktığında, aile ne kadar zarar verecekti?

“Neyse şuan beklemekten başka yapacak bir şey yok. Kızların yanına dönebilirsiniz” onları en kibar bir ifade ile odadan kovmuş oldu Ares. Üst üste birçok kez hata yapmış olan kardeşlerine olan kızgınlığı hala devam ederken, diğeri de haklı olduğunu düşünüp, sessiz kalıyorlardı.

Ares’ in sözlerinin ardından teker teker, odadan ayrılan kardeşler, sonunda yukarı kata ulaşmıştı. Oyun odasından da ayrılmış olan erkekler, ara holde kızlar ile karşılaşmıştı. Onların ellerindeki mısır dolu kâseleri ve meşrubat dolu barakları gördüler.

“Hadi, gelin birlikte film izleyelim” Beril sözlerini başları ile onayladıkları sıra erkeklerin arasında sevgilisini görememiş olan Beren, merakla onların yüzüne baktı.

“Ares nerede?”

“O aşağıda ama birazdan eminim gelecektir” Can’ ın sözlerini duyduğu sıra aklından neden diye geçirdi. Yine aralarına giren mesafe ile üşümeye başlamıştı. Yine korku ile doldu kalbi… Ares onunla aralarına mesafe koymak ister gibiydi. Buna kendi olmadığı her vakit de, bununla karşılaşacağını biliyordu Beren. Elindeki tepsiyi diğer kızlardan birine bırakan Beren, oyun odasın girip, aşağı kata ulamıştı. Adımları hızla ve aceleciydi.

İstediği odanın önüne ulaştığında derin birkaç nefes alıp bırakan, kendini toparlamak istemişti. Daha sonra yumruk yaptığı eli ile kapıya hafif hafif vurmuş arından da, kapıyı aralayıp içeri girmişti. Odanın loş ışığı yeterince aydınlattığından sevgilisinin bedenini kolayca buldu Beren. Odanın ortasında öylece durmuş sabit noktaya bakıyordu.

Beren onu bu halde görmekten kaygılanıyor ve içinden çıkamadığı bir girdabın içinde düşüyordu. Sanki nefes alma yeteneğini elinden alıyordu. Araladığı kapıdan duyulmayan adımlarla içeri girdi. Kapının hemen önünde durduğunda, şuan ki hali ile boşken, yine de odaya öylece girmek istemedi.

“Gelebilir miyim?” naif bir tonda söylediğinde, sanki sesinin sadece sevgilisinin duymasını istiyor gibi hali vardı. Günler önce sevgilisini evde bulamadığı için bu odaya girip, hiçte hoş şeyler görememiş olan Beren, bu odadan boş olmasına rağmen korkuyordu.

Ares yavaşça arkasını dönüp, onunla göz göze gelmişti. Onun ta kapının önünde, kapıyı çaldığı sıra geldiğini biliyordu. Zira bu odaya girmek için bunu yapan tek kişiydi o. Onun sorusunu, yüzünde yumuşak bir ifade hâkimken, başı ile onayladı Ares, sevgilisini.

Beren göz göz geldiği sevgilisinin üzgün mü, kızgın mı yoksa aslında her şey yolunda mı, anlayamıyordu. Belki de, Ares’ e bahşedilmiş olan en büyük yeteneği etkisi altında olduğu duygularını hiç yokmuş gibi yaşamasıydı. Adımları ona yaklaştığında, gözlerini de ondan bir an olsun ayırmamıştı. Başını geriye yatırarak baktı, Beren heybetli sevgilisinin yüzüne. Ares sevgilisinin yanağında uzandığında, eş zamanlı olarak Beren’ in gözyaşları ile karşılaştı.

“Seni endişelendiriyorum, değil mi?” sevgilisinin sorusunu usulca başı ile onayladığında, gözyaşları sevgilisinin eline doğru ince bir yol izlemişti. Ares karşısında gördüğü bu görüntü ile bir toprağı kendi elleri ile kazıdığını hissediyordu. Toprağı her açtıkça yeni bir dertte yüzüne çarpıyordu. Kollarını sevgilisine sarıp, onun bedenini kollarının arasına aldı.

“Sadece düşünmek için biraz sessizliğe ihtiyacım var, güzelim” sarıldığı sevgilisinin kulaklarının hizasına gelen nefesi, onun tenini okşarken söyledi Ares. Birbirine sıkıca tutunuyordu, iki genç.

