Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 23. Bölüm


Güneşin doğduğu güne tanıklık ederek başladı iki genç. Bu onlar için hayli hasarlı bir gece olmuştu. Kabuk bağlamış bir yaranın kabuğunu soyup, yeniden kanatmışlardı sanki.

Ares banyodan sonra sol elindeki yarayı daha da derin getirmişti. Dışarı çıkıp, zemini kirleten kan damlaları sanki ona ait değilmişcesine, içinde hiçbir his bulunmadan izliyordu. Elindeki yara artık çok daha kötü bir hale gelmişti. Yakın zamanlarda sürekli yenileniyor oluşu, onun artık korkunç bir görüntüye ulaşmasına sebep oluyordu. Ama Ares bunu zerre umursamıyordu.

Oturduğu yatakta göze çarpan büyük kırmızı lekelerin içinde, öylece oturuyordu. Onunla bu halde olmaktan nefret etti Ares. Onunla konuşmalı ve onun canının acısını hafifletmeliydi. Odasından çıkmadan hemen önce eline yine gelişi güzel bir havlu sarp, Beren’ in odasının önüne ulaştı.

Onun canını acıtanın kendisi olduğunu bilmek ona daha da fazla sancılar bahşediyordu. Acısı sanki elindeydi ve de gözle görülüyordu. Nefes almanın lütfü bile onun yanındayken, daha anlamlıydı. İçeri girme gücünü kendinde bulduğunda, kapıyı aralayıp, içeri sessizce adım attı.

Oradaydı Beren, yatağının ortasına oturmuş ve bacaklarını kendine çekip, sessizce gözyaşları döküyordu. Ares onu gördüğünde bunun sebebi; benim dedi içinden. Ona doğru ilerleyen adımları hiçte sağlam değildi o an. Yatağın boşluğuna oturduğunda, geldiğini bile fark edip, etmedeğinden emin olamadığı sevgilisinin yüzüne baktı. Gözleri karşıda bir yerlerde olan Beren’ in gözyaşları hiç bitmek istemezcesine düşüyordu.

“Bana kızgın olduğunu biliyorum” düz bir ses tonu ile konuşuyor olsa da, aslında o an acılar içindeydi.

“Bu konuda senden af dilemiyorum çünkü beni afetmemelisin. Hatta şuan yaşadığın, hissettiğin ne varsa, hiçbir zaman unutma. Benimle olduğun sürece hep böyle hislerle baş etmeye çalışacaksın” konuşuyordu Ares ama onun dinlediğinden emin değildi.

“Bugün o depoya gitmeme kimse engel olmazdı. Her ne olursa olsun, ben yine de gidecektim. Ama bunu senin de öğrenmemeni dilerdim” Ares’ in gözleri, Beren’ in gözlerinden intihar eder gibi düşen yaşlardan ayrılmıyordu. Her damla da, benine biraz daha yük biniyordu sanki.

“O listede yazan sıradaki adam değildi. Ben bunu mecbur olduğum için yaptım. O adam bir an evvel durdurulmalıydı” onun tek yaptığı şey gözlerinden düşen yaşlardı. Donmuş bir beden gibiydi o an, Beren.

“Sana bunun tekrar yaşanmayacağına dair söz veremem. Sadece bu olanlar için derin bir üzüntü içinde olduğumu ve seni bu hale getirdiğim için canımın ne kadar yandığını bilmeni istiyorum” ondan bir hareketlilik bekledi. Hatta kızgın olduğu için bir tokat bile atabilirdi ama yapmıyordu.

“Konuş benimle Beren, lütfen” eli titreyerek, karşısında hiçbir hareketlilik göstermeyen sevgilisinin yanağına çıktı. Gözleri ile yanaklarının kırmızılığı yarışır gibiydi. Elinin altında olan deriyi usulca sevdi Ares.

“Ben hazmedemiyorum” hasarlı sesi fazla katıydı. Onun konuştuğuna şahit olmasa bu ses tonu bir başkasına ait derdi Ares.

