Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 39. Bölüm

 


Ares tekrar otun odasına girdiğinde, kardeşlerinin burada olduğunu görmüştü. Onun içeri girdiğini gören beş erkeklerde ayaklanmış ve büyük bir merak ile onun yüzüne bakmıştı.

“Siz sadece Mehmet amcanın emrini yerine getirdiniz. Ona söyledim; bu yaptığınızı olduğu kabul ediyorum ama asla bir daha yaşanmasına müsama göstermeyeceğim. Ayrıca bir daha sözünü unutup, hayatıma karışmaya kalkarsanız, benim emrimden başka bir emri yerine getirirseniz; canınıza fena okurum. Haberiniz olsun” sözlerinin daha tehdit vari olması için işaret parmağını sallayarak söyledi Ares. Her biri sessizlik içinde, başı ile onaylaşmıştı ona.

“Ve sen Anıl; olanları her ne kadar unutmayacak da olsam, eğer tekrarlanmazsa, ben yaptığını yok sayacağım”

“Ares ben ger-“ Anıl yine uzun bir açıklama ile kardeşine karşı yaptığı yanlışı düzeltmek isterken, Ares önce onu eli ile durdurmuş ardından ise iki kolunu yana açarak, kardeşine sarılması için fırsat vermişti. Önce Anıl ardından diğer kardeşlerde, Ares’ e sıkıca sarılıp, her şeyin normale dönmesinin rahatlığını yaşamışlardı.

_

Tüm sorunlar çözüme kavuştuktan sonra henüz kahvaltı yapamamış olan aile bireyleri, güzel bir kahvaltı masasının başına geçmişti. Kahvaltı güzel sohbetler eşliğinde devam ederken, her biri nüfus ettikleri havanı bile huzur kokuyor olduğunu hissediyordu.

Ailenin uzun zamandan sonra ilk kahvaltısı olmasından dolayı, Selin ve İdil yine muazzam şeyler sunmuşlardı ortaya.

 “Merak ettiğim için soruyorum acaba neden tüm her şey özel tabaklarda da, bal kavanozu ile masada?” masaya oturduğu andan itibaren gözü takılan Can, şimdi fırsat bulmuşken sormak istemişti.

“Çünkü sevgilim, onu açmak için güçlü kollara ihtiyacımız vardı. Ancak mutfakta arayıp da bulamadık” onların ilgisi kavanozun üzerindeyken, diğerlerinin de, tüm dikkati onlara dönmüştü.

“Tamam, verin halledeyim şunu” kendinden emin bir tavırla söyleyen Anıl, kavanoza doğru elini uzattı.

 

 “Tama verin hemen halledeyim şunu” Anıl elini uzatarak havalı bir ifade ile söylemişti.

“O niye, önce ben sordum. Onu açmak bana düşer” kendini son derece haklı bulan Can, anında itiraz gitti.

“İkinizde beceremeyeceğiniz işe kalkışmayın. Hiç uzatmayalım sevgilim, kavanozu uzatır mısın?” yanında oturan sevgilisine dönen gözleri kavanoza ulaşmak için sabırsızlanıyordu.

“Sakın ha! O benim hakkım”  Can’ ın ağzından bu sözler bir meydan okuma gibi dökülüyordu.

“Nasıl her konu da, bu kadar saçmalamayı başarabiliyorsunuz acaba?” Egemen bu sözünün ardından hızlı bir hareketle kavanoza uzanmış ve tek harekette kapağı açmıştı.

“Uzun boyluya, ondan bu kadar güçlü” Can yine Egemen’in boyu hakkında espiri yapmaya çalışıyordu.

“Taktın adamın boyuna, sen ondan bir kaç santim kısasın ama tırt” diyerek keyifle çatalında kalan peyniri ağzına aldı Cenk.

“Seni bilek güreşinde, iki kez yendiğimi hatırlatmak isterim canım kardeşim” masada bulunan diğer aile bireyleri gülümseyerek dinliyordu onların atışmalarını.

