Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 9. Bölüm


Beren yavaş adımlarından bir süre sonra restorana ulaşmıştı. Arka kapından girmek için yönü o yöne çeviren Beren, elindeki restoranın anahtarı ile oynuyordu. Kapıya ulaşıp, araladığında içerisinin karanlığına aydınlatan cadde ışıklarının yansıması ile karşılaştı. Işık açma gereği duymadan ilerledi içeri doğru. Adımları sakince ilerleyip, soyunma odasında yöneldi. İçeri girdiğinde daha fazla karanlıktan dolayı, düğmeye basıp içeriyi aydınlattı Beren. Sehpanın üzerinde duran telefonunu gördüğünde, yüzüne yansıyan gülümseme onun ufak şeylerden dahi mutlu olabildiğinin bir kanıtıydı.

Sehpaya ilerleyip, telefonun eline aldı. Daha sonra odadan ayrılıp, tekrar mutfak bölümüne geçti. O an gürültüyle yere düşen cam sesi duydu Beren. Tüm bu sessizliğin içinde koca bir canavarın sesiymiş gibi kulak tırmalayan bu sesin ardından kalp atışını hisseder gibiydi.

Korku ile soluk alıp, veriyordu. Nereden geldiği hakkında fikir yürütmeye başladı o an. Zira içeriden denebilecek kadar yakından gelen ses onu hayli meraklandırmıştı da. Bir hırsızın içeri girmek için camı kırıldığını düşündü. Ancak tüm bunun yanında merakına yenik düşüp, yemek salonuna doğru dikkatli adımlarla yaklaşmaya başlamıştı.

Korkusunun azalması için ise bardağın yere düşme ihtimaline kendini inandırmaya çalışıyordu. Fakat öyle bir gürültünün sebebi birkaç bardak olamazdı elbette. Bu gün birkaç saat aralıklarla restoranı gözetleyen adam, nihayet bir atakta bulunup içeri, ön camı kırarak girmişti. Şanslı bir adam olmalı ki; aleni yaptığı şey insanların dikkatini çekmemişti.

Zira sebebi; restoranın pekte işlek bir cadde olmamasından kaynaklanıyordu. O dakikalarda Ares’ de nihayet restorana ulaşmıştı. Onun görevlendirdiği adam, geldiğini gördüğünde arabadan indi. Ares arabasını uygun bir yere park ettiğinde arabasından inip, adamın yanına ulaştı.

“Adam içeri girdi, efendim” diyerek ufak bir açıklamada bulundu adam.

“Sen burada kal” dediğine adımları restorana yöneldi. Daha sonra ise adamın kırdığı camdan içeri sessizce girdiğinde, adama fark edilmeme niyetindeydi. İçerisinin cadde ışıklarına rağmen yeterince aydınlık olmamasından dolayı, ilk yaptığı şey ışığı açmak için anahtarı aradı. Aradan geçen kısa bir zaman sonra ise bulduğunda, oraya yönelip, elini anahtara uzattı. Ancak tam o esnada mutfak kapısı gürültü ile açılmış ve onun dikkati anında oraya kaymıştı.  Boğuşma sesleri kulağına dolduğunda sebebini anlamaya çalışsa da nihayet anahtara basıp, restoranı aydınlanmasına izin vermişti. Karşılaştığı manzara büyük bir şaşkınlık yaşamasına sebep oldu. Ancak şuan ki duruma takılmadan, belinden silahını çıkardı.

 Adam etrafın bir anda aydınlanmasından dolayı afallasa da, yine de Beren’ i sıkıca tutmaya devam etti. Neler olduğunu anlamak için etrafta gezinen gözlerine Ares’in bedeni denk geldiğinde, tüm öfkesi ile karşısındaki adama baktı. Esir aldığı Beren’ i de bırakmadan, bedenini Ares’ e çeviren adam, onunla karşı karşıya kalmıştı. Tam bu esnada ise Ares, adamın rehin aldığı kişinin; dün akşamki yemekte karşısında oturan garson olduğunu gördü.

