“Lütfen, artık Ares’ in geçmişini öğrenmeme izin
verin” diyen Beren’ in ses tonunda yalvarış vardı. Onlara mani olan bu geçmiş
her ne ise artık öğrenmeye hakkın olduğunu hissediyordu. Onu duyan kızlara bir
yardım çığlığıydı bu.
Onu eve bırakan adam, o eve girene kadar orada
bekledikten sonra hızla gözden kaybolmuştu. Onu kapıda karşılayan Egemen
olmuştu. Ancak Beren koşar adımla odasına ulaşıp, kendini odasına kapatmıştı.
Erkekler ona biraz müsaade edip, olanlar hakkında sorgulamak istemese de,
kızlar Beren’ in peşinden yukarı çıkmışlardı.
Kapıyı kilitlememiş olmasına sevinen kızlar, sakin
adımlarla onun yanında ulaştı. Yatağından ortasında oturan Beren’ in yanındaki
boşlukları doldurdular. Onun haline bakıp, büyük bir sızı ile kalplerini açan
kızlar, onun isteğinin artık yerine getirmeleri gerektiklerine inanıyordu.
Beren’ in onlarla öğrenmeye hakkın vardı elbette.
Herkesin ağzından bu geçmiş ve Ares’ in yaşadığı bir şeylerin olduğuydu. Ancak
kimse onu bir şey açıklamıyordu.
“Sanırım bunun zamanı geldi sanırım” söze başlayan
Selin’ di. Diğer kızlarda ona oany verdiğinde, Ares Karal’ ın tüm gerçeklerini
anlatmaya başladılar.
10 Yıl Önce
Yüzüne dökülen bir kova dolusu soğuk su ile büyük
bir şok etkisi ile gözlerini açtı Ares. Bu kâbusun hala devam ediyor oluşu
kahretti onu. Hala bu iğrenç kokulu eski bir fabrikadalardı.
“Ölünce uyumak için bol bol zamanın olacak zaten.
Şimdi bana efendi gibi bildiklerini anlat” karşısında küçük bir çocuk değilde,
koca bir yetişkin duruyor gibi hiçbir acıma göstermiyordu adam.
“Yemin ederim, hiçbir şey bilmiyorum” korkan Ares’
in sesi, adamı hayli eğlendiriyordu o an. Yüzüne dökülmüş olan su ile nefesi
bozulmuş, bir an boğulduğunu hissetti.
“Sabrımı zorluyorsun velet. Ya bana babanın yerine
söylersin, ya da şuana kadar çektikleriniz, bundan sonra çekeceklerinizin
yanında solda sıfır kalır” Ares’ in gözlerinden süzülen yaşlar bu acımasız adam
için hiçbir şeydi. Onun yalvarmaları, hıçkırıkları, adamın çelikten kalbine
işlemiyordu.
On altı yaşında olan Ares’ in şuan karşısında olan
bu adamlar bir insan değilmiş gibi hareket ediyordu. Acıma duygusu ve vicdan
onlara bahşedilmemişti sanki. Onlar sadece paranın kölesiydi. Ona ulaşıncaya
kadar da asla durmayacaklardı.
Aslında bu yaşananların, çok daha ötesi vardı.
Davut Karal, eşi ve iki oğlu ile koca evde mutlu ve
huzur içinde yaşayan bir adamdı. Her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasa da
karanlık tarafta yeri olan, sözü dinlenen önemli bir adamdı.
Bu ona ailesinden, babadan oğula düzeninde ulaşmış,
bir mevkiydi. Ancak o diğerleri gibi değildi. İyi bir adamdı Davut Bey. Merhametli, vicdan sahibi ve yardım sever
biriydi.
Elindeki bu gücü olabildiğince iyi yönde
kullanmıştı. Ailesi ile vakit geçirmeyi seven bu adam, yer altı dünyasına
sadece yanlış olan ve çözülemeyen konular için giriyordu.
Davut Bey, başlarda oğullarını aynı orantıda değer
verse de, bu zaman içinde farklı bir boyut almıştı. Bunun yanlış olduğunu bilse
de, büyük oğluna daha çok değer veriyordu Davut bey. Çünkü onun tıpkı kendisi
gibi biri olduğunu düşünüyordu.
