Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi 45. Bölüm

 


Öğlenden sonra tüm bireyler işlerine yoğunlaşmış ve günün temposuna ayak uydurmaya çalışıyordu. Erkekler şirkette dosyalara kafa yorarken, kızlar ise restoranda, gelen siparişleri acele elden hazırlıyorlardı.

Malikâneden bu yana Beren’ deki durgunluğu fark eden Selin, bunu ona sormak için uygun bir zaman kolluyordu. Restorana uğrayan müşteriler devamlı olarak gelip gidiyor ve kızlar dikkatle onlarla ilgileniyordu. Bu durum öğle saatlerine kadar devam etmiş, öğlenden sonra ise restoran daha da sakin bir ortama dönmüştü. Son müşteri hesabı isteyip, kalktıktan sonra kızlarda, biraz mola vermek için mutfakta dinlenmeye başlamıştı.

“Beren” uzun zamandır sormak için uygun an kollayan Selin, nihayet bu fırsatı bulmuş ve ona seslenirken, meraklı gözlerini yine yüzünde gezdirmişti.

“Ares ile her şey yoluna girdi mi?” kızlar Selin’ in ardından Beren’ in tepkilerini izlemeye başladı.

“Evet... Hayır” verdiği yanıtı yüzündeki karışık bir ifade ile dile getiren Beren, bir türlü doğru yanıtı bulamıyor ve aralarının nasıl olduğunu öylece dile getiremiyordu.

“Aslında bilmiyorum” dirsekleri masanın üzerine dayanmış bir halde onun yüzüne bakarken, daha sonra ellerini yüzünde gezdirip, aklında bir araya gelen birkaç cümleyi dışarı çıkarmaya zorladı kendini.

“Hareketleri, bakışları, sözleri ile her şey sanki yolunda gibi ama bir şeylerden dolayı eksiklik hissediyorum” onun tavırlarını izleyen kızlar halinden bile bu konunun onu ne kadar yıprattığını görebiliyordu.

“Nasıl yani?”

“Ares artık bana güzelim demek istemiyor. Bunun benim için bir ceza olduğunu söyledi” ağlamak üzere olduğu halinden de anlaşılıyordu. Elleri tezgâhın üzerinde birleşmiş ve birbirine eziyet etmeye başlamıştı. Kızlar ise onun bu sözlerin ardından rahatlama ile derin bir nefes vermişti. Zira onlar Beren’ in tavırları karşısında daha da önemli bir mesele beklemişlerdi. Beren belki içinde olduğu durumdan ötürü fark edemiyordu, fakat Ares’ in bunu yapmasının tek nedeni elbette ki, sevgilisi ile biraz uğraşmak istemesiydi.

“Beren onun bunu yapmaya hakkı olduğunu biliyorsun. Belkide amacı seninle biraz uğraşmaktır. Seni göndermesinin üzerinden bir gün bile geçmeden seninle yine aynı yatağı paylaştı. Bence bu olan için şükretmelisin. Hepimiz burada bir beyin fırtınası yapsak dahi seni otele gönderdikten sonra neler hissettiğini tahmin etmemiz bile yetersiz kalır”  tezgâhın üzerinde birbirlerine eziyet eden Beren ellerini uzandı Selin. Gözleri ile denk geldiğinde, onun yüzüne yumuşak bir ifade ile baktı.

“Yaptığın bu şey karşısında, her ne kadar kırılıp, yara olmış olsa da, yine de seni bu kadar kısa sürede affedip, kendi kucağında eve getirdi” onun bu sözleri karşısında, haklı olduğunun farkında olarak, Selin’ den mahcubiyetle gözlerini kaçırdı. Şımarık bir kız çocuğu gibi direttiği hissettiğinden kendi kendi hayıflanmıştı.

“Elbette haklısın, biliyorum. Ben sadece bu kelimeyi duymak için biraz fazla sabırsızlanıyorum”

“Eminim seninle uğraşmak istediği için yapıyor Beren. Her adını söylerken, aslında güzelim diye geçiyordur aklından” onun yanında oturan İdil, sözlerinin ardından onu biraz daha iyi hissettirmek için elini onun sırtına koydu.

