Ares tekrar otun odasına girdiğinde, kardeşlerinin
burada olduğunu görmüştü. Onun içeri girdiğini gören beş erkeklerde ayaklanmış ve
büyük bir merak ile onun yüzüne bakmıştı.
“Siz sadece Mehmet amcanın emrini yerine
getirdiniz. Ona söyledim; bu yaptığınızı olduğu kabul ediyorum ama asla bir
daha yaşanmasına müsama göstermeyeceğim. Ayrıca bir daha sözünü unutup, hayatıma
karışmaya kalkarsanız, benim emrimden başka bir emri yerine getirirseniz;
canınıza fena okurum. Haberiniz olsun” sözlerinin daha tehdit vari olması için
işaret parmağını sallayarak söyledi Ares. Her biri sessizlik içinde, başı ile
onaylaşmıştı ona.
“Ve sen Anıl; olanları her ne kadar unutmayacak da
olsam, eğer tekrarlanmazsa, ben yaptığını yok sayacağım”
“Ares ben ger-“ Anıl yine uzun bir açıklama ile
kardeşine karşı yaptığı yanlışı düzeltmek isterken, Ares önce onu eli ile
durdurmuş ardından ise iki kolunu yana açarak, kardeşine sarılması için fırsat
vermişti. Önce Anıl ardından diğer kardeşlerde, Ares’ e sıkıca sarılıp, her
şeyin normale dönmesinin rahatlığını yaşamışlardı.
_
Tüm sorunlar çözüme kavuştuktan sonra henüz
kahvaltı yapamamış olan aile bireyleri, güzel bir kahvaltı masasının başına
geçmişti. Kahvaltı güzel sohbetler eşliğinde devam ederken, her biri nüfus
ettikleri havanı bile huzur kokuyor olduğunu hissediyordu.
Ailenin uzun zamandan sonra ilk kahvaltısı
olmasından dolayı, Selin ve İdil yine muazzam şeyler sunmuşlardı ortaya.
“Merak
ettiğim için soruyorum acaba neden tüm her şey özel tabaklarda da, bal kavanozu
ile masada?” masaya oturduğu andan itibaren gözü takılan Can, şimdi fırsat
bulmuşken sormak istemişti.
“Çünkü sevgilim, onu açmak için güçlü kollara
ihtiyacımız vardı. Ancak mutfakta arayıp da bulamadık” onların ilgisi kavanozun
üzerindeyken, diğerlerinin de, tüm dikkati onlara dönmüştü.
“Tamam, verin halledeyim şunu” kendinden emin bir
tavırla söyleyen Anıl, kavanoza doğru elini uzattı.
“Tama verin
hemen halledeyim şunu” Anıl elini uzatarak havalı bir ifade ile söylemişti.
“O niye, önce ben sordum. Onu açmak bana düşer”
kendini son derece haklı bulan Can, anında itiraz gitti.
“İkinizde beceremeyeceğiniz işe kalkışmayın. Hiç uzatmayalım
sevgilim, kavanozu uzatır mısın?” yanında oturan sevgilisine dönen gözleri
kavanoza ulaşmak için sabırsızlanıyordu.
“Sakın ha! O benim hakkım” Can’ ın ağzından bu sözler bir meydan okuma
gibi dökülüyordu.
“Nasıl her konu da, bu kadar saçmalamayı
başarabiliyorsunuz acaba?” Egemen bu sözünün ardından hızlı bir hareketle
kavanoza uzanmış ve tek harekette kapağı açmıştı.
“Uzun boyluya, ondan bu kadar güçlü” Can yine
Egemen’in boyu hakkında espiri yapmaya çalışıyordu.
“Taktın adamın boyuna, sen ondan bir kaç santim
kısasın ama tırt” diyerek keyifle çatalında kalan peyniri ağzına aldı Cenk.
“Seni bilek güreşinde, iki kez yendiğimi
hatırlatmak isterim canım kardeşim” masada bulunan diğer aile bireyleri
gülümseyerek dinliyordu onların atışmalarını.
“Pardon ama bunu, ben neden hatırlamıyorum” Cenk
anında itiraz etti.