Oğlu onun gibi iyi kalpli, merhamet ve vicdan
sahibi, saygılı ve dürüst biriydi. O Davut beyin koltuğunu emanet edeceği
kişiydi ve bunu sonuna kadar hakkettiğini düşünüyordu Davut Bey.
O bir gün bu dünyadan göçüp gittiğinde, arkasında
kendisinden çok daha iyi bir adam bıraktığını düşünüyordu. Bu yüzden Davut
beyin kalbinde büyük oğlu, daha derin bir noktadaydı.
Büyük oğlu ne kadar iyi, dürüst biriyse, diğer oğlu
onun tam tersiydi. Küçük yaşlarda başlamıştı, onun gücü elinde tutma sevdası. Güçlü,
kudretli biri olma, emrinde olan adamlar, istediğin her şeye sahip olabilme
onun en büyük tutkusuydu.
Bir gün bunlara kavuşabilme hayali ile yaşıyordu. Babasının
tahtına abisinin yerine o geçmeliydi. Her kim geçerse, diğeri onun gölgesi
altında olacaktı. Bu onu en çok kışkırtan şeydi. Onun hakkıydı o koltuk, abisi
okuyup savcı, ya da hâkim olmalıydı; ona göre.
Bir gün, Davut beyin hayırsız oğlunun girdiği,
mahalle çetesi ile olan çatışmada, kardeşini korumak uğruna sırtından ve
göğüsünden beş kurşun ile hayatını kaybetmişti büyük oğlu.
Canından can sökülmüştü sanki Davut beyin. Aldığı
nefes haram olmuştu. Çok değil, bir sene sonra eşi de tüm bu olanlara
dayanamayıp, kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmişti. Davut Bey, uzun yıllar
aynı yastığa baş koyduğu güzel eşini kaybetmişti artık.
Bu dünyada yaşamıştı sanki tüm cehennemini, ilk
başlarda küçük oğlundan nefret edip, yüzünü dahi görmek istemese de, yıllar
geçtikçe bu düşüncesinden, onun yanında olmak istedi.
Uzun yıllar evinin mutfak bölümünde çalışan,
kimsesi olmayan güzeller güzeli Nermin ile oğlunu evlendirmek istedi Davut bey.
Belki sorumluluk sahibi olup, yanlışta olduğunu fark eder diye umuyordu. Bir
aile babası olmak onu biraz olsun ehlileştirir diye düşünüyor.
Çok güzeldi bu kız, öyle ki güzel yüzünde gülümseme
olduğunda, iki yanağında oluşan küçük tatlı çukurlar ile taçlandırılmıştı bu
güzelliği.
Yüzü kadar kalbinde güzel olan bu kız, Davut beyin
isteğini bir an bile geri çevirmeyi düşünmedi. Çünkü sadece birkaç kez görme
şansı olduğu Davut beyin oğluna karşı hissettiği duygular vardı. Her ne kadar
onunla olamayacağına inansa da birçok kez onunla olduğu hayaller eşliğinde
uykuya dalmıştı. Ancak şimdi bir rüyayı yaşıyor gibiydi.
Birkaç ay içinde tüm hazırlıklar tamamlanmış ve nikâh
günü gelmişti. Memurun sorduğu “kabul ediyor musunuz?” sorusuna iki gencin
cevabı evet olmuştu. Ancak bu iki evetin anlamları birbirinden çok farklıydı.
Aslında ikisi de, hayallerine evet demişti. Fakat
Nermin artık eşi olan bu adam ile huzur dolu, içinde birden fazla sahip
oldukları, küçük tatlı bebekleri ile yaşadıkları mutlu bir yuvaya, birbirine
eş, arkadaş, dost, sırdaş, olmaya evet derken.
Davut beyin oğlu, babasından sonra kendisine
kalacak olan, mala, mülke, şana, şöhrete, güce, kuvvete evet demişti. Adamın
itiraz etmemişti evlenmeye çünkü bu kez Davut beyin, onu evlatlıktan reddedip,
tüm mal varlığını, bildiği her hayır kurumuna bağışlayacağını biliyordu.
Bu yüzden kendini hiç riske atmayıp, kendisi için
yalnızca kâğıt üstünde olacak olan bu evliliği kabul etmişti. Zira öyle ki;
düğünün bitiminin ardından tüm gözlerden uzaklaşıp, gece evlerine gitme vakti
geldiğinde, arabaya atlamış ve daha ilk günden güzel karısını, evde üzerinde ki
gelinlikle birlikte öylece bırakıp, kendi için yarattığı dünyasına geri
dönmüştü.
