Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 34. Bölüm

 

Saat ilerlemiş ve çift oturma bölümünde, Ares’ in yanında getirdiği diz üstü bilgisayar ile film izlemeye karar kılmıştı. Teklifi Beren yaptığı için Ares film seçme işini de, sevgilisine bırakmış ve onun kararsız hali ile karar vermesini beklemeye başlamıştı.

“O kadar çok seçenek var ki, hangisi olsun, bir türlü karar veremiyorum” yanındaki koltukta oturan sevgilisinin yüzüne bakan Beren, yardım ister gibiydi.

“Alt tarafı bir film güzelim. İsmini beğendiğin bir filmi bile başlatabilirsin” ufak bir yardımı dokunmasını umarak sözlerini dile getirdi Ares. Sevgilisi ile vakit geçiriyor olmak bile ona yetiyordu. İzleyecekleri film güzel ve ya çirkin, o an hiçte umurunda değildi.

“Ben iyi bir film olsun istiyorum ama” kucağında olan bilgisayarı ufak sehpanın üzerine bırakıp, arkasına yaslandı. Aklında gezen bir fikir ile sonunda bir karara vardığını düşünüyordu.

“Pekâlâ, şöyle yapacağım; gözlerimi kapayıp, rastgele birine tıkayacağım ve açılan hangi film ise onu izleyeceğiz. Olur, mu?” onun bu çocuksu hallerini yüzünde keyifli bir gülümsemeye yer vererek izliyordu Ares.

“Sen nasıl istersen güzelim” onun gözlerinin ışıltısına bakarak yanıtladı Ares onu. Beren ona nihayet kavuşmuş olmanın nasıl huzur dolu bir nefes bahşettiğinin keyfini çıkarıyordu. Gözlerini yanında oturup, onu bekleyen sevgilisinin yüzüne baktı.

Onun yanında olduğuna, bir daha gitmeyeceğine ve bunun bir rüyadan ibaret olmadığına kendini inandırıyordu. Hiç başınıza böyle bir mutluluk, böyle sevinç geldi mi? Çok istediğiniz ama gerçekte çok istediğiniz bir şey nihayet gerçekleşip, artık onu yaşıyor olduğunuzda, bunun gerçekten yaşanıyor olduğunu ne kadar zaman sonra kabullenebilidiniz.

Beren hala bununla ilgili sorun yaşıyordu. Birazdan Beril ya da Çağla, onu uyandırmak için gelip, aşağıda hazırlanan kahvaltıya inmesi için ısrarlarda bulanacaktı sanki. Sihirli bir değneğin bir hüneri gibi sevgilisi bir anda yok olacaktı sanki yanından.

Biraz olsun kendini toparlayıp, sevgilisinin yandan görünüşünden gözlerini ayırdığında, gözleri yeniden bilgisayar ekranı dönmüştü. Ekranda sıralı olan yılın filmleri arasından seçtiği filmde kaderin bir oyunu gibi sayılabilirdi.

Ekranda afişi görünün hint yapımı bir filmdi. Alt yazılı izleyecek olmaları Beren için pekte bir sorun çıkarmayacakken, yanında oturan sevgilisi için bu konuda kaygı duymuştu.

“Hint filmi çıktı. Eğer izleme-“ sözlerine devam edeceği sıra sevgilisinin naif gülümsemesi eşliğinde gözlerini üzerinde hissetti Beren. Ve o an onunla göz göze geldi.

“Sorun yok güzelim. Hadi, izleyelim” onu rahatlatmak için sözlerini sıralayan Ares için o an gerçekten de herhangi bir sorun yoktu. Sehpanın üzerinde olan bilgisayarı ikisininde göreceği şekilde konumlandıran Beren, filmi başlatmıştı.

Arkasına yaslandı çift ardından Ares, kolunu sevgilisinin omzuna sarıp, onu daha da yakınına çekti. Film başlamış ve sahneler birer birer gözlerinin önünde dönmeye başlamıştı. Ares bu on yılın içinde normal bir insanın yaşamını tamamen reddedip, kapalı bir kutu gibi yaşamayı seçtiğinden, on yılın içinde film izleme sayısı bir elin parmaklarından daha azdı.

Ancak şuan gözlerinin gördüğü ve kulaklarının işittiği bu filmden etkilendiği kadar başka hiçbir filmden etkilenmemişti. Hiçbir filmi izlerken, canı bu kadar yanmamıştı. Gözleri dolduğunda, akmaması için dişleri sıkıp, onlara engel olmuştu. Değişen sahnelerin ardından Ares, bedeninde taşıdığı yaraların sızladığını hissediyordu.

Beren ise hiçbir çekincesi olmadan hıçkırıklarını serbest bırakmıştı. Şahit olduğu sözler, yaşanan bu durum öyle canını yakmıştı, gözlerinin önündeki film kahramanları; kendi ve sevgilisi Ares olmuştu. Belki de bir gün bunları yaşamanın ihtimali ikisinin de, gözlerini korkutmuştu. Öyle yakın ve öyle bir gerçekti ki, ikisi de bunun sadece bir film olduğuna inanmayacak hale gelmişti.

Zira filmin kahramanlarının başına gelenler ve gözlerinin önünde gerçekleşen olaylar az çok anların yaşantısına benziyordu. Karanlık dünyaya kendini adamış bir adam, günün birinde saf ve sevgi dolu bir kızın uzattığı eli tutarak, bu yaşantısından kurtuluyor.