“Pardon ama bunu, ben neden hatırlamıyorum” Cenk anında itiraz etti.

 “Tekrar hatırlatabilirim istersen. Hatta hepinize, kahvaltıdan sonra görüşelim bakalım”

“Meydan okumanı görüyor ve kabul ediyorum kardeşim “ Cenk’ in bu sözleri ile fitil ateşlenmiş ve merakla, kahvaltının bitmesine odaklanmışlardı.

Üç kafadar olan Can, Anıl ve Cenk’ in ısrarlı ile kahvaltısını bitiren aile bireyleri salondaki koltuklara kurulmuş ve bilek güreşi için toplanmıştı. Arslan çifti bu durum karşısında, yaşanılan şeylerin kaybolmaya yüz tutmuş olmasından dolayı memnun bir ifade ile evlatlarının taşkınlıklarını izliyorlardı. Ares oyuna katılmak istemediği için erkekler aralarında birbiri ile eşleşirken, Anıl açıkta kalmıştı.

“Ares, sende katıl bize. Anıl ile eşlen” Can onun aralarına katılmamasından ötürü rahatsız hissetmişti. Birlikte geçirecekleri bu eğlenceli anlara, onun eşlik etmesini ve oyundan onunda keyif almasını istiyordu.

“Size iyi şanslar” oturduğu yerden söyleyip, arkasına yaslandığında, oyuna katılmak istemediği açıkça göstermişti Ares. Bununla birlikte Ares, sevgilisinin yüzünü izlemiş ve onun ifadesinin bir anda nasıl alt üst olduğuna şahit olmuştu.

Can’ ın sorusunun ardından hevesle parlayan yüzü, Ares’ in yanıtının ardından bir camın kırılması gibi parça parça olmuştu. Başını eğip, sessizce elleri ile oynamaya başlayan sevgilisinin bu haline sebep olanın kendisi olduğunu bilmek Ares’ in yeterince zor bir kavramdı.

“Maça hazırlan Anıl, biz sonunca olarak yapalım”  kalbinden taşan bir sevgili ile sevgilisinin seven Ares için bir oyun nedir ki? Onu böyle üzüp, kırmaya, Ares nasıl razı gelebilirdi? Sözlerinin ardından sevgilisinden ayrılmayan gözleri onunla anında göz göze gelmişti.

Yüzünde bir gülümseme belirirken, her geçen saniye daha geniş daha eşsiz bir hale dönüyordu. Bedenine temas eden güneşin bile ona kadar fayda sağlamayacağını düşündü Ares. Onu pamuklara sarıp, sarmalamak isteyen Ares, onun bu haline nasıl kendi isteği ile zarar verebilirdi.

“Tamam, o halde ilk olarak ben ve Cenk başlıyoruz” Can’ ın sözlerinin ardından maça hazırlanan kardeşler, Ares’ in de, aralarına katılmasını çok fazla dillendirip, anormal bir şeymiş gibi bir havaya bürünmesini istememiş, sıradan karşılamışlardı. Sanki Ares onların her böyle taşkınlıklarına eşlik ediyormuş gibi…

Ortadaki küçük sehpanın üzerinde, Can ve Cenk’ in elleri birleşti ve ardından birbirlerinin güçleri tartmaya başladılar. Birbirlerine olabildiğince direnip, diğerinin elini sehpaya devirmeye çabalıyordu iki kardeş. Koltuklarda oturup, maçı kazanmak için direnen iki beden içinde, tezaurat yapılıyor ve bu onları daha da hırslandırıyordu. Ve sonunda kazanan Can oldu.

“Ha, ha, ha, benimle uğraşmak neymiş gör bakalım”

“Beyefendi bir ekre kazandı ya, yıllarca başımıza kalkar durur artık” Cenk sehpanın yanından ayrılıp, sevgilisinin yanındaki boşluğa doğru ilerlerken, kardeşinin sözlerini kınamadan geçemedi.

