Saat
ilerlemiş ve çift oturma bölümünde, Ares’ in yanında getirdiği diz üstü bilgisayar
ile film izlemeye karar kılmıştı. Teklifi Beren yaptığı için Ares film seçme
işini de, sevgilisine bırakmış ve onun kararsız hali ile karar vermesini
beklemeye başlamıştı.
“O kadar çok
seçenek var ki, hangisi olsun, bir türlü karar veremiyorum” yanındaki koltukta
oturan sevgilisinin yüzüne bakan Beren, yardım ister gibiydi.
“Alt tarafı
bir film güzelim. İsmini beğendiğin bir filmi bile başlatabilirsin” ufak bir
yardımı dokunmasını umarak sözlerini dile getirdi Ares. Sevgilisi ile vakit
geçiriyor olmak bile ona yetiyordu. İzleyecekleri film güzel ve ya çirkin, o an
hiçte umurunda değildi.
“Ben iyi bir film olsun istiyorum ama” kucağında
olan bilgisayarı ufak sehpanın üzerine bırakıp, arkasına yaslandı. Aklında
gezen bir fikir ile sonunda bir karara vardığını düşünüyordu.
“Pekâlâ, şöyle yapacağım; gözlerimi kapayıp,
rastgele birine tıkayacağım ve açılan hangi film ise onu izleyeceğiz. Olur,
mu?” onun bu çocuksu hallerini yüzünde keyifli bir gülümsemeye yer vererek
izliyordu Ares.
“Sen nasıl istersen güzelim” onun gözlerinin
ışıltısına bakarak yanıtladı Ares onu. Beren ona nihayet kavuşmuş olmanın nasıl
huzur dolu bir nefes bahşettiğinin keyfini çıkarıyordu. Gözlerini yanında
oturup, onu bekleyen sevgilisinin yüzüne baktı.
Onun yanında olduğuna, bir daha gitmeyeceğine ve
bunun bir rüyadan ibaret olmadığına kendini inandırıyordu. Hiç başınıza böyle
bir mutluluk, böyle sevinç geldi mi? Çok istediğiniz ama gerçekte çok
istediğiniz bir şey nihayet gerçekleşip, artık onu yaşıyor olduğunuzda, bunun
gerçekten yaşanıyor olduğunu ne kadar zaman sonra kabullenebilidiniz.
Beren hala bununla ilgili sorun yaşıyordu. Birazdan
Beril ya da Çağla, onu uyandırmak için gelip, aşağıda hazırlanan kahvaltıya
inmesi için ısrarlarda bulanacaktı sanki. Sihirli bir değneğin bir hüneri gibi
sevgilisi bir anda yok olacaktı sanki yanından.
Biraz olsun kendini toparlayıp, sevgilisinin yandan
görünüşünden gözlerini ayırdığında, gözleri yeniden bilgisayar ekranı dönmüştü.
Ekranda sıralı olan yılın filmleri arasından seçtiği filmde kaderin bir oyunu
gibi sayılabilirdi.
Ekranda afişi görünün hint yapımı bir filmdi.
Alt yazılı izleyecek olmaları Beren için pekte bir sorun çıkarmayacakken,
yanında oturan sevgilisi için bu konuda kaygı duymuştu.
“Hint filmi çıktı. Eğer izleme-“ sözlerine devam
edeceği sıra sevgilisinin naif gülümsemesi eşliğinde gözlerini üzerinde
hissetti Beren. Ve o an onunla göz göze geldi.
“Sorun yok güzelim. Hadi, izleyelim” onu
rahatlatmak için sözlerini sıralayan Ares için o an gerçekten de herhangi bir
sorun yoktu. Sehpanın üzerinde olan bilgisayarı ikisininde göreceği şekilde
konumlandıran Beren, filmi başlatmıştı.
Arkasına yaslandı çift ardından Ares, kolunu
sevgilisinin omzuna sarıp, onu daha da yakınına çekti. Film başlamış ve
sahneler birer birer gözlerinin önünde dönmeye başlamıştı. Ares bu on yılın
içinde normal bir insanın yaşamını tamamen reddedip, kapalı bir kutu gibi
yaşamayı seçtiğinden, on yılın içinde film izleme sayısı bir elin
parmaklarından daha azdı.
Ancak şuan gözlerinin gördüğü ve kulaklarının
işittiği bu filmden etkilendiği kadar başka hiçbir filmden etkilenmemişti. Hiçbir
filmi izlerken, canı bu kadar yanmamıştı. Gözleri dolduğunda, akmaması için
dişleri sıkıp, onlara engel olmuştu. Değişen sahnelerin ardından Ares,
bedeninde taşıdığı yaraların sızladığını hissediyordu.
Beren ise hiçbir çekincesi olmadan hıçkırıklarını
serbest bırakmıştı. Şahit olduğu sözler, yaşanan bu durum öyle canını yakmıştı,
gözlerinin önündeki film kahramanları; kendi ve sevgilisi Ares olmuştu. Belki
de bir gün bunları yaşamanın ihtimali ikisinin de, gözlerini korkutmuştu. Öyle
yakın ve öyle bir gerçekti ki, ikisi de bunun sadece bir film olduğuna
inanmayacak hale gelmişti.
Zira filmin kahramanlarının başına gelenler ve
gözlerinin önünde gerçekleşen olaylar az çok anların yaşantısına benziyordu.
Karanlık dünyaya kendini adamış bir adam, günün birinde saf ve sevgi dolu bir
kızın uzattığı eli tutarak, bu yaşantısından kurtuluyor.