“Bu ufak şey için kendini sıkıntıya sokmana değmez Beren, elbette her şeyin bir anda normale dönmesini beklemek fazla hayali kalır. Biraz zaman geçtikten sonra işte o zaman her şey normale dönmüş olur ve sen de onun ağzından o sevdiğin sözü bol bol duyuyor olacaksın” Beril’ de onun iyi hissetmesine yönelik sözleri ile ona destek olmuştu. Kısa bir sessizliğin ardından Çağla çok farklı bir konu açmıştı ortaya.

“Evlilik konusu konuştunuz mu?” hevesle sorduğunda, diğerleride aynı hevesi onunla paylaşmıştı.

“Zaten hepimiz bu yüzden odalara çekilmedik mi?” Selin’ in söylediği bu sözlerin ardından ufak bir kahkaha ile doldu oda.

“Ares sıraya göre olacağını söylediğine göre ilk düğün ne zaman olacak peki?” Nilay söylediğinde, yan gözle de, Çağla’ ya bakıp onun tepkisini izliyordu.

“Hiçbir fikrim yok. Egemen uygun bir zamanı bulacaktır” tezgâhın üzerinde yarıya gelmiş olan meyve suyundan bir yudum alıp, geri bıraktığında, tüm gözler onun üzerinde geziniyordu. Beren’ in ise o sıra uzun zamandır aklında dolaşan düşünceler harekete geçerken, bunlara yanıt bulmak için dudaklarını aralamıştı.

“Aslında size sormak istediğim şeyler var” onun bu farklı bir konuya giriş yapıyor olmasının ardından gözler ona çevrilmiş ve sorusu için merakla bakmışlardı ona.

“Bunca zaman nasıl bir arada kalabildiniz. Hem sevgili olarak, hem de bu kadar yakın kardeşler olarak. Sürekli böyle yanyana olmak bir gün olsun size sıkıcı gelmedi mi?” onun bu beklenmedik sözleri ile geçmiş ve gelecek arasından bir çizgi belirdi gözlerinni önünde. Geçmişte hiç ayrılmamış olan kardeşler, geleceğin her gününe de, birlikte şahit olmak istediklerini biliyorlardı.

“Bu güne kadar hiç kimseden bu tarz bir şey duymadık” Selin’ in sözlerini diğer kızlarda onaylarken, tek bir gram dahi şüphe duymuyorlardı, onun bu sözlerinden.

“Yetimhane dizilerde ya da filmlerde anlatıldığı kadar korkunç bir yer değildi” Beril o an geçmişte bir yolculuk yapmış ve günler gözlerinin önünde yeniden hayat bulurken, gördüklerini sanki dillendiriyordu.

“Ama küçük bedenleri kalmak isteyeceği kadar da, harika bir yer değildi. Zaten dört duvardı şekerden yapılmış olsa da, yarası olan küçük bir çocuk için bunun ne önemi olurdu ki?” derin nefes alıp, devam ettiğinde, gördüğü şeylere şahit olan bir de yanında diğer kardeşlerini de eklemişti.

“Çoğumuz birbiri ile beş – altı yaşında tanışmıştı. Birlikte oyun oynar dururduk. Bazen pikniğe giden bir aile, bazen hayalinde ki mesleği icara eden büyük adamlar olurduk.

Kimi futbolcu, kimi doktor, kimi pilot, kimi de öğretmen… Her gün on kişi sabahtan akşama kadar oyun oynamaktan başka bir şey yapmadan geçirdik günlerimizi. Hiçbir zaman diğer çocuk gibi anne – baba diye ağlamadık. Aklımızda hep yarın hangi oyunu oynasak sorusu vardı” buruk bir gülümseme belirdi yüzünde, gözleri ise yavaş yavaş doluyorken, diğer kardeşleri de, ona eşlik ediyordu.

