Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 35. Bölüm

 

“Buraya daha önce gelmiş miydin?” aralarında geçen o durumu atlatıp, atlamadıklarını öğrenmek için sorsa da, aslında sorunun yanıtını da hayli merak ediyordu, Beren.

“Geçen mart ayında, İdil’ in doğum gününde. Cenk ona bu semtte doğum günü hazırlamak istemişti” sevgilisinin sözlerinin ardından aralarının normale dönmesinin rahatlığı sardı bedenini. Aklını kurcalayan yeni sorular varken, sorup, sormamak arasında kalmıştı.

“Aslında sana sormak istediğim birkaç soru var ama bundan emin olamıyorum” sesine yansıyan endişesinin fark ettiğinde, Ares aslında onun sormak istediği şeyi merak etti.

“Aklını kurcalamasındansa, benimle paylaşmanı tercih ederim”

“İnsanlara karşı farklı ve geçilmez bir mesafen var. Peki, bu kadar bir ailede olmak seni rahatsız etmedi mi? Bunca insanla aynı evde yaşamayı nasıl kabul ettin?” sözlerinin sıralarken bile hala çekince taşıyan Beren, onun tepkisini izlemek için gözlerini sevgilisinin üzerinden çekmemişti.

“Onlarla aynı çatı altında olmayı hiç istemedim” derin bir nefes alan Ares’ in o günler yavaş yavaş gözlerinin önüne geliyordu sanki.

“Egemen’ ler ile tanışmadan birkaç gün önce başımda, beni iyi etmek için bekleyen Doktora izin vermem karşılığında, Mehmet amcanın da, intikam alabilmem için bana, yardım edeceğine dair bir söz istedim. Aradan uzun bir zaman geçmiş olsa da, intikamımı almıştım. Artık dünya ile işim bitmişti diye düşünüyordum.

Bir uçurumda buldum kendimi sonra bir sesle arkamı döndüğümde, uzun zamandır hayatımda yer edinmeye çalışan ve her adımımda bana eşlik eden o beş erkekle yani Egemen’ ler ile karşılaştım. Engel olmaya değil de, benim birlikte atlamaya geldiklerini söylemişlerdi.

Sonra ben de vazgeçtim ve onların tüm yaptıklarına karşılık olarak, onlardan ayrı kalmak istemedim. İyi bir hayat sürdüklerinden, hatta ne yeyip, ne içtiklerinden bile ben sorumlu olmak istedim. Malikâneye taşındık ve benim için kutsal bir aile oldular”

 

 Aslında bu anlatılanların dahası da vardı…

 

8 yıl önce

 

Aradan geçen uzun bir zamanın ardından Mehmet Bey ve Ares’in, o yaptığı konuşmanın üzerinden de, hayli zaman geçmişti. Ares Mehmet amcasından bir söz istemiş ve Mehmet Beyde el mahkûm hali ile bunu kabul etmişti. Ares intikamını alacağı güne kadar başında bekleyen doktora izin verecekti. Mehmet beyde fabrikada annesini katleden adamları tek tek önüne serecekti.

Bu sözün üzerinden yaklaşık iki yıl geçmiş ve Ares tüm bu zaman boyunca kabul ettiği bu tedavi ile daha iyi olurken, Mehmet Beyde oğlunun intikam alması için adamların her birinin toplamıştı. Ares o fabrikadaki adamların yanında bir de tüm bu olanlara asıl sebep olan Cüneyt Karal’ ı bulup, karşısına getirmesini istese de, o sıralar onun intihar haberi gelmişti.

Ares’ in düşüncesi bu iki yılın ardından aldığı intikamının hemen sonrası artık bu yaşamak zorunda bırakıldığı dünyaya veda edip, annesine kavuşmaktı. Daha önce Mehmet Beye de, bu konu hakkında bir şeyler söylemiş olsa da, Mehmet Bey o gün geldiğinde oğlunu bu fikrinden vazgeçireceğinden emin olarak hareket etmişti.

Ares Mehmet Beyin araması ile bugün için hazırlattığı depoya varmıştı. Arabasını öyle bir yerde bırakıp, kurbanlarının yanına ulaşmak için aceleci adımları ile depoya doğru ilerliyordu. Kapıdan içeri girdiğinde, bugünün gelişi ile korkmaya başlayan Mehmet Bey, onun bu aceleci tavırları ile daha çok endişeye kapılıyordu.