Artık temiz ve huzur dolu bir hayata başlayan adam kızla evlenir ve mutlu mesut yaşamaya başlar. Ama günün birinde adam; hamile eşini, işe yaramaz aptal bir adam yüzünden kaybeder. Bu aptal katil kadını hamile olmasını önemsemeden öylece pencereden atarak ölmesine sebep olmuştur.

Ve adam tüm bu olanların ardından karısının intikamı için yeniden bu karanlık dünyanın içine girer. Bir anda çiftin gözleri önünde, filmin kahramanları; Ares ve Beren’ e dönüşmüştü. Bunun korkusu ile gözyaşları yanaklarından süzüldü Beren’ in.

Eğer bu dünyadan ilk ayrılması gereken Beren olacaksa, Ares’ i böyle bir hayat mı bekliyordu? Bunun düşüncesi ile o an kahroldu Beren.

Eğer güzeller güzeli sevgilisi günün birinde, biri tarafından böyle yok olmak durumunda kalsaydı. Eğer Ares güzelini kaybetseydi… Filmde adam en sonunda yeniden o karanlıktan kurtulmayı başarıyorken, Ares’ i içine düştüğü yasından ne kurtarabilirdi…

İkisi de kendini böyle bir durumla karşılaşacak olmanın korkusu ile filme kendilerini derinden kaptırmışlardı. Ares bu adam gibi öylece ikinci kez karanlıktan kurtulamayacağını biliyordu Beren. Bunun acısına daha çok ağladı.

Söylenen sözler, değişen sahneler, kulaklarına dolan melodi eşliğinde şarkılar her biri onları bunlar sizin geleceğiniz ve bu film sizin yaşantınızdan der giydi. Kulaklarına dolan şarkı sözleri onlara mı yazılmıştı yoksa yazan ilham kaynağı olarak onları mı seçmişti?

Gerçek olmayan, sadece iyi bir kalemden dökülmüş olan bu filmden neden bu kadar etkilenmiş olduklarına kendileri de bir anlam veremez haldeydi. Hâlbuki film kötü bir son ile bile bitmiyorken, Beren’ in bu harap olmuş halinin nasıl bir açıklaması vardı?

Ares’ in bedenini bir öfke ele almıştı o an. Yerinde duramaz ve doğru bir şekilde nefes alamaz hale gelmişti. Kollarını sevgilisinden ayırıp, bu odaya sığamaz bir halde ayaklandı. Bunu beklemeyen Beren, şaşkın gözlerini sevgilisine çevirmişti.

“Ne oldu, nereye gidiyorsun?” ağlaması bile o an son bulup, sevgilisinin tavırlarını bir anlama oturtmaya çalışıyordu. Ares’ in bu beklenmeyen hareketlerinden dolayı hayli tedirgin olmuş ve endişeye kapılmıştı.

“Hava alacağım” sözlerini adımlarını kesmeden, sevgilisine dönmeden söylemişti Ares. Kapıya doğru hızlı adımlarla ilerliyordu.

“Ares, bekle” sevgilisinin sözlerini yok sayarak, askıdaki paltosunu alıp, kendini hızla dışarı attı. Beren açık kalan bilgisayar ekranını indirerek, sevgilisinin arkasından giderken, o da kabanını almayı ihmal etmemişti. Gündüzün aksine hava hayli soğumuş, dışarıda keskin bir soğuk önderlik ediyordu.

Kar yağışı başlamıştı. Her kar tanesi gökyüzüne veda edip, aşağıya süzülürken, hiçbir acele olmadan sakince yeryüzüne yerleşiyordu. Karanlık geceyi aydınlatan ve kar yağışını benzersiz kılan bahçe aydınlatması çifte de, yol gösterici olmuştu.

Büyük adımları ile ilerleyen sevgilisine yetişmeye çalışıyordu Beren. Elleri cebinde ve kaçar gibi ilerleyen sevgilisinin saçları arasında, kar tanelerinin de, kendine yer edindiğini görmüştü. Soğuğa aldırmadan, gece meydan okur gibi ilerliyordu sevgilisi, Beren ise onun adımlarına karşılık koşarak, nihayet ona yetişmeyi başarmıştı.

“Ares, dur lütfen” kolundan yakaladığı sevgilisinin yüzüne bakamaması nefesini toplamaya çalıştığı içindi. Nefesi düzene girdiğinde, birkaç kelime için daha dudaklarını araladı.

“Neyin var?” konuşurken, ciğerlerinde azalmış olan hava canını yakıyordu.

“Hava alacağımı söyledim Beren, sen içeri geç” Ares izlediği filmi, aklına dolan düşünceleri, bastırmalı ve olanları hazmetmeliydi. Ama Beren’ in onun gitmesine müsaade etmeye, onu yalnız bırakmaya niyeti hiç yoktu.

“Beni kendinden neden uzak tutuyorsun Ares? Aklında her ne varsa bana da söyle, bunu birlikte paylaşalım” korkusu ses tonuna da yansıyordu. Ares her şeyi içinde yaşayacak ve Beren onun böyle hep arkasından mı bakacaktı?

Sorun bitene kadar uzak duracaklardı birbirlerine? Ares’ in katı gözleri öfkesini gizlemeden bahçede gezinirken, sevgilisi ile göz göze gelmemeye özen gösteriyordu. Herhangi bir tepki vermeden dinliyordu, sevgilisinin korku dolu sesini.

