Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 37.Bölüm

 


Akşam saatleri pansiyona geri dönmeye karar veren çift, akşam yemeğini Beren’ in istediği üzerine, dışarıdan kızarmış çıtır çıtır tavuk almayı tercih etmişlerdi

“Eğer Anıl, o olmadan çıtır kova tavuk yediğimizi öğrenir irse, bizimle uzun süre konuşmayacaktır” yüzünde keyifli bir gülümseme ile söyledi Ares. Masanın üzerinde duran bir kova dolusu tavuğa bakarak söylüyordu.

“Neden ki?” bu konuda hayli meraklanmış ve sebebini öğrenebilmek için gözlerini sevgilisinin yüzüne çevirmişti.

“Çünkü benim güzel sevgilim, Anıl’ ın yeni neslin gözde yemek tarzlarına karşı zaafı var. Özellikle de bu kocaman kovaların içinde satılan çıtır tavuklara. Hatta Selin ile aralarında bu konu yüzünde ciddi bir tartışma dahi geçmişti” onun bu sözlerini inanmakta güçlük çektiği bir ifade ile dinliyordu Beren. Çünkü böyle bir konun Selin ile aralarının bozulmuş olması fazla uçuk bir düşünce gibiydi onun için.

“Selin onun bu tür şeylerden uzak durmasını söyleyip, ona bu konuda yasak koydu. Ama birkaç gün açlık grevine giren sevgilisine kıyamayıp, sözlerini geri çekti. Grevi bittiği an Can, ona yıldırım hızı ile büyük boy kovayı önüne sunmuştu”

“Her sabah kahvaltıda o yüzden mi, nugget oluyor?” Anıl böyle bir konu için bu kadar büyük tepki verip olaylara neden olacağı Beren’ in hiç ama hiç aklına gelmezdi. Bu yüzden sevgilisinin sözlerini hayretler içerisinde dinlemişti.

“Genelde sürekli dışarıdan yemesi sağlıksız olduğu için arada Selin hazırlasa da, o yinede öğlen bu işin ehli olan restoranlara gidiyordu. Yemek yemeyi fazlası ile seven Can bile onunla bu konuda yarışamıyor. Çok aç olduğu bir gün üçüncü kovanın bile dibini gördüğüne şahit olmuştum” üç kovanın yan yana hali ile başında duran Anıl canlandı gözlerinin önünde.

Üç kovayı da bitirdikten sonra onun nasıl rahat nefes alabildiğini sorguladı aklında. Yemeklerini yemeğe odaklanmış olan çift bir süre sessizliği misafir etmişti. Beren bu kez önünde ki yemeğe kendini fazla kaptırmamak için karşısında oturan sevgilisinin varlığını hatırlatıyordu her daim. Daha sonra sessizliği ilk bölen Beren olmuştu.

“Sahilde bana kötü adam olduğunu anlatıyordun ama unuttuğun bir şey var; kötü adamların dudak kenarlarında, yarıya gelmiş ya sigara ya da puro bulunur. Tıpkı Tony Montana gibi ama ben senin hiç bu halini görmedim” elinde kalan tavuğun kemiğini, diğer kemik yığınının arasında bıraktığı sıra sorduğunda, dudaklarında muzur bir gülümseme baş göstermişti.

“Üzgünüm ama karşındaki bu kötü adam sigara içmiyor, alkol kullanmıyor. Hatta malikânede bununla ilgili bir kural var” gözlerine baktığı sevgilisinin yüzündeki gülümsemeyi izledi Ares. Düz bir tonda yanıtladı onu ve bu soruların bu gece devamının da geleceğini düşündü.

“Neden peki?” Ares ailesine baskı uygulayan ve boyunduruğu altına alan bir adam değildi. O herkese yaşamak istediği hayat şekline müsaade edecek bie adamdı. Onun malikâneye böyle bir kural koymuş olmasının bir nedeni olduğunu düşünüyordu. Bu konunda tıpkı şahane omlet yapabilmesi gibi bir hikâyesi olduğunu hissediyordu.

