Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 38. Bölüm

 




Araba malikâneye ulaşmış ve Ares, kendi park alanına arabasını bırakmıştı. Aralarından geçen o eğlenceli sohbetin ardından kendini daha iyi hisseden çift, yüzünde hoş bir gülümseme ile arabadan inip, elleri buluşmuştu.

Malikânenin ziline uzanan Beren’ in ardından kapının aralanmasını bekleyen çift, genişleyen bir gülümseme ile birbirlerinin gözlerine bakıyordu. Kısa süren beklemenin ardından kapıyı onlar için aralayan Beril olmuştu.

“Hoş geldiniz” neşeli sesi ve yüzündeki derin gülümseme ile çifti karşılamıştı.

“Hoş bulduk” onun bu hali ile daha da neşelenen Beren, kollarını iki yana açıp, onunla sıkı sıkıya sarılmıştı. Daha sonra tüm aile bireyleri kapının girişine ulaşmış ve gelen çifti karşılamıştı. Her birinin yüzündeki gülümseme gerçek ve huzurun kanıtı olarak orada baş gösteriyordu. Her birinin gözleri ışıl ışıl ediyordu.

Şükrederek, kollarının arasında kabul ettiler, çifti. Ares’ in dönüşüne, Beren ile aralarındaki bağa ve bozulmayan ailenin sıcaklığı her birinin dilinde, şükür vardı. Tüm bunların yanında, Beren’ in parmağındaki yüzüğü ilk fark eden Beril olmuştu. Sağ elini hızla kavradığında, yüzüğe yakından bakmak için göz hizasına çıkarmış ve diğerlerinin gözlerinin önüne de sermişti.

“Aman Allah’ ım. Yoksa bu düşündüğüm şey mi?” bu sözler dudaklarından sevinç nidası olarak ayrılıyordu.

“Evet, öyle” Beren bunu söylediğinde, Meliha hanım için olmasa da, Mehmet Beyin varlığından çekinerek söylemişti. O bu ailenin en büyüğü ve Ares’ in babası konumdaydı ve bu da çekincesini kendi içinde haklı kılıyordu. Ancak onun sözlerinin ardından Beril’ den duyulan sevinç nidaları tüm ailede içine alarak büyümüş ve her biri çocuk gibi bu habere sevinmişti.

“Tebrik ederim. İnan bana bunun olacağını tahmin etmiştim” Beril, kollarının arasından tuttuğu Beren’ i sevincinden sıkarken, bir yandan da, ayaklarını yere vuruyordu.

Aile bireyleri çifte uzun uzun sarılıp, tek tek tebrik etmişlerdi. Bir bayram havasına büründü o saat malikânenin havası. Beren’ in Mehmet Bey ile aralarından bir sorun olduğunu bilen Ares, Mehmet Beyin bu haberi nasıl karşıladığını görmek için onun tepkisini izlemişti.

Mehmet Beyin ifadesinde, bu durum karşısında en ufak bir hoşnutsuzluk olduğunu sezmiş olsaydı, Ares çok farklı bir yol da, izleyebilirdi. Elbette bu teklifin yeri ve zamanı değişmeyecekti, fakat Ares’ in tam anlamı ile içinin rahat etmesi için bu mesele hallolana kadar da öylece bırakmayacaktı.

Ancak Mehmet Bey, oğlunun bu güzel haberine karşılık olarak, öyle bir ifade ile gülümsemişti ki, onu izleyen Ares’ in yüzüne bile bu gülümseme sıçramış ve ona hoş bir gülümseme kazandırmıştı.

“Hadi, salona geçelim atık. Kapının önünde kaldık” Meliha hanımın sözlerinin ardından kızlar Meliha Hanım ve Mehmet Bey ile birlikte salona geçerken, erkekler önemli bir meseleden ötürü kapının önünde kalmıştı. Ares ile konuşması gereken önemli bir mesele olan Anıl, diğerlerinin de, onlara eşlik etmesini istemişti. Diğerleri ise salona ilerlemek üzere olan Ares, Anıl’ ın sesi ile olduğu yerde kalmıştı.

“Ares, ben olanlar için özür dil” Ares onun sözlerini elini kaldırarak, yarıda kesti.

“Özüre gerek yok. Sadece bir daha tekrarlama benim için bu yeterli” dediğinin ardından gülümseyen Ares, sözlerinin gerçekliğine ayna tutuyordu sanki.

“Ama yaptığım bu şeyi hiçbir zaman unutmayacaksın değil mi?” sözlerinin içinde acı ve hüzün buram buram kokuyor, ses ton pişmanlığını haykırıyordu adeta. Diğerleri ise bu iki kardeşin konuşmasının gözlerini kırpmadan dinliyordu. Buradan sorunsuz ayrılmayı diliyor ve salona geçmek için sabırsızlanıyorlardı.

“Unutmayacağım. Hatta her yüzüne baktığımda, tetiği çekmeyen elinin nasıl titrediğini anımsayacağım. Sesini her duyduğumda, yapamam diyen sesin kulaklarımda uzun zaman çınlayacak. Ama tüm bunlarla birlikte ben, olanları yok sayacağım”

Ares’ in sözlerinin ardından midesinin kasıldığını hissetti Anıl. Midesinde her ne varsa, dışarı çıkarmak üzereydi. Ares’ i tanıyordu. O olanları hiçbir zaman unutmayan bir adamken, kendi yaptığını nasıl unutabilsin ki? O, olan iyi veya kötü her ne varsa, aklında tutan bir adamdı.