“Ares, oğlum bekle biraz” koridorda oğlunu beklerken, onun gelişi ile oturduğu yerden ayaklanıp, onun konuşmak için fısat kolluyordu. Kurbanları öylece Azrail'lerini bekledikleri odaya yönelen oğlunu, seslenişi ile durdurmayı başarmıştı.

“Mehmet amca, sonra konuşsak” ses tonundan bile korktu Mehmet Bey. Katil olacaktı, Ares birazdan şu ilerideki kapıyı açıp, on sekiz adamı hiçbir tereddüt olmadan öldürüp, eli kanlı bir katil olacaktı. Mehmet Bey bunun olması istemiyordu. Ares’ in böyle bir hayat yaşamasına kesinlikle razı değildi.

“Ares, bırak bunu adamların halletsin. Sen sadece birine emir ver ve her nasıl istiyorsan bu adamları o yok etsin oğlum. Bu adamlar için elini kana bulama oğlum” bir baba olarak söyleyen Mehmet Beyi o an Ares, sözlerine pekte önem vermeden dinlemişti.

Keskin gözlerine inen öfkeyi karşısındaki adamdan sakınmadan, ondan bunu gizlemeden gözüne sokmak ister gibi baktı, o an Ares. Mehmet amcasının dilinden dökülen bu sözleri kendine yapılmış bir hakaret gibi algılıyordu.

Onun bu sözleri yanıtlamak için bile değer almayan Ares, arkasını dönüp, kurbanları ile karşılaşmak için harekete geçtiği sıra Mehmet Bey onun kolundan tutarak gitmesine engel olmuştu.

“Yapma Ares, kendine buna yapma oğlum. Bana bırak, bunu ben halledeyim, böyle bir hayata bulaşma oğlum. Dinle beni” onun sözleri Ares’ in üzerinde, kesinlikle iyi anlamda bir etki yapmıyordu. Öfkesini körüklüyor ve sert gözleri ile karşısında konuşanın bir düşmanın sözleri gibi dinliyordu.

Karşısında yalvaran bu adamın elinden kolunu kurtardığı sıra dişlerinin arasından bir ejderhanın ağzından çıkan, düşmanını geri çekmek için harlanan bir aleve benzer cümleler kuruyordu.

“Ben iki yıldır bu günü bekliyorum. Sen bana bugün için söz verdin” duruşunu düzeltip, omuzlarını dik konuma getirdiği sıra karşısındaki adama meydan okuyordu sanki.

“Ben bu sözlerini hiç duymadım. Sen de hiç söylemedin” arkasını dönüp, o karanlık dünyaya kapı açar gibi girdi odaya. Eli kolu bağlı öylece kapıda kaldı Mehmet Bey. Gözü gibi koruyup, canı gibi sevdiği oğlunun nasıl bir adama dönüştüğü görmek istemiyordu.

Kendi eli ile bunu ona yapan kişi olurken, belki da o an dünya üzerinde en nefret ettiği kişi de, ta kendisiydi. Ares bu karanlık dünyaya ilk adımını o zaman atmış ve Mehmet Arslan buna şahit olmak istemiyordu.

Ares girdiği o karanlık dünyanın kapısına öncülük eden bu odadan günler sonra çıkmıştı. Yemeden, içmeden ve hatta uyumadan birkaç gün boyunca o odada, on sekiz canını alırken, hiçbir tereddüt olmadan yapmıştı bunu. Bu adamlar annesi ile onlara günlerce acı çektirmişken, Ares’ in tek intikamı annesinin hazin sonu içindi.

Onunla birlikte Mehmet Arslan’ da öylece kapının önünde, oğlunun çıkışını beklemişti. İçeri girmeye ve Ares’ in o hallerini görmeye cesareti yoktu. Odadan Ares ile birlikte birkaç adam varken, bunların yanı sıra birkaç sene önce Mehmet Beyin Ares ile tanıştırdığı beş genç, her zaman olduğu gibi yine Ares’ in yanındaydı.

Gözü dönmüş bir adam olarak, kurbanlarını katleden Ares Karal’a mani olmaya kimse cesaret edemiyor ve öylece izlemekten başka yapabildikleri hiçbir şey yoktu. Beş genç ile birlikte Ares’ in yanında emri altında çalışanlar öyle şeylere, öyle görüntülere şahit oldular ki, dayanamayıp, istifra edende vardı, odadan çıkıp bir daha girmeye korkanda…

Kurbanların çığlıkları yeri de, göğü de inletmişti. Daha önce bir karıncaya bile zarar vermekten korkan Nermin’ in oğlu Ares Karal, o gece acımasız bir yaratığın kafesinden kurtulup, etrafa saldırması gibi darmaduman etmişti, kurbanlarını.