“Beni kendinden uzak tutma Ares, her neyin varsa bana da, söyle” sevgilisinin yüzünü iki avucu arasına alan Beren, onunla göz göze gelmeyi hedefliyordu. Denk geldiği sevgilisinin gözlerinin soğuktan mı dolu dolu olduğunu o an anlayamadı Beren.

Ares soğuk olan ellerini sevgilisinin kendi yüzünde olan sıcak ellerinin üzerine koydu. Yavaşça aşağıya indirdiğinde, Beren’ in gözlerine bir lanet gibi çöken, hüzne tanık olmuştu. Sevgilisinin sıcak elleri yanaklarından ayrıldığında, sanki tüm bedenini ısıtan onlarmış gibi bir üşüme sarmıştı onu.

Beren sevgilisinin sırtını dönüp gidiyor olmasını, gözlerinden süzülen yaşların arkadaşlığı eşliğinde izlemişti. Ne olmuştu böyle birden bire, her şey yolunda gidiyorken, sadece bir film yüzünden mi yine bu hale gelmişlerdi. Beren o an, film izlemeyi isteyen diline lanet etmişti, o karanlık gecede.

Etrafında bir bir yere düşen kar taneleri arasında, yavaşça süzülüyordu gözyaşları. Sanki olmuyor ve hiçbir zamanda olmayacaklar gibi bir his ele geçirmişti onu. Onlar her daim uzak ve bu kadar mesafeli bir ilişki içerisinde olacaklardı. Normal bir ilişki içerisinde olmaları dünyanın en yüksek dağının zirvesinde saklıydı sanki.

“O film gerçeği yansıtmayan aptal bir kurgu sadece” arkasından gelen sesle, olduğu yerde irkilirken, hızla arkasını dönüp, tanıdığı sesin sahibinin gözlerine baktı. Karşısındaki sevgilisi biraz evvel ki halinden çok daha başka bir havadaydı.

Sağ elinde birbiri ile uyumlu renklerle süslenmiş bir çiçek demeti ve sol elinde şık bir yüzük kutusu… Gözleri bunları üzerinde gezindikten sonra yeniden sevgilisinin gözlerine denk gelmişti.

“Yetenekli bir adamın kaleminden dökülmüş ama gerçek ile hiçbir alakası olmayan bir kurgu. Ben eğer seni kaybetmiş olsaydım öyle çok can alırdım ki, sıra ne ara kendime gelecek anlamazdım bile. Üzerini örten toprağı ellerimle kazar, yine kendi ellerimle örterdim, üstümüzü”

Ellerinde tuttuğu şeyleri ayaklarının yanına bırakan Ares, kısa bir sürenin ardından yeniden sevgilisinin yüzüne baktığında, soğuk ellerini önemsemeden onun yanaklarını, iki avucu arasına aldı. Alınlarını birleştirdi kıymetli sevgilisi ile ağızlarından dışarı çıkan beyaz dumanların birbirine karışmasına müsaade etti.

“Ben seni daha önce hiç bilmediğim, zamanla öğrenmediğim bir sevgi ile seviyorum güzelim. Çürük olan kalbimle hergün biraz daha fazla seviyorum. Geri dönmemin tek nedeni sensin. On yıl ailemin benim verdiği emeklere karşılık olarak yeterliydi. Ama seni geri bırakamadım güzelim” derin bir nefes alıp geri bıraktığında, Beren onun ağzından çıkan beyaz dumanı ciğerlerine doldurmuştu.

“Seninle güzel bir gelecek kurmanın hayaline, süremizi yan yana dolduracağız sözüne ihanet etmek istemedim. Eğer seni kaybedersem geriye benden hiçbir şey kalmaz. Seni hayatımın sonuna kadar koruyacağım güzelim. Eğer seni kaybedersem her ne olursa, olsun, arkadan geleceğim. O film saçma bir kurgu, senin olmayan bir hayatı hangi amaçla yaşayabilirim” alınlarını ayırıp, sevgilisinin gözlerine baktı Ares. Onun ışıl ışıl parlayan gözlerine bir kez daha hayran oldu.

“Evlen benimle güzelim. Birlikte güzel bir gelecek kuralım. Azrail ile karşılaşıncaya kadar el ele olup, onu birlikte bekleyelim. İleride sana ve bana benzeyen birkaç yaramaz olsun etrafımızda. Bu büyük ailemizde sevgi dolu büyütelim onları.

Bedeninde sayısızca yara bulunan, bir psikopat gibi bir şeylere inanmak için sol elini parçalayan, hayatını bir karanlığın ortasına inşa eden, bu adam senin için her şeyi geride bırakmaya razı oldu. Onunla hayatını paylaşır mısın?

“Benimle evlenir misin Beren” bu sözleri duyan Beren’ in tüm fonksiyonları da, bu sözler karşısında işlevini kaybetmişti sanki. Kalbinde bu adam için büyük bir sevgi taşıyorken, onun dilinden dökülen bu sözleri elbette kolayca hazmedip, karşılığında, doğru cümleler kuramazdı. Gitmesinin nedeni, öyle arkasını dönüp, gece kaybolmasının tek nedeni, şuan bunları söylemek içindi. Bunu yeni yeni idrak ediyordu sanki.

“Ben” dudaklarının arasından çıkan bu kelime belki de şuan beyni için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Bundan sonra bile ne söylemesi gerektiğini bilmiyor, öylece onun yüzüne bakıyordu.