“Yeni bir hayat kurmaya razı gelmişken, nasıl olur da; yalnızca birkaç gün sonra yine o efendisi olduğun karanlığa sığınabilirsin?” sözlerine hıçkırıkları da karıştığında, onun karşısında Ares, daha çok yanıyordu.

“Nasıl olurda hiçbir çaba göstermezsin, o zaman neden bunu kabul ettin? Film izlediğimiz sıra bana iş ile ilgili bir sorun derken, ben gerçeği söylüyorsun sanmıştım. Ama sen belki de o adamı nasıl katledeceğini düşünüyordun” onun yanağında olan Ares’ in elini hızla ittirdi.

“Beren” susmasını ister gibiydi seslenişi. Yanan bir ateşe, benzin dökmek nedendi?

 “Dünyadaki her kötü adamı sen temizleyemezsin, Ares Karal. Seninle birlikte olmanın nasıl bir hayat olduğunu biliyorum,  ben buna zaten hazırlıklıyım. Beni asıl kahreden şey onca konuşmadan sonra bile hiçbir çaba göstermeden, herkesin uyumasını bekleyip, öylece çıkıp, gitmen.

Sinema salonundayken, insan bazen dünyada da cenneti de yaşayabilirmiş dedim kendime. Ama sen o an şuan yaşayacağımız cehenneme hazırlık yapıyormuşsun” hırsla yataktan ayaklanıp, öfke ile baktı onun gözlerine, haberi yoktu ama Ares’ i kahrediyordu.

“Senin, o adamın gözlerini kapattıktan sonra yanıma gelip, bunun bir daha yaşanmayacağına söz veremem demeni kaldıramıyorum. Seni seviyorum Ares, hem de içime sığmayan bir sevgi ile. Yanlışınla, doğrunla seviyorum. Fakat bu yaptığını kabul edemiyorum. Bana biraz zaman tanı” bir tabancadan çıkan on iki, on üç ve ya birkaç tane daha mermi çıkabilir. Bu mermi sayısına maruz kalan bir insan bedeninin yaşama yüzdesi kaç olabilirdi? Belki o an Ares’ in yaşama yüzdesi ile eş olabilirdi.

Beren odadan yine kaçarcasına çıkmıştı. Hıçkırıkları serbest kalırken, onları dizginlemek gibi bir isteği de yoktu.

Tüm bunlardan birkaç dakika önce Egemen, Ares ile baş başa konuşup, sohbet etmek için onun odasına girdiğinde, odanın hali ile dumura uğramıştı adeta. Yerde ve yatak çarşafın da olan kan lekeleri, odanın bir hayli dağınık görüntüsü, başka bir şeyin açıklaması olamazdı. Onun yine kriz geçirmiş olmasını düşündüğünde, dizlerinin bağı çözülmüştü sanki. Yine neden? Dedi içinden.

Odadan çıkmak için hareketlendiğinde, Beren’ in kendi odasından çıkarken ki, halini görmüştü. Ona görünmeden merdivenlerden inerken, nasıl hıçkırıklara boğularak uzaklaştığına şahit oldu. Onların kavga etmiş olması yüksek bir ihtimaldi. Kalbine korku saldı bu düşünce bile. Daha sonra ise odasından çıkan Mert’ i gördü. Kısık bir sesle seslendi ona.

“Mert”

“Egemen, Ares’ in odasında ne yapıyorsun” birkaç adım ona doğru ilerlemişti.

“Ares kriz geçirmiş” bunu duyduğu sıra kanı dondu o an sanki. Ares kriz geçirdi ne demkti? Nedendi? Kimse böyle bir şeyi uzun bir zaman daha yaşanmayacağına inandırmıştı kendini. Ama şimdi neden böyle olmuştu?

“Bundan emin misin?” karşısındaki adamın bu konuda şaka yapmayacağını ve böyle bir konuyu alay konusu etmeyeceğinden adı kadar emin olsa da, yine bir umut… Odanın kapısını daha da araladı Egemen ve kasırgayı ona da gösterdi.

“Selin’ in Ares için hazırladığı karşımı biliyor musun?” gözleri hala odanın halinde dolaşan kardeşine sorduğunda, kendi de ondan farksız halde, korkuyla cebelleşiyordu.

