Yemek hazırlığı sona erdiğinde, Nilay ve Beren
masayı hazırlamak için salona ilerlemişti. Salon kapısından içeri giren Beren,
salonun oturma bölümünde, sohbete dalmış olan erkekler arasında sevgilisini
göremediği için meraka kapılmıştı.
“Can” koyu bir sohbetin ortasında olan Can’ a
seslediği sıra gözleri ile denk geldi.
“Ares, nerede biliyor musun?” Beren onun
yanıtlaması için yüzüne dikkatle bakarken, o sıra Nilay’ da masayı hazırlamaya
çoktan başlamıştı.
“Bahçeye çıkmıştı sanırım” Can’ ın ses tonu onu
endişelendirmeli miydi? O neşeli sesli her zaman bu koca salonu dolduran Can,
neredeydi o an? Hem Ares neden bunca soğuğun arasında, bahçeye çıkmak istemişti
ki?
Can’ ın sözlerini başı ile onayladığı sıra
salondaki bahçe kapısına ilerlemeye başladı Beren. Yine bir sorun mu var, canı mı sıkkın, yoksa söylediklerim yüzünde mi?
Aklında devamlı yenilen sorularla birlikte bahçeye ulaşmıştı. Ardan örttüğü
kapı ile birlikte soğuktan ağzından çıkan beyaz dumanları da, gözleri ile
görebiliyordu. İçerinin sıcağına alışan bedeni, bu soğuk havadan dolayı
bedeninde, bir titremeye neden olmuştu.
Kollarını bedenine sarıp, soğuktan korunmaya
çalıştığı sıra bahçe aydınlatmasının yardımı ile sevgilisinin bedeni gözlerine
çarpmıştı. İlerideki salıncağa oturmuş ve öylece karanlık gökyüzünü
seyrediyordu. Adımları başladığı sıra sevgilisinin salıncağa ulaşmak için karın
üzerinde açtığı izlere denk gelerek ilerliyordu. Onun bu haline bakıp, endişelenmemenin nasıl mümkün olacağını sorguladı Beren.
“Ares” yanına ulaştığında, ağzından çıkan beyaz
dumanlara şahit olarak, seslendi sevgilisine. Ancak herhangi bir tepki alamadı
sevgilisinden.
“Ares” tekrar denediğinde, sevgilisi usulca başını
çevirmiş ve onunla göz göze gelmeyi başarmıştı. Gözlerine bakarken, gördüğü
ifade daha da canlı tuttu endişesini. Sanki kanayan bir yarası vardı da,
karların kanını dondurup, yarasını saklamak istiyor gibiydi.
“Hava çok soğuk sevgilim, burada olmamalısın” onun
sözlerinin ardından Ares’ in yüzünde neşeden mahrum kalan bir gülümseme
belirdi.
“Soğuk, insan bedenini canlı tutar, güzelim” başını
yeniden gökyüzüne çevirdi Ares. Beren, onun sözlerinin ardından salıncağın
demirinin üzerinde birikmiş olan karları eli ile aşağıya itelediğinde, tenine
temas eden soğuk ile eli yanmaya başlamıştı. Bunu göz ardı ederek, sevgilisinin
yanına yerleşti.
“Benim de, bedenim canlansın o halde” sözlerini
duyan Ares’in yüzündeki gülümseme keyifli bir gülümsemeye terfi etmişti.
Gökyüzünden gözlerini ayırdığı sıra yanında oturan sevgilisinin görüntüsüne
çevirdi. Onun ağzından çıkan beyaz dumanları, kızarmaya başlamış olan burnunu
gördüğünde, ne kadar üşüdüğünün farkındaydı.
“Hadi, bu kadar canlanman yeter. Artık içeri
geçelim” Ares, söylediği sıra ayaklanmış ve sevgilisine tutması için elini
uzatmıştı. Karanlık gökyüzünün altında, bahçe aydınlatmasının beyaz karlar ile
kaplanmış olan bu bahçeyi eşsiz bir manzaraya dönüştürmüşken, heybetli
sevgilisinin bu manzaranın içindeki görüntüsü ile içi titredi Beren’ in.
