Öğle saatleri bireyler kendi halindeydi. Beren ise
Ares’ e söylemek istediği şey nedeni ile gözleri çevirmiş ve onun dikkatini
çekmişti.
“Ares”
“Efendim, güzelim”
“Benim birkaç saatlik dersim var. Okula gitmem
gerek zaten çok uzun zamandır bayağı boşladım”
“Tamam, hazırlan çıkalım öyleyse” Ares sözlerinin
ardından ayaklanmıştı ki, Beren onu kolunu kavrayıp, durmasını sağladı.
“Senin gelmene gerek yok. Ben taksi ile
gidebilirim” diye kabl etmesi için şansını denedi Beren.
“Seni arabada bekliyorum güzelim. Hadi, acele et”
“Tamam,
hazırlan o halde” diyerek ayaklanan Ares’i kolundan tutup durdu Beren.
“Senin gelmene gerek yok ben taksi ile gidebilirim
gerçekten” diye şansını denedi. Sözlerinin ardından kolunu sevgilisinin elinden
ayırmış ve ardından kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı.
_
Kısa süre sonra çift arabada yerini almış ve okul
yolunda ilerlemeye başlamıştı. Ancak Beren’ in durgun halini fark eden Ares’ de
kendini gergin hissediyor ve onun bu halinin sebebini sormak için dakikaları
sayıyordu. Sonunda dayanamamış ve gözleri onun ile yol arasında mekik dokumaya
başlamıştı.
“Neyin var, güzelim?”
“Okula her defasında senin bırakmana gerek yok. Ben
kendim gidebilirim” içinde tutmaktansa, onunla paylaşmakta pekte sorun
görmemişti Beren. Başı eğikken ellerinin birbirine eziyet etmesini izliyordu,
yine.
“Seni okula benim bırakmam, rahatsız mı ediyor?”
ses tonu bile bunun ihtimalinden hoşlanmadığını kanıtlar niteliğindeydi. Elleri
direksiyonu sıkıca tuturken, eklem yerleri artık beyaz renge dönmüştü. Okula
birkaç sokak kala kaza yapmamak için kendini sakin tutmaya çalışıyordu. Zira
sevgilinin bu kadar rahatsız görüntüsü hiç hoşuna gitmiyordu.
“Hayır, sadece velisi tarafından okula bırakılan
küçük bir kız gibi hissediyorum kendimi. Hem seni tanıyan birileri çıkıp, bizi
yan yana gördükleri zaman-“ Beren’ in bu sözlerinin devamı elbette vardı ve
şuana kadar olan kısmından çok daha ağırdı. Kendi bile dile getirmeye utandı o
an. Ares’ in bu sözlerin ardından aniden frene basması ile ileri doğru savruldu
Beren.
“İnsanların bizi yan yana görmesi, seni rahatsız mı
ediyor?” bu bir sor değil, bu bir hayal kırıklığıydı. Canı yana yana, boğıza
dolan bir elin nefesini keserken, zorlanarak kurdu bu cümleleri.
“Ben öyle dem-“
“Arabadan in. Okul birkaç sokak ilerde, kendin
gidebilirsin” başını yola çeviren Ares, derin nefeslerle birlikte sakin olmaya
çalışıyordu. Sabırla onun arabadan inmesini bekliyordu.
“Ares, ben geç-“
“İn arabadan Beren, lanet bir öfkenin içindeyken,
seninle konuşmak istemiyorum” onun sözlediğini dinleyip, arabadan inmekten
başka şansı yoktu. Dilinden düşünmeden dökülen bu sözlerin onun hayatının geri
kalanına yansıyacağını o an hiç tahmin etmese de, büyük bir hata yaptığının
farkından olarak indi arabadan.
İçine bulunduğu fırtınadan kaçmak ister gibi gazın
üzerinde olan ayağı bir an olsun gücünü azaltmıyordu. Ares büyük bir
hayalkırıklığı yaşıyor ve bir kılıcın sırtında açtığı derin yaranın acısı ile
boğuşuyordu.
