Öğlenden sonra tüm bireyler işlerine yoğunlaşmış ve
günün temposuna ayak uydurmaya çalışıyordu. Erkekler şirkette dosyalara kafa
yorarken, kızlar ise restoranda, gelen siparişleri acele elden hazırlıyorlardı.
Malikâneden bu yana Beren’ deki durgunluğu fark
eden Selin, bunu ona sormak için uygun bir zaman kolluyordu. Restorana uğrayan
müşteriler devamlı olarak gelip gidiyor ve kızlar dikkatle onlarla
ilgileniyordu. Bu durum öğle saatlerine kadar devam etmiş, öğlenden sonra ise
restoran daha da sakin bir ortama dönmüştü. Son müşteri hesabı isteyip,
kalktıktan sonra kızlarda, biraz mola vermek için mutfakta dinlenmeye başlamıştı.
“Beren” uzun zamandır sormak için uygun an kollayan
Selin, nihayet bu fırsatı bulmuş ve ona seslenirken, meraklı gözlerini yine
yüzünde gezdirmişti.
“Ares ile her şey yoluna girdi mi?” kızlar Selin’
in ardından Beren’ in tepkilerini izlemeye başladı.
“Evet... Hayır” verdiği yanıtı yüzündeki karışık
bir ifade ile dile getiren Beren, bir türlü doğru yanıtı bulamıyor ve
aralarının nasıl olduğunu öylece dile getiremiyordu.
“Aslında bilmiyorum” dirsekleri masanın üzerine
dayanmış bir halde onun yüzüne bakarken, daha sonra ellerini yüzünde gezdirip,
aklında bir araya gelen birkaç cümleyi dışarı çıkarmaya zorladı kendini.
“Hareketleri, bakışları, sözleri ile her şey sanki
yolunda gibi ama bir şeylerden dolayı eksiklik hissediyorum” onun tavırlarını
izleyen kızlar halinden bile bu konunun onu ne kadar yıprattığını
görebiliyordu.
“Nasıl yani?”
“Ares artık bana güzelim demek istemiyor. Bunun
benim için bir ceza olduğunu söyledi” ağlamak üzere olduğu halinden de
anlaşılıyordu. Elleri tezgâhın üzerinde birleşmiş ve birbirine eziyet etmeye
başlamıştı. Kızlar ise onun bu sözlerin ardından rahatlama ile derin bir nefes
vermişti. Zira onlar Beren’ in tavırları karşısında daha da önemli bir mesele
beklemişlerdi. Beren belki içinde olduğu durumdan ötürü fark edemiyordu, fakat
Ares’ in bunu yapmasının tek nedeni elbette ki, sevgilisi ile biraz uğraşmak
istemesiydi.
“Beren onun bunu yapmaya hakkı olduğunu biliyorsun.
Belkide amacı seninle biraz uğraşmaktır. Seni göndermesinin üzerinden bir gün
bile geçmeden seninle yine aynı yatağı paylaştı. Bence bu olan için
şükretmelisin. Hepimiz burada bir beyin fırtınası yapsak dahi seni otele
gönderdikten sonra neler hissettiğini tahmin etmemiz bile yetersiz kalır” tezgâhın üzerinde birbirlerine eziyet eden
Beren ellerini uzandı Selin. Gözleri ile denk geldiğinde, onun yüzüne yumuşak
bir ifade ile baktı.
“Yaptığın bu şey karşısında, her ne kadar kırılıp,
yara olmış olsa da, yine de seni bu kadar kısa sürede affedip, kendi kucağında
eve getirdi” onun bu sözleri karşısında, haklı olduğunun farkında olarak,
Selin’ den mahcubiyetle gözlerini kaçırdı. Şımarık bir kız çocuğu gibi
direttiği hissettiğinden kendi kendi hayıflanmıştı.
“Elbette haklısın, biliyorum. Ben sadece bu
kelimeyi duymak için biraz fazla sabırsızlanıyorum”
“Eminim seninle uğraşmak istediği için yapıyor
Beren. Her adını söylerken, aslında güzelim diye geçiyordur aklından” onun
yanında oturan İdil, sözlerinin ardından onu biraz daha iyi hissettirmek için
elini onun sırtına koydu.