“Tekrar
hatırlatabilirim istersen. Hatta hepinize, kahvaltıdan sonra görüşelim bakalım”
“Meydan okumanı görüyor ve kabul ediyorum kardeşim
“ Cenk’ in bu sözleri ile fitil ateşlenmiş ve merakla, kahvaltının bitmesine
odaklanmışlardı.
Üç kafadar olan Can, Anıl ve Cenk’ in ısrarlı ile
kahvaltısını bitiren aile bireyleri salondaki koltuklara kurulmuş ve bilek
güreşi için toplanmıştı. Arslan çifti bu durum karşısında, yaşanılan şeylerin kaybolmaya
yüz tutmuş olmasından dolayı memnun bir ifade ile evlatlarının taşkınlıklarını
izliyorlardı. Ares oyuna katılmak istemediği için erkekler aralarında birbiri
ile eşleşirken, Anıl açıkta kalmıştı.
“Ares, sende katıl bize. Anıl ile eşlen” Can onun aralarına
katılmamasından ötürü rahatsız hissetmişti. Birlikte geçirecekleri bu eğlenceli
anlara, onun eşlik etmesini ve oyundan onunda keyif almasını istiyordu.
“Size iyi şanslar” oturduğu yerden söyleyip,
arkasına yaslandığında, oyuna katılmak istemediği açıkça göstermişti Ares.
Bununla birlikte Ares, sevgilisinin yüzünü izlemiş ve onun ifadesinin bir anda
nasıl alt üst olduğuna şahit olmuştu.
Can’ ın sorusunun ardından hevesle parlayan yüzü,
Ares’ in yanıtının ardından bir camın kırılması gibi parça parça olmuştu.
Başını eğip, sessizce elleri ile oynamaya başlayan sevgilisinin bu haline sebep
olanın kendisi olduğunu bilmek Ares’ in yeterince zor bir kavramdı.
“Maça hazırlan Anıl, biz sonunca olarak
yapalım” kalbinden taşan bir sevgili ile
sevgilisinin seven Ares için bir oyun nedir ki? Onu böyle üzüp, kırmaya, Ares
nasıl razı gelebilirdi? Sözlerinin ardından sevgilisinden ayrılmayan gözleri
onunla anında göz göze gelmişti.
Yüzünde bir gülümseme belirirken, her geçen saniye
daha geniş daha eşsiz bir hale dönüyordu. Bedenine temas eden güneşin bile ona
kadar fayda sağlamayacağını düşündü Ares. Onu pamuklara sarıp, sarmalamak
isteyen Ares, onun bu haline nasıl kendi isteği ile zarar verebilirdi.
“Tamam, o halde ilk olarak ben ve Cenk başlıyoruz”
Can’ ın sözlerinin ardından maça hazırlanan kardeşler, Ares’ in de, aralarına
katılmasını çok fazla dillendirip, anormal bir şeymiş gibi bir havaya
bürünmesini istememiş, sıradan karşılamışlardı. Sanki Ares onların her böyle
taşkınlıklarına eşlik ediyormuş gibi…
Ortadaki küçük sehpanın üzerinde, Can ve Cenk’ in
elleri birleşti ve ardından birbirlerinin güçleri tartmaya başladılar.
Birbirlerine olabildiğince direnip, diğerinin elini sehpaya devirmeye
çabalıyordu iki kardeş. Koltuklarda oturup, maçı kazanmak için direnen iki
beden içinde, tezaurat yapılıyor ve bu onları daha da hırslandırıyordu. Ve
sonunda kazanan Can oldu.
“Ha, ha, ha, benimle uğraşmak neymiş gör bakalım”
“Beyefendi bir ekre kazandı ya, yıllarca başımıza
kalkar durur artık” Cenk sehpanın yanından ayrılıp, sevgilisinin yanındaki
boşluğa doğru ilerlerken, kardeşinin sözlerini kınamadan geçemedi.