“Ares, ben yemin ederim ki, amacım sana ka-“ konuşmasına devam eden Anıl’ ın sözlerini yine elini kaldırarak durdurdu Ares. Böyle ortalık yerde, böyle bir meselesinin konuşulması onu rahatsız etmiş ve kardeşinin sözlerini daha müsait bir yerde dinlemek istemişti.

“Eğer konuşmak seni daha iyi hissettirecekse, bunu aşağıya inip konuşalım” o an nefesini tuttu her biri. Bu konuşmanın oraya gideceğini ve başka bir felakete kapı açacağı, o an hiçbirinin aklına gelmemişti.

“Ares, bu konuyu kapatalım ve diğerlerini bekletmemek için salona geçelim” konuşurken, acele eden ve sesi titreyen Mert, o an birçok şeyi açık etmişti. Ares’ in gözleri her birinin ifadesinde gezinirken, saklamak istedikleri bir şeyin varlığını sezmişti.

“Bence öğrenmem gereken bir mesele var. Haksız mıyım?” ses tonun değişimi bile bunu bir an evvel açıklamaları gerektiğini gözler önüne seriyordu. Diğerleri ise bu işin içinden nasıl çıkacaklarını düşünüyordu.

“Ares, önce bizi dinlemen gerek. Biz bunu yapmak zorundaydık. Biz seni-“ Egemen Ares’ in duyacakları karşısında, büyük bir öfkeye kapılmaması için uğraşırken, asılında o an yaptığı ile bunun tam tersi gerçekleşiyor ve Ares öğrenmediği her saniye daha da, öfkeleniyordu.

“Egemen!” bu bi an evvel söyle, deme şekliydi.

“Biz aşağıyı Mehmet amcanın emri ile boşalttık” önce sözleri idrak etmek için bir süre öylece bekledi Ares. Bedenini saran normal bir insanın öfkesine karşılık olarak, kat be kat yüksekti, zira o normal bir adam değildi.

 İfadesine ilişen, katı bir ifade ile baktı kardeşlerinin yüzüne. Ancak o an karşısında olan kişilerin bir anlamı bile yoktu onun için. Tüm bedeni öfkeden titrerken, gözlerinin bile bir odağı yoktu o an. Adımları oyun odasına ulaştığında, Ares’ in bedenini, fırtınalı havada savrulan bir yelken gibiydi.

Bedeninde gezen gerilim ile ilerlemeye devam eden, Ares merdivenlerin ardından toplantı odasının kapısını aralamış ve bomboş bir oda ile karşılaşmıştı. O sıra diğerleri de ona yetişmeyi başarmıştı. Nefes nefese bir hale gelen erkeklerin bedenini bir korku sarmıştı.

Bu boş oda yüzünden neler yaşayacaklardı? Ares bu oda için en çok kime hesap soracaktı. Bu oda için en çok kimin canı yanacaktı?

Ares’ in gözlerini ele geçiren karanlık bir perde ile görüş açısı yok gibiydi. Taşıdığı beden, attığı adımlar kendi bedenine ait değildi sanki. Ares o an, dışarıdaki insanların Azrail diye adlandırdığı haline bürünmüştü.

Onun öfkesinden haberdar olan bulutlar, kaçışmak için yollarını şaşırmış, birbirlerine çarpıyorlardı. Kaç kez aydınlatmıştı gökyüzü, dağları titreten kızgın yıldırımlarla, kaç yere eli değmişti, o yıldırımların.  

Adımları odanın köşesinde olan silah odasına yönelmiş ve şiddetle açmıştı kapıyı. Ares artık kriz geçirmenin eşiğinde duruyordu. Kendine engel olmak ya da sakinleşmek adın en ufak bir çabası bile olmadan, bedenini ele geçiren bu akımı öylece kabul ediyordu.

Şimşeğin saldığı bir korku gibi göz göze geldi, arkasında kalan, kardeşleri ile. Koca koca adamlar onun karşısında, duruyor olmanın altında ezliyorlardı. Kardeşlerine bakan bir adam değildi Ares o an. Odadan çıkmak için ilerledi, kızgın adımları. Ancak birkaç adım sonrası onu durdurmak için Egemen, önüne çıkmıştı.

“Ares, lütfen önce biraz sakinleş” sözlerinin ardından, Ares’ in tüm öfkesinin hedefi haline geldi. Onu geçip, ilerlemek üzere olan Ares’ in önüne çıkıp, Egemen’ e yardım eden, Can ve Mert olmuştu.

“Yukarıda kızlar var Ares. Onların yanında bunun hakkında konuşmak istemezsin, öyle değil mi? Hadi, şimdi biraz sakinleş” onu durdurabilmek için bir dolu dil döküp, en azıdan yuarı çıkmasına mani olmaya çalışıyorlardı. Zira şuan ki öfke ile yukarı çıkarsa, öfkesi dindikten sonra kızların karşısında, öyle bir halde çıktığı için büyük bir utanç duyacağını gayet iyi biliyorlardı.

