Ana içeriğe atla

Karanlığın Efendisi - 7. Bölüm


Ares nihayet malikâneye ulaştığında, saat çoktan gece yarısını geçmişti. Anahtarı ile açtığı kapıdan içeri girip, adımları merdivenleri buldu. Sessiz adımlarla ulaştı odasına. İçeride alışkın olduğu bir manzara ile karşılaştığında, bunu yadırgamadı. Kanlı çarşaf değişmiş ve komodinin üzerine, ona her kriz sonrası sunulan, içecek bırakılmıştı. Tabii bir de yanında pansuman malzemeleri de gözünden kaçmadı.

Her kriz sonrası çok fazla kan kaybettiği için Selin, onun için özel bir karışım hazırlıyordu. Onunların pansuman yapmalarını kabul etmeyen Ares, bunu kendi yapıyordu. Onların yardımını sadece bu şekilde kabul eden Ares, bunun aksini hiçbir zaman gerçekleştirmemişti. Onların kendinden güç aldığını bilen Ares, onlara engin yanını göstermekten her daim kaçınmıştı. Komodinin üzerinde olan dolu bardağa uzanıp, almıştı ve tek seferde bitirdi. Ardından ise eline sardığı, artık hayır kalmayan havluyu açıp, ayaklarının yanına bıraktı.

Sol eline pansumana başladığında, karşılaştığı yaraya boş gözler ile bakıyordu Ares. Acıyor ve onu hayli rahatsız ediyordu ancak bu yara onun sığındığı tek şeydi. Normal bir insan bunun acısına dayanması güç olsa da Ares, neredeyse hissetmiyor gibiydi. Zira bedeni birkaç yaraya ev sahipliği yaptığından, bu onun için ufak bir çizik sayılırdı.

Pansumanını bitirdiğinde, daha önce giydiği rahat kıyafetleri yeniden üzerine geçirdi. Adımları yatağını bulduğunda, temiz çarşafın, deterjan kokusuna gömülmek için kendini yatağına bıraktı. Gözleri tavanda gezinirken, bu gün Egemen’ in yanında gösterdiği tavır için kendine kızıyordu. Onun yanında güçsüz çıkan sesi, düşen omuzları ve gitmemeyi öylece kabul etmesi… Bunu hazmedemiyor ve yaptığından ötürü büyük bir pişmanlık duyuyordu.

 _

Her daim olduğu gibi yine başında öten alarmın sesi ile güne başladı Beren. Uzanıp, alarmı kapattı. Kendine geldiğinde, yatağından kalkıp, banyoya yöneldi adımları. Banyoda işlerini bitirdiğinde, yeniden odasına geçti. İşe gitmek için hazırlanması gerekiyordu. Hazırlığının bitiminin ardından evden çıktı, Beren.

Güneş bulutların arkasına saklandığından, bu gün diğerler günlere baka hava daha soğuktu. Şehri kuştan sonbahar nedeni ile tüm ağaçlar yeşilliklerini kaybetmişti. Adımları kesilmeden devam eden Beren, şuan gideceği yerden ötürü, biraz buruktu. Dün olağan şey gibi gelen, sonbahar rüzgârı ve ayaklarının altında ezilen yaprakların sesi fazla boş geliyordu ona. Beren, her dakikasını artık anne ve babasız geçiriyordu. Onu fazlası ile özlüyor ve onlara ihtiyaç duyuyordu.

Kabristanın girişinde kadar devam eden adımları daha sonra durmuştu. Derin birkaç nefes alış-verişinden sonra adım atmaya zorladı bedenini. Her adımı boşluğa düşüyordu sanki her buraya gelişinde, boğazını sıkan bir el beliriyordu. Adımları devam ederken nihayet anne ve babasının mezar taşını gördü.

 Melike Başak – Kemal Başak

“Merhaba anne, merhaba baba”diyebilmişti zorlukla. Gözyaşları yavaşça ilerliyordu yanaklarından. Dünya üzerindeki tüm varlığı şuan karşısında olan bu iki mezar taşıydı. Sevinci, hüznü, mutluluğu, gözyaşı ve huzuru… Anne ve babasından başka kimsesi olmayan birinden bahsediyorduk. Onun yerine koyun kendinizi; doğduğunuz günden bu güne kadar sevgi ile büyütülüp, size gösterilen yalnızca şefkatti.