Varış noktası şirketti. Yokluğundan işlerin ne
halde olduğunu öğrenmek istiyordu ancak amacı daha çok dağ gibi birikmiş olan
dosyaların altında kalıp, binlerce evrak okuyup, aklını meşgül etmekti. Tabi
yaşadığı böyle bir durumu aklından uzaklaştırmak için hangi iş mevsuzu başarılı
olabilirdi?
Şirkete vardığında, arabası öylece şirketin
kapısının önüne rastgele olarak bırakıp, arabadan indi. Şirketin içinde
ilerlediği ve odasına ulaşmak için attığı her adımda karşılaştığı çalışanı ona
selamlamış ve güler yüz göstermişti. Odasına girip, masasına doğru ilerlediği
bir vakit, arkasında kalan odanın kapısı hiddetle açılmıştı.
“Ares, toplantı odasına gelmen gerekiyor. Görüşmek
için seni bekleyen biri var” Cenk’ in sözleri ile onunla göz göze geldi Ares.
Şuan için biraz sakince oturmak isterken, bu gelen misafir onu hiç memnun
etmemişti. Onunla birlikte yeniden odasından çıktı Ares.
“Kim bu gelen?”
“Birkaç ay önce arsasına teklif verdiğimiz Faruk
İncetaş” bedeninde gezen gerilim yetmezmiş gibi birde insanları çileden
çıkarmaya yemin etmiş gibi etrafta dolanan bu adam ile baş etmek durumunda
kalacaktı. Toplantı odasına ilerleyen iki kardeş arasında duyulan tek şey adımlarının çıkardığı tok ses olmuştu. Odaya girdiklerinde, Ares’ in gelişi işe
masada oturanlar ayaklandığında, buna Faruk İncetaş’ ta eşlik etmişti.
“Uzun zamandır sesiniz çıkmıyor Ares Bey, bir ara
emekliye ayrıldığınızı bile düşündüm” iğneleyici ve insanın görmemek için
gözlerini kaçırdığı son derece rahatsı edici bir ifade ile söyledi. Ancak onun
bu sözlerini umursamadı Ares. Bu adamın buraya geliş sebebinin yeterince canını
sıkacağını tahmin ettiğinden, önce bunu duymayı bekliyordu.
Ayaklanan kardeşlerini başı ile selamlayıp, yeniden
sandalyelerine yerleşmelerini sağladı. Ayakta kalan Faruk İncetaş’ ın yanına
yaklaşmış ve yüzüne bakmadan elini, sıkmak için uzatmıştı. Adımları masadaki
yerlerine ilerlemiş ve daha sonra toplantıya dâhil olmuştu.
“Faruk Bey, teklifimizi az gördüğü için bunu
yeniden gözden geçirmemiz için bugün bizi ziyaret etmiş” Egemen, Ares’ e durumu
açıkladığında, Ares onu başı ile onaylamıştı. Yüzünde düz bir ifade ile içinde
boğuştuğu fırtınanın duyulmamasının rahatlığı ile sandalyesinde arkasına
yaslanıyordu.
“Biz orası için verilebilecek en büyük teklifi
verdik. Bizden daha fazlasını oraya hiç kimse vermez” gözleri masanın herhangi
bir noktasında, olan bir durumu gayet sakin bir şekilde dile getiriyordu. Ne
Beren’ in onu küçük düşürdüğünün bir izi vardı yüzünde, ne de oluk oluk kan
akıtan kalbinin sızıntısı elbiselerini kirletiyordu…
“Birkaç yıl sonra orası, şehrin en gözde
yerlerinden biri haline gelecek. Birkaç firma daha oraya yatırım yapıyor. Evet,
şuan daha yüksek teklif veren yok ama her an talipleri çoğalabilir. Sizin buna
hazırlıklı olmanız için söylüyorum” bedenini dikleştiriken, sözlerinden de,
kendinden de, son derece emindi. Sandalyesinde arkasına yaslanmış ve
kardeşlerin yüzüne son derece küçümser bir ifade ile bakarken, bunu saklama
zahmetine girmeden bakıyordu.
“Ne olacağını bilemediğimiz birkaç sene sonrası
için bizimle şuanda pazarlık mı yapıyorsunuz?” Anıl, alay ederken, adamın
gözlerinin içine bakıyordu.