“Cenk, Mehmet amcayı hemen buraya çağır!” Egemen, gür sesi ile boş odayı doldururken, Ares’ in sessiz kalışından güç alıyordu. Cenk, onun sözlerinin ardından gergin bir yaydan çıkan bir ok misali fırlamıştı yerinden.

Ancak oyun odasına ulaştığında, Mehmet Bey ile karşılaşmıştı. Belki de, o da bir şeyler tahmin etmiş ve salona gelmeyen erkeklerin burada olacağını hissetmişti.

“Mehmet amca aşağıya gelmen gerekiyor” basamakları birkaç saniyede çıkmış olduğundan derin derin soluk alıp verirken söyleyen Cenk’ in gözlerine bakıp, onu onayladı Mehmet Bey. Onun yüzünde sahip olduğu ifade sanki aşağıda olanları bilir gibiydi. Dudaklarında beliren bir gülümseme vardı ki, kenarlarından bir kızıllık akıyordu sanki.

Basamakları aşıp, aşağı kata yaklaşan adımlarının yanında, orada yaşanacaklara hazırlanır gibi bir hali vardı Mehmet Beyin. Odanın kapısı aralanmış ve öfkeli oğlu ile karşı karşı gelmişti Mehmet Bey. Ares’ in krize ne kadar yakın olduğunu, yıllarını onunla geçirmiş biri olarak gayet iyi biliyordu Mehmet Bey.

Ona verilen sözlerde durulmamış ve şimdi hesabını sorarken, onun canını yakmak için acele davranmak istediğini görebiliyordu. Karşısındaki oğlunun bedenini ele geçiren karanlığı bizzat gözleri ile görüyordu. Bunu yapan her kimse, ona misli ile hesap sormak için yanıp, tutuştuğunu biliyordu.

“Bana söz vermiştin!” bir gökgürültüsünden farksızdı sesi. Mehmet Beyin tek yaptığı, ona şefkat dolu gözlerle bakarken, oğlunun hala bir hastalık gibi yakasından düşmeyen bu haline yanıyordu.

“Ares, be-“ onun sözlerinin Ares için hiçbir anlamı yoktu o an.

“Yine hiçbiriniz sözünüzde durmadınız” Egemen, Can ve Mert Ares’ i bir kalkanın içinde tutuyor, olabilecek şey için önlem almaya çalışıyorlardı. O an sadece Mehmet Bey değil, diğer erkeklerde, Ares’ in içine çekildiği durumun elbette farkındaydı.

Eğer bu öfke ile karşısında, saygı duyduğu adama zarar verirse tüm bu öfkesi kaybolduğunda, kendine olan nefreti daha da, katlanacaktı. Bundan dolayı Ares’ i ellerinden geldiği kadar kontrol altında tutmaya çalışıyorlardı.

“Hayatım karşılığında, bana karışmayacağına dair söz vermiştin” boş bir odada, kulakları zorlayan bir gürültü ile yankı buluyordu Ares’ in öfke ile gürleyen sesi.

“Yapmak zorundaydım oğlum. Beni anlamaya çalış, canım yanmıştı Ares, korkmuştum. Seni kaybetmekten korktum. Bu yüzden burayı da, depoyu da, ellerimle yerle bir etmek istedim” Mehmet Bey o an bir mayının üzerine basmıştı.

Ares bu odanın haline bakarken, deponun da aynı akıbeti yaşamış olduğunu hiç ama hiç aklından geçirmemişti. Aç bir aslanın önünden yemeğini almak isteyenlerin, neler yaşayabileceğini herkes tahmin edebilir. Aslan onu kendine yemek olarak seçer bu kez. Ve bundan asla vazgeçmez.

Ares’ de o an Mehmet Beye saldırmak için ileri atılmıştı. Gözleri bir ejderhanın ağzından çıkan alevlere sahip gibi Mehmet Beyi kül etmek ister gibi bakıyordu ona. Ancak ona kalkan olan kardeşleri onu sıkı sıkıya iki kolundan da, yaklaşmıştı.

“Yokluğumu fırsat mı bildiniz?” kardeşlerinin elinden kurtulup, hedefine ulaşmak için çırpınan bedeni, zor zapt ediyorlardı. Tüm oda onun haykırışları ile yankı buluyordu.

“Ares” sesi titreyen Mehmet Beyin artık bu görüntü karşısında gözyaşları da, şahitlik ediyordu. Onu bu hale getiren şeyin kendi olduğunu bilmek, onun için daha zorlu bir sınavdı.

 “O depo bana aitti. Ben yakıp yıkmalıydım. Siz değil” sözleri ile birlikte öfkesi de katlanır gibiydi. Artık onu durdurabilmek için tüm kardeşler seferber olmuştu. Odanın ortasında durup, az ilerisinde kopan kıyameti öyle izlemekten başka bir şey yapamıyordu Mehmet Bey.

“Beni biraz anlamaya çalış Ares” sözleri ile daha da körüklüyordu onu. Daha da korkunç bir hal alıyordu bu durum. Eğer Ares bir anda kardeşlerinin elinden kurtulup, Mehmet Beyi ulaşmayı başarsa, o an neler yaşanacağını kimse tahmin etmek istemezdi.

