Güneş tüm şehri ışığı ile sarmış ve inşalar için
artık koşuşturma başlamıştı. Kimi hızlıca kahvaltı hazırlığına başlarken, kimi
de, yetişmeye çalıştığı toplantısının dosyasını alelacele çantasına
sıkıştırarak evinden ayrılıyordu.
Malikânede ise tuhaf bir sessizlik hâkimdi. Ares ve
Beren çifti uzun zaman daha aynı pozisyonda kalmıştı. Beren Ares’ in rahatsız
olmaması için tek bir hareketlilik göstermezken, çoğu zaman nefesini dahi
tutmuştu. Diğerlerinin uyandığını bildiren sesler artık kulaklarına
iliştiğinde, ilk hareketlenmeyi Ares başlatmış ve sevgilisinden bir miktar
uzaklaşıp, onunla göz göze gelmişti. Ares Beren’ in gözlerinin içine bakarken,
Beren bunu yapamıyordu. Utandığı için olduğu kadar biraz Ares’ in gözlerinde,
her daim gördüğü ışığın artık sönmüş olmasının korkusundandı.
“Biraz daha iyi misin?” sol elini sevgilisini
sevgilisinin yanağına çıkaran Ares, onun başı ile onayladığını gördü.
“Evden gitmeni istediğim için kızgın mısın, bana?”
Ares’ in başparmağı sevgilisinin küçük yaşlarındayken, olan alt dudağındaki
yara izinde geziniyordu. Onun tepkilerini izliyordu Ares.
“Buna hakkım yok” sesinin titrediğini, gözlerini
nasıl mahcup tavırlarla kaçırdığını gören Ares, bununla kendini daha iyi
hissediyordu. Ares robot ya da kalpsiz bir adam değildi. Ona söylenmiş olan o
ağır sözler, dünya üzerine hiç duymayı en son bile istemeyeceği birinden
gelmişti. Bunu kaldırmak onun ne zor, ne zahmetli bir işti. Bu yüzden bu
sözleri onun kulaklarına ulaştırmış olan bu bedenin pişmanlığı ve utancı onu
elbette daha iyi hissettirip, kıymetli sevgilisine olan herhangi bir kızgınlığı
kalmıyordu.
“Dün gece sana söylediklerimi hatırlıyor musun?”
Ares, sevgilisinin yara izinde gezinen eli ile daha sonra sevgilisinin elini
kavramış ve onun sıcaklığı ile kuşanmıştı.
“Elbette” beklemeden yanıtladı Beren onu.
Sevgilisinin davranışları fazlası ile sıcakken, Beren hayli üşüyordu.
“Benden utanıyor olsan da, hakkın çıkacak olan
dedikodulardan da korksan, yanımda kalmalısın Beren. Ama söz veriyorum,
bunlardan uzak, rahat bir hayat sürmen için çabalayacağım” gözleri ile denk
geldi Ares, sevgilisinin.
“Sensiz yapamam Beren, sensiz kalırsam yaşamak için
çabalamam. Gitmeni sana bir ceza olsun diye istemedim. Ben eğer sensiz kalırsam
nasıl yaşayacağımı gösterdim, kendime. Ben geri kalan hayatı yanımda sen
olduğun için seçtim. Ben nefes almaya devam ettiğim sürece yanımda kal,
sonrasında istediğini yapmakta özgürsün” Beren, duyduğu bu sözler ile daha da
küçülüyordu sevgilisinin karşısında.
Bunu ona kendi yapmıştı. Ares’ in bu sözleri hepsi
kendi hatasının yüzüne çarpan haliydi. Onun böyle düşünmesine, böyle
hissetmesine sebep olan yine kendiydi. Böyle güzel seven bir adama yaşattığı bu
haksızlık kendini boğmak istedi Beren. Oturur konuma geldiğinde, sevgilisinin
gözlerindeki hüzün dolu ifadeye karışan birkaç damlanın da, orada olduğuna tanık
oldu.
“Gözlerime bak Ares, halime bir bak” onun başını
iki avucu arasına almış ve sevgilisinin görüş açısında yalnızca kendinin
olmasını sağladı o an. Ares’ in birkaç damla gözyaşına, kendi gözyaşları
süzüldü yanaklarından.
