Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 44. Bölüm

 


Güneş tüm şehri ışığı ile sarmış ve inşalar için artık koşuşturma başlamıştı. Kimi hızlıca kahvaltı hazırlığına başlarken, kimi de, yetişmeye çalıştığı toplantısının dosyasını alelacele çantasına sıkıştırarak evinden ayrılıyordu.

Malikânede ise tuhaf bir sessizlik hâkimdi. Ares ve Beren çifti uzun zaman daha aynı pozisyonda kalmıştı. Beren Ares’ in rahatsız olmaması için tek bir hareketlilik göstermezken, çoğu zaman nefesini dahi tutmuştu. Diğerlerinin uyandığını bildiren sesler artık kulaklarına iliştiğinde, ilk hareketlenmeyi Ares başlatmış ve sevgilisinden bir miktar uzaklaşıp, onunla göz göze gelmişti. Ares Beren’ in gözlerinin içine bakarken, Beren bunu yapamıyordu. Utandığı için olduğu kadar biraz Ares’ in gözlerinde, her daim gördüğü ışığın artık sönmüş olmasının korkusundandı.

“Biraz daha iyi misin?” sol elini sevgilisini sevgilisinin yanağına çıkaran Ares, onun başı ile onayladığını gördü.

“Evden gitmeni istediğim için kızgın mısın, bana?” Ares’ in başparmağı sevgilisinin küçük yaşlarındayken, olan alt dudağındaki yara izinde geziniyordu. Onun tepkilerini izliyordu Ares.

“Buna hakkım yok” sesinin titrediğini, gözlerini nasıl mahcup tavırlarla kaçırdığını gören Ares, bununla kendini daha iyi hissediyordu. Ares robot ya da kalpsiz bir adam değildi. Ona söylenmiş olan o ağır sözler, dünya üzerine hiç duymayı en son bile istemeyeceği birinden gelmişti. Bunu kaldırmak onun ne zor, ne zahmetli bir işti. Bu yüzden bu sözleri onun kulaklarına ulaştırmış olan bu bedenin pişmanlığı ve utancı onu elbette daha iyi hissettirip, kıymetli sevgilisine olan herhangi bir kızgınlığı kalmıyordu.

“Dün gece sana söylediklerimi hatırlıyor musun?” Ares, sevgilisinin yara izinde gezinen eli ile daha sonra sevgilisinin elini kavramış ve onun sıcaklığı ile kuşanmıştı.

“Elbette” beklemeden yanıtladı Beren onu. Sevgilisinin davranışları fazlası ile sıcakken, Beren hayli üşüyordu.

“Benden utanıyor olsan da, hakkın çıkacak olan dedikodulardan da korksan, yanımda kalmalısın Beren. Ama söz veriyorum, bunlardan uzak, rahat bir hayat sürmen için çabalayacağım” gözleri ile denk geldi Ares, sevgilisinin.

“Sensiz yapamam Beren, sensiz kalırsam yaşamak için çabalamam. Gitmeni sana bir ceza olsun diye istemedim. Ben eğer sensiz kalırsam nasıl yaşayacağımı gösterdim, kendime. Ben geri kalan hayatı yanımda sen olduğun için seçtim. Ben nefes almaya devam ettiğim sürece yanımda kal, sonrasında istediğini yapmakta özgürsün” Beren, duyduğu bu sözler ile daha da küçülüyordu sevgilisinin karşısında.

Bunu ona kendi yapmıştı. Ares’ in bu sözleri hepsi kendi hatasının yüzüne çarpan haliydi. Onun böyle düşünmesine, böyle hissetmesine sebep olan yine kendiydi. Böyle güzel seven bir adama yaşattığı bu haksızlık kendini boğmak istedi Beren. Oturur konuma geldiğinde, sevgilisinin gözlerindeki hüzün dolu ifadeye karışan birkaç damlanın da, orada olduğuna tanık oldu.

“Gözlerime bak Ares, halime bir bak” onun başını iki avucu arasına almış ve sevgilisinin görüş açısında yalnızca kendinin olmasını sağladı o an. Ares’ in birkaç damla gözyaşına, kendi gözyaşları süzüldü yanaklarından.

