Aradan geçen saatlerin ardından gece yarısı
yaklaşmış ve artık her bireye uyku yavaş yavaş çökmüştü.
“Herkese iyi geceler” gözleri yarı kapalı halde
olan Anıl, ayaklanıp odasına çıkmak için kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı.
Uykuya âşık olan bedeni, şuan çok bile ayrış kalmıştı bundan. Her birey yavaş
yavaş salonu terk ederken, adımları kendi odalarını bulmuş ve odalarına
kavuştuktan sonra kapılarını örtmüşlerdi.
Merdivenleri birlikte aşan Ares ve Beren çifti,
sonundan odalarının kapının önüne varmışlardı. Birbirleri ile göz göze
geldiklerinde, hoş bir gülümseme ile kaplıydı yüzleri. Sanki ne yapacaklarına
pek emin olamıyorlardı.
“İyi geceler Ares” Beren dudaklarını hareket edip,
gülümsemesi daha geniş bir hal alırken, Ares oradan gözlerini alamadı.
“Sana da iyi geceler” onun verdiği karşılığından
ardından çift, kendi odalarına çekilmişti. İkisi de bu konularda oldukça
acemiydi. Birbirlerinin hayatlarında daha önce birileri hiç böyle bir şekilde
bulunmadığından, sevgililiğin nasıl ilerleyeceğini bile bilemiyorlardı.
Tam anlamı ile bir çift olabilmeleri için her
ikisininde, sürece ihtiyaçları vardı. Birbirlerine alışmalı ve daha da yakınlaşmaları bir zaman alacak gibiydi. Her ikisinin hayat akışı birbirinden
farklı olsa da, aşk konusunda ikisi de, aynı durumdaydı.
İkisi de böyle bir durumun hayatlarında var olmasına
müsaade etmemiş ve bu tür yaklaşımlarda bulunmamışlardı. İkiside böyle bir
duruma ihtiyaç duymadığı gibi karşılarında, hiç bu eksikliği hissettirecek
birileri çıkmamıştı. Ta ki birbirlerini görünceye kadar.
_
Ertesi gün şirkete geçen erkekler, Can’ ın hoş
hediyesini afiyetle kabul ediyordu. Can tüm şirkete dağıttığı baklavanın son
kısmını kardeşlerine ayırmıştı. Ares kendi ofisinde işleri ile meşgul olurken,
diğerleri toplantı salonunda baklavanın keyfini çıkarıyordu.
“Allah'ım
nasıl güzel ya, yaş pasta yemekten, şunun güzel tadını unuttuk” elindeki üçüncü
dilimi de ağzına göndermeden hemen önce söyledi Anıl.
“Can’ in aldığı baklavayı yiyebilmemiz için Ares’
in ilişkiye başlaması gerekiyormuş arkadaş, olaya bak” Cenk bakıştığı
baklavalardan gözü ayırmazken, halinden son derece memnundu.
“Biri bir yerden çıkıp, bunun bir şaka olduğunu
söyleyecekmiş gibi hisseden sadece ben miyim?” ağınıza attığı baklavayı da,
keyifle midesine gönderdi Anıl. Ağzında dağılan lezzet ile mest olmuş gibiydi.
“Baklava yerine, kurban mı kesseydik acaba ya?” önündeki
yarım tepsi baklavaya bakan Can, o an gerçek düşüncesini dile getirmişti.
“Gençler yine saçmalamaya başladınız” onları kontrol
altında tutmak isteyen Egemen, kendinden pekte emin değildi.
“Ne yalan söyleyeyim, bir ara bunu düşünmedim
değil” Cenk’ in sözlerine Anıl ve Can kahkahalar ile eşlik ederken, Mert ve
Egemen öfke ile göz devirmişti.
“Bunlar Ares’ in kulağına giderse, görürüm ben
sizi” üç kafadara uyarı veren bu kez Mert olmuştu.
“Tama ya, sustuk” ona karşılık veren Cenk oldu.
“Daha fazla çamura batmadan hadi, ben odama kaçtım”
ayaklanan Can, kapıya ilerlemeye başlamıştı.
