Sabah güneşin doğumunun ardından ilk uyanan Ares
olmuştu. Gözleri aralandığında, kendine gelmeyi beklediğinde, yanında uyuyan
bedeni buldu gözleri. Olanların ardından ilk kez uyumasını kolaylaştıracak
herhangi bir ilaç kullanmadan uyumayı başarmıştı.
Bu uykuyu bile yanında mışıl mışıl uyuyan bedene
borçluydu Ares. Gözlerini aralayıp, yüzünde beliren gülümsemeyi ve güne iyi
başlamasının tek nedeni yanında uyuyan güzeller güzeli sevgilisindendi.
Hayatının nasıl ilerlediğini düşündüğünde, böyle zamanların da hayatında yer
bulacağı hiç ama hiç akılına gelmeyecek şeylerdi.
Hiç aklında gelebilir miydi ki; hayatta olup, nefes
olmanın bir gün onu rahatsız etmeyeceği? Birinin tek bir sözü ile her şeyi
geride bırakmaya razı geleceği aklının köşesinden bile geçebilir miydi? Aldığı
nefes bile rahatlatıyordu onu. Kalbinin ritminin bozulması bu yanında uyuyan
bedenden kaynaklansa da bundan nasıl rahatsız olabilirdi?
Beren yavaşça kıpırdanıp, gözlerini araladığında,
onun bu tatlı hallerine şahit olduğu için kendini şanslı saydı Ares. Beren daha
önce Ares’ in yüzünde böyle bir gülümsemeye hiç şahit olmamışken, manzaranın
tadını çıkarmıştı.
“Günaydın güzelim” uykulu sesi pürüzlü çıkarken, bu
sesin onun için ne kadar kıymetli olduğunu düşündü Beren.
“Günaydın. Gece rahat uyuyabildin mi?” Beren’ in
sorusunun ardında mümkünmüş gibi Ares’ in gülümsemesi daha da geniş bir hal
aldı. Beren sorma nedeni uyuduğunu görse de, bunu kısa olmamış olmasını
dilediği içindi.
“Daha önce hiç olmadığı kadar hem de”
“İşe yaradı yani, buna çok sevindim işte” çocuk
sevinci ile gülümsedi ona. Sanki kahvaltıdan sonra parka gideceğini duyan bir
kız çocuğuydu o an.
“Evet, güzelim, benim gibi bir adamı; ninni ile
uyutmayı başardın” utanmasa ellerini çırpıp, yatağın üzerinde deli gibi zıplayabilirdi o an. Güzel yüzünde, duyduğu sözler ile güller açmıştı. Biraz
daha sokuldu Beren, sevgilisinin huzur dolu kollarının arasına. İnsanoğlu her
güzel dakikasının ardından mutlaka başına gelecek herhangi kötü bir olayı
beklerdi. Beren’ de şu anda o mutlak yaşanacak olan kötü anın biraz daha geç
gelmesini diliyordu.
“Beren”
“Efendim”
“Ben istiyorum ki, artık her sabaha böyle birlikte
uyanalım” bu sözlerin anlamını düşündüğünde, gerçekten bunu hangi anlamda
söylediğini anlayamamıştı. Onun anlamaya çalışan ifadesini fark eden Ares,
sözleri yineledi.
“Bana hep bu kadar yakın ol, güne huzur içinde
birlikte başlayalım güzelim. Bu odayı birlikte paylaşalım” Ares’ in eli
sevgilisinin yanağını usulca severken, Beren elinin altında kedi gibi
mayışmıştı.
“Ben-“ yaşadığı birçok güzel ve kıymetli anlar
biriktiren Beren, sözlerini devam ettirmekte artık zorlanır hale gelmişti.
Şaşkınlık ele alasa da bedenini, içinde sevinç çığlıkları kopuyordu.