“Biz hiç anne ya da baba kalıbını aramadık. Yetimhanede iki hayal büyütür bir insan; oradan çıktıktan sonra ilk işin ya aileni bulmak olur ya da sana biçilmiş olan bu kadere lanet edip, kendi ayakları üzerinde, kimseye ihtiyaç duymadan yaşamak…

Ya tek gecenin kurbanıydık, ya yoksulluktan terk edilmiştik ya da doğumda kaybettiği karısının acısını küçük bebekten çıkaran bir caninin evladıydık. Ne gerek vardı ki onları aramaya, biz biribirimiz ile yetinmiştik” anlatan Beril’in de, onu dinleyen diğer kızlarında canı yanıyor ve canlarının acısına düşüyordu gözyaşları.

“Her ne olmuşsa olmuştu. Her sabah korkunç yetimhane duvarlardı arasından gözlerini açan ufak bedenler bizdik. Öyle bir yanlızlıktı ki, yarın oyun oynayacağımız arkadaşlarımızdan başka bu koca dünyada hiçbir şeye sahip değildik.

Evimizin neşesi, içini ufak kahkahalarımızla huzura erdiren, ilk adımlarımızla dört gözle bekleyen ya da ilk kelimemizi heyecanla bekleyen birilerine hiç sahip olmamıştık. Biz yetimhane yatağındaki sıradaki çocuktuk. Bizden aynı çatı altında o kadar çok vardı ki, bir bardak su istemek bile bir ton söze maruz kalmak demekti” dinlemek acı veriyorken, bunu yaşayan birilerinin ne kadar acıyordur canı. Gözlerinin önünde belirmesi ile bile ürperen birine karşın yaşayan biri nasıl dile getirebiliyordu?

“Biz anne sevgisi ile değil, devletin ona ödediği maaş için bize bakan insanlara mecbur bırakılmıştık. Üstümüz kirlendiğinde, anında kızıp, üstümüzü değiştiren bir anneye sahip değilken, o kirle günlerce gezip, çamaşır günün gelmesinin bekliyorduk.

Biz o günleri hiç unutmadığımız gibi oradan birbirimize olan bağımızla birlikte büyüdük. Hasta olan ilacını içsin diye diğerine verir gibi yapıp, kıskandırdık onu. Altını ıslatan tek başına ceza çekmesin diye hep birlikte yatağımıza su döküp, onunla cezaya katlandık. Hasta olan ile aynı kaşığı paylaşıp, hasta olmayı bekledik” ağlamaktan kızarmış olan yüzünde, Beril’ in ufak bir tebessümü de yüzünde can bulmuştu.

“Kimi cesurdu, kimi korkak. Kimi düzenliydi, kimi dağınık. Kimi çok konuşurdu, kimi de fazla sessiz… Biz yıllarca hep birbirimizin açığını kapattık. Yaşımız gelip, oradan ayrılma zamanı geldiğinde en büyük korkumuzu da, Ares sayesinde yendik. Biz dışarıda birbirimizden ayrılırız diye korkarken, o bizi birbirimizden ayırmadan aynı çatı altında yaşama şansı verdi. Ve biz o günden bu güne kadar ona karşı hep minnet duyduk” Beril’ ın anlattığı bu koca yaşanmışlığın ardından koca bir sessizlik oldu ortamda. Ancak sessizliği bölen, dışarıdan gelen sesler oldu.

“Hey! Kızlar” Anıl’ ın sesi kulaklarına dolduğunda, tepki vermeyecek kadar dağılmış bir haldeydi, her biri.

“Neredeler ya?”

“Belki mutfaktalar” Can, Mert derken, kızlar biraz olsun kendilerini toparlamaya çalıştığı sıra ayaklanmış ve mutfak kapısından çıkıp yemek salonunda, sevgilileri ile karşılaşmışlardı. Onların yüzüne bakan erkekler, onların neden bu halde olmasına neyin sebep olduğunu merakına düşse de, sormadan öylece yüzlerine baktılar.