“Yalnız kalmak istemeni anlıyorum Ares. Her insan sessiz bir ortamda kendini dinlemek isteyebilir. Ama ne zaman senden ayrı kalsam eksik hissediyorum. İçimi öyle bir korku kaplıyor ki, baş edemiyorum. Üstelik aynı çatı altında, kendi ayaklarınla bana uzak durmak istemen canımı yakıyor” gözyaşları sevgilisinin gömleğinin üzerine iz yaparken, ikisi de bunu umursamıyordu.

“Böyle hissetmene sebep olduğum için üzgünüm güzelim” kollarını gevşetip, ondan uzaklaşan Beren, sevgilisi ile göz göze gelmişti.

“Ares izin ver, bende sen buradayken yanında durayım. Odanın bir köşesinde oturur, asla ses çıkarmam. Söz veriyorum varlığımın burada olduğunu dahi unutursun” bir umutla bakıyordu Beren, sevgilisinin gözlerine. Sözlerini dinleyen Ares’ in yüzünde gerçekten ve içten bir gülümseme belirdi. Kalbi sevgilisi tarafından bu kadar sevilmenin memnuniyeti olarak; dudaklarına iyi yana yayılması için emir vermişti.

Sen yanımdayken, aciz kulaklarım senin nefes alış verişlerini bile duymak için can atarken, burnuma dolan senin kokun ile nasıl olurda, yanımdaki varlığını yok sayıp, onca derdin akıbeti hakkında düşünebilirim…

“Adını öğrendiğim, gözlerine baktığım o ilk güne binlerce kez şükürler olsun güzelim” sevgilisinin yanaklarından süzülen değerli yaşları elleri ile kuruladığında, yeniden düşmemeleri için dileklerde bulunuyordu. Başını sevgilisine yaklaştırıp, sevgiden başka hiçbir dert taşımayan bir öpücük ile dudaklarını birleştirdi.

Birlikte odadan çıkmak için hareketlendi çift. Ares’ in aklından geçenler; yeter ki yüzünden o, bana huzur bahşeden gülümsemen eksilmesin. Ben yine tüm derdi, sıkıntıyı düşünmek için başka bir zaman bulabilirim…

Merdivenleri aştıkları sıra Ares sevgilisinin elini sıkıca kavramış ve daha iyi hissediyor mu diye arada gözlerini onun yüzünde gezdiriyordu. Sinema salonuna ulaşan çift, içerideki sessizlik ile kuşanmıştı. Kardeşlerin böyle sessizce burada oturmasından memnun olmadı Ares.

Malikâne duvarları arasında, her daim kahkaha sesleri yankı bulmalıydı. Eğlenceli sohbetlere ve huzur bir ailenin nefes alışına şahit olmalıydı. Ares, bunun için uğraşıyor ve bunun üzerine hayatını koyuyordu. Ares’ in tüm çabası, tüm sıkıntısı da, bunun içindi.

“Filmi başlatıp, filmiz izlemek daha keyifli değil mi? Neden siyah ekrana bakıyorsunuz?” sevgilisi ile birlikte odada ilerlemiş ve diğer koltukları kardeşleri doldurmuşken, sevgilisi ile yan yana boş olan koltuklarda kendine yer bulmuştu.

“Evet, tabii” Can yanında olan televizyon kumandasını eline alıp, kısa süre önce başlatılmış olan filmi yeniden devam ettirdi. Film sahneleri değiştikçe zaman ilerlemiş ve Ares bu zaman içinde sevgilisinin elini bırakmamıştı.

Yanında oturuyorum ve elini tutuyorum. Tenine değen sıcaklık benim, hissettiğin dokunuş bana ait, benden uzakta değilsin. Bu yüzden izin ver, dudakların benim için huzur olan bir gülümseme ile kutlasınlar beni…

Filmin konusunu, vermek istediği mesajı ya da oyunların diyaloglarına dikkat eden olmamıştı. Ekran görüntüsü değişmiş ve aile bireyleri de, bunu öylece izlemişlerdi. Filmin sona erdiğinde, her birey odalarına çıkmak için ayaklanmıştı. Egemen, omuzunda uyuyakalmış olan sevgilisini, uyandırmak yerine, dikkatle kucağına almıştı.

“İyi geceler” Egemen’ in sözlerine diğerleri de karşılık vermiş ve kapından çıkmak üzere olan Egemen’ e Nilay, kapıya yakın oluşundan onun geçmesi için aralamıştı. Egemen’ in ardından Mert ve Nilay çifti de, odadan ayrıldı.

Cenk, ayaklandığında onunla birlikte yarı uykulu hali ile ayaklanan sevgilisinin düşmemesi adından arkasında geçip, belinin iki yanına ellerini koyarak, onu doğruca odalarına ilerlemesi için yönlendirdi. Daha sonra Ares ve Beren çifti odadan çıktığında; diğer çiftler de odadan ayrılıp, odanın ışığını kapatmışlardı.