Artık temiz ve huzur dolu bir hayata başlayan adam
kızla evlenir ve mutlu mesut yaşamaya başlar. Ama günün birinde adam; hamile
eşini, işe yaramaz aptal bir adam yüzünden kaybeder. Bu aptal katil kadını
hamile olmasını önemsemeden öylece pencereden atarak ölmesine sebep olmuştur.
Ve adam tüm bu olanların ardından karısının
intikamı için yeniden bu karanlık dünyanın içine girer. Bir anda çiftin gözleri
önünde, filmin kahramanları; Ares ve Beren’ e dönüşmüştü. Bunun korkusu ile
gözyaşları yanaklarından süzüldü Beren’ in.
Eğer bu dünyadan ilk ayrılması gereken Beren
olacaksa, Ares’ i böyle bir hayat mı bekliyordu? Bunun düşüncesi ile o an
kahroldu Beren.
Eğer güzeller güzeli sevgilisi günün birinde, biri
tarafından böyle yok olmak durumunda kalsaydı. Eğer Ares güzelini kaybetseydi…
Filmde adam en sonunda yeniden o karanlıktan kurtulmayı başarıyorken, Ares’ i içine
düştüğü yasından ne kurtarabilirdi…
İkisi de kendini böyle bir durumla karşılaşacak
olmanın korkusu ile filme kendilerini derinden kaptırmışlardı. Ares bu adam
gibi öylece ikinci kez karanlıktan kurtulamayacağını biliyordu Beren. Bunun
acısına daha çok ağladı.
Söylenen sözler, değişen sahneler, kulaklarına
dolan melodi eşliğinde şarkılar her biri onları bunlar sizin geleceğiniz ve bu
film sizin yaşantınızdan der giydi. Kulaklarına dolan şarkı sözleri onlara mı
yazılmıştı yoksa yazan ilham kaynağı olarak onları mı seçmişti?
Gerçek olmayan, sadece iyi bir kalemden dökülmüş
olan bu filmden neden bu kadar etkilenmiş olduklarına kendileri de bir anlam
veremez haldeydi. Hâlbuki film kötü bir son ile bile bitmiyorken, Beren’ in bu
harap olmuş halinin nasıl bir açıklaması vardı?
Ares’ in bedenini bir öfke ele almıştı o an.
Yerinde duramaz ve doğru bir şekilde nefes alamaz hale gelmişti. Kollarını
sevgilisinden ayırıp, bu odaya sığamaz bir halde ayaklandı. Bunu beklemeyen
Beren, şaşkın gözlerini sevgilisine çevirmişti.
“Ne oldu, nereye gidiyorsun?” ağlaması bile o an
son bulup, sevgilisinin tavırlarını bir anlama oturtmaya çalışıyordu. Ares’ in
bu beklenmeyen hareketlerinden dolayı hayli tedirgin olmuş ve endişeye
kapılmıştı.
“Hava alacağım” sözlerini adımlarını kesmeden,
sevgilisine dönmeden söylemişti Ares. Kapıya doğru hızlı adımlarla ilerliyordu.
“Ares, bekle” sevgilisinin sözlerini yok sayarak,
askıdaki paltosunu alıp, kendini hızla dışarı attı. Beren açık kalan bilgisayar
ekranını indirerek, sevgilisinin arkasından giderken, o da kabanını almayı ihmal
etmemişti. Gündüzün aksine hava hayli soğumuş, dışarıda keskin bir soğuk
önderlik ediyordu.
Kar yağışı başlamıştı. Her kar tanesi gökyüzüne
veda edip, aşağıya süzülürken, hiçbir acele olmadan sakince yeryüzüne
yerleşiyordu. Karanlık geceyi aydınlatan ve kar yağışını benzersiz kılan bahçe
aydınlatması çifte de, yol gösterici olmuştu.
Büyük
adımları ile ilerleyen sevgilisine yetişmeye çalışıyordu Beren. Elleri cebinde ve
kaçar gibi ilerleyen sevgilisinin saçları arasında, kar tanelerinin de,
kendine yer edindiğini görmüştü. Soğuğa aldırmadan, gece meydan okur gibi
ilerliyordu sevgilisi, Beren ise onun adımlarına karşılık koşarak, nihayet ona
yetişmeyi başarmıştı.
“Ares, dur
lütfen” kolundan yakaladığı sevgilisinin yüzüne bakamaması nefesini toplamaya
çalıştığı içindi. Nefesi düzene girdiğinde, birkaç kelime için daha dudaklarını
araladı.
“Neyin
var?” konuşurken, ciğerlerinde azalmış olan hava canını yakıyordu.
“Hava
alacağımı söyledim Beren, sen içeri geç” Ares izlediği filmi, aklına dolan
düşünceleri, bastırmalı ve olanları hazmetmeliydi. Ama Beren’ in onun gitmesine
müsaade etmeye, onu yalnız bırakmaya niyeti hiç yoktu.
“Beni
kendinden neden uzak tutuyorsun Ares? Aklında her ne varsa bana da söyle, bunu
birlikte paylaşalım” korkusu ses tonuna da yansıyordu. Ares her şeyi içinde
yaşayacak ve Beren onun böyle hep arkasından mı bakacaktı?
Sorun
bitene kadar uzak duracaklardı birbirlerine? Ares’ in katı gözleri öfkesini
gizlemeden bahçede gezinirken, sevgilisi ile göz göze gelmemeye özen
gösteriyordu. Herhangi bir tepki vermeden dinliyordu, sevgilisinin korku dolu
sesini.