Boğazına dayatılan keskin metalden ötürü hayli korkmuş görüntüsü, Ares’ in canını sıkmıştı. Bir türlü anlam veremiyordu. Bu garson neden buradaydı, bu adam kimdi ve ne istiyordu? Büyük bir karmaşanın tam ortasında kalmış gibiydi Ares. Karşında adamın elinde olan genç kızın yüzüne baktı Ares. Korkmuş ve canı yanıyordu. Kurtulmak için tek yaptığı şey adamın bıçak tutan elini kavramaktı.

Onun bu durumda olmasından kendilerinin payı olduğunu düşünen Ares, yaşanan bu gece lanet etmişti. Umursamaz bir ifade yerleştirdi Ares yüzüne, elindeki silahı ateş için hazırlayıp adama doğrulttu. Ares’ in yaptığına karşılık adam da, sol eli ile Beren’ in boğazına bıçağını dayarken, sağ eli de belinde olan silahını çıkardı. Belinde takılı olan kemerinden destek olarak, o da silahını ateşlemek için hazır hale getirip, karşısındaki adama doğrulmuştu.

“Ne istiyorsun?” dedi Ares, katı sesi ile adama gözdağı vermek niyetindeydi.

“Abimi öldürüp, bir köşeye attın. Git hemen geri getir onu” ses tonu ile koca restoran inlemişti. Konuşurken, farkında olmadan öfkesinden Beren’ in canını daha çok yakıyordu.

“Peki ya, bu kız?” adamın gözlerinden ayrılmayan gözleri, Beren’ in acı çeken ifadesini görmemek içindi. O an anladığı adamın, öldürülen restoranın sahibi Hakan Demir’ in kardeşi olduğuydu. Konu ile hiçbir alakası olmayan bu genç kız şuan onlar yüzünden, boşu boşuna, acı çekiyordu.

“Bu kız, abimin çalışanıydı. Abimi ziyarete her geldiğimde, etrafta dolanırken, görüyordum. Çok güzel değil mi?”  boğazına değen bıçağın baskısı artık derisini yırtmıştı Beren’ in. Acıdan çırpınıp, kurtulmaya çabalasa da eline geçen tek şey daha çok derisini kesip, büyük sızı olmuştu.

“Burayı yakıp, kül edecekken, bir de karşıma bu güzel şey çıktı” sözleri dinleyen Beren, çaresizliği hissediyordu. Bu adam her buraya geldiğinden, onun göz hapsinden kaçmak için köşe bucak saklanıyordu. Ancak şuan da adamın tabiri caizse kucağına düşmüştü. Artık çırpınamayacak kadar bile mecali kalmamıştı. Bedenini saran titreme ise onun ayakta durmasını zorlaştırıyordu. Artık sesi dahi çıkmadan sanki olacakları bekler gibiydi. Gözleri ise bir an olsun Ares’ den ayrılmıyordu. Beren’ in bu heriften kurtulmasının tek çaresi şuan karşısında olan Ares’ di.

“Neden buraya geldin?” soğuk ifadesi ile hiçbir duygu barındırmıyordu yüzünde. Soğukkanlılığını koruması tamamen, düzgün davranıp, işin içinden sorunsuz kurtulmaktı.

 “Aç bir köpek gibi abimin elinden burayı aldığın yetmedi. Bir de canını aldın. Bende burayı yakıp, kül edeceğim” saldırgan bir hayvanmışçasına esip, gürlüyordu adam. Tüm deli cesareti kanında gezen aldığı beyaz haplardan kaynaklıydı.

“Bırak onu” gözleri Beren’ kaydığında, yardım isteyen ifadesi içini sızlattı Ares’ in. Bizim yüzümüzden diyerek, vicdan azabı çekiyordu.

“O bu gece benim” daha çok bastırdı adam Beren’ in boğazına dayadığı bıçağı. Yarası daha da derin bir hale gelmiş, boynundan aşağı kendine bir izleyen kan lekeleri vardı.

“Ben ne şanslı bir adamım. Bir taşla iki kuş, bu kız artık benim. Önce burayı yakıp, kül edeceğim sonra…“ onun sözlerini dinleyen Ares, şuan büyük bir sabır gösteriyordu. Zira kafasını patlatmamak için bedeni ile savaş içindeydi. Lanet herif kendi eli ile mezarını kazıyordu.