Ares o sancılı tedavi sürecinden sonra böyle bir an yaşamamalıydı. Henüz tam anlamı ile öfkesini, sinirini kontrol altında tutmayı biraz biraz başarmışken, böyle bir öfke ile asla başa çıkmazdı. Tedaviden döneli kaç gün olmuştu? Ya da o tedavinin şuan da, ne hükmü kalmıştı?

“Mehmet amca sen bizi oyun odasında bekle. Kriz geçirmek üzere artık” Anıl, Ares’ in sesinin arasında, Mehmet Beye sesinin duyurmaya gayret etmek durumunda kalmıştı. El mahkûm olarak, sebebi olduğu şeyi ardından bırakıp, odadan ayrıldı Mehmet Bey.

Ares için söz vermenin önemini bilen Mehmet Bey, şuan yaptığı şeyin nereye sığacağını bilmiyordu. Bir hata ya da bir yanlış diyerek üzerini kapatamayacağı kadr büyük bir sorun yaratmıştı kendi elleri ile.

Mehmet beyin odadan çıktığını gören Ares, Cenk’ in tutuşundan kurtulup, onu kendinden uzaklaştırmıştı. İleriye gitmek için çabalıyor ve dudaklarının arasından koca haykırışlar odada yankı buluyordu. Onu zapt etmeye kardeşler arasında bir savaş vardı sanki.

“Egemen, onu böyle tutmak neye yarayacak. Baksana kriz geçiriyor. Bırakalım da, bitene kadar ne yapmak istiyorsa, izin verelim” Mert sözleri sırasında, Ares’ in, onu zorlayan kolunu ellerinin arasında tutmaya çalışırken, çelik bir demire dokunuyor hissi ile aynı hissediyordu.

“Her şey bittikten sonra yüzümüzde açtığı yaralara bakıp pişmanlık duyacağını bilmiyor musun, Mert? Ona vicdan azabı mı çeksin istiyorsun?” derin bir nefes alıp, devam etti.

“Ne kadar gerekiyorsa, o kadar bekleyip, o sakinleşinceye kadar böyle tutacağız” sanki uzun bir dağı aşındırmışçasına yorgun hissediyor olsalar da, kardeşlerinin üzerinden ellerini bir an olsun çekmemişlerdi.

Odada koca bir kargaşa yaşanıyordu. Sesler hiç susmuyor ve hareketlilik hiç durmuyordu. Deli bir güce karşılık beş erkek zor dayanıyor ve onun enerjisinin bitmesini bekliyorlardı.

 “Tedavi sürecinden sonra bu olmamalıydı. Biz buna izin vermemeliydik. Nasıl tutacağız Egemen, peki kriz bittikten sonra ne olacak?” ne olacağını hepsi de, adı gibi bilirken, onca tedavinin ardından Ares’ in yeniden elindeki yarayı tazeleyecek olmasını nasıl engel olabilirlerdi?

_

Tüm bunlar yaşanırken, uzun süre ortamda olmayan erkeklerin yokluğunun sebebini merak eden Beren, salondan ayrılıp, onlara ulaşmak için oyun odasına girmişti. Aşağının boşaltılmasının Ares’ i öfkelendireceğini tahmin ettiğinden dolayı biraz da bundan dolayı meraklanmıştı. Oyun odasının içinde olan bodrum katına inen merdivenlere yaklaştığında, Mehmet Bey ile karşılaştı.

“Ares’ in sana ihtiyacı var kızım. Git ve yardım et ona” kendi elleri ile sebep olduğu kasırgaya belki Beren bir çare olabilirdi. Beren bu sözlerin ardından hızla aşağı kata ulaştı. Sevgilisinin sesleri kulağına doldukça, Mehmet Beyin sözlerinin bu kadar derin sebebi olacağını tahmin edemiyordu.

Odanın kapısını aralamış ve koca heybetli bir ağacın nasıl yere devrildiğine şahit olmuştu. Bir çatırtı ile tüm toprak altında kalan kökleri ile öylece yan devrilmişti. Beren tüm bunların neden yaşandığını o an bir anlama sığdıramasa da, o tedavi sürecinden sonra böyle bir ana şahitlik etmemeliydi. Ares bu halde olmamalıydı.

İleriye doğru adım atmaya başlasa da, korkuyordu. Aklı sürekli sevgilisinin neden bu halde olduğunu soruyor ve bunun olmaması gerektiğini söylüyordu. Kardeşler ile yaşadığı arbedenin içinde Beren ilk fark eden Can olmuştu.

“Beren” Can’ ın şiddetli çıkan sesi ile tüm kardeşler bir an da afallamış ve gevşeyen ellerinin arasından Ares’ i az daha kaçırmak üzereydiler. Onu sabit tutabilmek adına dizlerinin üzerine çökmesini sağladıklarında, Beren bu görüntüyü gözleri dolarken, izlemişti.

“Beren burada olmamalısın” Egemen’ in sözleri o an Beren’ in kulaklarına ulaşmamıştı bile. Acımasız bir canavarı sabit tutmak için direnen kardeşlere bakıyordu sanki. Onlara yaklaşıp, o canavar hali ile karşısında olan sevgilisinin yüzüne baktı.