Günler sonra gecenin bir vakti, artık hayatta kalan hiçbir kurbanı kalmadığı zaman odadan ayrılmıştı, Ares. Odadan çıktığı o ilk an Mehmet amcası ile göz göze geldi. Oğlunun bu halini tanıyamamış ve ondan gerçek anlamda korkmuştu Mehmet Bey.

Pantolonun paçasından, saç tellerine, yüzünün her noktasına kadar kan lekelerine bulanmıştı. On sekiz canı alırken, hiç zorlanmadığı gibi dahasını da ister gibi bir ifade ile bakıyordu. Ayaklarına kapanıp, yapmasına engel olmadığı için pişmanlığın bir bedeni nasıl ele geçirdiğinin şahiti gibiydi o an.

“Artık işim bitti. Ben gidiyorum” onun yanına geldiğinde, sözlerinden daha çok korktu. Oğlunun kaybetmek üzere olan bir adam olarak, buna engel olmanın mantığını o an nasıl bulabilir, bunu nasıl bir mantığa uydurabilirdi.

“Annem belki şuan beni bekliyor” yumruk yemek, hatta yaka paça dayak yemek gibiydi, duyduğu bu sözler. Koca haykırışlarla, avuç avuç akıttığı gözyaşları ile baksa fikrinden cayar mıydı, Mehmet Arslan’ ın bu kıymetli oğlu…

“Ares, bunu yapma oğl-“ onun ifadesinde, onun sözlerinde, onun sesinde itirazları duyabiliyor ve daha fazlasını istemiyordu Ares. Onlar yıllar önce her konuda anlaşmıştı, şuan Mehmet Beyin söyleyeceği hiçbir söz onu fikrinden caydıramayacaktı.

“İki yıldır bunun için nefes aldım ben. Artık bittiğine göre nefes almamında, hiçbir nedeni yok”

“Buna izin vermeyeceğim. Seni kaybetme-“ bu kez sözlerini bölen kendi hıçkırıkları olmuştu. Bacaklarında derman kalmamış ve bu öfke ile bir bir cümlelerini sıralayan oğlunun kollarının arasına düşüp, kalacaktı.

“Kendimi gözlerine bakarak mı, öldürmemi istiyorsun” keskin bir alet, bir bıçak ya da belki bir hançer onun acısına eş değerdi, maruz kaldığı bu sözlerin acısı.

“Benim yanımda kalıp, hayatını yaşa istiyorum” koca adam, kaç yaşına gelmiş olmasına rağmen, bu gencin sözleri ile hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

“Bu beni son görüşün Mehmet amca. Benim için çok şey yaptın. Meliha teyze iyi bak” karanlık gökyüzünü aydınlatan, ansızın bir anda parlayan yıldırımları andıran adımlarla ayrıldı Ares depodan. Arkasından giden Mehmet Bey, yığılıp kalmadığına şaşırarak, ilerliyordu.

“Yapma Oğlum, ne olur. Bunun için ayaklarına kapanırım ama ne olur gitme Ares” kolunu yakaladığı oğlunun sıkı sıkıya tutup, gitmesine engel olmaya çalışıyordu. Oğlunu elinden kaçırmamaya, onu yanı başında tutmaya gayret ediyordu.

“Eğer bir daha engel olursan, belimdeki silahı şakağıma dayar, gözlerinin içine bakarak, tetiği çekerim. Ama bunu yapmak istemiyorum. Engel olamazsın, o yüzden bırak” kolunu kurtardığında, arkasında nasıl bir enkaz bıraktığının farkında olarak, arabasına doğru ilerledi.

“Efendim, Ares Bey nerede?” Egemen, odadan ayrılan Ares’ in ardından diğerleri ile odadan çıktığında, hizmetinde olduğu efendisini görememişti. Ares süratle ilerleyip, çoktan karanlık gece gözden kaybolmuştu.