“Ne söylemeliyim, bilmiyorum” dışarı çıkan bu birkaç sözün bile o an bir anlamı yoktu sanki. O an kendi sesi bile kulaklarına ulaşmıyordu. Ares’ in gidişinin ardından hiçbir zaman normla bir ilişki içerisinde olamayacaklarını düşünürken, şuan işittiği bu sözler mucizenin en ihtişamlı yüzüydü.

Bunu dile getiren birine kim inanırdı; Azrail diye anılan, kendine karanlığın en koyu tonuna bir kule inşa etmiş olan Ares Karal, karşısında gözlerinden yaşlar süzülerek ona bakan, bu genç kızın önünde dizlerinin üzerine çöküp, ellerinin arasında tuttuğu bir yüzük kutusu ile evlilik teklifi ediyordu.

Sevgilisinin biraz daha uzaklaşan Ares, sağ dizinin üzerine çöküp, ayaklarının yanına bıraktığı, şık yüzük kutusunu yenide parmaklarının arasına alıp, gözleri sevgilisinin gözlerinden ayrılmazken, kutuyu açıp, özenle seçtiği, sevgilisinin parmağını süsleyecek olan o yüzüğü, onun gözlerinin önüne serdi.

“Söylemen gereken tek şey; evet demek güzelim. Bunu söylediğinde, çürük olan kalbimde bir fidan yeşerecek.  Ve o fidan sen yanımda olduğun süre boyunca büyüyüp, koca köklü bir çınara dönüşecek. Öyle sağlam olacak ki, ne yıldırımlar, ne de korkunç fırtınalar ona zarar veremeyecek. Sen yeterki elimi tutuyor ol, uzun yıllar yaşayabilmesi ve sağlıklı köklü bir ağaç olabilmesi için gerekli olan yalnızca sensin Beren” bir duanın dudaktan dökülüşüne şahit oluyordu sanki.

 Gözleri bir an yüzüğün görüntüsüne kaydığında, onun görüntüsüne bile hayran olmadan edemedi. Siyah halkaya sahip olan yüzüğün bir de siyah göze çarpan siyah bir pırlantası vardı. Böyle güzel bir yüzüğün varlığından bile bir haber olan Beren, şimdi bu muhteşem yüzüğü parmağında taşıyacaktı.

“Evet, Ares. Seninle bir değil bin ömürde daha evlenirim. İçinde büyüyen çinar heybetli bir ağaca dönüşebilmesi için elini sıkıca tutup, hayatımın geri kalanını öyle geçiririm” sevgilisinin sözlerini dinleyen Ares, o an yüzüğü kutusundan çıkarıp, sevgilisinin parmağına takmak için hareketlendi.

Sevgilisinin sağ elini kavradığında, dudaklarına yaklaştırıp, üstü tarafına ufak bir öpücük bahşetti. Nazik hareketler eşliğinde, kutusundan çıkardığı yüzüğü sevgilisinin parmağına taktı. Bu yüzüğü ilk görüğü an sevgilisinin parmağında nasıl duracağını hayal etmiş ve şuan ki manzaradan da hayli memnun olmuştu. Doğrulduğunda, yerde kalan çiçek demetini de eline almış ve güzeller güzeli sevgilisine uzatmıştı.

“Ben aslından yarın daha iyi bir şekilde, daha romantik bir ortamda bunu sormayı planlıyordum ama şuan bunun yanıtı almam gerekiyordu. Belki de hayalinde, bu sözü duyma anı çok daha farklıydı ama dediğim gibi benim bu sözü duymam ve yanıtı almam gerekiyordu” gözleri elinde tuttuğu çiçek demetine kayan Beren, onların güzel gülümsemesi ile yüzüne baktığını gördü.

“Hayal ettiğim, senden yalnızca bu kelimeleri duymaktı, sevgilim. Daha fazlası değil” sözleri bu soğuk kış gününde sevgilisinin içini ısıtmıştı.

Ellerini uzatıp, parmağında taşıdığı yüzüğün varlığı ile sevgilisinin uzattığı çiçek demetini ellerinin arasına kabul etmişti. Ares boşalan ellerinin ardından sevgilisinin yanaklarını avuçlarının arasında alıp, kendi dudakları ile sevgilisinin dudaklarını birleştirdi.

Ares sevgilisinin dudakları ile kendi dudaklarını mühürleyen bir öpücük bahşediyordu ona. Daha sonra birbirlerinin dudaklarından ayrıldıklarında, Ares sevgilisini kucağına alıp, pansiyona doğru ilerlemeye başlamıştı.

Odadaki yatağa yan yana uzanan çift, hala bir rüyanın içinde yaşıyor gibiydi. Yüzlerinde, bir gülümseme vardı ki şahane bir resim tablosundan çok daha eşsizdi. Resim tuvalinin üzerinde, değer her fırça darbesi işini sonunda nasıl kıymetli, el emeği eşsiz bir eser çıkarırsa ortaya, Ares’ in güzel sevgilisine de, yaptığı evlilik teklifi aynı kıymeti ve değeri taşıyordu.

“Sence diğerleri tüm bu olanları duyduktan sonra nasıl tepki verirler?” yüzük taşıdığı elini havalandırmış ve yukarıdan duruşuna bakıyordu Beren.