O acımasızlığın beden bulmuş haliydi. O Cüneyt
Karal’dı. Kimseden korkmayan, kimseye acımayan aşağılık bir adamdı. Hem sadist,
hem de biraz mazoşist. Onun ne inancı, ne de bel bağladığı doğrular vardı.
Yaptığı çoğu şeye Davut beyin karışmasından dolayı,
onun ölüp bir an önce tahtına geçmeyi her şeyden çok istiyordu. O abisinin
ölümüne sebep olduğu halde, bunun için bir gün bile vicdan azabı çekmemişti.
Davut beyin torun istemesi ve bunun için ısrar
etmesi sonucunda, evlendikten bir yıl sonra bebekleri olmuş ve dedesi Davut Beyin
istediği üzerine adını Ares koymuşlardı. Güzeller güzeli Nermin, annesiz ve
babasız, onların sevgisinden mahrum büyüdüğü için Ares’i bir annenin evladını
sevmesinden çok daha fazla sevmişti.
Ne kadar severse az gelmiş gibi her gün biraz daha
katlamıştı sevgisi. Ares onun hem oğlu, hem arkadaşı, hem kardeşi olmuştu her şeydi
Ares onun için.
Kalbinde biriken tüm sevgiyi ona adamıştı Nermin. Tüm
acılarını, tüm hüzünlerini içinde tutup, Ares’i babasından çok daha farklı bir
hayat yaşaması için elinden geldiğince çabalamıştı. Onun iyi bir şekilde
büyümesini ve düzgün bir hayata sahip olması için mücadele etmişti.
O kocasına âşık bir kadındı. Farkında olmadan çok
sevmişti kocasını, onun nasıl bir adam olduğunu biliyordu. Ancak bir gün yaptıklarından
pişman olup, affedilmeyi dilemesini, sabırla bekliyordu. Aslında onlar için bir
şans sayılacak durumda, bu bir halta yaramayan Cüneyt’ in onların yanına, arada
bir uğruyor olmasıydı.
Ares dört yaşına geldiğinde, Davut beyin yaşlı
bedeni daha fazla dayanamamış ve beyin kanaması sonucunda gözlerini dünyaya
sonsuza denk kapatmıştı. Bunun üzerine artık istediği her şeye sahip olmuştu
Cüneyt. Babasının tüm serveti artık ellerinin altındaydı.
Ancak şöyle bir durum vardı ki; Davut Bey oğlunu
çok iyi tanıdığından, o ölünce Nermin ve Ares’in başına gelebilecekleri tahmin
etmiş ve bu yüzden Cüneyt onları başından atmasın diye tüm mal varlığını
Ares’in üstüne yapmıştı.
Eğer Cüneyt ve Nermin boşanırsa, Ares’in velayeti
annesi olarak Nermin’ e verilecekti. Ares’in reşit olmamasından dolayı, miras
haklarını yönetmek Nermin’ e düşecekti.
Cüneyt ise beş parasız ortada kalacaktı. Bunu göze
alamayan Cüneyt, kâğıt üzerinde olan bu evliliğe devam etmişti. Onların
geçimlerini sağlayabilmeleri için gerekli olan parayı bir adamı ile
gönderiyordu.
Geriye kalan tüm mirası Ares’in babası olduğundan
dolayı, kullanma hakkına sahip olmuş ve avukatlarının yardımı ile para konusunda
tamamen özgür hale gelmişti. Şunu unutmayın; o çok tehlikeli ve zeki bir adamdı.
Eğer konu gücünün kısıtlanması ise yapamayacağı hiç birşey yoktu.
Kendi öz abisinin ölümüne sebeb olmuştu bu adam,
daha ötesi ne olabilirdi ki? Nermin tüm olanları kabul etmesinin, sessiz
kalışının sebebi, kocasının nasıl bir bela olduğunu bildiğinden, onlara
musallat olmaması içindi.
O çok daha mutluydu oğlu ile yaşadığı bu evde. Artık
tamamen gelmeyen kocası, onu bu durumdan oldukça memnun etmişti. Böylesi daha
hayırlıydı onlar için.