“Oğlum annesine gidiyor” konuşmuyor, kan kusuyordu adeta. Korkulan olmuş ve Ares yine sözünde durup, intikamını aldıktan sonra dediği gibi hayatına son vermeye gidiyordu. Korkuya baktılar birbirlerine. İki yıldır yanlarında oldukları Ares, başlarda mesafeli bir işveren olsa da, zamanla onunla arkada olmayı, hatta kardeş kadar yakın olmayı, beş erkekte başarmıştı.

Bedenleri saran korku da tam olarak bu yüzdendi. Kardeşlerine kaybediyor olmanın korkusuydu bu. Savsak adımlarla arabaya atlayıp, kardeşlerinin aklına koyduğu şeyi yok etmeye, ona engel olamayı başarmalılardı.

Önde ilerleyen Ares’ e fark ettirmeden onu bulmuş ve uçurumun kenarına gelene kadar dikkatini çekmeden takip etmişlerdi. Ares arabasını park edip, indiğinde, adımları direkt olarak uçurumun kenarını bulmuştu.

Yalnızca ay ışığının aydınlattığı bu gecede olan şeylerden daha çok korkar haldeydi beş erkek. Arabadan indiklerinde, hepsinin aklında, arabada yaptıkları planı iyi bir şekilde sonuca ulaştırmak, vardı.

“Ares” uçurumdan aşağıya baktığı sıra rüzgârın kulaklarına ulaştırdığı bu sesi tanıyan Ares, anında arkasını döndüğünde, aylardır nefes gibi bedenine yakın olan beş erkek ile karşılaşmıştı.

“Hemen kızların yanına dönün” öfke ile çıkıştığında, söylediği şeyi yapmaları için bekledi. Ancak herhangi bir hareketlilik görmediğinde, daha da harlandı öfkesi.

“Hemen dediğimi yapın”

“Biz yanında işe başlarken, senin yanından ayrılmamaza dair emir aldık. Biz şuan sadece görevimizi yerine getiriyoruz” sakin ve normal bir durum karşısındaymış gibi yanıtlıyordu Can, onu.

“Engel olmaya değil, seninle atlamaya geldik” Mert duruşunu dikleştirerek söylerken, hiçbir tereddüttü olmadığını ona göstermek ister gibiydi.

“Size verdiğim emrime karşı mı, geliyorsunuz?” yüksek sesi yanında durduğu uçurumdan aşağıya atlayıp, tüm civarda yankılanmıştı. Karanlık geceyi bile aydınlatmaya gücü yeten bir şimşek gibiydi.

“Senin emrine karşı gelmemek için arabaya geri dönelim ve sen aşağıya atladığında, tekrar gelip, bize senin arkadan atlayalım olur, mu?” ay ışığını etrafı aydınlatmaya yeten ışığı altında, onun öfkeli gözlerine bakarak söyledi Egemen. Sözlerinin onu ne kadar kızdırdığını, öfkelendirdiğini biliyor, ancak yinede planlarını uygulamaktan geri durmuyorlardı.

“Sabrımı zorluyorsunuz”

“İlk kim atlayacak. Ya da durun ilk ben yapayım” Anıl söylediğinin ardından birkaç adım daha gerileyerek, atlamak için uygun bir hız için kendine açı ayarlıyordu.

“Olduğun yerde kal Anıl” onun bu sözüne aldırış etmeyen Anıl, hızla koşmaya başlamış ve uçurum ile arasında olan mesafeyi hızla kapatmaya başlamıştı. Uçurum kenarına bir adım kala hala durmayan Anıl’ ın önüne geçen Ares, onca sözü, onca uyarısını boşa çıkaran arkadaşını durdurmak istemişti.

Ancak Ares bir anda kendini; Uçurumdan aşağıya sarkan Anıl’ ın kolunu uçurumun kenarında yerde yatarak, sıkı sıkıya tutarken bulmuştu.

 “Anıl, dayan. Sakın korkma, seni asla bırakmayacağım” sol elin ile onun elinin sıkı sıkya tutarken, aslında uçurumdan sarkan Anıl olmasına rağmen ondan daha fazla korkuyordu Ares.

“Yardım etsenize!” koca bir haykırış ile arkasında kalan diğerlerine seslendiğinde, onların hala orada dikiliyor oluşuna anlam veremese de, öfkesi daha da büyüyordu.