Yüzündeki renksiz gülüşü ile onun canını sıkan bir
durumun varlığını hissediyordu. Ama bunu ona öylece sormak istemiyordu. Eğer
isteseydi, Ares o daha sormadan söylerdi zaten. O istemediği sürece aklından
neler geçtiğini öğrenmek mümkün olmayacağını yeterince tecrübe edebilmişti.
Sevgilisinin narin eli, kendi soğuk eline ulaştığı
sıra onun elinin de, kendi eli gibi soğuktan üşümüş olması ile birlikte sert bir
ifadeye büründü, Ares’ in yüzü. Sevgilisine verebileceği kendi üzerinde bir
ceket yokken, sevgilisinin de, yanın bir ceket almadan gelmiş olmasına kızmıştı.
Kendi elleri etrafı beyaz bir örtü misali kaplayan karlar kadar soğuk olsa da,
sevgilisinin ellerini kendi ellerinin arasına alarak ısıtmayı umdu.
“Neden arkamdan geldin ki, ne kadar üşümüşsün, şu
haline bak. Ceketinde üzerind değil” Ares bir yandan ona söylenirken, bir
yandan da, onun ellerini dudaklarına yaklaştırıp, nefesi ile ısıtmaya
çalışıyordu. Onun sıcak nefesi ile kuşanan Beren, bedenine yayılan sıcaklık ile
kutsanıyordu.
“Hadi, gel” dediği sıra sevgilisinin ellerini
bırakmadan adımlarını eve doğru yönlendirmiş ve sevgilisi de, ona ayak
uydurmuştu. Beren ise onun bu kutlu sevgisi karşısında gözleri ile ışık saçan
bir parıltı ile etrafa bakıyordu.
Onu üzen, aklında birikip, bedenine ağırlık yapan
şeylerin yanında bir de, üşüyen ellerinin derdine düşen sevgilisinin karşısında
gözyaşlarını tutmakta zorlanır bir hale gelmişti. Evin içine ulaştıkları sıra
içerinin sıcak havası onun bedenin sarmış ve ısınmanın tadını çıkarmıştı Beren.
Ares’ in ortama gelişi ile erkeklerin sohbeti
durmuş ve oturuşları da, bir düzen kazanmıştı. Beren kızlara yardım etmek için
mutfağa ilerlerken, Ares ise daha önce oturduğu koltuğa geri dönmüştü. Ortamda
yine garip sessizlik hâkimdi. Erkekler son olanlar yüzünden Ares’ in onlara
karşı sert bir tutum gösterdiğinin farkına varıyordu.
“Masa hazır” Nilay’ ın seslenmesi ile erkekler,
ayaklanmış ve özenle hazırlanmış olan masada yerlerini almışlardı. Yemeğin
başlamış olması ile bile sessiz ortam devam etmiş ve keyifsiz bir ortama tanık
olmuştu, malikâne duvarları.
Önlerine servis edilmiş olan Selin ve İdil’ in
önderliğinde hazırlanmış olan lezzetli yemekler bile iştahlarını arttırmıyordu.
Oysa bu lezzetli yemeklerin kokusu tüm salonu kuşatıyordu. Görülmeyen,
duyulmayan büyük bir savaşın bitmesinin ardından geriye kanlı, sessiz bir savaş
alanı kalmıştı sanki. Erkeklerin bu denli sıkkın hali ile kızlarda endişeleniyor
ve daha kötü şeyler yaşanmaması için dua ediyorlardı. O sıra sessiz ortamda,
Can’ ın telefon zil sesi duyulmuş ve beklenmeyen bu ses ile irkilmişlerdi.
“Affedersiniz” mahcup hali ile elini pantolonun
cebine atıp, telefonunu eline aldığında, arayanın kim olduğuna bakmıştı. Zira
pek hayırlı bir görüşmenin olacağını düşünmüyordu.
“Mehmet amca arıyor” garipsemiş bir ses ile
söylediğinde, onun bu tavrına diğerleri de, eşlik etmişti. Mehmet Bey günün bu
saatinde, Can’ ı neden aramış olabilirdi ki? Tüm bunlarla birlikte Can, aramayı
yanıtlamış ve telefonun kulağına dayayıp, Mehmet Bey’ in sözlerini beklemişti.