“Elinizden kaçırdığında, bu söylediğiniz için hayli
pişman olacaksınız Anıl Bey. Durumun ciddiyetini kavramanızı rica ederim” Faruk
Beyin bu kadar kendinden emin konuşması Ares’ in artık dayanma gücünü zorlar
hale gelmişti.
“Oralara yatırım yapan diğer firmalar neden bunca
zamandır size de, teklif vermedi, Faruk Bey” Bir kölenin savaç sırasında düşman
askerler tarafından birbirlerine sırası ile fırlatıp, gülüp, eğlendikleri gibi
Faruk Bey ile de, aynı bu şekilde eğleniyordu kardeşler.
“Daha önceleri orayı kullanan ben olmak istiyordum.
Daha sonra oranın artan değeri gördüğümde, para kazanmanın daha kolay yolunun
bu olduğunu gördüm” Mert ve Cenk aynı anda bir kahkaha saldı ortaya.
“Teklifimiz değişmeyecek, buraya kadar boşuna
gelmişsiniz. Daha önce söylediğim gibi orası için yapılacak en büyük teklifi
verdik” sözlerinin dönüşü olmadığı ses tonundan dahi anlaşılırken, yüzündeki
ifadenin de bunun kanıtı gibiydi.
“Teklifinizi kabul edemem eminim birkaç gün
içerisinde çok daha iyi teklifler gelecektir. Sizde bu zaman içerisinde
beklemek durumunda kalacaksınız” ellerini masanın üzerinde birleştirdiğinde,
hala burada oturuyor olmasının şaşkınlığını yaşadı kardeşler.
“Hakkınızda duyduğum söylentilerin doğru çıkması,
açıkçası çok üzücü. Malum yaşınız henüz çok genç, iş tecrübenizin yeteri kadar
olmaması gayet normal bir durum aslında. Bu işte o kadar iyi olmadığınızı net
bir şekilde görebiliyorum”
Onun bu sözleri bir kovaya dolan suyun son
damlasıydı. Bu son damla ile kovadan taşan su yavaşça yayılmaya başlıyordu.
Öfke ile ayaklanan Ares, bu adama daha fazla tahammül etmek aptallıktı. Bir
oyun gibiydi onun şuan burada olması. Alay edip, dalga geçen uslübunun bir
bedeli elbette ki olmalıydı.
Hızlı adımları doğruca adam yanını buldu ve
yakasından tutup, onunda kalkmasını sağladı. Gözleri adamın gözlerine bakarken,
tehlikeli bir kimyasal maddenin tene temas ettiğinde, verdiği bir hasara sebep
olmak ister gibi. Yakasına yapıştığı bu adamın bedenini orada eritip, yok etmek
istedi Ares.
“Sen canına mı susadın lan!” adamın yüzüne karşı
tükürür gibi söyledi Ares. Sesi tüm odada yankı bulmuştu.
“Senin hemen burada ciğerini sökerim. Sakın bir
daha gözüme gözükme. Senin gibi itlerle anlaşma yapmayacak kadar edindiğim
tecrübe senin boyu aşar. Şimdi kaybol gözümün önünden” Azrail bir insanın
canını ne kadar sürede alıp, bedenini bir yığın haline getirebilirdi? Görevi
inşaları canını almak olan Azrail, görevini yaparken, ne kadar zorlanabilirdi?
Yakasını hırsla bıraktığı adamın, odadan nasıl
kaçarcasına çıkışını izledi Ares. Odanın dışına ulaşan adam, etrafı kolaçan
eden gözleri yakasını ve ceketinin önün düzeltmeye çalışıyordu. Para hırsından az daha canımdan oluyorum,
ucuz yırttım diye geçti; adamın aklından.
Ares’ in öfkesi ne bu adama karşı, ne de
sözlerinden kaynaklanıyordu. Ares öyle bir tokat yemişti ki, aradan uzun zaman
geçmesine rağmen hala o tokadın izini yanağında taşıyordu. Ares, aptal bir
adamın saçma sapan sözlerine bu kadar öfkelenmeyeceğinden emin olan kardeşleri
ise bu öfkenin onun bedenine yaptığı etkiden dolayı şaşkınlık yaşıyorlardı.