“Seni asla bırakmayacağım kardeşim. Sadece dayan, seni oradan çıkaracağım” onu rahatlatmak için devamlı bir şeyler söyleyen Ares, sol eli ile onun elini tutuyor olması nedeni ile elindeki yarasından sızan kırmızılığın ikisinin elini kirlettiğini görmüştü. Onun bu haline dayanamayan Cenk, ona yardım etmek için harekete geçtiği sıra Egemen onu eli ile durdurmuştu. Eğer planın işe yaramasını istiyorlarsa, Ares’ in söz vermesini beklemelilerdi.

“Hadi ama Ares, benden sonra sen de atlayacaksın, bırak elimi” onunla birleşmiş olan elini gevşeten Anıl ile daha korktu Ares. Anıl’ ın tüm bu rahatlığı Ares’ in her ne pahasına olursa olsun, onu oradan sağ çıkarmak uğraşacak olmasıydı.

“Anıl, saçmala hemen yukarı çek kendini” onu daha sıkı tutmaya çalıştıkça, Anıl’ ın gevşek tutuşu ve ellerinin ardında karışan kan ile daha da zorlanmaya başladı Ares.

“Ne bekliyorsunuz, hadi yardım edin” artık emirden çok yalvarır gibiydi Ares. Arkasına olabildiğince dönüp onun çırpınışını öylece izleyen kardeşlerine öfke ile bakıyordu.

“Tut elimi hadi Anıl, hadi kardeşim. Daha gidip Selin’ e açılacaksın” korkuyu soluyan Ares, titriyordu adeta. Hatta ellerinin bir andan kayıp, ayrılacağından dolayı ödü kopuyordu. Anıl’ ın bu uçurumdan düşecek olmasının ihtimalinden dolayı gözleri dolu dolu, aşağıya sarkık olan kardeşinin yüzüne bakıyordu.

“Bizim görevimiz senden emir alıp, her an yanında olmak. Senin doğrun bizim doğrumuz. Senin yolun bizim yolumuz. Atık yaşamak için bir sebebin yoksa bizim de yok demektir. Sen atlarsan bizde atlarız Ares” Egemen’ in sözleri kulağına ulaştığında, öylece durup dinlemekten daha ileri gidemedi Ares.

“Şimdi bırak elimi” biraz daha elini gevşeten Anıl o an fazla cesur davranıyordu. Bu da Ares’ e olan güveninden kaynaklıydı.

“Dur, dur eşek herif tamam. Atlamayacağım” Ares bu sözü ile Cenk hemen atılıp, ona yardım için harekete geçtiğinde Egemen, yine onu durdurmuştu. Ares önce bunun için söz vermeliydi.

Ares’ in ağzından söz kelimesini duymaları son derece önemliydi zira Ares sözlerine son derece bağlı ve bunu her ne olursa olsun yerine getiren bir adamadı. Bu yüzden kardeşlerde onun ağzından söz kelimelerini duymayı bekliyorlardı.

“Beni yukarı çekmek için söylüyorsun” Anıl şuan oldukça zorlanıyor ve ufak ufak kendi de, aşağıya düşme korkusu yaşıyordu. Aslında ölecek olmanın yanı sıra kendini bildi bileli gözlerini Selin ile açmışken, ona olan sevgilisini ona anlatamadan bu dünyadan göçecek olmak daha çok korkutuyordu.

“Siz daha önce hiç yalan söyledin mi?” Ares’ in bu sözünün ardından hep bir ağızdan konuştu kardeşler.

“Hayır”

“Yine de, söz veriyorum. Yapmayacağım” dediği sıra her biri anında eğilmiş ve ona yardım etmişti. Anıl’ ı yukarı çekip, kardeşlerini bu durumdan el birliği ile hızla kurtarmışlardı.

Ares korkusu ve titreyen bedeni ile birlikte kendini uçurumun kenarına atıp, kendini toparlamaya çalışıyordu. Gözleri beş erkeğe döndüğünde, onların gülümseyen yüzlerini görmek öfkesini körüklemiş ve anında kalkıp, üzerine bulaşan tozu çırpan Anıl’ a sert bir yumruk atmıştı.

“Bu yaptığınıza sizi pişman edeceğim” dediği sıra bu kez yumruğunun hedefi Egemen olmuştu. Böyle böyle tüm öfkesinin ve kriz anını geçene kadar her birine yumrukların savurmuştu. Elini kaldırıp de, hiçbiri ona karşı gelmemişti.