“Ben senin yanında, sen istediğin için kalan biri değilim. Neden benimle, seni sevmediği için yanında zorla tuttuğun biri gibi konuşuyorsun? Sen, her kaç git dediğinde, kalmak için direten ben değil miydim Ares? Yaptığım koca bir aptallık, bunun için doğru düzgün yüzüne bile bakamıyorum. Böyle bir şey yüzünden seninle bu halde olmaktan ölümüne utandığımı görmüyor musun?” yüzünü sevgilisine biraz daha yaklaştırdı Beren, onun yüzüne yakından baktı.

“Sana yemin ederim ki, seni çok seviyorum Ares. Dünya üzerinde, annem ve babamdan sonra en çok seni seviyorum. Ama lütfen bana böyle gözlerle bakma. Gözlerindeki ışığın sönmesine sebep olan benim ve bu beni inan kahrediyor” sözlerine hıçkırıkları karıştı. Sözleri sevgilisinin bedenini esir almış gibi sadece onun gözlerine bakıyor ve sözlerini dinliyordu.

“Senin canını çok yaktılar Ares, gözyaşları çok kez ıslattı yanaklarını. Benim yüzümden de, düşürme ne olur. Söz veriyorum bir daha böyle bir aptallık yapmayacağım. Seni bir daha asla kırmayacağım” intihar eder gibi düştü gözyaşları.

Ares’ in bu görüntü karşısında yaşanan olaylar tamamen değersizleşmiş ve sevgilisinin o sözleri artık anlamsızlaşmıştı. Ares, güzeller güzeli sevgilisine kıyamazdı. Yüzünde buruk bir gülümseme ile baktı. Onun için bu sözler fazlası ile kıymetli ve değerliydi.

“Benden özür dileme Beren, bunu haketmiyorum” şehirde anlatılan Ares Karal hakkındaki hikâyeler ile Ares sevgilisinden daha kirli bir adamdı. Bu yüzden tüm o hikâyeler biraz da olsa gerçeği yansıttığından Beren gibi birinin kendinden özür dilemesi karşısında hayıflanıyordu Ares.

“O zaman neden hala bana adımla sesleniyorsun. Neden bana yeniden güzelim demiyorsun Ares?” ellerini sevgilisinin yanaklarından ayırdığında, odaya itiraz eden sesi dolmuştu.

“Çünkü tüm bu kargaşaya ve seni uzaklaşmama sebep olduğun için sana bu şekilde ceza veriyorum” Ares’ in yüzündeki gülümseme biraz daha geniş bir hal alırken, Beren o an bundan hoşlanmamıştı.

“Adımdan nefret etmemi mi, istiyorsun?” kaşlarını çatarak, ona tehditkâr bir havada sorup, ona gözdağı vermeyi hedefledi Beren. Onun bu yaptığından bir an evvel vazgeçmesi şuan için en çok istediği şeydi.

“Abartma Beren, sadece bir süre böyle olacak” Ares, sözlerinin ardından yataktan kalmış ve daha sonra giysi dolabının önüne geçtiğinde, sevgilisi de, gözlerini ondan ayırmadan öylece istiyordu.

“Rafet El Roman’ ın bununla ilgili bir şarkısı var. Hiç duydun mu?” sevgilisi gibi yataktan kalkan Beren, onun yanına ulaşmış ve o dolabı ile ilgilenirken, yandan yüzüne bakıyordu.

“Kimin?” karışık bir ifade ile baktı Ares onun yüzünde. İşler daha da karışık bir hal alırken, kendi kendine güldü o sıra.

“Şarkının sözlerinde, adam sevgilisinin ona adı ile seslenmesi sonucu artık onu sevmediğini düşünüyordu. Ben de bunu anlamalıyım?”

“Şuanda gerçekten abartıyorsun Beren” giysi dolabından aldığı kıyafetlerinin ardından adımları banyoya doğru ilerlemeye başlamıştı. Ancak sevgilisi onu kolundan tutup, durdurmuştu.