“Efendim, Mehmet amca” masada oturan diğer aile
bireylerin tüm dikkati onun üzerindeydi. Fazlası ile bir merak baş gösterdi her
birinin içinde.
“Can, Ares yanında mı?” telaşla mı, söylenmişti,
yoksa Mehmet Bey; telefonla koşarak mı konuşuyordu. Derince aldığı nefes ile
kesik kesik kelimeler duyuyordu Can ondan. Can o sıra Ares ile göz göze
geldiğinde, tuhaflık fark eden Ares, alnı kırışmış bir halde baktı ona.
“Evet, biz akşam yemeği yiyorduk” onun bu garip
hallerine bir anlam veremese de, onun sorularını sakin tavırlarla yanıtlıyordu.
“Zaman tutturmak konusunda, harikayım zaten”
kendine söylenmiş bir söz olmadığını fark ettiğinde, sessiz kalıp, onun devam
etmesini bekledi.
“Ben sana birkaç önemsiz soru soracağım Can. Bu
yüzden masadan dikkat çekmeden kalkabilir misin? Rahat konuşacağın bir yere geç
oğlum” kesinlikle bir terslik var dedi içinden. Sessiz ortam sayesinde, Mehmet
Beyin sesi cansız bir halde de, olsa diğerlerinin kulaklarına kadar ulaşıyordu.
Daha da katı bir ifadeye büründü Ares’ in ifadesi.
“Peki” sandalyesini geriye itip, kalkmak için
harekete geçmişken, Ares parmağını şıklarak onun dikkatini çekmişti. Göz göze
geldiği kardeşine, tekrar oturmasını ve telefonun hoparlörünü açmasını işaret
etti. Can ise aldığı bu emirlerin ardından onun dediklerine uymuş ve
sandalyesine yeniden oturduğu sıra telefonun sesini dışarı varip, diğerlerinin
daha canlı bir halde konuşulanları duymasını sağldı.
“Tamamdır, Mehmet amca dinliyorum”
“Can, son zamanlarda herhangi bir haber aldınız
mı?” sesindeki korkulu tını fark ettiler. Can’ ın gözleri yanıtlamak için Ares’
in üzerindeydi. Ares başını iki yana sallamış ve olumsuz yanıt vermesini
istemişti.
“Hayır, almadık Mehmet amca”
“Peki, ARes’ in tavırlarında, bir değişiklik var
mı?” daha da tuhaf bir hale gelen bu durum karşısında, Ares başını olumsuz
anlamda sallamıştı.
“Hayır, yok” dedi Can.
“Son zamanlarda dikkatinizi çeken, sizi rahatsız
eden bir durum oldu mu?” her erkeğin aklına o an, kimin gönderdiği belli
olmayan kutular gelmişti. Ancak Can’ ın yanıtlaması için Ares başını olumsuz
anlamda salladı.
“Hayır, her şey yolunda” rahat bir nefesin sesi
kulaklarına ulaştığında, Mehmet Beyi duyduğu bu sözlerin ardından neyin rahatlattığını
ya da neden gergin bir duruma düştüğünü anlayamadılar.
“Bağışla beni Mehmet amca ama neden bunları soruyorsun?”
elbette gerçek bir yanıt veremeyeceğini biliyorlardı. Yine de bir umut sormuştu
Can.
“Ben bir babayım oğlum. Bir kâbustan da etkilenebilir
ve evlatlarım için endişelenebilirim. Herhangi bir sorun yok oğlum,
endişelenmene gerek yok. Şimdi kardeşlerinin yanında dön ve sakın bu konuşmadan
Ares’ e bahsetme. Sorguya çekmişim gibi düşünmesini istemiyorum” durup, bir
nefes daha verdi Mehmet Bey.
“Kendinize dikkat edin”
“Sizde, Mehmet amca” telefonu kapattığında, bir
tokat yemiş gibi hissettiler o an kendilerini.
