Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 18. Bölüm


“Lütfen, artık Ares’ in geçmişini öğrenmeme izin verin” diyen Beren’ in ses tonunda yalvarış vardı. Onlara mani olan bu geçmiş her ne ise artık öğrenmeye hakkın olduğunu hissediyordu. Onu duyan kızlara bir yardım çığlığıydı bu.

Onu eve bırakan adam, o eve girene kadar orada bekledikten sonra hızla gözden kaybolmuştu. Onu kapıda karşılayan Egemen olmuştu. Ancak Beren koşar adımla odasına ulaşıp, kendini odasına kapatmıştı. Erkekler ona biraz müsaade edip, olanlar hakkında sorgulamak istemese de, kızlar Beren’ in peşinden yukarı çıkmışlardı.

Kapıyı kilitlememiş olmasına sevinen kızlar, sakin adımlarla onun yanında ulaştı. Yatağından ortasında oturan Beren’ in yanındaki boşlukları doldurdular. Onun haline bakıp, büyük bir sızı ile kalplerini açan kızlar, onun isteğinin artık yerine getirmeleri gerektiklerine inanıyordu.

Beren’ in onlarla öğrenmeye hakkın vardı elbette. Herkesin ağzından bu geçmiş ve Ares’ in yaşadığı bir şeylerin olduğuydu. Ancak kimse onu bir şey açıklamıyordu.

“Sanırım bunun zamanı geldi sanırım” söze başlayan Selin’ di. Diğer kızlarda ona oany verdiğinde, Ares Karal’ ın tüm gerçeklerini anlatmaya başladılar.

 

10 Yıl Önce

Yüzüne dökülen bir kova dolusu soğuk su ile büyük bir şok etkisi ile gözlerini açtı Ares. Bu kâbusun hala devam ediyor oluşu kahretti onu. Hala bu iğrenç kokulu eski bir fabrikadalardı.

“Ölünce uyumak için bol bol zamanın olacak zaten. Şimdi bana efendi gibi bildiklerini anlat” karşısında küçük bir çocuk değilde, koca bir yetişkin duruyor gibi hiçbir acıma göstermiyordu adam.

“Yemin ederim, hiçbir şey bilmiyorum” korkan Ares’ in sesi, adamı hayli eğlendiriyordu o an. Yüzüne dökülmüş olan su ile nefesi bozulmuş, bir an boğulduğunu hissetti.

“Sabrımı zorluyorsun velet. Ya bana babanın yerine söylersin, ya da şuana kadar çektikleriniz, bundan sonra çekeceklerinizin yanında solda sıfır kalır” Ares’ in gözlerinden süzülen yaşlar bu acımasız adam için hiçbir şeydi. Onun yalvarmaları, hıçkırıkları, adamın çelikten kalbine işlemiyordu.

On altı yaşında olan Ares’ in şuan karşısında olan bu adamlar bir insan değilmiş gibi hareket ediyordu. Acıma duygusu ve vicdan onlara bahşedilmemişti sanki. Onlar sadece paranın kölesiydi. Ona ulaşıncaya kadar da asla durmayacaklardı.

Aslında bu yaşananların, çok daha ötesi vardı.

Davut Karal, eşi ve iki oğlu ile koca evde mutlu ve huzur içinde yaşayan bir adamdı. Her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasa da karanlık tarafta yeri olan, sözü dinlenen önemli bir adamdı.

Bu ona ailesinden, babadan oğula düzeninde ulaşmış, bir mevkiydi. Ancak o diğerleri gibi değildi. İyi bir adamdı Davut Bey.  Merhametli, vicdan sahibi ve yardım sever biriydi.

Elindeki bu gücü olabildiğince iyi yönde kullanmıştı. Ailesi ile vakit geçirmeyi seven bu adam, yer altı dünyasına sadece yanlış olan ve çözülemeyen konular için giriyordu.

Davut Bey, başlarda oğullarını aynı orantıda değer verse de, bu zaman içinde farklı bir boyut almıştı. Bunun yanlış olduğunu bilse de, büyük oğluna daha çok değer veriyordu Davut bey. Çünkü onun tıpkı kendisi gibi biri olduğunu düşünüyordu.