“Cüneyt Karal evimize arada uğruyor olsa da, hiçbir zaman ayık gelmemişti. Üzerindeki sigara kokusu ise belki kilometrelerce uzaktan bile duyulabilirdi. Bir sağa bir sola giden bedeni ile ağzını her açtığında, onun o ağzındaki leş koku tüm eve yayılıyordu sanki.

Annem bundan haklı olarak şikâyet ettiğinde, esip gürler, ortalığı birbirine katardı. O adam paraya, içkiye, kumara ve günlük kadınlara taparak hayatını geçiriyordu. Sırf o bu kadar sevdiği için bile tüm bunlardan nefret etmek için iyi bir sebep var aslında” sevgilisinin gözleri masa üzerinde bir yere takılmış ve içinden gelen her sözü sakınmadan onunla paylaşırken, Beren gözlerini ondan alamadan onu dinliyordu.

“On dört, on beş yaşlarındayken, bir gün okulda bana her koşulda bana zorbalık yapan tayfa, okul çıkışı yine yakalamıştı beni. Önce biraz alay edip, sonra sigara uzatmışlardı. Onların gözünde anne kuzusu, onun sözünden çıkmayan, ödleyin tekiydim.

Al içte biraz erkek ol, dediler. Bu söze çok kızdım ve uzattıkları sigaradan bir tane çekip, ağzıma aldım. Annemin bundan ne kadar nefret ettiğini, bu kokuyu o adamın üzerinde solurken, midemin nasıl bulandığını yok sayıp, yaktıkları sigaramı içmeye başladım.

Her içime çekişimde, ciğerlerime dolan hava canımı yaktı. Nefesim kesiliyor ve ben devamlı öksürüyordum. Onlar benim halime güldükçe, ben de onlara erkek olduğumu kanıtlamak için sigaramı sonuna kadar içmeye devam ettim. Değişen bir şey olmadı. Ben sigarayı bitirdim ama onlar hala bana gülüyordu” Beren sevgilisinin yüzünü izlediği sıra tüm bunları anlatırken, tekrar o anlara döndüğünü okudu, yüzünde. Öyle bir ifade ile anlatıyordu ki, Beren, canının yandığını hissediyordu.

“Eve vardığımda, annem beni karşılamış ve her daim yaptığı gibi okuldan gelen oğlunu kollarının arasına almıştı. Üzerime sinen sigara kokusunu hemen fark etmişti. Annemin gözleri bana döndüğünde, gözlerinde öyle bir ifade vardı ki, şimdi bile hala hatırlıyorum.

Öyle canımı yakmış, beni öyle utandırmıştı ki, daha önce annemin karşısında kendimi hiç böyle hissetmemiştim. Gözlerinde hayal kırıklığı vardı ve ben o an için kendimi bile öldürmeyi tercih ederdim. Onun bana söylediği tek şey; baban gibi mi, olmak istiyorsun, sözüydü.

Gözyaşlarım, buna hiç hakları yokken, süzülmüştü yanaklarımdan. Ağlayan halime bakan annem, o iğrendiği sigara kokusuna rağmen sarılıp, saçlarımı öpmüştü. Özür diledi benden, hatalı olanın ben olmama rağmen benden özür dileyen o oldu” gözlerinin dolduğunu gördüğünde, belki bunun ona iyi geldiğini düşündü Beren.

“O günü hiç unutmadım. Onu bana verdiği değere karşılık bu yaptığım şey için kendimi ona karşı hep mahcup hissettim. O günden sonra anneme söz verdim. Bir daha bu tür şeylerin bulunduğu ortamdan dahi uzak duracağıma, onun gözlerinin içine bakarak, söz verdim. O gün, bugündür de sözümü tutuyorum”Beren sevgilisinin sıkıntılı ile nefes verdiği sıra arkasına yaslandığını gördü.

“Malikâneye böyle bir kural koyduğumda bu konu da kimsenin itrazı olmadı. İçlerinde böyle şeylere meyil eden de, yoktu zaten” onun hakkında bir şeyler öğreniyor olmak, onu biraz daha tanımak Beren büyük bir memnuniyete sürükledi. Bu yüzden dahasını da istedi.