“Eğer istemezs-”
“Hayır, elbette bunu çok isterim. Öyle ki şuanda
mutluluktan ağlayabilirim” gerçekten o sıra gözlerine biriken yaşlar fark
edilmeyecek gibi değildi.
“Bizim bu tür şeyler için zamana ihtiyacımızın
olduğunu düşünmüştüm. Şu an ki sözlerin ise bunun aslında bu kadar kolay
olduğunu gösteriyor. Bu sözlerin beni fazlası ile memnun etti. Seninle h er
sabaha böyle huzurla uyanmak, bir duaya âmin demek gibi sevgilim” onun sözleri
ile şaşırma sırası bu sefer Ares’indi.
Onun birkaç santimlik mesafe uzaklığında olan
yüzünü avuçları arasına alıp, dudaklarına sevgi dolu bir öpücük bıraktı.
“Beni sevmekten sakın vazgeçme güzelim” sevgilisinin başı göğüsüne yaslandığında, onu kolları arasında iyice sardı Ares.
“Her ne olursa olsun gitmeme izin verme Ares,
senden başka gideceğim hiçbir yerim yok” en az sevgilisi kadar sıkı bir sarılma
ile karşılık verdi Beren, sevgilisine.
Diğerlerinin uyandığını bildiren kapı sesleri çift
kulaklarına kadar ulaşıyordu. Bir süre daha yatakta oyalanan çift, artık
hazırlanmaları gerektiğinden yataktan ayrılmak durumda kalmıştı.
“Ben duşa giriyorum. Oda taşıma işini kahvaltıdan
sonra yapalım, olur mu?” dolabına doğru ilerleyen Ares, söylediğinde Beren’ de
yatakta oturuyordu.
“Elbette olur ama bugün benim birkaç saatlik dersim
var. Oda işini hallettikten sonra çıksam sorun olur mu?” onunla göz göze geldi
Beren.
“Tamam, pekâlâ. Seni ben bırakırım”
“Hiç gerek yok. Be-“ onun sözlerinin devamını
dinlemek istemeyen Ares onun sözünü kesmişti.
“Seni ben bırakacağım güzelim” günün birkaç saatini
güzel sevgilisine ayırmak istemesi onun en doğal hakkı değil miydi? Yanına
yaklaştığı sevgilisinin alnına öpücük bıraktı.
“Tamam, o
halde ben odama gidip, hazırlanayım” onun bunu söylediği sıra Ares’ de yeniden
dolabına ilerleyip, onu başı ile onaylamıştı. Daha sonra sevgilisinin odasından
ayrılan Beren, kendi odasına geçti.
Bir hayalin gerçekleşmesinin de ötesinde bir olaydı
onun bedenini sarıp, sarmalayan. Birkaç önceye kadar bu insanlara korku salan
adamın sevgisine karşılık bile vermeyeceğinin imkânsızlığına yanarken, şimdi
rüyalar âleminde yaşayan bir Leyla’ idi.
Kalbinin atış sesinde bile huzur kovalayan,
yüzündeki paha biçilemez gülüşlerin sebebi olan Ares ile geceleri nefeslerini
dinleyerek, onun kolları arasında hayallerinin ötesinde anlar yaşayacaktı.
Birlikte uyup, birlikte uyanacakları. Geceleri son göreceği ve sabahları ilk
karşılaşacağı yüz sevgilisinin yüzü olacaktı.
Anne ve
babasının arasında olan ilişkinin ne kadar sağlam ve güçlü olduğunu bilen Beren,
her daim hayatında böyle bir ilişki olmasını arzulamıştı. Sevgi ve saygıyla
yıllarını geçirmiş olan ailesine her zaman gıpta eden Beren, ileride böyle bir
yuvanın hayalini içinde saklamıştı.
