Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 28 Bölüm


Mehmet Bey depoda yaptığı telefon görüşmesinin ardından beklediği misafir nihayet depoya varmıştı. Bir polis için deponun yerini bulmak zor olmasa da, bu kolay olduğu anlamına da gelmiyordu. Amir bey gelen Mehmet Beyin telefonunun ardından iki genç meslektaşı için büyük bir kaygıya düşmüştü. Ares Karal onlara ne yapmıştı? Orada ne ile karşılaşacaktı?

 Ulaşmak istediğin noktaya geldiğinde, kapının önünde birkaç adamdan gözlerini ayırmadan depodan içeri girdi Amir Bey. İçeri adımını attığında, yüzünü ele alan ifadenin tek açıklaması kesinlikle tiksintiydi. Sanki ayaklarının altında kırmızı bir göl vardı.

 Ayakkabılarını kirleten bu kırmızılık ise kaç insanın son  kan damlasıydı? Kaç adamın çığlıklarıydı şuan kulaklarında yankılanan? Burası iğrenç bir yerdi. İnsan şahit olmadığı şeyleri bile hissederken, o anı yaşıyor gibiydi. Amir beyin ayakkabısını kırmızı bir göl kirletmese de, o an bunu yaşıyordu. Depo rahat edecek kadar sessiz olsa da, Amir beyin kulakları sağır eden çığlıklar duyuyordu.

“Anlaşmayı bozdun” etrafta gözlerini gezdiren Amire karşı konuşan Mehmet Bey ona öfkeli gözlerle bakıyordu.

“Böyle bir şey yapacaklarından haberim yoktu” karşısındaki adama doğru ilerlediğinde, etraftan gözlerini alamadı, Amir Bey. Şuan ne büyük meraktı, iki genç meslektaşıydı.

“Ama olmalı ve bunu engellemliydin. Biz yıllar önce seninle bunu için bir anlaşma yaptık” dikkatle dinliyor, Amir bey karşısındaki bu adamı.

“Benim yıllarca yaptığım bu anlaşmaya uymak zaten” kendinin bedenini de ele geçiren bir öfke vardı o an. Ve her geçen dakika iki genci daha çok merak ediyordu.

“Buraya gelen polislerden biri, oğullarımdan birini omzundan yaraladı” keskin bir ifade ile söyleyen Mehmet Bey, karşısındaki adamın tepkisine bakıyordu. Onun bu sözleri ardından midesine sert bir yumruk yedi sanki o an, Amir bey.

 “Sonra?” sorusunu korkan bir tavırla sormuştu. Şuan gözlerine baktığı Mehmet Arslan’ ın kendi himayesi altında olan, evladı yerine koyduğu adamlardan biri yaralanmıştı. Bunun hesabını sormaktan asla geri durmayacak bir adamla karşı karşıya kaldığının farkındaydı Amir Bey. Sonunda ne olduğunu ve hatta iki meslektaşının da yaşayıp, yaşamadığı öğrenmek istedi.

“Aldığı karşılık, yaptığının aynısı oldu” aynı karşılığı almak, onunda omzundan yaralanmış olduğu anlamına geliyordu. Bir nefes bıraktı dışarı doğru.

“Bu şehirde yeni işe başladığında yine böyle karşı karşıya gelmiştik. O zamanla, bu zaman arasında değişen hiçbir şey yok. Sözlerim, o gün nasılsa, bugün de öyle olacak. Sen ve polis arkadaşların evlatlarımdan uzak durun.

Onların ne yaptığını da, nasıl yaptığını da iyi biliyorsun. Senin de işine gelmiyor mu bu? Müebbet verilmesi ya da idam edilmesi gerekirken, sokağa salınan iti, kopuğu, onların avladığı bilmiyor musun sanki? Bunun yanlış olmadığını düşündüğün için benimle yıllar önce el sıkışmadın mı zaten?” durup nefes bıraktı dışarıya Mehmet Bey, öylece karşısındaki adamın yüzüne bakıyordu.

“Ben tüm her şeyini oğluna devretmiş emekli bir adamım. Sen ve arkadaşların eğer yine evlatlarımın etrafından olursa, bir daha ki karşılaşmamızda, şuan karşısında emekli olan baba, evlatlarını korumak için çok farklı bir babaya dönüşebilir”

_

Konuşmanın ardından herkes kendi yoluna ilerlemişti. Amir Bey, iki genç polisi de, alıp depodan hızla uzaklaşmıştı. Yolundan yarısında, arabayı kenara çeken Amir Bey, öfkeli gözleri arkada oturan gence dönmüştü.