“Tüh ya, tam da düğünün nasıl geçtiğini soracaktım.
Fırsat olmadı” yanlarında kızlar varken, ortamı biraz toparmalayı umdu Can.
“Baba olmak böyle bir şey iste. Gördüğü rüyalardan
bile etkilenip, endişeleniyor” Can’ ın yaptığı ortamı toparlama işine Anıl’ da
yardım etmek istedi.
Ortada büyük bir sorun
vardı yoksa Mehmet Beyin bu kadar telaşa kapılması hiçbir ihtimal vermedi Ares.
Gelen her soruya olumsuz yanıt vermesinin nedeni ise; o büyük sorunu kendi
bulup, sessiz sedasız ortadan kaldırmak istemesiydi.
Olayın sadece
gönderilmiş kutulardan da, büyük olduğunu düşündü o an. Mehmet Bey sahipsiz
birkaç kutu için bu kadar telaşa kapılmayacağından emindi Ares. Aile
bireylerinin hiçbir tam anlamı ile bu yanıtlara inanmamış ancak o an sessiz
kalmalarının daha doğru olduğunu bildikleri için bunu yapmışlardı.
Masa üzerindeki suyuna
uzanan Ares, ufak bir yudum almışken, aniden öksürükleri ile bardağı geri
indirmişti. Diğeri de onun bu haline karşılık olarak telaşla yüzüne baktılar.
Nefes borusuna kaçan su nedeni ile doğru nefes alamayan Ares’ in başına
gelmişti erkekler. Can büyük adımları ile hemen onun arkasına geçmiş ve sırtına
hafif hafif vurmaya başlamıştı.
“Ares, burnundan nefes
al kardeşim. Sakin ol” Mert’ in sözlerini dinleyen Ares’ in yanına bir de, Anıl
yetişmişti. Ancak o farklı bir yöntem denemiş ve iki kaşının ortasını yukarıya
doğru çekerek; helal diyordu.
“Anıl, ne yapıyorsun?”
Cenk, onların yanına ulaştığı sıra bu tuhaf hareketi için kardeşini anlayamayan
gözlerle ona bakıyordu.
“Küçükken bana da böyle
yapıyorlardı. Hem bebekler deişe yarıyor. Belki ona da iyi gelir”
“Bu adam bebek mi?
Çekil şuradan” Cenk sözlerinin ardından onun elini itelemiş ve Ares’ den
uzaklaştırmıştı.
“Bir rahat durun ya”
birbirleri ile uğraşan kardeşlerine kızdığı sıra gözleri Ares’ e döndü.
“İyi misin, kardeşim?”
“İyiyim, tamam. Geçin
yerlerinize”
“Ares, iyi misin,
gerçekten?” Beren, sevgilisinin başını yeterince kalabalık eden kardeşlerinden
fırsat bulamadığı için yerinde kalmış ve endişe ile izlemişti ona.
“İyiyim, sorun yok”
Yemek bitmiş ve
erkekler salonda otururken, kızlar mutfakta işlerini halletmeye koyulmuştu. O
sıra bu kez duyulan telefon sesi Ares’ e aitti. Pantolonun cebinden çıkarıp
arayanı gördüğünde, beklemeden yanıtladı.
“Söyle” sert bir
tavırla söylemişti.
“Efendim, kutu bırakmak
için gelen adamı kameradan takip ettik. Adam plakasız bir motosiklet ile
gelmeden hemen önce bir araç kullanmış. Plakası Özyurt şirketine ait” her
kelimeyi özenle dinledi Ares. Her sözünde bir daha katı bir hale büründü yüzü.
“Başka bir şey?” diye
sordu.
“Hayır, yok efendim”
“Tamam” telefonu
kapattığında, ayaklanmış olan Ares ile diğer erkekler de, onunla birlikte ayaklanmıştı.
Masayı toplamaya yardım etmek için mutfaktan salona geçen Beren ise onun bu
halini gördüğünde, hayli endişelenmişti.
Birlikte oyun odasına geçtikten sonra aşağının boş olmasını umursamadan toplantı odasına ulaştı
kardeşler. Daha sonra göz göze geldiği kardeşlerine baktı Ares.