“Ve sen, defol git buradan, ya da istersen kal. Ben tereddüt etmeden tetiği çekerim” onun söylediğine karşılık, Ares’ in yüzünde ufak bir tebessüm baş göstermişti. Bu herif ne çok güveniyordu kendine. Ya karşısında Azrail diye bilinen Ares’ i tam anlamı ile tanımıyordu, ya da kafası şuan durumu algılamayacak kadar iyiydi. Ares adama doğrulttuğu silahın yönünü, Beren’ e sardığı kolun; omuz kısmına nişan alıp ateş etti. Acı içinde bağıran adam, kolunu refleks olarak kendine çekip, Beren’ ister, istemez serbest bıraktı.

Serbest kalan Beren ise o an can havliyle kendini Ares’ in ayaklarının yanına attı. Tekrar duyuldu silah sesi, Beren gelen sesten korunmak için iki eli ile sıkı sıkı, örttü kulaklarını. Ares, adamın diğer omzuna da ateş edip, elinden silahını düşürmesine sebep olmuştu. Yere düşen silah da patlamış ve karşı duvarda bir delik oluşmasına sebep olmuştu.

 Ares son kez ateş edip, adamın sağ diz kapağını hedef alarak ateşlemişti silahını ve bu adamın dizlerinin üzerine düşmesini sağladı. Silah seslerini duyan Ares’ in çalışanı, restorana hızla girmişti. Onun geldiğini gören Ares, başı işaret verip, yanına gelmesini istedi.

“Ortalığı temizle, onu da depoya götür” diyerek emretti. Ardından ise gözlerini korkudan iyice büzülmüş olan bedene çevirdi.

Korkudan titreyen bedeni ile birlikte, kulaklarını ve gözlerini sıkı sıkıya örtmüştü. Savunmasız ve çaresiz görüntüsünden kendini meshul tutuyordu. Adımlarını sakin atarak ilerledi yanına. Dizlerini büküp, topuklarının üzerinde oturdu ve onun yanına yaklaştı. O an ki haline bakıp, dün gece karşısında, kardeşleri ile sohbet edip; onlara gülümseyerek bakan kişinin ta kendisi olmasının ikilemini yaşadı.

Korkudan titreyip, büzülmüş olan. Gözlerine korku ile bakıp, yardım bekleyen, bu genç kız; dün gece ne de güzel gülümsüyordu Ares’ in karşısında. Elini kaldırıp, onun narin bileğini kavradı. Yavaşça kulaklarını örten elini ayırmıştı. Onun teması ile daha da korkan Beren’den sonra yaşanan bu olaylara bir kez daha lanet etti Ares.

Onun nazik hareketlerinin ardından, Beren gözlerini aralayıp, onunla göz göze geldi. Karşısındaki bu adamdan korksa da, onun zarar vermeyeceğini bilir gibiydi. Ares ayağa kalktığında, ona elini uzatmıştı. Göz göze olduğu bedenin haline baktı Ares bir kez daha. Kırmızı gözler ile korkunun içinde kavruluyordu sanki.

“Gel” dedi Ares ona. Bugüne kadar hiç kimsenin duymayacağı bir ses tonu kullanmıştı ki; bundan sonrada hiç kimse bu kadar merhamet ve şefkat dolu bir sesi ondan duyamazdı.

Bir uzatılan ele, bir de onun sahibine baktı Beren. Belki karşısında olan adam arkadaşının anlattıklarına göre diğer adamdan daha tehlikeliydi ancak Beren yine de ona uzatılan eli nazikçe kavramıştı. Ayağa kalkmasına yardım etti Ares onun.

Dik durmasına engel olan bacaklarına kızdı Beren, sanki onun bedeninin bir parçası değil de, titremesini bir türlü durduramıyordu. Üç silah sesi tekrar ediyordu, kafasının içinde. Nişan aldığı hedefe isabet eden üç silah sesi…

Pat, pat, pat…

Film ya da dizi izlerken dahi duymaktan son derece rahatsız olduğu bu ses, biraz evvel tam kulaklarının yanına duyulmuştu. O an havalandığını hissettiğinde, sebebinin; Ares’ in onu kucağına almasından dolayı olduğunu anladı. Beren için bir ilkti bu, zira ilk babasından başka bir erkek ile bu kadar yakın temasa giriyordu.