Bazen ağır gelse de yaşadığı şeyler, oğlu için
sessiz kalıp gülümsemişti. Çoğu gece oğlu yanı başında, mışıl mışıl uyurken,
onun kulağına gece boyu tıpkı bir ninni gibi tüm sıkıntılarını fısıldamıştı. Hıçkırıklarını
oğlu uyanmasın diye yastığı ile bastırıyordu.
Yine de, her şeye rağmen ertesi gün, güzel yüzünü
taçlandıran gamzelerini oğlunun gözleri önüne sererek, bakıyordu onun yüzüne.
Nermin Ares’i eksikliğini hissettiği herkes gibi
sevmişti. Baba sevgisinden uzak büyüyen oğluna, hissettirmemek için daha fazla
sevmişti. Ondan başka kimsesi olmayan bu kadın, tüm teselliyi oğlunun gülüşünde
bulmuştu.
Ondan başka sığına bileceği kimsesi yoktu. Annesiz
ve babasız büyümesinin ardından ilerde evleneceği adam ile mutlu, huzurlu bir
aile hayali kurarken, gerçekler hiç sandığı gibi olmayacağını, en acı şekilde
göstermişti.
Oğluna verdiği tüm bu sevginin karşılığını,
oğlununda onu aynı şekilde sevmesi ile almıştı Nermin. Ares için Nermin,
herkesten üstündü onun nazarında. Yaşadıklarına göğüs gerip yinede gülümseyen
bu kadını, canı pahasına seviyordu. Ona hayırlı bir evlat olmak için
çabalıyordu. Arkadaşları arasında sevilen biriydi. Okulda başarılıydı ve bu
Nermin’i oldukça memnun ediyordu.
Bir gün başlarına öyle bir şey geldi ki, tüm
hayatları değişti ve bir daha hiç bir şey, eskisi gibi olamadı. Ares’ in on
altıncı yaşını doldurmasına az bir zaman kalmıştı. Bu yaşında, dünyanın ne
kadar karanlık ve insanlara karşı ne kadar acımasız olduğunu öğrenmek zorunda
kalmıştı.
Gece evlerine giren adamlar, onları terk edilmiş
bir fabrikaya getirmişti. Anne ve oğlun birbirlerine yüzlerini göstermeden
tutsak ettiler. Özgür bir hayat süren anne ve oğul, o günden sonra günlerce
burada, elleri, ayakları bağlı birbirini göremeden bağlı kaldı.
Zavallı anne ve oğlun çırpınışları ve yalvarmaları
boşunaydı. Zira karşısındaki bu adamlar bir insan değil, bir makineydi sanki.
Buraya getirilmesinin tek sebebi ise; Cüneyt Karal’ dı. Onun yaptığı bir ihanet
sonucu, bedelini bu hiçbir şeyden haberi olmayan iki bedene ödetiyorlardı.
Cüneyt, babasından kalan tüm parayı eline yüzüne
bulaştırmıştı. Büyük bir kısmını kaybetti. Davut Beyin, ölümünün ardından geçen
bu on iki sene içinde, tüm serveti yavaş yavaş tüketip, bitirmişti.
Elinde çok az bir miktar kalmıştı. Şeytan ile kadeh
tokuşturmuş olan bu adam, haince bir plan yapmıştı. Uyuşturucu kaçakçılığı ile
köşeyi dönmüş olan iki ortağı kendisi ile de, ortaklık yapmaları için ikna edip,
elinde kalan son parayı buna yatırmıştı.
Gelen malları üçe bölüm, herkes bu işten karlı
çıkacaktı. Ancak o iğrenç düşüncelere sahip olan aklına gelen fikir ile
adamlara, teslimat tarihinin değiştiğini söylemişti. O gün teslim edilecek olan
malı, tek başına almıştı.
Ve yine aynı gece ardında neler olacağını hiç
umursamadan, mallar ile birlikte yurt dışına kaçmıştı. Aradan geçen birkaç günün
ardında ise ihanete uğradığını anlayan adamlar, onun uğradığı tüm mekanlarda
onu arayıp, ortalığı yıkmışlardı. Ancak ellerine geçen tek şey; Ares ve annesi
olmuştu.