En ufak bir acınıza ve mutluluğunuza ortaktı anne – babanız. Canınız yandığına sorgusuz yanınıza koşan, sizi yargılamadan dinleyen kişilerdi. Her daim doğru yolda kalmanız için sizinle uzun uzun yanlışı anlatan, elinizi bir olsun bırakmayandı, anne – babanız.

Eğer onları yanınızda ise dünya üzerinde başka kimseye muhtaç değildiniz. Ancak şimdi onlarda bu dünya da değildi. Korkunç geliyor değil mi? Belki çoğu kişinin hayatı Beren’ in ki gibi değildi. Birçoğunun anne – babası hiç olmazdı. Belki birçoğu şiddete maruz kalıyor. Çoğu baskılardan dolayı evden dahi kaçmış olabilirdi. Ya da tüm bunlarla birlikte her şeye rağmen onlarla yaşamaya mahkûmdu belki.

Ne kaçmaya cesareti, ne de gidip, sığınabileceği bir yeri vardı. Ancak Beren’in yaşadığı evin odaları huzuru solumanıza sebep olacak türdendi. Belki onu tek çocuk olmasındandı fakat onlar Beren’ i özenle büyütmüştü. Onu bir armağan olarak görüp, el üstüne tutmuşlardı. Tek gayeleri onun huzurlu bir hayat sürmesine odaklıydı.

Bunu hayat onları artık dünyadan yok ettiği güne kadar özveri ile devam ettirmişlerdi. Beren şanslı bir bir evlat olarak, ona sunulan bu sevgiye hiçbir zaman kayıtsız kalmamıştı. Onların çabalarını boşa çıkarmamış ve onlara hayırlı bir evlat olmak için, çalışıp, çabalamıştı. Çekirdek aile olmalarının yanı sıra bunu dert etmeden, hayatları idame ettirmişlerdi.

Ancak ne yakık ki iki sene önce her şey sona ermişti. Beren anne ve babasının ölümünün ardından büyük bir yıkıma uğramıştı. Artık tek kalması ile birlikte, tüm dünyasını kaybetmişti. Koca dünyaya yeniden ve yalnız başına gözlerini açmıştı sanki. Ona acımasız dünyaya karşı artık savaşını tek vermek zorundaydı. Dünya onun için kocaman ve korkunç bir yerdi.

 _

 Restorana yaklaştığında, önünde olan büyük beyaz arabayı gördüğünde, kendine kızmadan edemedi. İşe ilk günden geç kalmış olmasını kendi aptallığına yordu. Adımlarını hızlı tutup, restoran kapısına ulaştı ve kapıyı aralayıp içeri girdi. “Hoş geldin” onu güler yüzle selamladı Selin. Gözleri restoranın içinde gezdiğinde, masadaki kahvaltı hazırlığını gördü.

“Ah! Hoş buldum” onun sesinin nasıl titreyip, kırgın çıktığını fark etti Selin o an. “Sen iyi misin?” sorduğunda yüzü endişeli bir hal aldı Selin’ in. Onun bu durumuna neyin sebep olduğunu hayli merak etmişti.

 “İyiyim” ağzından zorla çıkan bu sözün ardından, daha fazla üzerine gitmemesini umuyordu Beren. Daha sonra diğer kızlarda kahvaltı hazırlığını tamamalayabilmek için elleri dolu mutfaktan ayrılıyorlardı. “Sen ağladın mı?” Selin kadar sabırlı olamayan Beril, onun yüzünün halini gördüğünde anında açıkça sormuştu. Herkesin fark ettiği bu durum ile Beren’ in yanıtını beklediler. Beren ise farklı düşünüyordu o an. İşe ilk günden geç kaldığı için çıkışmaları gerekirken, onlar onun ruh hali ile ilgileniyordu.

“Hayır, sadece dışarısı epey soğuk ve rüzgârlı, bu yüzden üşüdüm biraz” onların daha fazla bu konu hakkında soru sormamaları için dua etmeye başlamıştı. “Pekâlâ, kahvaltı hazır, hadi gel” Selin sanki onun iç sesini duymuş gibi daha fazla onu sıkıştırmak istemiyordu. Onlara güvenip, tam anlamı ile alışması için onun henüz zamana ihtiyacı olduğunu biliyordu.