Şimdi ise bu hayali yaşadığını düşünüyor ve bu
yüzden Ares’ e her geçen gün daha çok bağlanıyordu. Onu kaybetmekten korkarken,
yan yana geçirdikleri her anı özel ve değerli adlediyordu. Sevildiğini
hissediyor ve daha çok seviyordu. Kendi kaybetmekten korkarken, onunda bu
korkuyla yaşadığını hissediyordu.
Duştan çıkıp, banyoda hazırlandıktan sonra artık
odasına geçmişti. Gerekli olan ders notlarının içinde bulunduğu çantasını alıp,
eline geçen telefonun da cebine sıkıştırarak odadan ayrılmıştı. Merdivenler
aşağı inen adımları aceleciyken, o an bir anda sendeleyip, düşebilme iihtimali
hiç gelmemişti.
Büyük bir gürültü ile merdivenlerin sonuna birkaç
basamak varken, popo üstü kendini yerde buldu Beren. Düşmesinin sarsıntısı
bedenini ele geçirirken eli de acıyan bileğinin üzerine gitti. Gürültüyü duyan
aile bireyleri hızla merdivenlerin yanına ulaşmıştı.
“Beren, iyi misin?” koşar adım yanına ulaşan kızlar
korku dolu gözlerle ona bakıyordu. O sıra odasından çıkan Ares’ de çıkan
gürültüyü duymuş ve sebebini bulmak için acele ediyordu. Merdivenleri
yarıladığında böyle bir görüntü ile karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordu.
Adımları daha da hızlanarak, acı çeken sevgilisinin yanına ulaştı.
“Beren, bir şeyin var mı, neren acıyor?” gözleri
dolu dolu bakan sevgilisine kıyamadığından telaşa düşmüştü Ares.
“Birden dengemi kaybettim. İyiyim, sadece bileğim
biraz acıyor” eli hala bileğinin üzerindeydi. Sızı yavaşça o an kırılıp,
kırılmadığı için endişe bile hissetti. Kendi şuan bu durumda olmaktan ötürü
kötü hissetti, küçük bir çocuk gibi yere düşmüş olmasını kendinin dikkatsizliğinden
bilip, hayıflandı. Nilay onun yanına çökmüş ve pantolon paçasını katlayıp,
herhangi bir olup, olmadığına baktı.
“Görünürde bir problem yok gibi ama yine de bir
doktorun muayene etmesi daha iyi olur” onun sözlerini diğerleri de onaylarken,
Beren itiraz etmek üzere aralamıştı dudaklarını.
“Gerek yo-“ ancak o an sevgilisi, onun sözünü
dinlemek yerine çoktan kucağını almak için harekete geçmişti. Selin onların
üşüme ihtimaline karşı, portmantodan paltolarını alıp, arabalarına kadar
götürmüştü. Çağla ise kucağında Beren’ i taşıyan Ares’ e, tüm kapıları açarak,
ilerlemesine yardımda bulunmuştu.
Arabaya ulaşan çift daha sonra Ares’ in, Beren’ i
arabaya dikkatlice bırakmasının ardından hastaneye gitmek üzere yola
koyulmuştu.
“Çok ağrın var mı?” sorduğu sıra gözleri saniyeler
süresince yoldan ayrılıp sevgilisinin acı ile kaplı olan güzel yüzünü
buluyordu. Düşmüş olan kendisi değildi ama acıyı sanki kendi bedeninde
hissediyor ve bu onun en derinlerine kadar işliyordu.
“Biraz var ama kısa sürede geçer. Aslında doktora
gitmeye hiç gerek yoktu” sızısı git gide artan bacağını görmezden gelerek
söylüyordu o an Beren.
“Eğer gitmezsek içim rahat etmez güzelim. Hem
gittiğimizde doktor ağrını hafifletecek bir şeyler verir” ona ne söylerse
söylesin vazgeçiremeyeceğine kanaat gelen Beren, sessiz kalmayı seçmişti. Hem
gerçekten ağrısı yeterince varken, bunun biraz olsun dinmesi onun da istediği
bir şeydi.