Bu anne ve oğul Cüneyt’ i ele geçirmeler için bir
kozdu. Ama adamların bilmediği bir şey vardı. Onları öldürmüş olsalar bile
Cüneyt Karal, bunu zerre umursamayacaktı.
Bu insan değilmiş gibi hareket adam acımasız
adamlar bile Cüneyt’ in bu kadar adi bir adam olduğunu hesaplayamamıştı. Kendi
ailesini bile bile ateşe atacağı hiç ama hiç akıllarına gelmemişti
Ne kadar süreceği önemli değildi onlar için.
Cüneyt’ in bir şekilde ailesini kurtarmak için geri gelecekti. Onu
tanımadıkları için böyle düşünen bu adamların tek yaptığı, anne – oğla dünyayı
dar etmekti; başka bir şey değil.
Kelimeler bile yetersiz kalır bazen, bazı durumları
dile getirmek için. Anne – oğlun çığlıkları boş fabrikada yankılanırken, bir an
bile durmuyordu. Kan kaybetmek, acıyı hissetmek, boğazında damarların patlaması
umursamadan, olanca gücün ile çığlık atmak; ne demek, bu anne – oğul anlatsın
sizlere…
Buraya ne için bile geldiğini bilmeden, tek
yaptıkları bedenlerini saran acıya karşı çığlık çığlığa bağırmaktı. Normal bir
hayat süren bu ikili, karanık ve terk edilmiş bu fabrikada gözlerini açmaya
neye borçlu olduğunu bile kavrayamadan, sert darbelere maruz kaldı.
Ares annesi için çırpınırken, Nermin ise biricik
oğlu için çırpınıyordu. Onları kim kurtarabilirdi? Nasıl duyulurdu, bu
attıkları koca çığlıklar? Cüneyt Karal’ ın faturası onlara kesildiği için kim
hesap soracaktı bu adamlardan.
Biliyordu Cüneyt, haberleri alıyordu. Ancak bir
heves ile kurduğu bu krallıkta günü gün ederken, bu masumlar tek gram dahi
umursamadan ilerliyordu. Ares’ in dedi Davut Bey öldükten sonra yalnızca birkaç
kez görmüştü, anne – oğul; Cüneyt Karal’ı. Ares babasının yüzünü hatırlamakta
bile zorlanıyordu, o yaşında.
Ancak şimdi belki yüzünü bile hatırlayamadığı
babasının hainliği yüzünden, bu iğrenç yerde can verecekti. Günler geçtikçe daha
da eriyorlardı. Bedenlerinin artık darbe almadığı, kan damlarının kirletmediği
nokta bir elin parmağını geçmezdi.
Zincir ile bağlanmış, olacakları kan revan içinde
öylece bekliyorlardı. Kaç gün geçmişti, ne kadar zaman olmuştu bilmeden,
sürekli adamlar geliyor, konuşsunlar diye, türlü türlü acılar bahşediyorlardı
onlara.
Geçen günlerin ardından neden Cüneyt’ in
gelmediğini sorgulayan adamlar, cevabı ise ailesini kurtarmak için bir plan
içinde olduğun ve yakında baskın yapabileceğini düşünüyorlardı. Hâlbuki durum
hiçte öyle değildi.
Aradıkları adamı delik delik arayan adamlar, elleri
boş kalınca yine bunun acını anne ve oğuldan çıkarmaktan geri durmamıştı.
Onlara türlü türlü işkenceler ederken, aradıkları adam ise yurt dışında
elindeki koca parayı yeyip, bitirmekle meşguldü.
Koca günler geçmişti ancak adamlar durmadan devam
ediyordu. Ne insafa gelmişlerdi, ne de onları bırakmaya niyetleri vardı.
İnsanın gözyaşları kurur muydu? Çığlık atmaya bile mecali kalmayan bir insan
hala yaşıyor sayılır mıydı?
Artık öldürmeleri için bekliyordu anne – oğul.
Neyin günahını çektiklerini bile bilmeden artık hissettikleri acıların ardından,
canları yanmıyordu. Hissizleşmiş ve beyinleri pert olmuştu. Gözlerini açamaz
haldeydiler.