Ancak şöyle de bir gerçek vardı ki; Ares’ de ilk kez karşı cinsten biri ile bu kadar yakın mesafeye giriyordu. Kucağında beden ile birlikte restorandan çıkıp, arabasına ulaştı Ares. Beren’ i dikkatlice ön koltuğa bırakıp ardından kendi de sürücü koltuğuna yerleşmişti.

Hareket eden arabanın ardından, sessizlik hâkimdi içinde. Tek duyulan ses Beren’ in iç çekişleriydi. Ares onun şuan ki hali ile evde tek kalmasını istemediğinden, onu direkt olarak malikaneye götürüyordu. Korkudan titreyip, henüz kendine gelememişken, tüm gece evde tek başına yapamazdı.

Beren gittikleri yönün evinden farklı bir ön olduğunu anladığında, buna itiraz etmedi. İtiraz etse dahi yanındaki bedenin onu dinlemeyeceği de biliyordu. Bu yüzden olanları atlatmaya çalışıp, sakinleşmeye odaklanmıştı. Yanındaki adamdan dün gece korkarken, şuan ona sığınıyor olmayı tuhaf karşılıyordu Beren. Ancak başka çaresi de yoktu.

Nedenini bilmese de kendini çokta korkuyor gibi hissetmiyordu. Bu yolun sonunda, öğlen çilekli pasta yediği kişilerin yanına ulaşacağından emin gibiydi. Arabayı her zamanki park yerine arabasını bırakan Ares, Beren’ i yeniden kucağına almak için yöneldiği sıra onun arabadan indiğini gördü. Rahat yürüyebildiğine kanaat geldiğin de, evin kapısına yönelmişti adımları. Beren’ in de onu takip ettiğini arkasından duyulan adım seslerinden anlayabiliyordu.

Yanında ki beden korkutucuydu, Azrail’in yeryüzünde ki gölgesi gibi bir tarafı hep karanlıktı ancak anda güven hissediyordu ona güvendiğini hissediyordu ve bu yolun sonunda öğlen çilekli pasta yediği kişilerin yanına çıkacağını biliyordu Beren. Kapıyı anahtarı ile açıp, içeri girdiğinde, Beren’ in de geçmesine müsaade edip, ardından kapıyı yeniden örttü.

Beren’ in gözleri heybetli evin içinde gezinirken, Ares onu bileğinden nazikçe yakalayıp, merdivenlere yönlendirmişti. Merdivenleri birlikte aştıktan sonra Ares onu, kendi odasının yanına olan evdeki tek boş odaya girmesini sağladı.

“Burada bekle” dediği sıra Beren’ in bileğini serbest bırakıp, kendi odasına gitmek için odadan ayrıldı. O sıra Beren ise kalacağı odada gözlerini gezdirip, etrafı incelemeye başladı. Odaya hakim olan tek renk beyazdı, mobilyalar, perdeler, yatak örtüsü; en ufak ayrıntının rengi dahi beyazdı.

Beyaz cibinlikli yatak ise masalsı bir ortam yayıyordu odada. Her eşya özenle seçilip, biri için hazırlanmış gibiydi. Sanki birinin kullanmasına hazır gibi. Odayı saran bu beyaz rengin nedenini merak etti, Beren. Ancak o an birden açılan kapı ile bir an yerinden sıçradı. Gözleri oraya dönen Beren, gelen kişinin Ares olduğunu ve elinde birkaç eşya ile geldiğini gördü. Ares, elinde Beren için getirdiklerini yatağın üzerine bırakıp, ona döndü.

“Banyo merdivenlerin karşısında, temiz kıyafetler ve yarana pansuman için birkaç gereçler” diyerek eli ile yatağın üzerindekileri gösterdi. Beren onun son söylediği şeyi anlamadığı için, anlamsız gözlerle bakıyordu ona. Daha sonar elini havalandırıp, kendi boynunu işaret etti.

“Boynun” onun söylediği ile eli kendi boynuna giden Beren’ in parmakları yarasına çarptığında, acı ile yüzünü buruşturdu.

Elini oradan ayırıp baktığında, kırmızı sıvı ile lekelenen parmaklarını gördü. O an yeniden canlanıyordu gözlerinin önünde. Gözleri, öylece kırmızı lekeye bakarken, sanki boğazını saran bir vardı. Onu rahatsız etmek istemeyen Ares, odadan ayrılıp onu yalnız bırakmıştı odada. Şuan onun yapması gerek daha önemli bir mesele vardı. Adımları hız kesmeden çıkış kapısına yönelmiş ve evden ayrılıp, aramasına ilerledi. İstikameti onu bekleyen kurbanının yanıydı.