“Ares’ in payını vermeyi unutma” bunu söylerken,
ses tonu hiçte hoş çıkmıyordu. Hatta yüzünü ele olan muzur bir gülümseye
sahipti.
“Bence Egemen’ in vermesi daha uygun olur. Ares’ in
payını o götürsün” geri dönüp söylediğinde hepsi boş bir ifade ile baktılar
ona.
“Sebep?” Egemen, düz bir ifade ile sorduğunda, tek
kaşı havalanmıştı.
“Aramızda en uzun boylu olan sensin, o yüzden”
“Hayatımda duyduğum en saçma bahane” koca
kahkahalarını serbest bıraktı, Anıl ve Cenk.
“Umarım bu, yaptığın o iğrenç esprilerinden biridir, Can” yüzünü buruşturarak bakan, Mert; ona tiksinir gibi bakıyordu.
“Tamam ya, tamam, ben götürürüm. Zaten bir kere de
iyilik yapsanız; dişimi kıracağım” diye söylenerek, Ares için hazırlanan tabağa
uzandı.
“Sen dişsiz kalma diye, iyilik yapmıyoruz kardeşim.
Beril sana ne der sonra” hain bir gülüş ile birbirine çak yapan iki kardeşine de
öfke ile baktı Can.
“Siz var ya; kardeş değil düşmansınız, düşman”
parmakları ile ikiliyi işaret ederken, onları daha da keyiflendirmişti.
“Allah yardımcın olsun kardeşim” Cenk’ in sözlerinin
ardından, gözleri yukarı çevirip, ona sabır bahşedilmesini diliyordu, o sıra.
Daha sonra eline aldığı tabak ile odadan ayrıldı.
Ares’ in
odasının kapısına ulaştığında, ondan alacağı tepkiden hayli çekiniyordu. Daha
önce onunla buna benzer bir konuşma yapmamış olsa da, aslında Ares’ in kapısını
sevgilisi için birçok kez; farklı amaçlarda çalmıştı. Yine de bu endişe etmemesine yetmiyordu.
Kapıyı birkaç kez tıklattıktan sonra içeriden ‘gel’
sesini duyduktan sonra kapıyı aralayıp, içeri girdi. Masasının başında olan
Ares’ e doğru ilerlerken, ona dönemeyen bakışları bile onu daha da geriyordu.
Masasına yaklaştığında ise öylece olduğu yerde dikilmeye devam etti.
Onun geldiğini fark eden Ares, başını kaldırmadan
bakmış, öylece dikilmesine bir anlam veremediği için konuşmaya başladı.
“Evet, Can seni dinliyorum”
“Baklava”
“Ne?”elinde tuttuğu tabağa gözleri kaydı ancak
hızlıca yeniden yüzüne baktı. Alnı kırışmış, olanlara anlam vermeye
çalışıyordu.
“Baklava getirdim sana” tereddütle elindeki
gösterdi. Onun ifadelerini takip ediyordu.
“Bu ne için?” kaşları çatılırken, o an Egemen bu
tabağı buraya getirmediği için ona içinden söylenip duruyordu.
“Dün baklava dağıtacağımı söylemiştim ya, bilirsin delikanlı
adamın ağzından söz bir kere çıkar”
“Gerçekten
dağıttın mı?” şaşkınlık dolu, ufak bir gülümseme belirdi yüzünde.
“Evet, dağıtmasa mıydım?” korkuyla sordu o an.
“Onun için değil, gerçekten dağıtacağını
düşünmemiştim” rahat bir nefes verdi o an Can.
“Diğerleri yedi mi?”
“Evet, beyefendiler çoktan zıkkımlandı” hala onlara
karşı öfke duyuyordu ve bunu o an engelleyemedi. Ne vardı yani içlerinden biri,
bu tabağı getiriverseydi?
“Can, bilirsin benim tatlıyla pek aram yo-“ Can,
onun söyleyeceğini bildiğinden devamını dinlemek yerine konuşmaya başladı.