“Ben senin yanında, sen istediğin için kalan biri
değilim. Neden benimle, seni sevmediği için yanında zorla tuttuğun biri gibi
konuşuyorsun? Sen, her kaç git dediğinde, kalmak için direten ben değil miydim
Ares? Yaptığım koca bir aptallık, bunun için doğru düzgün yüzüne bile
bakamıyorum. Böyle bir şey yüzünden seninle bu halde olmaktan ölümüne
utandığımı görmüyor musun?” yüzünü sevgilisine biraz daha yaklaştırdı Beren,
onun yüzüne yakından baktı.
“Sana yemin ederim ki, seni çok seviyorum Ares.
Dünya üzerinde, annem ve babamdan sonra en çok seni seviyorum. Ama lütfen bana
böyle gözlerle bakma. Gözlerindeki ışığın sönmesine sebep olan benim ve bu beni
inan kahrediyor” sözlerine hıçkırıkları karıştı. Sözleri sevgilisinin bedenini
esir almış gibi sadece onun gözlerine bakıyor ve sözlerini dinliyordu.
“Senin canını çok yaktılar Ares, gözyaşları çok kez
ıslattı yanaklarını. Benim yüzümden de, düşürme ne olur. Söz veriyorum bir daha
böyle bir aptallık yapmayacağım. Seni bir daha asla kırmayacağım” intihar eder
gibi düştü gözyaşları.
Ares’ in bu görüntü karşısında yaşanan olaylar
tamamen değersizleşmiş ve sevgilisinin o sözleri artık anlamsızlaşmıştı. Ares,
güzeller güzeli sevgilisine kıyamazdı. Yüzünde buruk bir gülümseme ile baktı.
Onun için bu sözler fazlası ile kıymetli ve değerliydi.
“Benden özür dileme Beren, bunu haketmiyorum”
şehirde anlatılan Ares Karal hakkındaki hikâyeler ile Ares sevgilisinden daha
kirli bir adamdı. Bu yüzden tüm o hikâyeler biraz da olsa gerçeği
yansıttığından Beren gibi birinin kendinden özür dilemesi karşısında
hayıflanıyordu Ares.
“O zaman neden hala bana adımla sesleniyorsun.
Neden bana yeniden güzelim demiyorsun Ares?” ellerini sevgilisinin
yanaklarından ayırdığında, odaya itiraz eden sesi dolmuştu.
“Çünkü tüm bu kargaşaya ve seni uzaklaşmama sebep
olduğun için sana bu şekilde ceza veriyorum” Ares’ in yüzündeki gülümseme biraz
daha geniş bir hal alırken, Beren o an bundan hoşlanmamıştı.
“Adımdan nefret etmemi mi, istiyorsun?” kaşlarını
çatarak, ona tehditkâr bir havada sorup, ona gözdağı vermeyi hedefledi Beren.
Onun bu yaptığından bir an evvel vazgeçmesi şuan için en çok istediği şeydi.
“Abartma Beren, sadece bir süre böyle olacak” Ares,
sözlerinin ardından yataktan kalmış ve daha sonra giysi dolabının önüne
geçtiğinde, sevgilisi de, gözlerini ondan ayırmadan öylece istiyordu.
“Rafet El Roman’ ın bununla ilgili bir şarkısı var.
Hiç duydun mu?” sevgilisi gibi yataktan kalkan Beren, onun yanına ulaşmış ve o
dolabı ile ilgilenirken, yandan yüzüne bakıyordu.
“Kimin?” karışık bir ifade ile baktı Ares onun
yüzünde. İşler daha da karışık bir hal alırken, kendi kendine güldü o sıra.
“Şarkının sözlerinde, adam sevgilisinin ona adı ile
seslenmesi sonucu artık onu sevmediğini düşünüyordu. Ben de bunu anlamalıyım?”
“Şuanda gerçekten abartıyorsun Beren” giysi
dolabından aldığı kıyafetlerinin ardından adımları banyoya doğru ilerlemeye
başlamıştı. Ancak sevgilisi onu kolundan tutup, durdurmuştu.
