Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 25. Bölüm


Sabah güneşin doğumunun ardından ilk uyanan Ares olmuştu. Gözleri aralandığında, kendine gelmeyi beklediğinde, yanında uyuyan bedeni buldu gözleri. Olanların ardından ilk kez uyumasını kolaylaştıracak herhangi bir ilaç kullanmadan uyumayı başarmıştı.

Bu uykuyu bile yanında mışıl mışıl uyuyan bedene borçluydu Ares. Gözlerini aralayıp, yüzünde beliren gülümsemeyi ve güne iyi başlamasının tek nedeni yanında uyuyan güzeller güzeli sevgilisindendi. Hayatının nasıl ilerlediğini düşündüğünde, böyle zamanların da hayatında yer bulacağı hiç ama hiç akılına gelmeyecek şeylerdi.

Hiç aklında gelebilir miydi ki; hayatta olup, nefes olmanın bir gün onu rahatsız etmeyeceği? Birinin tek bir sözü ile her şeyi geride bırakmaya razı geleceği aklının köşesinden bile geçebilir miydi? Aldığı nefes bile rahatlatıyordu onu. Kalbinin ritminin bozulması bu yanında uyuyan bedenden kaynaklansa da bundan nasıl rahatsız olabilirdi?

Beren yavaşça kıpırdanıp, gözlerini araladığında, onun bu tatlı hallerine şahit olduğu için kendini şanslı saydı Ares. Beren daha önce Ares’ in yüzünde böyle bir gülümsemeye hiç şahit olmamışken, manzaranın tadını çıkarmıştı.

“Günaydın güzelim” uykulu sesi pürüzlü çıkarken, bu sesin onun için ne kadar kıymetli olduğunu düşündü Beren.

“Günaydın. Gece rahat uyuyabildin mi?” Beren’ in sorusunun ardında mümkünmüş gibi Ares’ in gülümsemesi daha da geniş bir hal aldı. Beren sorma nedeni uyuduğunu görse de, bunu kısa olmamış olmasını dilediği içindi.

“Daha önce hiç olmadığı kadar hem de”

“İşe yaradı yani, buna çok sevindim işte” çocuk sevinci ile gülümsedi ona. Sanki kahvaltıdan sonra parka gideceğini duyan bir kız çocuğuydu o an.

“Evet, güzelim, benim gibi bir adamı; ninni ile uyutmayı başardın” utanmasa ellerini çırpıp, yatağın üzerinde deli gibi zıplayabilirdi o an. Güzel yüzünde, duyduğu sözler ile güller açmıştı. Biraz daha sokuldu Beren, sevgilisinin huzur dolu kollarının arasına. İnsanoğlu her güzel dakikasının ardından mutlaka başına gelecek herhangi kötü bir olayı beklerdi. Beren’ de şu anda o mutlak yaşanacak olan kötü anın biraz daha geç gelmesini diliyordu.

“Beren”

“Efendim”

“Ben istiyorum ki, artık her sabaha böyle birlikte uyanalım” bu sözlerin anlamını düşündüğünde, gerçekten bunu hangi anlamda söylediğini anlayamamıştı. Onun anlamaya çalışan ifadesini fark eden Ares, sözleri yineledi.

“Bana hep bu kadar yakın ol, güne huzur içinde birlikte başlayalım güzelim. Bu odayı birlikte paylaşalım” Ares’ in eli sevgilisinin yanağını usulca severken, Beren elinin altında kedi gibi mayışmıştı.

“Ben-“ yaşadığı birçok güzel ve kıymetli anlar biriktiren Beren, sözlerini devam ettirmekte artık zorlanır hale gelmişti. Şaşkınlık ele alasa da bedenini, içinde sevinç çığlıkları kopuyordu.

“Eğer istemezs-”

“Hayır, elbette bunu çok isterim. Öyle ki şuanda mutluluktan ağlayabilirim” gerçekten o sıra gözlerine biriken yaşlar fark edilmeyecek gibi değildi.

“Bizim bu tür şeyler için zamana ihtiyacımızın olduğunu düşünmüştüm. Şu an ki sözlerin ise bunun aslında bu kadar kolay olduğunu gösteriyor. Bu sözlerin beni fazlası ile memnun etti. Seninle h er sabaha böyle huzurla uyanmak, bir duaya âmin demek gibi sevgilim” onun sözleri ile şaşırma sırası bu sefer Ares’indi.