Yaşayan, o anlatılanlara tanık olan kızlar, daha fazla dayanamayarak, her daim olduğu gibi sevgililerine sığınmış ve karşılarında duran sevgililerinin kolları arasına girmişlerdi. Sıkı sıkıya sarıldılar, zaten yıllar boyunca böyle ayakta kalmayı başarmış olan bu güçsüz gençler yine birbirleri ile şifa bulmayı diliyor ve birbirlerine sığınıyordu.

Onların bu beklenmedik haline şaşıran erkekler ise beklemeden sıkı sıkıya sarıldılar onlara. Neler olduğunu, onları neyin böyle yıprattığını sormak için öylece sakinleşmelerini beklediler. Ares ise karşısındaki sevgilisinin ifadesine bakıp, neler olduğunu anlamaya çalışan ifadesi ile ona doğru birkaç adımla yanına ulaştı.

“Neyin var, güzelim?” elini onun yanağına dayamış ve kayan bir yıldız eşsizliğinde, yanaklarından süzülen yaşları kuruladı. Sevgilisinin sesin yeniden güzelim kelimesine duymak, o an Beren’ in içinde bir şeylerin kopmasına sebep olmuştu.

Onun sesinden dinlediği her kelimeyi özel sayıyor olsa da, Beren bu kelimeyi onun sesinden dökülen kutsal bir söz gibi dinliyordu. Bambaşka bir diyarın kapısı ardına kadar aralanıyor ve Beren cesur adımlarla içeriye doğru ilerliyordu.

Zihnini yatıştıyor, dünya üzerindeki en temiz havayı ona sunuyordu. Tek bir kelime, bir ses tonundan insan bedenine nasıl böyle bir etki ile ele geçirebilirdi. Beren onun bu sözlerinin ardından kollarını onun boynuna dolamış ve gözyaşları sevgilisinin paltosu üzerine süzülmüştü.

“Titriyorsun güzelim” Ares onun haline bakıp, daha fazla dayanamamış ve kendini geriye çekip, sevgilisinin bacaklarının altından kolunu geçirip, onu kucağına almıştı. Duydukları ile bithap olan Beren, sevgilisine sıkıca tutundu. Ares onunla birlikte mutfak kapısından geçip, daha sonra soyunma odasına ulaşmıştı.

Odadaki koltuklardan birine sevgilisinin oturmasını sağlamış ve daha sonra kendi de, yanına oturmuştu. Ellerini yüzüne siper eden Beren, dirseklerini de dizine dayamıştı.

“Beni endişelendiriyordun Beren, hepinize birden ne oldu böyle?” onun bileğini eli ile kavrayan Ares, parmakları ile usul usul onun tenini seviyor ve sakinleşmesini sağlamaya çalışıyordu. Beren, elini yüzünden indirdiğinde, Ares daha sonra onun elini kavramış ve öylece bir şeyler söylemesi için yüzüne bakmaya başlamıştı.

“Ben annemin dizlerinde yatıp, saçlarımla oynadığı sıra huzurla uykuya dalarken, onlar yetimha-“ onun bedenini sarsan bir hıçkırık koptu dudaklarından. Ares o an neler olduğunu tahmin etmişti.

“Her çocuk yetimhaneden korkar Ares” ardı ardına kesilmeyen gözyaşlarını gördü Ares, onun yüzünde.

“Şştt, tamam güzelim” kollarını güzel sevgilisinin bedenine saran Ares, onu kendine daha da çekip, başını göğsüne yasladı. Kızların kendi aralarında sohbet ettiğini bundan dolayı da, her birinin etkilendiğini anlayabilmişti. Farkı bir şey olmasından endişe etmişken, bu denli hassas olan sevgilisinin saçları arasına öpücük bahşetmişti.

“Bu koca dünyada her biri yapayalnızdı Ares. Etraflarında kendileri ile aynı kaderi paylaşan bedenlerin arasında tek başına ve ilgiye, sevgiye ihtiyaçları vardı. Karanlık gecede şimşekler çakarken, gök gürültüsünden korktuklarında, kime sığınacaklar?