“Bu ufak şey için kendini sıkıntıya sokmana değmez
Beren, elbette her şeyin bir anda normale dönmesini beklemek fazla hayali
kalır. Biraz zaman geçtikten sonra işte o zaman her şey normale dönmüş olur ve
sen de onun ağzından o sevdiğin sözü bol bol duyuyor olacaksın” Beril’ de onun
iyi hissetmesine yönelik sözleri ile ona destek olmuştu. Kısa bir sessizliğin
ardından Çağla çok farklı bir konu açmıştı ortaya.
“Evlilik konusu konuştunuz mu?” hevesle sorduğunda,
diğerleride aynı hevesi onunla paylaşmıştı.
“Zaten hepimiz bu yüzden odalara çekilmedik mi?”
Selin’ in söylediği bu sözlerin ardından ufak bir kahkaha ile doldu oda.
“Ares sıraya göre olacağını söylediğine göre ilk
düğün ne zaman olacak peki?” Nilay söylediğinde, yan gözle de, Çağla’ ya bakıp
onun tepkisini izliyordu.
“Hiçbir fikrim yok. Egemen uygun bir zamanı
bulacaktır” tezgâhın üzerinde yarıya gelmiş olan meyve suyundan bir yudum alıp,
geri bıraktığında, tüm gözler onun üzerinde geziniyordu. Beren’ in ise o sıra
uzun zamandır aklında dolaşan düşünceler harekete geçerken, bunlara yanıt
bulmak için dudaklarını aralamıştı.
“Aslında size sormak istediğim şeyler var” onun bu
farklı bir konuya giriş yapıyor olmasının ardından gözler ona çevrilmiş ve
sorusu için merakla bakmışlardı ona.
“Bunca zaman nasıl bir arada kalabildiniz. Hem
sevgili olarak, hem de bu kadar yakın kardeşler olarak. Sürekli böyle yanyana
olmak bir gün olsun size sıkıcı gelmedi mi?” onun bu beklenmedik sözleri ile
geçmiş ve gelecek arasından bir çizgi belirdi gözlerinni önünde. Geçmişte hiç
ayrılmamış olan kardeşler, geleceğin her gününe de, birlikte şahit olmak
istediklerini biliyorlardı.
“Bu güne kadar hiç kimseden bu tarz bir şey
duymadık” Selin’ in sözlerini diğer kızlarda onaylarken, tek bir gram dahi
şüphe duymuyorlardı, onun bu sözlerinden.
“Yetimhane dizilerde ya da filmlerde anlatıldığı
kadar korkunç bir yer değildi” Beril o an geçmişte bir yolculuk yapmış ve
günler gözlerinin önünde yeniden hayat bulurken, gördüklerini sanki
dillendiriyordu.
“Ama küçük bedenleri kalmak isteyeceği kadar da,
harika bir yer değildi. Zaten dört duvardı şekerden yapılmış olsa da, yarası
olan küçük bir çocuk için bunun ne önemi olurdu ki?” derin nefes alıp, devam
ettiğinde, gördüğü şeylere şahit olan bir de yanında diğer kardeşlerini de
eklemişti.
“Çoğumuz birbiri ile beş – altı yaşında tanışmıştı.
Birlikte oyun oynar dururduk. Bazen pikniğe giden bir aile, bazen hayalinde ki
mesleği icara eden büyük adamlar olurduk.
Kimi futbolcu, kimi doktor, kimi pilot, kimi de
öğretmen… Her gün on kişi sabahtan akşama kadar oyun oynamaktan başka bir şey
yapmadan geçirdik günlerimizi. Hiçbir zaman diğer çocuk gibi anne – baba diye
ağlamadık. Aklımızda hep yarın hangi oyunu oynasak sorusu vardı” buruk bir
gülümseme belirdi yüzünde, gözleri ise yavaş yavaş doluyorken, diğer kardeşleri
de, ona eşlik ediyordu.
“Biz hiç anne ya da baba kalıbını aramadık.