“Özyurt şirketi kime
ait?” gözleri Anıl’ a dönmüş ve soruyu ona sormuştu. Zira tahsilat listesini o
hazırlar ve araştırmaları da, o yapardı. Birkaç saniye düşünmesinin ardından
yanıtı buldu Anıl.
“Yiğit Özyurt, tahsilat
listesinde adı vardı”
“Sebebi neydi?” Ares’
in sorusu üzerine Anıl telefonundan notlarının arasında olan tahsilat
listesinin kopyasında, ismi bulmuştu.
“Gittiği üniversitede birkaç kıza tecavüz etmiş. Kızların cesedi bulunamadığı gibi adama ceza
kesmediler. Tabi bunda; kara para aklamaktan birkaç kez tutuklanmış olan
babasınında payı olabilir” hatırladıklarını, kardeşine de aktardı.
“Babasının adı ne?”
“Ali Özyurt”
“Bize kutuları gönderen
adam o, belli ki, oğlunun intikamını almak istiyor”
“Ne
düşünüyorsun?” bu konuda yapmak için ne olduğunu merak edip, bunu soran Mert
olsa da, diğer kardeşleri de, ona eşlik ediyordu. Beklenti ile onu yüzüne
baktılar.
“Bu konuda gece düşünüp, yarın bir karara
varacağım. Ama ondan önce halledilmesi gereken önemli bir mesele var” ses
tonundaki tını bile karşısındaki adamların ciddiyete bürünmesine sebep olmuştu.
“Mehmet amcanın sözlerine karşın bir tahmini olan
var mı?”
“Kutulardan haberi olmuş, olabilir mi?” Anıl’ ın
sözlerine diğerlerinin onay veren sözlerini duydu Ares.
“Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Mehmet amca birkaç
kutu için bu kadar endişeye kapılmaz. Sorun çok daha büyük olmalı” bilinmesi
zor bir bilmece gibi bir de hiçbir ipucu olmayışı onları çıkmaza sürüklüyordu.
Peki, bu durum ortaya çıktığında, aile ne kadar zarar verecekti?
“Neyse şuan beklemekten başka yapacak bir şey yok.
Kızların yanına dönebilirsiniz” onları en kibar bir ifade ile odadan kovmuş
oldu Ares. Üst üste birçok kez hata yapmış olan kardeşlerine olan kızgınlığı
hala devam ederken, diğeri de haklı olduğunu düşünüp, sessiz kalıyorlardı.
Ares’ in sözlerinin ardından teker teker, odadan
ayrılan kardeşler, sonunda yukarı kata ulaşmıştı. Oyun odasından da ayrılmış
olan erkekler, ara holde kızlar ile karşılaşmıştı. Onların ellerindeki mısır
dolu kâseleri ve meşrubat dolu barakları gördüler.
“Hadi, gelin birlikte film izleyelim” Beril
sözlerini başları ile onayladıkları sıra erkeklerin arasında sevgilisini
görememiş olan Beren, merakla onların yüzüne baktı.
“Ares nerede?”
“O aşağıda ama birazdan eminim gelecektir” Can’ ın
sözlerini duyduğu sıra aklından neden diye geçirdi. Yine aralarına giren mesafe
ile üşümeye başlamıştı. Yine korku ile doldu kalbi… Ares onunla aralarına
mesafe koymak ister gibiydi. Buna kendi olmadığı her vakit de, bununla
karşılaşacağını biliyordu Beren. Elindeki tepsiyi diğer kızlardan birine
bırakan Beren, oyun odasın girip, aşağı kata ulamıştı. Adımları hızla ve
aceleciydi.
İstediği odanın önüne ulaştığında derin birkaç
nefes alıp bırakan, kendini toparlamak istemişti. Daha sonra yumruk yaptığı eli
ile kapıya hafif hafif vurmuş arından da, kapıyı aralayıp içeri girmişti.
Odanın loş ışığı yeterince aydınlattığından sevgilisinin bedenini kolayca buldu
Beren. Odanın ortasında öylece durmuş sabit noktaya bakıyordu.