“Hadi, gençler sıra sizde” Can bu sözünün ardından
Mert ve Egemen, oturdukları yerden kalkmış ve sehpanın yanına doğru
ilerlemişti. Sehpanın üzerinde ellerini birleştirmiş ve onlarda, hırsla
birbirlerine karşı olan rekabete başlamıştı. Ancak onların ki hayli kısa sürmüş
ve kazanan Egemen olmuştu.
“İşte benim güçlü sevgilim” Çağla sevinçle salonda
sesinin yankılanmasını sağladığı sıra Beril, buna gözlerini devirmişti.
“Henüz bitmedi Çağla, maçın sonunu görelim” bu kez
ise onun söylediğine karşılık olarak, Çağla gözlerini devirmişti.
“Oyunun sonunda da, kazanan değişmeyecek. İzle ve
gör”
“Bundan bu kadar emin olmamanı tavsiye ederim,
kardeşim” İdil’de konuşmaya dâhil olduğunda, diğer gözlerde, konuşanların
üzerinde geziniyordu.
“Bana meydan
mı okuyorsun?” gözlerini kısarak, gözdağı veren bir ifade ile baktı, Çağla
kardeşinin yüzüne.
“Evet, aynen öyle, erkeklerden sonra biz de,
birbirimizle yapalım. Her iki tarafın kazananı da birlikte yapsın ve tek kazanan
belli olsun. Kabul mü?” Beril, ayaklanıp, kızların tepkisini izleyerek
söylediğinde, hepsinden olumlu yanıt almıştı.
Bu konuşmalar sırasında ise Ares ve Anıl, sehpanın
yanına çökmüş ve maç için uygun konuma gelmişti. Ares yüzünde eğlenen bir ifade
ile kardeşine tutması için elini uzattığında, Anıl onu bekletmeden elini
kavramıştı. Ares ne kadar rahat ise Anıl’da kendini o kadar gergin
hissediyordu.
Can’ ın üçten geriye saymasının ardından oyun
başlamıştı. Ancak onların maçı da kısa sürmüş ve birkaç saniye sonra Ares, Anıl’
ın elini sehpanın üzerine yatırmıştı. Anıl bir süre oturduğu yerde kalıp,
kaybetmeyi hazmetmeye çalıştı. Ancak ayaklanan Ares, ona elini uzattı ve Anıl
yine kardeşini beklemeden elini kavrayıp, onu kaldırmasına müsaade etti.
“Ayıp be, insan beşinci saniyeye kadar dayanır”
yanına oturan Anıl’ı, kınayan gözlerle bakan Cenk’ in ses tonu da buna ışık
tutuyordu.
“Ya, o karşı mahcubiyetim va-“ daha da kötü bir
ifade ile baktı Cenk ona.
“Ya, bırak. Adam kolunu koparıyordu resmen.
Yenildin işte kabul et”
“Vallahi kolumu sehpaya öyle bir çarptı ki, bir
uyuşukluk var sanki” diye kötü bir yenilgiye uğradığını sonunda kabul etmek
durumunda kaldı Anıl.
Ares’ in ne kadar güçlü olduğun tüm aile tarafından
bilinen bir gerçekti. Bu sadece lafta değil, gerçek anlamda bir güçtü. Sağlam
bir duruş ile ayakta duran bedeninin görüntüsü gerçekti. Başında kopan fırtına,
koca korkunç bulutların birbirine çarptığı sıra yaydığı o tüyleri ürperten o
ses. Düşen yıldırımlar, her yeri bir sabahın aydınlığı gibi aydınlatan
şimşeklere bir meydan okur gibi dimdik duran dağlar… Onca yaşadığı şeyin
ardından bu dağlar gibi hala daha yaşayacağı şeylere meydan okur gibi dimdik
duruyordu Ares.
O fabrikada bir bir demircinin, kızgın ateşte
ısıttığı, demiri döve döve sertleştirip, eğilmeyen, kırılmayan bir çeliğe
dönüştürmesi gibi. Her darbe onu daha da güçlendirdi. Ares orada acıya maruz
kaldıkça buna daha da alıştı. Her darbe onun için fazla tanıdıktı. Onun
fiziksel olarak canını yakmak zor. Onun psikolojik olarak canını yakmakta zor…
“Mehmet amca sen de yapmak ister misin?” Can bunu
sorarken, o an gözlerinin önünde böyle bir görüntü belirmiş ve yüzünde koca bir
gülümseme ile sormuştu.