“Ares, lütfen” sanki buna hakkı varmış gibi ona her
şeyin şuan normale dönmesi ve olanların hiç yaşanmamış gibi olmasına dair bir
ısrar ile diretiyordu o an Beren.
“İkinci seçenek; yan odada kalman Beren. Kararını
sen ver” tek kaşı havada ve sert ses tonu ile söylediğinde, artık bundan
vazgeçmesine yeteceğini biliyordu. Sessiz kalan sevgilisinin ardından onun
vazgeçtiğinden emin olmuş ve adımları yeniden banyoya ilerlemişti. Beren ise
sevgilisinin ardından sesli bir nefes bırakmıştı ortaya.
_
Diğerler aile bireyleri kahvaltı için çoktan
mutfakta toplanmış ve masanın hazırlığına başlamışlardı.
“Size söylemem gereken bir şey var” kahvaltı
hazırlığı ile uğraştıkları bir vakit, mutfakta olan tüm bireylerin duyacağı bir
ses tonu ile her birinin dikkatini çekmişti.
“Ares, dün gece eve Beren ile birlikte geldi” kış
ayının ortasında, malikânede bahar rüzgârı esti sanki. Kızların yüzü mutlulukla
aydınlanmış ve her birinin yüzünü geniş, sıcak bir gülümseme kaplamıştı.
Erkekler arasında, duyduğu bu haberin ardından rahatlama ile nefes veren olsa
da, aslından pek memnun olmayan da vardı.
Egemen, geniş gülümsemesi ile Mert ile göz göze
geldiğinde, onun yüzünde gördüğü ifadeden sonra onun aklından geçen şeyleri az
çok tahmin edebilmiş ve bu konudan dolayı hayli kaygılanmıştı. Mert olanlardan
sonra Beren’ e sıcak gözle bakmak istemiyordu. Diğerleri bu haber üzerine
keyifle sohbet ederken, Egemen, Mert’ e bir baş işareti verip onunla gelmesini
istemişti. Arka arkaya mutfaktan çıktıkları bir vakit ise Egemen’ in gözleri
anında kardeşinin yüzüne döndü.
“Neler düşündüğünü biliyorum Mert ama sakın bunu
yapmaya kalkma” sert bir tavırla söylerken, kardeşini bu konudan sakınması
gerektiğini ona gösteriyordu.
“Dün nelere şahit olduğumuzu unutmuş olamazsın
Egemen” aynı sert tavrı Mert’ de, Egemen’ e gösteriyordu. Ares’ in dünkü hali
hala gözlerinin önündeyken, Beren’ in elbette bir hesap vermesi gerektiğini
düşünüyordu.
“Mert, Ares onu eve getirmişse, konu kapanmıştır.
Sende daha fazla bu konuyu irdeleme” ona bir adım daha yaklaşan Egemen, kızgın
bir ses tonuna bürünmüş olan sesini, yalnızca Mert’ in duymasını sağlıyordu.
“Yaptığı çok sıradan bir şey mi sence? Ares dün
neler yaşadı bir hatırlasana, benim gözlerimin önünden gitmiyor çünkü” kardeşine
yapılan haksızlığı kaldıramıyordu, bu yüzden buna sebep olandan hesap sormak
istiyordu. O sıra onlardaki garipliği fark eden Anıl, iki kardeşin yanına
ulaşmıştı.
“Hey, koca koca adamlar sabahın köründe neyi
paylaşamıyorsunuz?” elbette konuyu tahmin ediyor ama muzip tarafı ile konuyu
dağıtmayı hedefliyordu Anıl. Ancak Egemen ve Mert onun geldiğini bile fark
etmemiş gib kızgın gözlerle birbirlerine bakıyorlardı.
“Ona hesap sorman neyi değiştirecek Mert, dün
yaşadığın tüm o şeyler düzelecek mi? Bak her şey normale dönmeye başlamışken,
bırakalım da öyle kalsın. Söz veriyorum eğer Beren bir daha hata yaparsa, onun
karşısına ben dikileceğim” sözlerine destek verir gibi kardeşinin omzuna elini
daydı Egemen ve öylece yüzüne baktı.