Oğlu onun gibi iyi kalpli, merhamet ve vicdan sahibi, saygılı ve dürüst biriydi. O Davut beyin koltuğunu emanet edeceği kişiydi ve bunu sonuna kadar hakkettiğini düşünüyordu Davut Bey.

O bir gün bu dünyadan göçüp gittiğinde, arkasında kendisinden çok daha iyi bir adam bıraktığını düşünüyordu. Bu yüzden Davut beyin kalbinde büyük oğlu, daha derin bir noktadaydı.

Büyük oğlu ne kadar iyi, dürüst biriyse, diğer oğlu onun tam tersiydi. Küçük yaşlarda başlamıştı, onun gücü elinde tutma sevdası. Güçlü, kudretli biri olma, emrinde olan adamlar, istediğin her şeye sahip olabilme onun en büyük tutkusuydu.

Bir gün bunlara kavuşabilme hayali ile yaşıyordu. Babasının tahtına abisinin yerine o geçmeliydi. Her kim geçerse, diğeri onun gölgesi altında olacaktı. Bu onu en çok kışkırtan şeydi. Onun hakkıydı o koltuk, abisi okuyup savcı, ya da hâkim olmalıydı; ona göre.

Bir gün, Davut beyin hayırsız oğlunun girdiği, mahalle çetesi ile olan çatışmada, kardeşini korumak uğruna sırtından ve göğüsünden beş kurşun ile hayatını kaybetmişti büyük oğlu.

Canından can sökülmüştü sanki Davut beyin. Aldığı nefes haram olmuştu. Çok değil, bir sene sonra eşi de tüm bu olanlara dayanamayıp, kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmişti. Davut Bey, uzun yıllar aynı yastığa baş koyduğu güzel eşini kaybetmişti artık.

Bu dünyada yaşamıştı sanki tüm cehennemini, ilk başlarda küçük oğlundan nefret edip, yüzünü dahi görmek istemese de, yıllar geçtikçe bu düşüncesinden, onun yanında olmak istedi.

Uzun yıllar evinin mutfak bölümünde çalışan, kimsesi olmayan güzeller güzeli Nermin ile oğlunu evlendirmek istedi Davut bey. Belki sorumluluk sahibi olup, yanlışta olduğunu fark eder diye umuyordu. Bir aile babası olmak onu biraz olsun ehlileştirir diye düşünüyor.

Çok güzeldi bu kız, öyle ki güzel yüzünde gülümseme olduğunda, iki yanağında oluşan küçük tatlı çukurlar ile taçlandırılmıştı bu güzelliği.

Yüzü kadar kalbinde güzel olan bu kız, Davut beyin isteğini bir an bile geri çevirmeyi düşünmedi. Çünkü sadece birkaç kez görme şansı olduğu Davut beyin oğluna karşı hissettiği duygular vardı. Her ne kadar onunla olamayacağına inansa da birçok kez onunla olduğu hayaller eşliğinde uykuya dalmıştı. Ancak şimdi bir rüyayı yaşıyor gibiydi.

Birkaç ay içinde tüm hazırlıklar tamamlanmış ve nikâh günü gelmişti. Memurun sorduğu “kabul ediyor musunuz?” sorusuna iki gencin cevabı evet olmuştu. Ancak bu iki evetin anlamları birbirinden çok farklıydı.

Aslında ikisi de, hayallerine evet demişti. Fakat Nermin artık eşi olan bu adam ile huzur dolu, içinde birden fazla sahip oldukları, küçük tatlı bebekleri ile yaşadıkları mutlu bir yuvaya, birbirine eş, arkadaş, dost, sırdaş, olmaya evet derken.

Davut beyin oğlu, babasından sonra kendisine kalacak olan, mala, mülke, şana, şöhrete, güce, kuvvete evet demişti. Adamın itiraz etmemişti evlenmeye çünkü bu kez Davut beyin, onu evlatlıktan reddedip, tüm mal varlığını, bildiği her hayır kurumuna bağışlayacağını biliyordu.