Onun birkaç santimlik mesafe uzaklığında olan yüzünü avuçları arasına alıp, dudaklarına sevgi dolu bir öpücük bıraktı.

“Beni sevmekten sakın vazgeçme güzelim” sevgilisinin başı göğüsüne yaslandığında, onu kolları arasında iyice sardı Ares.

“Her ne olursa olsun gitmeme izin verme Ares, senden başka gideceğim hiçbir yerim yok” en az sevgilisi kadar sıkı bir sarılma ile karşılık verdi Beren, sevgilisine.

Diğerlerinin uyandığını bildiren kapı sesleri çift kulaklarına kadar ulaşıyordu. Bir süre daha yatakta oyalanan çift, artık hazırlanmaları gerektiğinden yataktan ayrılmak durumda kalmıştı.

“Ben duşa giriyorum. Oda taşıma işini kahvaltıdan sonra yapalım, olur mu?” dolabına doğru ilerleyen Ares, söylediğinde Beren’ de yatakta oturuyordu.

“Elbette olur ama bugün benim birkaç saatlik dersim var. Oda işini hallettikten sonra çıksam sorun olur mu?” onunla göz göze geldi Beren.

“Tamam, pekâlâ. Seni ben bırakırım”

“Hiç gerek yok. Be-“ onun sözlerinin devamını dinlemek istemeyen Ares onun sözünü kesmişti.

“Seni ben bırakacağım güzelim” günün birkaç saatini güzel sevgilisine ayırmak istemesi onun en doğal hakkı değil miydi? Yanına yaklaştığı sevgilisinin alnına öpücük bıraktı.

 “Tamam, o halde ben odama gidip, hazırlanayım” onun bunu söylediği sıra Ares’ de yeniden dolabına ilerleyip, onu başı ile onaylamıştı. Daha sonra sevgilisinin odasından ayrılan Beren, kendi odasına geçti.

Bir hayalin gerçekleşmesinin de ötesinde bir olaydı onun bedenini sarıp, sarmalayan. Birkaç önceye kadar bu insanlara korku salan adamın sevgisine karşılık bile vermeyeceğinin imkânsızlığına yanarken, şimdi rüyalar âleminde yaşayan bir Leyla’ idi.

Kalbinin atış sesinde bile huzur kovalayan, yüzündeki paha biçilemez gülüşlerin sebebi olan Ares ile geceleri nefeslerini dinleyerek, onun kolları arasında hayallerinin ötesinde anlar yaşayacaktı. Birlikte uyup, birlikte uyanacakları. Geceleri son göreceği ve sabahları ilk karşılaşacağı yüz sevgilisinin yüzü olacaktı.

 Anne ve babasının arasında olan ilişkinin ne kadar sağlam ve güçlü olduğunu bilen Beren, her daim hayatında böyle bir ilişki olmasını arzulamıştı. Sevgi ve saygıyla yıllarını geçirmiş olan ailesine her zaman gıpta eden Beren, ileride böyle bir yuvanın hayalini içinde saklamıştı.

Şimdi ise bu hayali yaşadığını düşünüyor ve bu yüzden Ares’ e her geçen gün daha çok bağlanıyordu. Onu kaybetmekten korkarken, yan yana geçirdikleri her anı özel ve değerli adlediyordu. Sevildiğini hissediyor ve daha çok seviyordu. Kendi kaybetmekten korkarken, onunda bu korkuyla yaşadığını hissediyordu.

Duştan çıkıp, banyoda hazırlandıktan sonra artık odasına geçmişti. Gerekli olan ders notlarının içinde bulunduğu çantasını alıp, eline geçen telefonun da cebine sıkıştırarak odadan ayrılmıştı. Merdivenler aşağı inen adımları aceleciyken, o an bir anda sendeleyip, düşebilme iihtimali hiç gelmemişti.

Büyük bir gürültü ile merdivenlerin sonuna birkaç basamak varken, popo üstü kendini yerde buldu Beren. Düşmesinin sarsıntısı bedenini ele geçirirken eli de acıyan bileğinin üzerine gitti. Gürültüyü duyan aile bireyleri hızla merdivenlerin yanına ulaşmıştı.

