Tüm bireyler arabalara binip, malikâneye doğru yola
koyulmuştu. Ares süratli giden arabasında dikkatle yola odaklanmışken, arada
da, yan göz ile sevgilisinin durumunu kontrol ediyor ve onun nasıl olduğuna
bakıyordu.
Onun ağlayışı ve sözleri gözlerinin önünden
gitmiyordu. O an gerçek anlamda korkmuştu Ares. Sakinleşmesi mümkün değilmiş
gibi gözyaşı döken sevgilisinin karşısında, öylece eli kolu bağlı izlemiş
olmaktan son derece kendini rahatsız ediyordu. Beren’ in böyle bir anına
yeniden şahit olmak kesinlikle istemiyordu.
Arabalar teke teker, malikânenin bahçesinde,
kendine ait olan yere park edilmişti. Diğerleri arabalarından inmişken, Ares ve
Beren çifti hala arabada oturmaya devam etmişti.
“Daha iyi misin?” Ares, sözlerinin ardından
oturduğu sürücü koltuğunda, sevgilisine biraz daha dönmüş ve onunla göz göze
gelmişti.
“Evet, iyiyim” Beren o an fark ediyordu ki, orada
konuştukları sıra fark etmeden Ares’ e de, kendi geçmişini hatırlatmıştı.
Canını yakmış mıydı? Hatırlattığı şeyler yüzünden ya daha kötü bir hale
gelseydi? Aklında bu sorularla mücadele etmeye başladı.
“Ares, ben o an kendimi kontrol edemedim. Eğer
senin canını sıkacak herhangi bir şe-“ onun kucağından olan ellerinden birini
kendi elleri arasına alıp, usul usul sevdi Ares. Yüzünde içten bir gülümseme
ile baktı sevgilisinin yüzüne.
“Sorun yok güzelim. Eğer sen iyiyim diyorsan,
hiçbir sorun yok” büyük bir aşka düşmüş olan adam nasıl belli ederdi o yüce
sevgilisini? Ne söylediğinde, ya da ne yaptığında; insanoğlu onun aşkına tabii
olurdu. Hayat ona ne kadar acı tarafını göstermiş olsa da, sevgilisinin
gülüşüne bakıp yaşamaya değer bir şeyler bulan bu aşığın derdinden kim anlardı?
Arabadan inip, evlerine doğru ilerlemeye başlamış
olan diğer aile bireylerinin, Ares ve Beren çiftinin hala arabada olması
dikkatlerini çekmişti.
“Neden hala inmiyorlar?” endişeli sesi ile sordu
Beril.
“Belki arabada fazladan vakit geçirmek istiyorlar”
Can’ ın alaylı sesi ile kardeşlerine duyurduğu bu sözlerin ardından Egemen, o
an arkasını öfkeyle dönmüş ve onun yüzüne bakmıştı.
“Can!”
“Affedersin” fazla laubali bir cümle kurduğunun
farkında olarak, yaptığından mahcup olmuştu.
“Çok yoruldum sevgilim. Odamıza kadar beni taşı”
Beril, dediğini ardından hızla sevgilisinin sırtına atlamıştı. Can ise onun bu
tarz hareketlerine alışkın olduğu için memnuniyetle kabul etmişti. Beril,
sevgilisinin alaylı sözlerinin ardından ortamı değiştirmek için söylemiş ve
bunda başarılı olmuştu.
Çiftler teker teker kapıdan eve girdileri bir
vakit, Ares ve Beren’ e el ele eve girmişti. Aile bireyleri üzerlerinde kıyafetleri
yenileri ile değiştirmek için odalarına ilerledikleri bir sıra koca malikânede
zil sesi yankılanmıştı. Tüm bireyler evdeyken, duyulan bu zil sesi o an tüm
erkekleri terdirgin etmişti.
Henüz portmantonun önünde paltosunu çıkarmakta olan
Ares, kardeşleri ile göz göze gelmiş, bir tahminlerinin olup, olmadığını
anlamaya çalışıyordu. Ancak her birinin ifadesinden de, hiçbir fikirlerinin
olmadığını anlaması kolay olmuştu.
Sırtında taşıdığı sevgilisinin, inmesini sağlan
Can’ ı ve kapıya ilerlemek için sevgilisinin elini bırakan Egemen’ i el işareti
ile durdurmuştu Ares. Daha sonra gelen kişiyle karşılaşmak için kendi kapıya
yönelmişti. Birkaç adım sonra kapsının yanına ulaştığında, sevgilisinin
tedirgin ifadese gözüne çarpmış ve onu rahatlamak için hafif bir gülümseme
sunmuştu.