Göz kenarlarına biriken yaşlar ince bir çizgi hali ile süzüldü yanaklarından. Onun kriz geçirdiği gün gibi ortadayken, karşısında ki görüntü onun aklını yitirmesine ön ayak olmak ister gibiydi. Kriz geçirdiği vakit, bu hale mi geliyordu? Dün yüzüne pamuk şekeri sakal ve bıyık yapan adam ile şuan karşısındaki bu adam aynı kişi miydi?

“Ares”ağlayan sesi bu gözlerinin odağı bile olmadan zapt edilmeye çalışılan bu adamın, kulaklarına ulaşıyor muydu? Sevgilisinin gözlerine bakabilmek için onlar gibi dizlerinin üzerine çöktü.

“Sevgilim” onun yüzünün avuçları arasına aldığında, bundan kurtulmak için direten sevgilisini umursamadan onunla göz göze gelmeye çalıştı.

“Hadi, biraz sakinleş Ares. Lütfen sevgilim, sakin ol” kendi canının hiçbir önemi olmadan sevgilisini iyi etmenin derdine düşmüştü Beren. Hıçkırıkları sözlerine karışsa da, gözyaşları yüzünden görüşü bulanıklaşsa da, sevgilisinin iyi olması sağlamaya çalışıyordu.

Ellerinin arasında çırpınan bedeni sıkı sıkıya tutan kardeşler, belki işe yara umudu ile Beren’ e müsaade etmiş ve öylece çifti izlemeye koyulmuşlardı.

“Mehmet amcanın bu senin iyiliğin için yaptığını biliyorsun Ares. İçindeki bu öfkeden kurtulup, onunla konuşabilirsin. Ona zarar vermeyi hiç istemiyorsun. Ona saygısızlık yapmak istemiyorsun sevgilim. Hadi, şimdi benimle birlikte nefes al” Ares sessizleşip, Beren’ i dinliyordu. Onun ses tonunda sanki onun bedenine gönderilen bir sinyal var gibi o koca haykırışları bitmiş, öylece sevgilisini dinliyordu.

“Hadi, Ares. Benimle birlikte nefes alıp ver” beyni uymuş bir hale gelmiş gibi sadece onun söylediklerini dinleyen Ares, daha sonra dediği gibi ufak ufak nefes alıp vermeye başlamıştı. Çırpınması bitmiş olsa da, Beren birkaç gündür sevgilisinin gözlerinde gördüğü ışığı henüz görememişti.

“Senin daha iyi olman için yaptı Ares. Bizim için yaptı. Seninle güzel bir geleceğimiz olsun diye yaptı. Biliyorsun değil mi?” bir ilahi nasıl bir insanın içine işleyip, onun bedeninde gezerken, dokunduğu yere huzur bırakırsa; Ares’ de sevgilisinin sesinden aynı şifayı bulmuştu.

Gözleri önce güzel sevgilisinin gözleri ile denk gelmiş ve onun güzel yüzüne bakmıştı. Etrafına ip dolanmış haldeyken, bir anda yere atıp, süratli bir hızla dönen bir topacı beyninde konuk ediyor gibi dönen başı yavaş yavaş normale dönüyordu.

“Biliyorum, bizim için yaptı” konuşmayı yeni öğrenmiş bir bebeğin kelimleri gibi aralıklı ve anlaşılması zordu Ares’ in sözleri ancak zorlanarak kurduğu bu birkaç cümle ile odadaki herkesi fazlası ile mutlu etmişti.

“Onun senin için uğraştığını biliyorsun sevgilim. Lütfen öfkene yenilip, pişman olacağın şeyler yapmak için çabalama” sevgilisinin alnına, alınını yasladı Beren. Gözyaşları teker teker süzülüyor olsa da, onların şu için hiçbir kıymeti yoktu.

“İyi olacaksın. Birlikte iyi olacağız. Lütfen öfkenin seni yönetmesine izin verme” Beren’ in nefesi kendi ciğerlerine nufüs ettikçe, sanki öfke ondan biraz daha uzaklaşmış ve kabuğuna çekilmişti. Kardeşlerine direnmeyi bırakmış ve bedenini saran titreme yavaş yavaş kaybolmuştu. Bundan güç olan kardeşler, onun kollarını serbest bıraktığında, Ares’ in kolları öylece iki yanına düşmüştü.

“Başardın güzelim, yine başardın” yorgun sesi ile daha kahroldu Beren. Kollarının arasına aldığı yorgun bedenin sanki nefes almaya bile dermanı kalmamış gibiydi. Tüm bu olanlara seyirci kalan diğerleri ise olan şeyleri hayretler içerisinde izlemişti. Ancak sonucu hepsini memnun etti.

Ares, zorlanarak da olsa ayaklanabildiğinde, diğerlerini orada bırakarak, duyulmayan adımları ile odadan ayrılmıştı. Yalnız kalma isteğine saygı gösteren diğerleri ise onun gidişini izlemekle yetinmişti. Beren de dail olmak üzere, o an odadaki herkesin aklında Ares’ in sol eline zarar verip, vermeyeceği sorusu olsa da, bu konuda ona güvenmek zorunda olduklarını da, biliyorlardı.