“Ben evde kahvaltımı yapmıştım. Mutfaktaki eksik işlere bakayım” yürümeye başladığı sıra yeniden durup onlara döndü.“Şey ayrıca geç kaldığım için özür dilerim. Uğramam gereken bir yer vardı. Bundan sonra daha dikkatli olacağım” mahcubiyeti sesine yansırken, kızlar bu görüntü karşısında kayıtsız kalamadı.

“Özür dilemene ne lüzum var. Bugün ilk gün, zaten şuan kadar gelen hiç olmadı. Hem ayrıca her masa dolu olsa da, geç kalman kesinlikle sorun olmaz. Sen ailemizden birisin artık, senin yokluğunu kapatmak bizim vazifemiz” Beren, Beril’ in sözlerini içi titreyerek dinlemişti. Sözlerinde hiçbir kuşku bırakmadan, tüm samimiyeti ile dile getiriyordu, cümlelerini sanki. Öyle hissetmiş ve öyle dinlemişti Beren.

“Teşekkür ederim” onu yanıtladığında, hoş bir tebessüm vardı yüzünde. Onların gösterdiği yakınlığı ise kendi içinde sorgulamadan edemiyordu. “Az daha unutuyordum. Bu senin” diyen Beril, cebinde olan, bir anahtar uzattı ona. Takılı olduğu anahtarlığın ucunda; iki gözü ve kocaman gülümseyen dudakları olan bir maket çilek çekti onun dikkatini. Gözleri anlamsız bakan Beren’ e açıklamaya gereği hissetti o an.

 

“Bu restoranın anahtarı, her birimizde var. Sen de olmalı diye düşündüm. Ön kapı ve mutfaktaki arka kapının kilitleri aynı olduğu için bir anahtar var” “Anladım, teşekkür ederim” dediği sıra ona uzatılan anahtarlığı eline aldı. “Size afiyet olsun” daha sonra adımları mutfak kapısına ilerledi. İçeri girdiğinde, hala onun arkasından bakıyordu kızlar. “Sanırım onun bir sıkıntısı var” diyerek masadaki yerine yerleşti İdil. Diğer kızlarda onu takip edip, masadaki yerlerine oturmuşlardı.

“Haklısın, ne kadar da üzgün görünüyordu” arkadaşını onaylayan Çağla’ nın yanı sıra her biri aynı fikri paylaşıyorlardı. “Öğrenmek için onun bize anlatmasını beklemeliyiz. Sanırım henüz anlatabilecek kadar yakın hissetmiyor bize. Bunu zaman bırakmaktan başka şansımız yok” Selin, onlarında bu fikri onaylamasını beklemişti. Zira içlerinden birkaç kişinin Beren’ e gidip, anlatması için yaşanacak olanın var olduğunu biliyordu.

"Şuan için en doğrusu bu sanırım” diyen Nilay ile birlikte diğerleri de onu onaylamıştı. “Ne zamana kadar devam edecek bu” tabi Beril bu konuda sabırsızlanıp, bir an evvel onunla yakın olmak istiyordu. Hatta tam anlamı ile aileden olması için aklında birkaç plan bile vardı.

“İnsanların güveni öyle hem kazanılacak bir şey değil Beril. Sabırla zamanını beklemelisin” diye onu yatıştıran ailesinin annesi sayılan Selin olmuştu. Onun sözlerinin ardından, Beril şuan için bunu kabullenmek zorunda olduğunun farkındaydı. İnsanların güvenin ne kadar zor kazanıldığını kendi de elbette ki biliyordu.

Yine de Beren’ in onlara alışma sürecinin bir an evvel bitip, onunla samimi bir arkadaşlık diliyordu. Böyle konuşup, sohbet edebilir ve onu üzen, ya da keyiflendiren şeylere aile olarak katılabilirlerdi. Kahvaltılarına devam eden kızlar, bir süre sessizliğe gömülse de daha sonra Selin, aklında dolaşanları dile getirmişti.

"Ares dün gece yeniden kriz geçirmiş" onun ağzından dökülen bu sözlerin ardından, masadaki tüm bardaklar bir anda patlamıştı sanki. "Dün anlattıklarım yüzünden mi?"böyle durum karşısında, kendini suçladığı bariz bir şekilde sesine yansıyordu.

