Güneşin doğduğu güne tanıklık ederek başladı iki
genç. Bu onlar için hayli hasarlı bir gece olmuştu. Kabuk bağlamış bir yaranın
kabuğunu soyup, yeniden kanatmışlardı sanki.
Ares banyodan sonra sol elindeki yarayı daha da
derin getirmişti. Dışarı çıkıp, zemini kirleten kan damlaları sanki ona ait
değilmişcesine, içinde hiçbir his bulunmadan izliyordu. Elindeki yara artık çok
daha kötü bir hale gelmişti. Yakın zamanlarda sürekli yenileniyor oluşu, onun
artık korkunç bir görüntüye ulaşmasına sebep oluyordu. Ama Ares bunu zerre umursamıyordu.
Oturduğu yatakta göze çarpan büyük kırmızı
lekelerin içinde, öylece oturuyordu. Onunla bu halde olmaktan nefret etti Ares.
Onunla konuşmalı ve onun canının acısını hafifletmeliydi. Odasından çıkmadan
hemen önce eline yine gelişi güzel bir havlu sarp, Beren’ in odasının önüne
ulaştı.
Onun canını acıtanın kendisi olduğunu bilmek ona
daha da fazla sancılar bahşediyordu. Acısı sanki elindeydi ve de gözle
görülüyordu. Nefes almanın lütfü bile onun yanındayken, daha anlamlıydı. İçeri
girme gücünü kendinde bulduğunda, kapıyı aralayıp, içeri sessizce adım attı.
Oradaydı Beren, yatağının ortasına oturmuş ve
bacaklarını kendine çekip, sessizce gözyaşları döküyordu. Ares onu gördüğünde
bunun sebebi; benim dedi içinden. Ona
doğru ilerleyen adımları hiçte sağlam değildi o an. Yatağın boşluğuna
oturduğunda, geldiğini bile fark edip, etmedeğinden emin olamadığı sevgilisinin
yüzüne baktı. Gözleri karşıda bir yerlerde olan Beren’ in gözyaşları hiç bitmek
istemezcesine düşüyordu.
“Bana kızgın olduğunu biliyorum” düz bir ses tonu
ile konuşuyor olsa da, aslında o an acılar içindeydi.
“Bu konuda senden af dilemiyorum çünkü beni
afetmemelisin. Hatta şuan yaşadığın, hissettiğin ne varsa, hiçbir zaman
unutma. Benimle olduğun sürece hep böyle hislerle baş etmeye çalışacaksın”
konuşuyordu Ares ama onun dinlediğinden emin değildi.
“Bugün o depoya gitmeme kimse engel olmazdı. Her ne
olursa olsun, ben yine de gidecektim. Ama bunu senin de öğrenmemeni dilerdim”
Ares’ in gözleri, Beren’ in gözlerinden intihar eder gibi düşen yaşlardan
ayrılmıyordu. Her damla da, benine biraz daha yük biniyordu sanki.
“O listede yazan sıradaki adam değildi. Ben bunu
mecbur olduğum için yaptım. O adam bir an evvel durdurulmalıydı” onun tek
yaptığı şey gözlerinden düşen yaşlardı. Donmuş bir beden gibiydi o an, Beren.
“Sana bunun tekrar yaşanmayacağına dair söz
veremem. Sadece bu olanlar için derin bir üzüntü içinde olduğumu ve seni bu
hale getirdiğim için canımın ne kadar yandığını bilmeni istiyorum” ondan bir
hareketlilik bekledi. Hatta kızgın olduğu için bir tokat bile atabilirdi ama
yapmıyordu.
“Konuş benimle Beren, lütfen” eli titreyerek,
karşısında hiçbir hareketlilik göstermeyen sevgilisinin yanağına çıktı. Gözleri
ile yanaklarının kırmızılığı yarışır gibiydi. Elinin altında olan deriyi usulca
sevdi Ares.
“Ben hazmedemiyorum” hasarlı sesi fazla katıydı.
Onun konuştuğuna şahit olmasa bu ses tonu bir başkasına ait derdi Ares.
“Yeni bir hayat kurmaya razı gelmişken, nasıl
olur da; yalnızca birkaç gün sonra yine o efendisi olduğun karanlığa
sığınabilirsin?” sözlerine hıçkırıkları da karıştığında, onun karşısında Ares,
daha çok yanıyordu.