Ya sevmedikleri bir yemek onların önüne konduğunda, ikinci bir yemeği kim yapacak onlara? Kimliklerinde yazan gerçekten doğdukları gün mü, yoksa yetimhaneye bırakıldıkları tarih mi?” olanlar karşısında etkisi altına girdiği bu duygudan çıkamıyordu Beren. Annesi ile büyümüş biri olarak, annesiz büyüyen kızların karşısında derin bir girdaba düşüyordu. Hıçkırıkları bir an olsun durmazken, Ares ona bir şey olacak korkusu ile telaşa kapılmıştı.

“Beren, bana bak güzelim, hadi sakinleş biraz” ondan kendini geriye çekip, gözleri ile denk gelmeye çalıştı Ares. Onu böyle görmeye dayanamıyor ve korkuyla yüzüne bakıyordu.

“Bunları yaşayan dünya üzerinde binlerce çocuk var Ares. Bu dünya korkunç bir yer. Ben en büyük acı benimki sanırım ama senin yaşadıkların, onlara bahşedilmiş olan bu hayat…” şuurunu kaybetmek üzerinde olan biri gibi bir hale bürünmüş olan sevgilisinin yüzünü iki avucu içine alan Ares, onu bu durumdan bir an evvel kurtarmak istiyordu.

“Beni korkutuyorsun artık Beren, lütfen sakin ol artık” onunla göz göze bile gelemiyordu. Sürekli aynı şeyleri tekrarladığından belki de onun sözlerini duymuyordu. Onun aklını dağıtmasının işe yarayacağı fikrine kapıldı Ares. Bunun işe yaramasını umarak sevgilisi ile alınlarını birleştirdi.

Onun hızla alıp verdiği nefesi soluduğu bir vakit, dudaklarına yaklaşıp, kendi dudaklarını ile onun dudakları ile birleştirdi. Önce biraz öylece bekleyip, onun tepkisini bekledi. Kapalı gözlerini aralayıp, sevgilisinin kapanmış olan gözlerini gördüğünde, dudaklarını yavaş yavaş hareket ettirmeye başlamıştı.

Acısını, derdini içine çekmek ister gibi dokundu Ares, sevgilisinin dudaklarına. Onu incitmekten korkar gibi bir bebeğin o eşsin kokusunu içine çeker gibi öptü, onu. Dudakları aralandığında, alınları birleşik kalmış ve sevgilisinin gözlerine bu kadar yakından bakmıştı.

“Senden başka hiç kimsem yok Ares, lütfen beni bırakma” Beren sözlerinin ardından bu kez sevgilisinin dudaklarına kendi öpücük bahşetmişti.

“Söz güzelim, biz süremizi yan yana dolduracağız” dudakları yeniden birleşmiş ve Ares’ de ona ufak bir öpücük vermişti. Ancak onu biraz daha rahatlatmak istedi Ares.

“Bu dünya sınanmak için var Beren. Öyle şeylerle sınanmalısın ki, her şey bittiğinde, doğru yoldan ayrılmadığın için ödüllendirilebilesin” alınları da birbirinden ayrılmış ve göz göze kalmıştı çift.

“Buna mecbur olmak çok ağır Ares. Bundan daha büyük bir acı ne olabilir ki?”

“Her acı yaşadığı bedeni çürütür güzelim. Senin acın sana, benim acım bana. Hiçbir acıyı iliklerine kadar yaşamadan anlayamazsın. Her bedene göredir imtihan, senin dünyanı yıkan; anne ve baba bir trafik kazasında kaybetmek olurken, benim dünyamı yıkan; annemin bedeninde gezen yabancı elleri izlemek olmuştu” Ares gözlerini ellerine çevirdi. Kendi sözleri ile lanet eder mi, bir insan?