“Ares, ellerin titriyor kardeşim. Ne oldu sana
böyle, sen bu adamı bu kadar ciddiye almazsın? Bu öfkene sebep olan ne
kardeşim?” Egemen, Ares’ in yanına yaklaşıp, kolunu kavradı. Gözlerine bakıyor
ve sözlerinde haksız olmadığını görüyordu.
“Canımı yakan çok daha büyük bir sorun var, Egemen”
Ares, güzelim diye sevdiği sevgilisinin dudaklarından dökülen o iki parça sözün
ardından kahrolmuştu. Dermanı çekilmiş sanki bedeninden. Onunla görülmek, yan
yana olmak istemeyen sevgilisinin bu sözlerinin ardından ne yapmalıydı ki?
“Ber-“ Anıl, bir cümleye başlamışken, sonunun nasıl
biteceğini bilen Can, anında eli ile onun ağzını kapatmıştı. O an kendi acısı
içinde çırpınan Ares’ in de, bunu fark etmemiş olmasından dolayı rahat bir
nefes vermişti.
Durum elbette ki Beren ile alakalıydı. Bunu bir
aptal gibi Ares’ e sormak hangi mantığa sığardı. İkisinin arasında yaşanan
şeylere elbette müdahale edemezlerdi. Hem ne gibi bir sorun yaşadıklarını da,
Ares’ e soramazlardı.
Ares bir yandan bedeninde hüküm süren öfkeye karşı
da, hayıflanıyordu. Beren aslında haklı sayılmaz mıydı? O gerçekten yanında
varlığından utanılacak kadar cani bir adam değil miydi? Onca insanı kendi
elleri ile katletmişken, onunla birlikte görülmek istemeyen sevgilisinin buna
hakkı yok muydu?
_
Saatler ilerlemiş ve Ares odasında öylece kendi
düşüncelerinin esiri gibi ne ileri, ne de geri gidiyordu. Bir ara odasının
kapısı tıklatılmış ve içeri giren Mert olmuştu.
“Ares, ben birkaç saatliğine çıkıyorum. Nilay ile
birlikte, restoranda birikilen parayı iletmemiz gereken bir yer vardı” Mert’ in
konuştuğu sıra Ares başını koltuğuna yaslamış ve gözleri tavanın herhangi bir
köşesine takılı kalmıştı.
“Tamam” onun onayını alan Mert, odadan ayrılmak
için hamle yaptığı onun haline bakıp, onun yanında kalmak ve sorununu halletmek
istiyordu. Ancak bunun yapamacağının farkında olduğu için sessizce odadan
ayrılıp, onu odada yalnız bırakmıştı.
Ares, Beren’ in aramaları kaçıncı kez görmezden
geldiğini saymamış ve ısrar eden aramaları her defasında yanıtlamamayı
seçmişti. Her yazdığı mesajı okuyor olsa da, onlara cevap yazma isteği
kesinlikte yoktu. Yine gelen bir mesaj sesinin ardından telefonunu eline alıp,
sevgilisinin gönderdiği mesajı açmıştı.
Özür
dilerim Ares. Yanlış cümleler kurdum. Lütfen okula gel ve konuşalım.
Ares’ in aklından geçen konuşmayı sevgilisi ile
yapabilmesi için onunla karşılaşması gerekirken, gerçekten öfkesi biraz olsun
azalmış mıydı? Sandalyesinden kalıp, kapıya doğru ilerlemeye başlamadan hemen
ofisinin telefonunu kullanarak arabasını hazırlatmalarını emretmişti.
Arabasına yerleşip, okula gitmek için yola
koyulduğunda, öfkesinin hiçte azalmadığını fark ediyordu. Bedenine dolan
gerilimin sebebinin tamamı sevgilisinden dolayıydı. Sanki birkaç saniye önce
sevgilisinin dudaklarından dökülmüştü o sözler. O kadar taze ve o kadar yeni
bir acıyla yüzleşiyordu.
Okula vardığında, çevresinden geçen birçok insanın
eğitim gördüğü okulun önünde arabasını uygun bir yere park etmiş ve daha sonra
arabasından inip, bu soğuk havaya karşısın sevgilisinin arabasının kaputuna yaslayarak
beklemeye koyuldu. Telefonunu çıkarıp, sevgilisine bir mesaj ile geldiğini
bildirmek üzereydi.