“Nasıl olurda hiçbir çaba göstermezsin, o zaman
neden bunu kabul ettin? Film izlediğimiz sıra bana iş ile ilgili bir sorun
derken, ben gerçeği söylüyorsun sanmıştım. Ama sen belki de o adamı nasıl
katledeceğini düşünüyordun” onun yanağında olan Ares’ in elini hızla ittirdi.
“Beren” susmasını ister gibiydi seslenişi. Yanan
bir ateşe, benzin dökmek nedendi?
“Dünyadaki
her kötü adamı sen temizleyemezsin, Ares Karal. Seninle birlikte olmanın nasıl
bir hayat olduğunu biliyorum, ben buna
zaten hazırlıklıyım. Beni asıl kahreden şey onca konuşmadan sonra bile hiçbir
çaba göstermeden, herkesin uyumasını bekleyip, öylece çıkıp, gitmen.
Sinema salonundayken, insan bazen dünyada da cenneti
de yaşayabilirmiş dedim kendime. Ama sen o an şuan yaşayacağımız cehenneme
hazırlık yapıyormuşsun” hırsla yataktan ayaklanıp, öfke ile baktı onun
gözlerine, haberi yoktu ama Ares’ i kahrediyordu.
“Senin, o adamın gözlerini kapattıktan sonra yanıma
gelip, bunun bir daha yaşanmayacağına söz veremem demeni kaldıramıyorum. Seni
seviyorum Ares, hem de içime sığmayan bir sevgi ile. Yanlışınla, doğrunla
seviyorum. Fakat bu yaptığını kabul edemiyorum. Bana biraz zaman tanı” bir
tabancadan çıkan on iki, on üç ve ya birkaç tane daha mermi çıkabilir. Bu mermi
sayısına maruz kalan bir insan bedeninin yaşama yüzdesi kaç olabilirdi? Belki o
an Ares’ in yaşama yüzdesi ile eş olabilirdi.
Beren odadan yine kaçarcasına çıkmıştı.
Hıçkırıkları serbest kalırken, onları dizginlemek gibi bir isteği de yoktu.
Tüm bunlardan birkaç dakika önce Egemen, Ares ile
baş başa konuşup, sohbet etmek için onun odasına girdiğinde, odanın hali ile
dumura uğramıştı adeta. Yerde ve yatak çarşafın da olan kan lekeleri, odanın bir
hayli dağınık görüntüsü, başka bir şeyin açıklaması olamazdı. Onun yine kriz
geçirmiş olmasını düşündüğünde, dizlerinin bağı çözülmüştü sanki. Yine neden? Dedi içinden.
Odadan çıkmak için hareketlendiğinde, Beren’ in
kendi odasından çıkarken ki, halini görmüştü. Ona görünmeden merdivenlerden
inerken, nasıl hıçkırıklara boğularak uzaklaştığına şahit oldu. Onların kavga
etmiş olması yüksek bir ihtimaldi. Kalbine korku saldı bu düşünce bile. Daha
sonra ise odasından çıkan Mert’ i gördü. Kısık bir sesle seslendi ona.
“Mert”
“Egemen, Ares’ in odasında ne yapıyorsun” birkaç
adım ona doğru ilerlemişti.
“Ares kriz geçirmiş” bunu duyduğu sıra kanı dondu o
an sanki. Ares kriz geçirdi ne demkti? Nedendi? Kimse böyle bir şeyi uzun bir
zaman daha yaşanmayacağına inandırmıştı kendini. Ama şimdi neden böyle olmuştu?
“Bundan emin misin?” karşısındaki adamın bu konuda
şaka yapmayacağını ve böyle bir konuyu alay konusu etmeyeceğinden adı kadar
emin olsa da, yine bir umut… Odanın kapısını daha da araladı Egemen ve
kasırgayı ona da gösterdi.
“Selin’ in Ares için hazırladığı karşımı biliyor
musun?” gözleri hala odanın halinde dolaşan kardeşine sorduğunda, kendi de ondan
farksız halde, korkuyla cebelleşiyordu.
“Hayır, bilmiyorum” o sıra diğer odalardan da Can
ve Anıl’da onların yanına ulaştı.
“Hayırdır,
niye buradasınız?” Can’ ın sorusu ile gözleri onlara dönen Egemen, aynı soruyu
onlara da sordu.