“Her verdiğin sözün arkasında sağlam bir kale gibi duruyorsun. Verdiğin hiçbir sözü boş geçtiğini görmedim Ares. Sana bu konuda hayranlık duymadan edemiyorum. Senin için bununda bir sebebi var değil mi?” çok kıymet verdiği annesinin ona öğrettiği şeyler ile hayatına yön veren Ares’ in her adımının dahi bir sebebe bağlı oldu hissi ile doldu Beren. Aslında haksız da sayılmazdı.

“Annem o adamla evlendikten bir yıl sonra Cüneyt Karal’ ın babası olan Davut Bey, oğlundan bir torun istemiş. Başına bela almak istemeyen Cüneyt ise babasını geçiştirip dursa da, Davut Bey sonunda oğluna şart koşmuş.

Sakın torun haberi ile gelmeden karşıma çıkma yoksa tüm servetim başkasının elindeyken, sen sadece uzaktan izlersin… Oğluna sözünü geçirebilmek için bu yola başvuran kaç baba vardır, dünya üzerinde?” yüzünde acı bir gülümseme belirdiğinde, ifadesine alayda karışmıştı Ares’ in

“Babasının sözlerinden korkan Cüneyt annemi çocuk yapmaya ikan etmeye çalışmış. Zira annem böyle bir adamdan babalık beklenmeyeceğini adı gibi biliyordu. Onu zorlayıp, istemeden hamile kalmasının annemin bebeğe zarar vereceğini düşenen Cüneyt, tatlı dil kullanarak, annemi ikna etmeye çalışmış.

Anneme; eğer bir çocuk sahibi olursa, her şeyi düzeltip, iyi bir eş, iyi bir baba olacağına dair şerefi ve namusu üzerinde yemin etmiş. Anneme; söz verip, bir daha onu asla ağlatmayacağını söylemiş. Ama tabi hiçbir şey dediği gibi olmamış ve annem bunu hamileliğinin birinci ayında anlamış” yıllar önce Meliha teyzesinin anlattığı şeyleri, şimdi o da sevgilisine anlatıyor ve sanki şuan yaşanıyor gibi için kaplayan öfkeye engel olamıyordu.

“Hiçbir şeyin değişmediğini gören annem, o adamın karşısında geçip sadece; söz vermiştin, neden hala değişmiyorsun? Diye sormuş. Anneme verdiği yanıt onun ne kadar aşağılık bir adam olduğunu kanıtlıyor aslında.

Ona; benim gibi bir adamın sözünde duracağını düşünmen, senin ahmaklığın… Sonra arkasına bakmadan çekip, gitmiş. Annem beni aldırmayı hiç düşünmemiş. Gün geçtikçe karnı büyürken, her gece elini karnına koyup, beni Cüneyt Karal’ ın yaşadığı hayattan uzak tutup, yalnızca saf sevgi ile büyüteceğine dair sözler vermiş.

Annem son nefesine kadar sözünü hiç bozmadı Beren. Söz vermek şeref meselesidir. Eğer ağzından söz kelimesi çıkıyorsa, arkasında durmak senin şerefindendir” gözleri yeniden dolarken, takıldığı yerden bir türlü kopamıyordu.

Her anne kelimesi dudaklarından dökülürken, Ares’ in bedeninin tamamında yer alan yara izleri sızlıyordu. Bu kelimeyi özenle söylüyordu Ares, kutsal bir kelimeydi ve diğer kelimelerden daha farklı yansıyordu kulağa.

Beren oturduğu yerden kalktı ve masa etrafında dolanıp, Ares’in sandalyesinin sağ tarafına, dizlerinin üzerine çöktü. Yüzünde gözyaşları ince bir çizgi gibi süzüldü yanaklarından. Sevgilisinin bandajlı olan sol elini kavrayıp, dudaklarına götürdüğünde, Ares olanları o an fark edebildi.

“Sen kötü bir adam değilsin Ares. Senin kadar güçlü olan başka hiç kimseye rastlamadım. Her şeye rağmen yaşamaya devam eden, ayakları yere sağlam basan bir adamsın. Aileni, beni ardında bırakıp, öylece gitmeyecek kadar onurlu bir adamsın.