Beren onu bu halde görmekten kaygılanıyor ve
içinden çıkamadığı bir girdabın içinde düşüyordu. Sanki nefes alma yeteneğini
elinden alıyordu. Araladığı kapıdan duyulmayan adımlarla içeri girdi. Kapının
hemen önünde durduğunda, şuan ki hali ile boşken, yine de odaya öylece girmek
istemedi.
“Gelebilir miyim?” naif bir tonda söylediğinde,
sanki sesinin sadece sevgilisinin duymasını istiyor gibi hali vardı. Günler önce
sevgilisini evde bulamadığı için bu odaya girip, hiçte hoş şeyler görememiş
olan Beren, bu odadan boş olmasına rağmen korkuyordu.
Ares yavaşça arkasını dönüp, onunla göz göze
gelmişti. Onun ta kapının önünde, kapıyı çaldığı sıra geldiğini biliyordu. Zira
bu odaya girmek için bunu yapan tek kişiydi o. Onun sorusunu, yüzünde yumuşak
bir ifade hâkimken, başı ile onayladı Ares, sevgilisini.
Beren göz göz geldiği sevgilisinin üzgün mü, kızgın
mı yoksa aslında her şey yolunda mı, anlayamıyordu. Belki de, Ares’ e
bahşedilmiş olan en büyük yeteneği etkisi altında olduğu duygularını hiç yokmuş
gibi yaşamasıydı. Adımları ona yaklaştığında, gözlerini de ondan bir an olsun
ayırmamıştı. Başını geriye yatırarak baktı, Beren heybetli sevgilisinin yüzüne.
Ares sevgilisinin yanağında uzandığında, eş zamanlı olarak Beren’ in gözyaşları
ile karşılaştı.
“Seni endişelendiriyorum, değil mi?” sevgilisinin
sorusunu usulca başı ile onayladığında, gözyaşları sevgilisinin eline doğru
ince bir yol izlemişti. Ares karşısında gördüğü bu görüntü ile bir toprağı
kendi elleri ile kazıdığını hissediyordu. Toprağı her açtıkça yeni bir dertte
yüzüne çarpıyordu. Kollarını sevgilisine sarıp, onun bedenini kollarının
arasına aldı.
“Sadece düşünmek için biraz sessizliğe ihtiyacım
var, güzelim” sarıldığı sevgilisinin kulaklarının hizasına gelen nefesi, onun
tenini okşarken söyledi Ares. Birbirine sıkıca tutunuyordu, iki genç.
“Yalnız kalmak istemeni anlıyorum Ares. Her insan
sessiz bir ortamda kendini dinlemek isteyebilir. Ama ne zaman senden ayrı
kalsam eksik hissediyorum. İçimi öyle bir korku kaplıyor ki, baş edemiyorum.
Üstelik aynı çatı altında, kendi ayaklarınla bana uzak durmak istemen canımı
yakıyor” gözyaşları sevgilisinin gömleğinin üzerine iz yaparken, ikisi de bunu
umursamıyordu.
“Böyle hissetmene sebep olduğum için üzgünüm
güzelim” kollarını gevşetip, ondan uzaklaşan Beren, sevgilisi ile göz göze
gelmişti.
“Ares izin ver, bende sen buradayken yanında
durayım. Odanın bir köşesinde oturur, asla ses çıkarmam. Söz veriyorum
varlığımın burada olduğunu dahi unutursun” bir umutla bakıyordu Beren,
sevgilisinin gözlerine. Sözlerini dinleyen Ares’ in yüzünde gerçekten ve içten
bir gülümseme belirdi. Kalbi sevgilisi tarafından bu kadar sevilmenin
memnuniyeti olarak; dudaklarına iyi yana yayılması için emir vermişti.