“Beren, iyi misin?” koşar adım yanına ulaşan kızlar korku dolu gözlerle ona bakıyordu. O sıra odasından çıkan Ares’ de çıkan gürültüyü duymuş ve sebebini bulmak için acele ediyordu. Merdivenleri yarıladığında böyle bir görüntü ile karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordu. Adımları daha da hızlanarak, acı çeken sevgilisinin yanına ulaştı.

“Beren, bir şeyin var mı, neren acıyor?” gözleri dolu dolu bakan sevgilisine kıyamadığından telaşa düşmüştü Ares.

“Birden dengemi kaybettim. İyiyim, sadece bileğim biraz acıyor” eli hala bileğinin üzerindeydi. Sızı yavaşça o an kırılıp, kırılmadığı için endişe bile hissetti. Kendi şuan bu durumda olmaktan ötürü kötü hissetti, küçük bir çocuk gibi yere düşmüş olmasını kendinin dikkatsizliğinden bilip, hayıflandı. Nilay onun yanına çökmüş ve pantolon paçasını katlayıp, herhangi bir olup, olmadığına baktı.

“Görünürde bir problem yok gibi ama yine de bir doktorun muayene etmesi daha iyi olur” onun sözlerini diğerleri de onaylarken, Beren itiraz etmek üzere aralamıştı dudaklarını.

“Gerek yo-“ ancak o an sevgilisi, onun sözünü dinlemek yerine çoktan kucağını almak için harekete geçmişti. Selin onların üşüme ihtimaline karşı, portmantodan paltolarını alıp, arabalarına kadar götürmüştü. Çağla ise kucağında Beren’ i taşıyan Ares’ e, tüm kapıları açarak, ilerlemesine yardımda bulunmuştu.

Arabaya ulaşan çift daha sonra Ares’ in, Beren’ i arabaya dikkatlice bırakmasının ardından hastaneye gitmek üzere yola koyulmuştu.

“Çok ağrın var mı?” sorduğu sıra gözleri saniyeler süresince yoldan ayrılıp sevgilisinin acı ile kaplı olan güzel yüzünü buluyordu. Düşmüş olan kendisi değildi ama acıyı sanki kendi bedeninde hissediyor ve bu onun en derinlerine kadar işliyordu.

“Biraz var ama kısa sürede geçer. Aslında doktora gitmeye hiç gerek yoktu” sızısı git gide artan bacağını görmezden gelerek söylüyordu o an Beren.

“Eğer gitmezsek içim rahat etmez güzelim. Hem gittiğimizde doktor ağrını hafifletecek bir şeyler verir” ona ne söylerse söylesin vazgeçiremeyeceğine kanaat gelen Beren, sessiz kalmayı seçmişti. Hem gerçekten ağrısı yeterince varken, bunun biraz olsun dinmesi onun da istediği bir şeydi.

Yanında acı çeken Beren’ in varlığını sevmemişti Ares. Hele de elinden bi şey gelmiyor oluşu onu hayli rahatsız ediyordu. Arabasının sürati her zamankinden daha hızlıydı. Gözleri sürekli yoldan ayrılıyor ve sevgilisini buluyordu. Bir an evvel hastaneye ulaşmak ve onun acısını hafifletmek istiyordu Ares.

Nihayet hastane tabelası gördüğünde biraz daha hızlanıp, uygun bir park yeri bulmuştu. Arabadan indiğinde sevgilisinin olduğu tarafa ilerleyip, onu yeniden kucağına almak istedi Ares. Bunun için hamle yaptığında, Beren ona bu kez engel olmuştu.

“Beren ne yapıyorsun?” alnı kırışarak sordu Ares.

“O kadar kötü değil Ares, yürüyebilirim” ama bunu kabul etmeye Ares’ in hiç niyeti yoktu. Onun sözlerinin ardından sevgilisini kucağına almıştı çoktan.

“Belini inciteceksin Ares, neden yürümeme izin vermiyorsun?” sızlanan haline gülümseyen Ares, onun düşmemek için kolu boynuna doladığı hissetti.

“Senden daha ağır kuşlar biliyorum” onun yüzüne baktığında, nedensizce bir keyif gördü.

“Bu de ne demek şimdi?” hayli merak etmişti. Onu böyle keyiflendiren şeyi merak etmişti.