Bu yüzden kendini hiç riske atmayıp, kendisi için yalnızca kâğıt üstünde olacak olan bu evliliği kabul etmişti. Zira öyle ki; düğünün bitiminin ardından tüm gözlerden uzaklaşıp, gece evlerine gitme vakti geldiğinde, arabaya atlamış ve daha ilk günden güzel karısını, evde üzerinde ki gelinlikle birlikte öylece bırakıp, kendi için yarattığı dünyasına geri dönmüştü.

O acımasızlığın beden bulmuş haliydi. O Cüneyt Karal’dı. Kimseden korkmayan, kimseye acımayan aşağılık bir adamdı. Hem sadist, hem de biraz mazoşist. Onun ne inancı, ne de bel bağladığı doğrular vardı.

Yaptığı çoğu şeye Davut beyin karışmasından dolayı, onun ölüp bir an önce tahtına geçmeyi her şeyden çok istiyordu. O abisinin ölümüne sebep olduğu halde, bunun için bir gün bile vicdan azabı çekmemişti.

Davut beyin torun istemesi ve bunun için ısrar etmesi sonucunda, evlendikten bir yıl sonra bebekleri olmuş ve dedesi Davut Beyin istediği üzerine adını Ares koymuşlardı. Güzeller güzeli Nermin, annesiz ve babasız, onların sevgisinden mahrum büyüdüğü için Ares’i bir annenin evladını sevmesinden çok daha fazla sevmişti.

Ne kadar severse az gelmiş gibi her gün biraz daha katlamıştı sevgisi. Ares onun hem oğlu, hem arkadaşı, hem kardeşi olmuştu her şeydi Ares onun için.

Kalbinde biriken tüm sevgiyi ona adamıştı Nermin. Tüm acılarını, tüm hüzünlerini içinde tutup, Ares’i babasından çok daha farklı bir hayat yaşaması için elinden geldiğince çabalamıştı. Onun iyi bir şekilde büyümesini ve düzgün bir hayata sahip olması için mücadele etmişti.

O kocasına âşık bir kadındı. Farkında olmadan çok sevmişti kocasını, onun nasıl bir adam olduğunu biliyordu. Ancak bir gün yaptıklarından pişman olup, affedilmeyi dilemesini, sabırla bekliyordu. Aslında onlar için bir şans sayılacak durumda, bu bir halta yaramayan Cüneyt’ in onların yanına, arada bir uğruyor olmasıydı.

Ares dört yaşına geldiğinde, Davut beyin yaşlı bedeni daha fazla dayanamamış ve beyin kanaması sonucunda gözlerini dünyaya sonsuza denk kapatmıştı. Bunun üzerine artık istediği her şeye sahip olmuştu Cüneyt. Babasının tüm serveti artık ellerinin altındaydı.

Ancak şöyle bir durum vardı ki; Davut Bey oğlunu çok iyi tanıdığından, o ölünce Nermin ve Ares’in başına gelebilecekleri tahmin etmiş ve bu yüzden Cüneyt onları başından atmasın diye tüm mal varlığını Ares’in üstüne yapmıştı.

Eğer Cüneyt ve Nermin boşanırsa, Ares’in velayeti annesi olarak Nermin’ e verilecekti. Ares’in reşit olmamasından dolayı, miras haklarını yönetmek Nermin’ e düşecekti.

Cüneyt ise beş parasız ortada kalacaktı. Bunu göze alamayan Cüneyt, kâğıt üzerinde olan bu evliliğe devam etmişti. Onların geçimlerini sağlayabilmeleri için gerekli olan parayı bir adamı ile gönderiyordu.

Geriye kalan tüm mirası Ares’in babası olduğundan dolayı, kullanma hakkına sahip olmuş ve avukatlarının yardımı ile para konusunda tamamen özgür hale gelmişti. Şunu unutmayın; o çok tehlikeli ve zeki bir adamdı. Eğer konu gücünün kısıtlanması ise yapamayacağı hiç birşey yoktu.

Kendi öz abisinin ölümüne sebeb olmuştu bu adam, daha ötesi ne olabilirdi ki? Nermin tüm olanları kabul etmesinin, sessiz kalışının sebebi, kocasının nasıl bir bela olduğunu bildiğinden, onlara musallat olmaması içindi.