“Ares, lütfen” sanki buna hakkı varmış gibi ona her şeyin şuan normale dönmesi ve olanların hiç yaşanmamış gibi olmasına dair bir ısrar ile diretiyordu o an Beren.

“İkinci seçenek; yan odada kalman Beren. Kararını sen ver” tek kaşı havada ve sert ses tonu ile söylediğinde, artık bundan vazgeçmesine yeteceğini biliyordu. Sessiz kalan sevgilisinin ardından onun vazgeçtiğinden emin olmuş ve adımları yeniden banyoya ilerlemişti. Beren ise sevgilisinin ardından sesli bir nefes bırakmıştı ortaya.

_

Diğerler aile bireyleri kahvaltı için çoktan mutfakta toplanmış ve masanın hazırlığına başlamışlardı.

“Size söylemem gereken bir şey var” kahvaltı hazırlığı ile uğraştıkları bir vakit, mutfakta olan tüm bireylerin duyacağı bir ses tonu ile her birinin dikkatini çekmişti.

“Ares, dün gece eve Beren ile birlikte geldi” kış ayının ortasında, malikânede bahar rüzgârı esti sanki. Kızların yüzü mutlulukla aydınlanmış ve her birinin yüzünü geniş, sıcak bir gülümseme kaplamıştı. Erkekler arasında, duyduğu bu haberin ardından rahatlama ile nefes veren olsa da, aslından pek memnun olmayan da vardı.

Egemen, geniş gülümsemesi ile Mert ile göz göze geldiğinde, onun yüzünde gördüğü ifadeden sonra onun aklından geçen şeyleri az çok tahmin edebilmiş ve bu konudan dolayı hayli kaygılanmıştı. Mert olanlardan sonra Beren’ e sıcak gözle bakmak istemiyordu. Diğerleri bu haber üzerine keyifle sohbet ederken, Egemen, Mert’ e bir baş işareti verip onunla gelmesini istemişti. Arka arkaya mutfaktan çıktıkları bir vakit ise Egemen’ in gözleri anında kardeşinin yüzüne döndü.

“Neler düşündüğünü biliyorum Mert ama sakın bunu yapmaya kalkma” sert bir tavırla söylerken, kardeşini bu konudan sakınması gerektiğini ona gösteriyordu.

“Dün nelere şahit olduğumuzu unutmuş olamazsın Egemen” aynı sert tavrı Mert’ de, Egemen’ e gösteriyordu. Ares’ in dünkü hali hala gözlerinin önündeyken, Beren’ in elbette bir hesap vermesi gerektiğini düşünüyordu.

“Mert, Ares onu eve getirmişse, konu kapanmıştır. Sende daha fazla bu konuyu irdeleme” ona bir adım daha yaklaşan Egemen, kızgın bir ses tonuna bürünmüş olan sesini, yalnızca Mert’ in duymasını sağlıyordu.

“Yaptığı çok sıradan bir şey mi sence? Ares dün neler yaşadı bir hatırlasana, benim gözlerimin önünden gitmiyor çünkü” kardeşine yapılan haksızlığı kaldıramıyordu, bu yüzden buna sebep olandan hesap sormak istiyordu. O sıra onlardaki garipliği fark eden Anıl, iki kardeşin yanına ulaşmıştı.

“Hey, koca koca adamlar sabahın köründe neyi paylaşamıyorsunuz?” elbette konuyu tahmin ediyor ama muzip tarafı ile konuyu dağıtmayı hedefliyordu Anıl. Ancak Egemen ve Mert onun geldiğini bile fark etmemiş gib kızgın gözlerle birbirlerine bakıyorlardı.

“Ona hesap sorman neyi değiştirecek Mert, dün yaşadığın tüm o şeyler düzelecek mi? Bak her şey normale dönmeye başlamışken, bırakalım da öyle kalsın. Söz veriyorum eğer Beren bir daha hata yaparsa, onun karşısına ben dikileceğim” sözlerine destek verir gibi kardeşinin omzuna elini daydı Egemen ve öylece yüzüne baktı.