“Bazı kuşlardan daha hafifsin demek” eğlenen bir ifade ile söyleyen sevgilisinin, sözlerini o an anlayamayan Beren alay ettiğini anlaması biraz zamanını almıştı. Ondan ağır olan tek kuş deve kuşu olabilirdi. O an kınayan bir ifade ile baktı sevgilisinin yüzüne ama yine Ares’ in ifadesi bozulmamıştı.

Hastaneye girdiklerinde, müaat olan bir odaya geçmişti çift. Kısa bir süre beklemiş olsalar da nihayet odanın kapısı aralanmış ve içeri bir doktor girmişti. Ares’ in ona dönen gözleri, karşısında bu kadar iyi görünümlü bir doktor görmeyi beklememişti. Koca hastanede başka doktor kalmamış gibi bu mankenden bozma doktor karşılarına dikilmişti.

“Merhaba, şikâyetiniz nedir?” Beren ağzını açmak üzereyken, Ares buna fırsat vermeden konuşmaya başlamıştı. Yirmili yaşlarının sonlarında olan doktor bey son derece etkileyici biriydi. Kesinlik kazanan bir şey varsa, o da; birçok kişinin sırf onu görmek için hasta numarası yapıp, pekçok kez muayene gelmesiydi.

İyi bir vücuda sahip olan doktor bey, üzerindeki doktor formasının onun üzerinde bile havası başkaydı. Nedensizce öfkeyle bakıyordu adama Ares, ifadesi ile de bunu saklama çabası yoktu.

“Sevgilim merdivenlerden düştü ve ayak bileğinde bir hasar var sanırım” kelimeleri bile kızgın bir adama aitti. Gözleri doktorun üzerinde gezinirken, gerginliği daha da artıyordu.

 “Anladım, bir bakayım” doktor bey Beren’ in yanına yaklaşıp, bileğini rahat görebilmek adına, pantolon paçasını katlamasını ve ayakkabısını çıkarmasını istemişti.

“İsmini söyler misin?” Beren’ e soran doktorun bu sorusu üzerine Ares, az daha boş bulup nedenini soracaktı.

“Beren” ona adını söylediği sıra sevgilisinin ne halde olduğunu görmeyen Beren, kendi bileğinin acısının derdine düşmüştü.

“Pekâlâ, Beren. Ayağını oynattığım zaman bana acıyıp, acımadığını söyler misin?” Beren onu başı ile onaylamıştı. Onları bu mesafeden izlemekten rahatsız olan Ares birkaç daha yaklaşmıştı. Şuan kendini hiçte iyi hissetmezken, öylece kaşlarını çatarak karşısındakileri izliyordu.

“Bu şekilde acıyor mu?” dediğinde doktor sevgilisinin ayağını yavaşça tutup, sağa oynatmıştı.

“Ah! Evet, biraz”

“Peki, şimdi” bu kez bileğini sola eğmiş ve Beren’ in yüzüne gözlerini çevirmişti.

“Çok değil”

“Ya böyle”

“Biraz” artık buna daha fazla katlanamıyordu Ares. Yerinde duramıyor ve sağa sola birkaç adım atıp, gözleri yine onları buluyordu. Bu doktorun sevgilisine dokunuyor oluşunu nedensizce onu etkilese de, normal davranmaya çalışıyordu.

Daha önce böyle bir duygu onun bedeninde hiç bulunmamıştı. Ares derinden sevdiği bir insanı kıskanmanın ne demek olduğunu bilmiyordu. Tanımadığı ve adı koyamadığı bu duygu ona fazlası ile uzakken, bir de buna karşı koymaya çalışıyordu.

“Acemi olduğunuz için nesi olduğunu anlayamıyorsunuz sanırım. Daha kıdemli bir doktoru çağırmalısınız” söylediği bu sözler ile onun egosunu zedelemek ümidindeydi. Karşısında kasım kasım kasılan bu doktorun dumura uğramış ifadesini görmek istiyordu.

“Üzgünüm ama tamamen emin olmadan herhangi bir şey söylemem söz konusu değil beyefendi” dişlerini sıktığında, yumrukları da aynı zaman zamanda kapanmıştı. Doktorun yüzüne geçirmemek için ise bir hayli çaba sarf ediyordu.