Yetimhanede iki hayal büyütür bir insan; oradan çıktıktan sonra ilk işin ya
aileni bulmak olur ya da sana biçilmiş olan bu kadere lanet edip, kendi
ayakları üzerinde, kimseye ihtiyaç duymadan yaşamak…
Ya tek gecenin kurbanıydık, ya yoksulluktan terk
edilmiştik ya da doğumda kaybettiği karısının acısını küçük bebekten çıkaran
bir caninin evladıydık. Ne gerek vardı ki onları aramaya, biz biribirimiz ile
yetinmiştik” anlatan Beril’in de, onu dinleyen diğer kızlarında canı yanıyor ve
canlarının acısına düşüyordu gözyaşları.
“Her ne olmuşsa olmuştu. Her sabah korkunç
yetimhane duvarlardı arasından gözlerini açan ufak bedenler bizdik. Öyle bir
yanlızlıktı ki, yarın oyun oynayacağımız arkadaşlarımızdan başka bu koca
dünyada hiçbir şeye sahip değildik.
Evimizin neşesi, içini ufak kahkahalarımızla huzura
erdiren, ilk adımlarımızla dört gözle bekleyen ya da ilk kelimemizi heyecanla
bekleyen birilerine hiç sahip olmamıştık. Biz yetimhane yatağındaki sıradaki
çocuktuk. Bizden aynı çatı altında o kadar çok vardı ki, bir bardak su istemek
bile bir ton söze maruz kalmak demekti” dinlemek acı veriyorken, bunu yaşayan
birilerinin ne kadar acıyordur canı. Gözlerinin önünde belirmesi ile bile
ürperen birine karşın yaşayan biri nasıl dile getirebiliyordu?
“Biz anne sevgisi ile değil, devletin ona ödediği
maaş için bize bakan insanlara mecbur bırakılmıştık. Üstümüz kirlendiğinde,
anında kızıp, üstümüzü değiştiren bir anneye sahip değilken, o kirle günlerce
gezip, çamaşır günün gelmesinin bekliyorduk.
Biz o günleri hiç unutmadığımız gibi oradan
birbirimize olan bağımızla birlikte büyüdük. Hasta olan ilacını içsin diye
diğerine verir gibi yapıp, kıskandırdık onu. Altını ıslatan tek başına ceza
çekmesin diye hep birlikte yatağımıza su döküp, onunla cezaya katlandık. Hasta
olan ile aynı kaşığı paylaşıp, hasta olmayı bekledik” ağlamaktan kızarmış olan
yüzünde, Beril’ in ufak bir tebessümü de yüzünde can bulmuştu.
“Kimi cesurdu, kimi korkak. Kimi düzenliydi, kimi
dağınık. Kimi çok konuşurdu, kimi de fazla sessiz… Biz yıllarca hep
birbirimizin açığını kapattık. Yaşımız gelip, oradan ayrılma zamanı geldiğinde
en büyük korkumuzu da, Ares sayesinde yendik. Biz dışarıda birbirimizden ayrılırız
diye korkarken, o bizi birbirimizden ayırmadan aynı çatı altında yaşama şansı
verdi. Ve biz o günden bu güne kadar ona karşı hep minnet duyduk” Beril’ ın
anlattığı bu koca yaşanmışlığın ardından koca bir sessizlik oldu ortamda. Ancak
sessizliği bölen, dışarıdan gelen sesler oldu.
“Hey! Kızlar” Anıl’ ın sesi kulaklarına dolduğunda,
tepki vermeyecek kadar dağılmış bir haldeydi, her biri.
“Neredeler ya?”
“Belki mutfaktalar” Can, Mert derken, kızlar biraz
olsun kendilerini toparlamaya çalıştığı sıra ayaklanmış ve mutfak kapısından
çıkıp yemek salonunda, sevgilileri ile karşılaşmışlardı. Onların yüzüne bakan
erkekler, onların neden bu halde olmasına neyin sebep olduğunu merakına düşse
de, sormadan öylece yüzlerine baktılar.