“Dikkat et, hayatım” Cenk, merdivenlerin basamaklarına takılan sevgilisini uyardığı sıra onların bu hallerine diğerleri gülümseyerek baktı. Her birey odalarına girmiş ve yataklarına geçmek için hazırlık yapmaya koyulmuşlardı.

“Ben duş alacağım” Ares, sözlerinin ardından giysi dolabına yöneldiğinde, Beren’ de o görmese de, başı ile onaylamıştı onu.

“Tamam” sözleri ile de dile getirdiği sıra sevgili ile göz göze geldi ve ona ufak bir tebessüm etti. Ares banyoya girdiği sıra odaya bıraktıkları Ares’ in ilaç poşetini için yatağa yaklaştı Beren. Poşeti ters çevirdiğinde, içinden yatağın üzerine dökülen birçok ilaç kutusu ile karşılaştı. Bu çok ilaç ile karşılaşmış olmak onu memnun etmese de, onun sağlığı için buna ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Yatağından üzerinde duran ilaçların kutusunun içinden prospektüslerini açıp, tek tek okumaya başladı.

“Beren?” Ares’ in sesini duyan Beren, okurken daldığı kâğıttan başını kaldırıp, ona yaklaşan sevgilisi ile göz göze geldi.

“Ne yapıyorsun güzelim?” meraklı bir ifade ile onun yanına oturduğunda, yatağın üzerine serilmiş olan biçok kâğıt ile anlamıştı aslında.

“Doktorun senin gönderdiği ilaçlara bakıyorum. Ne için ya da ne zaman kullanmamız için. Üzerindeki etikette de yazıyor aslında ama ben daha detaylı bakmak istedim” onun konuşurken yüzüne bakan Ares, daha sonra gözlerini yatağın üzerindeki ilaç kutularına çevirdi.

Hiçbirine ihtiyacım yok. Bunları hepsinin yeri çöp kutusu… Onu bu düşüncesinden caydıran ise karşısında olan bedendi.

“Bu iki ilacı şuan almalıymışsın. Sen onları tabletten çıkar ben, sana su getireyim” sözlerinin ardından hızlı adımlarla odadan çıkmış ve sevgilisi bir süre öylece ardından bakmıştı. Beren’ in, eline tutuşturduğu ilaç kutularına gözlerini çevirdi Ares. O hayata dair hiçbir şeyi kabul etmediği için elinde tuttuğu bu şeylerin fazlası ile gereksiz olduğunu düşünüyordu. Hayattaydı ve hala ayaktaydı. Daha fazlası için çabalamak ona hiçte uygun gelmiyor olsa da; Beren’ in buna ne kadar önem verdiğini görebiliyordu. Eğer yapmaz ve reddetse sevgilisinin ne kadar üzülüp, kırılacağını elbette biliyordu. Bu yüzden ona zor anlar yaşatmamak için dediğini yapıp, ilaçları tabletten çıkardı. Elinde tuttuğu iki renkli kapsül ile öylece sevgilisini beklemeye başlamıştı ki, kısa zaman sonra odanın kapısı açılmış ve elinde su dolu bardak ile Beren, odaya girmişti.

“İşte, getirdim”

“Teşekkür ederim” onun uzattığı su dolu bardağı elinden alıp, ilaçlarla birlikte suyu boğazından aşağıya göndermişti. Bardağı ise yatağın yanında kalan komodinin yanına bıraktı.

“Ben üzerimi değiştireyim” ayaklanıp banyoya ilerleyen Beren’ in başı ile onaylamıştı. Daha sonra ise yataktaki kâğıtları, komodinin çekmecesine bırakıp, yatağın kendine ait olan bölümüne uzandı. Beren’ in banyoda işleri bittiğinde, yan yana yatakta uzanmış olan çift, yüz yüze bakıyordu. Beren onun yüzüne bakarken bile bu gece uyuyamayıp, o ertelediği sorunlar için tüm gece uyanık kalacağını anlayabiliyordu.

“İyi geceler Ares” yastığın yanında öylece duran sevgilisinin eline uzanan Beren, onun avucuna yumuşak bir öpücük bahşetmişti.

“İyi uykular güzelim” Ares’ de sözlerinin ardından, sevgilisinin elini kendine çekip, onun yaptığı gibi bir kelebeğin güzeller güzeli bir çiçeğin kokusunu içine çeker gibi bir öpücük bırakmıştı. Saat ilerlemiş ve yanında tatlı bir uykunun kolları arasına giren sevgilisinin yanına, uykuyu es geçiyordu Ares.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...