Onun öfkesinin ve geçirdiği krizin son bulmasını beklemiş ve ardından her biri kendini yere atıp, bir elmas gibi karanlık gecede parlayan yıldızları izlemeye koyulmuştu. Yüzlerine bulaşan kan izlerini umursamadan yüzlerini aydınlatan dudaklarında, koca bir gülümseme ile yatıyordu beş erkek.

O günün ardından Ares emir vermiş ve hepsinin sığabileceği bir ev bulup, yerleşmişlerdi. O günden sonra büyük ve birbirine bağlı bir aile olmuşlardı. Ares o günün ardından arar vermişti; Karanlığa efendilik yapmaya…

Ailesinin istediği gibi ölüm onu kendi bulana kadar hayatta kalacak ancak illegal işlere kalkışan, insanlara zulüm eden tüm adamları bu dünya üzerinden silmeye, onların Azrailleri olmaya, o gün karar vermişti.

Ailesi ile bir anlaşma yapmış ve hayatta kaldığı süre boyunca kimse onu sorgulamayacak ve onun hayatına asla karışmayacaktı.

 O yaşana gece kardeşler arasında bir sır olarak kalmıştı. Kimse hatırlamıyor, hatırlamak istemiyordu. O gece her biri kaybetme duygusunu iliklerine kadar yaşamış ve bunun korkusu ile korkunç dakikalar geçirmişti. Bu yüzden o günü akıllarından silmek istiyorlardı…

Hatırladığı geçmişi ile bir süre ortamdan kopmuş olsa da, daha sonra kendine gelip, başını iki yana sallayarak, aklına dolan anıları defetmek istemişti. Dikkati sevgilisine kaydığı sıra onun çoktan ilgisinin konu üzerinden dağıldığını ve gözlerinin kafenin içinde gezindiğini gördü.

Kurabiye tabağı ile uzun zamandır bakışıyor olan Beren, ona hüzünlü bakışlar yolluyordu. Daha önceki üç parçayı kendi yediği için bu son kalan parçayı sevgilisinin yemesi gerektiğini düşünüyor ve bu yüzden onu yiyememenin acısı yaşıyordu.

Zira bol çikolatalı olan bu kurabiye onun için son derece lezzetliydi. Masanın ortasında durun kurabiye tabağını kendine doğru sevgilisi tarafından sürüklediğini gördüğünde, başını kaldırıp, sevgilisi ile göz göze geldi.

“Bu senin hakkın Ares, bunu sen yemelisin” kendi önünde duran tabağı yeniden sevgilisine uzatacağı sıra Ares, güzel sevgilisine engel olmuştu.

“Senin bu kurabiyeyi yerken, yüzünde beliren gülümseme bana bu kurabiyeden daha iyi geliyor güzelim” sözlerinin sonunda göz kırpan Ares’ in ardından Beren’ de karşılık olarak ona kocaman gülümsemişti. Onun sözleri ile mahcup bir ifade hâkim oldu yüzüne.

Ares’ in onun yüzüne, kurabiyeyi alması için bekler gibi baktığında, o da tabaktaki kurabiyeye uzanıp, onun yiyecek olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Ağzına götürüp, ufak bir ısırık aldığında, gözlerini kapatmış ve ufak ufak sağa sola sallanmaya başlamıştı.

Ağzının içinde yayılan o muhteşem tadı ile o an, o ortamdan ayrılıp, başka bir diyara geçiş yapmıştı sanki. Belki sorsalar adını bile şaşırırdı. Tüm bu görüntüler karşısında, Ares arkasına yaslanıp olayın sadece keyfini çıkarıyordu. Karşısındaki manzarayı gözlerini bir an olsun kaçırmadan izliyordu.

Beren kurabiyesini bitirdiğinde, beyaz fincanında kalan soğumaya yüz tutmuş çikolatayı büyük bir iştahla içip, bardağı aşağıya indirdiğinde, çikolatanın azizliğine uğramış ve yüzünde çikolatadan bir bıyık şekli belirmişti. Elindeki fincanı masaya geri bıraktığında, karşısında gelen güçlü bir kahkaha sesi ile irice açılan gözleri ile karşısına baktı.

Beren’ in kocaman gözleri ve yüzündeki çikolatadan bıyıklı hali daha da sevimli gözüktüğünden daha da güçlü kahkahalar ile gülüyordu Ares. kafenin içinde gözlerini gezdirdiğinde, neyi kaçırdığında dair bir iz aradı Beren, ancak her şey yolunda gözüküyorken, sevgilisini böyle güzel güldüren ne olabilir, hayli merak etmişti.