“Dediğin gibi olsun kardeşim” Mert’ in bu sözlerinin ardından Egemen’ in koluna birkaç kez hafif hafif vurmuş ve dediğini onayladığı belli etti. O sıra kulaklarına dolan adım sesleri ile Anıl, onları uyarmıştı.

“Geliyorlar” onun bu sözünün ardından birbirlerinden gözlerini ayırmayan iki kardeş, merdivene doğru bir bakış atmış ve haklı olduğunu görmüşlerdi. Adım sesleri git gide yaklaşıyordu.

“Mutfağa geçelim” Egemen sözlerinin ardından diğerleri de, ona uymuş ve kardeşler yeniden mutfağa dönmüştü. Onlardan birkaç dakika sonra ise kapıda el ele görünmüştü çift. Aile bireyleri karşılarında gördükleri bu çiftin ardından yüzlerine bakmıştı.

 İkisinin böylesine gülümseyen yüzlerinden başka daha ne isteyebilirlerdi ki? Sanki tüm dertleri de, sıkıntıları da, birer birer kaybolmaya yüz tutmuştu. Mert dahi Egemen’ i inleyip, sessiz kaldığı için memnun olmuştu. Zira Ares şuan böyle gülümsüyorken, olanları hatırlatıp, yeniden huzursuzluk yaratmak ona haksızlık olur diye düşünüyordu.

“Günaydın” ses tonun bile Ares’ in şuan ne kadar keyifli olduğuna ışık tutuyordu. Onun keyfi ile daha da keyifleniyordu kardeşler. İlkbaharın gelişi ile renklenen bahçelerden çiçek kokuları yükseliyor ve bununla kuşanıyordu sanki malikâne.

“Günaydın kardeşim, günaydın Beren” Can’ ın neşeli sesi onları karşıladığında, diğerleri ona uyup, çifti karşılamıştı. Aile bireyleri masada yerlerini alırken, Ares oturmadan önce kahvaltı masasına ufak bir bakış atmıştı. Daha sonra masanın üzerinde gördüğü çilek reçelinin ardından masaya yaklaşmış ve reçel tabağını sevgilisinin önüne bırakmıştı. Daha sonra ekmek sepetinden altığı birkaç dilimi de, reçel tabağının yanında bıraktı.

Tüm bunlara şahit olan aile bireyleri, bu eşsiz manzaranın tadını çıkarmıştı. Beren ise onu bu kadar ince detaylara kadar seven bu adam karşısında, gülümserken bile gözleri doluyordu. Beren’ e öyle davranıyordu ki Ares, dünyanın en özel insanı gibi hissediyordu Beren. Sevgilisinin daha önce hiçbir sözü öylesine laf olsun diye söylediğine şahit olmamışken, severken bile ne kadar gerçekçi ve hissettire hissettire sevdiği iliklerine kadar can veriyordu.

Ares kendi yerine yerleştiği sıra sevgilisinin yüzüne bakmış ve yüzündeki gülümsemenin ışığı ile aydınlanmıştı. O an aklında; güneşin bile aydınlatmak için bu kadar kudreti yok diye geçti. Ares’ e özel olan bu ışıklar yalnızca onu aydınlatıyor ve yalnızca onu ısıtıyordu.

“Afiyet olsun” kahvaltı masası tamamen hazır hale gelmiş ve her birey masada yerini aldığında kahvaltı başlamıştı. Kahvaltı sessizlik içinde devam ettiği sıra Anıl’ ın başının üzerine bir ampul parlamış ve bunu diğerleri ile de, paylaşmak istemişti.

“Düğün ne zaman?” patavatsızlık sınırında yaşayan Anıl’ ın yanında oturan Can, onun ensesine hızla eli ile bir tane şaplatmıştı. Onun bu beklenmedik sorusunun ardından boğazında olan lokmasını yutmakta zorlanan da vardı, Çağla ise içtiği meyve suyunu boğazına kaçırmış ve birkaç kez öksürüklere boğulmuştu.