Sağ eli ile ceketinin altında kalan, beline taktığı
silahına attı. Kapının kulpunu indirmiş ve kapıyı şiddetle aralamıştı. İçine
biriken duygulara teslim olarak, gözleri perdeleyen o karaltı ile bakmıştı,
kimin geldiğine.
Karşısında gördüğü adamın ardından alnı kırışmış ve
öfke bedenini ele geçirmeye çalışıyordu. Kapıdaki kendi adamlarından biriydi.
Buraya neden geldiğini anlamaya çalıştığı bir zaman elini silahından çekmiş ve
dışarıya doğru birkaç adım atıp, ardından da kapıyı aralıklı bırakmıştı.
Egemen kendi adamlarından birinin geldiğini
gördüğünde, kızlara başı ile işaret vermiş ve kendiişlerine bakmalarını ima
etmişti. Erkekler ile birlikte girişte bekleyen bir tek, Beren kalmıştı.
Sevgilisinin aralıklı bıraktığı kapıdan öylece sevgilisini izliyordu.
Ares karşısındaki bu adama bakarken, nefes almayı
bile ona haram ediyordu. Karşındaki gözlerde dışarı sızan kara dumanlar gören
adam, korkuyla geriledi.
“Hangi cesaretle, biz seni çağırmadan buraya
geliyorsun?” kızgın alev topları fırlatıyordu sanki Ares dudaklarından. Adam
efendisinin bu korkunç yüzünden dolayı seslice yutkunmuştu. Öyle bir yutkunmak ki, adam efendisinin de, bu sesi duyduğundan neredeyse emindi.
“Efendim ben, Doktor Ahmet’in sizin için gönderdiği
ilaçları getirdim” öfkeli birkaç
adımının ardından adamın yanına ulaşan Ares, öfke ile onun boğazına elini
sarıp, onu nefesinden men etmişti.
“Ben, sana ne zaman bu emri verdim?” kapı aralığından sevgilisini izleyen Beren, onun bu yaptığının ardından kapıyı açıp,
onun yanına ulaşmak için harekete geçtiği vakit, onu kolundan tutarak durduran
Mert olmuştu.
“Bunu yapman onun hoşuna gitmez Beren, şuan çok
öfkeli, farkında olmadan senin canını yakar” Mert sözlerinin ardından onun
kolunu nazikçe geri bırakmıştı.
“Onu öldürmez değil mi?” söylediği sıra sesi
titreyen Beren, bu ihtimalle ürperiyordu.
“Gelen kişinin kötü bir amaçla geldiğini sandı
Beren. Ailesine zarar vermek isteyen herhangi biri, zira tüm bireyler evdeyken
eğer zilin sesini duyuyorsan, bu kapının ardında tuhaf bir şeyler oluyor
demektir. Eğer bir cesaret, zile basan kişi de, kapı açıldıktan sonraki olan
şeylere de hazırlıklı olmalıdır” derin bir nefes verip sözlerine devam etti.
“Bu habersiz gelen ahmak için bu ufak bir ceza
sadece. Merak etme, buradan sağlam ayrılacak” Mert’ in sözlerinin ardından
başını sevgilisine yeniden çevirdi Beren. Sevgilisinin bu hali onu fazlası ile
korkutmuş ve o an gözlerinin önünde başka bir beden görmüştü sanki.
“Kaybol gözümün önünden” sesi ile aynı anda,
kararmaya yüz tutmuş gökyüzünde şimşekler çakmıştı sanki o an. Adımları kapıya
ilerlediğinde, Beren’ de kapının ardından birkaç adım uzaklaşmıştı. Daha sonra
ise Ares elindeki ilaç poşeti ile kapıdan içeri girmişti.
“Ares” sevgilisinin yüzüne bakan Beren, onun öfkeli
gözlerinin kardeşlerini hedef aldığına şahit oldu.
“Beren, bunu benim için odaya çıkarır mısın?”
adamın getirdiği içi ilaçlarla dolu olan poşeti sevgilisine uzatan Ares, henüz
gözlerini ona çevirmemişti. Onun uzattığı poşeti alan Beren, adımlarını
merdivenlere yönlendirmiş ve yukarı çıkamaya başlamıştı. Kardeşleri ile yalnız
kalmak isteyen sevgilisine o an müsaade etti.
Beren’ in yukarı kata ulaşıp, birlikte
paylaştıkları odanın kapısının sesini duyana kadar öylece bekledi Ares. Daha
sonra ise beklediği sesi duyduğunda, dudaklarını aralamıştı.
“Bu adam kimden cesaret alıyor da, elini kolunu
sallayarak bu kapıya kadar geliyor?” sert sözleri ile kardeşlerine hesap
soruyordu Ares.