“Ne yaptınız siz şimdi? Neyi başardınız, hani nerede madalyalarınız?” öfke ile çınlayan sesi sanki arabayı sarsıyordu. Mahcup halleri ile sessizce oturuyordu, iki gençte. Düşündükleri şey; gerçekten bu yaptıklarının ne işe yaradığını sorgulamaktı.

“İki tane polis gidip, öylece yılların Ares Karal’ ını yakalayacağınıza gerçekten inandınız yani? Hadi Caner burada yeni, ya sen Yakub, sen nasıl kalkıştın böyle bir şeye? Öylece gidip, Ares Karal’ ı yakalayabileceğinize inandıysanız eğer gerçekten aptalsınız. Çünkü buna sadece aptallar inanır” hesap soruyor, kızıyor, öfke ile elleri ara sıra direksiyona çarpıyordu. Ancak bu onun tamamen endişe ve kaygılanmasındandı. Mehmet Arslan, onları sağ bırakmaya da bilirdi.

“İşinizi yapmak istiyor ve bunu göreviniz olarak görüyor olabilirsiniz ama böyle adamlara tüm şehir sessiz kalıyor. İyi yanı öldürdükleri her adamın suç dosyası oldukça kabarık. Adalet doğru işleyen bir olgu olsaydı eğer belki böylelerine iş düşmezdi. Belki de bu yüzden çoğu insan bunların yaptıklarına susuyor” derin nefes bırakıp, gözleri yeniden önüne döndü. Üzgün bir hali vardı ama sözlerini inandığı için dile getiriyordu.

 “Bir daha sizinle böyle bir konuşma yapmacağım. Eğer yine böyle bir şeye kalkışırsanız, onlardan önce ben sizin canınıza okurum. Anlaşıldı mı?”

“Anlaşıldı Amirim” ufak bir fısıltı gibi duyuldu, her ikisinin ağzından da.

_

Akşam yavaş yavaş şehre çökmüş ve ayın tüm ihtişamını gözler önüne sermişti. Meliha hnaım Bere ile birlikte malikânede kaldığı süre boyunca akşam yemeğini hazır etmiş ve diğerlerinin gelmelerini, Beren ile sohbet ederek beklemişti.

Kızlarda restorandan ayrılıp, eve doğru yolu koyuldukları vakit, erkekler de, aynı şekilde, olanlardan sonra eve ulaşmayı hedefliyordu. Ares’ i en son depodan yanlarından bir hışımla ayrıldığından bu yana kimse görmemişti ve kimse de irtibata geçememişti.

Anıl bu yüzden kendini sorumlu tutuyor ve kardeşlerinin yüzüne bakamıyordu. Malikâneye ulaşan erkekler bir umut Ares’ in arabasını burada göreceklerini düşünmüş olsa da, boş park yeri onları hayal kırıklığına uğratmıştı. Her olan şeyde kendini toplantı odasına kapatan Ares, başka nereye gitmiş olabilirdi ki?

Anıl kendini yaptığı şeyden affetmese de, daha çok Ares’ in onu affetmeyeceği düşüncesine yanıyordu. Daha önce Ares ile hiç böyle bir şey için karşı karşıya gelmemişlerdi. Ares ne hissetmiş ve ne düşünüyor olduğunu ufacık bile tahmin edemiyor olmak onları korkutuyordu.

Egemen tüm kardeşlerini uzun uzun tembihlemiş ve yaşananların hiçbiri kızlara belli edilmeyecekti. Zile uzanan Cenk’ in ardından onları kapıda güler yüzü ile karşılayan Nilay olmuştu. Her şey yolunda pozu vermek zorundalardı ama kimse rolünü hakkı ile yerine getiremiyordu.

İçeri adımını atar atmaz, merdivenlere yöneldi Anıl. Aceleci adımları ile merdivenlerden koşar gibi çıkıyordu. İçi içini kemiriyor ve elinden bir şey gelmiyor oluşu ona hasar veriyordu.

“Anıl!” ona arkasından seslenen Egemen’ i, o an Anıl duymamıştı bile. Kardeşler öylece onun arkasından bakıyordu.