“Hadi, gençler sıra sizde” Can bu sözünün ardından Mert ve Egemen, oturdukları yerden kalkmış ve sehpanın yanına doğru ilerlemişti. Sehpanın üzerinde ellerini birleştirmiş ve onlarda, hırsla birbirlerine karşı olan rekabete başlamıştı. Ancak onların ki hayli kısa sürmüş ve kazanan Egemen olmuştu.

“İşte benim güçlü sevgilim” Çağla sevinçle salonda sesinin yankılanmasını sağladığı sıra Beril, buna gözlerini devirmişti.

“Henüz bitmedi Çağla, maçın sonunu görelim” bu kez ise onun söylediğine karşılık olarak, Çağla gözlerini devirmişti.

“Oyunun sonunda da, kazanan değişmeyecek. İzle ve gör”

“Bundan bu kadar emin olmamanı tavsiye ederim, kardeşim” İdil’de konuşmaya dâhil olduğunda, diğer gözlerde, konuşanların üzerinde geziniyordu.

 “Bana meydan mı okuyorsun?” gözlerini kısarak, gözdağı veren bir ifade ile baktı, Çağla kardeşinin yüzüne.

“Evet, aynen öyle, erkeklerden sonra biz de, birbirimizle yapalım. Her iki tarafın kazananı da birlikte yapsın ve tek kazanan belli olsun. Kabul mü?” Beril, ayaklanıp, kızların tepkisini izleyerek söylediğinde, hepsinden olumlu yanıt almıştı.

Bu konuşmalar sırasında ise Ares ve Anıl, sehpanın yanına çökmüş ve maç için uygun konuma gelmişti. Ares yüzünde eğlenen bir ifade ile kardeşine tutması için elini uzattığında, Anıl onu bekletmeden elini kavramıştı. Ares ne kadar rahat ise Anıl’da kendini o kadar gergin hissediyordu.

Can’ ın üçten geriye saymasının ardından oyun başlamıştı. Ancak onların maçı da kısa sürmüş ve birkaç saniye sonra Ares, Anıl’ ın elini sehpanın üzerine yatırmıştı. Anıl bir süre oturduğu yerde kalıp, kaybetmeyi hazmetmeye çalıştı. Ancak ayaklanan Ares, ona elini uzattı ve Anıl yine kardeşini beklemeden elini kavrayıp, onu kaldırmasına müsaade etti.

“Ayıp be, insan beşinci saniyeye kadar dayanır” yanına oturan Anıl’ı, kınayan gözlerle bakan Cenk’ in ses tonu da buna ışık tutuyordu.

“Ya, o karşı mahcubiyetim va-“ daha da kötü bir ifade ile baktı Cenk ona.

“Ya, bırak. Adam kolunu koparıyordu resmen. Yenildin işte kabul et”

“Vallahi kolumu sehpaya öyle bir çarptı ki, bir uyuşukluk var sanki” diye kötü bir yenilgiye uğradığını sonunda kabul etmek durumunda kaldı Anıl.

Ares’ in ne kadar güçlü olduğun tüm aile tarafından bilinen bir gerçekti. Bu sadece lafta değil, gerçek anlamda bir güçtü. Sağlam bir duruş ile ayakta duran bedeninin görüntüsü gerçekti. Başında kopan fırtına, koca korkunç bulutların birbirine çarptığı sıra yaydığı o tüyleri ürperten o ses. Düşen yıldırımlar, her yeri bir sabahın aydınlığı gibi aydınlatan şimşeklere bir meydan okur gibi dimdik duran dağlar… Onca yaşadığı şeyin ardından bu dağlar gibi hala daha yaşayacağı şeylere meydan okur gibi dimdik duruyordu Ares.

O fabrikada bir bir demircinin, kızgın ateşte ısıttığı, demiri döve döve sertleştirip, eğilmeyen, kırılmayan bir çeliğe dönüştürmesi gibi. Her darbe onu daha da güçlendirdi. Ares orada acıya maruz kaldıkça buna daha da alıştı. Her darbe onun için fazla tanıdıktı. Onun fiziksel olarak canını yakmak zor. Onun psikolojik olarak canını yakmakta zor…

“Mehmet amca sen de yapmak ister misin?” Can bunu sorarken, o an gözlerinin önünde böyle bir görüntü belirmiş ve yüzünde koca bir gülümseme ile sormuştu.