“Dediğin gibi olsun kardeşim” Mert’ in bu
sözlerinin ardından Egemen’ in koluna birkaç kez hafif hafif vurmuş ve dediğini
onayladığı belli etti. O sıra kulaklarına dolan adım sesleri ile Anıl, onları
uyarmıştı.
“Geliyorlar” onun bu sözünün ardından
birbirlerinden gözlerini ayırmayan iki kardeş, merdivene doğru bir bakış atmış
ve haklı olduğunu görmüşlerdi. Adım sesleri git gide yaklaşıyordu.
“Mutfağa geçelim” Egemen sözlerinin ardından
diğerleri de, ona uymuş ve kardeşler yeniden mutfağa dönmüştü. Onlardan birkaç
dakika sonra ise kapıda el ele görünmüştü çift. Aile bireyleri karşılarında
gördükleri bu çiftin ardından yüzlerine bakmıştı.
İkisinin
böylesine gülümseyen yüzlerinden başka daha ne isteyebilirlerdi ki? Sanki tüm
dertleri de, sıkıntıları da, birer birer kaybolmaya yüz tutmuştu. Mert dahi
Egemen’ i inleyip, sessiz kaldığı için memnun olmuştu. Zira Ares şuan böyle
gülümsüyorken, olanları hatırlatıp, yeniden huzursuzluk yaratmak ona haksızlık
olur diye düşünüyordu.
“Günaydın” ses tonun bile Ares’ in şuan ne kadar
keyifli olduğuna ışık tutuyordu. Onun keyfi ile daha da keyifleniyordu
kardeşler. İlkbaharın gelişi ile renklenen bahçelerden çiçek kokuları
yükseliyor ve bununla kuşanıyordu sanki malikâne.
“Günaydın kardeşim, günaydın Beren” Can’ ın neşeli
sesi onları karşıladığında, diğerleri ona uyup, çifti karşılamıştı. Aile
bireyleri masada yerlerini alırken, Ares oturmadan önce kahvaltı masasına ufak
bir bakış atmıştı. Daha sonra masanın üzerinde gördüğü çilek reçelinin ardından
masaya yaklaşmış ve reçel tabağını sevgilisinin önüne bırakmıştı. Daha sonra
ekmek sepetinden altığı birkaç dilimi de, reçel tabağının yanında bıraktı.
Tüm bunlara şahit olan aile bireyleri, bu eşsiz
manzaranın tadını çıkarmıştı. Beren ise onu bu kadar ince detaylara kadar seven
bu adam karşısında, gülümserken bile gözleri doluyordu. Beren’ e öyle
davranıyordu ki Ares, dünyanın en özel insanı gibi hissediyordu Beren.
Sevgilisinin daha önce hiçbir sözü öylesine laf olsun diye söylediğine şahit
olmamışken, severken bile ne kadar gerçekçi ve hissettire hissettire sevdiği
iliklerine kadar can veriyordu.
Ares kendi yerine yerleştiği sıra sevgilisinin
yüzüne bakmış ve yüzündeki gülümsemenin ışığı ile aydınlanmıştı. O an aklında;
güneşin bile aydınlatmak için bu kadar kudreti yok diye geçti. Ares’ e özel
olan bu ışıklar yalnızca onu aydınlatıyor ve yalnızca onu ısıtıyordu.
“Afiyet olsun” kahvaltı masası tamamen hazır hale gelmiş
ve her birey masada yerini aldığında kahvaltı başlamıştı. Kahvaltı sessizlik
içinde devam ettiği sıra Anıl’ ın başının üzerine bir ampul parlamış ve bunu
diğerleri ile de, paylaşmak istemişti.
“Düğün ne zaman?” patavatsızlık sınırında yaşayan
Anıl’ ın yanında oturan Can, onun ensesine hızla eli ile bir tane şaplatmıştı.
Onun bu beklenmedik sorusunun ardından boğazında olan lokmasını yutmakta
zorlanan da vardı, Çağla ise içtiği meyve suyunu boğazına kaçırmış ve birkaç
kez öksürüklere boğulmuştu.