“Acılar kıyaslanmaz Beren, yapman gereken tek şey; sınavından başarı ile çıkmak için sabır göstermek. Ancak o zaman ödüle kavuşabilirsin. Hadi, şimdi elini yüzünü yıkayıp, biraz sakinleş. Ben seni diğerlerinin yanında bekliyorum” onun dudaklarını bir kez daha öptü ve daha sonra ayaklanıp, odadan ayrıldı Ares.

Diğerlerinin yanına ulaştığında, her birinin bir masada, sessizce oturduğunu gördü Ares. Onların bu suskun hallerini hiçbir zaman sevememişti. Bu yüzden kendini rahatsız hissetti, bu görüntüden dolayı. Masaya ulaşıp, sandalyelerden birine oturduğunda, Beril’ in sözleri ile ona döndü.

“Anlattığım şeylerin onu bu kadar etkileyeceğini düşünmemiştim. Bu konuda üzgünüm” onun bu mahcup haline karşı ufak bir tebessüm gösterdi Ares.

“Endişelenme, o sadece anne ve babası ile yaşadığı mutlu hayatından çok daha farklı hayatlarından varlığını öğreniyor. Alışması için zamana ihtiyacı var” yumuşak bir tonda söylerken, kardeşinin bu konuda kendine sıkıntı yapmasını istemediği için uğraşıyordu.

“O, iyi mi?”Nilay’ ın sorusunun ardından Ares, bu kez onun yüzüne baktı.

“İyi olacak, merak etmeyin”

Masada sessizliğin hâkim olduğu bir zamanda Beren mutfak kapısından çıkıp, yanlarına doğru ilerlemişti. Karşıdan gelen sevgilisinin görüntüsünü öylece izlemişti Ares. Başı hafif eğik ve omuzları düşüktü. Ares’ in gözünde o an küçük bir kız çocuğundan farkı yoktu. İlgiye ihtiyacı vardı ve gözlerine şefkatle bakılmalıydı. Tüm göz onun üzerindeyken, Can onun bundan rahatsız olacağını düşünmüş ve ortaya atılmıştı.

“Az daha pastayı unutuyorduk” dediği sıra yandaki masanın üzerinde duran büyük pastane kutusuna uzanmış ve kendi masalarının üzerine bırakmıştı. Çağla o an hiç beklemeden kutuyu önüne çekmiş ve hızlı hareketlerle pastayı herkesin gözlerinin önüne sermişti. Her daim olduğu gibi yine çilekli pasta ile karşılaştı ve bu onun gözlerinin parlamasına neden oldu.

Tüm bu zaman içinde Ares’ in gözleri sevgilisinin yüzünden ayrılmamış ve kendini onun gerçekten iyi olduğuna ikna etmeye çalışıyordu.

“Bu sefer ki, kimin adına?” ortamdaki havayı biraz olsun dağıtmak isteyerek sordu İdil.

“Ares’ in adına olsun” Anıl’ ın sözleri ile herkes o an iri gözlerle ona bakmıştı. Dana önce Ares böyle bir şeye hiç dâhil olmamıştı. Hatta daha önce alınan pastaları hiç tatmıştı bile. Ares bunu ilk kez Beren hayatlarına girdikten sonra gerçekleştirmişken, şimdi onun bu pastayı herkese pay etmesini hayal bile edemediler. Kimsenin onun bunu yapacağına dair beklentisi yoktu. Zira Anıl bile söylediğinden pişman olmuştu.

“Yani aramızda yapmayan tek kişi o, bir de tedavi sürecinden sonra böyle bir şey iyi olur di-“ Anıl sözlerine devam ederken, onun yanında oturan Can, koluna dokunarak, susması gerektiğinin sinyalini vermişti.

Ares o an bu söyleneni gerçekten kabul etmeyecekti. Tam yapmayacağını dile getireceği bir vakit karşısında gördüğü manzara ile sözlerini geri yuttu. Beren, Anıl’ ın sözlerinin ardından başını kaldırıp, beklenti ile onun yüzüne bakmıştı. Normal bir zaman da olsa, Ares bunu Beren’ e rağmen yine de kabul etmezdi. Ancak şuan durum biraz farklıydı. Beren’ in daha iyi hissetmeye şuan fazlası ile ihtiyacı vardı. Ares o an sırf bunun için sandalyesinden doğrulmuş ve masanın üzerinde ellerini birleştirmişti.