“Biraz yalnız kalsın Egemen, eminim içi içini yiyordur” Can’ ın sözlerini başı ile onayladı Can. Sanki bir yas havası vardı etrafta. Kızlar kapıda gördükleri sevgililerinden bir şey olduğunu sezseler de, bunu sormak gibi bir düşünceleri yoktu.

 Beren’ in Ares’ in gelmiş olmasını umut dolu gözler ile bekliyor olmasını gören erkekler, olanların daha da acı verdiğini ve bu işin birçok şeyi etkileyeceği hissine kapılmalarına neden olmuştu. Salona ilerlediklerinde sanki bir yemin vardı üzerilerinde.

Konuşmak, başını kaldırmak ve diğerleri ile göz göze gelmemek için yemin etmiş gibi ilerliyorlardı salona doğru. Ares’ in bu ortamda olması ve her şeyin değişmeden devam etmesi daha düne kadar normalken, şimdi nedensizce uzak görünüyordu.

Ares’ in dünyasında yalnızca iki mekân vardı. Tabii iş seyahati için birkaç kez başka şehirlere veya yurt dışına çıkması gerekmişti ancak bunlarda bir ya da iki gün ile sınırlıydı. Onun kullandığı yerler şirket ve malikâneydi. Ama arayıp sorduklarında olmadığını söylemişlerdi. Şimdi ise evde de yoktu.

_

Odaya kaçar gibi çıkan sevgilisinin halini fark eden Selin, peşinden gidip, onun neyi olduğunu öğrenmek için hayli meraklanmıştı.

“Anıl, neyin var sevgilim” birlikte paylaştıkları yatakta oturmuş ve ağlaması an meselesi gibi bir ifadeye sahip olan sevgilisinin yanına oturdu Selin. Onun enerjik ve yerinde durmayan halinin yanında şuan ki hali arasında koca koca dağlar vardı sanki. Bu yüzden endişelenmeden edemedi.

“Vuruldum, hem de bir polis tarafından” sözlerini anlamaya çalıştığı sıra rahatça söylemesinin yanında, vurulmuş bir adamın şuan böyle karşısında oluşunu garipsemişti.

“Nasıl, neyi-“ endişe ve korkuyla doldu gözleri. Vurulmak, hem de sevgilisi parça parça beynine işliyor gibiydi.

“Önemsiz bir şey, ufak bir sıyrık sadece bir şeyim yok. Mesele bu değil zaten” gözlerine bakan sevgilisinden gözlerini ayırdığında, odanın zeminini süsleyen halının üzerine kaydı. Desenini incelemiyor sadece boş boş bakıyordu Anıl. Onu yapabilecek kadar kendinde değildi aklı.

“Ne peki?” ellerini kavrayıp, haline baktığı sevgilisinin bu denli üzgün haline yabancıydı Selin. Onun yanında olduğunu hissettirmek ve bedenini sarıp sarmalayan gris sis bulutundan kurtarmak istiyordu.

“Polisler depoya baskın yaptı. Ares ve Mehmet amca o an şirketteydi. Kurşunlardan biri omzumu sıyırdı sadece. Ares geldiğinde, beni vuran adamı vurmamı istedi. Sadece benden onu aynı şekilde yaralamamı istedi. Ama yapamadım. Adamın parmağındaki yüzüğünü gördüğümde, tetiği çekemedim” ses tonu bile bu durumun onu ne kadar etkilediğini sevgilisine kanıtlar gibiydi.

Onun ellerini sıkı sıkıya tutuyordu Selin. Gözleri ile her hareketini, her mimiğini takip ediyordu. Onun içine düştüğü durumun farkına varıyor ve içinde verdiği savaşa tanık olarak bakıyordu.

“Yapmalıydım Selin, sırf Ares emretti diye o adamı vurmalıydım. Ben yapmadığım da ne hissetti kendini kim bilir? Belki korkaklık, belki aptallık bu yaptığım. Ares bunu asla unutmayacak” kendini sevgilisinin kolları arasında bıraktı Anıl. Onun bedenine sıkıca sarılmak, biraz olsun rahata kavuşmak istedi.

“Bunları bana anlatmamalısın Anıl” Ares’ in koyduğu kurallardan birini sevgilisine hatırlattı Selin.