“Hayır, bilmiyorum” o sıra diğer odalardan da Can ve Anıl’da onların yanına ulaştı.

 “Hayırdır, niye buradasınız?” Can’ ın sorusu ile gözleri onlara dönen Egemen, aynı soruyu onlara da sordu.

“Selin’ in Ares’ e yaptığı karşımı bilen var mı?” hızlı bir şekilde sorduğunda, ikisi de anlamamış gibi ona bakıyordu. Yine de onu yanıtladılar.

“Ben biliyorum ama neler olduğunu biz de söyleseniz artık” Can hayli meraklanmıştı.

“Ares yine kriz geçirmiş” Mert’ in sözleri ibr tokat gibiydi onlar için. Anıl, belinin iki yanına koyduğu ellerini, duyduklarının ardından aşağıya düşürmüştü.

“Dalga geçiyorsun” inanmak istemiyorlardı.  

“Maalesef ki gerçek, Beren az önce odasından hayli kötü bir şekilde ayrıldı. Aralarında kötü bir şeyler geçtiği belli” derin bir nefes bırakan kardeşlerin nefeslerinden bile dert akıyordu sanki.

“Can sen gidip, karşımı hazırla. Anıl, sen de Cenk ile birlikte kızların haberi olmadan, odayı temizleyin. Biz de gidip, Ares ile konuşalım” herkese görevini bildiren Egemen, diğerlerini harekete geçirmişti.

“Ares nerede?” Mert’ in sorusu ile hepsinin merak ettiği bir konu buydu.

“Beren odasından kaçar gibi çıktığına göre büyük bir ihtimal orada”

“Pekâlâ, hadi herkes işine odaklansın” Can’ ın sözlerinin ardından her biri işine koyulmak için harekete geçti. Ancak henüz daha koridordan ayrılamadan Egemen’ in sesi ile durdular.

“Beyler, bu şimdilik aramızda kalsın” onu onayladıklarında bu kez kesintisiz olarak işlerini yerine getirmeye koyuldular.

Egemen ve Mert, Beren’ in odasının kapısını aramış ve içeri girmişlerdi. Egemen haklıydı, Ares Beren’ in odasında, onun yatağında, çökmüş bir haldeydi.

“Ares, neler oluyor?” adımları ona yaklaştıkları sorduğunda, onun bu halinden korkmuştu Mert.

“Depoya gittim ve Beren bunu bir şekilde öğrendi”

“Onunla yeni, temiz bir hayat kuracağım demiştin. Şimdi neden bunu yaptın ki?” bu bir hesap sorma, ya da bir sorgulama değildi. Mert ve Egemen kaygılandıkları için soruyorlardı. Onun çok daha iyi bir hayat yaşamasını istedikleri içindi.

“Fırat Uçar, tahliye olmuştu” onun yanıtının ardından elbette bu adamın kim olduğunu biliyorlardı.

“Bize haber verseydin. Onun icabına biz baksaydık” Mert sanki şimdi değişen bir şey olabilir gibi bir umut deniyordu.

“Onun cezasını kendi ellerimle vermeliydim”

“Ne yapmayı düşünüyorsun?” sorduğunda, yanında ki Mert, sıkıntı ile nefes bırakmıştı dışarıya.   

 “Şuan için bilmiyorum. Bunu sindirebilmesi için ona biraz zaman vermeliyim”

“Eline bak-“ Mert sözünü bölen Ares olmuştu.

“Gerek yok” ne zaman bunu yapmalarına izin vermişti ki? Ama yine de hala denemekten geri durmuyorlardı. O bu akşamın bir cezasıydı.

O sıra hızlı bir şekilde meyve suyunu hazırlamış olan Can, merdivenlerden yukarı çıktı. Diğerleri ise Ares ile birlikte, Ares’ in odasına doğru ilerlemeye başlamıştı. Onlar kapıda karşılaştığında, erkekler Ares’ in odasında toplanmıştı.

Ares’ in odasının hali elbette göze çarpıyordu. Yerdeki kan izleri silinmiş ve yatak çarşafı temizi ile değiştirilmişti. Odanın dağınıklığı toplanmış, eski düzenli haline getirilmişti. Bunu sağlayan da elbette Anıl ve Cenk’ ti.