O çok daha mutluydu oğlu ile yaşadığı bu evde. Artık tamamen gelmeyen kocası, onu bu durumdan oldukça memnun etmişti. Böylesi daha hayırlıydı onlar için.

Bazen ağır gelse de yaşadığı şeyler, oğlu için sessiz kalıp gülümsemişti. Çoğu gece oğlu yanı başında, mışıl mışıl uyurken, onun kulağına gece boyu tıpkı bir ninni gibi tüm sıkıntılarını fısıldamıştı. Hıçkırıklarını oğlu uyanmasın diye yastığı ile bastırıyordu.

Yine de, her şeye rağmen ertesi gün, güzel yüzünü taçlandıran gamzelerini oğlunun gözleri önüne sererek, bakıyordu onun yüzüne.

Nermin Ares’i eksikliğini hissettiği herkes gibi sevmişti. Baba sevgisinden uzak büyüyen oğluna, hissettirmemek için daha fazla sevmişti. Ondan başka kimsesi olmayan bu kadın, tüm teselliyi oğlunun gülüşünde bulmuştu.

Ondan başka sığına bileceği kimsesi yoktu. Annesiz ve babasız büyümesinin ardından ilerde evleneceği adam ile mutlu, huzurlu bir aile hayali kurarken, gerçekler hiç sandığı gibi olmayacağını, en acı şekilde göstermişti.

Oğluna verdiği tüm bu sevginin karşılığını, oğlununda onu aynı şekilde sevmesi ile almıştı Nermin. Ares için Nermin, herkesten üstündü onun nazarında. Yaşadıklarına göğüs gerip yinede gülümseyen bu kadını, canı pahasına seviyordu. Ona hayırlı bir evlat olmak için çabalıyordu. Arkadaşları arasında sevilen biriydi. Okulda başarılıydı ve bu Nermin’i oldukça memnun ediyordu.

Bir gün başlarına öyle bir şey geldi ki, tüm hayatları değişti ve bir daha hiç bir şey, eskisi gibi olamadı. Ares’ in on altıncı yaşını doldurmasına az bir zaman kalmıştı. Bu yaşında, dünyanın ne kadar karanlık ve insanlara karşı ne kadar acımasız olduğunu öğrenmek zorunda kalmıştı.

Gece evlerine giren adamlar, onları terk edilmiş bir fabrikaya getirmişti. Anne ve oğlun birbirlerine yüzlerini göstermeden tutsak ettiler. Özgür bir hayat süren anne ve oğul, o günden sonra günlerce burada, elleri, ayakları bağlı birbirini göremeden bağlı kaldı.

Zavallı anne ve oğlun çırpınışları ve yalvarmaları boşunaydı. Zira karşısındaki bu adamlar bir insan değil, bir makineydi sanki. Buraya getirilmesinin tek sebebi ise; Cüneyt Karal’ dı. Onun yaptığı bir ihanet sonucu, bedelini bu hiçbir şeyden haberi olmayan iki bedene ödetiyorlardı.

Cüneyt, babasından kalan tüm parayı eline yüzüne bulaştırmıştı. Büyük bir kısmını kaybetti. Davut Beyin, ölümünün ardından geçen bu on iki sene içinde, tüm serveti yavaş yavaş tüketip, bitirmişti.

Elinde çok az bir miktar kalmıştı. Şeytan ile kadeh tokuşturmuş olan bu adam, haince bir plan yapmıştı. Uyuşturucu kaçakçılığı ile köşeyi dönmüş olan iki ortağı kendisi ile de, ortaklık yapmaları için ikna edip, elinde kalan son parayı buna yatırmıştı.

Gelen malları üçe bölüm, herkes bu işten karlı çıkacaktı. Ancak o iğrenç düşüncelere sahip olan aklına gelen fikir ile adamlara, teslimat tarihinin değiştiğini söylemişti. O gün teslim edilecek olan malı, tek başına almıştı.

Ve yine aynı gece ardında neler olacağını hiç umursamadan, mallar ile birlikte yurt dışına kaçmıştı. Aradan geçen birkaç günün ardında ise ihanete uğradığını anlayan adamlar, onun uğradığı tüm mekanlarda onu arayıp, ortalığı yıkmışlardı. Ancak ellerine geçen tek şey; Ares ve annesi olmuştu.