“Anladığım kadarı ile ciddi bir durum yok. Sadece ufak bir burkulma. Her gün düzenli olarak sarıp, üzerine basmamaya özen gösterin. Birkaç gün içerisinde pek bir şeyiniz kalmayacaktır” Beren’ e döndüğünde, durumu açıkladı doktor. Onun yanından ayrıldığında, kısa süre sonra yeniden yanına, elinde sargı bandajı ile döndü. Sıkı bir şekilde sardığı bileği yatağa bıraktığında, doğrulup yeniden Beren’ e baktı.

“Eve gittiğin zaman üzerine birkaç saat buz koymayı ihmal etme. Hem şişmesini,  hem de sızısını azaltır”

 “Anladım, teşekkür ederim” Beren konuşurken, onu dikkatle muayene etmiş ve onun kibarca ilgilenmiş olan doktora nezaketen gülümsemişti. Artık Ares, daha fazla bu sahneye maruz kalmak istemiyordu.

“Rica ederim geçmiş olsun” arkasını dönüp, Beren’ in yanından ayrılmak üzere olan doktor, o an Ares ile burun buruna geldi. Gözlerine ilişen ifade apaçık ortadayken, öfkesinin nedenini anlayamadı doktor. Yutkunmadan edemedi doktor bey.

Ares Karal’ ı her insan adı ile tanıyordu sadece. Doktor bey şuan bakışlarından dahi rahatsız olduğu bu adamın adını duyduğunda, az önce ona diklendiği için kendini en yakın yerden aşağıya atabilirdi.

Kısa süren bir bakışmanın ardından doktor nihayet kenara çekilmeyi akıl edebilmişti. Beren’ in ağrılarına iyi gelebilecek birkaç ilacın yazılı olduğu reçete ile tekrar döndüğünde, bunu Ares’ e uzatmıştı.

“Dediklerimi yapar ve bu ilacı kullanırsan dediğim gibi kısa sürede normale dönersin. Tekrar geçmiş olsun” doktorun uzattığı reçeteyi alan Ares daha sonra onun masasına döndüğünü görmüştü. Kendide sevgilisinin yanına yaklaştı.

“Nasıl hissediyorsun, ağrın var mı?” elini sevgilisinin yanağına dayadığı sıra doktora ola öfkesi ve bedeninin saran bu şeyden henüz kurtulabilmiş değildi.

“Yok denebilecek kadar az” gözleri kapayıp, sevgilisinin elinin altında mest olurken, konuşmak bile zor geldi o an.

“Güzel, öyleyse gidelim artık” onu kucağına almak için hamle yapan Ares’ e Beren, yeniden engel oldu.

“İyiyim ben, sadece yürümeme yardım etsen?” bunu istemese de başı ile onu onayladı Ares. Onun yürürken canının yandığının farkındaydı. Ona yardım ettiğinde neredeyse kucağına almak üzereyken, yine de onun yürüme isteğine karşı gelmekten kendini alıkoydu.

Çift birlikte hastaneden ayrıldıklarında, arabalarına doğru ilerledi. Daha sonra ise Ares sevgilisini ön koltuğa oturmasına yardım etti.

Arabaya ulaştıklarında Ares, Beren’i nazikçe ön koltuğa oturmasını sağlamıştı.

“Ben eczaneye gidip ilaçları alacağım. Sen burada bekle” sevgilisini başı ile onaylayan Beren, sesindeki tınının soğukluğunda boğuluyordu. Onun gözden kayboluncaya kadar arkasından bakmıştı. Yüzündeki sert ifade, sesinde ki o soğukluk; nedenini arasada, bir türlü bulamıyordu.

Belki bunca işinin gücünün arasında, bir de onunla uğraştığı içindi. Belki burada olduğu için birçok işi aksamış ve bu yüzden canını sıkılmıştı. Sabah güne gayet mutlu ve huzur içinde uyanmışken, şuan ki halinden birçok anlam çıkarmıştı.

Dikkatsiz davrandığı için kendine kızdı Beren. Eğer daha dikkatli davranmış olsaydı, düşmemiş olacaktı. Bu sayede Ares’ de onunla bunca vakit uğraşmak zorunda kalmayacaktı. Belki şuan yetişmesi gereken bir toplantısı varken, onunla burada oyalanıyordu.