Kapının
önündeyim.
Çok beklemesine gerek olmadan sevgilisinin, okuldan
çıkıp kendine doğru geldiğini gördü Ares. Beren’ in bedeni yaklaştıkça onun
ağzında tuttuğu lolipop şekeri fark edebiliyordu. Alnını kırıştırmış ve hoşuna
gitmeden bakıyordu onun gelişini.
Güzel yüzünde, ağzında tuttuğu şekerden dolayı
şişkin olan yanağı, şekerden dolayı pembeleşen dudakları ve arada dışarı
çıkardığı şekerin ardından dudaklarını yalıyor olması, onun öfkesini daha çok
körüklüyordu.
Burası okul ve böyle bir kalabalığın incede,
onlarca erkeğin arasında bunu yapıyor olmasına tahammül edemiyordu. Sevgilisine
doğru ilerleyen Beren, ağzında tuttuğu şekerin sevgilisini ne kadar daha
öfkelendirdiğinin farkında olmadan ona doğru ilerliyordu.
Yanına vardığında, onun bu yüzünde ki bu sert
ifadeyi sabahki yaşadıkları olaya yoran Beren, lolipop şekerinde bir etkisi
olduğunu hiç tahmin etmemişti. Ares ise onun hala anlamamış olmasının ardından
derin ve öfkeli bir nefes alıp, dışarıda kalan şekerin beyaz çubuğunu tutmuştu.
Beren onun ne yaptığını anlamasa da, şekeri
ağzından çıkarmasına müsaade etmişti. Ares sevgilisinin ağzından aldığı şekeri,
öfkeli gözleri onun gözlerinden ayrılmazken, hırsla yere atıp ayağı ile
paramparça etmişti. İri ve şaşkın gözlerle onun bu yaptığını izleyen Beren,
yerde paramparça hali ile yatan şekerinin son haline bakıyordu.
“Arabaya bin” Ares’ in sert sözlerinin ardından
Beren’ in gözleri ona dönmüş ve daha sonra dediği gibi yapıp arabaya binmişti.
Araba ilerlediğinde, konuşmak için uygun bir anın hangisi olduğunu düşünüyordu
Beren. Burada, arabanın içinde, böyle önemli meseleyi konuşmanın pekte uygun
olmayacağını bildiğinden, uygun bir yere ulaşmayı bekliyordu.
Ares yolda ilerlediği bir vakit, arabayı yolun sağ
tarafından durdurup, konuşmak için insanlardan uzak olan bu yeri seçmişti. Ares
arabadan indiğinde, Beren’ de onu takip etmiş ve ıssız olan bu yerde,
karşılıklı kalan çift, birbirlerinin gözlerine bakar hale gelmişti.
“Bizim birlikte görülmemiz seni utandırıyor mu?
Evlenmek için yüzüğünü taşıdığın kişinin, Ares Karal olmasını insanların
bilmesinden, endişe mi ediyorsun? Kalbin bana aitken, bunu insanların
öğrenmesinden korkuyor musun?” cevabını almak istediği sorular gibi sormuyordu
Ares. O tüm bunların cevabını karşısındaki sevgilisinin birkaç cümlesi ile
zaten almıştı.
Ses tonundaki soğukluğunu hisseden Beren, aralık
ayının kara kışlı soğuğundan değil, sevgilisinin rüzgârından dolayı üşümüştü.
Onun yüzüne bakarken bile alıyordu, sevgilisinin ne derece büyük bir hayal
kırıklığının içinde olduğunu ve bunun sebebinin olmanın bilincinde olarak
gözyaşları düşüyordu.
“Ben o an sadece bir anda öylece söyleyi verdim.
Daha önce birlikte çalıştığım Derya, kızları gördüğünde kim olduklarını
tanımıştı. Öyle şeylerle hitam etti ki onlara, bizi yan yana gördüklerinde
benimde hakkımda diğer insanlar-“ konuştukça batan, durumu daha zor hale
getiren insanların en büyük hatası da, o an bunun farkında olmadan, her kelimlerinde
daha da beter hale getirdiğini idrak edememesiydi. Beren o an bu insanları
öncüsü seçilecek kadar öfkeli sevgilisinin karşısında daha da dibe batıyordu.