“Bu senin ilişkinin şerefine dağıtıldı. En azından
bir tane yesen bile beni çok memnun edersin”
“Peki, tamam” kibar bir gülümseme ile kardeşinin yüzüne
baktığında, aslında yaptığı bu hoş hareket için minnet duyuyordu Ares. Tabağı
Ares’ in masasına bırakıp, ona biraz daha yaklaştırdı.
“Öyleyse gideyim ben” Ares onu başı ile
onaylakdıktan sonra kapıya doğru ilerlemeye başladı. Ancak kapıya birkaç adım
kalmıştı ki; Ares yineden seslendi ona.
“Can, sağ ol kardeşim” onun bu söylediğini, geniş
bir gülümseme ile karşıladı Can.
“Afiyet olsun kardeşim” ardından odadan çıkmış ve
kendi odasına giderken, yüzünde beliren o gülümseme kaybolmamıştı.
Aradan geçen birkaç sonra Ares işler ile uğraştığı
sıra aklına gelen şey ile bir süre ara vermişti. Can’ ın isteği üzerine bir
dilim baklavayı ise çoktan yemişti. Beren ile bir ilişkiye başladığını
öğrenmesi gereken en önemli iki isimdi Mehmet ve Meliha çifti.
Bu yüzden onlara haber vermek için işine ara vermiş
ve telefonuna uzanıp, çifti aramaya koyulmuştu. Çalan telefon çok geçmeden yanıt
buldu.
“Efendim, oğlum” sesini son derece neşeli gelen
Meliha hanım, Ares’ in aramış olmasından dolayı fazlası ile keyiflenmişti.
“Nasılsın Meliha teyze?”
“İyiyim oğlum, sen nasılsın, kardeşlerin nasıl?”
“Herkes gayet iyi” asıl arama amacına gelecekti ve
bu yüzden geriliyordu.
“Aslında size söylemem gereken bir şey var. Bu
yüzden rahatsız ettim” nasıl söylemeli, hangi kelimeleri kullanması gerekti
bilemeyen Ares; kendini fazlası ile beceriksiz hissediyordu.
“Estağfurullah oğlum ne demek o öyle”
“Aslında bunu Mehmet amca ile konuşsam çok daha iyi
olacak sanırım” oğlunun ses tonunda bile bir değişiklik olduğunu anlayan Meliha
hanım anında dediğini yapıp telefonu eşine uzattı.
“Korkutma oğlum bizi, bir şey mi oldu?” endişeli
baba, duyabileceği kötü bir haber bekliyor ve kaygılanıyordu.
“Bana;
karanlığa hapsettiğin hayatına, ışığın olacak kişi bul. Kalbini ısıtan her
kimse, onu bul ve elini sakın bırakma. Kalbini özgür bırak, kimi seviyorsa,
bırak o sevdiğinde, kalbini sevsin. Sırtlandığın her acına ortak olsun, elini
tutsun Ares, demiştin hatırlıyor musun?” oğlunun bu sözlerinin ardından gelecek
olan şeyi beklerken, koca bir umut baş verdi içinde. Tahmin etmek zor değildi
onun için bu yüzden büyük bir sevinç çığlığı yükseldi çiftten.
“Beren artık senin yavuklun mu oldu?” diye söyleyen
Mehmet Bey, öz oğlu olmamasına rağmen Anıl ile ne kadar benzediklerini de Ares’
e göstermiş oldu.
“Ben bu kelimeyi kullanmazdım ama evet, öyle oldu”
başını iki yana sallayan Ares’ in yüzünde eşsiz kıymetli bir gülüş belirdi o
an.
_
Akşam saatleri karanlık şehri yavaş yavaş ele
geçirirken, kızlar hala gelen müşterilerle ilgileniyorlardı. Ancak restoranı
gözetleyen bir araba dışarı beklerken, Ares’ in emri ile burada olan adam bunu
çoktan fark etmişti.
Ares’ in adamları, onları çok sonra fark
edebilmişti. Adamlar işlerinde son derece iyi olduklarından onları fark
etmeleri hayli zaman almıştı. Zira kızların restorandan çıkış saatini gelene
kadar fark etmemişlerdi.