Aklı bir an olsun durmayan Beren, sürekli olarak yeni bir ihtimal altından eziliyordu. Neden öfkeli ve neden bu kadar soğuk bir ses tonu vardı. Ne olmuştu ki birden bire? Suçluluk duygusuna gerek var mıydı ki, tüm bunlar için. Bedenini ele geçiren hüzün sevgilisini zor durumda bıraktığını düşündüğü içindi.

Beren düşünce havuzunda ağır ağır boğulurken, arabanın kilit sesinin ardından sevgilisi sürücü koltuğuna yerleşmişti. Elinde ki ilaç paketini Beren’ in kucağına bıraktığında onun göz göze gelemedi Beren.

İçi içini yediği bir zamanda yanlış bir algıya kapılmış olma ihtimaline tutundu. Belki de gerçekten yanlış düşünüyordu. Belki bir sorun yoktu ortada. Ancak gözlerini sevgilisinin yüzüne çıkardığında asıl yanıldığını o an anladı.

Yandan görüşünü ile çene hattının devam hareket ettiği gözlerinin önündeydi. Kaşları çatılmış ve sert bir ifade hâkimdi yüzüne. Bunun başka nasıl bir açıklaması olabilirdi ki?

“Benimle uğraşmak zorunda kaldın. Belki şuan şirkette olman ger-“ fısıltı gibi suçlu bir çocuğun sesini andıran sesini duydu Ares onun. Gözleri anında ona döndüğünde, yolda giderken de, dikkatli olmaya çalışıyordu.

“Neden böyle bir şey söylüyorsun?” alnı kırışmış ve gözleri ara sıra sevgilisine dönüyor ve sözlerinin anlamını öğrenmeye çalışıyordu.

“Dikkatsizce davrandım. Şuan önemli bir toplantın bile olabilirken, benimle uğraşmak zorunda kalıyorsun” mahcubiyetinin farkındaydı Ares ama nedenini anlayamadı. Onunla yaptığı bu konuşmanın daha sağlıklı bir hal alması için arabayı sağa çekmek durumunda kalmıştı.

“Nasıl böyle bir düşünceye kapıldın Beren?” ifadesi daha sert bir hal almışken, sözlerini onun hiçte hoşuna gitmemişti.

“Öfkelisin, sebebi ben miyim diye düşündüm. Özür dilemem gerek senden” ses tonu daha da alçalırken, onun sözlerinden ötürü öfkesi daha farklı bir yöne ilerlemişti.

“Sana daha önce de söyledim Beren, benden özür dileme. Öfkemin nedenin bu olduğunu nasıl düşünebildin? Ben nasıl böyle düşünmene sebep oldum?” öfkeden elleri hırsla direksiyona çarptı. Sevgilisinin bu düşüncesi, onun kendini bir yabancı gibi hissetmesi kabul etmek istemediği bir şeydi.

“Evet, haklısın öfkeliyim ama bunun sebebi kesinlikle düşündüğün gibi değil” sözlerinin ardından derin bir nefes verdi Ares, dışarıya doğru.

“Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Sanki baş edemeyeceğim bir sorun gibi bedenimde dolaşıp duruyor. Daha önce hiç kimseyi karşımdakine gülümsediği için kıskanmamıştım” derin bir nefes daha verdi Ares. Sözlerini dikkatli seçmeye çalışıyor ve sevgilisini incitmemek için uğraşıyordu.

“Kimsenin gözleri bana bakmadığı için kendimi kötü hissetmemiştim. Öfkeliyim çünkü o doktor ile konuşman canımı yaktı. Ona bakışın, gülüşün, öyle bir hale koydu ki beni, o doktoru paramparça etmek istedim” gözleri sevgilisinin yüzünde gezinmeye başladı. İfadesi Beren’ in içine işliyordu.

“Sanki sen ona gülümserken, seni benden alabilirdi. Sanki benim sana baktığım gibi bakıyordu. Çaresiz hissettim Beren, onunla gitmek isteyeceksin ve ben buna engel olamayacakmışım gibi. Ben bu yüzden öfkeliyim güzelim. Yanlış düşünmene sebep olduğum için üzgünüm” bu sözleri duyan bir sevgili neler hissetmeliydi?