“Borç batağından ki bir adamın, miras haberine nasıl sevinirse; onlarda bu habere o kadar sevinirler. Tabii Beril, Canı’ ın başını etini yiyecek. Sen neden bana evlenme teklifi etmiyorsun diye” elleri başının altında destek olan Ares, sanki gözleri ile bu sahneyi görüyor gibi keyifle gülümsüyordu.

“Söyle bakalım, Ares Karal; daha önceki kız arkadaşlarının herhangi birine evlilik teklifi yaptın mı?” gözlerini bir kinaye ile kısarak, onun sözlerini bekliyordu Beren. Ancak o da zaten yanıtı biliyordu.

“Bir düşüneyim; sanırım sen bu konuda dördüncü oluyorsun” gözleri sevgilisinin gözlerine odaklanmış ve söylediğine karşılık olarak onun vereceği tepkiye odaklanmıştı.

“Ben dördüncüyüm demek, öyle mi?” hışımla yatakta doğruldu ve ellerini sevgilisinin her iki yanına koyup, onu gıdıklamaya başladı. Fakat bir zaman sonra bunun onun üzerinde bir etkisi olmadığını fark etti.

“Güzelim, ne yapıyorsun?” hala aynı şekilde uzanan Ares, artık sevgilisinin hareketlerinden daha geniş bir gülümseme ile onun yüzüne bakıyordu.

“Seni gıdıklıyorum”

“Ama fark ettiysen gıdıklanmıyorum”

“Evet, ne yazık ki fark ettim, neden?” tuhaf gözlerle, bunun nasıl mümkün olduğunu anlamaya çalışan Beren, açıkçası şuan bu duruma üzülmüş gibiydi.

“Demek ki, her insan aynı yerden gıdıklanmıyormuş”

“Üzgünüm ama bu bir sır güzelim. Ama bakalım sende işe yarıyor mu?” sözlerinin hemen ardından ellerinin tıpkı sevgilisi gibi onun iki yanına koyup, güzel sevgilisini gıdıklamaya başladı.

“Ares, tamam, dur” ona engel olup, elinden kurtulmaya çalışsa da, hiçbir fayda sağlamasa da, sevgilisinin elleri arasında çırpınmaya devam ediyordu.

“Ares, yeter, lütfen dur artık” gözlerinden fazla gülmekten akan yaşları fark ettiğinde, karnında da bir ağrı hissetmeye başlamıştı. Neyse ki sevgilisi onun bu feryatlarının ardından ellerini çekmiş ve ona nefes alabilmesi için alan tanımıştı.

“Ama bu haksızlık” küçük bir çocuk gibi olan bu duruma karşılık olarak alt dudağını sarkıtmıştı Beren. Ares onun bu görüntüsüne karşılık olarak keyifli bir kahkaha atıp, onun sarkık olan dudağını ufak bir öpücük bırakmıştı.

Bu durumu karşı utançla yanakları kızaran sevgilisini kollarının arasına alıp, kendi ile sevgilisinin de yeniden yatağa uzanmasını sağlamıştı.

_

Güneşin parlak ve sıcak olan uzuvları ta gözlerine kadar ulaştığında, rahatsız olan Beren gözlerini aralanmış ve günü karşılamıştı. Etrafta gezen gözleri sevgilisinin odada olmadığını ona gösterdiğinde, merakla yatakta oturur konuma geldi.

Üzerindeki yorganı kaldırıp, yataktan çıktığında, sevgilisinin nerede olduğunu bulmak için yeni uyandığından ötürü savsak adımlarla odadan ayrılmıştı. Odadan çıktıktan birkaç adım sonra etrafa yayılan kokuyu fark ettiğinde, onu takip edip, karşısına çıkan kahvaltı için hazırlanmış olan masayı bulmuştu adımları.

Masaya yaklaştığı her adımda yüzündeki gülümsemesi daha da genişleyip, huzurun içinde yüzen bir beden olduğunu kanıtlar hale gelmişti. Masaya yaklaşmış ve sonunda yanına ulaştığında, sevgilisinin bedenini görebilmişti.

Arkası dönük olan sevgilisinin bir süre öylece kalıp, heybetine baktı. Bir çanakta çırpılan yumurtanın sesi kulağına dolduğunda, Ares’ in ona gerçekten bir şeyler hazırlıyor oluşunun kutsallığına erişti. Ares o an tamamen işine odaklanmış ve uzun yıllar önce annesi için birçok kez hazırladığı omletlerin yapılışını hatırlamaya çalışıyordu.

Ares Karal gibi bir adamın böyle bir anına şahit olacağını belki kırk yıl düşünse bile yine de bulamazdı. Ares Karal, kahvaltı hazırlıyordu. Ares Karal güzel sevgilisi için bir çanağa kırdığı yumurtaları, elindeki çatal ile çırpıyordu. Beren bu kadar sevdiği adamın, bu kadar sevgisinden başka daha ne isteyebilirdi ki?

Masaya bir şeyler daha koymak için arkasını dönen Ares, güzel sevgilisinin kendinden geçerek, onu izlediğinin görüntüsü ile göz göze gelmişti.

“Günaydın güzelim” elindeki omlet tabaklarını masaya bıraktığında, adımları doğrudan sevgilisinin yanını bulmuş ve onun tatlı yanağına ufak bir öpücük bırakmıştı.

“Günaydın” uykudan yeni uyandığını haykıran sesini o an hiçte umursayacak halde değildi. Zira karşısındaki bu romantik sevgilisi ile beyne tam anlamı ile pelte haldeydi.