Hiç beklenmedik olan bu soru her bireyi fazlası ile şaşırtmış ve toparlanmakta zorluk çekmişlerdi. Bu soruyu Ares’ e sormak ise fazla riskli bir durumdu. Ancak onun bu hallerine alışmış olan Ares, onu ufak bir tebessüm ile yanıtlamıştı.

“Düğünler sırası ile olacak ve bu sıraya göre bizim düğünümüz sonuncu olacak” bu kez öksürük sesi Beril’ den duyulmuştu. Ares’ in sözlerinin ardından her birey bir an durup kendi sırasını düşünmeye başlamıştı. Daha sonra ise kahvaltı tamamen sessizliğe gömülmüştü. Kızlar bu konuşmaların ardından ise daha önce pekte üzerine düşünmedikleri bir durumun varlığı ile aydınlaşmış ve bu yüzden hayli durgunlaşmışlardı. Kahvaltının bitiminin ardından ise evden çıkmadan önce hazırlanmak için kimi odalarına çekilirken, kimi de son kalan işini hallediyordu.

Odaya ulaşan Can, kapıdan içeri girmiş ve birkaç dakikadır durgunluğu her halinden belli olan sevgilisinin yanına, birlikte paylaştıkları yatağın üzerine oturmuştu.

“Neyin var, kıymetlim?” kolunu ona sardığında, sevgilisinin başını kendi göğsüne yaslayıp, saçlarının arasına öpücük bıraktı.

“Benimle evlenmek istemiyor musun, Can?” sözleri ile aynı anda yanakları da ıslanmıştı. Sevgilisinin kurduğu bu cümle boğazına yapışan zehir gibi bir tat bırakıyordu. Böyle bir hisse kapılması için neyi yanlış yaptığını düşündü Can o an.

"Sen benim can yoldaşımsın Beril. Evlenmek istememekte ne demek?" gözyaşları ile ıslanmış olan yanaklarını iki koca avucunun arasına aldı.

"Peki, neden bunca zaman evlilik hakkında hiç konuşmadık?" buruk ifadesi ile dile getiren sevgilisi karşısında, ne yapacağını şaşırır bir hale gelmişti.

_

O sırada son kalan birkaç bulaşık ile ilgilenen Nilay, o sıra aklında cebelleştiği sıkıntıyı da bedeninde taşıyordu. Sevgilisinin yanında olup, onu izleyen Mert ise bir şeylerin ters gittiğinin elbette ki, farkındaydı.

Oturduğu sandalyesinden kalkıp, onun yanına ulaştı. İşine odaklanmış olan sevgilisinin çenesini kavramış ve nasıl bir ifadeye büründüğünü tahmin ettiği, sevgilisinin gözleri ile denk geldiğinde ne haklı olduğunu gördü.

"Ne oldu gamzelim, farkında olmadan seni kırdın mı?" sakin bir ses tonunda sordu o an Mert. Sevgilisinin gözlerindeki hüzünle yanan her hareye özenle bakıyordu. Derin bir nefes Nilay'ın dudaklarından özgürlüğüne kavuştuğunda, yaptığı işi de yarım bıraktı. Aklında dolaşan şeyi nasıl dile getireceğinden de, emin olamıyordu.

"Neden daha önce evlilik hakkında hiç konuşmadık Mert?"

_

Odasından çıkmadan önce banyoda saçlarını son kez kontrol eden Anıl, bir de dilinde neşeyle bir ıslık tutturmuştu. Islığı eşliğinde odaya geçtiği sıra sevgilisine ilişti gözleri. Odanın ortasında öylece bekleyen sevgilisi ile ıslığı dudaklarında son bulmuştu. Başını yere eğmiş ve konuşmak istediği  bir konu için sevgilisini bekleyen hali, elbette Anıl'ın dikkatini çekmişti.

"Bir sorun mu var sevgilim?" adımları sevgilisinin yanını bulduğunda, onun bu hali ile bir endişe ele almıştı, Anıl'ın bedenini.

"Söylesene güzel gözlüm, ben mi bir eşeklik yaptım?" onun bu sözlerinin ardından başını kaldıran Selin, dolu dolu olmuş gözleri ile sevgilisi ile göz göze geldi.