“Beni
kendinden uzak tutma Ares, her neyin varsa bana da, söyle” sevgilisinin yüzünü
iki avucu arasına alan Beren, onunla göz göze gelmeyi hedefliyordu. Denk
geldiği sevgilisinin gözlerinin soğuktan mı dolu dolu olduğunu o an anlayamadı
Beren.
Ares soğuk
olan ellerini sevgilisinin kendi yüzünde olan sıcak ellerinin üzerine koydu.
Yavaşça aşağıya indirdiğinde, Beren’ in gözlerine bir lanet gibi çöken, hüzne tanık
olmuştu. Sevgilisinin sıcak elleri yanaklarından ayrıldığında, sanki tüm
bedenini ısıtan onlarmış gibi bir üşüme sarmıştı onu.
Beren
sevgilisinin sırtını dönüp gidiyor olmasını, gözlerinden süzülen yaşların
arkadaşlığı eşliğinde izlemişti. Ne olmuştu böyle birden bire, her şey yolunda
gidiyorken, sadece bir film yüzünden mi yine bu hale gelmişlerdi. Beren o an, film
izlemeyi isteyen diline lanet etmişti, o karanlık gecede.
Etrafında
bir bir yere düşen kar taneleri arasında, yavaşça süzülüyordu gözyaşları. Sanki
olmuyor ve hiçbir zamanda olmayacaklar gibi bir his ele geçirmişti onu. Onlar
her daim uzak ve bu kadar mesafeli bir ilişki içerisinde olacaklardı. Normal
bir ilişki içerisinde olmaları dünyanın en yüksek dağının zirvesinde saklıydı
sanki.
“O film
gerçeği yansıtmayan aptal bir kurgu sadece” arkasından gelen sesle, olduğu
yerde irkilirken, hızla arkasını dönüp, tanıdığı sesin sahibinin gözlerine
baktı. Karşısındaki sevgilisi biraz evvel ki halinden çok daha başka bir
havadaydı.
Sağ elinde
birbiri ile uyumlu renklerle süslenmiş bir çiçek demeti ve sol elinde şık bir
yüzük kutusu… Gözleri bunları üzerinde gezindikten sonra yeniden sevgilisinin
gözlerine denk gelmişti.
“Yetenekli
bir adamın kaleminden dökülmüş ama gerçek ile hiçbir alakası olmayan bir kurgu.
Ben eğer seni kaybetmiş olsaydım öyle çok can alırdım ki, sıra ne ara kendime
gelecek anlamazdım bile. Üzerini örten toprağı ellerimle kazar, yine kendi
ellerimle örterdim, üstümüzü”
Ellerinde
tuttuğu şeyleri ayaklarının yanına bırakan Ares, kısa bir sürenin ardından
yeniden sevgilisinin yüzüne baktığında, soğuk ellerini önemsemeden onun
yanaklarını, iki avucu arasına aldı. Alınlarını birleştirdi kıymetli sevgilisi
ile ağızlarından dışarı çıkan beyaz dumanların birbirine karışmasına müsaade
etti.
“Ben seni
daha önce hiç bilmediğim, zamanla öğrenmediğim bir sevgi ile seviyorum güzelim.
Çürük olan kalbimle hergün biraz daha fazla seviyorum. Geri dönmemin tek nedeni
sensin. On yıl ailemin benim verdiği emeklere karşılık olarak yeterliydi. Ama
seni geri bırakamadım güzelim” derin bir nefes alıp geri bıraktığında, Beren
onun ağzından çıkan beyaz dumanı ciğerlerine doldurmuştu.
“Seninle
güzel bir gelecek kurmanın hayaline, süremizi yan yana dolduracağız sözüne
ihanet etmek istemedim. Eğer seni kaybedersem geriye benden hiçbir şey kalmaz.
Seni hayatımın sonuna kadar koruyacağım güzelim. Eğer seni kaybedersem her ne
olursa, olsun, arkadan geleceğim. O film saçma bir kurgu, senin olmayan bir
hayatı hangi amaçla yaşayabilirim” alınlarını ayırıp, sevgilisinin gözlerine
baktı Ares. Onun ışıl ışıl parlayan gözlerine bir kez daha hayran oldu.
“Evlen
benimle güzelim. Birlikte güzel bir gelecek kuralım. Azrail ile karşılaşıncaya
kadar el ele olup, onu birlikte bekleyelim. İleride sana ve bana benzeyen
birkaç yaramaz olsun etrafımızda. Bu büyük ailemizde sevgi dolu büyütelim
onları.
Bedeninde
sayısızca yara bulunan, bir psikopat gibi bir şeylere inanmak için sol elini
parçalayan, hayatını bir karanlığın ortasına inşa eden, bu adam senin için her
şeyi geride bırakmaya razı oldu. Onunla hayatını paylaşır mısın?
“Benimle
evlenir misin Beren” bu sözleri duyan Beren’ in tüm fonksiyonları da, bu sözler
karşısında işlevini kaybetmişti sanki. Kalbinde bu adam için büyük bir sevgi
taşıyorken, onun dilinden dökülen bu sözleri elbette kolayca hazmedip,
karşılığında, doğru cümleler kuramazdı. Gitmesinin nedeni, öyle arkasını dönüp,
gece kaybolmasının tek nedeni, şuan bunları söylemek içindi. Bunu yeni yeni
idrak ediyordu sanki.
“Ben”
dudaklarının arasından çıkan bu kelime belki de şuan beyni için hiçbir anlam
ifade etmiyordu. Bundan sonra bile ne söylemesi gerektiğini bilmiyor, öylece
onun yüzüne bakıyordu.