“Selin’ in Ares’ e yaptığı karşımı bilen var mı?”
hızlı bir şekilde sorduğunda, ikisi de anlamamış gibi ona bakıyordu. Yine de
onu yanıtladılar.
“Ben biliyorum ama neler olduğunu biz de söyleseniz
artık” Can hayli meraklanmıştı.
“Ares yine kriz geçirmiş” Mert’ in sözleri ibr
tokat gibiydi onlar için. Anıl, belinin iki yanına koyduğu ellerini,
duyduklarının ardından aşağıya düşürmüştü.
“Dalga geçiyorsun” inanmak istemiyorlardı.
“Maalesef ki gerçek, Beren az önce odasından hayli
kötü bir şekilde ayrıldı. Aralarında kötü bir şeyler geçtiği belli” derin bir
nefes bırakan kardeşlerin nefeslerinden bile dert akıyordu sanki.
“Can sen gidip, karşımı hazırla. Anıl, sen de Cenk
ile birlikte kızların haberi olmadan, odayı temizleyin. Biz de gidip, Ares ile
konuşalım” herkese görevini bildiren Egemen, diğerlerini harekete geçirmişti.
“Ares nerede?” Mert’ in sorusu ile hepsinin merak
ettiği bir konu buydu.
“Beren odasından kaçar gibi çıktığına göre büyük
bir ihtimal orada”
“Pekâlâ, hadi herkes işine odaklansın” Can’ ın
sözlerinin ardından her biri işine koyulmak için harekete geçti. Ancak henüz
daha koridordan ayrılamadan Egemen’ in sesi ile durdular.
“Beyler, bu şimdilik aramızda kalsın” onu
onayladıklarında bu kez kesintisiz olarak işlerini yerine getirmeye koyuldular.
Egemen ve Mert, Beren’ in odasının kapısını aramış
ve içeri girmişlerdi. Egemen haklıydı, Ares Beren’ in odasında, onun yatağında,
çökmüş bir haldeydi.
“Ares, neler oluyor?” adımları ona yaklaştıkları
sorduğunda, onun bu halinden korkmuştu Mert.
“Depoya gittim ve Beren bunu bir şekilde öğrendi”
“Onunla yeni, temiz bir hayat kuracağım demiştin.
Şimdi neden bunu yaptın ki?” bu bir hesap sorma, ya da bir sorgulama değildi.
Mert ve Egemen kaygılandıkları için soruyorlardı. Onun çok daha iyi bir hayat
yaşamasını istedikleri içindi.
“Fırat Uçar, tahliye olmuştu” onun yanıtının
ardından elbette bu adamın kim olduğunu biliyorlardı.
“Bize haber verseydin. Onun icabına biz baksaydık”
Mert sanki şimdi değişen bir şey olabilir gibi bir umut deniyordu.
“Onun cezasını kendi ellerimle vermeliydim”
“Ne yapmayı düşünüyorsun?” sorduğunda, yanında ki
Mert, sıkıntı ile nefes bırakmıştı dışarıya.
“Şuan için
bilmiyorum. Bunu sindirebilmesi için ona biraz zaman vermeliyim”
“Eline bak-“ Mert sözünü bölen Ares olmuştu.
“Gerek yok” ne zaman bunu yapmalarına izin vermişti
ki? Ama yine de hala denemekten geri durmuyorlardı. O bu akşamın bir cezasıydı.
O sıra hızlı bir şekilde meyve suyunu hazırlamış
olan Can, merdivenlerden yukarı çıktı. Diğerleri ise Ares ile birlikte, Ares’ in
odasına doğru ilerlemeye başlamıştı. Onlar kapıda karşılaştığında, erkekler
Ares’ in odasında toplanmıştı.
Ares’ in odasının hali elbette göze çarpıyordu.
Yerdeki kan izleri silinmiş ve yatak çarşafı temizi ile değiştirilmişti. Odanın
dağınıklığı toplanmış, eski düzenli haline getirilmişti. Bunu sağlayan da
elbette Anıl ve Cenk’ ti.
Yatağına birkaç adım kala, geceden beri fazlası ile
kan kaybetmiş olan Ares’ in gözleri kararmış ve sendelemişti. Ona yakın olan
Egemen ve Mert hızla kolunu kavrayıp, ona destek oldular.