Yatağına birkaç adım kala, geceden beri fazlası ile kan kaybetmiş olan Ares’ in gözleri kararmış ve sendelemişti. Ona yakın olan Egemen ve Mert hızla kolunu kavrayıp, ona destek oldular.

“İyi misin, kardeşim?” telaşla sordu, Mert.

“İyiyim, bir şeyim yok” ses tonu dahi bunun böyle olmadığını gösteriyordu.

“Doktor Ahmet’ i arayalım” onun adı en son on yıl önce geçmişti. Anıl öfke ile baktı Cenk’ in yüzüne. O adamın adını neden anmak zorundaydı ki? O adamla tek bir gün olsun iyi bir dakikaları bile geçmemişti.

“Telaş yapmayın. Gerek yok dedim” kardeşlerinin yönlendirmesi ile yatağına oturan Ares, kendi de bu adı duymaktan rahatsız olmuştu.

“Bunu iç, eminim daha iyi olacaksın” ortama yayılan elektrik kimseyi çarpmadan önce konuyu dağıttı, Can. Kardeşinin ona uzattığı bardağı, gösterdiği zahmete karşılık alan Ares, tek bir dikişle bardağı bitirdi.

“Ares itiraz etme de, doktoru çağıralım” bu Ares’ in öfkesini daha da arttırdı. Ares’ in o adamı görmek istemeyeceğini nasıl düşünemezdi?

“Gerek dedim Mert, yeter artık” onun endişelendiğini anlasa da, aynı anlayışı kardeşinden de bekledi.

“Pekâlâ, biz çıkalım. Ares biraz dinlensin” ortamın durumu anlayan Egemen, Mert kaygılarından dolayı daha Ares’ i öfkelendirmemesi için odadan çıkmaları gerektiğini düşündü. Diğer kardeşlerde onayladılar onu. Teker teker, odadan ayrılmışlardı.

Tüm bu yaşananlarla birlikte kızlar saatin henüz erken olmasından dolayı, yeni yeni uyanıp, güne hazırlanıyordu. Aynı çatı altında yaşanan kıyametten bir haber olan kızlar, kimi ne giyeceğine karar veriyordu, kimi makyajını tamamlıyordu, kim de daha yeni yatağından çıkıyordu.

“Ben gidip, Beren ile konuşacağım. Nasıl Ares’ i böyle bir hale getirir?” öfkesi tam olarak Beren’ e de değildi aslında. Elinden bir şey gelmiyor ya, en bu yakıyordu canını.

“Sakin ol, biraz Mert” merdivenlere ilerleyen kardeşini, kolundan tutarak durdurdu Egemen.

“Ne sakinliği ya, Ares’ in halini görmüyor musun?”

“Kıza gidip ne diyeceksin Mert? ‘Ares seninle yeni bir hayat yaşayacağını söylese de, yine kaldığı yerden devam ediyor. Sen bunu öğrendiğin içinde kriz geçirdi, bir sürü kan kaybetti. Hepsinin sorumlusu sensin’ bunu mu söyleyeceksin ona?” derin biraz nefes alıp, kendini kontrol altında tutmaya çalıştı.

“Onun neler hissettiğini biraz anlamaya çalışın. O her şeye rağmen burada, bizi her şeyimizle kabul eden biri o. Ona bu şekilde mi minnet duymalıyız. Zorlanması, kaldıramaması çok normal değil mi?” her biri hak veriyordu aslında ona. Sessizce dinlediler onu.

“Onun gidip, ben konuşacağım. Ares’ in yanında olun, bir şeye ihtiyacı olabilir. Kızlara da durumu çaktırmamaya gayret edin”

Diğer insanların, işe gitmek için evlerinden çıktıkları sıra yine bir kargaşa yaşanıyordu malikânede. Egemen dediği gibi Beren ile konuşmak için ön bahçeye çıkmıştı. Salıncakta oturan bedeni gördüğünde, hızlı adımlarla yanına varmış ve yanındaki boşluğa oturmuştu.