Yanında acı çeken Beren’ in varlığını sevmemişti
Ares. Hele de elinden bi şey gelmiyor oluşu onu hayli rahatsız ediyordu.
Arabasının sürati her zamankinden daha hızlıydı. Gözleri sürekli yoldan
ayrılıyor ve sevgilisini buluyordu. Bir an evvel hastaneye ulaşmak ve onun
acısını hafifletmek istiyordu Ares.
Nihayet hastane tabelası gördüğünde biraz daha
hızlanıp, uygun bir park yeri bulmuştu. Arabadan indiğinde sevgilisinin olduğu
tarafa ilerleyip, onu yeniden kucağına almak istedi Ares. Bunun için hamle
yaptığında, Beren ona bu kez engel olmuştu.
“Beren ne yapıyorsun?” alnı kırışarak sordu Ares.
“O kadar kötü değil Ares, yürüyebilirim” ama bunu
kabul etmeye Ares’ in hiç niyeti yoktu. Onun sözlerinin ardından sevgilisini
kucağına almıştı çoktan.
“Belini inciteceksin Ares, neden yürümeme izin
vermiyorsun?” sızlanan haline gülümseyen Ares, onun düşmemek için kolu boynuna
doladığı hissetti.
“Senden daha ağır kuşlar biliyorum” onun yüzüne
baktığında, nedensizce bir keyif gördü.
“Bu de ne demek şimdi?” hayli merak etmişti. Onu
böyle keyiflendiren şeyi merak etmişti.
“Bazı kuşlardan daha hafifsin demek” eğlenen bir
ifade ile söyleyen sevgilisinin, sözlerini o an anlayamayan Beren alay ettiğini
anlaması biraz zamanını almıştı. Ondan ağır olan tek kuş deve kuşu olabilirdi.
O an kınayan bir ifade ile baktı sevgilisinin yüzüne ama yine Ares’ in ifadesi
bozulmamıştı.
Hastaneye girdiklerinde, müaat olan bir odaya
geçmişti çift. Kısa bir süre beklemiş olsalar da nihayet odanın kapısı aralanmış
ve içeri bir doktor girmişti. Ares’ in ona dönen gözleri, karşısında bu kadar
iyi görünümlü bir doktor görmeyi beklememişti. Koca hastanede başka doktor
kalmamış gibi bu mankenden bozma doktor karşılarına dikilmişti.
“Merhaba, şikâyetiniz nedir?” Beren ağzını açmak
üzereyken, Ares buna fırsat vermeden konuşmaya başlamıştı. Yirmili yaşlarının
sonlarında olan doktor bey son derece etkileyici biriydi. Kesinlik kazanan bir
şey varsa, o da; birçok kişinin sırf onu görmek için hasta numarası yapıp,
pekçok kez muayene gelmesiydi.
İyi bir vücuda sahip olan doktor bey, üzerindeki
doktor formasının onun üzerinde bile havası başkaydı. Nedensizce öfkeyle
bakıyordu adama Ares, ifadesi ile de bunu saklama çabası yoktu.
“Sevgilim merdivenlerden düştü ve ayak bileğinde
bir hasar var sanırım” kelimeleri bile kızgın bir adama aitti. Gözleri doktorun
üzerinde gezinirken, gerginliği daha da artıyordu.
“Anladım,
bir bakayım” doktor bey Beren’ in yanına yaklaşıp, bileğini rahat görebilmek
adına, pantolon paçasını katlamasını ve ayakkabısını çıkarmasını istemişti.
“İsmini söyler misin?” Beren’ e soran doktorun bu
sorusu üzerine Ares, az daha boş bulup nedenini soracaktı.
“Beren” ona adını söylediği sıra sevgilisinin ne
halde olduğunu görmeyen Beren, kendi bileğinin acısının derdine düşmüştü.