“Ne
söylemeliyim, bilmiyorum” dışarı çıkan bu birkaç sözün bile o an bir anlamı
yoktu sanki. O an kendi sesi bile kulaklarına ulaşmıyordu. Ares’ in gidişinin
ardından hiçbir zaman normla bir ilişki içerisinde olamayacaklarını düşünürken,
şuan işittiği bu sözler mucizenin en ihtişamlı yüzüydü.
Bunu dile
getiren birine kim inanırdı; Azrail diye anılan, kendine karanlığın en koyu
tonuna bir kule inşa etmiş olan Ares Karal, karşısında gözlerinden yaşlar
süzülerek ona bakan, bu genç kızın önünde dizlerinin üzerine çöküp, ellerinin
arasında tuttuğu bir yüzük kutusu ile evlilik teklifi ediyordu.
Sevgilisinin
biraz daha uzaklaşan Ares, sağ dizinin üzerine çöküp, ayaklarının yanına
bıraktığı, şık yüzük kutusunu yenide parmaklarının arasına alıp, gözleri
sevgilisinin gözlerinden ayrılmazken, kutuyu açıp, özenle seçtiği, sevgilisinin
parmağını süsleyecek olan o yüzüğü, onun gözlerinin önüne serdi.
“Söylemen
gereken tek şey; evet demek güzelim. Bunu söylediğinde, çürük olan kalbimde bir
fidan yeşerecek. Ve o fidan sen yanımda
olduğun süre boyunca büyüyüp, koca köklü bir çınara dönüşecek. Öyle sağlam
olacak ki, ne yıldırımlar, ne de korkunç fırtınalar ona zarar veremeyecek. Sen
yeterki elimi tutuyor ol, uzun yıllar yaşayabilmesi ve sağlıklı köklü bir ağaç
olabilmesi için gerekli olan yalnızca sensin Beren” bir duanın dudaktan
dökülüşüne şahit oluyordu sanki.
Gözleri bir an yüzüğün görüntüsüne kaydığında,
onun görüntüsüne bile hayran olmadan edemedi. Siyah halkaya sahip olan yüzüğün
bir de siyah göze çarpan siyah bir pırlantası vardı. Böyle güzel bir yüzüğün
varlığından bile bir haber olan Beren, şimdi bu muhteşem yüzüğü parmağında
taşıyacaktı.
“Evet,
Ares. Seninle bir değil bin ömürde daha evlenirim. İçinde büyüyen çinar
heybetli bir ağaca dönüşebilmesi için elini sıkıca tutup, hayatımın geri
kalanını öyle geçiririm” sevgilisinin sözlerini dinleyen Ares, o an yüzüğü
kutusundan çıkarıp, sevgilisinin parmağına takmak için hareketlendi.
Sevgilisinin
sağ elini kavradığında, dudaklarına yaklaştırıp, üstü tarafına ufak bir öpücük
bahşetti. Nazik hareketler eşliğinde, kutusundan çıkardığı yüzüğü sevgilisinin
parmağına taktı. Bu yüzüğü ilk görüğü an sevgilisinin parmağında nasıl
duracağını hayal etmiş ve şuan ki manzaradan da hayli memnun olmuştu.
Doğrulduğunda, yerde kalan çiçek demetini de eline almış ve güzeller güzeli
sevgilisine uzatmıştı.
“Ben
aslından yarın daha iyi bir şekilde, daha romantik bir ortamda bunu sormayı
planlıyordum ama şuan bunun yanıtı almam gerekiyordu. Belki de hayalinde, bu
sözü duyma anı çok daha farklıydı ama dediğim gibi benim bu sözü duymam ve
yanıtı almam gerekiyordu” gözleri elinde tuttuğu çiçek demetine kayan Beren,
onların güzel gülümsemesi ile yüzüne baktığını gördü.
“Hayal
ettiğim, senden yalnızca bu kelimeleri duymaktı, sevgilim. Daha fazlası değil”
sözleri bu soğuk kış gününde sevgilisinin içini ısıtmıştı.
Ellerini
uzatıp, parmağında taşıdığı yüzüğün varlığı ile sevgilisinin uzattığı çiçek
demetini ellerinin arasına kabul etmişti. Ares boşalan ellerinin ardından
sevgilisinin yanaklarını avuçlarının arasında alıp, kendi dudakları ile
sevgilisinin dudaklarını birleştirdi.
Ares
sevgilisinin dudakları ile kendi dudaklarını mühürleyen bir öpücük bahşediyordu
ona. Daha sonra birbirlerinin dudaklarından ayrıldıklarında, Ares sevgilisini
kucağına alıp, pansiyona doğru ilerlemeye başlamıştı.
Odadaki yatağa yan yana uzanan çift, hala bir rüyanın içinde yaşıyor gibiydi.
Yüzlerinde, bir gülümseme vardı ki şahane bir resim tablosundan çok daha
eşsizdi. Resim tuvalinin üzerinde, değer her fırça darbesi işini sonunda nasıl
kıymetli, el emeği eşsiz bir eser çıkarırsa ortaya, Ares’ in güzel sevgilisine
de, yaptığı evlilik teklifi aynı kıymeti ve değeri taşıyordu.
“Sence
diğerleri tüm bu olanları duyduktan sonra nasıl tepki verirler?” yüzük taşıdığı
elini havalandırmış ve yukarıdan duruşuna bakıyordu Beren.
“Borç
batağından ki bir adamın, miras haberine nasıl sevinirse; onlarda bu habere o
kadar sevinirler. Tabii Beril, Canı’ ın başını etini yiyecek. Sen neden bana
evlenme teklifi etmiyorsun diye” elleri başının altında destek olan Ares, sanki
gözleri ile bu sahneyi görüyor gibi keyifle gülümsüyordu.