İlk kez birbirlerini görmelerine müsaade ettiklerinde,
aslından çok acımazsızca bir nedeni vardı bunun. Annesinin bedenini tanıyamadı
Ares. Onun güzel yüzünün, kıymetli bedeninin nasıl bu hale getirdiklerini
anlayamadı. Sessizce düştü gözyaşları, annesinin görüntüsüne bakarken.
Birer birer intihar ediyorlardı sanki. O an gördüğü
manzara ile ölüme meydan okuyordu adeta. Ares’ in gözleri önünde kaç adam, annesinin
bedenini kirletmişti? Zavallı kadına kaç adam oğlunun gözleri önünde tecavüz
etmişti?
Nermin bunlara maruz kalan oğlunun yüzüne bile
bakamıyordu. Neden bunları yaşamak zorunda kalan oğluna ağlıyordu. Artık kendi
canından çoktan vazgeçmişti. Oğlunun küçük cılız bedeninde gördüğü koca yaralar
için ağlıyordu. Onu kirleten adamlar umurunda bile olmamıştı.
Ares’ in şahit olmak zorunda kaldığı şeylere ağladı
Nermin.
Tüm bunları yaşayan Ares henüz daha altı
yaşındaydı. Hayatı yeni yen tanımaya başlıyordu. Onun önünde daha çok daha uzun
bir hayat varken, daha başında bunları yaşıyordu. Ares tüm bunlarla birlikte
nasıl devam edecekti hayatına?
12 Ocak 2006
İşte o gün diğer günlerden daha farklıydı. O gün
yaşananların ardından Ares bir daha asla annesi ile yaşadığı o mutlu günlerdeki
gibi olmadı.
Yine bir koca soğuk su ile uyandırılan Ares’ in
karşısında bir sandalye vardı. Annesi oraya oturtulurken, dehşete düşen
gözlerle izledi bunu. Ayakları, kolları teker teker, kemer ile sandalyeye
bağlanırken, neler olduğunu anlamasa da, bir ton dil döküyordu, adamların
durması için.
Annesinin başına geçirilen bir başlık vardı ama
önce ıslak bir süngeri de başlığın altına yerleştirmişlerdi. Adamların niyetini
o an anlayabildi Ares. Deli sarstı bedenini, sanki imkânı varmış da, kollarını
saran zincirlerden kurtulabilirmiş gibi.
“Son kez soruyorum velet. Bize ait olan mal nerede?
Baban onu nereye kaçırdı?”
“Bilmiyorum diyorum size, ne istiyorsun bizden?
Bırakın annemi, biz ne yaptık ki size?”
“Söyle, yoksa annenin bağlı olduğu makineyi çalıştıracağım”
“Ant olsun ki; hepinizin Azrail’ i ben olacağım”
“Çalıştır” bu sözün ardından makinenin düğmesine
bastı, bir diğer adam. O sıra yüksek voltajlı elektrik Nermin’ in bedenine
ilişmiş ve ıslak sünger ile kısa süre sonra beyin ölümü gerçekleşmişti. Ares,
gözlerinin önünde annesinin nasıl katledildiğini izlemişti.
Adamlar bundan birkaç gün önce Cüneyt Karal’ ın
intihar haberini almış ve artık sadece malının derdine düşmüşlerdi. Ancak artık
bunun ihtimali dahi kalmamıştı.
Nermin’ in cesedini ortadan kaldırmak için şehrin
çöp birikintilerinin öğütüldüğü alana attı, adamlar. Ares’ i de, yanına ölüden
farksız ancak zor zar nefes alan bir beden halinde, oraya bırakmışlardı.
Ahhhh. Aman Tanrım Ares
YanıtlaSilyıktın bizi yazarcım 😭
YanıtlaSil🔥🔥🔥
Sil😍😍😍
YanıtlaSil4 gözle bekliyorummm
YanıtlaSilGüzel bir bölüm ancak,kadınlar tecavüze uğradığında kirlenmezler.Kirlenmek çok saçma bir yargı açıkcası.Kadınları kirlenebilen bir eşya gibi göstermek ne kadar doğru?Abartmışsın faln yazanlar olabilir bu yazıya karşılık ancak okuyan her kişi böyle böyle zihinlerine yerleşicek.Doğru bulmuyorum
YanıtlaSilHaklısın
SilBugün yeni bölüm gelir mi ?
YanıtlaSilGelsin lütfen 🙄
Silabi neden nefes alamıyorum ki
YanıtlaSil