“İyi misin, kardeşim?” telaşla sordu, Mert.
“İyiyim, bir şeyim yok” ses tonu dahi bunun böyle
olmadığını gösteriyordu.
“Doktor Ahmet’ i arayalım” onun adı en son on yıl
önce geçmişti. Anıl öfke ile baktı Cenk’ in yüzüne. O adamın adını neden anmak
zorundaydı ki? O adamla tek bir gün olsun iyi bir dakikaları bile geçmemişti.
“Telaş yapmayın. Gerek yok dedim” kardeşlerinin
yönlendirmesi ile yatağına oturan Ares, kendi de bu adı duymaktan rahatsız
olmuştu.
“Bunu iç, eminim daha iyi olacaksın” ortama yayılan elektrik kimseyi çarpmadan önce konuyu dağıttı, Can. Kardeşinin ona uzattığı
bardağı, gösterdiği zahmete karşılık alan Ares, tek bir dikişle bardağı bitirdi.
“Ares itiraz etme de, doktoru çağıralım” bu Ares’
in öfkesini daha da arttırdı. Ares’ in o adamı görmek istemeyeceğini nasıl
düşünemezdi?
“Gerek dedim Mert, yeter artık” onun endişelendiğini
anlasa da, aynı anlayışı kardeşinden de bekledi.
“Pekâlâ, biz çıkalım. Ares biraz dinlensin” ortamın
durumu anlayan Egemen, Mert kaygılarından dolayı daha Ares’ i öfkelendirmemesi
için odadan çıkmaları gerektiğini düşündü. Diğer kardeşlerde onayladılar onu.
Teker teker, odadan ayrılmışlardı.
Tüm bu yaşananlarla birlikte kızlar saatin henüz
erken olmasından dolayı, yeni yeni uyanıp, güne hazırlanıyordu. Aynı çatı
altında yaşanan kıyametten bir haber olan kızlar, kimi ne giyeceğine karar
veriyordu, kimi makyajını tamamlıyordu, kim de daha yeni yatağından çıkıyordu.
“Ben gidip, Beren ile konuşacağım. Nasıl Ares’ i
böyle bir hale getirir?” öfkesi tam olarak Beren’ e de değildi aslında. Elinden
bir şey gelmiyor ya, en bu yakıyordu canını.
“Sakin ol, biraz Mert” merdivenlere ilerleyen
kardeşini, kolundan tutarak durdurdu Egemen.
“Ne sakinliği ya, Ares’ in halini görmüyor musun?”
“Kıza gidip ne diyeceksin Mert? ‘Ares seninle yeni
bir hayat yaşayacağını söylese de, yine kaldığı yerden devam ediyor. Sen bunu
öğrendiğin içinde kriz geçirdi, bir sürü kan kaybetti. Hepsinin sorumlusu
sensin’ bunu mu söyleyeceksin ona?” derin biraz nefes alıp, kendini kontrol
altında tutmaya çalıştı.
“Onun neler hissettiğini biraz anlamaya çalışın. O
her şeye rağmen burada, bizi her şeyimizle kabul eden biri o. Ona bu şekilde mi
minnet duymalıyız. Zorlanması, kaldıramaması çok normal değil mi?” her biri hak
veriyordu aslında ona. Sessizce dinlediler onu.
“Onun gidip, ben konuşacağım. Ares’ in yanında olun,
bir şeye ihtiyacı olabilir. Kızlara da durumu çaktırmamaya gayret edin”
Diğer insanların, işe gitmek için evlerinden
çıktıkları sıra yine bir kargaşa yaşanıyordu malikânede. Egemen dediği gibi
Beren ile konuşmak için ön bahçeye çıkmıştı. Salıncakta oturan bedeni gördüğünde,
hızlı adımlarla yanına varmış ve yanındaki boşluğa oturmuştu.
“Onun hayatında olmanın ne kadar zor olduğunu görüyorsun.
Belki ona karşı öfkelisin, ya da onun değişemeyeceğini düşünüyorsun. Ama seni
temin ederim ki; sen onun hayatına girdikten sonra Ares, daha farklı bir adama
dönüştü.