“Söyle
bakalım, Ares Karal; daha önceki kız arkadaşlarının herhangi birine evlilik
teklifi yaptın mı?” gözlerini bir kinaye ile kısarak, onun sözlerini bekliyordu
Beren. Ancak o da zaten yanıtı biliyordu.
“Bir
düşüneyim; sanırım sen bu konuda dördüncü oluyorsun” gözleri sevgilisinin
gözlerine odaklanmış ve söylediğine karşılık olarak onun vereceği tepkiye
odaklanmıştı.
“Ben
dördüncüyüm demek, öyle mi?” hışımla yatakta doğruldu ve ellerini sevgilisinin
her iki yanına koyup, onu gıdıklamaya başladı. Fakat bir zaman sonra bunun onun
üzerinde bir etkisi olmadığını fark etti.
“Güzelim,
ne yapıyorsun?” hala aynı şekilde uzanan Ares, artık sevgilisinin
hareketlerinden daha geniş bir gülümseme ile onun yüzüne bakıyordu.
“Seni
gıdıklıyorum”
“Ama fark
ettiysen gıdıklanmıyorum”
“Evet, ne
yazık ki fark ettim, neden?” tuhaf gözlerle, bunun nasıl mümkün olduğunu
anlamaya çalışan Beren, açıkçası şuan bu duruma üzülmüş gibiydi.
“Demek ki,
her insan aynı yerden gıdıklanmıyormuş”
“Üzgünüm
ama bu bir sır güzelim. Ama bakalım sende işe yarıyor mu?” sözlerinin hemen
ardından ellerinin tıpkı sevgilisi gibi onun iki yanına koyup, güzel
sevgilisini gıdıklamaya başladı.
“Ares,
tamam, dur” ona engel olup, elinden kurtulmaya çalışsa da, hiçbir fayda
sağlamasa da, sevgilisinin elleri arasında çırpınmaya devam ediyordu.
“Ares,
yeter, lütfen dur artık” gözlerinden fazla gülmekten akan yaşları fark
ettiğinde, karnında da bir ağrı hissetmeye başlamıştı. Neyse ki sevgilisi onun
bu feryatlarının ardından ellerini çekmiş ve ona nefes alabilmesi için alan
tanımıştı.
“Ama bu
haksızlık” küçük bir çocuk gibi olan bu duruma karşılık olarak alt dudağını
sarkıtmıştı Beren. Ares onun bu görüntüsüne karşılık olarak keyifli bir kahkaha
atıp, onun sarkık olan dudağını ufak bir öpücük bırakmıştı.
Bu durumu
karşı utançla yanakları kızaran sevgilisini kollarının arasına alıp, kendi ile
sevgilisinin de yeniden yatağa uzanmasını sağlamıştı.
_
Güneşin parlak ve sıcak olan uzuvları ta gözlerine
kadar ulaştığında, rahatsız olan Beren gözlerini aralanmış ve günü karşılamıştı.
Etrafta gezen gözleri sevgilisinin odada olmadığını ona gösterdiğinde, merakla
yatakta oturur konuma geldi.
Üzerindeki yorganı kaldırıp, yataktan çıktığında,
sevgilisinin nerede olduğunu bulmak için yeni uyandığından ötürü savsak
adımlarla odadan ayrılmıştı. Odadan çıktıktan birkaç adım sonra etrafa yayılan
kokuyu fark ettiğinde, onu takip edip, karşısına çıkan kahvaltı için
hazırlanmış olan masayı bulmuştu adımları.
Masaya yaklaştığı her adımda yüzündeki gülümsemesi
daha da genişleyip, huzurun içinde yüzen bir beden olduğunu kanıtlar hale
gelmişti. Masaya yaklaşmış ve sonunda yanına ulaştığında, sevgilisinin bedenini
görebilmişti.
Arkası dönük olan sevgilisinin bir süre öylece
kalıp, heybetine baktı. Bir çanakta çırpılan yumurtanın sesi kulağına
dolduğunda, Ares’ in ona gerçekten bir şeyler hazırlıyor oluşunun kutsallığına
erişti. Ares o an tamamen işine odaklanmış ve uzun yıllar önce annesi için
birçok kez hazırladığı omletlerin yapılışını hatırlamaya çalışıyordu.
Ares Karal gibi bir adamın böyle bir anına şahit
olacağını belki kırk yıl düşünse bile yine de bulamazdı. Ares Karal, kahvaltı
hazırlıyordu. Ares Karal güzel sevgilisi için bir çanağa kırdığı yumurtaları,
elindeki çatal ile çırpıyordu. Beren bu kadar sevdiği adamın, bu kadar
sevgisinden başka daha ne isteyebilirdi ki?
Masaya bir şeyler daha koymak için arkasını dönen
Ares, güzel sevgilisinin kendinden geçerek, onu izlediğinin görüntüsü ile göz
göze gelmişti.
“Günaydın güzelim” elindeki omlet tabaklarını
masaya bıraktığında, adımları doğrudan sevgilisinin yanını bulmuş ve onun tatlı
yanağına ufak bir öpücük bırakmıştı.
“Günaydın” uykudan yeni uyandığını haykıran sesini
o an hiçte umursayacak halde değildi. Zira karşısındaki bu romantik sevgilisi
ile beyne tam anlamı ile pelte haldeydi.
“Hadi gel, İdil ve Selin’ in hazırladığı kadar
olmasa da, elimizdekilerle güzel bir kahvaltı yapalım” dediğinde onu elinden
tutup, masaya yönlendirmişti. İlgiden sevgiden başı döner miydi, bir insanın? Bu
havasının çok temiz olduğu için insanı çarpan bir havaya sahip olan Svalbard
adasına ilk ayak basıldığında, burun kanamasına maruz kalmak gibiydi.