“Pekâlâ, Beren. Ayağını oynattığım zaman bana
acıyıp, acımadığını söyler misin?” Beren onu başı ile onaylamıştı. Onları bu
mesafeden izlemekten rahatsız olan Ares birkaç daha yaklaşmıştı. Şuan kendini
hiçte iyi hissetmezken, öylece kaşlarını çatarak karşısındakileri izliyordu.
“Bu şekilde acıyor mu?” dediğinde doktor
sevgilisinin ayağını yavaşça tutup, sağa oynatmıştı.
“Ah! Evet, biraz”
“Peki, şimdi” bu kez bileğini sola eğmiş ve Beren’
in yüzüne gözlerini çevirmişti.
“Çok değil”
“Ya böyle”
“Biraz” artık buna daha fazla katlanamıyordu Ares.
Yerinde duramıyor ve sağa sola birkaç adım atıp, gözleri yine onları buluyordu.
Bu doktorun sevgilisine dokunuyor oluşunu nedensizce onu etkilese de, normal
davranmaya çalışıyordu.
Daha önce böyle bir duygu onun bedeninde hiç
bulunmamıştı. Ares derinden sevdiği bir insanı kıskanmanın ne demek olduğunu
bilmiyordu. Tanımadığı ve adı koyamadığı bu duygu ona fazlası ile uzakken, bir
de buna karşı koymaya çalışıyordu.
“Acemi olduğunuz için nesi olduğunu
anlayamıyorsunuz sanırım. Daha kıdemli bir doktoru çağırmalısınız” söylediği bu
sözler ile onun egosunu zedelemek ümidindeydi. Karşısında kasım kasım kasılan
bu doktorun dumura uğramış ifadesini görmek istiyordu.
“Üzgünüm ama tamamen emin olmadan herhangi bir şey
söylemem söz konusu değil beyefendi” dişlerini sıktığında, yumrukları da aynı
zaman zamanda kapanmıştı. Doktorun yüzüne geçirmemek için ise bir hayli çaba
sarf ediyordu.
“Anladığım kadarı ile ciddi bir durum yok. Sadece
ufak bir burkulma. Her gün düzenli olarak sarıp, üzerine basmamaya özen
gösterin. Birkaç gün içerisinde pek bir şeyiniz kalmayacaktır” Beren’ e
döndüğünde, durumu açıkladı doktor. Onun yanından ayrıldığında, kısa süre sonra
yeniden yanına, elinde sargı bandajı ile döndü. Sıkı bir şekilde sardığı bileği
yatağa bıraktığında, doğrulup yeniden Beren’ e baktı.
“Eve gittiğin zaman üzerine birkaç saat buz koymayı
ihmal etme. Hem şişmesini, hem de
sızısını azaltır”
“Anladım,
teşekkür ederim” Beren konuşurken, onu dikkatle muayene etmiş ve onun kibarca
ilgilenmiş olan doktora nezaketen gülümsemişti. Artık Ares, daha fazla bu
sahneye maruz kalmak istemiyordu.
“Rica ederim geçmiş olsun” arkasını dönüp, Beren’
in yanından ayrılmak üzere olan doktor, o an Ares ile burun buruna geldi.
Gözlerine ilişen ifade apaçık ortadayken, öfkesinin nedenini anlayamadı
doktor. Yutkunmadan edemedi doktor bey.
Ares Karal’ ı her insan adı ile tanıyordu sadece.
Doktor bey şuan bakışlarından dahi rahatsız olduğu bu adamın adını duyduğunda,
az önce ona diklendiği için kendini en yakın yerden aşağıya atabilirdi.
Kısa süren bir bakışmanın ardından doktor nihayet
kenara çekilmeyi akıl edebilmişti. Beren’ in ağrılarına iyi gelebilecek birkaç
ilacın yazılı olduğu reçete ile tekrar döndüğünde, bunu Ares’ e uzatmıştı.