“Geçti bizden oğlum o günler. Bize artık sadece
izlemek kaldı” elini havada sallayarak söylediği sıra sözlerine destek
veriyordu.
“Yapma Mehmet maça. Sen bizim gibi kaç tanesini
daha cebinden çıkarırsın” Anıl bu sözlerine inanarak söylediğinde, Mehmet Beyin
heybetinin hiçte hafife alınacak bir şey olmadığını diğerleri tarafından da
biliniyordu.
“İşte ben de tam olarak burada, sizi kız
arkadaşlarınızın yanında mahcup etmemek için oturuyorum” o an koca bir alkış
ile karşılandı onun bu sözleri. Koca koca adamları, tüm malikânede yankı bulan
bir coşku ile Mehmet amcalarına tezahürat etmeye başlamıştı.
“Hadi, şimdi ikinci tur başlasın” Cenk’ in
sözlerinin ardından daha önce ki oyunda kazanan olan Can ve Egemen şimdi karşı
karşıya gelmişti. Ancak bu da maçta kısa sürmüş ve kazanan Egemen olmuştu.
“Bu adam bizden gizli doping mi kullanıyor ya, bu
en güç?” sehpanın başından henüz kalkmamış olan Can, kaybetmenin acısı ile
anında itiraz dolu bir sesle çıkıştı.
“Merak etme kardeşim. Belki yenilmesi yakındır”
Cenk, yanına oturan Can’ ın kulağına eğilip, söylediğinde, yüzünde muzur bir ifade
ile Ares’ in işaret ediyordu.
Sırası gelen Ares, oturduğu yerden ayaklanmış ve sehpanın yanında oturan Egemen’ in karşısında, yerini almıştı. Diğerlerinin
heyecan ve beklenti dolu bakışları karşısında, iki kardeş ellerini
birleştirmişti.
“Hadi, Ares
gücün kimde olduğunu göster ona” az önce kaybetmişliğinin acısı hala geçmemiş
olan Can, Ares’ in kazanması için hırsla bağırmıştı.
“Yerinde olsam hangi tarafı tuttuğumu bu kadar
belli etmezdim kardeşim. Bu oyun bittikten sonra Egemen bu yaptığının hesabını
sormayacak mı sence?” Can’ ın diğer tarafında oturan Anıl, onu uyarıp,
tehlikeli sularda yüzmekten vazgeçmesini istemişti. Can o an bunun gerçekten
yaşanması ihtimali ile yutkunurken bile zorlanarak gözlerini, Ares ve Egemen’ e
çevirdi.
“Yapar mı, sence?” Anıl hiç beklemeden başı ile
onayladı onu. Aslında bunun olup olmayacağı için değil, Can’ ın üzerine gitmek
hoşuna gidiyordu.
“Desene bittim ben” dediği sıra elleri ile
saçlarını dağıtıp, kendi yaptığı aptallığa yandı. Onların sohbete daldığı sıra
Beren’ in sevinç dolu çığlı ile yankı bulmuştu, salon.
“İşte benim sevgilim. Ne kadar güçlü gördünüz mü?”
sevgilisi, Egemen’ in elini sehpanın üzerine çarptığında, hızla oturduğu yerden
ayaklanmış ve iki yumruğunu havaya kaldırıp, coşkuyla bağırmıştı. Onun bu hareketinin
ardından Ares’ de dahil olmak üzere salonda olan herkes ona şaşkın gözlerle
bakmıştı. Beren’ de yaptığı şeyin sonradan farkında varmış ve iki yumruğunu
aynı hızla geri indirmişti.
“Ve kazanan elbette ki, Ares oldu” diğerleri bunu
ufak bir alkış ile kutlamıştı. Beren ise o an yaptığından dolayı al al
yanakları ile yerine otururken, kendini hayli mahcup hissediyordu. Başını bile
kaldırmak sanki o an ona cezaymış gibi aşağıda tutuyordu.