"Bu konunun aslında seninle pek ilgisi yok Beril. Belki gerçekten konuşulanlardan dolayı olmuş olabilir. Sorun hala bunu yaşıyor oluşu. Bizim odaklanmamız gereken, krizi tetikleyen şeyler değil. Bu krizlerin yok edilmesi…

Onu bu lanet durumdan kurtarmanın bir yolunu bulmalıyız. Normal insan olarak devam etmesi için hayatına sıhhat ile devam edebilmesi için” her biri aynı fikirde olup, bunu içten gelen bir dua ile dileseler de, bu konuda en az erkekler kadar elleri kolları bağlıydı. Ares kapalı bir kutuydu. Aynı evde yaşadığı bu insanların bile ne halde olduğunu bilemeyecekleri kadar uzak duruyordu.

“Krizi ne kadar sürmüş peki?” sesi titreyerek sordu Çağla. Aynı evi paylaştıkları, birkaç oda ilerisinde yaşanan vahametten bile bir haberlerdi. “Henüz kriz başlamadan, ilacı almış” gözleri masa üzerinde bir yere takılmıştı Selin’ in. Her şey günlük gülistanlık olduğu zamanlar da bile hayatlarının bu gerçeği bir an olsun bırakmıyordu onları.

“Peki, şey-“ Nilay’ın konuşmaya zorlanıyor olması boşuna değildi. Bir şeylere kendini inandırmak için kendini eli ile yaralayan kardeşine yanıyordu içi. “Maalesef, yatak çarşafının çoğu kan izleri ile doluydu. Dün depoya tek gitmek istemiş. Odasına girdiğimde kan lekeleri sadece çarşafa değildi. Birçok yerdeydi” tekrar gözlerinin önündeydi odanın o hali. Arkasına yaslandığında üzerinde tonlarca yük vardı sanki.

“Bu konuda çaresiz kalmaktan nefret ediyorum”elindeki çay bardağını keyifsiz hali ile masadaki yerine bıraktı. “Ona nasıl yardım edebiliriz ki? Elindeki yaraya bile kendi pansuman yapıyor” dedi Nilay.

“Onun hayatında biri olması lazım. Hayatına dâhil olup, onu da hayata dahi edebilecek biri. Ares karanlıkta yaşıyor. Onu karanlıktan kurtaracak biri olmalı hayatında” onu onaylayan kızlar bunun imkânsız olduğunu da düşünüyordu. “Ares’ in birine âşık olmaya, bu hayatı onunla yaşamak isteyeceği biri olmalı onun yanında” Selin’ in sözleri devam ederken, o sıra mutfak kapısında çıkan Beren dikkatlerini çekmişti, kızların.

Elinde birkaç peçetelik ile eksik olan masalara ilerliyordu. Masalara düzgün yerleştirirken, öylece bunu izliyordu kızlar. Bu bir işaret olabilir mi diye, geçti akıllarından. Beril’ in ise başının üzerinde gözleri kamaştıran bir ampul çoktan yanmıştı bile. Selin, Ares’ in birine âşık olması gerektiğini, hayatı onunla yaşamak isteyeceği birinin olmasını söylemişti, değil mi? Bu neden Beren olmasın ki? Beril’in yüzüne yayılan o muzur ifadeyi, İdil anında fark etmişti.

“Düşündüğüm şeyi düşünüyorsun değil mi?”onunla göz göze gelip, söylediğinde iki genç kızda koca bir gülümseme ile baktı birbirine. “Aynen öyle” keyfi yerine gelen Beril, çökmüş olan oturma şeklini omuzlarını dk tutarak bozmuştu.

“Ares’ in hayatına dâhil olmayı başaracak kişi; neden Beren olmasın ki?” diğerlerinin de hoşuna giden bu durum, masaya yayılmış olan kötü atmosferin bir anda yok olmasını sağlamıştı. “Ne yapmayı planlıyorsun peki?” diye soran Çağla’ nın, koca bir merak vardı içinde.

“Çok bir şey değil. Sadece onu hayatımıza dâhil edeceğim o kadar. Sonra olanları arkama yaslanıp, keyifle izleyeceğim”Beril söylerken, bunun olacağına büyük bir inanç duyuyordu. Ancak bazıları bunun öylece kolay olmayacağından neredeyse emin gibiydi.