“Benim gibi bir adamla birlikte olmanın aslında
çokta romantik bir durum olmadığını artık fark ediyorsun, değil mi? Haklısın
aslında, ben çokta gururlanacak bir adam değilim. İnsanlar seni, Ares Karal ile
yan yana gördüğü zaman seninde, onun gibi biri olduğunu düşünüp, hiç sakınmadan
aşağılayan ifadelerini gözlerinin içine sokacaklar.
Böyle bir muamele ile karşılaşmamak istediğin için
sana darılıp, kırılmamın lüzumu yok. Bu senin düşüncen ve sen bunda, sonuna
kadar haklısın” bu sözleri bir kırbacın etkisi gibi teninde iz bırakıyordu
Beren' in. Böyle bir konuda, kendine yapılan böyle bir saygısızlıkta bile
karşısındakine hak veren sevgilisinin karşısında, küçüldükçe küçülüyordu.
Bedenini
taşıyan bu zeminin yarılıp, bedenini içine almasını diliyordu. Ne söyleyecek sözü
kalmıştı, ne de sözlerini değiştirip, bu durumu toparlamaya yüzü kalmıştı. Ona
bir tek senden utanıyorum demediği kalmışken, sevgilisini ne hale koyduğunu da,
gözleri ile görüyordu.
“Eve gidelim” adımları arabasına ilerleyen Ares’ i,
sessiz ve duyulmasından korktuğu adımları ile takip etmişti. Sessiz gözyaşları
bir bir yanaklarından süzülürken, buna bile hakkı olmadığından kendine
hayıflanıp duruyordu.
Gerçekten o an aklından geçen tek şey; etrafındaki
birilerinin Ares Karal’ ın varlığını tanıyıp, onun yanında olup, elini tutan
kendininde hakkında, Ares Karal’ ın hakkında konuşulanlar kadar korkunç ithamlar
olmasıydı. Ares Karal’ ın varlığından haberdar olan şehirdeki herkes onu,
korkunç, acımasız bir cani olarak anıyordu. Beren’ de adının, onunla birlikte
olduğu için böyle anılmasından o an gerçekten endişe etmişti. Böyle bir şeyin
düşüncesi bile onun için hayli ağır bir sorumluluktu.
Ares son sürat malikâneye ilerlerken, onun yanında
sessizce, annesinin sevdiği bir vazoyu kıran suçlu küçük bir çocuk gibi
oturuyordu. Onun yerine koydu kendini. Ares bir sebepten ötürü, ortamda onunla
yan yana gelmekten utandığını söylese, kendi ne hissederdi?
O an aklından bununla ilgili tek bir sahne bile
geçmedi. Zira sevgilisi, Beren’ i böyle bir durum ile asla karşı karşı
getirmeyecek kadar naif ve kibar, tam anlamı ile bir beyefendiydi. Ares’ in bu
tarz söylemleri ile asla karşılaşmyacağını biliyordu Beren. Ancak kendi bu
yaptılğını hiçbir kalıba sığdıramıyordu.
Araba malikânenin kapısı önünde durduğunda, Ares
onun inmesi için beklemişti. Konuşmaya yüzü bile olmayan Beren, gözyaşları
eşliğinde, inmişti arabadan. Ve o anda araba hızlı bir sürat ile bahçeden
uzaklaştı. Adımları evin kapısına yaklaştığında, ayaklarına bağlı bir kaya
parçası vardı sanki.
Adımları sürüklenerek, kapıya ulaşıp, titreyen eli
zile uzanmıştı. Onu karşılayan Çağla olmuştu, o an. Onun haline bakan genç kız,
bir dehşet sahnesi ile göz göze gelmiş gibi baktı onun yüzüne. Kapıyı onun
geçmesi için daha da aralarken, kolundan tutup, ona destek olmak istemişti.
“Beren bu halin ne, ne oldu sana?” korku ve endişe
ile sorarken, kelimeler bir bütünmüş gibi hızla çıkıyordu dudaklarından.
“Ben-” hıçkırıkları onun konuşmasına engel
oluyordu.