Sevgilisinin sandalyeye oturmasını sağladıktan sonra kendi de, karşısındaki
yerini almıştı.
“Tüm bunları benim için hazırladın Ares. Dünyanın
en kıdemli aşçısının yaptıklarına dahi değişmem mümkün değil” ona naif bir gülümseme
ile bakan Ares, sözleri karşısıda mahcup olduğunu hissetti. Kahvaltıya başlayan
çift, birbirlerine ufak gülümsemelerle ödüllendirmişti. Omletin tadına bakan
Beren, sandığından çok daha iyi bir tat ile karşılaştığında, şaşkın gözlerle
sevgilisinin yüzüne baktı.
“Bu omlet gerçekten çok lezzetli Ares, ben asla bu
kadar iyisini yapamam” dediği sıra omletten bir parça daha ağzına gönderen
Beren, Ares’ in nasıl bu kadar lezzetli bir şey yapabildiğinin şaşkınlığını
yaşıyordu.
“On üç – On dört yaşlarımdayken, Cuma geceleri
televizyonda bir dizi vardı. Annem çok fazla dizi izleyen biri olmasa da, o
diziye ayrı bir ilgi duyar, gece geç saate kadar bitmesi beklerdi. Ertesi gün
ise haliyle geç uyanırdı. Ben de tatil günü olmasını fırsat bilip, sabah erken
kalkıp, o uyanana kadar kahvaltıyı hazırlar ve onu güzelce uyandırırdım.
Bu omleti
yapmayı o sıralar öğrenmiştim. Aradan çok uzun zaman geçti, belki yapmayı
unutmuş olabilirim diye düşündüm ama tuhaf ki, yumurtaları elime aldığım zaman
yeniden o günlere döndüm sanki” Ares’ in dalgın gözleri omletin üzerinde
geziniyordu.
Yüzündeki buruk bir gülümseme varken, Beren onun
tüm bunlar için canın yandığını biliyordu. Tüm yaşadığı şeylerin gözlerinin
önünde hala canlandığını fark edebiliyor bunu için yanıyordu sanki. Masa
üzerinde öylece duran sevgilisinin sargılı eline uzanıp, dudaklarına
yaklaştırarak, bandajının üzerini öpmüştü.
Yanında olduğunu ve her daim de yanında olacağını
ona göster ister gibiydi. Geçmişi yok olmuş olan bu adamın, geleceğini
güzelleştirmek için canla, başla çabalamak istiyordu. Bir süre sessizlik içinde
boğulan çifti daha sonra bundan Ares kurtarmıştı.
“Kahvaltıdan sonra biraz dışarıda dolaşalım olur,
mu?” sevgilisinin sorduğu soruyu büyük bir hevesle yanıtladı Beren.
“Elbette olur” sözleri az kalır gibi bir de, başı
ile hızlı hızlı onayladı sevgilisini.
_
Kahvaltının ardından çift, konuştukları gibi
pansiyondan ayrılmış ve Ares’ in arabasına ilerleyip, yola koyulmuşlardı. Arada
camdan bakan, arada sevgilisinin araba sürüşünü izleyen Beren, onun garip
havaya büründüğünü fark etmişti.
“Ares, bir sorun mu var?” sorduğu sıra kendi de,
ufak ufak endişeye kapılmıştı.
“Hayır yok. Sadece-“ ona bu konuda bir şey
söylemesinin aklında doğru olup, olmadığını sorguluyordu. Onu böyle bir konu
ile rahatsız olmasından ve bu özel günde keyfinin kaçmasından endişe etti Ares.
“Sadece böyle dışarıda olmak tuhaf hissettiriyor.
Neler olabileceğini hesaplayamıyorum” gerginliği sesine de yansırken, ondan
gözlerini ayırmadı Beren. Onun bu hallerine anlayışla karşılıyordu.
“Biz bugün keyifli ve özel bir gün geçireceğiz
sevgilim. Benim bundan hiçbir şüphem yok” söylediği bu sözlerin onun gibi bir
adam üzerinde ne kadar etkisi olabilir pek emin değildi. Ancak şuan bu
sözlerden daha onun rahatlatmasına yardım edecek bir şeyi yoktu. Zira dünya
bilinmezlik üzerine kuruluyken, başlarına herhangi bir olayın gelip,
gelmemesinden kendi de emin olamazdı.
Ares sevgilisi Beren’ e yaşatmış olduğu kötü
günlerin ardından, birlikte dışarıda vakit geçirmelerinin ona iyi geleceğini ve
o yaşadığı günlerin etkisinden kurtulmasının daha mümkün olacağını düşünmüş ve
bu yüzden bu geziyi ayarlamıştı.
Onun malikânenin dışında kalan hayat ile hiçbir
ilgisi olmadığı gibi insanlara da hayli uzaktı. Neyse k, hava onlara karşı
merhametli davranmış ve diğer günlere baka güneş daha sıcak yüzünü gösteriyordu,
insanoğluna.
Havanın keskin soğu biraz olsun kırılmış ve kar
yağışı yeryüzüne ara vermişti. Yerde kalan kar taneleri ise gökyüzünden
ayrılmayan arkadaşlarının yasını tutup, güneşin altından eriyip, kaybolmuşlardı.
Sonun varış noktasına ulaştıklarında, Ares arabasını uygun bir yere park etmiş
ve ardından çift arabadan ayrılmıştı.