Bu anne ve oğul Cüneyt’ i ele geçirmeler için bir kozdu. Ama adamların bilmediği bir şey vardı. Onları öldürmüş olsalar bile Cüneyt Karal, bunu zerre umursamayacaktı.

Bu insan değilmiş gibi hareket adam acımasız adamlar bile Cüneyt’ in bu kadar adi bir adam olduğunu hesaplayamamıştı. Kendi ailesini bile bile ateşe atacağı hiç ama hiç akıllarına gelmemişti

Ne kadar süreceği önemli değildi onlar için. Cüneyt’ in bir şekilde ailesini kurtarmak için geri gelecekti. Onu tanımadıkları için böyle düşünen bu adamların tek yaptığı, anne – oğla dünyayı dar etmekti; başka bir şey değil.

Kelimeler bile yetersiz kalır bazen, bazı durumları dile getirmek için. Anne – oğlun çığlıkları boş fabrikada yankılanırken, bir an bile durmuyordu. Kan kaybetmek, acıyı hissetmek, boğazında damarların patlaması umursamadan, olanca gücün ile çığlık atmak; ne demek, bu anne – oğul anlatsın sizlere…

Buraya ne için bile geldiğini bilmeden, tek yaptıkları bedenlerini saran acıya karşı çığlık çığlığa bağırmaktı. Normal bir hayat süren bu ikili, karanık ve terk edilmiş bu fabrikada gözlerini açmaya neye borçlu olduğunu bile kavrayamadan, sert darbelere maruz kaldı.

Ares annesi için çırpınırken, Nermin ise biricik oğlu için çırpınıyordu. Onları kim kurtarabilirdi? Nasıl duyulurdu, bu attıkları koca çığlıklar? Cüneyt Karal’ ın faturası onlara kesildiği için kim hesap soracaktı bu adamlardan.

Biliyordu Cüneyt, haberleri alıyordu. Ancak bir heves ile kurduğu bu krallıkta günü gün ederken, bu masumlar tek gram dahi umursamadan ilerliyordu. Ares’ in dedi Davut Bey öldükten sonra yalnızca birkaç kez görmüştü, anne – oğul; Cüneyt Karal’ı. Ares babasının yüzünü hatırlamakta bile zorlanıyordu, o yaşında.

Ancak şimdi belki yüzünü bile hatırlayamadığı babasının hainliği yüzünden, bu iğrenç yerde can verecekti. Günler geçtikçe daha da eriyorlardı. Bedenlerinin artık darbe almadığı, kan damlarının kirletmediği nokta bir elin parmağını geçmezdi.

Zincir ile bağlanmış, olacakları kan revan içinde öylece bekliyorlardı. Kaç gün geçmişti, ne kadar zaman olmuştu bilmeden, sürekli adamlar geliyor, konuşsunlar diye, türlü türlü acılar bahşediyorlardı onlara.

Geçen günlerin ardından neden Cüneyt’ in gelmediğini sorgulayan adamlar, cevabı ise ailesini kurtarmak için bir plan içinde olduğun ve yakında baskın yapabileceğini düşünüyorlardı. Hâlbuki durum hiçte öyle değildi.

Aradıkları adamı delik delik arayan adamlar, elleri boş kalınca yine bunun acını anne ve oğuldan çıkarmaktan geri durmamıştı. Onlara türlü türlü işkenceler ederken, aradıkları adam ise yurt dışında elindeki koca parayı yeyip, bitirmekle meşguldü.

Koca günler geçmişti ancak adamlar durmadan devam ediyordu. Ne insafa gelmişlerdi, ne de onları bırakmaya niyetleri vardı. İnsanın gözyaşları kurur muydu? Çığlık atmaya bile mecali kalmayan bir insan hala yaşıyor sayılır mıydı?

Artık öldürmeleri için bekliyordu anne – oğul. Neyin günahını çektiklerini bile bilmeden artık hissettikleri acıların ardından, canları yanmıyordu. Hissizleşmiş ve beyinleri pert olmuştu. Gözlerini açamaz haldeydiler.