“Bunları sana anlatmazsam asla rahatlayamam sevgilim. Sen benim; arkadaşım, sırdaşım, her şeyimsin. Seninle bunları konuşmak, kollarında olmak bile rahatlatıyor. O adamı vurabilirdim ben Selin. Bana verdiği zarardan daha az zarar vererek bile o adamı yaralayabilirdim. Ama yapmadım, yapamadım. Kardeşimin sözünü yere düşürdüm”

“Sakin ol, sevgilim. Ares elbette seni affedecek ama bunun için biraz zamana ihtiyacımız var. Onun bize ne kadar değer verdiğini, bizim için ne kadar uğraştığını biliyorsun. Bu yaptığın şey keşke yaşanmamış olsaydı. Ama maalesef olmuş artık. Şimdi sadece her şeyin biraz sakinleşmesini beklemeliyiz” Selin bunları dile getirirken, amacı sevgilisini biraz olsun rahatlatmaktı. Zira kendi de sözlerinden şüphe ediyor ve öyle olması için diliyordu.

_

Ares depodan ayrıldığından bu yana kaç kez şehri kez tavaf etmişti, saymadı. Güneşin gökyüzünü süslediği bir zamandan ta ki, aydın en ışıltılı zamanına kadar ayağını bir türlü gazdan çekmeden ilerlemişti. Bu durumu yaşayacağı hiç aklına gelmemişti. Bir gün bir nedenden ötürü kardeşlerinden birinin ona bunu yaşatacağını hiç düşünmemişti.

Onu ele alan birden çok duygu varken, kendini en çok belli eden hayal kırıklığıydı. Ares, Anıl’ a fazlası ile kırılmış ve bunu şuan için hazmedemiyordu. Açıkçası Anıl’ ın bu yaptığını da anlayamıyordu? Onun tereddüt eden ellerini, korku ile bakan gözlerini ve kulaklarında yankılanan yapamam sözü yankılanıyordu.

Daha önce böyle bir şey yaşamamıştı. Belki de bu kadar etkilenmiş olması bundan kaynaklıydı. Ya da sadece kardeşine yapılan şeyin hesabını sormak istediği vakit bunu yapmayan kardeşine kızıyordu. Ailesine el uzatan biri varken, kardeşi neden tereddüt ediyordu?

Uzun uzundıya geçen araba yolculuğu sonunda bir varış yeri seçmişti kendine. Ares Beren’ in anne ve babasının mezarının bulunduğu kabristana gelmişti. Onun gideceği, ya da gitmek isteyeceği başka bir yeri yoktu. Dünya kendi halinde dönüyordu. Ama Ares onun içinde de kendi ayrı bir dünya kurmuş ve onu kendi elleri ile çeviriyordu.

Ares nefes alırken, yemek yerken, uyku ilaçlarının yardımı ile bile olsa uyurken, bile yaşamıyordu. O hayatta olduğu halde yaşamıyordu. O sadece hayattaydı o kadar. Kendi ait olan dünyanın dışında kalanlar ile ilgilenmiyorken, o şuan da kendi dünyasına gitmek istemiyordu.

“Karşınıza böyle bir adam olarak durmak benim için onur kırıcı ama maalesef ki kızınızı seven ve onun de sevdiği, şuan karşınızda gördünüz bu lanet herif” sevgilisinin anne ve babasının mezar taşlarına bakıyordu Ares. Yine böyle bir gece ancak başka bir yaşamda olmayı diledi o an. Beren gibi birinin sevgisini tamamen hak eden bir adam olarak, onun anne ve babasının mezar taşlarına bakmak istedi.

“Eğer onun yanında olmam sizi rahatsız ediyor ve bizi onaylamıyorsanız, son derece haklısınız. Ben etrafına bela saçan lanetli biriyim. Annemin hayatını dahi etkileyen bendim. O adamdan çocuk doğurmamış olsaydı, belki onu Karal ailesine bağlayan hiçbir neden olamazdı” bacakları bedenini taşımak istemediğinden sevgilisinin annesinin mezar taşının üzerine oturmuş ve onlarla dertleşmeye devam etmişti.

Etraf sessiz ve insanı ürpermesine yetecek ıssızdı. Ares nedensizce buradan korkmuyordu. Oturuyor ve karanlığa meydan okuyan gecenin incisi diye bilinen ayın yüzüne bakıyordu. O da kendi gibiydi. Yalnız ama gösterişli, herkes ona bakıyor, herkes onu biliyor ama kimse ona ulaşmadığı gibi ona derdini de sormuyordu.

Hâlbuki bu inci gibi parlayan ayın yanında olan bir dolu yıldızı vardı. Karanlık gökyüzünü süsleyen ay ve yıldızlar yan yana olduğunda ilk önce hangisinin güzelliğine bakıyordu insanoğlu?