Nasıl nefes almalı, nasıl gülümsemeli ve nasıl bakmalıydı, sevgilisinin gözlerine? Midesinden yukarı doğru çıkan kıpırtı bedenini ele geçirmişti. Bulutlar parmaklarının arasından geçiyor gibi, tenini seven ılık bir rüzgâr esiyor gibiydi. Saçları usul usul rüzgâr ile dans ederken, yüzüne çarpan ferah bir orman kokusu vardı sanki.

“Ayrıca nasıl bana zahmet verdiğine dair şeyler düşünürsün? Sen bana yeni bir hayat bahşettin güzelim. Benim bu hayatım sana adanmışken, sen bana nasıl zahmet vermiş olabilirsin?” insan nasıl mutlu olabilirdi? Huzura dokunabilir mi ya da kollarının arasına sevinci alabilir miydi? Tüm bunlar için gözyaşları süzüldü yanaklarından.

Kıskanmak sevgi fazlalığındanmış derler; bu ne kutlu bir sevgi ki, sadece işini yapan bir doktoru bile kıskanmış olmak onu bu hale getirmişti.

“Hem eğer bana zahmet vermek istemiyorsan, gözyaşlarını akıtma ki, böylece bende onları silmek için zahmete girmiş olmayayım”sevgilisinin yanağına dayadı Ares, elini. Onun yanaklarından süzülen yaşları silmek için harekete geçti. Sevgilisinin birer inci tanesi kadar eşsiz olan bu yaşlardan onu kurtarmıştı.

“Ben, senin böyle hissedeceğini düşünmemiştim. Böyle düşünmene hiçbir sebep yok. O doktora karşı gösterdiğim tavır yalnızca nezaketendi. Lütfen yanlış düşüncelere kapılma” nazik bir ses tonu ile konuşuyor ve sevgilisini huzura erdiriyordu Beren.

Bir sevgili için bu denli kıskanılmak ne kıymetliydi dünya üzerinde. Seni başka sözden, başka gözden, başka beden bu denli kıskanan biri bir lutufa eş değer değil mi? Sevgi hisseden ve böylesine hissettiren bir adama bağlanmak, tutunmak ve körü körüne âşık olmamak elde miydi ki?

“Böyle düşünmeme sen sebep olmadın. Sadece o an ki ortam beni fazla gerdi o kadar. Bu konuda senin yapabileceğin bir şey yoktu güzelim” onun kucağında olan elini kavradı Ares.

“Bana insani duygular öğretiyorsun. Bununla baş etmeyi öğrenmem için zamana ihtiyacım var. Ve seninde bu zaman zarfında, o güzel gülümsemeni diğer tüm avcılar saklamalısın” elinin üzerine ufak bir öpücük bahşetti.

“Henüz bu duygularla baş etmeyi öğrenmediğim için birçok kişinin canı yanabilir. Başta o doktor olmak üzere” onun bu sözlerinin ardından hoş bir kahkaha ile doldurdu Beren arabayı. Kızgınlığı, öfkesi birer birer kayboluyordu Ares’ in.

Karanlık bir mağaraya saklanmış ve orada güvende olduğunu dair kendini inandırmış bir adam, aslında aydınlık ve insanlarla iç içe olduğu bir ortamın güvenli olduğuna asla kendini ikna edemezdi. Hele ki amacı karanlığın içinde kimsenin ona ulaşamamasını sağlamaksa, onu bu mağaradan kim ayırabilir?

Korkutuğu şeyler güneşin parlak yüzü ve onun yakınında bulunan birçok insansa, o karanlık mağaranın daha güvenli olduğuna inanması çokta yerinde sayılmaz mı? Orada yaşayıp ve orada yok olmayı istemesi gerçekten doğru bir karar değil mi?

Ares yanında kahkahalar ile gülen sevgilisinin yüzüne baktığında, karanlık mağarasının üzerine güneş doğuyordu sanki. O mağaradan çıkmasına gerek olmadan, güneş onun ayaklarına kadar gelmişti. Bu güneş ona özeldi, başka kimse etrafta yokken, güneşin saf ve aydınlık yüzü ona gülümsüyordu. Uzun bir aradan sonra Ares ilk kez kendini dua ederken buldu.

Bu güneş hiçbir zaman karanlık mağaramın üzerinden kaybolmasın. Her gün benim için yeniden yeniden doğup, sıcak yüzü ile bana huzuru sunsun…


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...