“Onun hayatında olmanın ne kadar zor olduğunu görüyorsun. Belki ona karşı öfkelisin, ya da onun değişemeyeceğini düşünüyorsun. Ama seni temin ederim ki; sen onun hayatına girdikten sonra Ares, daha farklı bir adama dönüştü.

Onu yeni tanıdığın için farklılığı, ondaki değişimi ayırt edemiyorsun. Ama son on yılını onunla geçiren biri olarak söylüyorum ki; onu tanıdığımdan bu yana ilk defa gözlerinde bir ışıltı görüyorum. Her ne yapıyorsan başarıyorsun Beren. Onu karanlığından yavaş yavaş kurtarıyorsun. Bu zaman kadar bizim girmeyi başaramadığımız, surlar ile çevrili olan kalbinin, tam ortasında duruyorsun.

Biliyorum ki, böyle bir hayat senin için çok sancılı. Yaptığı şeyi kabul edemiyorsun ancak lütfen sabırlı olman gerektiğini unutma. Onu, o karanlık dünyasından tamamen kurtarabilmen için zamana ihtiyacınız var. Seni seviyor Beren, yaralardan çürüyüp, bitmek üzere olan kalbine rağmen, bu güne kadar kimseyi sevmediği kadar seviyor.

Ben biliyorum ki, seni kaybetmekten korkuyor ve yaptığı şey nedeni ile karşında olmaktan utanç duyuyor. Sana ihtiyacı var Beren ve bunu tüm hücresine kadar hissediyor” onun sözleri ile gerçekten bunun için zaman ihtiyaçları olduğunu anımsadı Beren. O bir gecede her şeyi bir anda değiştiremezdi ki?

Sessizce onu dinlediğinde, aslında haklı olduğunu gördü. Onun her daim elini tutacağını söylerken, neden şimdi daha ilk darbede yerle bir olmuştu?

Egemen yanından ayrıldığında, konuşmasının bir şeyleri değiştirmesini umarak ilerlemişti. Beren ise bir müddet daha orada kalıp, daha sonra eve yeniden girip, merdivenleri aşmıştı. Kendi odası yerine Ares’ in odasına ulaştı adımları.

İçeri girip, girmemek konusunda kararsız kalsa da, onun yanında olmak isteyen tarafı baskın gelip, kapıyı yavaşça aralamıştı. İçeri girdiğinde, onu yatağında uzandığını fark etti. Beren’in burada olduğunun dahi bilincinde değildi.

Sağ eli başının altında, gözler ise tavanda geziniyordu. Beren onun bakıştığı tava yerine, bir savaş sahnesi izlediğini düşündü o an. Ufak adımları ile ona yaklaştı ve onun yanındaki boşluğa uzandı. Başını sevgilisinin göğüsü üzerine koyan Beren, dünyanın en kıymetli melodisi olduğunu kabul ettiği, onun kalp ritmlerini dinledi.

“Özür dilerim” Beren’in kolunu kendi karnının üzerinde hissettiği sıra onun ağzından duydu. Bu anın gerçekliğini tartı aklında. Zira Beren’ e karşı duyduğu ihtiyaçtan ötürü, bilinçaltı onu bir oyun oynuyor olabilirdi. Fakat burnuna dolan sevgilisinin eşsiz kokusu, bunu hiçbir hayalde var olmayacağını ona kanıtlar gibiydi.

“Benim gibi bir adamdan özür dileme güzelim. Ben bunu hak eden bir adam değilim” başının altında olan elini, sevgilisinin saçlarında gezinmesi için görevlendirdi. Beren onun elinin altında daha da mayışıyordu.

Şuan dünya üzerinde onlar yalnızca birbirinde huzur buluyordu. Tüm sorunlar, tüm sıkıntılar geri kalarak sarılıyorlardı birbirlerine. Yan yana olmak, nefes almak gibiydi. Tüm eksik parçları tamamlanıyordu sanki.

“Benden uzaklaşma Beren. Sinirini benden çıkar, öfkeni bana kus ama her ne olursa olsun, benden gitme; hiçbir zaman gitmeyi de düşünme” yalvaran bir adamın sözleriydi bunlar.