“Dediklerimi yapar ve bu ilacı kullanırsan dediğim
gibi kısa sürede normale dönersin. Tekrar geçmiş olsun” doktorun uzattığı
reçeteyi alan Ares daha sonra onun masasına döndüğünü görmüştü. Kendide
sevgilisinin yanına yaklaştı.
“Nasıl hissediyorsun, ağrın var mı?” elini
sevgilisinin yanağına dayadığı sıra doktora ola öfkesi ve bedeninin saran bu
şeyden henüz kurtulabilmiş değildi.
“Yok denebilecek kadar az” gözleri kapayıp,
sevgilisinin elinin altında mest olurken, konuşmak bile zor geldi o an.
“Güzel, öyleyse gidelim artık” onu kucağına almak
için hamle yapan Ares’ e Beren, yeniden engel oldu.
“İyiyim ben, sadece yürümeme yardım etsen?” bunu
istemese de başı ile onu onayladı Ares. Onun yürürken canının yandığının
farkındaydı. Ona yardım ettiğinde neredeyse kucağına almak üzereyken, yine de
onun yürüme isteğine karşı gelmekten kendini alıkoydu.
Çift birlikte hastaneden ayrıldıklarında,
arabalarına doğru ilerledi. Daha sonra ise Ares sevgilisini ön koltuğa
oturmasına yardım etti.
Arabaya ulaştıklarında Ares, Beren’i nazikçe ön
koltuğa oturmasını sağlamıştı.
“Ben eczaneye gidip ilaçları alacağım. Sen burada
bekle” sevgilisini başı ile onaylayan Beren, sesindeki tınının soğukluğunda
boğuluyordu. Onun gözden kayboluncaya kadar arkasından bakmıştı. Yüzündeki sert
ifade, sesinde ki o soğukluk; nedenini arasada, bir türlü bulamıyordu.
Belki bunca işinin gücünün arasında, bir de onunla
uğraştığı içindi. Belki burada olduğu için birçok işi aksamış ve bu yüzden
canını sıkılmıştı. Sabah güne gayet mutlu ve huzur içinde uyanmışken, şuan ki
halinden birçok anlam çıkarmıştı.
Dikkatsiz davrandığı için kendine kızdı Beren. Eğer
daha dikkatli davranmış olsaydı, düşmemiş olacaktı. Bu sayede Ares’ de onunla bunca vakit uğraşmak zorunda kalmayacaktı. Belki şuan yetişmesi gereken bir
toplantısı varken, onunla burada oyalanıyordu.
Aklı bir an olsun durmayan Beren, sürekli olarak
yeni bir ihtimal altından eziliyordu. Neden öfkeli ve neden bu kadar soğuk bir
ses tonu vardı. Ne olmuştu ki birden bire? Suçluluk duygusuna gerek var mıydı
ki, tüm bunlar için. Bedenini ele geçiren hüzün sevgilisini zor durumda
bıraktığını düşündüğü içindi.
Beren düşünce havuzunda ağır ağır boğulurken,
arabanın kilit sesinin ardından sevgilisi sürücü koltuğuna yerleşmişti. Elinde
ki ilaç paketini Beren’ in kucağına bıraktığında onun göz göze gelemedi Beren.
İçi içini yediği bir zamanda yanlış bir algıya
kapılmış olma ihtimaline tutundu. Belki de gerçekten yanlış düşünüyordu. Belki
bir sorun yoktu ortada. Ancak gözlerini sevgilisinin yüzüne çıkardığında asıl
yanıldığını o an anladı.
Yandan görüşünü ile çene hattının devam hareket ettiği gözlerinin önündeydi. Kaşları çatılmış ve sert bir ifade hâkimdi yüzüne.
Bunun başka nasıl bir açıklaması olabilirdi ki?
“Benimle uğraşmak zorunda kaldın. Belki şuan
şirkette olman ger-“ fısıltı gibi suçlu bir çocuğun sesini andıran sesini duydu
Ares onun. Gözleri anında ona döndüğünde, yolda giderken de, dikkatli olmaya
çalışıyordu.