Onu yeni tanıdığın için farklılığı, ondaki değişimi
ayırt edemiyorsun. Ama son on yılını onunla geçiren biri olarak söylüyorum ki;
onu tanıdığımdan bu yana ilk defa gözlerinde bir ışıltı görüyorum. Her ne
yapıyorsan başarıyorsun Beren. Onu karanlığından yavaş yavaş kurtarıyorsun. Bu
zaman kadar bizim girmeyi başaramadığımız, surlar ile çevrili olan kalbinin,
tam ortasında duruyorsun.
Biliyorum ki, böyle bir hayat senin için çok
sancılı. Yaptığı şeyi kabul edemiyorsun ancak lütfen sabırlı olman gerektiğini
unutma. Onu, o karanlık dünyasından tamamen kurtarabilmen için zamana
ihtiyacınız var. Seni seviyor Beren, yaralardan çürüyüp, bitmek üzere olan
kalbine rağmen, bu güne kadar kimseyi sevmediği kadar seviyor.
Ben biliyorum ki, seni kaybetmekten korkuyor ve
yaptığı şey nedeni ile karşında olmaktan utanç duyuyor. Sana ihtiyacı var Beren
ve bunu tüm hücresine kadar hissediyor” onun sözleri ile gerçekten bunun için
zaman ihtiyaçları olduğunu anımsadı Beren. O bir gecede her şeyi bir anda
değiştiremezdi ki?
Sessizce onu dinlediğinde, aslında haklı olduğunu
gördü. Onun her daim elini tutacağını söylerken, neden şimdi daha ilk darbede
yerle bir olmuştu?
Egemen yanından ayrıldığında, konuşmasının bir
şeyleri değiştirmesini umarak ilerlemişti. Beren ise bir müddet daha orada
kalıp, daha sonra eve yeniden girip, merdivenleri aşmıştı. Kendi odası yerine
Ares’ in odasına ulaştı adımları.
İçeri girip, girmemek konusunda kararsız kalsa da,
onun yanında olmak isteyen tarafı baskın gelip, kapıyı yavaşça aralamıştı.
İçeri girdiğinde, onu yatağında uzandığını fark etti. Beren’in burada olduğunun
dahi bilincinde değildi.
Sağ eli başının altında, gözler ise tavanda
geziniyordu. Beren onun bakıştığı tava yerine, bir savaş sahnesi izlediğini
düşündü o an. Ufak adımları ile ona yaklaştı ve onun yanındaki boşluğa uzandı.
Başını sevgilisinin göğüsü üzerine koyan Beren, dünyanın en kıymetli melodisi
olduğunu kabul ettiği, onun kalp ritmlerini dinledi.
“Özür dilerim” Beren’in kolunu kendi karnının
üzerinde hissettiği sıra onun ağzından duydu. Bu anın gerçekliğini tartı
aklında. Zira Beren’ e karşı duyduğu ihtiyaçtan ötürü, bilinçaltı onu bir oyun
oynuyor olabilirdi. Fakat burnuna dolan sevgilisinin eşsiz kokusu, bunu hiçbir
hayalde var olmayacağını ona kanıtlar gibiydi.
“Benim gibi bir adamdan özür dileme güzelim. Ben
bunu hak eden bir adam değilim” başının altında olan elini, sevgilisinin
saçlarında gezinmesi için görevlendirdi. Beren onun elinin altında daha da
mayışıyordu.
Şuan dünya üzerinde onlar yalnızca birbirinde huzur
buluyordu. Tüm sorunlar, tüm sıkıntılar geri kalarak sarılıyorlardı
birbirlerine. Yan yana olmak, nefes almak gibiydi. Tüm eksik parçları
tamamlanıyordu sanki.
“Benden uzaklaşma Beren. Sinirini benden çıkar,
öfkeni bana kus ama her ne olursa olsun, benden gitme; hiçbir zaman gitmeyi de
düşünme” yalvaran bir adamın sözleriydi bunlar.
“Yüzümü görmek istemiyorsan, arkamı dönebilirim,
canımı acıtmak istiyorsan hiç çekinme ama beni yokluğun ile sınama” sevgilisinin sözleri gözyaşları ile dinledi
Beren. Düşen gözyaşları sevgilisini tişörtünü ıslattığında, bunu umursayacak
bir halde değildi.