Hiç beklenmedik olan bu soru her bireyi fazlası ile
şaşırtmış ve toparlanmakta zorluk çekmişlerdi. Bu soruyu Ares’ e sormak ise
fazla riskli bir durumdu. Ancak onun bu hallerine alışmış olan Ares, onu ufak
bir tebessüm ile yanıtlamıştı.
“Düğünler sırası ile olacak ve bu sıraya göre bizim
düğünümüz sonuncu olacak” bu kez öksürük sesi Beril’ den duyulmuştu. Ares’ in
sözlerinin ardından her birey bir an durup kendi sırasını düşünmeye
başlamıştı. Daha sonra ise kahvaltı tamamen sessizliğe gömülmüştü. Kızlar bu
konuşmaların ardından ise daha önce pekte üzerine düşünmedikleri bir durumun
varlığı ile aydınlaşmış ve bu yüzden hayli durgunlaşmışlardı. Kahvaltının
bitiminin ardından ise evden çıkmadan önce hazırlanmak için kimi odalarına
çekilirken, kimi de son kalan işini hallediyordu.
Odaya ulaşan Can, kapıdan içeri girmiş ve birkaç
dakikadır durgunluğu her halinden belli olan sevgilisinin yanına, birlikte
paylaştıkları yatağın üzerine oturmuştu.
“Neyin var, kıymetlim?” kolunu ona sardığında,
sevgilisinin başını kendi göğsüne yaslayıp, saçlarının arasına öpücük
bıraktı.
“Benimle evlenmek istemiyor musun, Can?” sözleri
ile aynı anda yanakları da ıslanmıştı. Sevgilisinin kurduğu bu cümle boğazına
yapışan zehir gibi bir tat bırakıyordu. Böyle bir hisse kapılması için neyi
yanlış yaptığını düşündü Can o an.
"Sen benim can yoldaşımsın Beril. Evlenmek
istememekte ne demek?" gözyaşları ile ıslanmış olan yanaklarını iki koca
avucunun arasına aldı.
"Peki, neden bunca zaman evlilik hakkında hiç
konuşmadık?" buruk ifadesi ile dile getiren sevgilisi karşısında, ne
yapacağını şaşırır bir hale gelmişti.
_
O sırada son kalan birkaç bulaşık ile ilgilenen
Nilay, o sıra aklında cebelleştiği sıkıntıyı da bedeninde taşıyordu.
Sevgilisinin yanında olup, onu izleyen Mert ise bir şeylerin ters gittiğinin
elbette ki, farkındaydı.
Oturduğu sandalyesinden kalkıp, onun yanına ulaştı.
İşine odaklanmış olan sevgilisinin çenesini kavramış ve nasıl bir ifadeye
büründüğünü tahmin ettiği, sevgilisinin gözleri ile denk geldiğinde ne haklı
olduğunu gördü.
"Ne oldu gamzelim, farkında olmadan seni
kırdın mı?" sakin bir ses tonunda sordu o an Mert. Sevgilisinin
gözlerindeki hüzünle yanan her hareye özenle bakıyordu. Derin bir nefes
Nilay'ın dudaklarından özgürlüğüne kavuştuğunda, yaptığı işi de yarım bıraktı.
Aklında dolaşan şeyi nasıl dile getireceğinden de, emin olamıyordu.
"Neden daha önce evlilik hakkında hiç
konuşmadık Mert?"
_
Odasından çıkmadan önce banyoda saçlarını son kez
kontrol eden Anıl, bir de dilinde neşeyle bir ıslık tutturmuştu. Islığı
eşliğinde odaya geçtiği sıra sevgilisine ilişti gözleri. Odanın ortasında
öylece bekleyen sevgilisi ile ıslığı dudaklarında son bulmuştu. Başını yere
eğmiş ve konuşmak istediği bir konu için sevgilisini bekleyen hali,
elbette Anıl'ın dikkatini çekmişti.
"Bir sorun mu var sevgilim?" adımları
sevgilisinin yanını bulduğunda, onun bu hali ile bir endişe ele almıştı,
Anıl'ın bedenini.
"Söylesene güzel gözlüm, ben mi bir eşeklik
yaptım?" onun bu sözlerinin ardından başını kaldıran Selin, dolu dolu olmuş
gözleri ile sevgilisi ile göz göze geldi.