“Neden böyle bir şey söylüyorsun?” alnı kırışmış ve
gözleri ara sıra sevgilisine dönüyor ve sözlerinin anlamını öğrenmeye
çalışıyordu.
“Dikkatsizce davrandım. Şuan önemli bir toplantın
bile olabilirken, benimle uğraşmak zorunda kalıyorsun” mahcubiyetinin farkındaydı
Ares ama nedenini anlayamadı. Onunla yaptığı bu konuşmanın daha sağlıklı bir
hal alması için arabayı sağa çekmek durumunda kalmıştı.
“Nasıl böyle bir düşünceye kapıldın Beren?” ifadesi
daha sert bir hal almışken, sözlerini onun hiçte hoşuna gitmemişti.
“Öfkelisin, sebebi ben miyim diye düşündüm. Özür
dilemem gerek senden” ses tonu daha da alçalırken, onun sözlerinden ötürü
öfkesi daha farklı bir yöne ilerlemişti.
“Sana daha önce de söyledim Beren, benden özür
dileme. Öfkemin nedenin bu olduğunu nasıl düşünebildin? Ben nasıl böyle
düşünmene sebep oldum?” öfkeden elleri hırsla direksiyona çarptı. Sevgilisinin
bu düşüncesi, onun kendini bir yabancı gibi hissetmesi kabul etmek istemediği
bir şeydi.
“Evet, haklısın öfkeliyim ama bunun sebebi
kesinlikle düşündüğün gibi değil” sözlerinin ardından derin bir nefes verdi
Ares, dışarıya doğru.
“Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Sanki baş edemeyeceğim bir sorun gibi bedenimde dolaşıp duruyor. Daha önce hiç kimseyi karşımdakine
gülümsediği için kıskanmamıştım” derin bir nefes daha verdi Ares. Sözlerini dikkatli
seçmeye çalışıyor ve sevgilisini incitmemek için uğraşıyordu.
“Kimsenin gözleri bana bakmadığı için kendimi kötü
hissetmemiştim. Öfkeliyim çünkü o doktor ile konuşman canımı yaktı. Ona
bakışın, gülüşün, öyle bir hale koydu ki beni, o doktoru paramparça etmek
istedim” gözleri sevgilisinin yüzünde gezinmeye başladı. İfadesi Beren’ in
içine işliyordu.
“Sanki sen ona gülümserken, seni benden alabilirdi.
Sanki benim sana baktığım gibi bakıyordu. Çaresiz hissettim Beren, onunla
gitmek isteyeceksin ve ben buna engel olamayacakmışım gibi. Ben bu yüzden
öfkeliyim güzelim. Yanlış düşünmene sebep olduğum için üzgünüm” bu sözleri
duyan bir sevgili neler hissetmeliydi?
Nasıl nefes almalı, nasıl gülümsemeli ve nasıl bakmalıydı,
sevgilisinin gözlerine? Midesinden yukarı doğru çıkan kıpırtı bedenini ele
geçirmişti. Bulutlar parmaklarının arasından geçiyor gibi, tenini seven ılık
bir rüzgâr esiyor gibiydi. Saçları usul usul rüzgâr ile dans ederken, yüzüne
çarpan ferah bir orman kokusu vardı sanki.
“Ayrıca nasıl bana zahmet verdiğine dair şeyler
düşünürsün? Sen bana yeni bir hayat bahşettin güzelim. Benim bu hayatım sana
adanmışken, sen bana nasıl zahmet vermiş olabilirsin?” insan nasıl mutlu
olabilirdi? Huzura dokunabilir mi ya da kollarının arasına sevinci alabilir
miydi? Tüm bunlar için gözyaşları süzüldü yanaklarından.