Onların polis olduğunu fark eden adamlar, bu konuda
daha dikkatli davranmaya çalışıyordu. Bu yüzden önce neler olduğunu anlamaya
çalışsa da, herhangi bir hareketlilik olmadığında, eninde sonunda efendilerine
durumu bildirmek durumundaydılar. Ares telefonun zil sesini duyduğunda, ekranda
yazan isimle birlikte hiç beklemeden, aramayı yanıtladı.
“Söyle”
“Efendim burada bir polis aracı uzun zamandır
bekliyor. Sanırım görüş açıları restoran” bu onun için pekte soru teşkil eden
bir sorun değildi. Zira daha önceleri onlarla herhangi bir sorunu olmamıştı. Bu
yüzden gelen aramanın daha ciddi bir sebebi olduğunu düşündüğünden, şuan
rahatlamıştı
“Onlar sorun değil. Başka bir şey oldu mu?” diye
sordu emin olmak için.
“Hayır, efendim, her şey normal görünüyor”
“Anladım. Gözünüzde, kulağınızda açık olsun” sert
sesi ile verdiği emri alan adam, o görmese de, başı ile onay veriyordu ona.
“Emredersiniz efendim” daha sonra dili ile de onu
onaylayan adamın ardından, telefonunun aramasını sonlandırdı Ares. Polis, ya da
herhangi bir devlet adamı karşısında onun bu kadar rahat oluşunun sebep; arkada
hiçbir iz bırakmadan ilerlediğindendi.
Ayrıca şöylede bir gerçek vardı ki; Mehmet Arslan
gençlik yıllarında fazlası ile azılı bir bela gibiydi. Şimdileri eşi ile
birlikte emeklilik hayatı yaşayıp, günleri sessizlik içerisinde geçiriyor olsa
da, kimse onu yineden kışkırtmak istemezdi.
_
Kızların restorandan ayrılma zamanı gelip çatmıştı.
Normal olarak restoranın diğerleri gibi geç saatlere kadar açık olup,
müşterileri karşılamaları gerekse de, kızlar bunu bir kazanç sağlamaktan çok
hobi olarak yaptıkları için buna gerek duymuyorlardı.
Eve dönüş yolunda olan kızlar, Beril ve Nilay’ ın
arabasına eşit olarak dağılmıştı. Beril’ in arabasında Selin ve Beren varken,
aralarında bir sohbet başlamıştı.
“Ares ile birlikte olmanız hala rüya gibi geliyor”
sürücü koltuğunda olan Beril, yola dikkatini verip, söylediğinde, Beren’ in
yüzünde bir gülümseme belirmişti. Ona da tüm bunlar bir rüyanın parçasıymış
gibi geliyordu zira.
“Sahi Beren, nasıl ikna ettin onu?” arkada oturan
Beren’ e başını çevirip, onunla göz göze gelmeye çalışarak sordu Selin.
“O bana gerçeklerden bahsediyordu. Ama ona asıl
gerçekleri söyleyen ben oldum” diye yanıtladı Beren onu.
“Mehmet amca
ve Meliha teyze öğrendikleri zaman nasıl bir tepki verdiler acaba?” ufak bir
kıkırtı eşliğinde söyleyen Beril’ e diğerleri de eşlik etti.
“Eminim ilk uçakla buraya geleceklerdir” Kızlar
manevi anne ve babaları hakkında sohbet ettikleri bu sıra o an Beren’ in içinde
bir endişe belirdi.
“Umarım onay verirler” sesindeki tını bile onun bu
konuda gerçekten kaygılandığını gösteriyordu, kızlara.
“Böyle düşünmene hiç gerek yok, inan bana. İkisi
deseni oldukça sevdi. Üstelik sen Ares’ in seçtiği kişisin bu konuda hiçte
sandığı gibi düşünmeyecekler” onu rahatlamak için söylese de, gerçek aslında
tam olarak buydu. Beren’ i hayatına dâhil etmek isteyen Ares’ di, bu yüzden
aileden kimse buna itiraz etmeyi düşünmezdi bile.