Arabanın içinde, klimanın sıcağını alışmış olan
Beren, bir anda karşılaştığı soğuk hava ile ürpermiş ve ufak bir titreme bedenini
ele geçirmişti. Üzerindeki kabana daha çok sarılarak, durup, etrafı incelemeye
başladı.
“Hadi, gel güzelim” elini uzattığı sıra Beren’ de
elini sevgilisinin eline uzatıp, sıkıca kavramıştı. Gözleri ile etrafı
incelemeye başlayan Beren, büyülenmiş gibi bakıyordu. Geldikleri yer; bir tarafı
yeşillik, diğer tarafı okyanusa karışan denizi ile küçük bir yerleşim yeriydi.
Etrafta birçok tarihi evleri bulunan bu yerleşim
yeri, belediyenin onları yeniden restore etmesinin ardından oldukça ihtişamlı
ve iyi bir görünüme sahipti. Küçük bir kasaba gibi olsa da, ne kadar aktif bir
yer oluşu etraftaki, butik ve kafelerden anlaşılıyordu.
İnsan buradayken kendini ister istemez, başka bir
dünyaya adım atmış gibi hissediyordu. Kışın hava bu soğunun altında dahi
şirinliğini ve samimiyetinin kaybetmemiş olan bu yerin, Beren o an yazın nasıl
göründüğünü merak etti.
“Burası eşsiz bir yer Ares” hayranlığını yüzünden
anlamış olan sevgilisine bir de bunu sözlü olarak da bildirmişti, Beren.
“Beğenmene sevindim” Ares üzerinden henüz tam
olarak gerginliğini atmamış olsa da, yine de güzel sevgilisinin etrafa saçtığı
gülümsemeler ile birlikte daha iyi hissediyordu. Gözleri etrafta gezerken,
sevgilisi gibi etraftaki güzellikleri görmek değil, daha çok tetikte beklerken,
gelen şeylere karşı hazırda bekliyordu.
Buram buram tarih kokan sokaklarda el ele dolaşmış
ve gözlerine çarpan her tarihi görselleri özenle incelemişlerdi. Üzerinde
ellerini gezdirirken, daha kaş kişinin bu dokuyu hissettiği konusunda ufak bir
meraka kapılmışlardı.
Uzun saatler boyunca dar ve uzun sokaklarda dolaşan
çift, sonunda geniş bir alana ulaşmıştı. Sokak birçok insanla dolu olsa da, bu
etrafa yaz havasını yaşatıyordu.
“Bir kafeye gidip, bir şeyler içmek ister misin?”
epeydir dolaştıkları için artık soğuktan burnu kızarmaya başlamış sevgilisinin
haline bakıp, söylemişti Ares.
“Bu iyi olur” dolaşmaktan ötürü bacaklarının
sızladığını hisseden Beren’ e o an sevgilisi Hızır gibi yetişip, öyle bir
teklif ile gelmişti ki, kabul etmemesi o an elbette ki mümkün değildi.
Önden yürüyen sevgilisi ile arasından kalan
sevgilisi ile birleşmiş olan ellerine baktı Beren. Ares ile el ele dolaşmaya
pek alışmamış ve bunca saat boyunca bile hala tuhaf gelse de, ondan çok daha
fazla özel hissediyordu.
Ellerinin birbirine olan uyumuna bakıyor ve bunun
bile onlar için bir ayrıcalık olduğunu düşünüyordu. Etrafta dolaştıkları süre
boyunca ara ara sıkça bu olayı tekrarlayan Beren, ellerine bakıp, tatlı bir
gülümseme ile Ares’ in karanlık dünyasına ışık saçıyordu.
Belki bu kainatın yaratıcısı bile onlara bir
ayrıcalık tanımak istemişti. Çiftlerin kalpleri, tenleri, fikirleri ve
düşünceleri birbirine son derece uyumlu olabilirdi. Boyları birbirine yakın,
görünüşleri bile birbirlerine benzeyebilirdi.
Ares ve Beren tüm bunların yanında birleşmiş olan
elleri de birbirine son derece uyumluydu. Ares’ in iri ve kemikli ellerinin
arasında, Beren’ in ince ve narin elleri sanki yuva yapmış gibiydi. Sıkıca
tutuyordu Ares, eline hapsettiği eli, sanki her an onu biri alıp, götürecekti.
Sonunda küçük bir kafeye ulaşan çift, içeri girmiş
ve Beren bedenini saran sıcak hava ile rahatlıkla nefes almıştı. Ares tüm
masalarda gözlerini gezdirip, daha sonra uygun olan bir yere ilerlediğinde,
sevgilisine de, bunu baş işareti ile sorup, olumlu yanıt almıştı.
“Ne içmek istersin?” sevgilisine sorduğu sıra ikili
olan masada sandalyelerine yerleşmişti çift.
“Sıcak çikolata olabilir” onu yanıtladığı sıra
elindeki ufak not defteri ile yanlarına görünüşü iyi olan bir garson ulaşmıştı.
“Hoş geldiniz. Ne alırsınız?” yakışıklı garson
yüzüne yakışan bir gülümseme ile çifti karşılaştığında, Ares bundan elbette ki
memnun kalmamıştı.
“Bir sıcak çikolata, bir de sade Türk kahvesi”
hemen masalarının yanında elindeki not defterine siparişleri not eden garsona
bakıyordu Ares. Beren, onun ifadesinin, ses tonunun değişiminin bile
farkındaydı.
“Başka bir isteğiniz var mı?” elindeki not kâğıdı
ile işi bittiğinde, gözleri çiftin arasından mekik dokuyordu. Ares’ in gözleri o
an sevgilisine dönmüş ve onun bir istediğinin olup, olmadığına bakmıştı.