“Annem benim kocaman ailemdi. O olmadan nasıl devam ederdi hayatım, düşünemez, düşüncesine bile oturur ağlardım. Güçsüz ve çelimsiz bir çocuktum ben. Onu benden aldıkları zaman koruyamadığım gibi karşı bile koyamamıştım. Tek varlığım olan annemin yok olduğuna gözlerimle şahit oldum”

Ay ve yıldız yan yana olduğunda, ilk kime bakmak isterse, ona bakar insanoğlu. Ama karanlık gökyüzüne baktığında ayın görüşünü merak etmeden de edemez. Aya baktıktan sonra görür yıldızında oralarda olduğunu. Ares şuan gözlerinin önündeki ay gibiydi. Onu herkes görüyordu ama içinde yaşadığı şeylerden herkes bir haberdi.

 “Bana bahşedilen ailemi korumak için yemin ettim. Artık güçlüydüm. Çelimsiz, tecrübesiz bir çocuk değildim. Artık aileme zarar vermek için her ele karşı bir kalkan sağlamlığında, karşı durabilirdim” yüzünde acı bir gülümseme belirdi Ares’ in. Yaptığının işe yarayıp, yaramadığını sorguluyordu.

“Onları kendi kurduğum dünyada yaşamaya belki mahkûm ettim. Her adımlarını takip ettim, yanlarında olmadığım her anın dakika raporunu istedim. Koşulsuz şartsız yanımda olan bu insanları aldıkları bu karardan caydırmamak için elimden gelen tüm gayreti gösterdim” gözleri yerdeki irili ufaklı taşlara kaydı. Öne doğru eğilmiş ve ellerini birleştirmişti.

Bu soğuk havanın ortasında kalan savunmasız bedeni soğuğu hissederek titriyor ama gram umursamıyordu. Ağzından çıkan beyaz buhara tanık oluyor, gözleri onlara kaydığında, havada aldıkları şekillere bakıyordu. İçini acıyor kavruluyordu Ares’ in, dünyada tek sığındığı ailesiyken, şuan oraya bile gitmek istemiyordu.

“Ben kardeşlerimi yine koruyamadım. Sanki yaptığım bunca şey hiçbir işe yaramıyor. Belki benimle hiç karşılaşmamış olsalar, yaşamları çok daha iyi ilerleyecekti. Belki onların hayatını böyle köşe sıkıştıran ben ve benim korkularım” ellerinden biri alnına gitti. Sanki kaşınan bir yer gibi usul usul hareket ediyordu. Sahi gerçekten yalnızca ayın aydınlattığı bu kabristanın ortasında kalmış olan bu beden, neden bir gram bile korku hissetmiyordu?

“Ben bugün o polis memurunu, sırt Anıl’ a verdiği zarardan ötürü öldürebilirdim bile ama onlar da bunu yapabilir mi? Ya ben bugün o adamı öldürdüğümde, bugün tetiği çekemeyen Anıl ya da diğerlerinin bana bakışları nasıl olurdu? Her şey üstün olan ailemin bana olan bakışları değişse, bundan sonra hayatım nasıl bir yol izlerdi?”

Malikânede o sıralar yemek masası yavaş yavaş kurulmaya başlamıştı. Kızlar masayı kurarken, bilerek oyalanır gibiydi. Ares henüz eve gelmemişti ve bu yüzden aceleye de gerek duymadılar. Selin ve Anıl henüz odalarından ayrılmamıştı.

Beren bileğinden dolayı erkekler ile birlikte salonda, masanın kuruluşunu izliyordu. Ares erkekler ile gelmemişti. Gecikeceğine dair bir haber, bir mesaj da yoktu. İçine yine o sancılandıran kuşku düşmüştü.

“Egemen” Beren’ in sesini duyan erkeklerin hepsinin adı çağırıyormucasına baktılar ona. Her birini onun ne soracağını biliyor ve bundan dolayı büyük bir kaygı yanıyorlardı.

“Efendim” gelecek olanı bile bile baktı, genç kızın gözlerine.

“Ben Ares’ e birkaç saattir ulaşamıyorum. Bu saat oldu hala gelmedi. Acaba şirkette bir sorun mu çıktı?”korkuyla sorduğu sıra terslenmenin endişesini taşıyordu. Ama Ares’ in neden gelmediğine dair olan korkusu fazlası ile ağır basıyordu.