“Senin için, seninle savaşıyorum Ares. Senden
sadece biraz daha gayret etmeni istiyorum. Ben her ne olursa olsun yanında
olacağım. Ama tüm o yaptığımız konuşmanın, senin nazarında bir kıymeti olsun”
bundan sonra böyle bir günü yeniden karşısına çıkar mıydı ki? Ares’ i yine
başkasının kanları içinde görür müydü?
“Yardımına
ihtiyacım var güzelim, bana yeniden pansuman yapar mısın?” sözleri yalın bir
halde ulaştı, sevgilisinin kulaklarına. Bu kabul ediyor demekti sanırım, diye
düşündü Beren.
Beren onun eline pansuman yaptıktan sonra üzerini
değiştirmek için odasına geçti. Daha sonra gün için hazır olduğunda, odasından
ayrılıp, koridora ulaştı. Ancak Ares’ in onu beklediğini gördü.
“Aşağıya inmemişsin” Ares’ in bu yaptığına
karşılık öyle bir ifade ele aldık ki yüzünü; onu görenler dünyanın en mutlu
insanı sanardı. Fakat kendini pekte iyi hissetmiyordu. Sanki bir deprem
yaşanıyordu içinde ama bunu dışarıya yansıtmamakta oldukça başarılıydı.
Bodrum katında gördükleri onu daha fazla
etkilemişti. Ares’ in bir adamı öldürüp de, yanına geldiğini bilmek onun için
kanayan bir yara gibiydi. Tuz basılıyordu sanki o yaraya. Bedenini ele geçiren
bu hislerin üzerini örtmek iste de, yine de, pek başarılı olamıyordu.
“Seni bekledim” diye ona karşılık veren sevgilisi,
elini ona uzatmıştı. Hiç beklemeden onun elini kabul edip, elini kavramasına
müsaade etti. Daha sonra çift merdivenlerden aşağıya inmişti.
Mutfağa girdiklerinde, diğerlerinin çoktan burada
toplanmış olduğunu gördü çift. Erkekleri bedenini ele geçiren bir endişe vardı
ki; o da çiftin aralarının düzelip, düzelmemediğiydi.
“Tam zamanında geldiniz. Masaya geçin, her şey
hazır” İdil söylediğinde, kahvaltı için özenle hazırladığı tabağı masanın bir
köşesine bırakıyordu. Beren neşeli gördüğü bu ortamdan dolayı, kızların olayları
bilmediğine yordu. Belki de böylesi onlar için en uygunuydu. Bu yüzden o da
elinden geldiği kadar hiçbir şeyi yansıtmamaya çalıştı.
Bedenini harap eden şeyler artık midesine de
vurmuştu. Sanki midesini avucunda tutan bir el vardı ve büyük bir çalkantıya
sebep oluyordu. Herkes masadaki yerini almış ve kahvaltısını etmeye
başlamışken, bir Beren yapamıyordu, bunu.
Masanın altında kalan elleri birbirine eziyet
etmeye başladığında, bundan gözlerini ayırmadan izliyordu. Anca onun üzerinde
gezinen Ares’ de kahvaltıyla ilgilenmeyen diğer bedendi. Oda gözlerini Beren’
in üzerinden ayırmadan izliyordu.
Sanki
hissetmiş gibi gözlerini ellerinin üzerinden ayırıp, başını kaldırdığında,
Ares’ in gözleri ile denk geldi, kendi gözleri. Bu onun irkilmesine sebep olmuştu.
Dayanamıyordu Beren, midesindeki çalkantı her geçen saniye daha da artıyordu.
Alnı kırışan Ares, çok mühim bir haber izleyen, bir
adam gibiydi, ifadesi. Masada yalnızca iki benden vardı sanki o an. Onun
halini, içinde çırpındığı durumun farkındaydı Ares. Bu yüzden o da, en az Beren
kadar kötü bir durumdaydı.
Masadan ayaklandığında, başının dönmesine
şarşırmadan mutfak kapısına koştu. Eli ile ağzını örttüğünde, midesinin sanki
yukarı çekiliyor olduğunu hissetti. Güçlü ya da dayanıklı biri değilde. Küçük yaşlarında, yaz
aylarında dahi birçok kez hasta olmayı başarırdı.