Kıskanmak sevgi fazlalığındanmış derler; bu ne
kutlu bir sevgi ki, sadece işini yapan bir doktoru bile kıskanmış olmak
onu bu hale getirmişti.
“Hem eğer bana zahmet vermek istemiyorsan,
gözyaşlarını akıtma ki, böylece bende onları silmek için zahmete girmiş
olmayayım”sevgilisinin yanağına dayadı Ares, elini. Onun yanaklarından
süzülen yaşları silmek için harekete geçti. Sevgilisinin birer inci tanesi
kadar eşsiz olan bu yaşlardan onu kurtarmıştı.
“Ben, senin böyle hissedeceğini düşünmemiştim.
Böyle düşünmene hiçbir sebep yok. O doktora karşı gösterdiğim tavır yalnızca
nezaketendi. Lütfen yanlış düşüncelere kapılma” nazik bir ses tonu ile konuşuyor
ve sevgilisini huzura erdiriyordu Beren.
Bir sevgili için bu denli kıskanılmak ne
kıymetliydi dünya üzerinde. Seni başka sözden, başka gözden, başka beden bu
denli kıskanan biri bir lutufa eş değer değil mi? Sevgi hisseden ve böylesine
hissettiren bir adama bağlanmak, tutunmak ve körü körüne âşık olmamak elde
miydi ki?
“Böyle düşünmeme sen sebep olmadın. Sadece o an ki
ortam beni fazla gerdi o kadar. Bu konuda senin yapabileceğin bir şey yoktu
güzelim” onun kucağında olan elini kavradı Ares.
“Bana insani duygular öğretiyorsun. Bununla baş
etmeyi öğrenmem için zamana ihtiyacım var. Ve seninde bu zaman zarfında, o
güzel gülümsemeni diğer tüm avcılar saklamalısın” elinin üzerine ufak bir
öpücük bahşetti.
“Henüz bu duygularla baş etmeyi öğrenmediğim için
birçok kişinin canı yanabilir. Başta o doktor olmak üzere” onun bu sözlerinin
ardından hoş bir kahkaha ile doldurdu Beren arabayı. Kızgınlığı, öfkesi birer
birer kayboluyordu Ares’ in.
Karanlık bir mağaraya saklanmış ve orada güvende
olduğunu dair kendini inandırmış bir adam, aslında aydınlık ve insanlarla iç
içe olduğu bir ortamın güvenli olduğuna asla kendini ikna edemezdi. Hele ki
amacı karanlığın içinde kimsenin ona ulaşamamasını sağlamaksa, onu bu mağaradan
kim ayırabilir?
Korkutuğu şeyler güneşin parlak yüzü ve onun
yakınında bulunan birçok insansa, o karanlık mağaranın daha güvenli olduğuna
inanması çokta yerinde sayılmaz mı? Orada yaşayıp ve orada yok olmayı istemesi
gerçekten doğru bir karar değil mi?
Ares yanında kahkahalar ile gülen sevgilisinin
yüzüne baktığında, karanlık mağarasının üzerine güneş doğuyordu sanki. O
mağaradan çıkmasına gerek olmadan, güneş onun ayaklarına kadar gelmişti. Bu
güneş ona özeldi, başka kimse etrafta yokken, güneşin saf ve aydınlık yüzü ona
gülümsüyordu. Uzun bir aradan sonra Ares ilk kez kendini dua ederken buldu.
Bu güneş
hiçbir zaman karanlık mağaramın üzerinden kaybolmasın. Her gün benim için
yeniden yeniden doğup, sıcak yüzü ile bana huzuru sunsun…
💘
YanıtlaSilAma siz çoook güzelsiniz yaaa. Yerim m ❤️❤️
YanıtlaSilaynen ya favori shipim
SilNeden hala yeni bölüm yokk😟
YanıtlaSilYeni bölümmmmmm lütfen ☹
YanıtlaSilYeni bölüm ne zaman gelirrrr ???😟😟
YanıtlaSil