"Eğer istemiyorsan, evlenmek zorunda değiliz,
Anıl. Ben, Ares ile konuşurum. Buna bir mecburiyetin yok"
_
Cenk'ler de ise durum aynıydı. Sevgilisinin halinde
sezdiği garipliğin farkında olarak, onu elinden tutmuş daha sonra kendi ile
birlikte yatağa oturmasını sağlamıştı.
"Ne oldu hayatım?" gözlerine bakıp, onun
gözlerinde gördüğü ifade ile endişeyle bakıyordu ona.
"Eğer istemiyorsan, bana dürüst olabilirsin
Cenk"
_
Egemen işlerini halledip, odaya geçmiş ve odadaki
boy aynısından odadan ayrılmadan önce üzerine çeki düzen verdiği sıra yatakta
oturan sevgilisinin ağlayan halini fark etti.
"Çağla, sevgilim neyin var?" adımları
anında sevgilisinin yanını bulmuş ve yatakta yanına oturmuştu. Onun yüzünü iki
avucunun arasına alıp, onunla göz göze gelmişti. Yaşlar kaplı sevgilisinin
yüzüne bakarken, canının elinden alındığı hissediyordu.
“Benimle evlenmek istemiyor musun, Egemen. Biz o
kadarda ciddi bir ilişki içinde değil miyiz?” küçüç bir çocuk gibi ağlayan
sevgilisine kıyamadığından sözleri ile bir sarsıntı geçti üzerinden.
“Seni aldığım nefes kadar seviyorum sevgilim.
Bunlar nasıl sözler böyle, hadi ağlama artık” ellerini sevgilisinin akan
gözyaşlarını kurulamak için görevlendirmiş ve kalbinde baş gösteren sızıya
aldırmadan onun gözyaşlarını kurulamıştı.
“Neden bunca zaman evlenmedik o halde. Bunun
hakkında bir kez olsun konuşmadık bile. Bunu illa Ares’ in mi, söylemesi
gerekiyordu. O emir verdi diye mi, evleneceksiniz bizimle?” gözyaşlarını
sevgilisi kuruladıkça, hıçkırıkları ile gözyaşları karışıyordu.
Bu durumu bir mantığa sığdıramayan kızlar, erkek
arkadaşlarının bu tutumu ile bir korku ile yüz yüze gelmişlerdi. Belki
akıllarına gelmemişti, belki bu hayatları onlar için artık alışıldık olduğu
içindi. Fakat kızlar bu güne kadar evliliğe dair hiçbir düşünceleri olmamışken,
erkek arkadaşlarının da, buna bu kadar olmasını istememelerine yormuştu.
“Biz beş erkekte, aramızda bu konu için sözleştik,
sevgilim. Bu tam olarak biz bu eve yerleştikten sonra oldu. Evlilik farklı bir
dünya, bambaşka bir pencere, eğer içimizden biri evlenmek isteseydi; Ares onun
daha özel bir hayatı ve daha özel bir yaşam alanı sunmak için evden
gönderebilirdi.
Ares’ in hiç aklında böyle bir düşünceye yer
vermediği için eğer hepimiz tek tek evlenip, evden ayrılmış olsaydık; Ares
sonunda bu koca evde tek kalacaktı. Çocuk sahibi olduğumuzda, kendi ailemizin
sorunları ile uğraşırken, yıllar sonra onun varlığı bile aklımıza nadiren
gelecekti.
Biz bu malikâneye yerleştikten sonra bir düzen
kurduk. Ve bu düzenin bozulmaması için de, elimizden gelen her şeyi ortaya
koyarken, evlilik gündemi ile bunu kendi elimizde yıkmak istemedik. Ama ne
mutlu ki, artık oda kendine bir eş seçti” sevgililerinin sorusu üzerine her
erkeğin dudaklarından Egemen’ in sözlerinin aynıları dökülmüştü. Bu yüzden bu
konuda makul bir açıklama ile karşılaşan kızlar Ares’ e karşı hassas düşünce
ile yaklaşan sevgilisine sıcak bir sarılma vermişti.
Yenili bölüm lütfen ❤
YanıtlaSil