“Tamam, hadi içeri gel. Sakinleş biraz” kolundan
tutmaya devam ederken içeri gelmesine yardım etmiş ve mutfağa kadar ona eşlik
etmişti. Diğer kızlarda karşılarında Beren’ i gördüklerinde, en az Çağla’ nın
ifadesi kadar bir ifade ile onun haline bakmışlardı.
“Beren, ne oldu, kim ne yaptı sana?” bu dehşete
verilecek olan en makul tepkilerle bakıyor ve durumu anlamaya çalışıyordu.
Çağla, onun elinde tuttuğu çantası alıp, oturmasına da, yardım etmişti. Selin
ise o sıra sakinleşmesi kolay olması için ona, mutfak masasının üzerinde duran
sülahiden büyük bir bardak su doldurmuş ve ona uzatmıştı.
“Önce biraz sakinleş ve daha sonra bize neler
olduğunu anlat” yaşanan her ne ie öğrenmek için büyük merak ile ona bakan
kızlar, o bu kadar kötü bir haldeyken de, anlatamayacağını bildiğinden,
sakinleşmesi için müsaade ediyordu. Selin’ in ona uzattığı su bardağından büyük
bir yudum olan Beren, konuşabilecek duruma geldiğinde, sözlerine başlamıştı.
“Ben çok büyük bir aptalık yaptım. Öyle bir hata
ki, başımı kaldırmaktan bile utanıyorum” elindeki su bardağında biraz daha
yudum aldı. Bardağın etrafına sardığı ellinin nasıl bir şiddetle titrediğini
izliyordu.
“O beni okula bırakma zahmetinden asla gocunmazken,
ben ona, onun birlikte görülmekten utandığımı ima ettim. Onun gözlerine bakıp
yanlızca; seninle görünmekten utanıyorum, demediğim kaldı” kızlar onun
söylediği şeyi bir süre idrak etmekte zorlanmışlardı.
Zira böyle bir şeyin hiçbir terbiye ve edebe
sığmayacağını biliyor ve bir insanın yüzüne karşı bu kadar kabalaşmanın nasıl
mümkün olduğunu anlayamadılar. Üstelik Beren’ in bunu yaptığı kişi, evlenmek
için yüzüğünü taşıdığı, geceleri aynı yatağı paylaştığı sevgilisiydi.
“Ne yaptın dedin?” İdil’ in alnı kırışmış ve anında
yüzünde, onu kınayan bir ifade belirmişti.
“Benimle bu konuda tartışmadı bile. Bana karşı,
benim ona yaptığım gibi küçük düşürücü sözler söylemedi. Tek yaptığı bu aptal
sözlerime hak vermekti. Düzeltmek için bir şeyler zırvalayıp daha da beter hale
getirdiğime bile bana hak verdi. Sanırım ben dünyanın en gerzek insanıyım”
ellini bardaktan ayırıp, yüzüne kapattı. Daha derin bir utanç hissedyordu.
“Bunu gerçekten yapmadın, değil mi? Ares’ i
gerçekten böyle bir durumu düşürmüş olamazsın. Bunu doğru olmadığını söyle”
Beril’ in sesi şiddeli ve hayli öfkeliydi. Kardeşinin böyle bir söyleme nasıl
maruz kaldığını, Beren’ in onu nasıl böyle bir duruma soktuğuna aklı algısını
kapatmıştı.
“Çok özür dilerim. Böyle düşünmem bile büyük bir
hata biliyorum” elleri yüzünden inmiş ve ağlayışı daha şiddetli bir boyut
kazanmıştı.
“Nasıl bu kadar düşüncesiz olabilirsin Beren.
Karşısındaki bir insanın yüzüne bakıp, bu sözleri söylemekten bir insan nasıl
olur da hiç çekinmez” İdil’ in sözleri ile daha da, yerin dibine geçiyordu
sanki. Öfkeli sesi tüm mutfakta yankı buluyorken, ortamın ağırlının altında
kalıyordu Beren.
“İdil, lütfen biraz sakin ol” Çağla yanında oturan
kardeşini yumuşak bir tonda uyarırken, öfke ile Beren’ e parlamak isteyen o an
yalnızca İdil, değildi.