“Hadi gel, İdil ve Selin’ in hazırladığı kadar olmasa da, elimizdekilerle güzel bir kahvaltı yapalım” dediğinde onu elinden tutup, masaya yönlendirmişti. İlgiden sevgiden başı döner miydi, bir insanın? Bu havasının çok temiz olduğu için insanı çarpan bir havaya sahip olan Svalbard adasına ilk ayak basıldığında, burun kanamasına maruz kalmak gibiydi. Sevgilisinin sandalyeye oturmasını sağladıktan sonra kendi de, karşısındaki yerini almıştı.

“Tüm bunları benim için hazırladın Ares. Dünyanın en kıdemli aşçısının yaptıklarına dahi değişmem mümkün değil” ona naif bir gülümseme ile bakan Ares, sözleri karşısıda mahcup olduğunu hissetti. Kahvaltıya başlayan çift, birbirlerine ufak gülümsemelerle ödüllendirmişti. Omletin tadına bakan Beren, sandığından çok daha iyi bir tat ile karşılaştığında, şaşkın gözlerle sevgilisinin yüzüne baktı.

“Bu omlet gerçekten çok lezzetli Ares, ben asla bu kadar iyisini yapamam” dediği sıra omletten bir parça daha ağzına gönderen Beren, Ares’ in nasıl bu kadar lezzetli bir şey yapabildiğinin şaşkınlığını yaşıyordu.

“On üç – On dört yaşlarımdayken, Cuma geceleri televizyonda bir dizi vardı. Annem çok fazla dizi izleyen biri olmasa da, o diziye ayrı bir ilgi duyar, gece geç saate kadar bitmesi beklerdi. Ertesi gün ise haliyle geç uyanırdı. Ben de tatil günü olmasını fırsat bilip, sabah erken kalkıp, o uyanana kadar kahvaltıyı hazırlar ve onu güzelce uyandırırdım.

 Bu omleti yapmayı o sıralar öğrenmiştim. Aradan çok uzun zaman geçti, belki yapmayı unutmuş olabilirim diye düşündüm ama tuhaf ki, yumurtaları elime aldığım zaman yeniden o günlere döndüm sanki” Ares’ in dalgın gözleri omletin üzerinde geziniyordu.

Yüzündeki buruk bir gülümseme varken, Beren onun tüm bunlar için canın yandığını biliyordu. Tüm yaşadığı şeylerin gözlerinin önünde hala canlandığını fark edebiliyor bunu için yanıyordu sanki. Masa üzerinde öylece duran sevgilisinin sargılı eline uzanıp, dudaklarına yaklaştırarak, bandajının üzerini öpmüştü.

Yanında olduğunu ve her daim de yanında olacağını ona göster ister gibiydi. Geçmişi yok olmuş olan bu adamın, geleceğini güzelleştirmek için canla, başla çabalamak istiyordu. Bir süre sessizlik içinde boğulan çifti daha sonra bundan Ares kurtarmıştı.

“Kahvaltıdan sonra biraz dışarıda dolaşalım olur, mu?” sevgilisinin sorduğu soruyu büyük bir hevesle yanıtladı Beren.

“Elbette olur” sözleri az kalır gibi bir de, başı ile hızlı hızlı onayladı sevgilisini.

_

Kahvaltının ardından çift, konuştukları gibi pansiyondan ayrılmış ve Ares’ in arabasına ilerleyip, yola koyulmuşlardı. Arada camdan bakan, arada sevgilisinin araba sürüşünü izleyen Beren, onun garip havaya büründüğünü fark etmişti.

“Ares, bir sorun mu var?” sorduğu sıra kendi de, ufak ufak endişeye kapılmıştı.

“Hayır yok. Sadece-“ ona bu konuda bir şey söylemesinin aklında doğru olup, olmadığını sorguluyordu. Onu böyle bir konu ile rahatsız olmasından ve bu özel günde keyfinin kaçmasından endişe etti Ares.

“Sadece böyle dışarıda olmak tuhaf hissettiriyor. Neler olabileceğini hesaplayamıyorum” gerginliği sesine de yansırken, ondan gözlerini ayırmadı Beren. Onun bu hallerine anlayışla karşılıyordu.

“Biz bugün keyifli ve özel bir gün geçireceğiz sevgilim. Benim bundan hiçbir şüphem yok” söylediği bu sözlerin onun gibi bir adam üzerinde ne kadar etkisi olabilir pek emin değildi. Ancak şuan bu sözlerden daha onun rahatlatmasına yardım edecek bir şeyi yoktu. Zira dünya bilinmezlik üzerine kuruluyken, başlarına herhangi bir olayın gelip, gelmemesinden kendi de emin olamazdı.

Ares sevgilisi Beren’ e yaşatmış olduğu kötü günlerin ardından, birlikte dışarıda vakit geçirmelerinin ona iyi geleceğini ve o yaşadığı günlerin etkisinden kurtulmasının daha mümkün olacağını düşünmüş ve bu yüzden bu geziyi ayarlamıştı.

Onun malikânenin dışında kalan hayat ile hiçbir ilgisi olmadığı gibi insanlara da hayli uzaktı. Neyse k, hava onlara karşı merhametli davranmış ve diğer günlere baka güneş daha sıcak yüzünü gösteriyordu, insanoğluna.