Sen
yanımdayken, aciz kulaklarım senin nefes alış verişlerini bile duymak için can
atarken, burnuma dolan senin kokun ile nasıl olurda, yanımdaki varlığını yok
sayıp, onca derdin akıbeti hakkında düşünebilirim…
“Adını öğrendiğim, gözlerine baktığım o ilk güne
binlerce kez şükürler olsun güzelim” sevgilisinin yanaklarından süzülen değerli
yaşları elleri ile kuruladığında, yeniden düşmemeleri için dileklerde
bulunuyordu. Başını sevgilisine yaklaştırıp, sevgiden başka hiçbir dert
taşımayan bir öpücük ile dudaklarını birleştirdi.
Birlikte odadan çıkmak için hareketlendi çift.
Ares’ in aklından geçenler; yeter ki
yüzünden o, bana huzur bahşeden gülümsemen eksilmesin. Ben yine tüm derdi,
sıkıntıyı düşünmek için başka bir zaman bulabilirim…
Merdivenleri aştıkları sıra Ares sevgilisinin elini
sıkıca kavramış ve daha iyi hissediyor mu diye arada gözlerini onun yüzünde
gezdiriyordu. Sinema salonuna ulaşan çift, içerideki sessizlik ile kuşanmıştı.
Kardeşlerin böyle sessizce burada oturmasından memnun olmadı Ares.
Malikâne duvarları arasında, her daim kahkaha
sesleri yankı bulmalıydı. Eğlenceli sohbetlere ve huzur bir ailenin nefes
alışına şahit olmalıydı. Ares, bunun için uğraşıyor ve bunun üzerine hayatını
koyuyordu. Ares’ in tüm çabası, tüm sıkıntısı da, bunun içindi.
“Filmi başlatıp, filmiz izlemek daha keyifli değil
mi? Neden siyah ekrana bakıyorsunuz?” sevgilisi ile birlikte odada ilerlemiş ve
diğer koltukları kardeşleri doldurmuşken, sevgilisi ile yan yana boş olan
koltuklarda kendine yer bulmuştu.
“Evet, tabii” Can yanında olan televizyon kumandasını
eline alıp, kısa süre önce başlatılmış olan filmi yeniden devam ettirdi. Film
sahneleri değiştikçe zaman ilerlemiş ve Ares bu zaman içinde sevgilisinin elini
bırakmamıştı.
Yanında
oturuyorum ve elini tutuyorum. Tenine değen sıcaklık benim, hissettiğin dokunuş
bana ait, benden uzakta değilsin. Bu yüzden izin ver, dudakların benim için
huzur olan bir gülümseme ile kutlasınlar beni…
Filmin konusunu, vermek istediği mesajı ya da
oyunların diyaloglarına dikkat eden olmamıştı. Ekran görüntüsü değişmiş ve aile
bireyleri de, bunu öylece izlemişlerdi. Filmin sona erdiğinde, her birey
odalarına çıkmak için ayaklanmıştı. Egemen, omuzunda uyuyakalmış olan
sevgilisini, uyandırmak yerine, dikkatle kucağına almıştı.
“İyi geceler” Egemen’ in sözlerine diğerleri de
karşılık vermiş ve kapından çıkmak üzere olan Egemen’ e Nilay, kapıya yakın
oluşundan onun geçmesi için aralamıştı. Egemen’ in ardından Mert ve Nilay çifti
de, odadan ayrıldı.
Cenk, ayaklandığında onunla birlikte yarı uykulu
hali ile ayaklanan sevgilisinin düşmemesi adından arkasında geçip, belinin iki
yanına ellerini koyarak, onu doğruca odalarına ilerlemesi için yönlendirdi.
Daha sonra Ares ve Beren çifti odadan çıktığında; diğer çiftler de odadan
ayrılıp, odanın ışığını kapatmışlardı.
“Dikkat et, hayatım” Cenk, merdivenlerin
basamaklarına takılan sevgilisini uyardığı sıra onların bu hallerine diğerleri
gülümseyerek baktı. Her birey odalarına girmiş ve yataklarına geçmek için
hazırlık yapmaya koyulmuşlardı.
“Ben duş alacağım” Ares, sözlerinin ardından giysi
dolabına yöneldiğinde, Beren’ de o görmese de, başı ile onaylamıştı onu.