“Yüzümü görmek istemiyorsan, arkamı dönebilirim, canımı acıtmak istiyorsan hiç çekinme ama beni yokluğun ile sınama”  sevgilisinin sözleri gözyaşları ile dinledi Beren. Düşen gözyaşları sevgilisini tişörtünü ıslattığında, bunu umursayacak bir halde değildi.

“Senin için, seninle savaşıyorum Ares. Senden sadece biraz daha gayret etmeni istiyorum. Ben her ne olursa olsun yanında olacağım. Ama tüm o yaptığımız konuşmanın, senin nazarında bir kıymeti olsun” bundan sonra böyle bir günü yeniden karşısına çıkar mıydı ki? Ares’ i yine başkasının kanları içinde görür müydü?

 “Yardımına ihtiyacım var güzelim, bana yeniden pansuman yapar mısın?” sözleri yalın bir halde ulaştı, sevgilisinin kulaklarına. Bu kabul ediyor demekti sanırım, diye düşündü Beren.

Beren onun eline pansuman yaptıktan sonra üzerini değiştirmek için odasına geçti. Daha sonra gün için hazır olduğunda, odasından ayrılıp, koridora ulaştı. Ancak Ares’ in onu beklediğini gördü.

“Aşağıya inmemişsin” Ares’ in bu yaptığına karşılık öyle bir ifade ele aldık ki yüzünü; onu görenler dünyanın en mutlu insanı sanardı. Fakat kendini pekte iyi hissetmiyordu. Sanki bir deprem yaşanıyordu içinde ama bunu dışarıya yansıtmamakta oldukça başarılıydı.

Bodrum katında gördükleri onu daha fazla etkilemişti. Ares’ in bir adamı öldürüp de, yanına geldiğini bilmek onun için kanayan bir yara gibiydi. Tuz basılıyordu sanki o yaraya. Bedenini ele geçiren bu hislerin üzerini örtmek iste de, yine de, pek başarılı olamıyordu.

“Seni bekledim” diye ona karşılık veren sevgilisi, elini ona uzatmıştı. Hiç beklemeden onun elini kabul edip, elini kavramasına müsaade etti. Daha sonra çift merdivenlerden aşağıya inmişti.

Mutfağa girdiklerinde, diğerlerinin çoktan burada toplanmış olduğunu gördü çift. Erkekleri bedenini ele geçiren bir endişe vardı ki; o da çiftin aralarının düzelip, düzelmemediğiydi.

“Tam zamanında geldiniz. Masaya geçin, her şey hazır” İdil söylediğinde, kahvaltı için özenle hazırladığı tabağı masanın bir köşesine bırakıyordu. Beren neşeli gördüğü bu ortamdan dolayı, kızların olayları bilmediğine yordu. Belki de böylesi onlar için en uygunuydu. Bu yüzden o da elinden geldiği kadar hiçbir şeyi yansıtmamaya çalıştı.

Bedenini harap eden şeyler artık midesine de vurmuştu. Sanki midesini avucunda tutan bir el vardı ve büyük bir çalkantıya sebep oluyordu. Herkes masadaki yerini almış ve kahvaltısını etmeye başlamışken, bir Beren yapamıyordu, bunu.

Masanın altında kalan elleri birbirine eziyet etmeye başladığında, bundan gözlerini ayırmadan izliyordu. Anca onun üzerinde gezinen Ares’ de kahvaltıyla ilgilenmeyen diğer bedendi. Oda gözlerini Beren’ in üzerinden ayırmadan izliyordu.

 Sanki hissetmiş gibi gözlerini ellerinin üzerinden ayırıp, başını kaldırdığında, Ares’ in gözleri ile denk geldi, kendi gözleri. Bu onun irkilmesine sebep olmuştu. Dayanamıyordu Beren, midesindeki çalkantı her geçen saniye daha da artıyordu.

Alnı kırışan Ares, çok mühim bir haber izleyen, bir adam gibiydi, ifadesi. Masada yalnızca iki benden vardı sanki o an. Onun halini, içinde çırpındığı durumun farkındaydı Ares. Bu yüzden o da, en az Beren kadar kötü bir durumdaydı.