Yaşayan, o anlatılanlara tanık olan kızlar, daha
fazla dayanamayarak, her daim olduğu gibi sevgililerine sığınmış ve
karşılarında duran sevgililerinin kolları arasına girmişlerdi. Sıkı sıkıya
sarıldılar, zaten yıllar boyunca böyle ayakta kalmayı başarmış olan bu güçsüz
gençler yine birbirleri ile şifa bulmayı diliyor ve birbirlerine sığınıyordu.
Onların bu beklenmedik haline şaşıran erkekler ise
beklemeden sıkı sıkıya sarıldılar onlara. Neler olduğunu, onları neyin böyle
yıprattığını sormak için öylece sakinleşmelerini beklediler. Ares ise
karşısındaki sevgilisinin ifadesine bakıp, neler olduğunu anlamaya çalışan
ifadesi ile ona doğru birkaç adımla yanına ulaştı.
“Neyin var, güzelim?” elini onun yanağına dayamış
ve kayan bir yıldız eşsizliğinde, yanaklarından süzülen yaşları kuruladı. Sevgilisinin
sesin yeniden güzelim kelimesine duymak, o an Beren’ in içinde bir şeylerin
kopmasına sebep olmuştu.
Onun sesinden dinlediği her kelimeyi özel sayıyor
olsa da, Beren bu kelimeyi onun sesinden dökülen kutsal bir söz gibi
dinliyordu. Bambaşka bir diyarın kapısı ardına kadar aralanıyor ve Beren cesur
adımlarla içeriye doğru ilerliyordu.
Zihnini yatıştıyor, dünya üzerindeki en temiz
havayı ona sunuyordu. Tek bir kelime, bir ses tonundan insan bedenine nasıl
böyle bir etki ile ele geçirebilirdi. Beren onun bu sözlerinin ardından
kollarını onun boynuna dolamış ve gözyaşları sevgilisinin paltosu üzerine
süzülmüştü.
“Titriyorsun güzelim” Ares onun haline bakıp, daha
fazla dayanamamış ve kendini geriye çekip, sevgilisinin bacaklarının altından
kolunu geçirip, onu kucağına almıştı. Duydukları ile bithap olan Beren,
sevgilisine sıkıca tutundu. Ares onunla birlikte mutfak kapısından geçip, daha
sonra soyunma odasına ulaşmıştı.
Odadaki koltuklardan birine sevgilisinin oturmasını
sağlamış ve daha sonra kendi de, yanına oturmuştu. Ellerini yüzüne siper eden
Beren, dirseklerini de dizine dayamıştı.
“Beni endişelendiriyordun Beren, hepinize birden ne
oldu böyle?” onun bileğini eli ile kavrayan Ares, parmakları ile usul usul onun
tenini seviyor ve sakinleşmesini sağlamaya çalışıyordu. Beren, elini yüzünden
indirdiğinde, Ares daha sonra onun elini kavramış ve öylece bir şeyler
söylemesi için yüzüne bakmaya başlamıştı.
“Ben annemin dizlerinde yatıp, saçlarımla oynadığı
sıra huzurla uykuya dalarken, onlar yetimha-“ onun bedenini sarsan bir hıçkırık
koptu dudaklarından. Ares o an neler olduğunu tahmin etmişti.
“Her çocuk yetimhaneden korkar Ares” ardı ardına
kesilmeyen gözyaşlarını gördü Ares, onun yüzünde.
“Şştt, tamam güzelim” kollarını güzel sevgilisinin
bedenine saran Ares, onu kendine daha da çekip, başını göğsüne yasladı.
Kızların kendi aralarında sohbet ettiğini bundan dolayı da, her birinin
etkilendiğini anlayabilmişti. Farkı bir şey olmasından endişe etmişken, bu
denli hassas olan sevgilisinin saçları arasına öpücük bahşetmişti.
“Bu koca dünyada her biri yapayalnızdı Ares.
Etraflarında kendileri ile aynı kaderi paylaşan bedenlerin arasında tek başına
ve ilgiye, sevgiye ihtiyaçları vardı. Karanlık gecede şimşekler çakarken,
gök gürültüsünden korktuklarında, kime sığınacaklar?