Ares, kendini bir enkazın altından çıkmış, her toz toprak içinde olan bir adam gibi hissediyordu. Ayakta duruyor olması bile şaşılacak şeyken, onun adımları ta odasına kadar devam etmişti. Mehmet Bey o sıralarda kendini kütüphaneye kapatmış ve oğluna yaşattığı bu durumun geçmesini bekliyordu.

Canı yanıyor ve tüm bu yaşanlar için pişmanlığın içinde kulaç atıyordu. Oğlunun bu durumundan kendini sorumlu tuttuğu için elbette ki ona karşı herhangi bir öfkesi söz konusu bile değildi. Bu durumun bir an evvel normale dönmesi için birçok kez dualarda bulundu Mehmet Bey.

Odasına ulaşmış olan Ares, tüm sıkıntıların altında kalır gibi çöktü yatağa. Bedeninde hüküm süren sulh vardı ki, bu onun daha rahat nefes almasını sebep oluyordu. Ares yeniden kriz geçirmişti. Onun şuan yapması gereken bir şey vardı. Ancak bunun için tereddüt ediyordu.

Sol avucunu öyle bir sıkıyordu ki, sanki bandajı delip, parmakları ile yarasını parçalamak üzereydi. Yatağının yanında olan komodine uzandığında, çekmeceden bu iş için görevlendiren, emri yerine getiren bir asker gibi işini sadık olan keskin aleti, ellerinin arsına aldı.

Kendine soruyor ve doğru bir yanıt arıyordu. Bandajı açtığında, yapıp yamamak ile ilgili hala bir sonuca ulaşmamıştı. Dikiş izleri ile dolu olan avucuna baktı Ares, yarası iyileşmiş ancak dikiş izleri hala gün gibi ortadaydı.

Bu görüntüye öylece baktı. Bu görüntü neşe vermediği kadar da, acı vermiyordu. Hiçbir his vermiyordu bu yaranın izi ona. Boş gözlerle baktığı sıra odasının kapısına tıklatılmış daha sonra kapıyı yavaşça aralandığında, içeri Meliha hanım girmişti.

“Yalnız kalmak istediğini biliyorum oğlum. Ama seninle biraz konuşabilir miyiz?” kapının eşiğinde durup onay bekleyen, annesine kız kardeş olan kadının yüzüne baktı Ares. Başını usulca salladığında, onun onayını alan Meliha hanım odada varlığını hissettirmek istemez gibi sessiz adımlarla, oğlum diyerek sevdiği Ares’ in yanına oturdu.

“Olanlar için onlara öfkelisin değil mi?” ona doğurganlık özelliği bahşedilmeden, dünyaya gönderilmişti. Bu için en ufak bir isyanı hiç olmamıştı, Meliha hanım. Kocası ona son derece sadık bir adamdı ki, başka bir kadından kendi çocuğunun olması için herhangi bir düşünceyi aklından geçirmemişti.

Meliha Hanım, Ares’ in annesi olan Nermin ile küçük yaşlardan beri arkadaşlardı. Onun bebeğinin oluşuna, kendine bahşedilmiş bir evlat kadar mutlu olmuş ve arkadaşının bu mutluluğunu, en samimi duyguları ile benimsemişti. Bu yüzden Ares onun için çok kıymetliydi.

“Affedemiyorsun ve sözlerinde durmadıkları için onlara öfken daha da arttıyor. Öyle değil mi?” gözleri Ares’ in yandan görünüşünü izliyordu. Onu bir şeye ikna etmek ister gibi bir hali olsa da, daha çok derdini azaltmak istiyordu.

“Doktor bize senin hakkın hiçbir ailenin kaldıramayacağı şeyler söyledi Ares. İş işten geçmiş olsa da, pişmanlık içinde çırpınan bedenlerimizle bir şeyler yapmaya, durumu toparlamaya çalışıyorduk. O sözleri duyan sen olsan, belki çok daha fazla şey yapardın oğlum. Lütfen öfkeli gözlerini ailene çevirme Ares”  onu sessizce dinleyen Ares, yanında oturan bu kadına büyük bir saygı duyuyordu.

Onun sözlerinin öylece kulak arkası yapmak istemeyeceği gibi onu sözlerinde, hak veriyordu. Bu yüzden onu bu ılımlı sözlerinin ardından bedeninde gezen ılık bir esinti ile daha da rahatladığını hissediyordu.

“Bana o adamın anneme neler yaşattığını, neler hissettirdiğini, sen anlatmıştın. Söz verip, arkasında durmadığında, annemin ne kadar yıkıldığını anlattın. Söz vermenin benim için ne kadar ne önemli olduğunu biliyorsun.

Depoda, bu evin bodrumundan ta çatısına kadar bana ait. Benim olan hiçbir şeye karışmayacağınıza dair bana yıllar önce söz vermiştiniz. Buna hayatımda dâhil. Onların bu yaptığını nasıl öylece kabul edilir?”

Konuşurken, oğlunun kullandığı ses tonundan korktu Meliha Hanım. Ares yaşadıklarından sonra keskin kararlar almış ve her daim de, bunun arkasında durmuştu. Tüm bu olanların ardından Ares’ in yine böyle bir kararı ile aile bireyleri yeni bir yıkım ile karşılaşır mıydı?