Sana söz veriyorum, hayatının her anını güzelleştirmek için canla başla çabalayacağım. Yüzünde ki, o kıymetli gülümsenin yüzünden kaybolmamasını sağlayacağım” sevgilisinin ses tonu bile onun canının ne kadar yandığına ışık tutuyordu sanki. Beren onu bu halde görmekten son derece mutsuz olsa da, kendine değil, sevgilisine odaklanmak zorunda olduğunu biliyordu.

Onca anlatılan şeyle Beren’ in canı bu kadar yara alıyorsa, bunları bizzat yaşamış olan Ares’ in canı ne kadar acıyordur?

“Ben güçlü değil, korkağın tekiyim sadece. Ailemi kaybetmekten, benim yüzümden senin ya da diğerlerinin başına bir şey gelmesinden korkuyorum” oturduğu sandalyeden ayaklanan Ares, tıpkı sevgilisi gibi dizlerinin üzerine çöktü.

Ares’ in yanaklarının ıslandığında şahit olan Beren için o an kendi gözyaşlarının hiçbir ehemmiyeti yoktu. Ares’ in gözyaşları Beren’ in gözyaşları ile birlikte süzülürken, saklanmadan, gocunmadan, mani olmadan yavaş yavaş aşağıya süzülüyordu.

 “Onlarca kural ile birlikte yaşatıyorum onları. Bana haber vermeden ne malikâneden,  ne de şirketten ayrılamıyorlar. Onların hayatlarını kısıtlıyorum çünkü korkuyorum. Ailemi de, annem gibi kaybetmekten korkuyorum Beren. Yaşadığım şeyleri tekrar yaşamaktan korkuyorum” Ares sözleri ile aynı ağırlıkta düşüyordu gözyaşları.

Acının, hüznün rengini almış gibi süzülen gözyaşları sanki onun yüzünü kirletiyor gibiydi. Ares ilk ve son kes böyle bir haldeyken, buna yalnızca bugün için müsaade ediyordu.

Beren sevgilisinin bu halini izlerken, ayaklarının altında ezilen köz parçalarının canına nasıl acı çektirdiğini hissediyordu sanki. Ancak o sıra Ares’ in doktoru olan Ahmet Beyin sözlerini hatırladı.

Ares acılarını hiç tüketmiyor, hiçbir şeyi dışa vurmuyor. Hangi gün onun bağıra çağıra ağladığına şahit oldunuz. Ben on altı yaşındaki Ares’ in bile böyle bir anında şahit olmadım, hem de hiç. Hâlbuki o annesini kaybetmiş bir çocuk, bunu nasıl olur da içinde tutmayı başarır, bunu nasıl kaldırır? Böyle bir ağlamanın bile onu ne kadar rahatlatacağından haberiniz var mı?

Doktorun sözlerine kulak veren Beren, içinde kopan fırtınayı önemsemeden sevgilisinin gözyaşlarının düşüyor olmasını öylece izledi. İçini boşaltıyor, yükünün hafifletiyor diye düşünüyordu.

“Annem böyle bir sonu hak etmedi Beren. Onun nasıl elektrikli bir sandalyede katlettiler? Böyle bir başına gelmesini bırak, bunların dünya üzerinde bile yaşanıyor olmasını bilmemeliydi. Anneme hiçbir yabancı el dokunmamalıydı. Onun sonu sıradan bir ölümle olmalıydı. Onu ziyaret edeceğim bir mezarı olmalıydı” hıçkırıklarının arasında dile getirdiği şey ile paramparça oldu Beren. Kendi ailesinin ölüm sebebine bile şükretti. Her kayıp, acı verse de, bazen hayata olan vedasının da bir öneminin olduğunu o an anladı Beren.

“O iyi bir kadındı Beren, sana yemin ederim melek gibiydi benim annem. Öyle ki, penceremizin önüne yuva yapan kuşları rahatsız etmemek için pencereyi açmayıp temizlemek istemezdi. Dedikoducu bir kaç kadının, kirli penceremiz yüzünden anneme pis kadın muamelesi yapmasını bile umursamadı.

Her hafta sonu bahçemizde, tüm komşularına yemek yapıp onları ağırlardı. Kalabalığı severdi benim annem Beren, kalabalık aile muhabbetlerini, her zaman yüzünde gülümseme ile dinlerdi. Çok acıttılar onun canını, onun canını çok yaktılar Beren. Hak etmedi hiçbirini hak etmedi, bunun özrü yok, tekrarı yok kısa ömrüne neler sığdırdı benim annem.