“Biz ona, bir bebeğe gösterilen hassasiyetle
yaklaşıyoruz Beren. Senin onu bu kadar incitip, kırmaya ne hakkın var. Biz
onun, ağzından çıkan her sözü dikkatle dinliyoruz. Bunca yaşadığı şeyden sonra
işimiz gücümüz onun mutluluğu olsun, ama sen onu tek bir cümlen ile yerle bir
et” Beril’ in dudaklarından her sözü onaylıyordu o an kızlar. Ancak Beren’ in
şuan ki hali onların öfkesini biraz olsun bastırıyordu.
Ancak Beril bu olanları kabullenemiyordu. Ares’ in
bu sözleri nasıl kaldırdığını, onu bu sözlerin nasıl incittiğini düşündükçe
daha da canı yanarak öfkeleniyordu.
“Beril, yeter artık” Selin şuan için olayla en
soğukkanlı yaklaşan olsa da, aslında onunda öfkesi yüksek bir boyuttaydı. Ancak
Beril’ i susturup, şuan sakin bir ortama ihtiyaç vardı.
“Onun haksız olmadığını sen de biliyorsun Selin,
Ares şuan da kim bilir ne halde” İdil’ de en az Beril kadar öfkesini dışarı
vuruyordu. Mutfak masasına oturup, gözyaşı döken bu genç onlar için bu ailenin
en büyük önemine büyük bir haksızlık yapmıştı. Bunu elbette öylece kabul
edemezlerdi.
“İdil ve Beril, biraz salona geçip, sakinleşsin
artık” iki genç kızda bu emir gibi gelen sözün ardından Selin’ in sözünü yerine
getirip, mutfaktan ayrılmıştı.
“Selin, bunu Meliha teyze ve Mehmet amca öğrenmemeli.
Onlarda, bizim hissettiğimiz gibi bir hayal kırıklığı yaşamamalı. Çünkü bu
olanlara karşı verecekleri tepki daha da ağır olacaktır” Çağla’ nın bir haçer
darbesi gibi olan sözlerini başı ile onayladı Selin ve ardından onunda,
mutfaktan ayrılışını izledi. Ardından gözleri karşısında hala ağlayan Beren’ e
döndüğünde, bir süre öylece onun haline baktı.
“Ares’ in kardeşi olarak, beni de, öfkelendirip,
hayal kırıklığına uğrattığını bilmelisin. Ondan utanıyorsan, bu ailenin tamamı
da buna dâhil demektir. Bunu Ares’ in yüzüne karşı söylemiş olman karşısında,
açıkçası büyük bir hayret yaşıyorum” Beren’ in ağlayışı biraz durulmuş ve
gözleri masanın üzerindeyken, hareketsizce Selin’ i dinliyordu.
“Onunla geçirdiğin bunca zaman sonra onun yaşadığı
şeyleri unutmadığını, o zamanlarda yaşadığı şeylere göre
yön verdiğini sende biliyorsun. Onun beyni bir kayıt cihazı gibi her şeyi
kaydediyor. Ares bu söylediğin sözleri asla unutmayacak ve sen onun bunu
unutmadığını her daim hissedeceksin” derin bir nefes alıp, sözlerine devam
etti.
“Ama bir aydır yanında olan bir arkadaşın olarak
söylemeliyim ki; Ares bu yaptığında affedip, seni yine güzelim diye sevmeye
devam edecek. Bu yaptığın onun sana olan sevgisini azaltmayacak ama
birbirinizden farklı olduğunuzu hiçbir zaman unutmamasını sağlayacak. Onun
siyah bir beden olduğunu, seninde, beyaz olduğunu asla aklından çıkarmayacak.
Bu durumda bir gün düzelecek ve her şey normale
dönecek ama o zaman kadar sabır göstermek zorundasın. Şimdi odana çıkıp, biraz dinlen”
konuşması boyunca onu kınayıp, üzerine gitmemek için elinden geldiğince
direnmişti Selin. Sözlerin ardından Beren, onu başı ile onaylamış ve kaçan
adımları ile odasına çıkmıştı.
Bölüm lütfen hızlı gelsin çok heycanlı 💞
YanıtlaSilBölüm çok güzeldi
YanıtlaSilBölümleri birazcık daha erken atsan olmaz mı be yazar kuşum ablam?
YanıtlaSilYeni Bölüm lütfen
YanıtlaSil