Meliha hanım ayaklandığında, Ares onun gideceğini düşünmüştü. Ancak oğlu ile göz göze gelebilmek adına, önünde dizlerinin üzerine çöken Meliha hanım, onun soğuk ellerini sıcak avuçları arasına almıştı.

“Doktor bize ömrünün birkaç yıllık olduğunu söyledi Ares. Ne yapsaydık oğlum, nasıl davransaydık? Hepimizin gözlerinin içine baka baka söyledi bunu. Sen bizim için ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu bilmiyor musun Ares? Senin kaybetmenin ihtimaline bile lanet ettiğimizi bilmiyor musun?”

Sözlerine gözyaşları eşlik etti, Meliha Hanımın. Onun tüm öfkesinin nedenini biliyordu. Durumu ona sakince anlattığında, bu yaptıkları şeyin sadece kafaları estiği içinde değilde, bir çırpınış içinde yaptıklarını anlattığında, onun makul olacağını biliyordu.

Önünde dizlerinin üzerinde duran gözyaşları ile narin yanakları ıslanan Meliha teyzesinin bu halde olmasına dayanamayan Ares, onun kalkmasına önayak olduğunda, onun birlikte ayaklanmıştı. Onu bu duruma getirdiği için kendi kendine hayıflanmıştı. Ellerini ondan ayırmış ve iki kolundan nazikçe kavramıştı.

“Aileme ne kadar kıymet verdiğimi biliyorsun Meliha teyze. Onların bana duyduğu saygıyı ve hoşgörüyü öylece yok saymayacağımı da biliyorsun. Sadece bu durumu atlatabilmem için biraz zamana ihtiyacım var” onun sözlerinden daha çok onun yatağın üzerine bıraktığı keskin alete dikkat kesilmişti Meliha Hanım.

Odadan çıktıktan sonra olacak şeyler gözlerinin önüne gelirken, bunun yaşanmaması için dua etmekten başka elinden gelen bir şey yoktu o an. Oğlunun sözlerini başını belli belirsiz sallayıp, onayladığında, adımları da kapıya doğru yol almıştı.

Güvenmek gerekiyordu bazen. Sebebi olmadan, kanıtı olmadan, bedenine dolan bir hissiyat ile bazen peşin yükümlü olmak yerine, sessizce olanları beklemekte gerekiyordu. Meliha Hanımda o an bunu düşünüyor ve oğluna o keskin alet ile herhangi bir şey yapmayacağına dair inanmak istiyordu.

Meliha teyzesi odadan ayrıldıktan sonra yatağın üzerinde olan alet ile göz göze geldi Ares. Eğer bunu yaparsa tüm ailesinin bundan etkileneceğini ve hiçbir şeyin düzelmediğini düşünmelerine sebep olacağını biliyordu.

Peki, ya Beren, parmağında evlilik yüzüğünü taşıdığı sevgilisinin, elinin yine eski hali ile karşılaştığında neler hissedecekti? Acısı ne kadar olurdu, kaç damla gözyaşı süzülürdü güzel yanaklarından?

Aklından geçen düşünceler böyle olsa da, hareketleri farklılık göstererek, yatağın üzerinde olan aleti alıp, yeniden yatağının üzerine oturdu. Avucunun içine, aletin keskin tarafını bastırıp, tek bir hareket ile yine aşağıya doğru kırmızı bir şelale akarak, zeminin üzerinde ufak bir göl oluşturacaktı.

Beren’ in yüzü gözlerinin önünde belirdiğinde, onun gülümseyen yüzünü yapacağı tek bir hamle ile soldurmaya kıyabilir miydi? Yıldızlara meydan okuyan parlak gözlerinin yansıttığı ışığın kaybolmasına müsaade edebilir miydi? Bu ona karşı bir haksızlık sayılmaz mıydı?

Aklına dolan görüntülere dayanamayan Ares, oturduğu yerden hışımla ayaklanmıştı. Ailesine karşı hissettiği hislerin artık bu kadar yeterli geldiğini düşünüyor ve içinde biriken tüm şeylerin yavaşça kaybolmasını sağlıyordu.

Odadan ayrılmak için adımları ilerlediğinde, elinde hala o aleti taşıyordu. Aşağı kata ulastığında, anki Mehmet Beyin nerede olduğunu bilir gibi adımları kütüphaneye ilerlemişti. Burada olmasına yüksek ihtimal vermişti zira evin en sessiz odası burasıydı.

Odanın kapısının önüne vardığında, kapıyı yavaşça, yumruk yaptığı ile birkaç kez tıklatmış ve daha sonra kapıyı aralamıştı. Tahmininde haklı olduğunu gördü Ares. Mehmet Bey, odadaki koltukların birine oturmuş, başı yere eğik hali ile fazla düşünce görünüyordu. Birkaç dakika sonra göz göze gelmişlerdi. Ayaklandığında, karşısında gerçekten Ares’ in durduğuna inanamadığı için yüzünde şaşkınlık izleri vardı.