“Tamam” sözleri ile de dile getirdiği sıra sevgili
ile göz göze geldi ve ona ufak bir tebessüm etti. Ares banyoya girdiği sıra
odaya bıraktıkları Ares’ in ilaç poşetini için yatağa yaklaştı Beren. Poşeti
ters çevirdiğinde, içinden yatağın üzerine dökülen birçok ilaç kutusu ile
karşılaştı. Bu çok ilaç ile karşılaşmış olmak onu memnun etmese de, onun
sağlığı için buna ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Yatağından üzerinde duran
ilaçların kutusunun içinden prospektüslerini açıp, tek tek okumaya başladı.
“Beren?” Ares’ in sesini duyan Beren, okurken
daldığı kâğıttan başını kaldırıp, ona yaklaşan sevgilisi ile göz göze geldi.
“Ne yapıyorsun güzelim?” meraklı bir ifade ile onun
yanına oturduğunda, yatağın üzerine serilmiş olan biçok kâğıt ile anlamıştı
aslında.
“Doktorun senin gönderdiği ilaçlara bakıyorum. Ne
için ya da ne zaman kullanmamız için. Üzerindeki etikette de yazıyor aslında
ama ben daha detaylı bakmak istedim” onun konuşurken yüzüne bakan Ares, daha
sonra gözlerini yatağın üzerindeki ilaç kutularına çevirdi.
Hiçbirine
ihtiyacım yok. Bunları hepsinin yeri çöp kutusu… Onu bu düşüncesinden
caydıran ise karşısında olan bedendi.
“Bu iki ilacı şuan almalıymışsın. Sen onları
tabletten çıkar ben, sana su getireyim” sözlerinin ardından hızlı adımlarla
odadan çıkmış ve sevgilisi bir süre öylece ardından bakmıştı. Beren’ in, eline
tutuşturduğu ilaç kutularına gözlerini çevirdi Ares. O hayata dair hiçbir şeyi
kabul etmediği için elinde tuttuğu bu şeylerin fazlası ile gereksiz olduğunu
düşünüyordu. Hayattaydı ve hala ayaktaydı. Daha fazlası için çabalamak ona
hiçte uygun gelmiyor olsa da; Beren’ in buna ne kadar önem verdiğini
görebiliyordu. Eğer yapmaz ve reddetse sevgilisinin ne kadar üzülüp,
kırılacağını elbette biliyordu. Bu yüzden ona zor anlar yaşatmamak için
dediğini yapıp, ilaçları tabletten çıkardı. Elinde tuttuğu iki renkli kapsül
ile öylece sevgilisini beklemeye başlamıştı ki, kısa zaman sonra odanın kapısı
açılmış ve elinde su dolu bardak ile Beren, odaya girmişti.
“İşte, getirdim”
“Teşekkür ederim” onun uzattığı su dolu bardağı
elinden alıp, ilaçlarla birlikte suyu boğazından aşağıya göndermişti. Bardağı
ise yatağın yanında kalan komodinin yanına bıraktı.
“Ben üzerimi değiştireyim” ayaklanıp banyoya
ilerleyen Beren’ in başı ile onaylamıştı. Daha sonra ise yataktaki kâğıtları,
komodinin çekmecesine bırakıp, yatağın kendine ait olan bölümüne uzandı. Beren’
in banyoda işleri bittiğinde, yan yana yatakta uzanmış olan çift, yüz yüze
bakıyordu. Beren onun yüzüne bakarken bile bu gece uyuyamayıp, o ertelediği
sorunlar için tüm gece uyanık kalacağını anlayabiliyordu.
“İyi geceler Ares” yastığın yanında öylece duran
sevgilisinin eline uzanan Beren, onun avucuna yumuşak bir öpücük bahşetmişti.
“İyi uykular güzelim” Ares’ de sözlerinin ardından,
sevgilisinin elini kendine çekip, onun yaptığı gibi bir kelebeğin güzeller
güzeli bir çiçeğin kokusunu içine çeker gibi bir öpücük bırakmıştı. Saat
ilerlemiş ve yanında tatlı bir uykunun kolları arasına giren sevgilisinin
yanına, uykuyu es geçiyordu Ares.
Yorumlar
Yorum Gönder