Ares’ de onunla aynı anda kalmıştı masadan, kendi
ile ayaklanan kızlaı ise önce eli ile durdurmuştu. Diğerleri ise neler
olduğunu anlayamadan arkalarından baktı çiftin. Kattaki lavaboya ulaşan Ares,
sevgilisini beklemeye başladı.
Klozete eğilip, ağzından dışarıya doğru acı bir
sıvı çıkan Beren, daha sonra şifonu çekip, elini yüzünü lavaboda iyice
yıkamıştı. Kapıyı araladığında, Ares’i burada görmeyi beklemiyordu. Onun
yüzünün aldığı ifadeden dolayı kendini suçladı Beren, belki de her şeyin yoluna
girdiğini düşünürken, şuan yaptığı ile onun endişelenmesine sebep olmuştu.
“Ben sabah, ön bahçeye çıktığımda, hava fazlası ile
soğuktu. Sanırım orada üşütmüş olmalıyım” bir bahanenin arkasına saklanırken,
aslında onun inanmayacağını biliyor gibiydi. Ancak yine de, inanması için umut
etti.
İfadesi değişmeyen Ares, hüzün dolu gözleri ile
karşısındaki Beren’ i kahrediyordu. Onun gözlerinden bir an olsun ayrılmıyordu
gözleri.
“Sana zarar veriyorum Beren” bu cümleri kendi canı
yanarken, söylüyordu. Yere düşen bedenine tekmeler yiyen biri gibiydi.
“Düşündüğün gibi değil, gerçekten. Ben kolay has-“
“Beren” daha fazla bahane duymak istemedi.
“Kabristana gitmeye ihtiyacım var” gerçek tam
olarak buydu. Anne ve babasının yanına gidip, onlarla birlikte toparlanmalıydı.
“Pekâlâ,
seni götüreceğim” bunu yapmayı, o an hiç istemedi Ares. Beren’ in canını
yakmıştı ve o yine ailesi ile toparlanıp, onlara sığınıyordu. Bu onun ciddi
anlamda canını yaksa da, yapmaya mecburdu.
“Peki, ya diğerleri?” gideceğini kabul ettiği için
memnun olsa da, diğerlerine ne söyleyecekleri konusunda endişelenmeden edemedi.
“Can” diye mutfağa doğru seslendiğinde, gözleri de
Beren’ den ayrılmıyordu. Ares’ in sesini duyan Can ise mutfağa hızlıca terk
edip, yanlarına ulaşmıştı.
“Buyur kardeşim” yanına ulaştığı çiftin arasındaki
gerginliği fark ettiğinde kendin de gerilmeden edemedi.
“Beren’ in biraz hava almaya ihtiyacı var. Biz
kabristana bu yüzden kabristana gidiyoruz” onun sözlerini dinleyen Can’ ın
gözleri birkaç saniyeliğine Beren’ e kaydı. Ne için gitmek istediğini az çok
tahmin edebiliyordu.
“Pekâlâ” onun onayının ardından çift portmantoya
yönelip, içinden montlarını almalarının ardından evden ayrılmıştı çift. Mutfağa
tekrar dönen Can, onu merakla bekleyen gözler olduğunu gördü.
“Beren’ nin biraz hava almaya ihtiyacı vardı. Bu
yüzden gittiler” aslında sözlerinin altında yatan manayı erkekler anlayabilirken,
her şeyden bir haber olan kızlar ise sadece onun sağlığı için
endişelenmişlerdi.
Egemen’ in gözlerini üzerinde hisseden Can,
gözlerini ona çevirdiğinde, ona duumun nasıl olduğunu soruyordu sanki. Onunla
göz göze geldiğinde, başını iki yana sallayarak, durumun hiçte iç açıcı
olmadığını söylüyordu ona.
🖤
YanıtlaSilŞükür yeni bölüm
YanıtlaSil❤️❤️❤️❤️
YanıtlaSil😍😍💖💖
YanıtlaSilYazarcımmmmmm bize bir sürpriz yapsan da bir kaç bölüm peş peşe atsannn
YanıtlaSilYeni bölüüüüüümmmm
YanıtlaSilLütfen yeni bölüm erken gelsinnnn sonra diğer bölümü unuttuğum için tadı çıkmıyor
YanıtlaSilYb ne zaman gelir
YanıtlaSilYb ne zaman gelir
YanıtlaSilHadi ama artık ya
YanıtlaSilYb me zaman gelir
YanıtlaSil