Havanın keskin soğu biraz olsun kırılmış ve kar yağışı yeryüzüne ara vermişti. Yerde kalan kar taneleri ise gökyüzünden ayrılmayan arkadaşlarının yasını tutup, güneşin altından eriyip, kaybolmuşlardı. Sonun varış noktasına ulaştıklarında, Ares arabasını uygun bir yere park etmiş ve ardından çift arabadan ayrılmıştı.

Arabanın içinde, klimanın sıcağını alışmış olan Beren, bir anda karşılaştığı soğuk hava ile ürpermiş ve ufak bir titreme bedenini ele geçirmişti. Üzerindeki kabana daha çok sarılarak, durup, etrafı incelemeye başladı.

“Hadi, gel güzelim” elini uzattığı sıra Beren’ de elini sevgilisinin eline uzatıp, sıkıca kavramıştı. Gözleri ile etrafı incelemeye başlayan Beren, büyülenmiş gibi bakıyordu. Geldikleri yer; bir tarafı yeşillik, diğer tarafı okyanusa karışan denizi ile küçük bir yerleşim yeriydi.

Etrafta birçok tarihi evleri bulunan bu yerleşim yeri, belediyenin onları yeniden restore etmesinin ardından oldukça ihtişamlı ve iyi bir görünüme sahipti. Küçük bir kasaba gibi olsa da, ne kadar aktif bir yer oluşu etraftaki, butik ve kafelerden anlaşılıyordu.

İnsan buradayken kendini ister istemez, başka bir dünyaya adım atmış gibi hissediyordu. Kışın hava bu soğunun altında dahi şirinliğini ve samimiyetinin kaybetmemiş olan bu yerin, Beren o an yazın nasıl göründüğünü merak etti.

“Burası eşsiz bir yer Ares” hayranlığını yüzünden anlamış olan sevgilisine bir de bunu sözlü olarak da bildirmişti, Beren.

“Beğenmene sevindim” Ares üzerinden henüz tam olarak gerginliğini atmamış olsa da, yine de güzel sevgilisinin etrafa saçtığı gülümsemeler ile birlikte daha iyi hissediyordu. Gözleri etrafta gezerken, sevgilisi gibi etraftaki güzellikleri görmek değil, daha çok tetikte beklerken, gelen şeylere karşı hazırda bekliyordu.

Buram buram tarih kokan sokaklarda el ele dolaşmış ve gözlerine çarpan her tarihi görselleri özenle incelemişlerdi. Üzerinde ellerini gezdirirken, daha kaş kişinin bu dokuyu hissettiği konusunda ufak bir meraka kapılmışlardı.

Uzun saatler boyunca dar ve uzun sokaklarda dolaşan çift, sonunda geniş bir alana ulaşmıştı. Sokak birçok insanla dolu olsa da, bu etrafa yaz havasını yaşatıyordu.

“Bir kafeye gidip, bir şeyler içmek ister misin?” epeydir dolaştıkları için artık soğuktan burnu kızarmaya başlamış sevgilisinin haline bakıp, söylemişti Ares.

“Bu iyi olur” dolaşmaktan ötürü bacaklarının sızladığını hisseden Beren’ e o an sevgilisi Hızır gibi yetişip, öyle bir teklif ile gelmişti ki, kabul etmemesi o an elbette ki mümkün değildi.

Önden yürüyen sevgilisi ile arasından kalan sevgilisi ile birleşmiş olan ellerine baktı Beren. Ares ile el ele dolaşmaya pek alışmamış ve bunca saat boyunca bile hala tuhaf gelse de, ondan çok daha fazla özel hissediyordu.

Ellerinin birbirine olan uyumuna bakıyor ve bunun bile onlar için bir ayrıcalık olduğunu düşünüyordu. Etrafta dolaştıkları süre boyunca ara ara sıkça bu olayı tekrarlayan Beren, ellerine bakıp, tatlı bir gülümseme ile Ares’ in karanlık dünyasına ışık saçıyordu.

Belki bu kainatın yaratıcısı bile onlara bir ayrıcalık tanımak istemişti. Çiftlerin kalpleri, tenleri, fikirleri ve düşünceleri birbirine son derece uyumlu olabilirdi. Boyları birbirine yakın, görünüşleri bile birbirlerine benzeyebilirdi.

Ares ve Beren tüm bunların yanında birleşmiş olan elleri de birbirine son derece uyumluydu. Ares’ in iri ve kemikli ellerinin arasında, Beren’ in ince ve narin elleri sanki yuva yapmış gibiydi. Sıkıca tutuyordu Ares, eline hapsettiği eli, sanki her an onu biri alıp, götürecekti.

Sonunda küçük bir kafeye ulaşan çift, içeri girmiş ve Beren bedenini saran sıcak hava ile rahatlıkla nefes almıştı. Ares tüm masalarda gözlerini gezdirip, daha sonra uygun olan bir yere ilerlediğinde, sevgilisine de, bunu baş işareti ile sorup, olumlu yanıt almıştı.

“Ne içmek istersin?” sevgilisine sorduğu sıra ikili olan masada sandalyelerine yerleşmişti çift.

“Sıcak çikolata olabilir” onu yanıtladığı sıra elindeki ufak not defteri ile yanlarına görünüşü iyi olan bir garson ulaşmıştı.

“Hoş geldiniz. Ne alırsınız?” yakışıklı garson yüzüne yakışan bir gülümseme ile çifti karşılaştığında, Ares bundan elbette ki memnun kalmamıştı.

“Bir sıcak çikolata, bir de sade Türk kahvesi” hemen masalarının yanında elindeki not defterine siparişleri not eden garsona bakıyordu Ares. Beren, onun ifadesinin, ses tonunun değişiminin bile farkındaydı.