"Eğer istemiyorsan, evlenmek zorunda değiliz, Anıl. Ben, Ares ile konuşurum. Buna bir mecburiyetin yok"

_

Cenk'ler de ise durum aynıydı. Sevgilisinin halinde sezdiği garipliğin farkında olarak, onu elinden tutmuş daha sonra kendi ile birlikte yatağa oturmasını sağlamıştı.

"Ne oldu hayatım?" gözlerine bakıp, onun gözlerinde gördüğü ifade ile endişeyle bakıyordu ona.

"Eğer istemiyorsan, bana dürüst olabilirsin Cenk"

_

Egemen işlerini halledip, odaya geçmiş ve odadaki boy aynısından odadan ayrılmadan önce üzerine çeki düzen verdiği sıra yatakta oturan sevgilisinin ağlayan halini fark etti.

"Çağla, sevgilim neyin var?" adımları anında sevgilisinin yanını bulmuş ve yatakta yanına oturmuştu. Onun yüzünü iki avucunun arasına alıp, onunla göz göze gelmişti. Yaşlar kaplı sevgilisinin yüzüne bakarken, canının elinden alındığı hissediyordu.

“Benimle evlenmek istemiyor musun, Egemen. Biz o kadarda ciddi bir ilişki içinde değil miyiz?” küçüç bir çocuk gibi ağlayan sevgilisine kıyamadığından sözleri ile bir sarsıntı geçti üzerinden.

“Seni aldığım nefes kadar seviyorum sevgilim. Bunlar nasıl sözler böyle, hadi ağlama artık” ellerini sevgilisinin akan gözyaşlarını kurulamak için görevlendirmiş ve kalbinde baş gösteren sızıya aldırmadan onun gözyaşlarını kurulamıştı.

“Neden bunca zaman evlenmedik o halde. Bunun hakkında bir kez olsun konuşmadık bile. Bunu illa Ares’ in mi, söylemesi gerekiyordu. O emir verdi diye mi, evleneceksiniz bizimle?” gözyaşlarını sevgilisi kuruladıkça, hıçkırıkları ile gözyaşları karışıyordu.

Bu durumu bir mantığa sığdıramayan kızlar, erkek arkadaşlarının bu tutumu ile bir korku ile yüz yüze gelmişlerdi. Belki akıllarına gelmemişti, belki bu hayatları onlar için artık alışıldık olduğu içindi. Fakat kızlar bu güne kadar evliliğe dair hiçbir düşünceleri olmamışken, erkek arkadaşlarının da, buna bu kadar olmasını istememelerine yormuştu.

“Biz beş erkekte, aramızda bu konu için sözleştik, sevgilim. Bu tam olarak biz bu eve yerleştikten sonra oldu. Evlilik farklı bir dünya, bambaşka bir pencere, eğer içimizden biri evlenmek isteseydi; Ares onun daha özel bir hayatı ve daha özel bir yaşam alanı sunmak için evden gönderebilirdi.

Ares’ in hiç aklında böyle bir düşünceye yer vermediği için eğer hepimiz tek tek evlenip, evden ayrılmış olsaydık; Ares sonunda bu koca evde tek kalacaktı. Çocuk sahibi olduğumuzda, kendi ailemizin sorunları ile uğraşırken, yıllar sonra onun varlığı bile aklımıza nadiren gelecekti.

Biz bu malikâneye yerleştikten sonra bir düzen kurduk. Ve bu düzenin bozulmaması için de, elimizden gelen her şeyi ortaya koyarken, evlilik gündemi ile bunu kendi elimizde yıkmak istemedik. Ama ne mutlu ki, artık oda kendine bir eş seçti” sevgililerinin sorusu üzerine her erkeğin dudaklarından Egemen’ in sözlerinin aynıları dökülmüştü. Bu yüzden bu konuda makul bir açıklama ile karşılaşan kızlar Ares’ e karşı hassas düşünce ile yaklaşan sevgilisine sıcak bir sarılma vermişti.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...