İlk kez birbirlerini görmelerine müsaade ettiklerinde, aslından çok acımazsızca bir nedeni vardı bunun. Annesinin bedenini tanıyamadı Ares. Onun güzel yüzünün, kıymetli bedeninin nasıl bu hale getirdiklerini anlayamadı. Sessizce düştü gözyaşları, annesinin görüntüsüne bakarken.

Birer birer intihar ediyorlardı sanki. O an gördüğü manzara ile ölüme meydan okuyordu adeta.  Ares’ in gözleri önünde kaç adam, annesinin bedenini kirletmişti? Zavallı kadına kaç adam oğlunun gözleri önünde tecavüz etmişti?

Nermin bunlara maruz kalan oğlunun yüzüne bile bakamıyordu. Neden bunları yaşamak zorunda kalan oğluna ağlıyordu. Artık kendi canından çoktan vazgeçmişti. Oğlunun küçük cılız bedeninde gördüğü koca yaralar için ağlıyordu. Onu kirleten adamlar umurunda bile olmamıştı.

Ares’ in şahit olmak zorunda kaldığı şeylere ağladı Nermin.

Tüm bunları yaşayan Ares henüz daha altı yaşındaydı. Hayatı yeni yen tanımaya başlıyordu. Onun önünde daha çok daha uzun bir hayat varken, daha başında bunları yaşıyordu. Ares tüm bunlarla birlikte nasıl devam edecekti hayatına?

 

12 Ocak 2006

İşte o gün diğer günlerden daha farklıydı. O gün yaşananların ardından Ares bir daha asla annesi ile yaşadığı o mutlu günlerdeki gibi olmadı.

Yine bir koca soğuk su ile uyandırılan Ares’ in karşısında bir sandalye vardı. Annesi oraya oturtulurken, dehşete düşen gözlerle izledi bunu. Ayakları, kolları teker teker, kemer ile sandalyeye bağlanırken, neler olduğunu anlamasa da, bir ton dil döküyordu, adamların durması için.

Annesinin başına geçirilen bir başlık vardı ama önce ıslak bir süngeri de başlığın altına yerleştirmişlerdi. Adamların niyetini o an anlayabildi Ares. Deli sarstı bedenini, sanki imkânı varmış da, kollarını saran zincirlerden kurtulabilirmiş gibi.

“Son kez soruyorum velet. Bize ait olan mal nerede? Baban onu nereye kaçırdı?”

“Bilmiyorum diyorum size, ne istiyorsun bizden? Bırakın annemi, biz ne yaptık ki size?”

“Söyle, yoksa annenin bağlı olduğu makineyi çalıştıracağım”

“Ant olsun ki; hepinizin Azrail’ i ben olacağım”

“Çalıştır” bu sözün ardından makinenin düğmesine bastı, bir diğer adam. O sıra yüksek voltajlı elektrik Nermin’ in bedenine ilişmiş ve ıslak sünger ile kısa süre sonra beyin ölümü gerçekleşmişti. Ares, gözlerinin önünde annesinin nasıl katledildiğini izlemişti.

Adamlar bundan birkaç gün önce Cüneyt Karal’ ın intihar haberini almış ve artık sadece malının derdine düşmüşlerdi. Ancak artık bunun ihtimali dahi kalmamıştı.

Nermin’ in cesedini ortadan kaldırmak için şehrin çöp birikintilerinin öğütüldüğü alana attı, adamlar. Ares’ i de, yanına ölüden farksız ancak zor zar nefes alan bir beden halinde, oraya bırakmışlardı.

 


Yorumlar

  1. yıktın bizi yazarcım 😭

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir bölüm ancak,kadınlar tecavüze uğradığında kirlenmezler.Kirlenmek çok saçma bir yargı açıkcası.Kadınları kirlenebilen bir eşya gibi göstermek ne kadar doğru?Abartmışsın faln yazanlar olabilir bu yazıya karşılık ancak okuyan her kişi böyle böyle zihinlerine yerleşicek.Doğru bulmuyorum

    YanıtlaSil
  3. Bugün yeni bölüm gelir mi ?

    YanıtlaSil
  4. abi neden nefes alamıyorum ki

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...