“Başka bir isteğiniz var mı?” elindeki not kâğıdı ile işi bittiğinde, gözleri çiftin arasından mekik dokuyordu. Ares’ in gözleri o an sevgilisine dönmüş ve onun bir istediğinin olup, olmadığına bakmıştı. Olumsuz yanıt aldıktan sonra ise katı ifadesi ile yeniden garsona döndü.

“Yok, sağ ol” insanlarla iletişim bile kurmaktan hoşnut olmayan Ares, bu garsondan çok daha fazla hoşlanmamıştı. Garsona bakan ifadesi ondan rahatsız olduğunu gizlemeden bakıyor ve bunu onunda anlamasını istiyordu. Yanlarından ayrılan garsonun arkasından bir süre bakmaya devam etmişti.

“İnsanlara bu şekilde bakmak hiç hoş değil Ares” onun bu yaptığından rahatsız olan Beren, sevgilisinin bu konuda uyarmadan edemedi.

“Otuz iki diş sırıtmasına ne gerek var anlamadım” gözleri kafenin içinde gezinirken, sakin bir tavırla yanıtlıyordu sevgilisini.

“O bir garson Ares, gelenleri iyi karşılamak zorunda. Hem unutma ki, bende bir garsonum”

“Yani görevin diye sende böyle önüne gelene otuz iki dil sırıtıyorsun” sevgilisinin tavrı ve kurduğu cümleler ile öfkenin bedenini ele geçirdiğini hissedebiliyordu.

“Her çalışanın uyması gereken bir kural bu” gözleri sevgilisinin gözlerine döndüğünde, içinde tutmakta zorlandığını öfkesini onunda görmesini istiyordu. Öyle bir öfke ele aldı ki onu, oturdukları bu masayı ters çevirip, o garsonu yakasından tutarak, yüzünden kanlar akarken, sevgilisinin ayaklarının altına atmak istiyordu. Hadi, bir daha göstersin bakalım, o gülümsemesini… Ancak yine de kendini kontrol altında tutmaya çalışıyordu.

“Lavaboya gitmeliyim” sandalyesinden ayaklanan Ares’ e baktı Beren, o an.

“Hemen dönerim” sevgilisinin kızgınlığının farkındaydı. Ancak herhangi bir şey söyleyemeden hızlı adımları ile çoktan gözden kaybolmuştu. Arkasından adını seslenmiş olsa da, kafenin içine hâkim olan ses ile onun kulağına ulaşmamıştı. Zira Ares’ in de o an ona dönüp bakmak gibi bir istediği olmazdı.

Duvardaki tabelalar sayesinde, lavaboyu bulduğunda, içerisini boş bulduğu için şanslıydı. Ancak o an bu lavabo insan kaynıyor olsa da, Ares’ in bunu umursayacak hali yoktu.

Öfke ile içeride birkaç kez volta atmaya başlamıştı. Sakinleşmeye çalışıyordu, onu rahatsız eden garson olsa da, sevgilisinin tavırları sanki daha çok öfkesini körükleyen şeydi. Hırsına hâkim olmayan Ares, kapının yanında olan sensörlü kâğıt havlu makinesine güçlü bir yumruk atmış ve gri metal üzerinde bir göçüğe neden olmuştu.

Elinin üzerinde oluşan hasara aldırmadan, biraz daha sakin hale gelmeye çalışıyordu. Lavabodan çıktıktan sonra adımları sevgilisinin oturduğu masaya ilerlemişti. Sevgilisinin masanın üzerine duran ellerinin yine birbirine eziyet ettiğini gördü o sıra.

“Ares, ben az önce-“ gözleri sevgilisinin gözlerine denk gelen Beren, hemen bir açıklama yapıp, onunla arasından kötü bir durum olmasın isterken, Ares, elini havalandırıp onu durdurmuştu.

“Sorun yok güzelim, benim hatam” sevgilisinin gözlerine yerleşen hüzünlü ifadeyi def etmek istedi Ares. Onun bu değerli günün daha fazla kötü anılara şahit olmasını istemedi.

Aradan geçen kısa bir zamanın ardından, az önce ki garson elindeki siparişler ile masaya yaklaşmıştı. Masaya önce sıcak çikolatayı daha sonra da kahveyi bırakmıştı. Bir de yanlarına, gelen müşterilere ikram ettikleri kakaolu çikolata parçacıklı kurabiye tabağını bırakmıştı.

“Afiyet olsun” diyerek uzaklaştığında, masa üzerinde, ikram olarak getirilen kurabiye tabağına, sert bakışlarını salıyordu Ares.

Ares’ in bedeninde gezen bunca öfke ile yıllardır olan şey olmalı ve Ares kriz geçirip, bu kafeyi talan etmeliydi. Ancak geçirdiği bu tedavi süreci işe yarıyor ve kendini biraz da olsa, kontrol altında tutmayı başarıyordu.

Kahve fincanına uzandığı sıra sağ elinin üzerindeki hasarı fark etti. Sevgilisinin de, aynı hasarı görmemesi için elini masanın altında tutup, bacağının üzerine koydu. Sol elini uzatıp, fincanın kulpunu kavradığında, bu kez de, sol avuç içindeki yaranın dikişleri canını yakıyordu. Ancak buna rağmen normal davranmaya gayret etti ve kahvesinden yudum aldı.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...