Ares sevgilisinin yanında ki boşluğa oturduğu sıra
onun elini kavradığı sıra küçük bir kız çocuğu gibi kızaran yanaklarını da,
boşta kalan eli ile sevmişti. Onun yaptığı bu şey ile Ares’ in öyle hoşuna
gitti ki, sahiplenme duygusuna âşık oldu o an Ares. Sevgilisinin narin
yanaklarında gezen parmak uçları karıncalandı o an.
Yüzünde bir
gülümseme belirdiğinde, bu; fırtınalı kör bir gecenin ardından güneş ile
karşılaşan bir insana ait olabilecek güzellikte bir gülümsemeydi. Salonda
bulanan diğer aile bireyleri o an hareket etmeden onları izliyordu. Çiftin
gözleri birbirinden ayrılmazken, diğerleri de, gözlerini onların üzerinden
ayıramamıştı.
Kimse konuşmak istememiş, en ufak bir hareketten
bile kaçınmışlardı. Kutsal ve el değilmemiş bir sevginin varlığı ile
aydınlanıyor gibi, gözlerinin önünde gerçekleşen bu anları bir duanın kabulü
gibi izliyorlardı.
Çift için bu tür şeyler bile yeni gerçekleşen
şeyler olsa da, aile bireyleri bu duruma alışıyor gibiydi. Ares’ in böyle şeyler hiçbirinin aklından
bile geçmezken, şimdi karşılarında görmek bir ödül gibi, bir emeğin karşılığını
almak gibiydi.
Gözleri güzel sevgilisinden ayrılıp, etrafta
gezdirdiğinde, ortamdaki sessizliği fark etti. Bunda sebep olanın ise
kendilerinin olduğu bariz bir halde önünde durduğunda, boğazını temizleyip,
ortamın normale dönmesini sağladı.
“Pekâlâ, sıra artık bizde” sözlerinin ardından
ayaklanan Beril’ in adımları Çağla’ nın yanın bulmuş ve onu da kolundan tutarak,
ayaklanmasını sağlamıştı. Sehpanın yanına çöken ikili yeni bir maç için hazır
konuma geldi.
“Beril yavaş ol biraz. Elimi çok sıkıyorsun” itiraz
dolu sesi diğerlerinin kulaklarına dolduğunda, gülmemek için bir çaba içine
girmişlerdi.
“Peki, şimdi oldu, mu?” gözlerini devirip, isteğini
yerine getirip, tutuşunu gevşetmişti, Beril. İkisinin arasından geçen bu güç
gösterisi kısa sürmüş ve kazanan Beril olmuştu.
“Aferin hayatım, işte böyle” sevinçle ayaklanan Can,
sevgilisi için bir de ufak bir alkış tutmuştu. Beril’ de onun bu hareketinden
sonra havalı bir hareket ile iki omzuna da düşen saçları, geriye atmıştı. Diğer
aile bireyleri kahkahaları ile eşlik etti onlara.
Sırada Selin ve İdil vardı. İki meslektaş olan
arkadaşın amacı da sadece eğlenmekti. Birbirlerinin ellerini kavrayıp
aralarındaki maça başlamışlardı. Çok zorlanmadan kazanan Selin olmuştu. Son
olarak ise Nilay ve Beren geçmişti, sehpanın yanına.
Sehpaya dirseklerini dayayıp, birbirlerinin
ellerini kavramışlardı. Nilay kendi gücünün farkında olduğundan fazlası ile
rahattı. Kolları güçlü biriydi. Bu yüzden parlak gözleri ile hevesle bakan
kardeşini hevesinin kırmak gibi bir niyeti elbette yoktu. Zira son kazanan
Ares’ in karşısına çıkacaktı.
Beren, birden Nilay’ ın elini sehpanın üzerinde
yatarken bulduğunda, olan şeye kendi bile inanmamış ve Nilay’ ın buna müsaade
ettiğini anlamıştı. İtiraz etmek için dudaklarını araladığı sıra henüz elleri
birbirinden ayrılmamışken, Nilay’ ın elini sıktığını hissetti. Gözleri onunla
denk geldiğinde ise yüzünde keyifli bir gülümseme gördü.