“Geçti bizden oğlum o günler. Bize artık sadece izlemek kaldı” elini havada sallayarak söylediği sıra sözlerine destek veriyordu.

“Yapma Mehmet maça. Sen bizim gibi kaç tanesini daha cebinden çıkarırsın” Anıl bu sözlerine inanarak söylediğinde, Mehmet Beyin heybetinin hiçte hafife alınacak bir şey olmadığını diğerleri tarafından da biliniyordu.

“İşte ben de tam olarak burada, sizi kız arkadaşlarınızın yanında mahcup etmemek için oturuyorum” o an koca bir alkış ile karşılandı onun bu sözleri. Koca koca adamları, tüm malikânede yankı bulan bir coşku ile Mehmet amcalarına tezahürat etmeye başlamıştı.

“Hadi, şimdi ikinci tur başlasın” Cenk’ in sözlerinin ardından daha önce ki oyunda kazanan olan Can ve Egemen şimdi karşı karşıya gelmişti. Ancak bu da maçta kısa sürmüş ve kazanan Egemen olmuştu.

“Bu adam bizden gizli doping mi kullanıyor ya, bu en güç?” sehpanın başından henüz kalkmamış olan Can, kaybetmenin acısı ile anında itiraz dolu bir sesle çıkıştı.

“Merak etme kardeşim. Belki yenilmesi yakındır” Cenk, yanına oturan Can’ ın kulağına eğilip, söylediğinde, yüzünde muzur bir ifade ile Ares’ in işaret ediyordu.

Sırası gelen Ares, oturduğu yerden ayaklanmış ve sehpanın yanında oturan Egemen’ in karşısında, yerini almıştı. Diğerlerinin heyecan ve beklenti dolu bakışları karşısında, iki kardeş ellerini birleştirmişti.

 “Hadi, Ares gücün kimde olduğunu göster ona” az önce kaybetmişliğinin acısı hala geçmemiş olan Can, Ares’ in kazanması için hırsla bağırmıştı.

“Yerinde olsam hangi tarafı tuttuğumu bu kadar belli etmezdim kardeşim. Bu oyun bittikten sonra Egemen bu yaptığının hesabını sormayacak mı sence?” Can’ ın diğer tarafında oturan Anıl, onu uyarıp, tehlikeli sularda yüzmekten vazgeçmesini istemişti. Can o an bunun gerçekten yaşanması ihtimali ile yutkunurken bile zorlanarak gözlerini, Ares ve Egemen’ e çevirdi.

“Yapar mı, sence?” Anıl hiç beklemeden başı ile onayladı onu. Aslında bunun olup olmayacağı için değil, Can’ ın üzerine gitmek hoşuna gidiyordu.

“Desene bittim ben” dediği sıra elleri ile saçlarını dağıtıp, kendi yaptığı aptallığa yandı. Onların sohbete daldığı sıra Beren’ in sevinç dolu çığlı ile yankı bulmuştu, salon.

“İşte benim sevgilim. Ne kadar güçlü gördünüz mü?” sevgilisi, Egemen’ in elini sehpanın üzerine çarptığında, hızla oturduğu yerden ayaklanmış ve iki yumruğunu havaya kaldırıp, coşkuyla bağırmıştı. Onun bu hareketinin ardından Ares’ de dahil olmak üzere salonda olan herkes ona şaşkın gözlerle bakmıştı. Beren’ de yaptığı şeyin sonradan farkında varmış ve iki yumruğunu aynı hızla geri indirmişti.

“Ve kazanan elbette ki, Ares oldu” diğerleri bunu ufak bir alkış ile kutlamıştı. Beren ise o an yaptığından dolayı al al yanakları ile yerine otururken, kendini hayli mahcup hissediyordu. Başını bile kaldırmak sanki o an ona cezaymış gibi aşağıda tutuyordu.