Ya sevmedikleri bir yemek onların önüne konduğunda,
ikinci bir yemeği kim yapacak onlara? Kimliklerinde yazan gerçekten doğdukları
gün mü, yoksa yetimhaneye bırakıldıkları tarih mi?” olanlar karşısında etkisi
altına girdiği bu duygudan çıkamıyordu Beren. Annesi ile büyümüş biri olarak,
annesiz büyüyen kızların karşısında derin bir girdaba düşüyordu. Hıçkırıkları
bir an olsun durmazken, Ares ona bir şey olacak korkusu ile telaşa kapılmıştı.
“Beren, bana bak güzelim, hadi sakinleş biraz”
ondan kendini geriye çekip, gözleri ile denk gelmeye çalıştı Ares. Onu böyle
görmeye dayanamıyor ve korkuyla yüzüne bakıyordu.
“Bunları yaşayan dünya üzerinde binlerce çocuk var
Ares. Bu dünya korkunç bir yer. Ben en büyük acı benimki sanırım ama senin
yaşadıkların, onlara bahşedilmiş olan bu hayat…” şuurunu kaybetmek üzerinde olan
biri gibi bir hale bürünmüş olan sevgilisinin yüzünü iki avucu içine alan Ares,
onu bu durumdan bir an evvel kurtarmak istiyordu.
“Beni korkutuyorsun artık Beren, lütfen sakin ol
artık” onunla göz göze bile gelemiyordu. Sürekli aynı şeyleri tekrarladığından
belki de onun sözlerini duymuyordu. Onun aklını dağıtmasının işe yarayacağı
fikrine kapıldı Ares. Bunun işe yaramasını umarak sevgilisi ile alınlarını
birleştirdi.
Onun hızla alıp verdiği nefesi soluduğu bir vakit,
dudaklarına yaklaşıp, kendi dudaklarını ile onun dudakları ile birleştirdi.
Önce biraz öylece bekleyip, onun tepkisini bekledi. Kapalı gözlerini aralayıp,
sevgilisinin kapanmış olan gözlerini gördüğünde, dudaklarını yavaş yavaş hareket
ettirmeye başlamıştı.
Acısını, derdini içine çekmek ister gibi dokundu
Ares, sevgilisinin dudaklarına. Onu incitmekten korkar gibi bir bebeğin o eşsin
kokusunu içine çeker gibi öptü, onu. Dudakları aralandığında, alınları birleşik
kalmış ve sevgilisinin gözlerine bu kadar yakından bakmıştı.
“Senden başka hiç kimsem yok Ares, lütfen beni
bırakma” Beren sözlerinin ardından bu kez sevgilisinin dudaklarına kendi öpücük
bahşetmişti.
“Söz güzelim, biz süremizi yan yana dolduracağız”
dudakları yeniden birleşmiş ve Ares’ de ona ufak bir öpücük vermişti. Ancak onu
biraz daha rahatlatmak istedi Ares.
“Bu dünya sınanmak için var Beren. Öyle şeylerle
sınanmalısın ki, her şey bittiğinde, doğru yoldan ayrılmadığın için
ödüllendirilebilesin” alınları da birbirinden ayrılmış ve göz göze kalmıştı
çift.
“Buna mecbur olmak çok ağır Ares. Bundan daha büyük
bir acı ne olabilir ki?”
“Her acı yaşadığı bedeni çürütür güzelim. Senin
acın sana, benim acım bana. Hiçbir acıyı iliklerine kadar yaşamadan
anlayamazsın. Her bedene göredir imtihan, senin dünyanı yıkan; anne ve baba bir
trafik kazasında kaybetmek olurken, benim dünyamı yıkan; annemin bedeninde
gezen yabancı elleri izlemek olmuştu” Ares gözlerini ellerine çevirdi. Kendi
sözleri ile lanet eder mi, bir insan?