Daha sonra ki karşılaşma Beril ve Selin arasında
gerçekleşmiş ve kazanan Selin olmuştu. Şimdi Beren’ in karşısında Selin vardı.
Son kazanan Ares ile karşılaşacağı için elbette Selin yine tıpkı Nilay gibi
Beren’ in kazanmasına müsaade etmişti.
“İşte yılın düellosu. Bugünün tarihini atın, bir
kenara” dediği sıra ellerini birbirine çarpıp, ortamı daha da kızıştıran bir
adam gibiydi. Ares oturduğu yerden kalkıp, sevgilisinin karşısında yerini
almıştı. Tüm aile bireyleri bu yapılan maçı ilgi ile izliyordu.
Ares elinin içinde kaybolan narin elin üzerine ufak
bir öpücük bahşetmiş ve daha sonra elini kavrayıp, maça başlamışlardı. Beren
kaybedeceğini bile bile tüm gücü ile onun elini sehpanın üzerine devirmeye
çalışıyordu.
Ares ise ona karşı gelmeden elini öylece ortada
tutuyor, kazanmasına önayak oluyordu. Ancak hala başaramamış olan Beren daha
da hırslanırken, diğerleri buna kahkahalar ile güldüğü sıra Ares’ de son derece
eğleniyordu. Sevgilisinin boşta kalan diğer elini kavrayan Ares, birleşik olan
ellerinin üzerine koydu ve onun iki eli ile denemesine fırsat veriyordu.
“Hadi güzelim. Tüm gücünü kullan” diğer
kardeşlerinin verdiği desteğin arasında, sevgilisinin de sesini duyan Beren,
artık kendi haline gülmeye başlamış ancak yine de direnmekten vazgeçmemişti.
Onun tüm bu hırsına karşılık olarak Ares elinin gücünün bıraktı ve Beren onun
elini hızla sehpanın üzerine yatırdı.
“İnanamıyorum, Beren Ares’ i yendi. Ne kadar da
güçlü” Can kahkahalarının arasından söylediğinde, Beren’ de dâhil olmak üzere
tüm salon onun kahkahasına eşlik etmişti.
“Çocuklar”
Mehmet Beyin tok sesi ile birden her bireyin gözleri ona dönmüştü.
“Bizim Positona’ ya geri dönmemiz gerekiyor”
gözleri Ares’ in gözleri ile denkti, o an Mehmet Beyin.
“Orada yakın bir arkadaşımın oğlu iki gün sonra
evleniyor. Gitmek istemiyordum ama sorun kalmadığına göre arkadaşımın kalbini
boşu boşuna kırmayayım” evlatlarının bu eğlenen halleri ile için hayli
rahatlamış olan Mehmet Bey, arkadaşının bu özel gününde yanında olmak
istiyordu.
“Elbette, arkadaşına karşı mahcup olmanı istemeyiz”
Ares karşılık verdiğinde, Mehmet Bey için gerekli onay tam olarak da buydu
zaten.
“Bunu duyduğuma sevindim. Meliha teyzen ile
konuşmuştum. İlk uçakla döneriz” ancak Meliha hanım eve dönmek konusunda pekte
hevesli sayılmazdı. Burada kalıp, evlatları ile biraz daha vakit geçirip,
onları bu mutlu yüzlerine doya doya bakmak istiyordu.
Ancak öte yandan bu düğüne katılmaları da son
derece önemliydi. Zira oraya yerleştikleri sıra tanışmış ve uzun yıllardır
birbirlerine arkadaşlık edip, aile dostu olmuşlardı. Onlar için böyle özel bir
günü paylaşmamak büyük bir kabalık sayılacaktı.
Ares o sıra Cenk’ e baı ile işaret vermiş ve uçak
biletlerini ayarlamasını istemişti. Onu başı ile onaylayan Cenk, birkaç dakika
içinde bu işi sonuca bağlamıştı.
“Yarın uçağınız, öğleden sonra kalkacak, Mehmet
amca” ona bildirdiğinde, başı ile onayladığını gördü.
Kalemine kurban beee
YanıtlaSil🖤🖤
Sil