“Neden gülüyorsun?” ona sorup, öğrenmek istediğinde, yüzüne hala anlamadığı için karışık bir ifade ile sevgilisinin gülüşünü izliyordu.

“Bekle, önce fotoğrafını çekmem için bana müsaade et” durum daha da karışık bir hal alsa da, Beren onu başı ile onaylamıştı. Aslında Ares’ in böyle güzel kahkahalar ile gülüyor olmasından dolayı bu durumdan hayli memnundu. Fakat olan şeyi kendine öğrenmek için bir hayli meraklıydı.

Ares ondan onay aldığında, masanın üzerinde duran telefonunu alıp, kamerasını güzel sevgilisinin eğlenceli görüntüsüne ayarlayıp, karşısında ki bu muazzam manzarayı artık ölümsüz hale getirmişti.

“Artık neden güldüğünü söyleyecek misin” meraktan iyice deliye dönmüşken, sevgilisinin neden fotoğraf çekmek istediğini ya da çektiği fotoğrafa neden kahkahalar ile baktığını o an sorgulamıyor sadece Ares’ in konuşmasını bekliyordu.

Ares sebebini söylemek yerine telefonu ile çektiği sevgilisinin resmini gösterdi. Gözleri ekranda gördüğü resmi inceleyen Beren, utanç duygusu ile dolarken, gözleri sevgilisine yeniden döndüğünde, onun gülümseme ile tamamen utançla eli ile dudaklarını perdelemişti.

Masanın üzerinde bulunan peçetelikten tek el ile zorlanarak çıkardığı peçete ile anında dudağının üzerindeki lekeyi temizlemişti. Gözlerini yenden kaldırıp, sevgiline bakamadı Beren. Kendini çokça mahcup hissederken, bu konuda dikkatsiz davranan kendine kızıyordu.

“Bugüne kadar birçok kamerası yüksek çözünürlükte telefon kullandım. Ama içlerinden biri ile ilk kez fotoğraf çekmek istedim. Karşımda gördüğüm görüntü, son derece eşsizdi. Bu yüzden de öylece kaybolmayıp, her daim benimle olmalı” konuşurken bir yandan da, sevgilisinin resmini telefonuna duvar kağıtı yapmıştı.

Telefonunu tekrar masanın üzerine bıraktığı sıra uzanıp, sevgilisinin masanın üzerinde duran elini kavradı Ares. Böyle bir sevgi karşısında, nasıl bir karşılık verilmeliydi? Bu sözlerin üzerine daha ne demeliydi ki, bu sevginin karşılığına tamam olsun.

“Bu yaptığım çok aptalca Ares, beni uyarmalıydı” hala daha sevgilisi ile göz göze gelmekten kaçınıyordu. Yanaklarına ilişen kırmızılık, yoksa yaptığından mıydı sevgilisinin sözlerinden mi, orası muammaydı. Bir eli ile onun elini tutarken, bir yandan da diğer elini sevgilisinin yanağına dayadı Ares. Başını kaldırmasını sağlayıp, güzel sevgilisinin, ışıl ışıl gözleri ile denk gelmeyi başardı.

“Hadi ama güzelim. Benim için son derece kıymetli bir görüntüydü”

“O zaman benimle bir anlaşma yap”

“Nasıl bir anlaşma?” alnı kırışarak soran Ares’ in ifadesi bundan eğlendiğini gizlemiyordu.

“O fotoğraf sende kalmasına karşılık olarak, sende bana, benim istediğim şekilde poz verip, fotoğrafını çekmem için izin vereceksin” bu Ares için adil bir anlaşmaydı. Bunu kabul etmemesi, güzel sevgilisine kesinlikle haksızlık olurdu. Hem bir pozdu, ne zararı olabilirdi?

“Kabul”

“Söz mü?” heyecanla serçe parmağını uzatan Beren, bu konuda ki hevesini hiçte gizlemiyordu.

“Söz” dediğinde, kocaman gülümseyerek baktı sevgilisinin hallerine. O da serçe parmağını uzatıp, sevgilisinin parmağına sarmıştı.

Başını iki yana salladığında, şuan ki hallerine inanamıyordu. Korkunç bir depoa sahip olan adam ile şuan sevgilisi ile sözleşirken, serçe parmağını uzatan kişi aynı adam mıydı?


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...