Olumsuz yanıt aldıktan sonra ise katı ifadesi ile yeniden garsona döndü.
“Yok, sağ ol” insanlarla iletişim bile kurmaktan
hoşnut olmayan Ares, bu garsondan çok daha fazla hoşlanmamıştı. Garsona bakan
ifadesi ondan rahatsız olduğunu gizlemeden bakıyor ve bunu onunda anlamasını
istiyordu. Yanlarından ayrılan garsonun arkasından bir süre bakmaya devam
etmişti.
“İnsanlara bu şekilde bakmak hiç hoş değil Ares”
onun bu yaptığından rahatsız olan Beren, sevgilisinin bu konuda uyarmadan
edemedi.
“Otuz iki diş sırıtmasına ne gerek var anlamadım”
gözleri kafenin içinde gezinirken, sakin bir tavırla yanıtlıyordu sevgilisini.
“O bir garson Ares, gelenleri iyi karşılamak
zorunda. Hem unutma ki, bende bir garsonum”
“Yani görevin diye sende böyle önüne gelene otuz
iki dil sırıtıyorsun” sevgilisinin tavrı ve kurduğu cümleler ile öfkenin
bedenini ele geçirdiğini hissedebiliyordu.
“Her çalışanın uyması gereken bir kural bu” gözleri
sevgilisinin gözlerine döndüğünde, içinde tutmakta zorlandığını öfkesini onunda
görmesini istiyordu. Öyle bir öfke ele aldı ki onu, oturdukları bu masayı ters
çevirip, o garsonu yakasından tutarak, yüzünden kanlar akarken, sevgilisinin
ayaklarının altına atmak istiyordu. Hadi,
bir daha göstersin bakalım, o gülümsemesini… Ancak yine de kendini kontrol
altında tutmaya çalışıyordu.
“Lavaboya gitmeliyim” sandalyesinden ayaklanan
Ares’ e baktı Beren, o an.
“Hemen dönerim” sevgilisinin kızgınlığının
farkındaydı. Ancak herhangi bir şey söyleyemeden hızlı adımları ile çoktan
gözden kaybolmuştu. Arkasından adını seslenmiş olsa da, kafenin içine hâkim
olan ses ile onun kulağına ulaşmamıştı. Zira Ares’ in de o an ona dönüp bakmak
gibi bir istediği olmazdı.
Duvardaki tabelalar sayesinde, lavaboyu bulduğunda,
içerisini boş bulduğu için şanslıydı. Ancak o an bu lavabo insan kaynıyor olsa
da, Ares’ in bunu umursayacak hali yoktu.
Öfke ile içeride birkaç kez volta atmaya
başlamıştı. Sakinleşmeye çalışıyordu, onu rahatsız eden garson olsa da,
sevgilisinin tavırları sanki daha çok öfkesini körükleyen şeydi. Hırsına hâkim
olmayan Ares, kapının yanında olan sensörlü kâğıt havlu makinesine güçlü bir
yumruk atmış ve gri metal üzerinde bir göçüğe neden olmuştu.
Elinin üzerinde oluşan hasara aldırmadan, biraz
daha sakin hale gelmeye çalışıyordu. Lavabodan çıktıktan sonra adımları
sevgilisinin oturduğu masaya ilerlemişti. Sevgilisinin masanın üzerine duran
ellerinin yine birbirine eziyet ettiğini gördü o sıra.
“Ares, ben az önce-“ gözleri sevgilisinin gözlerine
denk gelen Beren, hemen bir açıklama yapıp, onunla arasından kötü bir durum
olmasın isterken, Ares, elini havalandırıp onu durdurmuştu.
“Sorun yok güzelim, benim hatam” sevgilisinin
gözlerine yerleşen hüzünlü ifadeyi def etmek istedi Ares. Onun bu değerli günün
daha fazla kötü anılara şahit olmasını istemedi.
Aradan geçen
kısa bir zamanın ardından, az önce ki garson elindeki siparişler ile masaya
yaklaşmıştı. Masaya önce sıcak çikolatayı daha sonra da kahveyi bırakmıştı. Bir
de yanlarına, gelen müşterilere ikram ettikleri kakaolu çikolata parçacıklı
kurabiye tabağını bırakmıştı.
“Afiyet
olsun” diyerek uzaklaştığında, masa üzerinde, ikram olarak getirilen kurabiye
tabağına, sert bakışlarını salıyordu Ares.
Ares’ in
bedeninde gezen bunca öfke ile yıllardır olan şey olmalı ve Ares kriz geçirip,
bu kafeyi talan etmeliydi. Ancak geçirdiği bu tedavi süreci işe yarıyor ve
kendini biraz da olsa, kontrol altında tutmayı başarıyordu.
Kahve
fincanına uzandığı sıra sağ elinin üzerindeki hasarı fark etti. Sevgilisinin de,
aynı hasarı görmemesi için elini masanın altında tutup, bacağının üzerine
koydu. Sol elini uzatıp, fincanın kulpunu kavradığında, bu kez de, sol avuç
içindeki yaranın dikişleri canını yakıyordu. Ancak buna rağmen normal
davranmaya gayret etti ve kahvesinden yudum aldı.
Ne güzel bir süprizzzz 😍❤️❤️
YanıtlaSilharika ares ve berenin izlediği filmi bende izlemiştim adı ek villain
YanıtlaSilYeni Bölümmmmmmm
YanıtlaSilNeden hala yeni bölüm yok
YanıtlaSilYeni Bölüm Ne Zaman Gelecek
YanıtlaSil