“Benim yokluğum ne çok değiştirmiş bu ailede”
sözleri ile de tek tek kardeşleri ile göz göze geliyor ve bu durumundan her
birini mesul tutuyordu.
“Kendinize biraz çeki düzen verin. Bir daha
karşılığı sadece bu olmaz” kardeşlerinin onun yokluğunda bu kadar rahat
davranmış olmasını kabul edemiyordu. Zira eğer günün birinde yanlarında
olmadığında, dış etkenlere karşı kolayca yıkılmamalarını da istiyordu.
“Ares”
“Yeter artık ne özür, ne de başka bir söz duymak
istiyorum. Eğer biz işimizi doğru yapmazsak, bu koca malikâne tek bir tuşla
havaya uçar. Yok, olmamak istiyorsak, etrafa dört gözle kolaçan etmemiz gerek”
yanlarından uzaklaşış ve merdivenlerden öfkeli adımlarla çıkıp, yukarı kata
ulaşmıştı.
Sevgilisi ile paylaştığı odanın önüne geldiğinde,
kapının önünde kendini biraz olsun sakinleştirmeye çalışmış ve odaya öyle
girmişti. Kapıyı araladığında, gözleri anında yatakta oturan bedeni fark etmiş
ve yanına doğru ilerlemeye başlamıştı.
“Beren” onun halinde hala biraz durgunluk olduğunu
sezdi tekrar.
“Hala olanlardan dola-“ Beren başını kaldırıp,
onunla göz göze geldiğinde, Ares sözlerini yardı kesti.
“Ondan değil Ares” gözlerinin içine bakan Ares,
başka bir şey gördü orada.
“Öyleyse ne olduğunu söyle güzelim?” duyacağı
şeylerin hoşuna gitmeyeceğini bile bile soruyordu Ares.
“Ben az önce aşağıda bambaşka birini gördüm Ares. O
sen değildin, bakışların, sesin… Öfke ile kaynayan beden, şuan karşımdaki beden
değildi” sakince onun sözlerini dinleyen Ares, yine aynı sakinlikte yanıtladı
onu.
“Bu benim gerçeğim, güzelim”
“Kaybetme korkusundan kendine bir maske takıyorsun.
Yanlış giden her ne olursa onu kullanıyorsun, bazen öyle çok takıyorsun ki,
çıkarmakta zorlanıyorsun” Ares’ in gözlerinin içine bakarak söylüyordu. Belki
Ares üzerinde, bıraktığı etki bile, sözlerinden o an vazgeçerdi.
“Az önce o adamın karşısındaki Ares; o fabrikada
basit bir demirden çeliğe dönüşen bir efendiyken, şuan karşımdaki Ares;
annesinin ona öğrettikleri ile hayatını idame ettiren makul bir adam. Ama senin
olmak istediğin Ares’ de bu kişi, bunu biliyorum. O maskeyi takmaktan nefret
ediyorsun. Sen annenin sana öğrettiği doğrularla yaşamak istiyorsun sadece Ares”
Ellerini onun yanaklarında ayırdı Ares. Yüzünde
buruk bir gülümseme baş göstermişken, oturduğu yataktan kalkmıştı. Adımları
banyoya yöneldiğinde, arkasından baktı Beren. Banyonun kapısını ardından örtüp,
lavaboda birkaç kez yüzünü yıkadı Ares. Yüzüne değen soğuk suyun, duyduğu
sözlerin etkisini azaltmasını umdu.
Aynada kendi yansıması ile göz göze geldiğinde,
sevgilisine hak veriyordu. Annesi katledilmiş olan Ares Karal şuan sahip olduğu
ailesini korumak için o maskeyi takmaya mecburdu. Banyo kapısının tıklandığını
duyduğu ardından sevgilisinin naif sesi de kulaklarına ilişmişti.
“Ares?” biraz sonra ise kapı aralanmış ve Beren,
içeri girmişti. Askıda olan havluya uzanıp, yüzünü kurulamaya başladı o sıra.
“Seni kırdıysam, lütfen affet. Ben sadece-“
“Bazı gerçekler vardır hayatta; duyduğun zaman ne
ondan vazgeçebilirsin, ne de ondan kurtulabilirsin. Nefesini kesse de,
gerçekliğine lanet de etsen, yine ona mahkûmsun” elindeki havlu ile işi
bittiğinde yeniden yerine bıraktı.
“Gerçekleri söylediğin için seni neden affedeyim,
güzelim. Söyledim ya, bu benim gerçeğim” kapıya doğru ilerlemeye başladığında,
sevgilisini böylece ardında bırakmak istemedi.