“Pekâlâ, kabul” o an küçük dilini yuttuğunu sanan da vardı, yutkunma yeteneğini kaybettiğini sanan da. Ares kabul ettiğini söylemişti, değil mi?

“Ben, tabakları getireyim” Nilay sandalyesini yavaşça geriye itmiş ve daha sonra ayaklanmıştı. Onunla birlikte İdil’ de ayaklandı.

“Sana yardım edeyim” iki genç kız da mutfağın yolunu tutmuştu o an. Ares ise sevgilisinin yüzünde gördüğü memnun olmuş ifadenin keyfini yaşıyordu. Yine sevgilisi için kendinden ödün veriyordu. Beren bu durumun yalnızca kendine özel olduğunu biliyordu.

Aradan geçen kısa bir zamanın ardından İdil ve Nilay elleri dolu halde yeniden yanlarına ulaşmıştı. Ellerinde tuttukları çatal ve tabaklar eşliğinde, pastayı da Ares’ in önüne bıraktılar. Diğerleri onun hala yapıp, yapmayacağı konusunda tereddüt yaşasa da, Ares tabakların üzerine bırakılan mavi saplı bıçağı eline almıştı.

“Telefonum ile videoya alsam, sence ne kadar dayak yerim?” Can, yanında oturan Anıl’ ın kulağına eğildiği sıra sesini kısık tutarak söylemişti.

“Eşek sudan gelse de, daha kırmak istediği kemiğin olabilir kardeşim” onun sorusunu, aynı kısık sesi ve büyük bir ciddiyetle yanıtladı.

“Neyse o aman yapmayayım” gözlerinin önünde Anıl’ ın söyledikleri belirdiğinde, anında vazgeçti Can. Zira gerçek olmaya fazla yakın bir söylemdi bu. Bu sıra Ares, pastayı önüne tamamen çekmiş ve elinde tuttuğu bıçağı, pastayı bölüştürmek yaklaştırmıştı.

“Ares” güzel sevgilisinin naif sesini duyduğunda, başını kaldırmış ve gözlerini yüzüne çevirmişti.

“Önce tadına bakmalısın” hayır, ne demekti o an? Sevgilisinin yüzünde böyle bir ifade hâkimken, onu nasıl kırabilirdi?

“Evet, haklısın” Ares’ in yüzüne yansıyan bu ifade ile masa da bulunan diğerleri, o an bir şey fark etmişti. Karşılarında, pastayı bölüştürmek için elindeki bıçağı tutan Ares, başka biriydi. Beren’ in karşısında, ona gülümseyen, ona karşı kullandığı ses tonu ile bambaşka bir Ares görüyorlardı.

Bir duanın kabul oluşuydu bu, onları dünynın en güzel manzarasına tanık olan birileri gibi izliyorlardı. Paha biçilemez ve unutmayacak kadar etkisi altına alan bir manzaraydı. Ares pastanın önce tadına bakmış ardından ise kardeşleri eşit miktarda bölüştürmüştü. Belki şuan her zaman yedikleri sıradan bir pastaydı.

Ancak daha eşsiz ve daha da lezzetli geliyordu, şahit oldukları o manzaranın sayesinde. Her lokmalarını ağızlarına kabul ettiklerinde, huzur da beraberinde geliyordu. Bir parça aldığı pastası bütünü ile masanın üzerinde kalmıştı.

Ares’ in gözleri yine sevgilisine dönmüş ve onu izlemeye koyulmuştu. Beren’ in gözleri kapanmış ve yediği bu pastanın ağzından bıraktığı lezzet ile nerede olduğunu unutarak, bedeni ufak ufak sağa sola sallanıyordu. Ares bu görüntüyü bir an olsun kaçırmadan izledi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...