“Acılar kıyaslanmaz Beren, yapman gereken tek şey;
sınavından başarı ile çıkmak için sabır göstermek. Ancak o zaman ödüle
kavuşabilirsin. Hadi, şimdi elini yüzünü yıkayıp, biraz sakinleş. Ben seni
diğerlerinin yanında bekliyorum” onun dudaklarını bir kez daha öptü ve daha
sonra ayaklanıp, odadan ayrıldı Ares.
Diğerlerinin yanına ulaştığında, her birinin bir
masada, sessizce oturduğunu gördü Ares. Onların bu suskun hallerini hiçbir
zaman sevememişti. Bu yüzden kendini rahatsız hissetti, bu görüntüden dolayı.
Masaya ulaşıp, sandalyelerden birine oturduğunda, Beril’ in sözleri ile ona
döndü.
“Anlattığım şeylerin onu bu kadar etkileyeceğini
düşünmemiştim. Bu konuda üzgünüm” onun bu mahcup haline karşı ufak bir tebessüm
gösterdi Ares.
“Endişelenme, o sadece anne ve babası ile yaşadığı
mutlu hayatından çok daha farklı hayatlarından varlığını öğreniyor. Alışması
için zamana ihtiyacı var” yumuşak bir tonda söylerken, kardeşinin bu konuda
kendine sıkıntı yapmasını istemediği için uğraşıyordu.
“O, iyi mi?”Nilay’ ın sorusunun ardından Ares, bu
kez onun yüzüne baktı.
“İyi olacak, merak etmeyin”
Masada sessizliğin hâkim olduğu bir zamanda Beren
mutfak kapısından çıkıp, yanlarına doğru ilerlemişti. Karşıdan gelen
sevgilisinin görüntüsünü öylece izlemişti Ares. Başı hafif eğik ve omuzları
düşüktü. Ares’ in gözünde o an küçük bir kız çocuğundan farkı yoktu. İlgiye
ihtiyacı vardı ve gözlerine şefkatle bakılmalıydı. Tüm göz onun üzerindeyken,
Can onun bundan rahatsız olacağını düşünmüş ve ortaya atılmıştı.
“Az daha pastayı unutuyorduk” dediği sıra yandaki
masanın üzerinde duran büyük pastane kutusuna uzanmış ve kendi masalarının
üzerine bırakmıştı. Çağla o an hiç beklemeden kutuyu önüne çekmiş ve hızlı
hareketlerle pastayı herkesin gözlerinin önüne sermişti. Her daim olduğu gibi
yine çilekli pasta ile karşılaştı ve bu onun gözlerinin parlamasına neden oldu.
Tüm bu zaman içinde Ares’ in gözleri sevgilisinin
yüzünden ayrılmamış ve kendini onun gerçekten iyi olduğuna ikna etmeye
çalışıyordu.
“Bu sefer ki, kimin adına?” ortamdaki havayı biraz
olsun dağıtmak isteyerek sordu İdil.
“Ares’ in adına olsun” Anıl’ ın sözleri ile herkes
o an iri gözlerle ona bakmıştı. Dana önce Ares böyle bir şeye hiç dâhil
olmamıştı. Hatta daha önce alınan pastaları hiç tatmıştı bile. Ares bunu ilk
kez Beren hayatlarına girdikten sonra gerçekleştirmişken, şimdi onun bu pastayı
herkese pay etmesini hayal bile edemediler. Kimsenin onun bunu yapacağına dair
beklentisi yoktu. Zira Anıl bile söylediğinden pişman olmuştu.
“Yani aramızda yapmayan tek kişi o, bir de tedavi
sürecinden sonra böyle bir şey iyi olur di-“ Anıl sözlerine devam ederken, onun
yanında oturan Can, koluna dokunarak, susması gerektiğinin sinyalini vermişti.
Ares o an bu söyleneni gerçekten kabul etmeyecekti.
Tam yapmayacağını dile getireceği bir vakit karşısında gördüğü manzara ile
sözlerini geri yuttu. Beren, Anıl’ ın sözlerinin ardından başını kaldırıp,
beklenti ile onun yüzüne bakmıştı. Normal bir zaman da olsa, Ares bunu Beren’ e
rağmen yine de kabul etmezdi. Ancak şuan durum biraz farklıydı. Beren’ in daha
iyi hissetmeye şuan fazlası ile ihtiyacı vardı. Ares o an sırf bunun için
sandalyesinden doğrulmuş ve masanın üzerinde ellerini birleştirmişti.