 _

Odada yalnız kalan Beren, evin sessizliği ile boğuluyordu sanki. Diğerlerinin uyuyor olması, şuan ki saat için gayet normaldi. Banyoya giren Beren, suyun bedeninden akıp gidişini izliyordu. Gözlerinde tane tane, süzülen yaşların sebebi korkudandı. O adam, kim bilir ona ne yapmayı hayal ediyordu. Boğazına bastırılan bıçak sanki hala oradaydı. Adam bedenini sanki hala yakınında hissediyordu.

Belki içinde ölüm korkusu da vardı Beren ancak daha fazla onun pis düşüncelere malzeme olduğu için yanıyordu. Ya, Ares gelmemiş olsaydı? Onun oraya nasıl geldiğini dahi anlayamazken, bunun için büyük bir şükran sunuyordu. Hıçkırıklarını, suyun kuvvetli akışı bastırabildiği için şanslıydı. Onu bu gece kurtardığı şeyden ötürü, kaç yıl teşekkür etse karşılığını bulur diye düşünüyordu.

Beren bu aileyi anlayamıyordu. Ona anlatılan ile kendi şahit olduğu şeyler arasında dağlar kadar fark vardı. Herkesin Azrail diye adlandırdığı bu adam, onu bugün ne büyük bir şeyden kurtarmıştı öyle. Bir yandan da, ‘Onu depoya götür’sözü yankılandı aklında. Gerçekten öyle bir yer vardı. Bu gece belki o adam büyük bir işkenceye maruz kalacaktı. İnsanların söylemleri doğruydu. Onlar gerçekten katil ve insan katlediyorlardı. Yaşama sebepleri buymuşcasına can almaktan geri durmuyorlardı.

Karşısında durup yüzüne baktığı adam, onu rehin alan adamı vurduğunda, tetiği çekerken; bir an bile tereddüt görmemişti Beren yüzünde. Sanki bu onun için basit ve sıradan bir şeydi. Aile bağları bu kadar kuvvetliyken, ailenin zarar görmesine de öylece izin vermeyeceklerdi elbette. Anlatılan çoğu şey doğruydu ancak insanlar onları tam anlamı ile tanımıyorlardı. Bu aileden başka elinde bir şeyi kalmamış insanlardı onlar.

En ufak bir zararın ihtimaline dahi tahammülleri yoktu. Birbirlerine bağlı olan bu aile bireyleri, birbirlerinden güç alarak ilerliyorlardı. Bu yüzden aile ufak bir taş dahi atan her kimse, bellerinde taşıdıkları silahı doğrultmaktan geri durmuyorlardı. Zalim insanları bu dünyadan silme üzerine can başla çabalıyordu erkekler. Her kim savunmasız birilerine acı çektiriyorsa hesabını sormak istiyorlardı.

Her şeye rağmen Beren onların iyi insanlar olduğunu düşünüyordu. Bunu anlamak için fazla uzağa gitmeye gerek yoktu. Bu kadar gizemli bir aile olmaları ile birlikte, bu gün evde tek kalmaması için onu evlerine getiren Ares’ den bile anlamak kolaydı. Üstelik içlerinde en acımasız olanı diye anlatmıştı arkadaşı ona. 

Bu kadar şey yapan bu insanlara karşılık, Beren’ in; onları polise şikayet etmemden korkup, buraya tutsak olarak getirilmiş gibi bir algısı hiç olmadı. Beren banyoda işlerini bitirmiş ve Ares’ in ona verdiği kıyafetler her ne kadar kocaman olsa da üzerine giymişti. Eşofman altının bel kısmında olan ip ise onun kurtarıcısı olmuştu. 

Boynuna ayna karşısında elinden geldiğince pansuman yapıp, daha sonra o hoş görünen yatağa uzanmıştı. Yaşadığı olayı hala tam anlamı ile atlatamamış olan Beren, düşünlerinin esiri olmuştu. Böyle bir gecenin ardından ise uyku, ona bu gece uğramak istemez gibiydi.

 


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...