Ares sevgilisinin yanında ki boşluğa oturduğu sıra onun elini kavradığı sıra küçük bir kız çocuğu gibi kızaran yanaklarını da, boşta kalan eli ile sevmişti. Onun yaptığı bu şey ile Ares’ in öyle hoşuna gitti ki, sahiplenme duygusuna âşık oldu o an Ares. Sevgilisinin narin yanaklarında gezen parmak uçları karıncalandı o an.

 Yüzünde bir gülümseme belirdiğinde, bu; fırtınalı kör bir gecenin ardından güneş ile karşılaşan bir insana ait olabilecek güzellikte bir gülümsemeydi. Salonda bulanan diğer aile bireyleri o an hareket etmeden onları izliyordu. Çiftin gözleri birbirinden ayrılmazken, diğerleri de, gözlerini onların üzerinden ayıramamıştı.

Kimse konuşmak istememiş, en ufak bir hareketten bile kaçınmışlardı. Kutsal ve el değilmemiş bir sevginin varlığı ile aydınlanıyor gibi, gözlerinin önünde gerçekleşen bu anları bir duanın kabulü gibi izliyorlardı.

Çift için bu tür şeyler bile yeni gerçekleşen şeyler olsa da, aile bireyleri bu duruma alışıyor gibiydi.  Ares’ in böyle şeyler hiçbirinin aklından bile geçmezken, şimdi karşılarında görmek bir ödül gibi, bir emeğin karşılığını almak gibiydi.

Gözleri güzel sevgilisinden ayrılıp, etrafta gezdirdiğinde, ortamdaki sessizliği fark etti. Bunda sebep olanın ise kendilerinin olduğu bariz bir halde önünde durduğunda, boğazını temizleyip, ortamın normale dönmesini sağladı.

“Pekâlâ, sıra artık bizde” sözlerinin ardından ayaklanan Beril’ in adımları Çağla’ nın yanın bulmuş ve onu da kolundan tutarak, ayaklanmasını sağlamıştı. Sehpanın yanına çöken ikili yeni bir maç için hazır konuma geldi.

“Beril yavaş ol biraz. Elimi çok sıkıyorsun” itiraz dolu sesi diğerlerinin kulaklarına dolduğunda, gülmemek için bir çaba içine girmişlerdi.

“Peki, şimdi oldu, mu?” gözlerini devirip, isteğini yerine getirip, tutuşunu gevşetmişti, Beril. İkisinin arasından geçen bu güç gösterisi kısa sürmüş ve kazanan Beril olmuştu.

“Aferin hayatım, işte böyle” sevinçle ayaklanan Can, sevgilisi için bir de ufak bir alkış tutmuştu. Beril’ de onun bu hareketinden sonra havalı bir hareket ile iki omzuna da düşen saçları, geriye atmıştı. Diğer aile bireyleri kahkahaları ile eşlik etti onlara.

Sırada Selin ve İdil vardı. İki meslektaş olan arkadaşın amacı da sadece eğlenmekti. Birbirlerinin ellerini kavrayıp aralarındaki maça başlamışlardı. Çok zorlanmadan kazanan Selin olmuştu. Son olarak ise Nilay ve Beren geçmişti, sehpanın yanına.

Sehpaya dirseklerini dayayıp, birbirlerinin ellerini kavramışlardı. Nilay kendi gücünün farkında olduğundan fazlası ile rahattı. Kolları güçlü biriydi. Bu yüzden parlak gözleri ile hevesle bakan kardeşini hevesinin kırmak gibi bir niyeti elbette yoktu. Zira son kazanan Ares’ in karşısına çıkacaktı.

Beren, birden Nilay’ ın elini sehpanın üzerinde yatarken bulduğunda, olan şeye kendi bile inanmamış ve Nilay’ ın buna müsaade ettiğini anlamıştı. İtiraz etmek için dudaklarını araladığı sıra henüz elleri birbirinden ayrılmamışken, Nilay’ ın elini sıktığını hissetti. Gözleri onunla denk geldiğinde ise yüzünde keyifli bir gülümseme gördü.