Masadan ayaklandığında, başının dönmesine şarşırmadan mutfak kapısına koştu. Eli ile ağzını örttüğünde, midesinin sanki yukarı çekiliyor olduğunu hissetti. Güçlü ya da dayanıklı biri değilde. Küçük yaşlarında, yaz aylarında dahi birçok kez hasta olmayı başarırdı.

Ares’ de onunla aynı anda kalmıştı masadan, kendi ile ayaklanan kızlaı ise önce eli ile durdurmuştu. Diğerleri ise neler olduğunu anlayamadan arkalarından baktı çiftin. Kattaki lavaboya ulaşan Ares, sevgilisini beklemeye başladı.

Klozete eğilip, ağzından dışarıya doğru acı bir sıvı çıkan Beren, daha sonra şifonu çekip, elini yüzünü lavaboda iyice yıkamıştı. Kapıyı araladığında, Ares’i burada görmeyi beklemiyordu. Onun yüzünün aldığı ifadeden dolayı kendini suçladı Beren, belki de her şeyin yoluna girdiğini düşünürken, şuan yaptığı ile onun endişelenmesine sebep olmuştu.

“Ben sabah, ön bahçeye çıktığımda, hava fazlası ile soğuktu. Sanırım orada üşütmüş olmalıyım” bir bahanenin arkasına saklanırken, aslında onun inanmayacağını biliyor gibiydi. Ancak yine de, inanması için umut etti.

İfadesi değişmeyen Ares, hüzün dolu gözleri ile karşısındaki Beren’ i kahrediyordu. Onun gözlerinden bir an olsun ayrılmıyordu gözleri.

“Sana zarar veriyorum Beren” bu cümleri kendi canı yanarken, söylüyordu. Yere düşen bedenine tekmeler yiyen biri gibiydi.

“Düşündüğün gibi değil, gerçekten. Ben kolay has-“

“Beren” daha fazla bahane duymak istemedi.

“Kabristana gitmeye ihtiyacım var” gerçek tam olarak buydu. Anne ve babasının yanına gidip, onlarla birlikte toparlanmalıydı.

 “Pekâlâ, seni götüreceğim” bunu yapmayı, o an hiç istemedi Ares. Beren’ in canını yakmıştı ve o yine ailesi ile toparlanıp, onlara sığınıyordu. Bu onun ciddi anlamda canını yaksa da, yapmaya mecburdu.

“Peki, ya diğerleri?” gideceğini kabul ettiği için memnun olsa da, diğerlerine ne söyleyecekleri konusunda endişelenmeden edemedi.

“Can” diye mutfağa doğru seslendiğinde, gözleri de Beren’ den ayrılmıyordu. Ares’ in sesini duyan Can ise mutfağa hızlıca terk edip, yanlarına ulaşmıştı.

“Buyur kardeşim” yanına ulaştığı çiftin arasındaki gerginliği fark ettiğinde kendin de gerilmeden edemedi.

“Beren’ in biraz hava almaya ihtiyacı var. Biz kabristana bu yüzden kabristana gidiyoruz” onun sözlerini dinleyen Can’ ın gözleri birkaç saniyeliğine Beren’ e kaydı. Ne için gitmek istediğini az çok tahmin edebiliyordu.

“Pekâlâ” onun onayının ardından çift portmantoya yönelip, içinden montlarını almalarının ardından evden ayrılmıştı çift. Mutfağa tekrar dönen Can, onu merakla bekleyen gözler olduğunu gördü.

“Beren’ nin biraz hava almaya ihtiyacı vardı. Bu yüzden gittiler” aslında sözlerinin altında yatan manayı erkekler anlayabilirken, her şeyden bir haber olan kızlar ise sadece onun sağlığı için endişelenmişlerdi.

Egemen’ in gözlerini üzerinde hisseden Can, gözlerini ona çevirdiğinde, ona duumun nasıl olduğunu soruyordu sanki. Onunla göz göze geldiğinde, başını iki yana sallayarak, durumun hiçte iç açıcı olmadığını söylüyordu ona.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...