“Yaptıklarınızı hangi şartlar altına gerçekleştirdiğinizi anlayabiliyorum. Meliha teyze haklı; eğer size zarar veren herhangi bir şeyin varlığını biliyor olsam, onu anında yok ederdim. Ben de bu yüzden yaptıklarınızı olduğu gibi kabul ediyorum. Bunun üzerinde durmayıp, anlayış göstermeye çalışacağım. Ve bu hayatıma karışmanıza müsaade ettiğim ilk ve son an olacak”

Ares’ in kendi hayatı konusunda katı ve aşılmaz kuralları vardı. O annesinin katledildiğine şahit olduğunda, hayata dair olan tüm bağlantısını koparmıştı. Yaşamak istemediği bir vakit, Mehmet bey sayesinde gözlerini yeniden açtığında, Ares hayatta olup, kurtulduğuna sevinmek yerine, bunun için lanet etmişti.

Onca şeye maruz kalıp, annesini en acı şekilde kaybetmiş olan bu adamın ne gibi yaşamak için bir sebebi ya da bir istediği olabilir ki? Ares’ in hayatta olması hep başkalarının isteği üzerineydi. Annesinin intikamını almak için iyileşmişti. Kardeşleri ve Arslan çifti için uçurumdan geri dönmüştü. Şakağına dayalı olan silahı güzel sevgilisini ardında bırakmamak için indirmişti.

Başka için nefes alıyorken, bir de buna karışılmasına hiçbir zaman müsaade etmemişti. İntihar etmek için uçurum kenarına giden bir adam, aşağı asarken hali ile elnden sıkı sıkıya tutuyor ve yukarı çıkması için ikna ediyorsun.

O da kabul ediyor ve bu durumdan kurtulmak istiyor ve o anda adam elinden kayıp, uçurumdan aşağıya düşüyor. Sert kayalara çarpan bedeni ise paramparça oluyor. İşte Ares’ iyaşamaya ikna edip, bir hayatına karışmaları da, bun gibi bir şeydi. Bu yüzden bu konuda Ares asla yumuşak davranmıyordu.

“Az önce olanlar için ise; üzgünüm. Karşımda sen vardın ve ben saygısızlık yaptım. Kriz geçireceğimi bile bile, öfkemi bastırmayı hiç denedim bile. Bunun için bana biz ceza vermelisin. Ben yapacaktım ama diğerlerini düşünüp, bundan vazgeçtim.

Bunu tek bir sefer olduğunu kimseye ikna edemem. Hepsi hiçbir şeyin düzelmediğini düşünecek ve ben bunu istemiyorum. Ama sen yaparsan, bunu sorgulamalarına dahi müsaade etmem”elinde tuttuğu keskin aleti uzattığında, korkan gözleri ile oğlunun yüzüne baktı.

Oğlunun sözlerinden sonra içi yandı Mehmet Beyin. Tüm bu olanlardan sonra cezayı yine kendine bulan oğluna içi paramparça oldu. Oğluna yaklaştığında, gözlerinden gözleri bir an olsun ayrılmıyordu.

“Bunu söylemeye dilin nasıl vardı, oğlum. Ben sana nasıl kıyarım Ares. Kendi ellerimle sana zarar vermem kime ceza olur sence? Eğer olanlara karşı öfken bittiyse, beni ve kardeşlerini affettiysen, konu kapanmıştır, oğlum”

Mehmet beyin gözlerinde gördüğü ifadenin bir gün olsun değişmediğini gören Ares, bunu için şükürlerini sunmuştu. Bir babanın sevgisini, yıllardır Mehmet Beyin sevgisinde buluyordu Ares.

“Bağışla beni, Mehmet amca” kollarını onun bedenine saran Ares, hiç beklemeden aynı karşılığı almıştı.

“Asıl sen beni bağışla oğlum”

Ares elinde tuttuğu aleti, eski sahibine yani Mehmet Beye, artık onunla işi bittiği için geri iade etmişti. Sırada ise kardeşleri vardı. Onlarla da konuşup, aralarında olan durumu çözmeli ve her şey normale dönmeliydi artık. Kütüphaneden ayrıldıkları sıra Beren ile koridorda karşılaştı Ares ve Mehmet Bey.

“Diğerleri içeride mi?” sevgilisine bakarak sorduğunda, onun başı ile onayladığını gördü Ares. Daha sonra adımlar oyun odasına ilerlediğinde, ardında sevgilisi ve Mehmet Bey kalmıştı.

“Ben geçen gün olanlar için özür dilerim” Beren, Mehmet bey ile aralarında yaşanan sorunu çözmesi gerektiğini bildiğinden, söze başlamıştı. Tüm heybeti ile karşısında olan bu adamın, o an gözlerine doğrudan bakamamıştı bile.

“Ares’ e bir şey olacak korkusu vardı aklımda, sözleri beni fazlası ile etkilemişti. Amacım size saygısızlık yapmak değildi. Sizi böyle bir durum ile asla karşılaştırmayacağım” karşısındaki bu genç kızdan hayat tecrübesi kat be kat olan Mehmet Bey, onun bu sözlerini elbette naif bir ifade ile dinlemişti.

“Sözlerinin sebebinin acından kaynaklandığını biliyorum, güzel kızım. Eğer bir daha yaşanmayacağını söylüyorsan, sana hiçbir kuşku duymadan inanıyorum”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...