Daha sonra ki karşılaşma Beril ve Selin arasında gerçekleşmiş ve kazanan Selin olmuştu. Şimdi Beren’ in karşısında Selin vardı. Son kazanan Ares ile karşılaşacağı için elbette Selin yine tıpkı Nilay gibi Beren’ in kazanmasına müsaade etmişti.

“İşte yılın düellosu. Bugünün tarihini atın, bir kenara” dediği sıra ellerini birbirine çarpıp, ortamı daha da kızıştıran bir adam gibiydi. Ares oturduğu yerden kalkıp, sevgilisinin karşısında yerini almıştı. Tüm aile bireyleri bu yapılan maçı ilgi ile izliyordu.

Ares elinin içinde kaybolan narin elin üzerine ufak bir öpücük bahşetmiş ve daha sonra elini kavrayıp, maça başlamışlardı. Beren kaybedeceğini bile bile tüm gücü ile onun elini sehpanın üzerine devirmeye çalışıyordu.

Ares ise ona karşı gelmeden elini öylece ortada tutuyor, kazanmasına önayak oluyordu. Ancak hala başaramamış olan Beren daha da hırslanırken, diğerleri buna kahkahalar ile güldüğü sıra Ares’ de son derece eğleniyordu. Sevgilisinin boşta kalan diğer elini kavrayan Ares, birleşik olan ellerinin üzerine koydu ve onun iki eli ile denemesine fırsat veriyordu.

“Hadi güzelim. Tüm gücünü kullan” diğer kardeşlerinin verdiği desteğin arasında, sevgilisinin de sesini duyan Beren, artık kendi haline gülmeye başlamış ancak yine de direnmekten vazgeçmemişti. Onun tüm bu hırsına karşılık olarak Ares elinin gücünün bıraktı ve Beren onun elini hızla sehpanın üzerine yatırdı.

“İnanamıyorum, Beren Ares’ i yendi. Ne kadar da güçlü” Can kahkahalarının arasından söylediğinde, Beren’ de dâhil olmak üzere tüm salon onun kahkahasına eşlik etmişti.

 “Çocuklar” Mehmet Beyin tok sesi ile birden her bireyin gözleri ona dönmüştü.

“Bizim Positona’ ya geri dönmemiz gerekiyor” gözleri Ares’ in gözleri ile denkti, o an Mehmet Beyin.

“Orada yakın bir arkadaşımın oğlu iki gün sonra evleniyor. Gitmek istemiyordum ama sorun kalmadığına göre arkadaşımın kalbini boşu boşuna kırmayayım” evlatlarının bu eğlenen halleri ile için hayli rahatlamış olan Mehmet Bey, arkadaşının bu özel gününde yanında olmak istiyordu.

“Elbette, arkadaşına karşı mahcup olmanı istemeyiz” Ares karşılık verdiğinde, Mehmet Bey için gerekli onay tam olarak da buydu zaten.

“Bunu duyduğuma sevindim. Meliha teyzen ile konuşmuştum. İlk uçakla döneriz” ancak Meliha hanım eve dönmek konusunda pekte hevesli sayılmazdı. Burada kalıp, evlatları ile biraz daha vakit geçirip, onları bu mutlu yüzlerine doya doya bakmak istiyordu.

Ancak öte yandan bu düğüne katılmaları da son derece önemliydi. Zira oraya yerleştikleri sıra tanışmış ve uzun yıllardır birbirlerine arkadaşlık edip, aile dostu olmuşlardı. Onlar için böyle özel bir günü paylaşmamak büyük bir kabalık sayılacaktı.

Ares o sıra Cenk’ e baı ile işaret vermiş ve uçak biletlerini ayarlamasını istemişti. Onu başı ile onaylayan Cenk, birkaç dakika içinde bu işi sonuca bağlamıştı.

“Yarın uçağınız, öğleden sonra kalkacak, Mehmet amca” ona bildirdiğinde, başı ile onayladığını gördü.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...