“Bir sorun yok. Acil bir işi çıktığından dolayı gecikecek biraz. Telefonunda şarjı bitmiştir. O yüzden ulaşamamışsındır” yalan söylüyor olmanın rahatsızlığı içindeyken, bunu asla yüzünden anlayamazdınız. Gözlerini kaçırıyordu ama Beren fark etmedi. Tüm endişesi ile sevgilisini merak edip, gözleri yolda kalan bu genç kızı kandırmaktan ötürü hayıflandı. Ama gerçeği de söylemezdi.

Acil bir dedikleri andan itibaren gerisini dinlemedi Beren. Depo dedi içinden, Ares yine mi oraya gitmişti. Neden gelmemiş olsun ki başka türlü, bu saate kadar Ares’ in dışarıda, kardeşlerinin burada olduğu ne işi olabilirdi?

“İnan bana Beren, kesinlikle düşündüğün gibi değil. Bunu için sana yemin dahi yemiz edebilirim” Can, onun gözlerine inan perdeyi izliyor ve içine düştüğü durumun farkındaydı. Kim olsa aklına aynı şey gelirdi. Bunu anlamamak için aptal olmak lazımdı.

“Öyleyse nerede, söyleyin lütfen. Neden hala dışarıda?” onun ses tonunu duyan herkes, onun şuan karşısındaki bu adamlara, yalvararak sevgilisinin yerini öğrenmek istediğini, anlayabilirdi.

“Benim yüzümden” gelen sesi tanıyorlardı ve herkes aynı anda kapıya döndü. Anıl, öylece kapıda dururken, gözleri Beren’ in üzerindeydi. Yaptığının hatasını vicdanı ile çeken Anıl, Beren’ in içinde olduğu endişe yüzünden gözyaşlarını serbest bırakmak üzereydi. Zira aynı endişe onda ve diğerlerinde de vardı.

“Benim yüzümden gelmeyecek. Beni asla affetmeyecek. Ares eve benim yaptığım salaklık yüzünden gelmiyor”Anıl’ ın bu sözlerinin ardından hışımla ayağa kalktı Egemen.

“Anıl, sus artık!” dişlerinin arasından söylediğinde, gözlerinde de öfke vardı. Ancak başka bir ses ile birkaç öfkeli göz de ona dönmüştü.

“Bunun farkında olman gayet güzel bir gelişme” Cenk bu durumun tamamen Anıl’dan kaynaklı olduğunu bilirken, içinde tutmak istemeyenlerdendi.

“Cenk!” bir uyarı niteliğinde seslendi Mert, kardeşine. Tüm bunlara bir anlama yüklemeye çalışan Beren, ne yazık ki yapamıyordu. ‘Beni asla affetmeyecek. Benim yaptığım salaklık yüzünden gelmiyor’ bu sözlerin ne demek olduğunu dahi anlayamıyordu o an.

“Ben aptallık etmeseydim böyle olmazdı. Eğer hiç düşünmeden o tetiği çekseydim... O adamı yaralamı mı istedi. Hâlbuki öldürmemi bile istese neden tereddüt ettim ki?” Egemen onun yanına varana kadar sözlerine devam eden Anıl, ne konuştuğuna ve kimin duyduğuna dikkat etmiyordu. İçini yoran, canını yakan her ne varsa diline geliyor ve o olduğu gibi dışarı salıveriyordu.

“Sana sus dedim Anıl. Çık şu salondan” yanına ulaşan Egemen, iri elleri ile onu kolundan yakalayıp, apartopar salondan dışarı çıkarmıştı. Öfkeli gözleri ile baktı kardeşinin gözlerine. Onun olanlar için ne kadar pişman olduğunu görse de, öfkesi sönmedi. Boşboğazlığı meslek edinmiş olan kardeşine oldukça kızgındı.

“Artık o çeneni kapalı tut Anıl. Beren’ in de seni duyduğunun farkında değil misin?” kolunu hızla geri bıraktığında, ses tonu kızların duyma ihtimaline karşılık olarak oldukça alçaktı.

“Korkuyorum Egemen, bunca saat gelmedi. Bu sessizlik korkutuyor beni” gözleri dolduğunda bu sadece yaptığı şeyin ne ile sonuçlanacağını bilememesinin korkusundandı. Belirsizlik daha da endişelendiriyor ve sanki hiç düzelmeyecek hissi ile boğuyordu.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...