Düşündükçe insanın nefesi kesiliyor sanki. Yaşamak için tek bir şans verilmişken, sonunun böyle olması… Benim annemin canının iç mi kıymeti, değeri yoktu? Bir mezarı bile yok”

Uzun zaman boyunca Ares gözyaşları durmadı. İçindeki yangını, acısı kadar ağladı. Güzel sevgilisine o gece kalbini açtı Ares. Al bak, acılarım bu kadar, canımı yakan bunlar, yüküm bu kadar; diye gösterdi sevgilisine.

Beren bu gecenin ardından Ares’ i bir daha böyle bir halde görmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden sevgilisinin elini tutup, gözyaşlarını silmek dışında hiçbir şey yapmamış, ona müsaade etmişti.

Ares’ in bu hali uzun bir gece boyunca devam etmişti. Yemekler yarım kalmış olsa da, bunu ikisi de umursayacak halde değildi. Sevgilisinin dizlerine yatıp, annesi için gözyaşlarının intiharını izletmişti ona. Ares Beren’ in gözlerine bakarak, annesine ne kadar ihtiyacı olduğunu, ona bir kez olsun sarılabilmek için nelerden vazgeçebileceğini anlatıp durmuştu.

Beren dizlerinde yatan, kıymet verdiği bu adam için elinden hiçbir şey gelmemesine, onun sözleri karşısında paramparça olmuştu. Ölümün önüne hiçbir şey geçemezdi. Bu bir kural, bu bir gerçek, bu hayatın ta kendisiyken, böyle bir ölümün altından nasıl kalkar insanoğlu?

Onun sözleri ile kızgın ateşte ısınan bir hançer gibi değiyordu bedenine. Sevgilisinin sesinin önüne geçen hıçkırıklarını bastırabilmek için bir eli ile dudaklarını örterken, diğer elini sevgilisinin saçları arasında gezdirip durmuştu.

Güneş yüzünü göstermeye başladığında, çiftte biraz olsun artık sakinleşmiş ve sessizliğin hüküm sürdüğü bir ortamda öylece oturup, güneşi karşılamıştı. Beren böyle gecenin ardından artık malikâneye dönmelerinin daha iyi olacağını düşündüğü için aralarından geçen tek konuşma bu olmuş ve çift arabada yerlerini almıştı.

Arabanın sürati normal halinde ilerlerken, çiftin arasına giren sessizliğin, akıl sağlığı ile oynamak gibiydi. Dün gece yeterince konuşmuş olan Ares artık kendini fazlası ile yorgun hissediyordu. Beren ise bunu bildiğinden sevgilisine, kendisini toparlayabilmek için zaman tanıyordu.

“Sence Anıl dün gece yarım bıraktığımız tavukları duysa, ne tepki verirdi?” Beren’ in bu sorusunun tek amacı ortama farklı bir hava katmak içindi. Sevgilisi yeterince bitkin haldeyken, böyle bir konu onun aklını dağıtmasına, bir olsun ruh halinin değişmesine yardım edebilir diye düşünüyordu.

Yanında oturan sevgilisinin sesini duyan Ares, bu beklenmedik soru karşısında, birkaç saniye öylece kalmıştı. Ardından bir gülümseme belirdi yüzünde. Neşeden uzak, gülümsüyor olmak için kondurulmuştu oraya.

“Belki ikimizde, sağlam bir yumruk atardı” ufak kahkahası ile sevgilisinin kulaklarını doldurdu Beren. Ares onu bu haline karşılık olarak, gözleri yol ile sevgilisinin arasından mekik dokumaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp, geri bıraktığında, nefesine bir parça huzur karışmış ve yüzündeki gülümsemenin gerçeği ile ödüllendirilmişti.

Aralarında geçen bu kısa sohbetin neden gerçekleştiğinin elbette farkındaydı Ares. Ona bir armağan gibi gönderilmiş olan bu meleği, ne kadar sevse yeterli geleceğini, ona daha fazla nasıl mutlu edebileceğini sorguluyordu?


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...