 Öğleden sonra restorana gelen bir müşteri olmuştu nihayet. Restoranın el değiştirdiğini fark eden birkaç müşteri sebebini merak etse de pek umursar gibi halde değildi. Elbette, tıpkı Beren’ in arkadaşı Derya gibi kızları tanıyan birkaç kişi çıkmıştı. Ancak bu onların masaya oturup, bir şeyler sipariş etmelerine engel olmamıştı. Ancak doğru olmayan bir şeyler vardı.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlığın Efendisi - Final

  Ertesi gün aile bireyleri büyük bir telaş ile uyanmıştı. Dün Ares ve Beren ruh sağlığı merkezindeyken, diğerleri de, Meliha Hanım ile birlikte geri kalan eksikler için yeniden alışverişe çıkmıştı. Bu gün iki düğün birden olacak ve ailenin mutluluğu ikiye katlanacaktı. Büyük bir telaş kahvaltı masası kurulurken, herkesin heyecanı yüzlerinden okunuyordu. “Herkese günaydın” kocaman neşesini herkese dağıtmak isteyen Beril, sesini duyurduğunda, ona bakıp, gülümsemeden edemiyorlardı. “Günaydın”mutfakta olanlar onu karşıladığında, adımları tezgaha doğru ilerlemişti. “Görende bugünkü gelinlerden biri de, sensin sanacak” Çağla, ona laf yetiştirirken, elinde doğradığı şey ile birlikte elini de, kesmemek için büyük bir özen gösteriyordu. “Yakında o da, olacak kardeşim. Hele siz önce bir evlenin” sevgilisinin arkasından mutfağa iğren Can, Çağla’ yı yanıtladığında, Beril’ in yüzü hevesle parlamıştı. Güne ilk başlayan Selin olmuşken, rekor sayılacak bir saatte hemen ardından ...

Karanlığın Efendisi - 65. Bölüm

  Saat epeyce ilerlemiş ve Ares’ in uyanmasının ardından üç kafadar çat pat hazırladıkları akşam yemeği yenmişti. Yemeğin ardından Beril’den gelen filmi izleme teklifi kabul görmüş ve bireyler sinema salonuna ilerleyip, seçtikleri bir film ekranda dönmeye başarmıştı. Ancak kimse filmle ilgilenmiyor ve kendi dünyasındaki sorunlar ile boğuşuyordu. Film sona erdiğinde, yapılan alışverişte yorgun düşen kızlar uyuya kalırken, onları odalarına taşımakta erkek arkadaşlarına düşmüştü. Ares ve Beren çifti odadan ayrılıp, kendi odalarına ilerlerken, Beren’ in aklına; Ares’ den istediği şey gelmişti. Ares onun isteğini bugün yerine getireceğini söylemiş olasa da, şuan ki hali buna hiçte uygun değildi. Ancak sözlerinin her daim arkasında duran sevgilisinin dediğini yapacağından da, emindi. Odaya girdikleri sıra Beren’ in gözleri Ares’ in üzerindeydi. Ares uyandığından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş ve önüne konulan yemekten yalnızca birkaç çatal almıştı. Onun için fazlası ile endişelen...

Karanlığın Efendisi - 15. Bölüm

Kahvaltı masasının hazırlığı tamamlandığında, hep birlikte masadaki yerlerini almışlardı. Kızlar, Beren’ in onların yanında anlatmaya uygun görmediği şeylerden ötürü biraz buruktu. Tam anlamı ile arkadaş olup, kendini daha rahat hissetmesini istiyorlardı, fakat Beren, aralarında olan mesafeyi bir türlü yıkamıyordu. “Aslında her birinize gerçekten minnettarım. Beni öylece ailenizin içine alıp, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Ben insanlarla arası iyi olan biri değildim. Bu konuda fazla beceriksizim ama bunun üstesinden gelmeye gayret edeceğim. Aile kaybettikten sonra zor zamanlar geçirdim, belki insanlardan tamamen koptum. Ama sizinle tanıştığımdan bu yana birazda olsa toparlandığımı hissediyorum. Tekrar kahkaha atmama neden olduğunuz için minnettarım. Son zamanlarda, geceleri düzgün uyuyamıyorum. Buraya gelmeden önce de kabristana uğradım. Ne zaman uğrasam, biraz fazla hassaslaşıyorum. Aileme son zamanlarda daha çok ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Ama sizler şuan yanım o...