“Pekâlâ, kabul” o an küçük dilini yuttuğunu sanan
da vardı, yutkunma yeteneğini kaybettiğini sanan da. Ares kabul ettiğini
söylemişti, değil mi?
“Ben, tabakları getireyim” Nilay sandalyesini
yavaşça geriye itmiş ve daha sonra ayaklanmıştı. Onunla birlikte İdil’ de
ayaklandı.
“Sana yardım edeyim” iki genç kız da mutfağın
yolunu tutmuştu o an. Ares ise sevgilisinin yüzünde gördüğü memnun olmuş
ifadenin keyfini yaşıyordu. Yine sevgilisi için kendinden ödün veriyordu. Beren
bu durumun yalnızca kendine özel olduğunu biliyordu.
Aradan geçen kısa bir zamanın ardından İdil ve
Nilay elleri dolu halde yeniden yanlarına ulaşmıştı. Ellerinde tuttukları çatal
ve tabaklar eşliğinde, pastayı da Ares’ in önüne bıraktılar. Diğerleri onun
hala yapıp, yapmayacağı konusunda tereddüt yaşasa da, Ares tabakların üzerine
bırakılan mavi saplı bıçağı eline almıştı.
“Telefonum ile videoya alsam, sence ne kadar dayak
yerim?” Can, yanında oturan Anıl’ ın kulağına eğildiği sıra sesini kısık
tutarak söylemişti.
“Eşek sudan gelse de, daha kırmak istediği kemiğin
olabilir kardeşim” onun sorusunu, aynı kısık sesi ve büyük bir ciddiyetle
yanıtladı.
“Neyse o aman yapmayayım” gözlerinin önünde Anıl’
ın söyledikleri belirdiğinde, anında vazgeçti Can. Zira gerçek olmaya fazla
yakın bir söylemdi bu. Bu sıra Ares, pastayı önüne tamamen çekmiş ve elinde
tuttuğu bıçağı, pastayı bölüştürmek yaklaştırmıştı.
“Ares” güzel sevgilisinin naif sesini duyduğunda,
başını kaldırmış ve gözlerini yüzüne çevirmişti.
“Önce tadına bakmalısın” hayır, ne demekti o an?
Sevgilisinin yüzünde böyle bir ifade hâkimken, onu nasıl kırabilirdi?
“Evet, haklısın” Ares’ in yüzüne yansıyan bu ifade
ile masa da bulunan diğerleri, o an bir şey fark etmişti. Karşılarında, pastayı
bölüştürmek için elindeki bıçağı tutan Ares, başka biriydi. Beren’ in
karşısında, ona gülümseyen, ona karşı kullandığı ses tonu ile bambaşka bir Ares
görüyorlardı.
Bir duanın kabul oluşuydu bu, onları dünynın en
güzel manzarasına tanık olan birileri gibi izliyorlardı. Paha biçilemez ve
unutmayacak kadar etkisi altına alan bir manzaraydı. Ares pastanın önce tadına
bakmış ardından ise kardeşleri eşit miktarda bölüştürmüştü. Belki şuan her
zaman yedikleri sıradan bir pastaydı.
Ancak daha eşsiz ve daha da lezzetli geliyordu,
şahit oldukları o manzaranın sayesinde. Her lokmalarını ağızlarına kabul
ettiklerinde, huzur da beraberinde geliyordu. Bir parça aldığı pastası bütünü
ile masanın üzerinde kalmıştı.
Ares’ in gözleri yine sevgilisine dönmüş ve onu
izlemeye koyulmuştu. Beren’ in gözleri kapanmış ve yediği bu pastanın ağzından
bıraktığı lezzet ile nerede olduğunu unutarak, bedeni ufak ufak sağa sola
sallanıyordu. Ares bu görüntüyü bir an olsun kaçırmadan izledi.
Yorumlar
Yorum Gönder