“Üstelik tüm gerçekleri bilmene rağmen hala onun
yanındasın. Dışarı insanlar hakkımızda neler neler düşünürken, sen ailemize
katılmayı seçtin. Hepimiz bu konuda sana minnet duyuyoruz, Beren” Selin elini
ona destek olmak için uzattığında, hiç düşünmeden elini kavradı Beren.
Arka arkaya iki arabada malikânenin yolunu
tutarken, bir polis aracı da, onları takip ediyordu. Onlara bunun için emir
veren bir amirleri yoktu. İki polis memuru da kendi başları hareket ediyordu.
Ve bu yüzden hayatları tehlikede bile olabilirdi.
Zira Selin’ in de dediği gibi Ares’ in ilişki
haberini alan Arslan çifti ilk uçakla Türkiye’ ye geliyordu. Bu polis
memurlarından Mehmet Arslan’ ın haberi olacak olursa, belki de hiçte hoş şeyler
yaşanmayacaktı.
“Bunu yapmak istediğine emin misin gerçekten?”
sürücü koltuğunda oturan polis memuru yoldan gözlerini ayırmasa da, yanında
oturan bir diğer meslektaşına sormuştu. Soruyordu zira onu bundan hala
vazgeçirmek istiyordu. Çünkü büyük endişeleri vardı.
“Biz görevimizi yapmalıyız. Bu adam ve ailesi artık
durdurulmalı” ancak onun bundan vazgeçmeye niyetinin olmadığını kararlı
sesinden bile anlayabiliyordu.
“Bu sandığından çok daha fazla şeyler yol açacak
biliyorsun değil mi? Bunu göze alıyor musun?”
“Umurumda değil. Biz bunun için yıllarca eğitim
aldık. Eli kanlı bir aile neden elini kolunu sallayarak ortalıkta gezsin ki?”
kızların araçlarını takip eden polis memurları, malikânenin yerini öğrendikten
sonra yeniden emniyete doğru yola koyulmuştu.
_
“Lütfen bir daha ki sefer arabayı İdil kullansın.
Nilay’ in sürüşü çok sıradan. İdil ile birbirizi geçmek için yarışıyoruz”
mantosunu portmantoya bırakan Beril, şikâyet eder gibiydi
“Hayır ya,
yapmayın. Öyle olursa arabanıza binmiyorum ben” diye anında çıkıştı Çağla.
“Elbette öyle bir şey olmayacak Çağla, onlara izin
verelim de bizi tahtalıköye yollasınlar” alaylı sesi ile konuştuğunda Beril ona
gözlerini devirmişti.
“Bu kadar korkak davranmak zorunda değilsiniz”
kendini haklı görüyordu Beril.
“Buna tedbirli davranmak denir” Nilay’ in
söylediğinde her biri salona doğru ilerlemeye başlamıştı.
“Bunların Can’ ın yanında da söylesen keşke”
sevgilisinin üzerine deyim yerindeyse; titreyen Can, elbette onun bu tarz
oyunlara kalkışmasına müsamaha göstermiyordu. Bunu bilen Selin’ de onun bu
şekilde üzerine gitmekten geri durmadı.
“Artık akşam
yemeği için hazırlık yapmaya başlasak?” uzayıp giden ancak bir sonu olmayan
konuya kendi bir son vermek istemişti İdil.
“Bu kadar korkak olmak zorunda mısınız”dedi Beril
hep birlikte salon koltuklarına yerleştiklerinde.
“Alakası yok sadece dikkatli davranmak zorundayız
bu bir önlem”diye söyledi Nilay.
“Artık akşam yemeğinde ne yapacağımıza karar
versek”diyerek konuyu dağıttı İdil.
Yeni bölüm 💜💜💜💜
YanıtlaSilBölümler biraz hızlı gelse keşke çok heycanlı 💜❤🧡💛💚💙
YanıtlaSilÇok güzel gidiyoo 😊
YanıtlaSilBugün bölüm gelir miiii ✨💕
YanıtlaSilYeni bööölllüüümmm ❤️❤️❤️❤️
YanıtlaSilYazarcığım artık yeni bölümm lutfenn
YanıtlaSil