“Hadi, gel. Akşam yemeği için aşağıya inelim”
sözlerinin ardından yaklaşan sevgilisinin saçları arasında öpücük bahşetmiş ve
sevgilisinin gülümsemesine sebep olmuştu.
Çiftin arasında garip bir sessizlik oluşurken,
birlikte, aynı adımla aşağı kata ulaşmıştı. Beren’ in adımları mutfağa
yöneldiğinde, Ares’ de salona doğru ilerlemişti. Beren mutfak kapısından içeri
girdiğinde, kızların akşam yemeği hazırlında olduğunu görmüş. Yardım etmek için
ilerledi yanlarına.
“Beren’ de geldiğinde, size bir şey sormak
istiyorum” Beril’ in sözleri ile birlikte yüzünde muzur bir ifadede baş
göstermişti. Akşam yemeğini hazırlamak için uğraşan kızlar ise o sıra gözlerini
onun yüzünde çevirmiş ve sözlerinin devamını beklemişti.
“Hani hepimiz sevgililerimizle aynı odayı, hatta
aynı yatağı paylaşıyoruz ya. Hiç daha ileri giden oldu mu? Yani sonuçta hepimiz
yetişkin insanlar” kızlar onun sözlerine daha fazla maruz kalmamak için
sözlerini yarıda kesmişlerdi.
“Beril, bunu nasıl bir soru?” İdil’ in çıkışının
ardından Çağla kırmızılaşan yüzünü saklamak için ellerini yüzüne örtmüştü.
“Abuk sabuk konuşmaktan ne zevk alıyorsun Beril?”
Nilay’ ın sözleri ile masum bir ifade ile sanki çok normal bir soru sormuş gibi
onların yüzüne bakmıştı, Beril.
“Ya, sordum sadece. Ne var bunda?” Beren ise
utandığı için başını yere eğmiş ve kaldırmakta zorlanıyordu. Bu kadar normal
olduğunu düşünen Beril’ e ise her biri kınayan gözlerle bakmıştı.
“Aynı odada, aynı yatakta yatıyor olmamız, her
konuda rahat davrandığımız anlamına gelmiyor. Ve bunu sende çok iyi biliyorsun”
Selin’ in katı sesi ile ortama da, bir resmiyet gelmişti.
“Bu evde her şey kuralına uygun yapılıyor. Kaldı
ki, onların bunu hiç ima etmediğinden ve de etmeyeceğinden eminim” onun
sözlerini dinleyen kızlar, gözlerini Beril’ e çevirmiş ve mahcup bir hale
bürünen yüzünü izlemişlerdi.
Bu tür şeyler daha önce hiç yaşanmadığı gibi
bahsedeninde geçmemiş olmasından dolayı, kızlar fazlası ile utanç duymuş ve hayâ
etmişlerdi. Elleri kollarına dolanmış bir hale gelen kızlar nasıl
davranmalarını da kestiremediler o an. Erkek arkadaşları ile aralarında hiç bu
tür şeylere karşılaşmamış olan kızlar, küçük yaşlardan bu yana, yan yana
uyumalarından dolayı bu onlar için alışıldık bir durum haline gelmişti.
Geçmiş zamanda ergenlik dönemine giren erkekler,
kendi bedenlerindeki değişimin ve hareketlenen hormonlarının farkında olarak,
kendinden önce bunu yaşamış olan kardeşlerinden yardım almış ve yıllar içinde
bunu aşmışlardı.
Yaşları büyümüş ve bununla birlikte bir takım
şeylere ihtiyaç duymaya başlamış olan erkekler, olgunca davranmış ve bunu kız
arkadaşlarına yansıtmamışlardı. Birçok şeyin önemi zamanında yaşandığı için
daha özel ve daha güzelken, bu kavrama bağlı kalmayı doğru bir insan olmak için
seçmişlerdi.
İnsan bazen eğer çok severse, uzaktan kesişen
bakışları ile de, yetinmeyi zamanla öğreniyordu. Sesini seviyordu, onun
sesinden adını duymayı benimsiyordu. Seven iki kalp arasında, belden aşağısı
çok fazla işin içine karışmıyor ve ona bir önem gösterilmiyorsa, gerçek sevgi
ile kuşanıyordu.
O işin son noktasıydı. Önce kalbini sevmeli ve
sevdiği kadar değer vermeli. Bunu ona hissettirmekle uğraşmalı. Sevdiği rengi,
sevdiği yemeği ve sevdiği şarkıyı ezberlemeliydi. Seven bir kalp önce bununla
uğraşırdı. Onu sevgili ile kuşatmak, onu inandırmak ve layık olduğu sevgiyi ona
vermeye kafa yormalıydı.
Yorumlar
Yorum Gönder